Yeni Üyelik
17.
Bölüm

17. Bölüm

@eminefuruncu

 

Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim. (Oy ve yorumlarınız lütfen eksik etmeyin.)

Birbirine gizli gizli gönül düşüren lakin bir türlü farkına varamayan iki yürekti onlarındaki. Düşen günülleri usul usul yanarken onlar bu gerçeği görmezden gelmeye çalışıyorlardı.

Mihrimah başını camın kenara yaslamış sessice odasında otururken aklını bertaraf eden düşünceleri bastırmaya çalışıyordu. Kulaklarında Cihangir’in gitmeden hemen önce söylediği kelamlar yankılanıp duruyordu. Utançtan yanına yanakları, hızlı hızlı atan kalbine eşlik ediyordu.

Ondan ayrılalı henüz bir gün olmasına rağmen kalbi özlemle onu arıyordu. Ona karşı olan kırgınlığı özlemine gölge düşürüyor, onu çıkmaz sokağa doğru sürülüyordu.

Derin bir nefes alarak başını yasladığı yerden kaldırıp, elini ağrıyan başına yasladı. Düşünmekten beyni alev alacakmış gibi hissediyordu.

Sert bir şekilde açılan kapıyla irkilerek o tarafa doğru çevirdi başını Mihrimah. Kaşları hafifçe çatılırken gelen kişinin ablası olduğunu biliyordu. Dün onu gördüğünden beri iğneleyici sözlerini eksik etmemişti ablası.

“Ne yaptında kocanı kaçırdın söyle hadi söz annemlere söylemeyeceğim.” Sedef, kapıyı ardından kapatıp kardeşini yanına doğru ilerleyip koltuğun boş kısmına oturdu. Mihrimah gözlerini şaşkınlıkla aralarken, Sedef ona üstten bakışlarıyla bakıyordu.

“Bir şey yapmadım abla.” Diye konuştu Mihrimah sessiz sesiyle. Başına önüne doğru çevirip dizlerini üzerindeki ellerini sıkıca kapattı.

“O yüzden mi seni buraya bırakıp gitti.? Doğru söyle ne yaptın.?” Sedef, iğneleyici ses tonuyla Mihrimah’ın biran bile üzüleceğini düşünmeden fütursuzca döktü dudaklarının arasından kelimeleri.

“Bir şey yapmadım, sizi özlediğim için gelmek istedim ben.” Mihrimah eğdiği başını kaldırıp başını ablasının olduğu tarafa doğru çevirdi.

Sedef anladım dercesine başını olumlu anlamda sallayarak sırtını koltuğa yaslayıp soğuk gözlerini kardeşine çevirdi.

“Tabi adam senin gibi bir ucubeye daha fazla dayanamamıştır.”Mihrimah duyduğu kelamlarla gözleri dolarken acı bir şekilde yutkundu. Dolan gözlerini saklamak istercesine başını önüne eğdi.

‘Ucube olmayacak kadar güzelsin.’ Kulaklarında Cihangir’in ona söylediği sözler yankılandığında hüzünle kavrulan yüreği biraz olsun soluklanmıştı.

“Bu çirkin lakırtılarını lütfen kendine sakla.” Dilini kuruyan dudaklarının üzerinde gezdirip derin bir nefes alarak sakin kalmaya çalıştı. “Şimdi odamdan çıkarsan uyuyacağım.” Sedef çatık kaşlarıyla kardeşine bakarken sinirle oturduğu yerden kalkarak odadan çıkıp gitti.

Mihrimah, elini kaldırıp parmak uçlarını yavaş yavaş yüzünde gezdirdi. Gözünden düşen bir damla yaşı elini tersiyle sildiğinde zihnini saran kötü sözleri unutmak istedi.

Ucubeye benziyorsun.’

‘Bir ucubeden farkın yok.’

‘Kör ucube önüne baksana.’

Dudaklarının arasından kaçan hıçkırığa mani olamazken genç kız kalbini zehirli sarmaşıklarla saran acıya mani olamıyordu.

“Ama o ucubeye benzemeyecek kadar güzel olduğumu söylemişti.” Titreyen dudaklarını birbirine bastırıp oturduğu koltuktan kalkarak yatağa yattı. Yorganı başına kadar çekip sessiz hıçkırıklarını gecenin karanlığına bıraktı.

