@eminefuruncu
|
Okumaya başladığınız tarihi buraya yazar mısınız.? Hatalarım varsa kusura bakmayın keyifli okumlar dilerim. Trabzon'un köylerinin üzerine sis bulutları çökmüş, etrafı kaplamıştı. sisten göz gözü görmüyor, yağan yağmur damlaları sis bulutlarına eşlik ediyordu. soğuk hava kendisini belli ederken genç kız oturduğu koltuğun üzerinde sessizce yağan yağmuru dinliyordu. Sobanın üzerinde kaynayan su sesi sessiz odanın içinde yayılan tek sesti. Genç kız sessizliği diniyor ama göremiyordu. Dün akşamdan beri evin içinde olan bu sessizlik onu hem geriyor hem de korkutuyordu. Genç kız elinde tuttuğu en sevdiği kitabın kapağını açıp parmak uçlarını sayfanın üzerinde gezdirerek okumaya başladı. Dudaklarının üzerine yerleşen küçük tebessüm mutluluğunu simgeliyordu. Evin içinde hızla çarpan kapıyla genç kız yerinde sıçradı. Parmaklarının arasındaki kitabı sıkıca kavrayıp usulca yutkunup eğdiği başını kaldırıp sesin geldiği yöne çevirdi. Göremese de işitme ve dokunma duyusu oldukça hassastı. "Sen ne dediğinin farkında mısın anne.?" Diye bağırdı genç kız, bu ses ablasın sesiydi. "Sedef sessiz ol lütfen." Genç kız alayla gülüp, karşısında kendisine endişeyle bakan annesine baktı. Az önce duyduğu kelamlar öfkeden deliye dönmesine sebep olurken nasıl sakin olmasını beklerdi, nasıl sessiz kalabilirdi. "Sessiz mi olayım? Anne sen az önce ne dediğinin farkında mısın.?" Öfkeyle bağırıp arkasını döndüğünde korkulu gözlerle etrafa bakan kardeşini görmesiyle sessizce yutkundu. "Anne ne oluyor.?" Diye sordu Mihrimah kısık sesiyle. Bakışlarını etrafta gezdirse de annesini ve ablasını göremiyordu. Esma hanım kızının korktuğunu anlayıp yanına giderek koltuğun boş kısmına oturdu. Kızının dizlerinin üzerindeki elini alıp sıkıca kavradı. "Bir şey olmuyor güzel kızım, ablan yine dellendi." Esma hanım bir yandan konuşurken bir yandan da öfkeli bakışlarıyla Sedefe bakıyordu. Sedef o bakışları hiç umursamadan bağırarak konuştu. "Dellendim öyle mi? Ben o çocuklu adamla evlenmem anne." Bakışlarını hiçbir şey anamayarak etrafa bakan kardeşinin üzerine düşürüp gözerini kısarak konuştu. "Mihrimah evlensin, hem o görmüyor onun için çokta sorun olmaz." Dilinden fütursuzca çıkan her zehirli kelime karşısındaki kişinin kalbini delip geçse de o bunu ne düşünüyor nede umursuyordu. "Anne." Diye fısıldadı Mihrimah korku dolu sesiyle. Neler olduğunu kavrayamamıştı bile. Ablasının acımasız sözlerine alışmıştı ama hiçbiri canını bu kadar acıtmamıştı. "Kes sesini Sedef. O laflarına dikkat et etmiyorsan alırım ayağımın altına." Esma hanım öfkeyle bağırıp kızına bu odadan çıkması için kaş göz yapsa da Sedef bunu umursamayıp yüzüne yerleştirdiği sinsi gülüşle kendisini tekli koltuğa bırakmıştı. "Ben sadece gerçekleri söylüyorum." Esma hanım öfkeyle yerinden kalkıp kızına doğru bir adım attı. "Lafın başını dinleyip sonunu dinlemeden kendi kendine gelin güvey olma. Gül hanım seni değil Mihrimahı istedi oğluna." Sedef duyduğu kelamlarla yüzündeki sinsi gülüş sarsılarak yavaş yavaş silinmişti. O kadının kendisini