@eminefuruncu
|
Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim. (Oy ve yorumlarınızı lütfen eksik etmeyin)
Yenilen yemeklerin ardından herkes sessizce odasına çekilmişti. Mihrimah elindeki battaniyeyi başına kadar çekip gözlerini sıkıca kapattı. İçinde bir şeylerin yıkıldığını hissediyordu, hiç inşa elimememiş ama yıkılmış bir şeyler vardı içinde. Gözleri ağlamaktan acıyordu, uyku onu içine yavaşça çekiyordu lakin. Genç adamın Pınar’a karşı onu bu denli savunması aklının ücra köşelerini kurcalıyordu. Cihangir banyodan çıkıp ağır adımlarla ilerleyerek odayı aydınlatan ışığı kapatarak yatağa doğru ilerledi. Kehribar gözleri genç kızın üzerinde dolaşırken, gözleri yine farkında olmadan onun asi siyah saçlarına esir düşmüştü. Ayağındaki terlikleri çıkarıp yatağa yattığında bakışları kendi yastığının üzerine serilen siyah saç tutamlarına tutunmuştu. Yavaşça yutkunarak elini genç kızın saçlarına uzatarak saçları yastığın kenarına doğru iterek başını koymak için yer açtı. Başını yorgunlukla yastığa koyduğunda gözleri yavaşça kapanmıştı. Sağ kolunu başının altına koyup bakışlarını genç kıza doğru çevirdi. Düzenli bir şekilde inip kalkan göğsü uyuduğunu gösterirken bedenini genç kıza doğru çevirdi usulca. Aklını saran düşünceler içini kemirirken sonu gelmez bir yola girdiklerini hissediyordu. En ağır şekilde sarsılan güven duygusu, onu bir adım geri çekiyordu. Tekrar aynı yerden darbe alma hissiyatı onu usul usul ele geçiriyordu. Elini yavaşça kaldırıp Mihrimah’ın, Cihangir’in yastığının kenarında duran saçlarının üzerine koydu. Parmak uçları usul usul genç kızın saç uçlarında dolaşırken, gözlerini ağır bir şekilde kapatıp açtı. “Seni ağlattığım için özür dilerim.” Diye mırıldandı Cihangir kısık tuttuğu sesiyle gecenin karanlığına. Kalbi daha önce hissetmediği bir hisle acı içinde kıvranıyordu. “Ama yanlış hislere kapılmanı istemiyorum kiraz çiçeği.” Mihrimah derin bir uykunun içine düşerken Cihangir onun uyuduğunu bildiği hissiyle rahatlıkla konuşuyordu. Elini genç kızın saçlarından çekip, yastığın altına koydu elini. Burnuna dolan kiraz çiçeği usul usul onu uykunun kollarına çekip, onu uykuya esir etti.
Kulaklarında genç adamın sözleri yankılanırken gözlerini ağır bir şekilde kapattı. Kalbinin bu denli acıyor olmasına anlam veremiyordu genç kız. Sanki yaşanması gereken lakin yarım kalan bir şeyin hüznü vardı körpe yüreğinde. Yan tarafında oluşan kıpırdama sesiyle derin bir nefes alarak başını o tarafa doğru çevirdi. Cihangir kehribar gözlerini usulca araladığında çoktan uyanmış olan Mihrimah’ı görmek onu şaşırtmıştı. Boğazını yavaşça temizleyerek uyandığını belli ederek yatakta doğrularak oturdu genç adam. Bakışları genç kızın üzerinde dolaştı ağır aksak. Uzun kirpiklerini sardığı kahverengi gözleri kızarmıştı. Yüzüne dökülen siyah saçları yeni uyandığı için dağınık duruyordu. Usulca yutkunarak bakışlarını genç kızdan ayırıp yataktan çıkmak istediğinde genç kızın naif sesi doldu kulaklarına. “Ben… Ben annemin babamın yanına gitmek istiyorum.” Diye konuştu Mihrimah zar zor çıkan kısık sesiyle. Cihangir duyduğu kelamlarle kaşları derinden çatılırken içine yavaşça yayılan amansız korkuyu bastırmaya çalıştı. “Anlamadım.?” Diye konuştu genç adam ondan bağımsız