Yeni Üyelik
19.
Bölüm

19. Bölüm

@eminefuruncu

 

Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim. Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen.

 

Vasıl; ulaşan varan diye anılarak bilinmişti yıllar yılı. İnsanın yazgısı nasıl yazıldıysa eninde sonunda vasıl olana ulaşıyor, heyecanla çarpıyordu körpe yürekleri. Bastırılan duygular bir bir gün yüzüne çıkarak bir kibritle geçmişi aleve veriyordu usul usul.

Genç kız titreyen ellerini kaldırıp usulca genç adamın kazağının kenarlarını kavradı, hızlı hızlı atan kalbi heran göğüs kafesini parçalayacakmış gibi atıyordu. Hayatı boyunca kalbinin bu denli hızlı attığını hatırlamıyordu genç kız.

Cihangir kolunu Mihrimah’ın beline sıkıca sarmış onu öperken kendisi de oldukça şaşkındı yaptığı şeye. Gözlerini yavaşça açıp geriye doğru çekildiğinde karşısında şaşkınlıkla aralanmış gözlerle duran kıza baktı. Kızaran yanakları utandığını belli ederken genç adam kıvrılan dudaklarıyla ona bakıyordu.

Ağır bir şekilde yutkunarak ellerini genç kızın yüzüne koyarak genç kızın başını hafifçe kaldırdı. Kehribar gözler onun kahverengi gözlerinde kaybolurken baş parmağı usul usul genç kızın elmacık kemiğinin üzerinde dolaşıyordu.

“Seni seveceğim, seni öyle bir seveceğim ki sevgim karşısında sen bile şaşıracaksın.” Diye fısıldadı kısık sesiyle genç adam. Alnını usulca genç kızın alnına yasladığında Mihrimah utançtan kızaran yanaklarını saklamak istiyordu, kendisini banyoya kapatıp az önce yaşadığı anın sersemliğini üzerinden atmak istiyordu.

“Tamam.” Diye fısıldadı genç kız hissettiği utançtan dolayı kısık çıkan sesiyle. Cihangir gözlerini kaplayan şaşkınlıkla genç kıza bakarken tek kaşını hafifçe yukarıya doğru kaldırdı.

“Tamam mı.?” Diye sordu genç adam sesine yansıyan şaşkınlıkla. Mihrimah yavaşça yutkunup başını öne eğerek kirpiklerini hızlı hızlı kapatıp açtı.

“Şey… ben biraz utandım da sonra konuşsak olur mu.?” İçinde geçen her saniye artan heyecanı bastıramıyordu. Göğüs kafesini döven kalbinin sesini duymasından korkarak geriye doğru bir adım atarak genç adamdan uzaklaştı. Genç adam havada kalan elini indirip şaşkın gözlerle genç kıza baktı.

Mihrimah görmesede üzerinde dolaşan şaşkın bakışları hissediyor, o bakışların altında eziliyordu. Yavaşça yutkunup Cihangir’in cevap vermesini beklemeden geriye doğru bir iki adım atarak sırtını genç adama dönerek heyecandan titreyen bacaklarına rağmen banyoya doğru ilerledi ağır aksak adımlarla.

Banyoya yavaşça girip kapıyı kapatıp sırtını kapıya yaslayarak yüzünde her geçen saniye büyüyen gülümsemeye engel olmaya çalıştı. Titreyen parmaklarını yavaşça kaldırıp dudaklarının üzerine koydu, kalbi onunla sonu gelmeyen bir savaşa girmişti.

Kulaklarında Cihangir’in söylediği sözler yankılanırken dudaklarında hala onun sıcaklığını hissediyordu.

“Beni öptü.” Diye fısıldadı heyecan ve utancın harmanlandığı sesiyle. Gözlerini usulca kapatıp elini kalbinin üzerine bastırdı heyecanını bastırmak istercesine.