değil de kardeşini daha güzel bulması kanının kıskançlıkla akmasına sebep olmuştu. "Şimdi odana git akşama kadarda çıkma." Sedef sinirle oturduğu yerden kalkıp gözleri dolu dolu olan kardeşine baktı. Simsiyah uzun saçları, düzgün kaşları, kahverengi gözleri ve küçük burnuyla kendisine göre oldukça güzeldi kardeşi, ama bu güzelliği gölgeleyen bir şey vardı ona göre. Kardeşinin görmüyor oluşu gibi. Sedef öfkeyle oturma odasından çıkıp kapıyı sertçe kapatarak kendi odasına girdi. Esma hanım gözleri dolu dolu olan kızının yanına oturup yüzünü ellerinin arasına aldı. "Ağlama güzel gözlüm." Kızının ağlıyor oluşu yüreğini acıtıyordu. Elini uzatıp simsiyah uzun saçlarında gezdirdi. "Dün akşamki düğünde Gül hanım yanıma geldi. Gül hanım kimdir biliyorsun değil mi.?" Diye sordu Esma hanım sakin sesiyle. Mihrimah usul usul başını sallayarak annesini onayladı. Onlarda yaşadıkları bu köyün insanıydı lakin yıllar önce şehre taşınmışlardı, ara sıra böyle düğünlere gelip giderlerdi. "Bana dedi ki Mihrimahı büyük oğluma istemeye gelmek isteriz kızınızda isterse." Mihrimah gözünden düşen bir damla yaşa başını olumsuzca salladı. "İstemem anne." Diye konuştu titreyen sesiyle. Kendisini kimseye yakıştırmıyordu, görmeyen bir kızla kimse evlenmek istemezdi ona göre. Bu zamana kadar görmüyor diye çok laf işitmiş, çok ezilmişti. Çekingen ve ürkek tavırları hep bundandı. "Onun çocuğu varmış hem.. hem kimse benimle evlenmek istemez ki." Esma hanım kızının yüzüne düşen siyah saçlarını kulağının arkasına koydu. Kızının kendisini eksik hissettiğini biliyordu, yıllarca bu eksikliği kapatmak için uğraşıp durmuştu lakin o çabaladıkça çevresindeki insanlar ona kendisini daha çok eksik hissettirmişti. Parmaklarını kanatarak geçtiği mesafeleri insanlar gülerek kapatmıştı. "Sen çok güzel bir kızsın Mihrimah, herkesin kıskanarak bakacağı kadar güzel." Mihrimah dudaklarının üzerine yerleştirdiği cansız gülüşle baktı annesine, yada o baktığını sandı. "Gerçekten mi.?" Sesindeki saf mutluluk Esma hanımın içini acıtmıştı. Gözlerini kapatıp açtığında gözlerinden bir damla yaş düşmüştü. Esma hanım sertçe yutkunup boğazını temizledi. "Gerçekten tabi, çok güzesin." Mihrimah gülümseyerek gözlerindeki yaşları geriye gönderdi. Annesinin ve babasının ona karşı olan sevgisi eksik hissettiği yanını tamamlıyordu. "29 yaşındaymış oğlan, 6 aylık bir oğlu varmış, hem biliyor musun doktormuş." Mihrimah sağ omuzunu umursamazca kaldırıp indirdi. Açıkçası umurunda değildi ne olduğu. " Bana ne, hem bu adamın karısına ne olmuş ki.?" Diye sordu meraklı sesiyle. "Ölmüş." Diyerek yanıtladı kızını Esma hanım. Mihrimah duyduğu şeyle hüzünle başını salladı, küçücük bir bebek annesiz kalmıştı. "Nasıl öldüğünü bilmiyorum ama ölmüş." Esma hanım kızının ellerini tutup sıkıca kavradı. Kızının bu köyden gidip mutlu olmasını istiyordu. Yıllarıdır duyduğu hakaretlerin, işittiği kötü sözlerin, oradan oraya itilmesin istiyordu. Kızının mutlu olmasını istiyordu, belki yanlış düşünüyordu ama kızının bu köyden gittiğinde mutlu olacağına