Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. Bölüm

@eminefuruncu

 

Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim.


Kalbindeki küçük serçe asi deniz dalgalarının ortasında kalmış acımasızca savruluyordu. Islanan kanatları, korkuyla çarpan küçük kalbi onu yerle yeksan ediyordu. Tıpkı genç kızın yerle yeksan olduğu gibi.

Kalbi nazlı nazlı atarken usulca yutkunup boğazına takılan şeyden kurtulmaya çalıştı lakin olmadı, her nefes aldığında boğazında hissettiği acıma hissi gitmiyordu.

Genç kız dolan koyu kahverengi gözlerini yavaşça kapatıp dolan gözlerini ona bakan adamdan saklamaya çalıştı. İliklerine kadar hissettiği bu acının adını henüz bilmiyordu.

"İstemiyorum." Diye mırıldandı titreyen sesiyle genç kız. Titreyen dudaklarını birbirine bastırıp derin bir nefes alarak dudaklarını araladı. "O zaman izin vermezken şimdi neden izin veriyorsun.? Ne değişti senin için.?"

Cihangir durgun kehribar gözleriyle yanında oturan kıza bakıyordu. İçinde hüzün yağmurlarına tutulan bir şeyler vardı. Ağır ağır yutkunarak gözlerini genç kızdan ayırdı.

"Birşey değişmedi, ben senin için söylemiştim." Diye konuştu sert sesiyle genç adam. Oturduğu yerden kalkıp camın önüne doğru ilerledi yavaş adımlarla. Eline cebine koyup yorgun gözlerle camdan dışarıya baktı.

"Bazen... bana öyle naif davranıyorsun ki korkularla dolu bu gönlümün sana güvenmesini sağlıyorun ama bazen... öyle birşey söylüyor, öyle birşey yapıyorsun ki herşeyin bir tokat gibi yüzüme çarpmasını sağlıyorsun." Genç adam başını yavaşça çevirip konuşan genç kıza baktı yorgun gözleriyle.

"Herşey derken.?" Diye konuştu Cihangir elinde olmadan çıkan sert sesiyle..

"Hala onu sevdiğin için.." Genç adam tek kaşını kaldırıp öfkeyle harmanlanan sesi odanın içine yayıldı.

"Kimden bahsediyorsun sen.?" Mihrimah korkudan titreyen dudaklarını birbirine bastırıp dolan gözlerini usulca kapatıp açtı. İçindeki amansız korkuya engel olamıyordu.

"Yusuf'un annesi." Cihangir duyduğu kelimelerle sinirle gülüp kaşlarını kaldırıp başını tekrardan cama çevirdi.

"Onu hala sevseyim, seninle evlenmezdim." Dudaklarının arasından fütursuzca dökülen kelimeler acımasızca yüzüne vurmuştu. Kalbinde Ölen karısına karşı en ufak bir sevgi kırıntısı yoktu, kalbindeki sevgiyi kendisi yok edip korkakça gitmeyi seçmişti o.

Mihrimah duyduğu kelimelerle kalbi nazlı nazlı atmaya başlarken dudaklarının üzerinde buruk bir tebessüm gün yüzüne çıkmıştı. Kalbindeki küçük serçe düştüğü denizin ortasından ıslak kanatlarına rağan kanatlarını çırpmaya devam ediyor, içindeki umut tohumları onu bırakmıyordu.

Cihangir bedenini genç kıza doğru çevirip sırtını arkasındaki cama yaslayıp cebindeki elini çıkardı. Tek kaşını kaldırıp sorgularcasına genç kıza baktı. Neden böyle bir soru sorgulgunu sorguluyordu beyninin içinde.

"Peki bu merakının sebebini öğrenebilir miyim.?" Diye sordu Cihangir bariton ses tonuyla. Mihrimah usulca uykunup başını kaldırıp sesin geldiği yöne doğru çevirdi.

"Ben.. senin karınım. Bunu merak etmem normal." Diye konuştu narin sesiyle. Cihangir genç kıza doğru ilerleyip adımlarını önünde durdurdu. Keskin bakışları genç kızın dolan kahvelerinde dolaşıyordu acımasızca.