Cihangir giden genç kızın arkasında şaşkın gözlerle bakarken genç kızın utangaç hali gözlerinin önüne geldiğinde başını olumsuz anlamda sallayarak gülümsedi. Kızaran yanakları ile oldukça sevimli duruyordu genç kız.

Yüzündeki sersem tebessümle koltuğa oturup sağ bacağını sol bacağının üzerine atıp sağ kolunu koltuğun kol koyma kısmına yasladı. Dakikalar birbirini acımasızca kovalarken genç kız hala banyodan çıkmamıştı. Genç adam başını elindeki telefondan kaldırıp hafifçe çattığı kaşlarıyla banyo kapısına baktı.

“Bir şey mi oldu acaba.?” Sesine yansıyan ince talaş onu içten içe kemirirken yavaşça oturduğu yerden kalkıp banyoya doğru ilerledi lakin adımları açılan banyo kapısını görmesiyle durmuştu.

Mihrimah banyodan çıkıp yavaş adımlarla ilerlerken odadaki soluk sesleri onun burada olduğunu ona kanıtlıyordu. Utangaç adımları onun sesini duyması ile sekteye uğrarken usulca yutkunarak kuruyan dudaklarını diliyle ıslattı

“İyi misin? Çıkmayınca bir şey oldu sandım.” Cihangir sert adımlarla genç kıza doğru bir iki adım attığında Mihrimah kendisine yaklaşan adım seslerini duyması ile yavaşlayan kalp atışları tekrar arşa çıkmıştı.

“İ.. İyiyim ben bir şeyim yok.” Eğdiği başını kaldırıp titreyen sesiyle adeta mırıldanırcasına konuştuğunda Cihangir kehribar gözlerini genç kızın gittikçe kızaran yanaklarında dolaştırıyordu. Dudağının sağ tarafı yukarıya doğru kıvrılırken elini uzatarak genç kızın narin elini sıkıca kavradı.

“İyi, o zaman akşam yemeğine inebiliriz.” Genç kızın cevap vermesini beklemeden odadan çıkıp merdivenlere doğru ilerlemeye başladıklarında Cihangir arada kaçamak bakışlarla yanında sessizce yürüyen kıza kayıyordu. Merdivenleri inip salona geldiklerinde herkez çoktan yemek masasına oturmuştu bile.

Hatice hanım çattığı kaşlarıyla memnuniyetsizce torununa ve onun yanındaki kıza bakarken gözleri onların birbirine dolanan ellerinde dolaşıyordu.

“Bu evin bir yemek yeme saati var Cihangir, o saat geldimi herkes bu masada olacak..” Cihangir keskin bakışlarını babaannesine kısa bir anlığına değdirip bakışlarını onan ayırdı. Elini sıkıca kavradığı elin kasıldığını hissede biliyordu genç adam. Derin bir nefes alarak Mihrimah’ın oturmasına yardım ederek ardından kendisi yerine oturdu. Sırtını rahat bir şekilde sandalyesine yaslayıp kehribar gözlerini babaannesine çevirdi.

“Peki babaanne.” Diye konuştu düz sesiyle. Sağ elini masanın kenarına yaslayıp parmaklarının arasında çatalı döndürdü sakin bir şekilde. Hatice hanım eline aldığı su bardağından bir yudum alıp bardağı geriye bırakırken asi gözleri Mihrimah’ın üzerinde dolaşıyordu.

“Bu kız bu eve geldiğinden beri herşey altüst oldu.” Cihangir gözlerini ağır bir şekilde kapatıp derin bir nefes alarak gözlerini araladı.

“Yine başlamayalım istersen babaanne, bir kez olsun sorunsuz bir yemek yiyelim bu masada.” Bariton ses tonu salonda yankılanırken Hatice hanım çattığı kaşlarıyla torununa bakıp elindeki bardağı sert bir şekilde masaya bıraktı.

