Yeni Üyelik
25.
Bölüm

FİNAL

@eminefuruncu

 

Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim. (oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen.)

İçi yakan çıralar, yavaşça dışarıya sıçrayıp ağır ağır ateşe veriyordu yaralı yürekleri. Genç kız başındaki geçmeyen ağrıyla yatağında uzanmış yorgun gözleriyle camdan dışarıya bakıyordu. Bedeninde hissettiği halsizlik onu çaresiz bırakıyordu.

Gözlerini ağır ağır kapatıp açarak burnundan akan sıcaklığı hissettiğinde düzgün kaşlarını yavaşça çatıp yorgun bedenini zorlayarak yatakta doğrularak oturdu. Yatağın yanında bulunan komodinin üzerinden aldığı peçeteyi burnuna yaslayıp akan kanı durdurmaya çalıştı.

Dolan gözlerini ağır bir şekilde kapatıp başını yatağın başlığına yaslayıp ciğerlerine yorgun tebessüm armağan etti.

Dışarıda herkes günler sonra olacak düğün için hazırlık yaparken o sanki bir yabancıymış gibi odasına çekilmiş günlerdir yatıyordu. Oysaki hazırlığı olan düğün onun düğünüydü. Gelinliğini seçmek dışında başka bir şey yapmamıştı. İçten içe bu duruma üzülsede elinden bir şey gelmiyordu, bedeni bir enkazın altında kalmış gibi yorgun ve bitkindi. Sürekli hissettiği uyuma isteği onu bir türlü bırakmıyordu.

Burnundan zehir gibi akan kırmızı sıvı durduğunda, kana bulaşan mendili kenara bırakıp bedenini kaydırarak yatağa yattı. Gözlerine çöken ağırlık onu yavaş yavaş içine çekerken yorgun gözleri ona direniyordu.

Kuruyan dudaklarını ağır ağır ıslatıp, titreyen dudaklarını birbirine bastırdı. Dolan mavi gözleri yağmurlarını bir bir akıtırken solan çiçekler artık yeşermiyordu.

Kulaklarına dolan kapı sesiyle başını yavaşça omzunun üzerinden çevirip gelen kişiye baktı genç kız. Yavuz Selim tüm ihtişamı ile odaya girip kapıyı ardından yavaşça kapatıp yüzündeki eşsiz gülümsemyle sevdiği kadına doğru ilerledi.

"Güzeller güzelim." Diye konuştu sakin sesiyle. Sesine yansıyan heyecan gözle görülür türdendi. Genç kız, genç adamı görmesiyle yattığı yerde yavaşça doğrulup kollarını açarak Yavuz Selim'in ona sarılmasını bekledi.

"Yavuz Selim." Diye konuştu büzdüğü dudaklarıyla. Genç adam attığı büyük adımlarla aradaki mesafeyi kısa sürede kapatıp kollarını genç kızın ince bedenine doladı. Genç kız başını genç adamın boynuna koyup onun kokusunu derince içine çekerken dolan gözlerine engel olamıyordu.

"Güzeller güzelim, neden ağladın.?" Yavuz Selim elini genç kızın saçlarında yatıştırmak için usul usul dolaştırırken genç kız omzunu umursamazca kaldırıp indirdi. İçinde verdiği savaş onu gün geçtikçe yeniyordu, genç kız bu acı yenilginin farkındaydı. Feryat eden kalbi gün geçtikçe sessizliği gömülüyordu.

"Günler geçiyor Yavuz Selim." Diye fısıldadı titreyen sesiyle. Genç adam duyduğu kelamlarla genç kızın ne söylemek istediğini acı bir şekilde anlamıştı. Sinesinde açtığı görünmez yara kanamaya başlarken derdinin dermanı ellerinden kayıp gidiyordu gün geçtikçe.

Genç adam yavaşça genç kızdan uzaklaşıp büyük elleriyle genç kızın yüzünü elleri arasına aldı.

