@eminefuruncu
|
Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim. Uzun kirpiklerini sabahın ilk ışıkları süslüyordu genç kızın. Kaşlarının arasını ısıtan sıcak nefes kalbinin nazlı nazlı atmasına sebep olurken uykulu gözlerini usulca araladı. Belini sıkıca saran güçlü kol usulca yutkunmasına sebep olurken başının altındaki göğsün ahenkle inip kalkması kalbinde ince bir sızıya sebep olmuştu. Kalbinin neden böyle, hastalıklıymış gibi attığını bilmiyordu genç kız. Tek bildiği şey kalbinin Cihangir’in yanında hasta olduğuydu. Kuruyan boğazını ıslatmak için usulca yutkunarak bedenini yavaşça geriye doğru çekti. Dirseğinin üzerinde destek alarak yatağa yaslanıp göremese de başını Cİhangir’e doğru çevirdi. Onun yüzünü defalarca zihninde hayal etsede, zihnini süsleyen görüntüden daha güzel bir yüzü olduğunu biliyordu içten içe. Elini yavaşça Cihangir’in yüzünü bulabilmek için kaldırdı. İçindeki arsız korku peşini bırakmıyordu, içten içe ona kızacağını düşünürken ona dokunma isteğine ket vuramıyordu genç kız. ‘Eğer beni hala görmek istiyorsan görebilirsin.’ Genç adamın kelamları beyninin içinde yankılanırken parmak uçlarını korka korka Cihangir’in yüzüne değdirdi. Parmak uçları Cihangir’in yüzünde usul usul gezerken kalbinde hissettiği heyecan onu yerle yeksan ediyordu. Parmak uçları adeta sızlıyordu, sanki ömrü boyunca aradığı şeyi bulmuş gibi. Cihangir yüzünde hissettiği ince dokunuşlarla kaşlarını çatarak gözlerini araladığında karşısında Mihrimah’ı bulmayı beklemiyordu. Asi siyah saçları eğildiği için yüzüne doğru dökülürken, Cihangir'de onlardan nasibini almıştı. Yüzünde gezinin ince parmaklar usulca yutkunmasına sebep olurken üzerine eğilen karısının yüzüne çevirdi uykulu kehribar gözlerini. Mihrimah herşeyden habersize Cihangir’in yüzünün keşf ederken yüzüne yerleşen yersiz tebessüme mani olamamıştı. Cihangir ağır bir şekilde yutkunup bakışlarını genç kızın yüzünden ayırıp gözlerini yavaşça kapattı. Kalbinde hissettiği yersiz telaş onu sinirlendiriyordu, böyle hızlı hızlı atmamalıydı kalbi. “Geri çekil.” Diye konuştu genç adam yeni uyandığı içi tarazlı çıkan sert sesiyle. Mihrimah duyduğu sert sesle irkilerek hızla elini genç adamın yüzünden ayırıp içini saran korkuyla geriye doğru çekilerek yatakta doğrularak oturdu. “Şey…. Ben özür dilerim.” Diye konuştu genç kız kısık çıkan sesiyle. Cihangir aldığı sert solukla doğrularak yatakta oturdu .Bakışları genç kızı bulurken çattığı kaşlarıyla ona baktı. İçini kaplayan yersiz öfke neyin nesiydi bimiyordu genç adam, tıpkı kalbinin neden böyle attığına anlam veremediği gibi. “En son yüzüme dokunmak istemiyordun ne oldu, neden fikrini değiştirdi.?” Mihrimah titreyen parmaklarını birbirine dolayıp çekingen bir şekilde başını önüne eğdi. İçini saran suçluluk duygusu tüm bedenini yavaş yavaş ele geçirirken Cihangir’e nasıl bir yanıt vereceğini bilmiyordu. Yüzüne uyurken, haberi olmadan dokunmak aptallıktı. “Ben.. sadece seni merak ettim.” Diye fısıldadı kısık tuttuğu sesiyle genç kız. Cihangir başını ağır ağır sallayarak yataktan kalkıp camın önüne doğru giderken beyninin içini istila eden düşüncelerden kurtulamıyordu. “Geçen gün öyle demiyordun ama, sana dokuna bilirsin dediğimde istemediğini söyleyen senden.” Buz kütlesinden farksız sesi Mihrimah’ı üşütürken genç kız acı bir şekilde yutkunup boğazını saran ellerden kurtulmaya çalıştı. İliklerine kadar