Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm

@eminefuruncu

 

Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim. Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen.

Dışarda esen fırtınaya rağmen umutla yeşermek isteyen çiçekler vardı. Genç kızın içindeki umutlar bir bir solmuştu, acımasızca. O gülmek için can çekişirken, onun gülüşünü soldurmak için amansız bir yarışın içine girmişti insanlar.

Dillerinin uçlarına bulaşan zehiri acımasızca ona bulaştırdıklarında onun ne hissettiği kimsenin umrunda olmamıştı, ışığı sönük olan dünyasını zifiri karanlığa çevirmişlerdi. Gözlerinden akan yaşlar içindeki yaralı serçeyi dahada yaralamıştı.

Dünyanın ışığını görmek için çıktığı bu yolun sonu nereye varacaktı bilmiyordu.

Buruna dolan aşinası olduğu koku yavaşça kaşlarını çatmasına sebep olmuştu genç kızın. Uzun kirpiklerini yavaşça aralayıp ağır bir şekilde yutkundu. Başının altındaki beden ahenk içinde kalkıp iniyordu.

Mihrimah bulunduğu konumu fark ederek geriye çekilmek için genç adamın beline doladığı kolunu çekmek istediğinde genç adamın bir anda yan dönmesiyle genç kızda onunla birlikte yan dönmüştü. Cihangir kolları arasındaki kızı sıkıca sarıp uykusuna devam ederken Mihrimah şaşkınlıkla araldığı gözleriyle öylece kalmıştı.

Kalbi heyecanla atarken titrek bir şekilde yutkundu. Aldığı nefesler boğazına takılırken dudaklarını birbirine basırııp kalbinin amansız bir şekilde hızlı atmasını bastırmaya çalıştı.

Küçük ellerini genç adamın omuzlarına koyup onu kendinden uzaklaştırmak istediğinde Cihangir huysuz bir şekilde kıpırdayıp uykulu sesiyle mırıldandı.

“Kıpırdayıp durma.” Elini genç kızın beline dolayıp onu kendisine iyice çektiğinde Mihrimah gittikce hızlı atan kalbiyle baş etmeye çalışıyordu.

“Ama ben kalkmak istiyorum”. Diye mırıldandı kısık sesiyle lakin Cihangirden bir yanıt alamamıştı. Dudaklarını hüzünle büzüp başını hafifce geriye çekerek genç adamın yüzüne vuran nefesinden uzaklaşmaya çalıştı.

Dakikalar birbirine kovalıyordu ama Cihangir uyanmıyordu. Genç kız sıkıntıyla dudaklarının arasında bir nefes bıraktığında nefesi genç adamın yüzüne vurmuştu.

“Ahtapot gibi sarıldı, kemiklerim kırılacak.” Huysuz sesiyle kendi kendine konuşurken genç adam yüzüne vuran soluk alışverişleriyle kaşlarını hafifçe çatarak gözlerini yavaşça araladığında karşısında gördüğü gözlerle aldığı soluklar boğazına takılmıştı.

Gözleri ağır ağır genç kızın yüzünde dolaşırken bakışları genç kızın gözleri ve yastığın üzerine dağılan siyah saçları arasında dolaşıyordu.

Mihrimah, genç adamın uyandığından habersiz elini onun omzuna koyup genç adamı hafifçe itti lakin yine değişen bir şey olmamıştı.

“Niye bu kadar sarılıyorsa, güya gereksiz temasları sevmiyor.” Küçük eli Cihangir’in omuzunda öylece dururken huysuz sesiyle konuşuyordu. Kaşları hüzünle düşerken titreyen dudaklarını birbirine bastırdı.

“Aptal Mihrimah, o da diğerleri gibi sana dokunmak istemediği için öyle söyledi.” Gözünden düşen bir damla yaş çenesini ıslatıyordu. Cihangir, genç kızın söyledikleriyle kaşları derinden çatılırken genç kızın geçmişte ne yaşadığını içten içe merak ediyordu.

“Ömrümün sonuna kadar aynı şeyleri yaşayacağım, göremiyorum diye kimse sevmeyecek beni.” Dudaklarından dökülen her kelam genç kızın yaralı kalbindeki acının buruk bir göstergesiydi.