Cihangir, Yusufu yatağın boş kısmına yatırıp uykudan kızaran gözlerini yavaşça açıp kapattı. Dün akşam nöbette olması gerekmediği halde nöbete kaldığı için bu yatakta yatmamıştı lakin şimdi nasıl yatacağını bilmiyordu.

Gözleri sürekli odanın içerisinde onu arıyordu. Varlığına alıştığı kızın yokluğuna alışmak istemiyordu.

Derin bir nefes alarak yatağa uzanıp battaniyeyi hem Yusuf’un hem kendisinin üzerine örttü. Yastıktan burnuna gelen buram buram kiraz çiçeği kokusu gözlerini huzurla kapatmasına neden olurken, dudaklarının üzerine yayılan gülümsemeye engel olamamıştı genç adam.

“Kendin olmasada kokun burada kiraz çiçeği.” Parmakları usul usul oğlunun saçlarını severken titrek bir nefesle doldurdu ciğerlerini. Gözlerini ağır bir şekilde kapatarak kendisini gecenin kör karanlığında uykuya bıraktı.

####

Sabahın ilk ışıkları odanın içerisini usulca aydınlatırken Cihangir kehribar gözlerini aralayıp bakışlarını yatağın üzerinde dolaştırdı. Gözleri aradığı kişiyi bulamazken, ona meraklı bakışlarla bakan oğluyla karşılaştı.

Yusuf meraklı gözlerle babasına bakarken kendi dilinde bağzı şeyler söyleyerek yattığı yerden kalkmaya çalışıyordu. Cihangir onun bu haline gülümseyerek oğlunu kendine doğru çekerek saçlarını derince koklayıp, bir buse kondurdu saçlarına.

“Seninle bugün onu almaya gidelim mi.?” Yusuf elini uzatıp babasının sakalını çektiğinde, Cihangir peş peşe oğlunun saçlarına buseler konduruyordu. Yattığı yerden yavaşça doğrularak oturdu. Yusufu kucağına alıp giyinme odasına doğru ilerledi.

Bakışları genç kızın giysilerine değdiğinde içinde yeşeren yersiz duyguları bastırarak kendi dolabının önünde durdu. Bakışları dolabın içerisinde dolaşırken elini uzatıp siyah boğazlı kazağı ve siyah pantolonu eline aldı. Yusufu yerdeki halının üzerine bırakıp hızla üzerindeki kıyafetleri çıkarıp yenilerini giyinerek, çorap ve siyah kabanı da üzerine geçirdi.

Saçlarını düzeltmek için masaya doğru ilerlediğinde bakışları masanın üzerinde gezindi ağır ağır. Genç kızın tarağını eline alıp tarağın üzerindeki siyah saç tutamlarına baktı kehribar gözleriyle. Gözlerinin önüne genç kızın saçları gelirken tarağı masanın üzerine bırakıp eliyle saçlarını düzeltti.

Yusuf emekleyerek basanın yanına geldiğinde Cihangir eğilerek onu kucağına aldı.

“Şimdi seni hazırlayalım küçük bey.” Giyinme odasından çıkıp, komodinin üzerindeki telefonunu ve cüzdanını alarak odadan çıktı. Adımları Yusuf’un odasına doğru ilerlerken yan taraftan gelen kapı açılma sesiyle bakışlarını oraya çevirdi.

Pınar, Cihangir’in sert bakışları gördüğünde tedirgin bir şekilde yutkunup konuşmak için dudaklarını aralayacağı esnada Cihangir odaya girip kapıyı sert bir şekilde kapattı. Araldığı dudakları hüsranla kapanırken, dolu gözleriyle arkasından baktı.

“O kızın burada olmamasına rağmen benimle tek bir kelime bile konuşmuyor.” İçindeki umutlar bir bir solmaya yüz tutmuşken, o kıza karşı beslediği öfke her geçen saniye katlanarak büyüyordu.

Ayağını sert bir şekilde yere vurup gözünden damlayan bir damla yaşı silerek merdivenlere ilerledi, sert adımlarıyla.

Cihangir, kucağındak Yusufu beşiğine bırakıp onun dolabının kapaklarını araladı. Eline aldığı bir takımı beşiğin kenarına bırakıp dolabın çekmecesinden bir tane bez alarak önce oğlunun altını değiştirip sonra üzerini giydirdi.