"Böyle konuşma, gözünü seveyim böyle konuşma." Sesindeki acı feryat kalbindeki acıyı alıp gitmeye yetmemişti.

"Hissediyorum." Kızaran mavi gözlerinden düşen bir damla yaş genç adamın ellerini ıslatmıştı. Yavaşça yutkunup boğazındaki zehirli sarmaşıktan kurtulmaya çalıştı lakin olmadı, sarmaşık dört bir yanını acımasızca sarmıştı. " Ben düğünümüzde sana piyano çalmayı çok isterdim lakin çalabilir miyim bilmiyorum. Zemheri bedenim ne kadar dayanır bilmiyorum." Dudaklarının arasından çıkan hıçkırıklar odanın içinde yankılanırken Genç adamın beyninde genç kızın sözleri yankılanıyordu.

"Çalacaksın. Düğünümüzde, hayalindeki gibi piyano çalacaksın." Baş parmağıyla genç kızın yüzünü ıslatan yaşları bir bir silerken içten içe kendi de inanmak istiyordu söylediği her kelama. Gözünden düşen bir damla yaş ağırca yutkunmasına sebep olmuştu genç adamın.

Ezka Yüzünde yeşeren kırık bir tebessümle baktı sevdiği adama. Buz tutmuş gözlerinde açan çiçekler bir bir ölmüştü.

"Hayalimdeki gibi." Diye fısıldadı ağlamaktan yorgun çıkan sesiyle. Genç adam ağır ağır başını sallayıp onu onaylarken usulca yutkunup dolan gözlerini sevdiğinden kaçırdı.

"Hadi bakalım ilaç saatin ilaçlarını iç." Komodinin üzerinden aldığı ilaçları bir bir genç kıza içirip kenarda duran sürahiden bir bardak su doldurup uzattı genç kıza.

Ezka, Yavuz Selim'in elinden suyu alıp birkaç yudum içip bardağı kenara bıraktı yavaşça. Bedenini yavaşça yatağa kaydırıp yattığında yorgun mavileri sevdiği adamın üzerinde dolaşıyordu.

"Benim uykum geldi. Ben uyuyana kadar yanımda durur musun.?" Yavuz Selim ağır ağır başını sallayarak genç kızı onayladı. Battaniyeyi güzelce genç kızın üzerine örtüp, elini uzatıp genç kızın saçlarını okşadı yavaş yavaş. Elini ceketinin cebine uzatıp cebinden çıkardığı gülü genç kıza doğru uzattı. Genç kız gülümseyerek Yavuz Selim'in elindeki gülü alıp burnuna yasladı.

"Beklerim, uyu sen." Genç kız gözlerini huzurla kapattığında saçlarında dolaşan parmaklar daha çok uykusunu getiriyordu.

Yavuz Selim, genç kızın bir süre sonra uyuduğunu fark ettiğinde elini yavaşça saçlarından çektiğinde parmaklarına dolaşan saçları gördüğünde ağaca yutkunda. Genç kızın kopan saçları onun parmaklarında soluklanıyordu. Genç adam gözlerini ağırça kapattığında gözlerinden bir damla yaş akmıştı.

"Sen uyu güzeller güzelim, ben seni uyanana kadar beklerim. Yeter ki sen uyan." Dudaklarından dökülen serzeniş kalbinin acıyla dolmasına sebep olmuştu. Yavaşça eğilip soğuk dudaklarını genç kızın saçlarına bastırdı. "Seni çok seviyorum güzeller güzelim."

########

Düğün günü...

Genç kız yüzündeki tebessümle aynadaki yansımasına bakıyordu. Başında hissettiği keskin ağrı ona gülmeyi bile haram kılmıştı. Açıdan dolan gözlerini usulca kapatıp titrek bir nefes doldurdu ciğerlerine.

Titreyen ellerini usul usul beyaz gelinliğinin üzerinde gezdirip içindeki amansız acıyı bastırmaya çalıştı. Mavi gözleri aynaya yorgunlukla bakıyordu, sanki son durağa gelmiş gibi.