"Ölen karımı hala sevip sevmediğimi merak etmen mi normal.?" Kısık ama ürkütücü sesiyle konuştuğunda Mihrimah korkuyla yutkunup titreyen dudaklarını birbirine bastırarak başını önüne doğru eğdi, siyah saçları önüne dökülürken akan gözyaşlarına engel olamıyordu. Gözlerinin önünden bir bir geçen geçmişi, dudaklarının arasında bir hıçkırığın kaçmasına sebep olmuştu.

Cihangir kulaklarına dolan ağlama sesiyle gözlerini kapatıp derin bir nefes alarak geriye açtı.

"Sen değil miydin 'belki ameliyat olmamda yardımcı olursun'.Diyen şimdi bu gereksiz merakta neyin nesi." Cihangir öfkeyle bağırdığında Mihrimah ellerin korkuyla kulaklarına kapatıp dudaklarının arasından çıkmak isteyen hıckırıkları özgür bıraktı bir bir. Kalinde hissettiği korku onun için çok fazlaydı.

"Bağırma, lütfen bağırma. Bir daha merak etmeyeceğim söz, ama lütfen bağırma." Ellerini sıkıca kulaklarına bastırıp kulaklarının içinde yankılanan sesleri kesmeye çalıştı lakin olmadı, zihnini kuşatan acımasız sözler ve gülüşler denizin ortasında kalan serçe gibi onun kalbinide acımasızca kanatmıştı.

Cihangir çattığı kaşlarıyla ağlayan kıza bakıyordu. Ona doğru bir adım atıp adımlarını önünde durdurdu. Usulca yutkunup yavaşça önünde çömeldi, ellerini ona doğru uzatıp tereddüt içerisine buz kesmiş parmaklarını genç kızın ellerini üzerine koydu.

Mihrimah ellerinin üzerinde hissettiği dokunuşla korkuyla yerinde sıçrayıp ellerini açeleyle ellerini tutan ellerden kurtardı.

"Dokunma bana dokunma, söz bir daha sormayacağım." Cihangir karşısında korkudan titreyerek ağlayan kıza gözlerini kırpmadan bakıyordu. Bu kadar korkup ağlamasına sebep olan şey ses tonu muydu.? Aklında dönüp duran düşünceleri elinin tersiyle bir kenara itti.

"Tamam dokunmuyorum, sakin ol." Diye konuştu Cihangir sakin tuttuğu ses tonuyla. Mihrimah başını olumsuz anlamda sallayıp ellerini tekrardan kulaklarının üzerine koydu.

"Git." Diye mırıldandı kısık sesiyle. Cihangir titreyerek ağlayan genç kıza bakıp gözlerini kapatarak ciğerlerine öfke dolu bir nefes doldurdu. Gözlerinden süzülen yaşlar bir bir çenesini ıslatıyordu. Islak kirpikleri ağlamaktan kızaran kahvelerini saklıyordu.

"Mihrimah." Diye fısıldadı kısık sesiyle genç adam dilinin ucunu yaka yaka. Elini yavaşça uzatıp genç kızın saçlarına koyup onu sakinleştirmek istediğinde genç kız eliyle hızla saçlarındaki eli savurdu.

"Git, Cihangir." Genç adam kalbinde hissettiği ince sızıyla ağır ağır yutkundu, her yutkunmasında boğazı yanıyor onu dipsiz bir kuyuya çekiyordu.

Genç adam elini saçlarına daldırıp saçlarını asi bir şekilde dağıttı. Onu sakinleştirmek istesede o yanında istemiyordu Cihangiri. Yavaşça çömeldiği yerden kalkıp yeri döven adımlarla odadan çıkıp odanın karşısındaki çalışma odasına girdi. Kapıyı ardından sert bir şekilde kapattı.

İçindeki amansız öfkeye engel olamayıp masanın üzerindeki her şeyi elinin tersiyle yere savurdu. Odanın içinde yankılanan kırılma sesleri kulağını tırmalasada bu umrunda değildi. Gözlerinin önünden hıçkırarak ağlayan karısı gitmiyordu. Aldığı derin nefesler onu sakinleştirmiyor aksine kendisine olan öfkesini harlıyordu.