Cihangir duyduğu kelamlarla ağır bir şekilde yutkunup elini yavaşça kaldırıp genç kızın saçlarına koydu. Mihrimah Saçlarında hissettiği dokunuşla gözlerindeki yaşı yavşça silerek dudaklarını birbirine bastırdı, Genç adamın uyku haliyle yaptığını sanarak gözlerini yavaşça kapattı.

Cihangir parmaklarının arasından kayıp giden saçlara dikkatle bakarken gözleri genç kızın kapanan gözlerine indi usulca. Mihrimah saçlarına hafice dokunan parmakların vermiş olduğu mutlulukla gülümsedi.

“Kendi isteğinle olmasada annem dışında saçıma dokunan ilk kişisin.” Diye fısıldadı genç kız uyuduğunu sandığı kocasına lakin kocası dikkatle onu dinliyordu. Genç adam, Mihrimah’ın söyledikleriyle adeta dumara uğramıştı. “Belki bir gün isteyerek dokunursun.” Diye mırıldandı genç kız titreyen sesiyle. Cihangir gözlerini ağırca kapatıp ciğerlerine titrek bir soluk doldurdu. Onu ilk gördüğü andan beri dokunmak istediği saçlara kendi isteğiyle dokunmuştu genç kız bilmesede.

Cihangir yavaşça Mihrimahtan ayrılıp uyandığını belli etmek için boğazını temizledi yavaşça. Genç kız onun uyandığını anlayarak yatakta biraz geriye doğru çekildi, yanlış anlamasından korkarak.

“Günaydın.” Diye mırıldandı Cihangir sanki hiçbir şey duymamış gibi.

“Günaydın.” Diye mırıldandı Mihrimah durgun sesiyle. Her ne kadar ‘senden korkmadım’ dese de genç adamın ona bağırmış olması genç kızı içten içe kırmıştı.

Cihangir yavaşça yataktan kalkıp duvarda asılan saate baktı. Gözleri şaşkınlıkla aralanırken dudaklarının arasından huysuzca mırıldandı.

“Geç kalmışız, Vural çoktan gelmiştir. Hemen hazırlanmalıyız.” Hızla yataktan kalkıp banyoya doğru ilerlerlemişti sert adımlarla. Mihrimah, Cihangir’in banyoya girdiğini anladığında yavaşça yatakta doğrularak oturdu. Derin bir nefes alarak ellerini kaldırıp birbirine girdiğini düşündüğü saçlarının arasına daldırdı parmaklarını. Parmakları saçları arasında dolaşırken genç adam banyodan çıkmıştı.

Bakışları hala yatakta oturan genç kıza değdiğinde kısa biran bakışları saçlarındaki parmaklarında dolaşmıştı.

“Geç kalıyoruz.” Diye konuştu Cihangir, genç kızın yataktan kalkması için. Mihrimah duyduğu sesle biran boş bulunarak irkilse de kısa sürede kendisini toplamıştı. Ellerini saçlarından indirip utangaç bir biçimde başını olumlu anlamda sallayıp üzerindeki battaniyeyi geriye doğru atıp ayaklarını yataktan sarkıttı.

Elini uzatıp bastonunu koyduğu yerden alıp yavaşça oturduğu yerden alıp oturduğu yataktan kalktı. Adımları banyoya doğru ilerleyip banyoya ulaştığında yüzünü yıkayıp, kenardaki havluyu bularak yüzünü kurulayıp, dişlerini fırçalayarak banyodan çıkmıştı genç kız.

Adımları odanın içerisinde durduğunda yan taraftan gelen sesle başını oraya doğru çevirmişti. Cihangir üzerine geçirdiği montun fermuarını çekerken bakışları genç kızın üzerindeydi.

“Kalın giyin orası soğuk olur.” Mihrimah başını olumlu anlamda sallayıp Giyinme odasına doğru ilerleyip ona ait olan kısımda durdu. Parmakları dolabın içinde dolaşırken eline değen boğazlı bir badi alıp kenara ayırıp pantolon aramaya başladı. Kısa sürede bulduğu pantolonu da kenara bırakıp üzerindeki kıyafetleri çıkarıp kenara bıraktığı kıyafetleri üzerine giyindi. Üşüyen ayaklarına bulduğu çorapları giyinip saçlarını taramak için masaya doğru ilerledi. Masanın üzerindeki tarağı parmak uçlarıyla bularak hızlı bir şekilde saçlarını tarayıp giyinme odasından çıktı.