Ağır ağır yutkunup herşeye rağmen mutlulukla gülümsedi. Bugün onun için en mutlu gündü, bugün sevdiği adamla evleniyordu.

Stresten buz tutmuş parmaklarını gelinliğinin beyaz kumaşından çekip, elini saçlarına uzatıp sırtını süsleyen saçlarını önüne doğru çekip iki yanından asılmasına izin verdi.

Kapının yavaşça çalındığını duyduğunda gelinliğinin uzun eteklerinden tutarak kapıya doğru döndü. Nur yüzündeki gülümsemeyle başını kapıdan uzatıp sevecen sesiyle konuştu.

"Gelebilir miyim.?" Genç kız usul usul başını sallayıp gelmesi için işaret verdi.

"Tabii, gel." Nur, elbisesinin uzun eteğini eliyle tutup odaya girip kapıyı ardından kapattı. Adımları telaşsızca genç kıza doğru ilerleyip önünde durmuştu.

"Heyecanlı mısın.?" Diye konuştu genç kız yüzündeki gülümsemeyle. Ezka utançla başını eğip içindeki heyecanı bastırmaya çalıştı. Nur gülümseyerek genç kıza bakarken elini yavaşça koluna vurdu."Bendeki de soru tabii ki heyecanlısın."

"Senide göreceğiz Nur hanım." Ezka eğlenen sesiyle konuştuğunda bu kez başını utançla eğen Nur olmuştu. Aceleyle gözlerini genç kızdan kaçırıp sert bir şekilde yutkundu.

"Eee Bir şeye ihtiyacın var mı.?" Utançtan kısılan sesiyle konuşan genç kıza gülümseyen gözlerle baktı Ezka.

"Hayır, yok." Genç kızın bakışları odanın içerisinde dolaşırken yavaş adımlarla ilerleyip camın önündeki koltuğa oturdu." Sadece kendimi fazla yorgun hissediyorum."

"İlaçlarını içtin mi.?" Diye sordu Nur, genç kızın yanına ilerleyip koltuğun boş kısmına otururken.

"Yavuz Selim verdi." Başını koltuğun arkasına yaslayıp yavaşça başını çevirerek Nur'a baktı."Nerede o?, kaç saattir gelmedi yanıma."

"Nikah memuru gelirken son anda işi çıkmış, o sorunu çözmeye çalışıyordu en son Poyrazla." Genç kız usul usul başını sallayıp önüne döndüğünde hafif hafif gelen uykusu gözlerini esir almak istiyordu.

Odanın kapısı usulca çalınıp ardından yavaşça açıldığında Yavuz Selim ve Poyraz içeriye girmişti. Yavuz Selim karşısında beyazlar içerisinde oturan sevdiği kadını gördüğünde ağır bir şekilde yutkundu.

"Ezka." Diye fısıldadı kısık sesiyle. Genç kız müptelası olduğu o sesi duyduğunda başını kaldırıp sesin geldiği yöne çevirdi. Karşısında ona hayranlıkla bakan adamı gördüğünde dudaklarının üzerinde yeşeren kuru tebessümle ona baktı.

Genç adam yavaş adımlarla ona yaklaşmaya başladığında genç kız yavaşça oturduğu yerden kalkarken kararan gözleri dengesini kaybetmesine sebep olmuştu. Yavuz Selim hızla genç kızı tutup, sıkıca belinden kavradı. Telaşın esir düştüğü gözleri genç kızın yüzünde gezinirken kalbini saran amansız korkuya engel olamıyordu.

"İyi misin güzelim.?" Diye sordu telaşlı sesiyle. Ezka yavaşça gözlerini açıp iyi olmasada onları korkutmamak için başını olumlu anlamda salladı.