Ellerini masanın kenarına koyarak başını önüne eğdi. Gözlerini yavaşça kapatıp kısık sesiyle fısıldadı.

"Sana ne yaptılar böyle.Ne yaşadında böyle ürkek, kalbin böylesine kırıklarla dolu." Bedenini yorgun bir şekilde arkasındaki koltuğa bırakıp başını koltuğun başlığına yasladı. Kapattığı gözlerini ağırca açıp ruhsuz bakışlarıyla tavana baktı. Dakikalar hızla birbirine kovalayıp akıp giderken çalan kapının sesiyle başını uyuşuk bir şekilde yan tarafa çevirerek gelen kişiye baktı.

Süreyya şaşkın gözlerle abisine bakarken usulca yutkunup bakışlarını arkasında kalan odanın kapısında gezdiriyordu. İçeriden gelen iç çekme sesleri genç kızın tedirgin bir şekilde yutkunmasına sebep olmuştu.

Cihangir bakışlarını kardeşinin arkasında kalan odanın kapısına çevirdiğinde kulaklarına gelen iç çekme sesleri gözlerini yavaşça kapatmasına sebep olmuştu.

"Abi." Diye fısıldadı Süreyya tedirgin ses tonuyla. Cihangir gözlerini kardeşine çevirdiğinde yavaşça yutkunarak başını önüne çevirdi.

"Onun yanına git." Diye mırıldandı kısık sesiyle. Süreyya hızla başını sallayıp geriye doğru bir adım attığında aklına gelen şeyle adımları durmuştu.

"Şey.. Vural abi geldi az önce." Cihangir duyduğu isimle şaşkınlıkla gözleri aranırken durgun gözlerini kardeşine çevirdi.

"Tamam, giderim yanına." Süreyya abisinin onayı ile odadan çıkıp karşı odaya doğru ilerledi. Elini yavaşça kaldırıp kapıyı çaldığında içeriden gelen iç çekme sesleri duraksamıştı. Kapıyı yavaşça aralayıp başını aralanan kısmından içeriye doğru uzattı. Gözleri koltuğun üzerinde oturan kızı bulduğun dudakları şaşkınlıkla aralanmıştı.

"Gelebilir miyim.,?" Diye sordu genç kız ince sesiyle. Mihrimah duyduğu ince sesle yavaşça yutkunup başını eğerek yanağını ıslatan gözyaşlarını buz tutmuş parmak uçlarıyla sildi.

"Gelebilirsin." Diye fısıldadı oldukça kısk çıkan titreyen sesiyle. Süreyya kapıyı ardından kapatıp yavaş adımlarla genç kızın yanına ulaşıp yanına oturdu. Elini uzatıp Mihrimah'ın eline dokunmak istediğinde genç kız hızla elini eline değen elden kurtardı. Süreyya bu duruma şaşırsada üzerinde fazla durmamıştı.

"İyi misin.?" Diye sordu Süreyya çekingen ses tonuyla. Mihrimah başını olumlu anlamda sallayıp titreyen dudaklarını birbirine bastırıp usulca yutkundu. Beyninin içini istila eden arsız geçmişin üzerine bir kibrit yakıp atmak istedi. Söylenen her kötü sözü, yapılan her şeyi yakmak istedi.

"İyiyim." Tarazlı sesi kulaklarına dolduğunda art arda yutkunarak boğazını saran acımasız ellerden kurtulmaya çalıştı.

"Eğer anlatmak istersen.." Süreyya'nın cümlesini tamamlamasına izin vermeden Mihrimah aceleyle konuşup onu susturdu.

"Yok.. yani anlatacak bir şey yok." Süreyya başını olumlu anlamda sallayıp hafifce boğazını temizledi.

"Eğer kendini iyi hissediyorsan yemeğe inelim." Mihrimah kuruyan dudaklarını hafifçe ıslatıp başını ağır ağır salladı. Kucağına bıraktığı tarağı eline alıp bulaşan saçlarını açılmasına rağmen sert bir şekilde tarayıp düğüm olan yerleri çözdü. Saçlarını sağ omzunun üzerinde önüne düşürüp saçlarını bol bir şekilde örüp bağladı.