Cihangir dağınık yatağı düzeltmiş telefonuna bakarken duyduğu adım sesleriyle eğdiği başını kaldırıp sesin geldiği yöne çevirdi başını. Genç kız üzerine Kahverengi boğazlı bir badi ve kahverengi Palazzo pantolon Giyinmişti. Asi siyah saçları ise yine sırtını süslüyordu.

“Ben hazırım.” Diye fısıldadı kısık sesiyle. Genç adam oturduğu yerden kalkıp kehribar gözlerini genç kızın üzerinde dolaşırken giyinme odasına girip onun bölümünden kalın bir mont, bere ve atkı alıp odaya geri döndü.

“Bunları giyin.” Diye konuştu sakin sesiyle genç adam. Mihrimah sorgularcasına tek kaşını kaldırıp kuruyan dudaklarını yavaşça araladı.

“Nedir onlar.?”

“Mont, atkı ve bere.” Diye cevap verdi kısaca Cihangir. Mihrimah başını olumlu anlamda sallayıp elini genç adam doğru uzattı. Cihangir elindekileri genç kızı eline bırakıp kendi beresini ve atkısını taktı hızlı bir şekilde.

Mihrimah elindeki montu üzerine giyinip atkıyı boynuna hızla dolayarak bereyi saçlarının üzerine geçirip, Montun önünü kapatmak için fermuarın uçlarını birbirine denk getirmeye çalışsada başarılı olamıyordu.

Cihangir, Mihrimah’a doğru bir adım atıp soğuk ellerini genç kızın ellerinin üzerine koydu.

“İzin verirsen ben yapayım.”Mihrimah duyduğu kelamlarla yavaşça yutkunup başını usul usul sallayarak ellerini geriye doğru çekti. Cihangir fermuarı yavaşça çekip genç kızdan bir adım uzaklaştı. Burnun dolan kiraz çiçeği kokusu ciğerlerini yakıyordu.

“Gidebiliriz.” Mihrimah onu başıyla onaylayıp yavaş adımlarla yürüyüp odadan çıkıp merdivenlere geldiğinde adımları kendiliğinden durmuştu. Onun hemen arkasından geldiğini biliyordu lakin ondan yardım istemeye çekiniyordu.

Cihangir duran genç kızı gördüğünde merdivenlerden tek başına inekten korktuğunu hatırladı genç kızın. Adımları onun yanında durduğun boğazını yalancı bir öksürükle temizledi. Genç kız söylemesede ona kırgın olduğunu anlaya biliyordu genç adam, kırgınlıkla bakan kahverengi gözleri her şeyi anlatıyordu o söylemesede.

“İstersen koluma tutabilirsin.” Diye konuştu genç adam ağır sesiyle. Mihrimah kararsız bir şekilde başını olumlu anlamda salleyip elini Cihangire doğru uzattı. Cihangir, genç kızın kolunu bulabilmesi için ona uzattığında Mihrimah kolaylıkla onun kolunu bulup sıkıca kavramıştı parmaklarıyla.

Birlikte merdivenleri inip salona geldiklerinde herkes oradaydı. Bakışlar yavaşça onlara dönerken Cihangir, Vural’a kalkması için başıyla işaret verdi.

“Biz gidelim artık zaten geç kaldık.” Diye konuştu Cihangir düz tuttuğu ses tonuyla.

“Ama oğlum yemediniz.” Gül hanım yerinden kalkıp itiraz ederken cihangir onu dinlememişti.

“Orada yeriz.” Adımları kapıya doğru dönerken Mihrimahta onunla birlikte ilerlemeye başlamıştı.

Vural’ın yavaşça oturduğu yerden kalkmasıyla Süreyya ve Taner de onu takip etmişti. Salondan çıkacakları esnada merdivenlerden açelyele inen Pınarı gördüklerinde üçününde bakışları ona dönmüştü. Süreyya bakışları memnuniyetsiz bir yüz ifadesiyle Pınar’ın üzerinde dolaştırıp dudaklarını araladı.

“Sende mi geleceksin.?”

“Tabii ki geleceğim canım.” Diye konuştu Pınar yüzündeki sinsi sırtışla. Süreyya yüzünü buruşturup huysuz sesiyle konuşup kapıya doğru ilerdeki sert adımlarla.

“Aman eksik kalırsın sakın, ifteri otu gibisin her yerden çıkıyorsun.” Taner ikizinin söylediklerine bıyık altından gülerken Pınar kıstığı gözleriyle giden kızın arkasından bakıyordu.