"İyiyim, bir anlık bir şeydi." Titreyen parmakları genç adamın kolunu kavramıştı farkında olmadan. Parmaklarını yavaşça gevşetip kollarını genç adamın beline dolayıp başını göğsüne yasladı." İyiyim korkma." Yavuz Selim kollarını sıkıca genç kızın beline sarıp, sağ eliyle genç kızın saçlarını sevdi usul usul. Dudaklarını art arda genç kızın saçlarına bastırırken derince bir nefes alıp kokusunu içine hapsetti.

"Otur hadi, ayakta durup yorulma." Genç kız başını sallayıp kalktığı yere oturdu yavaşça.

"Nikah memuru yarım saat sonra gelecek, onu haber vermek için gelmiştim. Tabii bir de seni görmek için." Genç kız utançla başını eğerken Nur ve Poyraz onların bu halini gülümseyerek izliyordu. Poyraz, Nur'u kolunun altına alıp eğilerek kulağına fısıldadı sessizce.

"Yakında senide böyle beyazlar içerisinde görmek istiyorum Nur'um." Nur büyüttüğü gözleriyle Poyraza bakıp dirseğiyle genç adamın karnına vurdu yavaşça.

"Sus Poyraz."

"Ne canım, kötü bir şey mi dedim." Nur ona ters ters bakarken Poyraz genç kıza gülen gözlerle bakıyordu. Genç kız gözlerini devirip yavaşça uzaklaştı ondan.

"Sen önce bir evlenme teklifi et, gerisini düşünürüz." Diye konuştu sadece Poyrazın duyabileceği ses tonuyla. Elbisesinin cebine koyduğu telefonu çıkarıp heyecanlı sesiyle konuştu."Hadi hep beraber fotoğraf çekilelim, hatıra olarak kalır."

"Olur." Yavuz Selim Genç kızın yanına gidip koltuğun boş kısmına oturdu. Nur elindeki telefonun zaman ayarlama kısmına basıp, Poyrazı Yavuz Selim'in yanına oturtup kendisinde Ezka'nın yanına oturup fotoğrafın çekilmesini beklediler yüzlerindeki gülümsemeyle. içlerindeki heyecan ve mutluluk yüzlerine yansımıştı.

Nur hızla yerinden kalkıp telefonu eline alıp fotoğrafa baktı.

"Yaa çok güzel çıkmışız." Hepsi eğilip fotoğrafa bakarken Ezka başında gittikce artan ağrıyı görmezden gelmeye çalışıyordu lakin olmuyordu. Yavuz Selim yavaşça oturduğu yerden kalkıp, Poyrazada kalkması için işaret verdi.

"Biz bir etrafı kontrol edelim." Eğilip dudaklarını genç kızın alnına bastırıp derince öptü onu. Büyük elleri genç kızın yüzünü kaplarken yüzündeki gülümseyişle ona bakıyordu. "Seni çok seviyorum." Kısık sesiyle fısıldayıp dudaklarını tekrardan genç kızın alnına bastırdı.

"Bende seni çok seviyorum." Yavuz Selim yavaşça genç kızdan ayrılıp Poyrazla odadan çıkarken sert adımları yavaşça durup, omzunun üzerinden genç kıza baktı. Dudaklarında oluşan tebessümle genç kıza bakarken Ezka ona sevgiyle parlayan gözlerle bakıyordu. Yavuz Selim sağ gözünü kırparak önüne dönüp odadan çıktıklarında, Ezka yorgunlukla başını koltuğun arkasına yasladı.

"Çok uykum geldi."Diye fısıldadı kısık sesiyle.

"Saçmalama Ezka, kendi düğününde uyumayacaksın değil mi.?" Ezka omzunu umursamazca yavaşça kaldırıp indirdi.

"Nikah memuru gelene kadar uyusam. Sadece beş dakika." Nur Genç kızın bu haline gülüp başını olumsuz anlamda salladı.

"Peki sen beş dakika uyu, bende anneme bakıp geliyorum." Nur odadan çıkarken genç kız Başındaki ağrı yüzünden yüzünü acıyla buruşturdu.