“Bunun sorumlusu ben değilim senin annen, ne olduğu belli olmayan bir kızı gelin diye bu eve getiren o neticede.” Mihrimah duyduğu kelamlarla acı bir şekilde yutkunup içini yakan acıyı bastırmaya çalıştı. Başını önüne eğerek asi siyah saçlarının yüzünü kapatmasını sağladı, dolan gözlerini kimsenin görmesini istemiyordu.

Cihangir elindeki çatalı sert bir şekilde masaya bırakıp öfkeden koyulaşan kehribar gözlerini karşısındaki yaşlı kadına çevirdi.

“Anne yeter.” Orhan bey sert sesiyle annesini uyarsada Hatice hanım diline dolanan zehirli sözleri bir bir söylemekte karalıydı bu akşam.

“Sen ne istiyorsun ya benim karımdan, derdin ne senin babaanne.” Bir buz kütlesini anımsatan gür sesi yanındaki genç kızın irkilmesine sebep olurken genç adam göz ucuyla ona baktı. Ürkek bir şekilde yanında oturan kızın korktuğunu biliyordu, elini yavaşça uzatıp genç kızın dizinin üzerinde duran ellerinin üzerine koydu.

“Ne çabuk kabullendin karın olduğunu oysaki aylar önce şu salonun ortasında ‘ben o kızı hiçbir zaman sevmeyeceğim’ diye bas bas bağıran sendin.” Mihrimah duyduğu sözlerle dolan gözlerinden bir damla yaş usulca yüzülerek düştü yanağından, yanağından düşen yaş Cihangir’in elinin üzerine ıslattığında genç adam başını çevirip genç kıza baktı.

Elinin üzerinde düşen bir damla gözyaşı orayı yakarken kalbinde hissettiği bu korku neyin nesiydi bilmiyordu genç adam. Mihrimah ellerini onun elinden kurtarmak istediğinde Cihangir elinin altındaki elleri sıkıca tutarak buna mani olmaya çalıştı lakin olması genç kız ellerini onda kurtarmıştı.

Mihrimah boğazına yaslanan kızgın demir yüzünden soluksuz kalırken, kalbindeki acı serzeniş her geçen saniye büyüyordu.

Cihangir asi gözlerini babaannesine çevirip sesine yuva yağan ökenin tohumarını özgür bıraktı.

“Şimdide bas bas karımı sevdiğimi söylüyorum, var mı bir diyeceğin.?” Diye sordu tek kaşını yukarıya doğru kaldırarak. Hatice hanım ve Pınar duydukları kelamla şaşkınlıkla birbirine bakarken Cihangir sert bir şekilde oturduğu yerden kalktı. “Sayende yine çok güzel bir akşam yemeği yedik, afiyet olsun sizlere.” Sessizce oturan karısının elinden tutarak kalkmasını sağlayıp yavaş adımlarla salondan çıkıp terasa doğru ilerlediler.

“Her seferinde aynı şeyi yapmak zorunda mısın babaanne.” Süreyya kıstığı gözlerle babaannesine bakarken başını olumsuz anlamda sallayıp oturduğu yerden kalkarken Taner’de onunla birlikte kalmıştı.”Afiyet olsun size.” İkisi birlikte salona çıktıklarında Abisinin ve yengesinin terasta olduklarını gördüler.

“Yanlarına gitsek mi.?” Diye sordu Taner Gözleriyle onları işaret ederken. Süreyya arkasındaki rahat koltuğa oturup başını usulca olumsuz anlamda salladı.

“Şimdi değil konuşacakaları vardır.”

Genç kız gecenin ayazında titreyen bebenine rağmen sessizce kabuğuna çekilmiş bir köşede oturuyordu. Titreyen ellerini kollarına yaslayıp usul usul kollarında dolaştırdı buz kesen parmaklarını. Yanında oturan genç adam kehribar gözlerini onun siyah saçlarına esir etmişti adeta.

Esen her rüzgarda havalanan siyah saçları havalanarak genç adamın yüzüne doğru savruluyordu. Cihangir sakallarında asılı kalan saç tutamını parmak uçlarıyla sakallarından kurtarıp özgürlüğüne kavuşturdu.