sert çıkan sesiyle. Bakışları ağır bir şekilde yan tarafında oturan genç kızı bulduğunda, kaşları derinden çatılmıştı. Mihrimah, Cihangir’in sert çıkan sesini işittiğinde yavaşça yutkunarak ellerini dizlerinin üzerinde birbirine tutsak etti. Titreyen dudaklarını birbirine bastırıp içindeki küçük kızın biran önce önce uyanıp ona güç vermesini istiyordu. “Ben.. bir kaç günlüğüne annemlerin yanına gitmek istiyorum, onları özledim.” Kısık sesiyle konuşup ne zaman tuttuğunu bilmediği nefesini yavaşça bıraktı. Yüzüne düşen saç tutamı onu rahatsız ettiğinde saç tutamını kulağının arkasına koydu. Cihangir duyduğu sözlerle gözlerini kapatarak rahat bir nefes aldı. İçini kaplayan korku bir köşeye çekilip onları izlerken genç adam ağır bir şekilde yutkunarak, kuruyan dudaklarını ıslattı yavaşça. Gözleri kararsızlığın içinde yüzerken, benliği genç kızın gitmesini istemiyordu. Dün yaşanan olaydan dolayı gitmek istediğini biliyordu, narin kalbini yerle yeksan ettiğinin farkındaydı genç adam lakin içinde tutsak kalan korku ona adım atmasına engel oluyordu. “Çok mu gitmek istiyorsun yanlarına.?” Diye sordu genç adam sakin tuttuğu ses tonuyla. Mihrimah eğdiği başını kaldırıp hevesle olumlu anlamda salladı. Cihangir, genç kızın gözlerinde gördüğü hüzün ve buruk heyecan karşısında yavaşça yutkunarak başını ağır ağır olumu anlamda salladı. “Peki,kahvaltıdan sonra çıkarız yola.” Mihrimah dudaklarının üzerini kaplayan gülümsemeye mani olmazken, Cihangir onun gülüşünle yekpare olmuştu. Gözlerini açeleci bir şekilde genç kızdan ayırıp yataktan kalkıp banyoya doğru ilerledi. Kısa sürede banyodan çıktığında karşısında çoktan hazırlanmış bir şekilde bekleyen genç kızla karşılaştı. Üzerindeki buz mavisi elbisede dolaştırdı bakışları ağır ağır. Siyah saçları elbisenin üzerini süslerken saçları kiraz çiçeği tokasıyla süslemişti. “Geliyorum beş dakikaya.” Hızla giyinme odasına girip eline aldığı siyah pantolonu giyindi. Eli kazaklarının üzerinde dolaşırken mavi olan kazağı alıp hızla üzerine geçirdi. Giyinme odasından çıkıp odaya girdiğinde Mihrimah’ı onu yatağın kenarına oturmuş beklerken buldu. “Hazırım.” Diye konuştu Cihangir düz tuttuğu sesiyle. Mihrimah başını yavaş yavaş sallayıp oturduğu yerden kalktı usulca. Parmakları sıkınca bastonunu kavrarken adımları kapıya doğru ilerliyordu. Cihangir kapıyı açıp çıktığında Mihrimah’ta peşinden çıkmıştı. Genç adam adımların merdivenlere gelince durdurup genç kızın yanına ulaşmasını bekledi. Mihrimah yanına durduğunda kararsız bir şekilde başını genç adamın olduğu tarafa çevirdi. Cihangir elini kararsız bir şekilde uzatıp genç kızın elini tuttu, elinin içinde kaybolan el onu gülümsetirken bakışlarını genç kızın yüzüne gezdirdi. Salona geldiklerinde Mihrimah utanarak elini Cihangir’in elinden kurtarmak istediğinde genç adam buna mani olmuştu. “Bırak elimi.” Diye konuştu Mihrimah kısık sesiyle. Cihangir onun itamlarını umursamadan masaya doğru ilerleyip genç kızın yerine oturmasına yardım etti. Bakışları annesinin kucağına ona bakan oğluna kaydığında, Yusuf’u kucağına alarak yerine oturdu. Kahvaltı sessiz bir şekilde ilerlerken Cihangir başını kaldırarak babasına baktı. “Kahvaltıdan sonra, Mihrimah’ın köyüne gitmek için yola çıkacağız.” Diye konuştu