Gözleri derin bir uykunun içine çekilmek isterken o buna mani olmak için direniyordu yorgun bedeniyle. Burnundan akan sıcak sıvıyı hissettiğinde gözlerini yavaşça aralayıp kenardaki masanın üzerinden aldığı peçeteyi burnuna yasladı.

Dolan gözlerinden bir damla yaş aktığında ağır bir şekilde yutkunup gözlerini yavaşça kapattı. Gözlerini önüne gelen annesi ve babasının görüntüsünü kalbinin heyecanla atmasına sebep olmuştu.

Dudaklarının üzerinde yeşeren soluk bir tebessüm kalbinin açıyla burkulmasına sebep olmuştu. Burnuna yasladığı eli yavaşça yan tarafına düşerken elindeki kanlı mendil koltuğun üzerine düşmüştü. Başı yavaşça omzuna düşerken burundan damlayan kan damlaları gelinliğini süsüyordu.

Derdinin dermanı gülşene kalmıştı.

#####

Genç adam içindeki heyecanı bastırmaya çalışarak gözlerini etrafta dolaşıyordu. Kalbi hızlı hızlı atarken sinesinde amansız bir telaş vardı. Gözleri solonun köşesindeki piyanoyu bulduğunda dudaklarının üzerinde buruk bir tebessüm yeşermişti.

Pantolonun cebine koyduğu elini cebinden çıkarıp kolundaki saate baktı, nikah memurunun gelmesine 10 dakika kalmıştı. Kalbi heyecanla atarken ayakları genç kızın kaldığı odaya doğru döndü. Adımlarını gelinine biran önce kavuşmak için büyük atıyordu.

Adımları odanın önünde durduğunda eli heyecanla kapının kolunu kavradı. Herkes salonda onların gelmesini heyecanla bekliyordu, saniyeler acımasızca birbirini kovalarken genç adam yüzündeki gülümseme ile kapıyı yavaşça araladı.

"Güzelim hazır mısın? Herkes bizi bekliyor." Bedenini usulca odaya sokup parlayan gözlerini odanın içerisinde gezdirdi. Parlayan gözleri koltuğun üzerindeki genç kızı gördüğünde yavaşça sönmüştü, dudaklarının üzerindeki tebessüm ise bir çiçek gibi solmuştu.

Kalbi korkuyla atmaya başlarken, korkudan birbirine dolaşan adımlarıyla genç kıza doğru koştu.

"Ezka." Diye fısıldadı ismini korkarcasına. Kurak topraklarına ıslatmak için bekliyordu gözyaşları. Birbirine dolaşan adımları genç kızın önünde düşmesine sebep olurken başını yavaşça kaldırıp ona baktı.

Koltuğun üzerindeki kanlı peçete ağırca yutkunmasına sebep olumuştu, titreyen bacaklarına inat düştüğü yerden kalkıp elini genç kıza doğru uzattı.

"Ezka, güzelim." Boğazına oturan bir taş vardı, o taş her geçen saniye onu öldürmek istercesine nefessiz bırakıyordu. Eli genç kızın yana düşen yüzüne dokunduğunda gözlerini acıyla kapatıp kurak topraklarının ıslanmasına izin verdi. Gözyaşları birbir ondan ayrılırken aldığı nefesler ona yetmiyordu.

"Uyan hadi." Elinin tersiyle yüzünü ıslatan yaşları silip genç kızın yanına oturdu yavaşça. Genç kızın bedenini kendisine doğru çektiğinde genç kızın bedeni boş bir çuval gibi ona doğru düşmüştü. Kollarını sıkıca genç kızın bedenine sarıp içinde her geçen büyüyen acı, divine bir bülbül gibi feryat etmesine sebep oldu.

"Hayır.. hayır. Uyan hadi, biliyorum yine uyuya kaldın birazdan uyanacaksın." Elini genç kızın ensesine yaslayıp başını genç kızın saçlarının arasına koydu. Ciğerlerini onun eşsiz kokusuyla dolduruyordu.