Hepsi tek tek evden çıkıp arabalara ilerlerken Taner de Cihangir'in arabasına doğru ilerliyordu. Cihangir bakışlarını kardeşine çevirip çattığı kaşlarıyla ona baktı.

“Sen nereye lan.” Diye sordu Cihangir sert sesiyle. Taner bakışlarını abisine çevirip gülümseyerek konuştu.

“Arabaya abicim.”

“Başlatmla lan abine, bas git Vural’ın arabasına.” Cihangir bir anda bağırmasıyla yanındaki Mihrimah korkuyla yerinde sıçramıştı. Cihangir bunu fark etmesiyle gözlerini sıkıca kapatıp dilini kuruyan dudaklarının üzerinde gezdirdi. Öfkeli bakışları kardeşinde döndüğünde Taner sırıtarak ona bakıyordu.

“En son seninle yolculuk yaptığımda başıma gelmeyen kalmadı, ben sabırlı bir adam değilim güzel kardeşim. O yüzden Vural’ın arabasına.” Sert sesiyle konuşup Vural’ın arabasını gösterdi kaşlarıyla genç adam. Taner abisine gözlerini devirip arkasını dönüp giderken sesli bir şekilde söyleniyordu onu.

“Sanki arabanı yedik, ne bu tantana canım.”

“İstersen ben sizlen gelebilirim.” Diye hızla ortaya atıldı Pınar. Arabaya binmek üzeri olan Taner bu süzleri duymasıyla alayla gülüp arabaya binerek başını camdan uzattı.

“Abim bana katlanamıyor, seni dere kenarına bir yere bırakır herhalde.” Cihangir elini uzatıp yanında duran Mihrimah'ın üşüyen elini kavradı sıkıca.

“Yanımda karımdan başkasını istemiyorum, gelen gelsin gelmeyenin de keyfi bilir.” Bariton ses tonuyla konuşup arkasını dönerek sert adımlarla ilerlemeye başladığında genç kızda ona eşlik ediyordu.

Adımları arabanın yanında durduğunda arabanın kapısını açıp genç kızın binmesini beklemeden genç kızı hızla kucağına alıp koltuğa oturttu. Mihrimah korkuyla dudaklarının arasından bir çığlığı özgür bıraktığında elleri genç adamın boynuna dolanmıştı. Kalbi bir serçenin kalbi gibi atıyordu.

“Ne yapıyorsun.?” Diye konuştu korku dolu sesiyle. Cihangir yakınlıklarının farkına varıp biraz geriye doğru çekilip bakışlarını genç kızın yüzünde dolaştırdı.

“Sana yardımcı oluyorum.” Diye konuştu muzdarip sesiyle. Mihrimah gözlerini devirip ellerini yavaşça Cihangir'in boynundan çekti.

“İnsan haber verir.” Diye konuştu Mihrimah kısık sesiyle. Cihangir eğilip genç kızın kemerini takarken nefesi genç kızın kulağına vuruyordu. Dudaklarını yavaşça aralayıp usulca konuştu.

“Olur, bir dahakine haber veririm.” Yavaşça geriye çekildiğinde genç kızın yanaklarının kızardığını gördü. Dudakları yukarıya doğru kıvrılırken arabanın kapısını kapatıp kendi tarafına geçip arabayı çalıştırıp sakin bir şekilde sürmeye başladı.

Araba asfaltta hızla ilerlerken, sessizlik etrafı köşe bucak sarmıştı. Mihrimah ellerini birbirine dolayıp, Dizlerini üzerine koydu. Dakikalar önce yaşadığı olay hala utanmasına sebep oluyordu.

Başını koltuğa yaslayıp gözlerini usulca kapattı. Cihangir yan tarafında sessizce oturan genç kıza göz ucuyla bakıp ardından tekrar yola döndü.

Dakikalar sonra araba karların arasında ilerleyerek yaya evine geldiğinde Cihangir arabayı yavaşça durdurdu. Mihrimah duran arabayla gözlerini yavaşça aralayıp başını yan tarafa doğru döndürdü.

“Geldik mi.?” Diye sordu kısık sesiyle.

“Geldik.” Cihangir kısa cevabını ardından arabadan inerek genç kızın olduğu tarafa doğru ilerledi. Arabanın kapısını açıp genç kıza doğru bir adım attı.