sert sesiyle. Orhan bey elindeki bardağı masanın üzerine bırakıp çattığı kaşlarıyla oğluna baktı. “Bir şey mi oldu oğlum.?” Diye sordu Orhan bey tedirgin sesiyle. Cihangir dikkatli bir şekilde Yusuf’u yedirirken başını ağır bir şekilde olumsuz anlamda salladı. “Yok, Mihrimah ailesini özlemiş.” “Anladım, gidin tabi değişiklik olur sizin için.” Orhan bey yeniden kahvaltısına dönerken Mihrimah elindeki çatalı usulca masanın üzerine bıraktı. Beyninin içinde durmadan yankılanan sesleri susturmak için oraya gitmek istiyordu genç kız, tek başına kalmak sessizliğin içine gömülmek istiyordu. Cihangir’in onunla orada kalacak olması telaşla sarmıştı körpe yüreğini. Yapılan kahvaltının ardından genç çift yola çıkmıştı. Cihangir sıkıntılı bir nefes ciğerlerine doldurarak bakışlarını genç kıza çevirdi. Yüzünü saran hüzne, gözlerini saran kırgınlık ev sahipliği yapıyordu. Onu kırdığı için gitmek istediğini biliyordu genç adam lakin bedeninin usul usul saran amansız duygu ondan ayrılmak istemiyordu. Saniyeler, dakikaya. Dakikalar, saate döndüğünde Cihangir arabayı köy yoluna doğru sürmeye başlamıştı. Yol boyunca ne Cihangir nede Mihrimah tek bir kelam dahi etmemişti. Araba genç kızın ailesinin evinde durduğunda Cihangir iki elinide direksiyona yaslayıp başını koltuğun yaslanma yerine koyarak başını yavaşça genç kıza doğru çevirdi. Mihrimah arabanın durmasıyla başını Cihangir’in olduğu tarafa çevirerek neden durduklarını anlamaya çalıştı. “Geldik.” Diye konuştu Cihangir nedensizce kısık çıkan sesiyle. Bakışlarını genç kızdan ayırıp art arda yutkunarak boğazını saran kuruluktan kurtulmaya çalıştı. “Tek mi kalmak istiyorsun.?” Diye sordu Cihangir sakin sesiyle. Bakışları evin dışında dolaşırken, genç kız başını sallayarak onu onayladı. “Evet.” “Bana kırgınsın değil mi.? O yüzden buraya gelmek istedin.” Kehribar gözleri sanki ona bakmakla mükellef olmuş gibi genç kızı bulmuştu yine. Mihrimah dudaklarına kondurduğu kuru tebessümle başını olumsuz anlamda salladı yavaşça. “Değilim, sana kırgın olmam için aramızda duygusal bir bağ olması gerekir.” Dudaklarının arasından çıkan her kelime hem kendi kalbini hem genç adamın kalbini enkaz altında bırakmıştı. Dolan gözlerini saklamak istercesine başını diğer tarafa çevirip yavaşça yutkundu. Cihangir içini saran ağırlıkla başını ağır ağır salladı. “Haklısın.” Bakışlarını genç kız gibi cama çevirip oturduğu koltukta doğruldu. “Seni cuma günü almaya gelirim.” Diye konuştu düz sesiyle. “Ama cuma çok erken, bugün çarşamba.” Diye yakındı Mihrimah kaşlarını çatarak. “Erken değil.” Mihrimah itiraz etmek için dudaklarını aralayacağı esnada Cihangir, evden çıkan Esma hanımı görerek genç kızdan önce konuştu. “Annen geliyor.” “Çoçuklar hoşgeldiniz, neden eve gelmiyorsunuz.?” Mihrimah annesinin sesini duyduğunda yüzüne yayılan gülümsemeye mani olamamıştı. Elini uzatıp kapının kolunu açtığında Esma hanım kızına yardım ederek arabadan inmesine yardımcı olmuştu. Kollarını özlemle kızına sararken, genç kızda kollarını özlemle annesine sarmıştı. Esma hanım kızından ayrılıp kenarda onları izleyen damadına baktı. Cihangir, Esma hanımın elini öperek geri çekildiğinde Esma hanım gülümseyerek onlara bakıyordu. Yan yana ne kadar çok yakıştıklarını bir kez daha