inanıyordu. "Bir düşünsen annem, belki budur senin için hayırlı olan. Hem oğlan doktor belki ameliyat ettirir seni." Yıllardır ameliyat için para biriktiremeye çalışsalar da babasının kazandığı para ancak onlara yetiyordu. Genç kız başını öne eğdi. "Ameliyat olmak için çocuklu bir adamla mı evlenmeliyim yani.?" Diye sordu düz ses tonuyla. Esma hanım duyduklarıyla şaşkınlıkla gözlerini araladı. "Ben öyle demek istemedim kızım." mihrimah oturduğu yerden kalkıp kenarda duran beyaz bastonunu eline alıp ezbere yolunu bildiği odasına doğru ilerlemeye başladı yavaş adımlarla. "Ben biraz uyuyacağım anne." Esma hanım sessiz kalp derin bir iç çekerek baktı giden kızının arkasından. Hayat mihrimah için zikzaklı yollarla çevrilmişti, bu yollar artık onu yoruyordu. Omuzlarında tonlarca ağırlık varmış gibi hissediyordu, ya o ağırlıktan kurtulacaktı yada o ağırlığın altında ezilecekti. ######### Arslanoğlu evinin içinde soğuk rüzgarlar esiyordu. Genç adam annesinin söyledikleriyle deliye dönüştü adeta. Uzun parmaklarını saçlarının arasına daldırıp hırsla çekiştirdi, öfkeden koyulaşmış gözlerini annesine sabitledi. "Sen ne dediğinin farkında mısın anne." Sert sesi evin içinde yankılanırken Gül hanım gayet rahat yüz ifadesiyle oğluna baktı. Sehpanın üzerindeki çay bardağını eline alıp bir yudum içip konuşmak için dudaklarını araladı. "Gayet ne dediğimin farkındayım Cihangir. İstediğim kızla evleneceksin." Cihangirin dudaklarından alay dolu bir kahkaha dökülürken tek kaşını kaldırarak annesine baktı. "Öyle bir şey olmayacak anne ben kimseyle evlenmem." Tehditkâr sesi evin içini doldursa da Gül hanım için kâr etmiyordu. "Benim hayatıma karışamazsın." Gül hanım ciddileşen yüz ifadesiyle oğluna bakıp elindeki çay bardağını sert bir şekilde masanın üzerine bıraktı. "Sen en son bu sözleri söylediğinde başımıza neler geldiğini hatırlatmama gerek yok diye düşünüyorum." Gül hanım yavaşça oturduğu koltuktan kalkıp düşen beyaz eşarbını düzeltti. "Bu kez senin dediğin olamayacak, bu kez benim dediğim olacak. Sen o kızla evleneceksin." Cihangir derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. Annesine karşı saygısını korumak istiyordu ama o ısrarla onun damarına basıyordu. "Aynı şeyleri söyleyip durma bana anne, böyle olacağını senin gibi bende bilemezdim." "Ben seni uyarmıştım, en başında bu kız bize göre değil demiştim sana." Gül hanımın söylediği her söz Cihangirin içindeki sönmeyen ateşi harlıyordu. Ölen karısına olan öfkesi dinmiyordu. Titreyen gözkapaklarını yavaşça kapatıp açtı genç adam, annesinin haklı olduğunu bilmek iliklerine kadar titremesine sebep oluyordu. "Bir kez daha hata yapmana izin vermeyeceğim." diye konuştu gül hanım kendisinden emin sesiyle. "Tanımadığım bir kızla evlenmemi bekleme benden anne, bunu yapmam yapamam." Sağ elini sıkıca kapatıp annesine baktı. Sıkmaktan tırnakları avuç içine batıyordu, bu canını acıtsa da umursamıyordu. "Tanıdığın kızla evlendiğinde neler olduğunu gördük, arkasında 40 günlük..." "Anne!." Cihangir gür sesiyle bağırdığında Gül hanım