hissettiği çaresizlik onu bertaraf ediyordu. “Haklısın, özür dilerim.” Diye fısıldadı Mihrimah kısık sesiyle. Cihangir aldığı sert solukla asi bakışlarını genç kıza doğru çevirdi. “Senden özür dilemeni istemedim, lakin gözlerinden görüyorum ki bazı şeyleri yanlış anlayarak hareket ediyorsun.” Mihrimah, hafifçe çattığı kaşlarıyla başını sesin geldiği yöne doğru çevirdi. İçindeki küçük kız uykulu gözlerle onları izliyordu, bir savaşın ortasında kalmış gibi hissediyordu kendini genç kız. “Anlamadım.?” Diye sordu Mihrimah anlamadığını belirten ses tonuyla. Cihangir dilini kuruyan dudaklarının üzerinde gezdirip içinde ölüm gibi olan serzenişi susturmaya çalıştı. “Sana gösterdiğim alakayı yanlış anladığın gözlerinden aşikar, lakin sana gösterdiğim alakayı başka birşey zannetmeni istemiyorum.” Kördüğüm olan kelamlar bir bir gün yüzüne dökülürken, yanan yürekler usul usul soluyordu şimdi. Mihrimah dolan gözleriyle başını kaldırıp içinde hissettiği acıyı gömmek istedi, neydi bu acı bilmiyordu. Kalbi yerle yeksan olurken, içindeki serçe uçmaktan vazgeçmişti. “Ben, bana gösterdiğin alakayı yanlış falan anlamadım.” Diye konuştu titreyen sesiyle. Gözlerinden bir damla yaş süzüldü yavaş yavaş çenesine doğru. “Gözler yanılmaz Mihrimah. Sen farkında olmasanda onlar farkında.” Genç kız beyninde yanlılana sözlerle titreyen dudaklarını birbirine bastırıp hüzünle kıvrılan kalbine prangalar vurmak istedi. Başını yavaşça önüne çevirip ellerini sıkıca yumruk yaptı, avucunun içine batan tırnakları umrunda değildi. “Yani, sende bana acıdığın için iyi davrandın öyle mi.?” Diye sordu ağladığı için kısık çıkan sesiyle. Kulaklarında Pınar’ın söylediği sözler yankılanırken bir kez daha yerle bir olmanın ağır yükünü taşıyordu narin omuzlarında. “Sana acıdığım falan yok, bunuda nerden çıkardın.” Diye konuştu Cihangir sert çıkan sesiyle. Gözleri bir saniye bile yatağın üzerinde ağlayan kızdan ayrılmıyordu, gözünden süzülen her damla yaş ona dert oluyordu. Mihrimah yavaşça oturduğu yataktan kalkıp yatağın kenarındaki bastonunu eline aldı. Yavaş adımlarla banyoya doğru ilerlerken adımları kendiliğinden durmuştu. “Bu yaşıma kadar bana kim yaklaştıysa acıdığı için yaklaştı, içimden bir ses o sana acıdığı için böyle davranmıyor diye fısıldadığında kulağımı dışarıya kapatıp sadece onu dinledim, ama keşke dinlemesydim sende bana acıyorsun.” Gözünden yaşlar usul usul akarken böyle bir tepki göreceğini bilseydi ona kesinlikle dokunmazdi. Onun yüzüne değdiği için yanan parmak uçlarını saracak kimse yoktu şimdi. Cihangir, Mihrimah’a doğru bir adım attığında Mihrimah bunu hissederek geriye doğru bir adım attı titreyen bacaklarına inat. “Sana acıdığım için değil, içimdeki merhametten iyi davrandım ben. Bu merhameti yanlış anlayan sensin.” Mihrimah kulaklarını dolduran her kelamda artan ağlama isteğine bir avuç kül atarak söndürmek istedi, lakin olmadı ateş alevlenerek genç kızın içindeki ağlama isteğini arttırdı. “İnsan bu yaşına kadar sevilmeyince, gördüğü iki ilgiyi merhameti yanlış anlayabiliyormuş demek ki. Ama sen benim kusuruma bakma, bir daha gösterdiğin merhameti yanlış anlamam.” Elinin tersiyle yüzünü ıslatan gözyaşlarını silip banyoya doğru ilerlediğinde Cihangir sakin kalmaya çalışarak genç kıza doğru ilerleyip onu kolundan tutarak hızla kendisine doğru çevirdi. Mihrimah şaşkınlıkla gözlerini aralarken başını kaldırıp dolan