Ortamı saran sessiz çığlıklar kulakları tırmalarken dudakları bıçak açmıyordu. Mihrimah içini saran hüzün dalgalarının onu savurmasından korkarak sessizliğin içine gömülmüştü.

“Neler geçiyor aklından.?” Diye konuştu genç adam ortamda ki sessizliği bozarak Mihrimah yavaşça yutkunup başını ağır bir şekilde sesin geldiği yöne çevirdi.

“Bana karşı olan sevgisizliğini.” Diye mırıldandı genç kız kırgın sesiyle. Gözlerine yansıyan kırgınlık yine gün yüzüne çıkmıştı. “Evin ortasında bas bas bağıracak kadar mı sevmiyorsun beni.?”

Cihangir derin bir nefes alarak bedenini genç kıza doğru çevirdi.

“O zaman seni tanımıyordum bile, anneme karşı olan öfkemden ağzımdan fütursuzca dökülen önemsiz bir iki kelam.” ılımlı sesiyle konuşup genç kızın gözlerindeki kırgınlığı yok etmek istedi genç adam lakin olmadı, gözlerine bir sis bulutu gibi çöken kırgınlık gitmiyordu oradan.

Mihrimah küskün bir şekilde omzunu kaldırıp indirdi. İçindeki kız çocuğuda tıpkı onun gibi kırgınlıkla bakıyordu onlara.

“Daha bir saat önce sana gerekli olan cevabı verdiğmi düşünüyordum oysaki.” Diye konuştu genç adam tek kaşını kaldırarak. Mihrimah aklına düşen görüntülerle yanakları kızarırken çekingen bir şekilde başını çevirdi.

“Geçmişime rağmen seni sevmeyi deneyeceğim.” Diye fısıldadı gnç adam gecenin karanlığına. Elini yavaşça uzatıp genç kızın eline koyarak buz tutmuş parmakalrını sıcak parmaklarıyla sardı.

“Kırıklarla dolu kalbimi daha çok kırma ama.” Mihrimah kısık sesiyle konuşurken Cihangir bakışlarını genç kızın dolan gözlerinde dolaştırıyordu.

“Kırmam.” Söz verir gibi konuştu genç adam sakin sesiyle. Elini uzatıp genç kızın yüzüne dökülen siyah saçlarını geriye doğru attı.

“Neden kırdılar o güzel kalbini.?” Diye sordu genç adam bakışları genç kızın yüzünde dolaşırken. “Ne yaptılar sana da böyle ürkek, çekingensin. Gözlerindeki o kırgınlık neden Mihrimah.?” Mihrimah içini kaplayan duygu karmaşasından kurtulmak istercesine art arda yutkunsa da olmuyordu boğazına takılan taşlar buna engel oluyordu. Kulaklarında yankılanan sesler kulaklarını kapama hissi uyandırıyordu onda.

Titrek bir nefes doldurdu solgun cigerlerine. Titreyen dudaklarını yavaşça araldığında gözünden bir damla yaş süzülmüştü.

“Ablam… sebebini bilmediğim bir şekilde beni sevmez her zaman iğneleyici sözler söyler bir ucubeye benzediğimi acımasızca dile getirir. Bunu o kadar çok söyledi ki bir zaman sonra bende öyle olduğumu düşünmeye başladım.” Titreyen sesi susmasına sebep olurken dudaklarını birbirine bastırıp ağır bir şekilde yutkundu. Titreyen ellerini sıkıca kapatarak tırnaklarının eline batmasına izin verdi.