"Gidelim, ama ben bir yüzümü yıkasam." Çekingen sesiyle konuşup eğdiği başını yavaşça kaldırdı. Süreyya oturduğu yerden kalkıp genç kızın yere düşen bastonunu eline verip gülümseyerek konuştu.

"Tabi ben seni bekliyorum." Mihrimah elindeki bastonu sıkıca kavrayıp oturduğu yerden kalkıp artık ezbere bildiği banyonun yolunu yavaş adımlarla kat ederek banyoya ulaştı. Kapıyı aralık bırakıp açığı soğuk su ile yüzünü defalarca yıkasada gözlerinin kızardığını içten içe biliyordu.

Banyodan çıkıp Süreyya'nın yanına geldiğinde birlikte odadan çıkıp koridorda ilerlediler yavaş adımlarla. Süreyya genç kızın merdivenlerden inerken korktuğunu bildiği için hafifce kolundan tuttu. Merdivenleri inip salona doğru ilerlerken salondakilerin bakışları onlara dönmüştü.

Cihangir başını yanında konuştuğu adamdan ayırıp salonda yankılanan ayak seslerine çevirdi. Gözleri onu bulduğunda boğazına kızgın bir demirin bastırıldığını hissetti, yutkunamadı. Ağlamaktan kızaran gözleri, genç adamı nefessiz bırakmıştı.

Mihrimah ve Süreyya yanyana koltuğa oturduğunda salondakilerin keskin bakışları onların üzerinde dolaşıyordu.

Vural bakışlarını karşısına oturan kızdan çekip yanında oturan adama çevirip sorgulayan ses tonuyla konuştu.

"Bu kızın gözleri niye kan çanağı gibi Cihangir.?" Cihangir bakışlarını anında oturan can dostundan çekip ağır ağır yutkundu.

"Mihrimah, kızım iyi misin.?" Gül hanımın telaşlı sesini duyan genç kız başını ağır ağır sallayıp yüzüne kondurduğu emanet gülüşle başını kaldırdı.

"İyiyim."

"Ama ağlamışsın." Mihrimah dudaklarını birbirine bastırıp nasıl bir cevap vermesi gerektiğini düşündü.

"Ben... aklıma annem ve babam geldi de ondan biraz şey oldum." Aklına ilk gelen şey dudaklarının arasından özgür bıraktığında üzerindeki keskin bakışların farkındaydı. Gül hanım üzgün bir şekilde başını sallayıp gelinini onayladı.

Süreyya genç kızın koluna yavaşça dokunup bakışlarını karşısında oturan adama çevirdi.

"Mihrimah karşında amcamın oğlu olan Vural abi oturuyor." Mihrimah duyduğu isim kulaklarına yabancı gelmiyordu, kaşları hafifce çatılırken kısa sürede kendini toparlayıp kuruyan dudaklarını araladı.

"Memnun oldum." Diye konuştu narin sesiyle. Vural genç kızın görmeyeceğini bile bile başını hafifce salladı.

"Bende." Pınar oturduğu koltukta rahat bir konuma gelip yanında oturan anneannesinden aldığı güçle dudaklarının üzerine yerleşen alayı gülüşe ortamda dönen muhabbeti dinliyordu.

"Üvey demek istedin sanırım Süreyya, doğru bilgilendirme yapmalısın bence.." Dudaklarından dökülen her zehirli söz o farkında olmasada derin yaralar acıyordu. Vural elini sinirle yumruk yapıp gözlerini kapatarak sabır diledi.

Süreyya yüzündeki öfke tohumları ile Pınara baktı. Tek kaşını kaldırıp sorgularcasına genç kızın yüzüne baktı.

"Ya öyle mi? Bence asıl üvey olan sen olmalısın yoksa bizim sülalede böyle kanı bozuk kimse yok.. Yani senden başka." Dudaklarının arasından çıkan her kelime Pınarı yerle bir etmişti. Öfkeyle kısıtığı gözleriyle Süreyyaya baksada o bunu takmıyordu bile. Taner ikizinin söylediği sözlerle sesli bir şekilde kıpırdayıp ona göz kırptı.