gözlerini farkında olmadan Cihangir’in kehribar gözlerine esir etti. “Bırak kolumu.” Kolunu Cihangir’in ellerinden kurtarmak için çeksede genç adam buna müsade etmiyordu. Cihangir başını eğip dudaklarını aralayarak sert sesiyle konuştu. “Bu evliliği sırf görebilmek için kabul eden sen değil miydin, şimdi neden ağlıyorsun.?” Mihrimah duyduğu sözlerle gözlerini kaplayan hayal kırıklığına mani olamamıştı, Cihangir’den böyle bir şey duymayı beklemiyordu. Başını ağır ağır sallayarak dudaklarının üzerine ölü bir tebessüm yerleştirdi, dolu gözlerine inat. “Haklısın.” Dudaklarının arasından sessizce çıkan kelamla kolunu Cihangir’in ellerinden bu kez kolaylıkla kurtarıp geriye doğru bir adım attı. “Haklısın, sen benim kusuruma bakma.” Arkasını dönüp banyoya girip kapıyı ardından kapattığında dudakların arasından kaçan hıçkırığa mani olamamıştı. Kalbinde hissettiği arsız telaş gözlerine yansıyıp onu ele vermişti, lakin genç kız kalbinde olan biteni yeni yeni kavrıyordu. Cihangir giden kızın arkasından bakarken elini öfkeyle saçlarına daldırıp saçlarını çekiştirdi. Yeri döven adımları hızla giyinme odasına gidip dolaptan aldığı ilk kıyafetleri giyip, üzerine geçirdiği kabanın cebine telefonunu ve cüzdanını koyarak odadan çıkıp gitti. Cihangir hızlı adımlarıyla evden çıkıp gittiğinde Gül hanım ve Süreyya şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. “Ne oldu buna sabah sabah.” Diye konuştu Gül hanım sorgulayıcı ses tonuyla. “Bilmiyorum ki.” Süreyya elindeki bal dolu kaseyi masaya bırakıp annesine doğru çevirdi bakışlarını. “Mihrimah ile kavga etmiş olmasınlar.” Diye konuştu telaşlı sesiyle. Gül hanım içini kaplayan korkuyla kızına bakarken bakışlarını merdivenlere doğru çevirdi. “Sen bir git bak Mihrimah’a hadi.” Süreyya başını sallayıp annesinin yanından ayrılıp hızlı adımlarla merdivenleri çıkıp onların odasının önünde durdu. Elini ağır bir şekilde kaldırıp kapıyı usulca çaldığında içeriden bir yanıt alamamıştı, tekrar çaldığında ise değişen bir şey olmamıştı. İçine doldurduğu titrek nefesle yavaşça kapıyı aralayıp gözlerini odanın içerisinde gezdirdi. “Yenge, müsait misin.?” Çekingen sesiyle Mihrimah’a seslensede aradığı yanıtı alamamıştı genç kız. Yavaş adımlarla odaya girip ilerlediğinde kulaklarına dolan su sesiyle genç kızın banyoda olduğunu anladı. “Yenge kahvaltı hazır.” Diye seslendi Süreyya genç kızın onu duyması için yüksek tuttuğu sesiyle. Mihrimah ona seslenen genç kızı duyduğunda kapattığı gözlerini yavaşça aralayıp ağır bir şekilde yutkunarak ağlamaktan kısılan sesini bulmaya çalıştı. “Benim pek yiyesim yok, size afiyet olsun.”Süreyya kararsız kalsada ısrar etmeyerek odadan çıkıp gittiğinde Mihrimah duyduğu kapı kapanma sesi ile elini uzatıp suyu kapatıp kenarda duran bornozu üzerine giyinip banyodan çıktı yavaş adımlarla. Adımları giyinme odasında durduğunda eline gelen ilk rahat kıyafetleri giyip saçlarını taramak için masaya ilerledi. Tarağını her zaman koyduğu yerden alıp usul usul tararken saçlarından süzülen su damlaları üzerindeki kazağı ıslatıyordu. Saçlarından kayıp giden tarağı yavaşça masanın üzerine bırakıp kenara bıraktığı bastonunu eline alarak giyinme odasından çıkıp odaya girdi. Yorgun adımları koltuğa doğru ilerlerken içinde hissettiği yorgunluk neyin nesiydi bilmiyordu genç kız. Yavaşça koltuğa oturup sırtını kol koyma yerine yaslayıp başını yaslanma yerine yaslayarak yan bir şekilde oturdu koltukta. Bacaklarını kendine doğru çekip derin bir soluk doldurdu solgun ciğerlerine. Gözleri hüzünle kapanırken beyninin içinde dönüp duran kelamları susturamıyordu. Göz pınarlarına toplanan yaşlar usulca gözlerinden düşüp çenesine doğru ince bir yol aldı. Bir pervane gibi olan kalbi, şimdi bir bataklık gibiydi. Genç kız o bataklığın içine gittikçe battığının farkındaydı, korku usul usul kalbine işlerken bu bataklıktan nasıl kurtulacağını düşünüyordu genç kız. #####