susmak durumunda kalmıştı. Omuzunu umursamazca silkip kalktığı koltuğa oturdu. "Anne bu kadar üstelemesen mi acaba.?" Gül hanım başını çevirip yan tarafına oturan kızına baktı. Süreyya çekingen gözlerle annesine bakıp usulca yutkundu. Taner yanında oturan ikizinin koluna dirseğini vurdu yavaşça. Süreyya kaşlarını çatarak ikizine baktığında Taner dudaklarını oynatarak fısıldadı. "Ölmek istemiyorsan sus ikiz." "Adını bile bilmediğim bir kızla evlenmem anne, lütfen daha fazla üsteleme kalbini kırmak istemiyorum." "Tek sorun adını bilmiyor oluşun ise adı Mihrimah, 22 yaşında." Cihangir şaşkınlıkla annesine baktı, resmen onunla dalga geçiyordu. Sertçe peş peşe yutkunup katı sesiyle bağırdı. "Yeter anne gerçekten yeter.!" Cihangir arkasını dönüp hızlı adımlarla salondan çıkacağı esnada annesinin sert sesini duymasıyla acımasız adımları durmuştu. "Eğer o kızla evlenmezsen sana hakkımı helal etmem." Yavaş yavaş arkasını dönüp şaşkınlıkla kaldırdığı kaşarıyla annesine baktı. Annesi sert yüz ifadesiyle ona bakıyordu, tıpkı onun annesine baktığı gibi. Cihangir sert bir şekilde yutkunup başını ağır ağır sallayarak salondan çıktı. Sert adımlarıyla dış kapıya ulaşıp kapıyı sert bir şekilde kapatarak nefes alamadığı evden çıktı. ##### Bir hafta sonra Genç kız uykusuzluktan ve ağlamaktan kızarmış gözleriyle canın önündeki sedire oturmuş sessizce karşısına bakıyordu. Saat sabahın erken saatleriydi henüz. Ezan sesiyle yorgun gözlerini aralamıştı Mihrimah. Okunan sabah ezanından sonra uyumayıp artık alıştığı evin şekli onu zorlamadan abdestini alıp sabah namazını kılmıştı. içindeki yorgunluk hissi onu bırakmıyordu. Bir haftadır ablasından duyduğu her kötü söz içinde yara olarak kalıyordu ablası farkında olamasa da. Mihrimah yorgunlukla başını duvara yasladı. Titreyen dudaklarını birbirine bastırsa da içindeki ağlama isteğini bastıramıyordu. 'Tam bir ucubeye benziyorsun.' abasının acımasız sözleri peşini bırakmıyordu. Sağ elini kaldırıp yavaş yavaş önce yüzünde ardından dümdüz beline kadar uzanan siyah saçlarında gezdirdi. "O kadar mı çirkinim." diye fısıldadı ağlamaklı sesiyle. Ablası ona o kadar çok 'Ucubeye benziyorsun.' demişti ki zamanla Mihrimah güzel bir kız olmadığına inanmıştı. Annesinden ve babasından başka kimse ona güzel demiyordu zaten. "Ama.. ama annem hep beni güzel kızım diye sever." gözlerinden akan yaşlar süzülerek gerdanını ıslatıyordu. "Sen üzülme diye öyle söylüyor akmak, sen kendini hiç aynada gördün mü? Ah pardon sen görmüyordun." Mihrimah ablasının katı sesini duyduğunda korkuyla yerinde sıçradı. Korkuyla yutkunup yanaklarını ıslatan gözyaşlarını sildi. Haklıydı ablası Mihrimah aynada kendisini hiç görmemişti. "Sırf çirkinsin diye Gül hanım seni dul oğluna istedi." İçinden bir şeylerin yerle yeksan olduğunu hissetti Mihrimah. Kalbinin en ufak barçalara ayrılıp etrafa savrulduğunu hissetti. "Yalan söylüyorsun." Diye bağırdı biranda Mihrimah içini dolduran öfkeyle. Sesi tüm evi doldururken Sedef korkuyla yutkundu, annesinin ve babasının duyacak olması onu