fark etmişti Esma hanım. “Hadi içeriye gidelim.” Esma hanım içeriye doğru bir adım attığında Cihangir mahcup bir şekilde elini ensesine attı. “Aslında ben gitsem daha iyi olur, üç saat sonra girmem gereken bir amaliyatım vardı.” Bir yanı gitmek istemezken, gitmesi gerektiğini biliyordu genç adam. “Ama böyle olmadı ki oğlum.” “Bu sefer böyle olsun.” Cihangir gitmek için geriye doğru bir adım attığında Esma hanım kaşlarını çatarak ona baktı. “Hiç olur mu öyle şey, bir çayımı içmeden bırakmam.” Cihangir kararsız bir şekilde bakışlarını genç kıza düşürdüğünde sessizce kenarda durduğunu gördü. Yavaşça yutkunarak başını ağır ağır salladı. “Peki bir çayınızı içeyim o vakit.” Evin içine girdiklerinde onları karşılayan sessizlik genç kızın kaşlarını çatmasına sebep olmuştu. “Babam ve ablam nerede.?” Diye sordu Mihrimah meraklı sesiyle. “Baban işe gitti, ablanda uyuyor hala.”Esma hanım onları oturma odasında bırakıp mutfağa gittiğinde genç çift başbaşa kalmıştı. Cihangir yavaşça koltuğun bir ucuna oturan genç kızın yanına oturduğunda Mihrimah irkilerek hafifçe kenara çekilde. Tenine değen teni, kalbini hastalıklıymış gibi atmasına sebep oluyordu. Cihangir kendinden kaçan kıza bakıp bedenini ondan uzaklaştırdı. Ellerini dizlerinin üzerine bırakıp ellerini sıkıca yumruk yaptı, yanlışlıkla ona değmesini istemeyecek kadar kendisine kırıldığını düşündü içten içe. Esma hanım elindeki tepsiyle içeri girdiğinde bakışları bir yabancıymış gibi koltuğun iki ucunda oturan Mihrimah ve Cihangir’in üzerinde dolaştı ağır ağır. Kaşlarını hafifçe çatılırken elindeki tepsiyi yavaşça masanın üzerine bırakıp sobanın üzerindeki çaydanlığa doğru ilerledi. Doldurduğu çay bardaklarını onların önüne bırakıp, tekli koltuğa oturup kendi bardağını eline aldı. “Annen baban nasıl Cihangir oğlum.?” Cihangir elindeki bardağı önündeki sehpanın üzerine bırakıp yüzüne silik bir tebessüm kondurdu. “İyiler çok şükür sizleri sormalı, siz nasılsınız.?” Esma hanım ağır ağır başını sallayıp memnuniyetle gülümsedi. Bakışları kızının üzerine düştüğünde, kızının gözlerine yansıyan kırgınlıkla kızının bir şeye üzüldüğünü anlamıştı. “Bizde iyiyiz çok şükür” Mihrimah elini çay bardağını bulmak için uzattığında Cihangir sehpanın üzerindeki bardağı hafifçe genç kıza doğru itmişti. Mihrimah bardağı eline alıp dudaklarına yasladığında Cihangir göz ucuyla ona bakıyordu. Yapılan kısa sohbetin ardında Cihangir kolundaki saate bakıp elindeki bardağı sehpanın üzerine bıraktı. “Ben kalksam iyi olur.” Yavaşça oturduğu yerden kalktığında, Esma hanım ve Mihrimah’ta oturduğu yerden kalkmıştı. “Allaha ısmarladık.” Kapıya doğru yavaş adımlarla ilerlerken Esma hanım büyük adımlarla kızının yanına ulaşıp kolunu tuttu. “Kızım gitsene kocanın peşinden.” Mihrimah annesinin söyledikleriyle kararsız bir şekilde ne yapacağını düşündü. Derin bir nefes alarak yavaş adımlarla Cihangir’in peşinden evden çıktığında kapının önünde ayakkabılarını giyen Cihangir başını kaldırarak altan genç kıza baktı. “Bir şey mi oldu.?” Diye sordu sesine yansıyan merakla. İçten içe genç kızın vazgeçip onunla gelmesini istiyordu. Mihrimah başını yavaşça olumsuz anlamda sallayıp kuruyan dudaklarını araladı. “Yok, annem peşinden gelmemi istedi. Seni yolcu etmem