Genç kız bütün gün odadan dışarıya çıkmamış, öylece koltukta oturmuştu. Gül hanım yanına gelip ona yemek yemesi için zorlasada değişen bir şey olmamıştı. Başını yasladığı koltuğun kenarından kaldırıp acıyan gözlerini ağır ağır ovuşturdu Mihrimah. “Bana gösterdiği merhameti yanlış anlamamdan korkacak kadar beni hayatında, kalbinde istemiyor. O’da diğerleri gibi bana acıyor, o kadar çok acıyor ki gösterdiği merhameti bile çok görüyor.” Kalbi hissettiği hüzünle kavrulurken daha önce bu fenli canının acıdığını hatırlamıyordu genç kız. Sinesinde açılan yaraların yanına bir yenisi daha eklenmişti lakin derdinin dermanı yoktu. Düşünmekten ve ağlamaktan ağrıyan başını elleri arasına alıp ağır ağır soğuk parmak uçlarını alnında dolaştırdı. Kapının bir anda açlmasıyla Mihrimah irkilerek başını o tarafa çevirdiğinde gelen kişinin kim olduğunu anlamaya çalışıyordu. Pınar yüzündeki gülümsemeyle odaya girip kapıyı hafif aralıklı bırakarak genç kıza doğru ilerledi. “Depresyona falan mı girdin ne bu haller.?” İğneleyici ses tonu Mihrimah’ı rahatsız ederken genç kız memnuniyetsiz bir şekilde yüzünü buruşturarak başını cama doğru çevirdi. Pınar genç kızın bu hareketine alayla gülerek adımlarını koltuğun yanında durdurdu. “Küçük hanıma bak sen, bizi mi beğenmiyorsun sen.?” Mihrimah derin bir nefes alarak gözlerini sabır dilercesine açıp kapattı. “Sizi değil, seni beğenmiyorum.” Pınar duyduğu kelamlarla gözleri şaşkınlıkla aralanmıştı. Genç kızdan böyle sözleri duymak onu şaşırtıyordu. “O yüzden odadan çık Pınar.” “Bak sen çıkmazsam ne olur.” Yüzündeki alaycı gülümseme anbean büyürken, küçümseyen bakışları arsızca genç kızın üzerinde dolaşıyordu. Mihrimah yavaşça oturduğu yerden kalkarak yüzündeki donuk ifadeyle bakışlarını sesin geldiği yöne doğru çevirdi. “Seni görmüyorum diye beni zehirli dilinle ezmeye çalışıyorsun, eline ne geçiyor merak ediyorum.” “Elime geçecek olanı yakında göreceksin sana dış kapının dış mandalı kim göstereceğim, ah pardon sen görmüyordun.” Neferetin sardığı sesi tüm odaya yayılırken Mihrimah kaşları hafifiçe çatarak geriye doğru bir adım attı. Karşısında ona acımasızca konuşan kız onu korkutuyordu, söylediği her söz onu zehirliyordu adeta. “Odadan çık.” Diye konuştu Mihrimah kısık tuttuğu sesiyle. Pınar alayla gülerek genç kıza doğru bir adım atarak kolunu sıkıca kavradı. “Çıkmıyorum, hadi çıkar.” Mihrimah içine dolan öfkeyi bastırmaya çalışarak kolunu bir sarmaşık gibi kavrayan parmaklardan kurtarmaya çalıştı. “Bırak kolumu.” Hissettiği acı gözlerini doldururken ağlamamak için dişlerini sıkıyordu. Pınar bir ok gibi olan tırnaklarını genç kızın koluna batırırken, Mihrimah kolunu ondan kurtarmaya çalışıyordu. “Sana kolumu bırak dedim.” Mihrimah içindeki öfkeyi bastıramayarak kolunu kurtarmaya çalışarak öfkeyle bağıdı. Pınar, genç kızın bağırmasıyla korkuyla bakışlarını kapıya doğru çevirdi kısa bir