"Uyan hadi, Güzelim uyan." Gözünden düşen yaşlar genç kızın saçlarının arasında kaybolup gidiyordu. Yavuz Selim'in bağırış seslerini duyan herkes odaya geldiğinde karşılaştıkları manzarayla oldukları serde sarsılmışları. Melike hanım koşarak yeğenin yanına giderken, Nur gözyaşları içinde annesinin peşinden ilerlemişti.

"Beni sensiz bırakma, uyan hadi güzelim." Kollarını sıkıca genç kıza sardı genç adam, kimseye vermek istemezcesine. "Acıyla yakma bu ömrümü uyan hadi."

"Ezka." Melike hanım ağlayarak yere düştüğünde Mehmet bey onu sıkıca tutuyordu.

Nur ağlayarak Ezka'nın yanına gelip elini yavaşça ona doğru uzattı.

"Bana.. bana sadece beş dakika uyuyacağını söylemiştin, uyan hadi."

Yavuz Selim büyük elleriyle genç kızın saçlarını severken dudaklarından kaçan hıçkırıklar odanın içinde yankılanıyordu.

"Uyanacak." Diye fısıldadı acıdan kısılan sesiyle." Poyraz yavaş adımlarla Yavuz Selime yaklaşıp dolan gözleriyle elini Yavuz Selim'in omzuna koydu.

"Doktoru ara Poyraz. Neden hepiniz ağlıyorsunuz doktoru arayın dedim size, uyanacak o." Gür sesiyle bağırıp genç kızı hafifçe kendinden uzaklaştırıp yüzünü elleri arasına aldı. Yüzüne bulaşan kan çoktan kurumuştu, genç adam kuruyan kanı silmeye çalışsada çıkmıyordu.

"Güzelleri güzelim benim, uyan hadi."

"Yavuz Selim." Diye fısıldadı Poyraz kısık sesiyle.

"Uyanacak o." Diye fısıldadı genç adam Poyrazın ona seslenmesini duymadan. Belkide duymak istemedi, söyleyeceği acı gerceği içten içe farkındaydı çünkü.

"Yavuz Selim." Diye fısıldadı tekrardan Poyraz lakin Yavuz Selim yine onu duymazlıktan gelip sıkıca genç kıza sarıldı. Sanki onu kendisinden alacaklarını hissetmiş gibi.

Dudaklarının arasından ardı sıra tekrarlanan kelam gökyüzünü öksüz bırakmıştı. Kalbi hasterle yanmaya başlarken, acıyla yanıyordu yüreği.

"Yapma Yavuz Selim." Diye fısıldadı Poyraz yavaşça.

"Sus Poyraz." Yavuz Selim kızarmış gözlerini arkasında kalan adama kısa bir anlığına çevirip ardından önüne döndü. "Uyanacak o."

Melike hanım yavaşça oturduğu yerden kalkıp yeğenine doğru ilerledi. Yavuz Selim gelen yengesini fark ettiğinde genç kızı adeta kolları arasına hapsetmişti.

"Gelme yenge, vermem onu. Kimseye vermem onu."

"Yapma oğlum, sarsma bedenini daha fazla." Diye konuştu Melike hanım ağlamaktan kısılan sesiyle.

Melike hanım, Genç kızı Yavuz Selimden ayırmaya çalıştığında genç adam ona sıkıca sarılarak buna engel oldu. Genç kızın cansız bedenini kucağına alıp sıkıca sarıldı ona. Başını genç kızın boynuna gömerek bir bir akıttıp gözyaşlarını.

"Almayın onu benden, size yalvarırım almayın onu benden." Titreyen acı dolu sesi kulaklara dolarken herkes ona üzgün gözlerle bakıyordu.

"Yavuz Selim oğlum." Diye konuştu Mehmet bey lakin Yavuz Selim amcasınıda duymamıştı.

"Almayın onu benden, size yalvarırım almayın onu benden. Ben onsuz yaşayamam." Poyraz elini kaldırıp onlara durmaları için işaret verdi.