“Çok yakışıklı oldun lan sen böyle.” Eliyle Yusuf'un saçlarını dağıtıp dolaptan aldığı bakım çantasını her ihtimale karşı iki kat kıyafet ve bir kaç tane bez koydu. Oyuncak sepetinden en çok oynadığı iki arabasınıda çantanın içerisine koyarak çantayı kenara bıraktı.

Dolaptan aldığı montu Yusuf’un üzerine giydirip atkı ve beresini de çantanın üzerine koydu. Eğilerek Yusufu kucağına alıp, kenara bıraktığı çantayı omzuna takarak odadan çıktı.

Seri adımlarla merdivenleri inip salona indiğinde herkesin bakışları ona dönmüştü. Elindeki çantayı kenara bırakıp yerine oturduğunda Yusufukuda kucağına oturtmuştu.

“Hayırdır oğlum.?” Gül hanım meraklı gözlerini oğlunun üzerinde gezdirirken Cihangir, Yusufu yediriyordu. Başını kısa bir anlığına kaldırıp göz ucuyla annesine bakıp ardından bakışlarını oğluna indirmişti tekrardan.

“Mihrimah’ı almaya gideceğim.” Diye konuştu sakin sesiyle. Gül hanım memnun bir şekilde başını sallayıp masanın üzerindeki bardağını elinde alıp keyifle bir yudum içti.

“Git tabi. Al gel karını.” Diye konuştu son sözlerinin üzerine basa basa. Bakışları Pınar'ın asık suratına değdiğinde memnun bir şekilde çayından bir yudum daha aldı.

Pınar öfkeyle ellerini sıkarken kalkmak için hamle yaptığında annesi elinden tutarak ona mani oldu.

“Otur oturduğun yerde, zaten her geçen gün rezil ediyorsun bizi.” Pınar çattığı kaşlarıyla Ayten hanıma baktığına Ayten hanım kaşlarıyla yemek yemesi için önünü işaret etti. Pınar derin bir nefes alarak sert bir şekilde çatalını eline alarak kahvaltısını yapmaya başladı.

“Baba oğul mu gideceksiniz abi.?” Diye sordu Süreyya meraklı sesiyle. Cihangir başını yavaşça olumlu anlamda sallayıp Yusuf’un doyduğuna emin olarak masadan kalktı.

“Evet, baba oğul gideceğiz. Su biberonunu getirsene.” Süreyya yavaşça oturduğu yerden kalkıp mutfağa doğru ilerlerken Cihangir çantanın üzerine koyduğu bereyi ve atkıyı oğluna taktı. Yusufu tek koluyla tutarken bakışları masada oturanlara döndü.

“Akşama görüşürüz.” Sert adımlarıyla kapıya doğru ilerlemeye başladığına Gül hanım oğlunun peşinden geliyordu. Süreyya elindeki biberonu abisinin elindeki çantaya koyup çantayı elinden aldı.

“Arabaya kadar yardım edeyim sana abi.” Cihangir eğilerek kardeşinin saçlarına bir öpücük kondurup evden çıktı.

“Gelinimi buraya getirdiğinde gözleri kırgın bakmasın yine bak, yoksa o kafanı kırarım Cihangir.” Cihangir omzunun üzerinden dönüp annesine baktı kıstığı kehribar gözleriyle. Annesinin kararlı bakan gözlerini gördüğünde başını olumsuz anlamda sallayarak önüne döndü.

Kucağındaki Yusufu arabadaki koltuğuna koyup kemerlerini bağlayarak geri çekildi. Süreyya ona çantayı uzattı, elini uzatıp çantayı alarak Yusuf’un yanındaki boşluğu bırakıp kapıyı kapattı.

Sert adımları kendi tarafına doğru ilerlerken adımları kısa bir anlığına duraksayarak bakışlarını annesine doğru çevirdi. Konuşmak için dudaklarını aralayacağı esnada vazgeçerek dudaklarını birbirine mühürledi.

Arabaya binip kaşlarıyla onlara gitmesi gerektiğini işaret vererek arabayı sürmeye başladı.