Süreyya başını çevirip karşısındaki genç adama baktığında onunda ona baktığını gördü. Vural böyle savunulmayı katiyen beklemiyordu. Dudaklarının üzerine yerleşen silik gülüşle karşısındaki kıza bakıp gözlerini ağır ağır kapatıp açarak teşekkür etti.

"Süreyya.!" Hatice hanım katı ve uyarı dolu sesiye konuşup çattığı kaşlarıyla torununa bakıyordu. Lakin Süreyya onu takmıyordu.

Gül hanım oturduğu yerden kalkıp kucağında ki Yusufu Süreyya'nın kolları arasına bıraktı.

"E hadi yemekler soğumadan yiyelim." Herkes yavaşça oturduğu yerden kalkıp masaya ilerlerken Mihrimah hala yerinde durgun bir şekilde oturuyordu. Cihangir Süreyya'ya gitmesi başıyla işaret verip genç kızın yanına doğru ilerledi. Adımları genç kızın önünde durduğunda hafifce boğazını temizleyerek Mihrimah'ın kendisini fark etmesini sağladı.

Mihrimah burnuna dolan tanıdık koku ve duyduğu sesle başını hızla kaldırıp sesin geldiği yöne çevirdi. Cihangir ne söylemesi gerektiğini bilmiyordu, bakışları kararsız bir şekilde genç kızın üzerinde dolaşıyordu.

"Gidelim mi? Yani yemek yemeye." Diye saçma bir soru yöneltti genç adam. Sorduğu soruyla yüzünü buruşturup sağ eliyle alnına düşen saçlarını geriye attı. Mihrimah sıkıca tuttuğu bastonu sayesinde oturduğu yerden kalkıp başını eğdi.

"Ben kendim giderim." Kısık sesiyle fısıldayarak konuşup Cihangir'in yanında geçip her zaman oturduğu yere doğru ilerledi. Adımları sandalyenin önünde durduğunda sandalyeyi yavaşça çekip oturdu. Arkasından muzdarip içinde bıraktığı adamdan habersiz.Cihangir bakışlarını, dönüp giden genç kızın ardından çekip sert adımlarla yerine geçip oturdu.

Herkes yavaşça önündeki çorbasını kaşıklarken Orhan bey dirseklerini masaya yaslayıp ellerini birbirine dolayarak Vural'a baktı.

"Eee yüzbaşım nasıl gidiyor askerlik." Vural kendisine sorulan soruyla elindeki kaşığı masanın üzerine bırakıp Orhan beye baktı yüzündeki silik gülüşle.

"Güzel." Kısa cevabıyla Orhan bey memnuniyetle başını sallarken genç adam içindeki fırtınanın esaretine düşmüştü. Bakışları sağ eline düştüğünde yüzünde azda olsa olan gülüş yavaşça silindi. Belkide bir daha çok severek yaptığı mesleğini yapmayacaktı.

Üzerindeki keskin bakışları hissettiğinde başını ağır bir şekilde yanına çevirdiğinde dikkatle ona bakan genç kızı gördü. Süreyya hafifçe çattığı kaşlarını düzeltip bakışlarını genç adamın dizlerinin üzerinde duran elinden çekip onun ela gözlerine çevirdi. Gözlerindeki yorgun ifade onu ele veriyordu.

Vural bakışlarını genç kızdan ayırıp hafifçe boğazını temizleyerek önüne döndü.

"Cihangir oğlum." Gül hanımın oğluna seslenmesiyle Cihangir dakikalardır bakıştığı çorbasından bakışlarını ayırıp sorgulayan gözlerle annesine baktı. "Yarın hafta sonu, gençler olarak yayla evine gidip gezin.Orası çok güzeldir şimdi." Cihangir kısa biran annesinin dediklerini düşünüp bakışlarını yanındaki kıza çevirdi. Elindeki kaşığı tabağının kenarına bırakıp derin bir nefes alarak geriye yaslandı.