anlığına. Öfkeli gözleri Mihrimah bulduğunda genç kızı sert bir şekilde iterek yere düşmesine sebep oldu. Mihrimah sert bir şekilde dirseğinin üzerine düştüğünde hissettiği acıyla gözlerini sıkıca kapattı. Dudaklarının arasından dökülen acı dolu inilti odanın içine yayılırken odanın kapısı sert bir şekilde açıldı. Pınar başını hızla kapıya çevirdiğinde gördüğü kişiyle korkuyla yutkunarak geriye doğru bir adım attı. Cihangir öfkeden koyulaşan kehribar gözlerini bir avcı gibi avına kilitlemiş Pınar’a bakıyordu. Yeri döven sert adımlarıyla Pınar’a doğru ilerleyip kolunu sert bir şekilde kavrayıp genç kızı peşinden sürükleyerek odadan çıkarıp savurucasına koridora doğru attı. “Sen kimsin lan.?” Evi inleten sesilye bağırıp genç kızın üzerine doğru ilerlerken Taner sesleri duyarak odasından çıkıp aceleyle abisinin kolunu kavradı. “Sen kimsinde ona zarar veriyorsun. Bana bak Pınar yaptığın hatalar boyunu aştı.” Taner abisini sıkıca tutarken Cihangir’in sesini duyan ev ahalisi telaşla oraya toplanmıştı. “Bu son, duydun mu beni? ona zarar verecek tek kelamında tek hareketinde kendini kapının dışında bulursun.” Gül hanım telaşla oğlunun yanına gelip anlamayan gözlerle onlara bakarken Ayten hanım yere düşen kızının yanına giderek onu düştüğü yerden kaldırdı. “Oğlum sakin ol, Ne yaptı Pınar.?” Gül hanım’ın sorusuyla Cihangir Öfkeden kaskatı olan yüzünü annesine çevirdi. “Benim olana, benim karıma zarar verdi. Yeterli bir sebep sanırım.” Nefret dolu bakışlarını karşısında dolu gözlerle ona bakan Pınar’a çevirdi genç adam. “Aklını saran o aptal düşüncelerden kurtulsan iyi olur, Aksi takdirde yapacağın tek hatada bedelini ödersin.” Cihangir kolunu Taner’den kurtarıp sert adımlarıyla odaya girdiğinde kapıyı yavaşça kapatıp bakışlarını koltukta oturan kıza çevirdi. Kalbini saran zehirli sarmaşık kalbinin acıyla kıvranmasına sebep oluyordu. Adımları Mihrimah’ın yanında durduğunda ona ne söylemesi gerektiğini bilmiyordu. Sert bir şekilde yutkunarak kuruyan boğazını ıslatıp dudaklarını araladı. “İyi misin.?” Diye sordu az önceye göre sakin olan sesiyle. Mihrimah onun söylediği her kelamı duymuştu, kulakları onun söyledikleri ile çınlarken aklının bir köşesinde sabah söyledikleri kol geziyordu. Başını yavaşça kaldırıp ağlamaktan kızarmış gözlerini farkında olmadan genç adamın kehribar gözlerine düşürmüştü. Acı içinde yutkunup tek kaşını kaldırdı. “Ne önemi var ki, bana acımanı istemiyorum Cihangir.” Cihangir sakin olmaya çalışarak derin bir nefes aldı. Genç kıza doğru bir adım atıp ona yaklaştı usulca. “Sana acımıyorum, ikide bir aynı şeyi söyleyip duruyorsun.” Mihrimah başını usul usul sallayarak onu onayladı. Başını eğerek dolan gözlerini sakladı. “Doğru sen bana merhamet duyuyordun, o yüzden mi az önce beni ona karşı korudun. Merhamet duyduğundan dolayı.” Cihangir ne söylemesi gerektiğini bilemeyerek sessizliğe gömülürken, genç kız o sessiz kalarak cevabını almıştı aslında. Mihrimah yavaşça oturduğu yerden kalkıp dolu gözlerine inat, kuru bir tebessüm kondurdu sogun dudaklarının üzerine. “Senin merhametine ihtiyacım yok benim, Gösterme bana merhamet falan, sonra yanlış falan anlarım.” Mihrimah, Cihangir’in yanından geçip giderken Cihangir, öylece arkasından bakmıştı. Sabah söylediği laflar onu derinden yaralamıştı, bunun farkındaydı genç adam lakin gözlerindeki sevgi tohumlarının da farkınaydı genç adam.
|
0% |