korkutuyordu. "Sessiz olsana be." Sedef kaşlarını çatarak konuşup korkudan birbirine dolanan adımlarla kardeşinin yanına gidip kolunu sıkıca kavrayarak onu sarstı "O sesini kıs." "Git.. bırak kolumu." Mihrimah gözyaşları yarasında bağırarak kolunu ablasının elinden kurtarmaya çalışsa da ablası kolunu sıkıca kavramıştı. Odanın kapısı biranda açıldığında Sedef korkuyla yerinde sıçramıştı. Fazıl bey ve Esma hanım Mihrimah'ın sesini duyup gelmişti lakin gördükleri manzara kanlarının donamsına sebep olmuştu. "Sedef.!" Diye bağırdı Fazıl bey gür sesiyle. Sedef hızla Mihrimah'ın kolunu bırakıp korkuya yutkunarak babasına baktı. Esma hanım şaşkınlıktan donmuş bedenine komut vererek hızlı adımlarla Mihrimah'ın yanına gelerek kızını kolları arasına alıp sedirin üzerine oturttu. Genç kız bedenine sarılan beden ile ilk başta korksa da kokusundan bu kişinin annesi olduğunu anlamıştı. Korkudan titreyen bedeni sakinleşmişti o an. "Sen ne yaptığını sanıyorsun.?" Fazıl bey öfkeden koyulaşmış gözleriyle kendisine korkuyla bakan kızına baktı. "Baba... ben." Sedef kendisini savunmak için dudaklarını araladığında Esma hanım sert sesiyle kızını susturdu. "Sus sedef, odana git sonra konuşacağız seninle." Sedef hızla başını sallayıp başını eğerek babasının yanından geçerek odadan çıkmıştı. "Mihrimah benim güzel kızım." Esma hanım kısık sesiyle kolları arasında ağlayan kızına seslendiğinde genç kız başını annesinin omuzundan kaldırdı. Ağlamaktan gözleri kızarmıştı, bir haftadır düşündüğü o sorunun cevabını artık vermek istiyordu. "Ben o adamla evlenirsem görür müyüm? Beni ameliyat eder mi.?" Aynaya baktığında kendisini görmek istiyordu, gözlerini görmek istiyordu, saçlarına bakmak istiyordu. Abasının yılarca onun eksik yanını yüzüne vurarak eksikliğini ona unutturmamış aksine boynuna iplerle bağlamıştı gerçekleri. "Mihrimah." Diye fısıldadı Esma hanım şaşkınlıkla. "Sen demiştin ya hani 'oğlan doktor belki ameliyat ettirir seni' diye ben görmek istiyorum, belki... ameliyat ettirir beni, görürüm beki. Eğer göreceksem ben o adamla evlenmeyi kabul ediyorum." Fazıl bey duyduklarıyla gözleri şaşkınlıkla aralanmıştı, kızının bu evliliği kabul edeceğini hiç düşünmemişti. Yıllardır onun tedavisi için para biriktirse de kazandığı para ancak onlara yetiyordu, şimdi kızının sırf görebilmek için evlenmek istediğini duymak omuzlarının çökmesine sebep olmuştu, yorgun kalbi acıyla titremişti. "Mihrimah kızım." Esma hanım konuşacağı esnada Mihrimah gözyaşlarını sert bir şekilde sildi. "Anne lütfen, ben kararımı verdim. Gül hanıma haber verirsin." Elini uzatıp kenarda duran bastonunu eline alıp ayakları onu ezbere bildiği yatağına doğru ilerletti. "Ben biraz uyuyacağım." Bastonu yatağa değdiğinde elini uzatıp yorganın kenarını bularak yatağı açıp içine girdi. Fazı bey ve Esma hanım birbirlerine bakıp yavaş yavaş başlarını sallayarak odadan çıktılar. Mihrimah elini dudaklarının üzerine koyup ağlamasını bastırmaya çalıştı. Uyumayacaktı aslında sadece sessizliği dinleyip kırılan, ezilen yerlerinin tamir olmasını