"Yorgunum ben, gidemem bir yere." Diye konuştu durgun sesiyle. Gül hanım yüzü belli etmesede hafifce düşmüştü. Bakışlarını oğlundan ayırıp gelinine çevirdi. Eğer gelini kabul ederse oğlununda kabul edeceğini biliyordu

"Sen gitmek ister misin Mihrimah.?" Mihrimah kendisine sorulan soruyla başını kaldırıp sesin geldiği yöne çevirdi. Gül hanımın ona sorduğu soruyla yavaşça yutkunup kuruyan dudaklarını hafifçe ıslattı.

"Şey.. aslında ben isterim."Diye mırıldandı kısık sesiyle. Gül hanım aldığı cevapla gülümseyerek oğluna bakıp tek kaşını kaldırarak gelinini işaret etti.

Cihangir annesinin bakışlarını takip edip utandığı için yanakları kızaran kıza baktı. Kaşlarını hafifçe kaldırıp indirerek önüne döndü.

"Düşündümde o kadarda yorgun değilim. Gidebiliriz yarın." Süreyya ve Taner Cihangir'in dediklerine gülerken Vural onlara tebessüm ederek eşlik ediyordu. Cihangir çattığı kaşlarıyla kardeşlerine bakıp sert sesiyle konuştu.

"Gülmeyin." Süreyya dudaklarının üzerine hayali bir fermuar çekip sustuğunu belli etmişti abisine lakin Taner bıyık altından hala gülüyordu.

"O zaman yarın sabah erkenden çıkarız." Diye konuştu Süreyya heyecanlı sesiyle. Bakışları yanında oturan Vural'a döndüğünde gülümseyerek ona baktı.

"Geleceksin değil mi.?" Vural ona heyecanla bakan kıza bakıp kararsız bir şekilde bakışlarını Cihangir'e çevridiğinde Cihangir ona gözlerini kapatıp açtı yavaşça.

"Geleceğim." Genç kız aldığı yanıtla memnuniyetle gülümseyerek yemeğini yemeye devam etti.

Mihrimah suskun bir şekilde masada oturuyordu. Ağladığı için ağrıyan başı suratını düşürmesine sebep oluyordu.

Yemek faslından sonra herkes salona giderken Mihrimah yavaşça oturduğu yerden kalkıp sessizce salondan çıkıp ağır adımlarla merdivenleri tırmandı bir bir. Cihangir giden kızın arkasından durgun gözlerle baktı. Bakışlarını yanına oturan adama çevirip dudaklarını araladı.

"Vural.." Vural, Cihangir'in cümlesini tamamlamasına izin vermeden ona güven verircesine gülümsedi.

"Sorun değil, git peşinden. Ben yarın sabah erkenden gelirim" Cihangir başını olumlu anlamda sallayıp yavaşça oturduğu yerden kalktığı esnada, annesininde uyuyan oğlunu yatırmak için kalktığını gördü. Adımları annesinin önünde durduğunda kollarını uzatıp oğlunu kucağına aldı.

"Ben yatırırım onu." Oğlunun başı omzuna düştüğünde başını çevirip oğlunun kokusunu derince içine çekti.

Adımları Yusuf'un odasının önünde durduğunda kapıyı tek eliyle açıp içeriye girdi. Oğlunu beşiğine koyup üzerini güzelce örtüp hafifce geriye çekildi. Yüzündeki huzur dolu tebessümle oğluna bakıp dudaklarını hafifçe yanağına değdirdi. Odanın kapısını hafif aralıklı bırakıp oradan ayrılıp yan taraftaki odanın önünde durdu bu kez adımları. Elini kararsız bir şekilde kapının koluna uzatıp kapıyı yavaşça aralayarak odaya girdi.

Bakışları yatağın üzerinde yatan kızı bulduğunda yorgun gözleri usulca kapanıp açıldı. Kapıyı yavaşça kapatıp odaya girdiğinde yatakta kıpırdayan kızı gördüğünde genç kızın uyumadığını anlamıştı.

Gözlerini genç kızın titreyen kirpiklerinden ayırıp banyoya girdi sessiz adımlarla. Giydiği kazağın kollarını yukarıya katlayıp yavaş yavaş abdest alıp açtığı suyu kapatıp yüzünü kenardaki havluya kuruladı. Banyodan çıkıp odaya girdiğinde adımları doğrudan sacadenin olduğu yöne kaymıştı. Katlı olan seccadesini alıp yavaş yavaş namazını kılmıştı genç adam. Biten namazının ardından seccadesini katlayıp aldığı yere geriye koydu.