“İn hadi.” Mihrimah onu başıyla onaylayarak elindeki bastonu açarak önünü kontrol ederek arabadan inmek için harekete geçti.

Cihangir’in keskin bakışları genç kızın üzerinde dikkatle dolaşıyordu. Mihrimah elini uzatıp arabanın kapısına dokunmak istediğinde Cihangir elini uzatarak genç kızın soğuk elini kavradı. Mihrimah şaşkınlıkla araladığı gözleriyle başın yukarıya doğru kaldırdı. Kalbi heyecanla atmaya başlarken ağırca yutkundu.

Cihangir genç kıza inmesi için yardım edip arabanın kapısını sert bir şekilde kapatarak eve doğru ilerlemeye başladı, tuttuğunu unuttuğu genç kızın eliyle. Mihrimah onun hızlı adımlarına yetişmeye çalışırken ayakları birbirine dolaşıyordu.

“Şey.. Biraz yavaş gider misin.? Ben sana yetişemiyorum da.” Genç kız çekingen sesiyle konuştuğunda genç adam omzunun üzerinden dönüp arkasındaki kıza baktı. Başını yavaşça sallayıp hızlı olan adımlarını oldukça yavaşa indirmişti.

Evin önüne geldiklerinde Cihangir cebindeki anahtarı çıkarıp kapıyı açarak içeriye girdi, peşindende Mihrimah. Genç adam botlarını çıkarıp kenardaki terikleriden bir tane giyinip üzerinde panda olan terlikleri genç kızın önüne bıraktı.

“Önüne terlik bıraktım.” Mihrimah yavaşça başını sallayıp ayağındaki botları çıkarıp bastonun ucuyla terlikleri bularak giyindi.

“Salona geçelim, diğerleri markete uğrayacak birazdan gelirler. Düz karşıya doğru ilerle.” Mihrimah genç adamı onaylayıp yavaş adımlarla ilerlemeye başladığında Cihangir peşinden geliyordu.

“Sola dön şimdi.” Cihangir’in yönlendirmesiyle Mihrimah sola döndüğünde başını kapının kenarına vurmasıyla dudaklarının arasından acı dolu bir inilti dökülmüştü salonun ortasına.

Cihangir attığı büyük adımla genç kızın yanına gelerek genç kızın alnına tuttuğu elini tutarak yavaşça indirdi.

“İyi misin.?” diye sordu pürüzlü sesiyle. Mihrimah acıdan gözleri dolmasına rağmen başını olumlu anlamda sallamıştı. Cihangir genç kızın dolan gözlerini gördüğümde içten içe kendine kızarak genç. kızın elini tutarak ilerleyip onu yavaşça koltuğa oturtup kendiside yavaşça yanına oturdu.

“Biraz kızarmış, çok acıyor mu.?” Diye sordu genç adam sakin sesiyle. Mihrimah dudaklarını birbirine bastırıp başını olumsuz anlamda salladı.

“Hayır.”

Genç adam elini yavaşça kaldırıp genç kızın kızaran alnına dokundu. Mihrimah aniden hissettiği temasla irkilerek geriye doğru çekildiğinde cihangir’in eli havada kalmıştı.

“Korkutmak istememiştim.” Diye mırıldanıp geriye çekildi genç adam. Boğazını yavaşça temizleyip bakışlarını salonda gezdirdi. Gözleri şöminenin yanındaki odunlara takıldığında yavaşça oturduğu yerden kalkıp şöminenin yanına ilerledi. Adımları şöminenin önünde durduğunda dizlerini kırıp odunları şöminenin içine dizerek kenardaki çırayı yakıp odunların üzerine koydu.

Alevler büyüyerek odunlara takılırken genç adam yavaşça oturduğu yerden kalkıp sessizce koltukta oturan genç kıza baktı.

Ellerini dizlerinin üzerine koymuş üzerindeki çekingenlikle sessizce koltukta oturuyordu. Genç adam ona doğru bir adım attığında çalan kapıyla derin bir nefes alarak adımlarını oraya doğru çevirdi.

Kapıyı yavaşça açıp geriye doğru çekildi. Hepsi tek tek içeriye girerken Cihangir onları ardında bırakıp salona geri dönüştü. Rahat bir şekilde koltuğa oturup sağ kolunu koltuğun yaslanma yerine doğru uzattı.