bekleyecekti. ######### Genç adam ellerini sıkıca kavradığı direksiyondan çekip yorgunlukla dizinin üzerine koydu. Kendisini fazlasıyla yorgun ve çaresiz hissediyordu. Beyninin içinde dolanıp duran sesleri susturamıyordu, birini sustursa diğeri hemen çığlık çığlığa bağırarak kendisini belli ediyordu. Cihangir yorgunlukla dudaklarının arasından nefesini bırakıp öfkeye saçlarına asıldı. Kendisine olan öfkesi ne bitiyor nede azalıyordu, aksine günden güne oğlu büyüdüğü her gün bu öfke artıyordu Çıkmaz sokağa çıkıyordu şimdi yolları, ne yapacağını bilmiyordu. Annesi dilemeli miydi bilmiyordu, annesinin kırgın bakışları gözünün önüne geldikçe kalbi eziliyordu sanki, lakin hayatına yeni bir kadını almaya hazır hissetmiyordu kendisini. Arabanın içini dolduran telefon zil sesiyle cebindeki telefonu çıkartıp arayana baktı. Ekranda 'Taner' ismini gördüğünde yorgun bir nefes doldurdu ciğerlerine. Telefonu yanıtlayarak kulağına yasladı. "Efendim Taner." Taner abisinin sert sesini duyduğunda lafı kısa tutmaya karar vererek hızlıca konuştu "Annem seni eve bekliyor abi." Genç adam duyduklarıyla sessizle gömüldü. Annesinin vazgeçmeyeceğini anlamıştı. İki dudağının arasından 'Tamam' lafı çıkmadıkça annesi onu rahat bırakmayacaktı. Uzun kirpiklerini kapatıp üzerine atılmış ölü toprağıyla konuştu. "Geliyorum." Telefonu kapatıp yan koltuğa fırlatıp, elini sertçe direksiyona vurarak öfkeyle bağırdı. "Allah kahretsin." İçinde yeşeren yeni öfkenin tohumlarıyla arabayı çalıştırıp içindeki öfkeyi kusarcasına hızlı sürerek kısa sürede eve gelmişti. Arabanın kapısını açıp kendinden emin bir şekilde arabadan inip sert bir şekilde arabanın kapısını kapatıp evin kapısına doğru ilerledi. Genç adam büyük elini kaldırıp peş peşe kapıya vurup kapının açılmasını bekledi. Kapı Süreyya tarafından açıldığında genç adam kardeşini umursamadan salona girdi. Gül hanım ve Orhan bey yan yana oturmuş kahvelerini içerken salona giren oğullarını gördüklerinde ellerindeki fincanları kenara bırakıp düz yüz ifadeleriyle genç adama baktılar. "Bir hafta düşünmen için yeteri bir süre diye düşünüyorum oğlum.." Gül hanım tek kaşını kaldırıp sorgularcasına oğluna baktı. Cihangir dudaklarının üzerine yerleşen alay dolu gülüşle annesine baktı. Başını usul usul sallayıp sertçe yutkundu, dudaklarının arasından çıkacak olan fütursuzca laflar acımasızca etrafa yayıldı. "Düşündüm, madem o kızla bu kadar çok evlenmemi istiyorsun dediğin gibi olsun. Ama şunları unutma ben o kızı hiçbir zaman sevmeyeceğim, ben o kıza hiçbir zaman gülmeyeceğim, ben o kızı hiçbir zaman mutlu etmeyeceğim. O kız bu evin içinde mutsuzluktan ölüp gidecek. Genç adam acımasızca söylediği her kelime sırtını çevirmişti. Bir mezar kazımış ve o mezara kendisini gömüştü o akşam Cihangir. Üzerine dikilecek olan çiçeğin hangi çiçek olduğu veya rengi ne olduğunun bir önemi yoktu, o çiçeği oraya kimin diktiğinin önemi vardı artık. Aklında susturamadığı cümle onu sağanak yağmurun ortasında bırakmıştı, iliklerine kadar üşüse de ona uzatacak eli tutmayacaktı. |
0% |