Odayı aydınlatan ışığı kapatıp yavaş adımlarla yatağın boş tarafına ilerledi. Battaniyeyi kaldırıp yatağın içine girdiğinde genç kızın kıpırdadığını gördü. Sırtını yatak başlığına yaslayıp durgun bakışlarını genç kıza çevirdi usulca. Perdenin kenarından sızan ayın silik ışığı genç kızın kirpiklerini gölgelendiriyordu. Düzensiz alıp verdiği nefesler hala uyumadığını gösteriyordu, yüzüne düşen birkaç tutam asi siyah saçları gecenin gölgesinde soluklanıyordu.

"Ben... Seni korkutmak istemedim." Diye mırıldandı Cihangir sakin sesiyle. Mihrimah duyduğu sesle ilk başta irkilse de kısa sürede kendini toparlayıp sessiz bir şekilde yutkunarak gözlerini sıkıca kapattı.

Cihangir genç kızın dakikalarca sessiz kalmasıyla konuşmayacağını anlayarak başını yavaşça olumlu anlamda sallayıp, başını yatak başlığına yaslayıp cama çevirdi.

Odanın içindeki sessizlik kulakları tırmalarken bu sessizliği Mihrimah bozmuştu.

"B..ben senden korkmadım." Narin sesi genç adamın kulaklarına dolduğunda Cihangir başını hızlı bir şekilde genç kıza çevirdi. Hala gözleri kapalı bir şekilde yatakta yatıyordu. Titreyen sesi korktuğu şeyin hala etkisinde olduğunu gösteriyordu arsızca.

"Neyden korkun o zaman.?" Mihrimah titreyen dudaklarını birbirine bastırıp dolan göz pınarlarını parmak uçlarıyla sildi. Başını ağır ağır olumsuz anlamda sallayıp sırtını Cihangir'e doğru dönerek yattı yatakta.

"B.. belki daha sonra anlatırım." Genç adam sessizce genç kızı izlerken, kehribar gözleri genç kızın asi siyah saçlarındaydı. Mihrimah usulca yutkunup kuruyan boğazının ıslanmasını sağladı. "Eğer uyurken sana yaklaşırsam beni uyandır, hem sende rahatsız olmamış olursun." Genç adam duyduğu kelamlarla dudağının sol kenarı hafifce yukarıya doğru kıvrılmıştı.

"Olur, uyandırırım." Diye mırıldandı Cihangir düz ses tonuyla. Yavaşça yatakta kayıp bedenini genç kıza doğru dönüp aldığı derin nefesin ardından gözlerini yavaşça kapattı.

Dakikalar hızla akıp giderken genç adam bir türlü uykuya dalamıyordu. Gözlerini yavaşça aralayıp yan tarafına döneceği esnada, gelen hışırtı sesiyle bakışlarını oraya çevirimişti. Mihrimah bedenini genç adama doğru çevirip, yavaşça ona doğru yaklaşmıştı fark etmeden. İkisinin bedeni de yan dönmüş karşı karşıya dururken, Cihangir elini uzatıp genç kızı uyandıracağı esnada Mihrimah kolunu Cihangir'in beline dolayıp başını genç adamın boyun girintisine koydu.

Genç adamın uzattığı eli havada kalırken sertçe yutkunarak elini genç kızın omzuna koyup onu hafifçe kendinden uzaklaştırmaya çalıştı lakin başaramadı. Burnuna dolan kiraz çiçeği kokusunu fark etmeden derin bir şekilde soluyup gözlerini yavaşça kapatıp açtı.

Başını eğip genç kıza bakmak istediğinde boynunda uyuyan kız buna izin vermemişti. Omzundaki elini yavaşça kaldırıp genç kızın saçlarına dokunmak istediğinde bu istekten hızla vazgeçerek elini geriye indirip gözlerini sıkıca kapattı, Ağlaya ağlaya geçmişi silip, ağlaya ağlaya yeniden yazacaklardı.

Loading...
0%