için.” Cihangir duyduğu kelamlara omuzları bilmediği bir yenilgiyle düşerken, eğildiği yerde doğrularak başını salladı. “Anladım.” Diye konuştu sakin sesiyle. Bakışları genç kızın yüzünde dolaşıyordu yine ağır ağır. Titreyen kirpikleri içindeki ağlama isteğini bastırmak için böyle titrediğini artık biliyordu genç adam. Genç kıza doğru bir adım atarak çattığı kaşlarıyla konuştu. “Ne oldu, neden ağlayacak gibi duruyorsun.?” Diye sordu farkında olmadan sert çıkan sesiyle. Mihrimah sabah buraya gelmek istediğinde ondan ayrılmanın canını bu kadar yakacağını bilmiyordu, yüreğinin ortasına düşen ateş harlanırken içindeki ağlama isteğine mani olamıyordu. Onun gitmesini istemediği gibi bir yanı gitmesini istiyordu. “Bir şey olmadı, sana öyle gelmiştir.” Titreyen sesini bastırarak gözlerini aceleyle kapatarak başını öne eğdi. Cihangir genç kızın bu halin anlam veremezken başını sağ tarafa çevirmesiyle annesinin pencereden onlara baktığını fark etti. Gözlerini Esma hanımdan ayırıp genç kıza doğru bir adım atarak genç kızı ince bileğinden tutarak kararsız bir şekilde kendisine doğu çekerek kollarını genç kızın beline doladı. Mihrimah şaşkınlıkla gözlerini aralayıp ellerini Cihangir’in kollarına koyarak onu itmek istediğinde Cihangir buna mani olmuştu. “Ne yapıyorsun, geri çekilsene.” Hızlı hızlı atan kalbi göğüs kafesini döverken kalbinin sesini Cihangir’in duymasından korkuyordu. “Annen camdan bize bakıyor.” Diye fısıldadı Cihangir kısık sesiyle. Başını genç kızın başının üzerine koyarak fark etmeden onun kokusunu içine hapsetti. Mihrimah duyduğu kelamlarla kararsızlık içinde kollarını Cihangir’in beline sarıp ona sarıldı. Göğsüne yayılan huzur daha evvel tatmadığı bir huzurdu. Cihangir bakışlarını cama çevirdiğinde Esma hanımın gittiğini fark etti. Parmak uçları genç kızın saçlarında dolaşırken gözlerini yavaşça kapattı. “Gittimi annem.?” Diye sordu Mihrimah kısık sesiyle. Ona sarıldığı içini saran utanç duygusu yanaklarını yakmaya başalmıştı. “Gitmedi.” Cihangir dudaklarının arasında dökülen kelamlarla kendisi bile şaşırırken yavaşça gözlerini araladı. “Seni kırdığım için özür dilerim.” Diye mırıldandı ağır aksak sesiyle. Başını genç kızın başına yaslayıp yara bere olan ruhunu görmezden gelmek istedi bir kerede olsa. Mihirmah duyduğu sözlerle şaşırsada bir tepki vermemişti, dudaklarını aralayıp nasıl bir cevap vermesi gerektiğini bilmiyordu. Cihangir genç kızdan bir yanıt alamayacağını fark ettiğinde başını hafifçe geriye doğru çekti. Mihrimah aniden başını kaldırıp konuşmak için dudaklarını aralayacağı esnada Cihangir’de aniden başını eğmesi ile dudakları birbirine değmişti. Mihrimah şaşkınlıkla gözlerini aralarken içini saran heyecanla baş etmeye çalışıyordu. Cihangir kehribar gözlerini ağır bir şekilde kapatıp sertçe yutkunduğunda sızlayan kalbi onu çıkmaz yollara sürüklüyordu. Genç kızın beline doladığı kollarını farkında olmadan sıkıca ona sardığında, Mihrimah titreyen ellerini sıkıca kapatmıştı. Utançtan yanın yankları yavaşça yutkunarak geriye doğru çekilmesine sebep olduğun Cihangir kendinden uzaklaşan genç kıza bakıyordu. Bakışları onun dudaklarına indiğinde Alnını yavaşça alnına yasladı genç kızın. “Bu iki oldu, eğer üç olursa geriye çekilmene izin vermem.” |
0% |