#####

Genç kız oturduğu salıncakta ayaklarını yavaşça yere sürterek sallanıyordu. Soğuktan üşüyen parmakları salıncağın iplerini sıkıca kavramış tutarken içindeki günlerdir dolmayan boşluğu görmezden gelmeye çalışıyordu.

Kuşların cıvıltısına yanında akan derenin sesi eşlik ediyordu. İçine dolan huzur ile gözlerini usulca kapatarak başını ipi tutan eline yasladı.

Ha bu akan dereler denizlere dolacak

Söylesana güzelum sonumuz ne olacak

Ha bu akan dereler denizlere dolacak

Söylesana güzelum sonumuz ne olacak

Genç adaman adımlarını genç kızın olduğu yere doğru ilerletirken kalbine dolan heyecanı görmezden gelmeye çalışıyordu. Kulaklarına dolan eşsiz sesle adımları keskin bir bıçağın en ağır darbesiyle durmuştu. Kehribar gözleri sırtı ona dönük usul usul salıncakta sallanan kızı bulduğunda ağır bir şekilde yutkundu.

Ah duman karaduman sardi dört yanumuzi

Ander kalsun sevdaluk oy alacak canumuzi

Ah duman karaduman sardi dört yanumuzi

Ha bu ander sevdaluk da alacak canumuzi

Cihangir kucağında sıkıca tuttuğu oğluyla ona doğru adım atmak istediğinde genç kızın sesindeki kırgınlık buna mani olmuştu.

Dere akar taş ile gözüm doldi yaş ile

Nerelera gideyim ha bu garip baş ile

Dere akar taş ile gözüm doldi yaş ile

Gurbete mi gideyim bu sevdali baş ile

Oy gidi Karadeniz sardi dört yanumuzi

Ander kalsun sevdaluk oy alacak canumuzi

Oy gidi Karadeniz sardi dört yanumuzi

Ha bu ander sevdaluk oy alacak canumuzi

Ha bu ander sevdaluk oy alacak canumuzi

Dudaklarının arasından bir ninni gibi dökülen sözler titrek bir nefes almasına neden olmuştu. Gözünden düşen bir damla yaş yanağını üşütürken, o gözyaşı kalbinde hissettiği sıcaklığı söndürmemişti.

“Sesin… güzelmiş.” Diye konuştu Cihangir dakikalardır sesini dinlediği genç kıza. Mihrimah irkilerek omzunun üzerinden başını geriye doğru çevirdi. Kaşları hafifçe çatırken amansız bir şekilde hızlı atmaya başlayan kalbine prangalar vurmak istedi.

Sadece sesini duymak bile kalbinin hızlanmasına sebep oluyordu.

Yavaşça yutkunarak başını önüne çevirdi. Titreyen dudaklarını birbirine bastırıp, yanağını ıslatan gözyaşlarını sildi.

“Teşekkür ederim.” Diye konuştu utandığı için kısık çıkan sesiyle. Zihnine onunla son yaşadığı kaza dolduğunda yanakları kırmızıya başlamıştı çoktan.

Cihangir, yavaş adımlarla genç kızın yanına doğru ilerleyip adımlarını yanında durdurduğunda bakışları salıncağın boş kısmındaydı.

“İznin olursa yanına oturabilir miyiz.?”Diye Konuştu Cihangir sakin sesiyle. Mihrimah başını sesin geldiği yöne doğru çevirip kararsız bir şekilde başını olumlu anlamda sallayıp aceleyle yanağını ıslatan yaşları silerek, iki kişinin rahatlıkla sığabileceği salıncakta yan tarafa doğru kaydı.

Cihangir, yavaşça genç kızın yanına oturduğunda Yusuf ona gitmek için babasının kucağında hareket etmeye başladı. Cihangir oğlunu durduramayacağını anladığında bakışlarını Mihrimah’a çevirdi.

“Yusuf sana gelmek istiyor.” Genç kız dudaklarının üzerimde yerleşen soluk gülüşle başını Cihangir’in olduğu tarafa doğru çevirdi. Ellerini kararsız bir şekilde öne doğru uzatıp Cihangir’in, Yusufu vermesini bekledi.