"Bırakın, o ne yapması gerektiğini bilir. Acıyla yanan gönlü biraz durulsun."

Koca bir ömür yanıp gitmişti, baharlar kışa dönerken genç adam için bir daha yazlar gelmeyecekti. Onun bir tarafı her zaman kışta kalacak, acıyla yanacaktı.

Genç adam, içi yansada acı gerçeği sessizce içinden fısıldadı kendisine. Kimsenin duymasını istemeyerek.

"Sessizliğin içinde yankılanan ağlayış sesleri benim ağıtımdı, gözümden düşen her damla yaş ona olan sevgimin buruk bir göstergesiydi. Kalbimin en derinlerinde hissettiğim bu acı onun benden gidişinin en ağır darbesiydi.

Ben Yavuz Selim Atalar

Bugün buz tutmuş gözlerinde çiçekler yeşerttiğim kadının beden gittiği gündü, bugün benim öldüğüm gündü."

#######

Beş yıl sonra...

Hasretle yanan ömürler. Acıyla yanan ömürler... Genç adamın kalbindeki dilhun yıllardır gitmiyordu, sevdiği kadın ondan gititğinden beri kalbi yaralı olarak kalmıştı.

Kalbinde sonsuza kadar iyileşmeyecek bir yara peydah olmuştu.

Yüreği Dil-figar olarak kalmıştı genç adamın.

Elinde sıkıca tuttuğu gül demetiyle titreyen adımlarla yavaş yavaş yürümeye devam etti. Adımları yavaşça duyduğunda ağır bir şekilde yutkundu. Dolan gözlerinden bir damla yaş aktığında dudaklarının üzerindeki kuru tebessümle mezar taşına baktı soluş gözleriyle.

Ciğerlerine doldurduğu titrek nefesle yavaşça mezarın yanına oturdu. Elindeki gül demetini diğer çiçeklerin yanına koyup elini yavaşça mezarın nemli toprağında gezdirdi.

"Ben geldim güzeller güzelim.Beş yıldır hergün aynı saatte, senin benden gittiğin saate ben sana geliyorum." Gözünden bir damla yaş düştüğünde omuzları yorgunlukla düşmüştü. "Seni çok özledim, güzeller güzelim. kalbim çok acıyor." Eli ağır ağır nemli toprağın üzerinde dolaşırken başını yorgunlukla soğuk mermer taşına yasladı.

"Gönlüm sensizliğe alışamıyor. Ben senin acınla baş etmeye çalışırken herkes bana delirmiş gözüyle bakıyor, oysaki ben sadece sevdiğim kadının acısını yaşıyorum. Seni öyle çok seviyorumki acın hala ilk günkü gibi." Genç kız arkasında bir enkaz bırakarak gitmişti bu fani dünyadan.

"Biliyor musun.? Poyraz ve Nur'un bir kızları oldu. Onları karşımda öyle gördükçe gözlerimin önüne senin o güzel yüzün geliyor. Seninle olan hayallerimiz geliyor. Bizim hayallerimiz yarım kaldı, bizim her şeyimiz yarım kaldı güzeller güzelim." Gökyüzü onlar için ağlarken genç adam yavaşça gözlerini kapatıp asi yağmur damlalarının onu ıslatmasına izin verdi. Uyuyan bir daha uyanmıyordu, geride kalanlar ise her gün kan kusa kusa ona yaklaşıyordu.

"Seni çok seviyorum güzeller güzelim." Diye konuştu genç adam acı dolu sesiyle.

Giden turnalar bir daha geriye gelmemişti, solan çiçekler bir daha açmamıştı. Genç adam yüreğinde peydah olan dil- fiğar ile kalmıştı.

Vesselam.

 

 

Bir hikayenin daha sonuna geldik...

Baştan itibaren okuyup bana destek olan herkese teşekkür ediyorum. Umarım sıkılmadan, severek okuduğunuz bir hikaye olmuştur.

Sevgiyle kalın...

Loading...
0%