“Ohh rahatlık sizde tabi.” Taner gür sesle konuşarak içeriye girdiğinde Mihrimah, boş bulunarak Taner’in sesinden korkarak irkilmişti. Cihangir bakışlarını yanında ürkek bir ceylan gibi oturan genç kızdan ayırıp çattığı kaşlarıyla kardeşine baktı.

“Sessiz konuş.” Sert sesiyle kardeşini uyardığında Taner onu umursamadan koltuğa oturmuştu. Herkes salona gelip oturduğunda Süreyya Mihrimah’ın yanına oturmasıyla Mihrimah biraz daha Cihangir'e yakalamıştı.

“Eee ne yiyoruz.” Diye konuştu Tenar heyecanlı sesiyle. Yanında oturan Vural onun bu sorusuna gözlerini devirip bakışlarını ondan ayırdı.

“Gelene kadar bu soruyu tam tamına 16 kez sordun Taner. Senin bu kadar konuşman ve soru sorman benim bünyem kaldırmadı sen nasıl yaşıyorsun lan.” Vural bariton ses tonuyla konuşup uyuşan sağ elini yavaşça kapatıp açtı. Taner onun bu sorusuna gülümseyerek karşılık vermişti.

“Tabi sen alıştın bir tabur askerin arasında durmaya böyle ortama girince garipsedin.”

“Karargahtaki askerlerim sordukları soruyu sadece bir kez soruyorlar, senin gibi 16 kez değil.”

“Senden korktukları içindir.” Vural başını ağır bir şekilde çevirip ters bir şekilde Tanere baktı. Taner, Vural’ın sert bakışlarından korkarak oturduğu yerden hızla kalkıp karşı koltukta oturan ikizini kolundan tuttuğu gibi oturduğu yerden kaldırıp az önce oturduğu yere doğru adeta boş çuval atarcasına savurdu. Kendisi Süreyya’nın kalktığı yere otururken Süreyya dengesini kurmayarak Vural’ın üzerine doğru düşmüştü.

Genç kız şaşkınlıkla araladığı gözlerle Vural'a bakarken aynı şekilde Vural ona bakıyordu. Genç adamın gözleri Süreyyanın gözlerinde dolaşırken, Süreyya sert bir şekilde yutkunup geriye hızla çekilerek koltuğa oturduğunda ters bakışları ikizinin üzerindeydi.

“Salak mısın Taner? Neden aniden kaldırıyorsun beni.?”

“Ne yapayım beni öldürecek gibi bakıyordu.” Süreyya başını olumsuz anlamda sallayıp önüne dönerken yanakları utançla kızarmıştı.

Mihrimah, sıcaklayan ortamla yavaşça elini kaldırıp bersini ve atkısını çıkartıp dizlerini üzerine bıraktı. Parmakları montunun fermuarını bulup fermuarı açarak montuda üzerinden çıkardı yavaşça.

Beresinden çıkan saçları etrafa dağılırken birkaç tutam saçı Cihangir’in elini üzerine düşmüştü. Cihangir elini üzerine düşen saç tutamında dolaştırdı kehribar gözlerini. Parmak uçları saç tutamlarına dokunmak için sızlarken ağır bir şekilde yutkunup elini ordan çekti.

“Bence de bir şeyler yemeliyiz.” Diye konuştu Cihangir sert sesiyle. Herkesin bakışları ona dönerken Süreyya yavaşça oturduğu yerden kalkıp bakışlarını Pınara çevirdi.

“Bana yardım et Pınar.” Pınar başını kaldırarak memnun olmayan bir yüz ifadesiyle baktı Süreyya’ya.

“Mihrimah neden yardım etmiyor.?” Sesindeki küçümseme gün yüzüne çıkarken, Mihrimah başını sesin geldiği yöne çevirip, kuruyan dudaklarını yavaşça araladı.

“Ben yapabileceğim bir şeyse yardım ederim.” Diye konuştu naif sesiyle. Kalkmak için hamle yaptığında Cihangir onu kolundan tutarak kalkmasına engel oldu.

“Otur sen.” Genç adam sert bakışlarını Pınar’a çevirip buz tutmuş gözleriyle ona baktı. “Ben yardım ederim Süreyya’ya.” Cihangir yavaşça oturduğu yerden kalkarken bakışlarını kardeşine çevirip yürümesi için işaret verip Vural’a baktı.