Cihangir, Yusuf'u onun ellerine doğru uzattı. Ellerine değen soğuk parmaklar genç adamın kaşlarını usulca çatmasına sebep olurken oğlunu onun kolları arasına bıraktı. Mihrimah, Yusufu sıkıca tutarak ona sarıldığında Yusuf etrafa gülücükler saçarak başını Mihrimah’ın boynuna koydu. Minik parmakları genç kızın asi siyah saçların sıkıca tuttuğunda Cihangir kehribar gözlerini ayırmadan onlara bakıyordu.

Yavaşça yutkunup bakışlarını genç kızın yüzüne çevirdiğinde, gözlerindeki buruk mutluluğun arkasına saklanan kırgınlığı görebiliyordu genç adam. Bakışlarını onlardan ayırıp önlerinde akıp giden dereye çevirdi.

“Evinizin arkasına bir dere olduğunu bilmiyordum.” Diye konuştu Cihangir yavaş yavaş salıncağı sallarken. Mihrimah elini Yusuf’un yumuşak saçlarında usul usul dolaştırırken omzunu umursamazca kaldırıp indirdi.

“Bilmemen normal, daha önce geldiğinde etrafı gezmemiştin ki.” Cihangir bakışlarını yavaşça genç kıza çevirdi, kehribar gözleri büyük bir hasretle genç kızın yüzünde gezinirken burnuna dolan kiraz çiçeği kokusu gözlerini ağır ağır kapatıp açmasına sebep oluyordu.

Kehribar gözleri genç kızın dudaklarında asılı kaldığında zihnine dolan düşüncelerle aceleyle gözlerini genç kızdan ayırıp art arta yutkunarak boğazını temizledi.

“Doğru.”

“Siz ne zaman geldiniz.?” Diye sordu genç kız çekingen sesiyle. Boynuna vuran ılık ılık nefeslerle Yusuf’un uyuduğunu anlamıştı.

“Az önce” Cihangir’in kısa yanıtıyla Mihrimah usulca başını salladı. Dilini kuruyan dudaklarının üzerinde gezdirip dudaklarını yavaşça araladı genç kız.

“Yusuf uyudu sanırım.” Diye konuştu kısık sesiyle. Üzerindeki çekingenliğe anlam veremezken, bu çekingenliği üzerinden nasıl atacağını bilmiyordu genç kız.

Cihangir bakışlarını oğluna çevirdiğinde dudakları gördüğü görüntüyle yukarıya doğru kıvrılmıştı.

“Evet uyumuş.” Genç adam yavaşça oturduğu yerden kalkıp oğlunu genç kızın kolları arasından aldı. “Evde uyusa daha iyi olur onun için, üşüyebilir.” Mihrimah boş kalan kollarını birbirine dolayıp onaylar şekilde salladı başını.

Cihangir eve gitmek için bir adım attığında genç kızın hala salıncakta oturduğunu görmesiyle adımları durmuştu. Bakışları ağır ağır onun üzerinde dolaşırken kararsız bir şekilde dudaklarını araladı.

“Sen gelmiyor musun.?” Diye konuştu genç adam merak dolu sesiyle. Mihrimah başını sesin geldiği tarafa doğru çevirip yavaşça başını olumsuz anlamda salladı.

“Yok ben biraz daha oturacağım.” Ayaklarını yavaş yavaş yere sürterek sallanırken üşüyen bedeni umrunda değildi.

“Hava soğuk, bence daha fazla oturma.” Cihangir bakışlarını genç kızın soğuktan üşüyen bedeninde dolaştırıp yüzünde çevirdiğinde yanaklarının soğuktan kızardığını fark etti.

Mihrimah salıncağı sallayan ayaklarını durdurup dudaklarını hüzünle büzerek elini bastonuna doğru uzatıp bastonunu eline aldı.

“Haklısın hava oldukça soğuk.” Salıncaktan kalkıp yavaş adımlarla ezbere bildiği yolda ilerken Cihangir’de peşinden geliyordu.

Adımları evin önünde durduğunda elini uzatıp yavaşça kapıyı çaldı. Saniyeler sonra kapıyı Esma hanım açtığında çattığı kaşlarıyla kızına bakıyordu.

“Neredesin sen Mihrimah, 10 dakika dedin kaç saat oldu.” Genç kız mahcup bir şekilde başını önüne eğerek eve girdiğinde onu hemen peşinden genç adam takip ediyordu. “Aaa uyudumu yavrucak.” Esma hanım Cihangir’e doğru bir adım atarak Yusufu onun kucağından aldı. “Ben onu Mihrimah’ın odasına bırakayım sizde oturma odasına geçin.”