“Dışarıdan odun alıver kardeşim.” Vural onu başıyla onaylayan salondan çıkarken Cihangir Süreyya'nın peşinden mutfağa girmişti.

Taner yanında oturan yengesine baktığında üzgün bir şekilde oturduğunu gördü.

“Gerçekten ifteri otu gibisin Pınar. Lüzumsuz lafların, lüzumsuz hereketlerin ve her yerden çıkman tam senlik bir hareket” Taner sert bakışlarıyla karşısındaki kuzenine bakarken Pınar onu umursamadan elindeki telefonla ilgilenmeye devam etti.

Taner kuzeninin bu hareketine gözlerini dirip başını olumsuz anlamda sallayarak oturduğu yerden kalkarak salondan ayrıldı.

Pınar eğdiği başını kaldırıp yüzündeki sinsi sırtışla karşısındaki genç kıza baktı. Dudakları alayla kıvrılırken yavaşça oturduğu yerden kalkıp genç kızın yanındaki boşluğa oturdu. Mihrimah yanında olan hareketlilikle kaşlarını hafifce çatarak yanına oturan kişiden biraz uzaklaştı.

“Eee Mihrimah sonunda baş başa kaldık.” Genç kız duyduğu tanıdık sesle yavaşça yutkunarak başını sesin geldiği yöne çevirdi. “Herkes sana iyi davranıyorsa seni sevdiklerinden değil, sana acıdıkları için.” Sesindeki acımasız duygu karşısındaki kızı yerle bir ediyordu lakin Pınar bunu umursamıyordu.

Mihrimah başını önüne çevirip hüzünle başını eğdiğinde dolan gözlerini saklamak istemişti. Bu sözleri çok duymuştu, insanlar onunda bir kalbi olduğunu unutup acımasızca konuşurken genç kız günlerce, haftalarca kırılan kalbini onarmaya çalışıyordu. Her yeri yara bere olan kalbinde yeni bir yaraya yer kalmamıştı.

“Cihangir’de sana açıyor, bakışlarından belli. Ama sen göremiyordun değil mi.?”” Pınar nefret dolu bakışlarını genç kızda dolaştırırken dilinden zehirli kelamları bir bir dökülüyordu.

“Geldiğin yere geri döneceksin, ister zorla ister güzellikle ama sen gideceksin.” Pınar yavaşça genç kıza yaklaşıp sessizce kulağına fısıldadı. “Bunun için elimden geleni yapacağım kör sıçan.” Oturduğu yerden kalkıp yüzündeki gülüşle salondan çıkıp gitti.

Mihrimah duyduğu kelamların altında ezilirken, ezilen kaburgaları onu soluksuz bırakmıştı. Titreyen dudakların arasından bir hıçkırık kaçtığında elini kaldırıp dudaklarının üzerine kapattı.

‘Cihangir’de sana acıyor.’ Kulaklarında yankılanan acımasız sesi genç kızı yerle yeksan etmişti. Kalbi yangınların ortasında kalmıştı ama kimse ona yardım etmiyordu.

“O’da bana acıyor, herkes gibi.” Dudaklarının arasından dökülen kısık sesi yavaşça yutkunmasına sebep olmuştu. Kalbinin neden bu kadar acıdığını bilmiyordu Mihrimah. “Kimse seni sevmeyecek Mihrimah. Bunu kabul et artık, kimse seni sevmeyecek.” Gözlerinden dökülen yaşlar çenesini ıslatırken duyduğu adım sesleriyle hızla elini tersiyle gözlerindeki yaşları sildi.

Vural kucağındaki odunlarla salona girdiğinde bakışları koltukta tek başına oturan genç kızı bulmuştu. Gözleri genç kızın ağladığı için kızaran yüzüne düştüğünde kaşları kendiliğinden çatılmıştı.

Kucağındaki odunları şöminenin kenarına bırakıp, üzerindeki fazlalık tozları silkerek genç kıza doğru ilerledi.

“İyi misin yenge.?” Diye sordu oldukça ılımlı sesiyle. Mihrimah duyduğu sesle başını kaldırıp sesin geldiği yöne çevirdi başını, kızarmış gözleri onu ele verse de başını olumlu anlamda salladı.

“İyiyim.” Diye konuştu kısık sesiyle. Mihrimah inkar etsede Vural, genç kızın sesinden ağladığını anlamıştı. Bakışlarını etrafa dolaştırıp kısa biran genç kıza bakarak salondan ayrılıp mutfağa doğru ilerledi.