Cihangir kapıyı yavaşça kapatıp kenardaki terikleriden bir çift ayağına giyinirken genç kızında giyinmeye çalıştığını gördü. Yerdeki terliklerin bir düz diğeri ters duruyordu. Mihrimah bastonuyla kontrol ederek düz olanı ayağına geçirdiğinde Cihangir eğilerek ters olan terliği düzeltti. Genç kız terliğin diğer tekinide giyindiğinde hala yanında duran adama doğru çevirdi başını.

“Gitsene içeriye.”

“Seninle gitmeyi tercih ederim Mihrimah.” Mihrimah başını önüne çevirip yavaş adımlarla ilerlemeye başladığında onunda peşinden geldiğini biliyordu. Oturma odasına girip her zaman oturduğu koltuğa yavaşça oturduğunda Cihangir’de yanına oturmuştu.

Mihrimah kaşlarını hafifçe çatarak başını hemen dibinde oturan Cihangir’e doğru çevirdi

“Az uzağa gitsene.” Diye konuştu Mihrimah huysuz sesiyle. Cihangir onun bu halinden keyif alarak bıyık altından gülerken başını olumsuz anlamda salladı.

“Senin yanında oturmayı tercih ederim Mihrimah.” Genç kız duyduğu kelamlara gözleri şaşkınlıkla büyürken yanakları utancla kızarmaya başlamıştı çoktan. Cihangir dudaklarının arasından dökülen kelamları sonradan fark ettiğinde artık çok geçti.

“Ne münasebet canım, az uzaklaş.” Mihrimah yan tarafa kaymak istesede yan tarafta yer olmadığı için çattığı kaşlarıyla Cihangir’in yan tarafa kaymasını bekliyordu. Cihangir bedenini hafifçe genç kızın bedenine doğru eğerek kısık sesle konuştu.

“Neden rahatsız mı oldun.?” Diye sordu genç adam oldukça muzip sesiyle. Genç kız ağır bir şekilde yutkunup beyninin içini saran düşünceler ile başını önüne çevirip titreyen dudaklarını birbirine bastırdı.

“Hiçte bile, ben sadece bana merhamet duymanı istemiyorum. Böyle davranmana gerek yok yani.” Cihangir yüzünü saran silik gülüş anbean silinirken ağır bir şekilde yutkunarak geriye doğru çekildi. Konuşmak için dudaklarını aralayacağı esnada genç kızın oturduğu yerden kalkmasıyla dudaklarını birbirine bastırdı.

Mihrimah yavaş adımlarla odasına ulaşıp kapıyı ardından kapattığında annesinin odandan çoktan çıktığını odayı saran sessizlikten anladı.

Genç adam ani bir şekilde oturduğu yerden kalkarak sert adımlarla genç kızın odasına doğru ilerledi. Kapıyı açıp içeriye girdiğinde kapıyı ardından kapatıp bakışlarını yatağın üzerinde oturan genç kıza düşürdü.

“Bana hala kırgınsın değil mi.?” Diye sordu genç adam içinde bastıramdığı yersiz öfkeyi.

“Değilim.” Diye konuştu genç kız kısık sesiyle. Ellerini birbirine dolayıp dizlerinin üzerine koydu. İçini saran hüzne engel olamıyordu.

“Gözlerindeki hüzünü görebiliyorum.” Mihrimah dolan gözlerini yavaşça kapatarak gözyaşlarının akmasına mani olmaya çalıştı. İçinde gittikçe büyüyen o amansız duyguyu artık bastıramıyordu.

“Bana merhamet etmeni istemiyorum.” Cihangir derin bir nefes alarak sakin kalmaya çalışarak elini saçlarına daldırıp saçlarına asıldı asi bir şekilde. Genç kıza doğru bir adım atarak sakin tutmaya çalıştığı sesiyle konuştu.

“Ne istiyorsun o zaman. söyle de onu yapayım.” Genç kız dolan gözlerine inat başını kaldırıp sesin geldiği tarafa çevirdi. Gözlerinden bir damla yaş süzülürken kuruyan dudaklarını araladı.

“Beni sevmeni istiyorum, yapabilir misin Cihangir.?”

Loading...
0%