Adımları mutfağın önünde durduğunda üç kardeşin birlikte kahvaltı hazırladığını gördü. Sert adımları Cihangir’in yanında durduğunda Cihangir başını çevirip Vural’a baktı.

“Mihrimah ağlamış sanırım.” Diye konuştu genç adam sert sesiyle. Cihangir duyduklarıyla kaşları çatılmıştı asi bir şekilde. Elindeki bıçağı tezgahın üzerine bırakıp Vural’a döndü.

“Ne demek ağladı.” Vural derin bir nefes alarak bilmiyorum dercesine omzunu kaldırıp indirdi.

“Odunları salona getirdiğimde gördüm, yüzünden ağladığı belli. Sordum ama birşey söylemedi.” Süreyya ve Taner şaşkınlıkla Vural’ı dinliyordu.

“İyide neden ağlasın ki durup dururken.” Diye sordu Süreyya tek kaşını kaldırarak.

“Demek ki durup dururken değil.” Cihangir sert bir şekilde konuşup yeri döven adımlarıyla mutfaktan çıkıp salona girdiğinde genç kızın tek başına salondan oturduğunu gördü.

Mihrimah duyduğu ayak sesleri ile başını kaldırıp kuruyan dudaklarını usulca ıslattı.

Cihangir, adımlarını genç kızın yanında durdurup genç kızı yavaşça kolundan kavrayak oturduğu yerden kaldırdı. Genç kız şaşkınlıkla gözlerini aralayıp ne olduğunu anlamaya çalışırken burnuna dolan kokuyla kolunu tutan kişinin Cihangir olduğunu anladı.

“Gel benimle.”

“Nereye.?” Şaşkın sesiyle konuşup, kolunu genç adamdan kurtarmaya çalıştığına Cihangir, genç kızın sorusunu es geçip eğilerek onu kucağına aldı. Mihrimah korkuyla kollarını Cihangir’in boynuna kollarını dolarken dudaklarının arasından korku dolu bir nida dökülmüştü.

“Bana neden ağladığını anlatmaya.” Diye konuştu Cihangir bariton sesiyle. Başını hafifçe eğip genç kıza baktığında genç kızın şaşkınlıkla gözlerini araladığını gördü.

“Ben.. ağlamadım ki.” Diye mırıldandı kısık sesiyle. Soğuk parmak uçları genç adamın saç tutamları arasında kaybolmuştu.

Cihangir odasının önüne geldiğinde adımlarını durdurup genç kızı kucağında sabitleyerek kapıyı açarak odanın içine girdi. Genç kızı yavaşça yere bıraktığında genç kız dengesini kaybederek yerinde sendeledi.

“Yalan söylemeyi beceremiyorsun, o yüzden doğruyu anlat. Neden ağladın? Pınar mı bir şey söyledi.?” Mihrimah başını olumsuz anlamda sallayıp yavaşça yutkundu.

“Ben.. konuşmak istemiyorum.” Diye mırıldandı kısık sesiyle. Pınar’ın söylediği sözler aklına geldiğinde gözleri bir çeşme gibi yine dolmuştu.

Genç kızın hareketlerinden Pınar’ın bir şey söylediğini anlayan genç adam derin bir nefes alarak sakin tutmaya çalıştığı sesiyle konuştu.

“Ne söyledi sana.?” Mihrimah ne diyeceğini bilmeyerek ağır bir şekilde yutkunarak geriye doğru bir adım attığında pantolonun paçasına bulaşarak dengesini kaybedip öne doğru savrulduğunda Cihangir düşen genç kızı belinden kavradı lakin bu düşmelerine mani olmamıştı.

Sert bir şekilde yatağa düştüklerinde Cihangir dudaklarına değen sıcak dudaklarla gözlerini aralayıp üzerine düşen genç kıza baktı sert bir şekilde yutkunarak. Mihrimah yaşadığı olayı yeni yeni kavrarken gözleri şaşkınlıkla aralanmıştı.

Başını hafifçe kaldırarak dudaklarını genç adamın dudaklarında ayırdı. Kalbi heyecanla atarken yanakları utançla kızarmıştı çoktan.

Siyah saçları bir kara çarşaf gibi onları örterken genç adamın bakışları genç kızın saçları ve az önce dudağına değen dudaklar arasında gidip geliyordu.


 

Loading...
0%