“Okul hayatım ortaokula kadar güzeldi, arkadaşlarım vardı hatta bana yardım bile ederdiler bazen ama lise hayatım için aynısını söyleyemem. Sürekli görmediğim yüzüme vuruldu, sürekli dışlandım, bana bir ucubeymişim gibi davrandılar hep.” Gözünden peş peşe düşen acının gözyaşları geçmişinin sessiz çığlıklarıydı. Cihangir kehribar gözlerini kaplayan hüzünle genç kıza bakarken elini uzatıp genç kızın avuçlarını araladı, avucunun içinde çıkan tırnak izleri ne denli acılarla baş ettiğini gösteren silik bir tabloydu.

“Lise ikiye giderken merdivenlerden iniyordum bir keresinde, sonra sırtımdan itildiğimi hissettim. Yere düştüğümde kimse gelip bana el uzatmadı, gözümden düşen yaşları kimse görmedi orada. Ben kördüm ama onlar merhamete kördü.” Cihangir genç kızın anlattıklarıyla içini kaplayan amansız öfkeyi bastırmaya çalışıyordu. Gözlerini ağır bir şekilde kapatarak sessizce fısıldadı.’demek bu yüzden merdivenleri tek başına inmekten korkuyorsun.’

Mihrimah yüzündeki buruk tebessümle başını yanına oturan adamın olduğu tarafa doğru çevirdi.

“Ben Sınıf öğretmenliği okuyordum gecen seneye kadar ama yapamayınca yarıda bıraktım. Hayalimdeki mesleğe bile ulaşamadan yarım bıraktım.” Cihangir ellerini kaldırıp genç kızın yüzünü ıslatan yaşları yüzünden silip yüzünü eller arasına aldı. baş parmağı usul usul genç kızın elmacık kemiği üzerinde dolaşırken boğuk sesiyle konuştu gecenin karanlığında.

“Sana söz veriyorum, önce ameliyatın için elimden geleni yapacağım sonrada yarım bıraktığın okulunu tamamlaman için.” Mihrimah duyduğu sözlerle yüzünde yeşeren emanet tebessüme mani olamamıştı.

Kollarını kaldırıp Cihangir’in boynuna dolayıp sıkıca ona sarıldığında Cihangir’in aldığı nefes ciğerlerine takılı kalmıştı, bedeni bir taş gibi olduğu yerde kalmıştı.

“Teşekkür ederim.” Mihrimah kollarını sıkıca Cihangir’in boynuna dolayıp başını göğsünün üzerine koyarak onunda ona sarılmasını bekledi lakin geçen her saniye hüsran oluyordu. İçine dolan buruklukla kollarını genç adamdan ayrıcağı esnada Cihangir genç kıza sıkıca sarıldı.

Burnuna dolan kiraz çiçeği kokusunu usul usul ciğerlerine dolduruken kolları sıkıca genç kızın ince belini kavramıştı.

Terasın kapısı biranda açılmasıyla genç çift hızla birbirinden ayrılırken Cihangir öfkeli gözlerini karşısında sırıtarak onlara bakan kardeşine baktı.

“Aaa ayıp canım böyle ulu orta yerde. Odanız yokmu sizin canım.” Taner yüzündeki şapşal gülümsemyle Abisinin ve yengesinin karşısındaki yere oturup elindeki ince battaniyeyi abisine doğru uzattı.

Cihangir sinirle kardeşinin elindeki battaniyeyi alıp yanında utançtan yanakları kızaran karsına sardı.

“Sanane lan sanamı soracağım karıma sarılırken.?”Taner yüzündeki gevşek gülüşle abisine bakarken Cihangir çattığı kaşlarıyla kardeşine bakıyordu.

“Olan var olmayan var canım.” Mihrimah utancla başını eğip saçlarıyla yüzünü kapatmaya çalıştı. Cihangir yanında duran yastığı eline alıp kardeşine doğru fırlattı.

“Git evlen o zaman, tutan mı var.?” Taner abisinin kendisine attığı yastığı havada yakalayıp kolunun altında koyarak ona yaslandı.

“Yok almayayım ben.” Cihangir derin bir nefes alarak bakışlarını yanında kızaran yanaklarını saklamaya çalışan karısına çevirdi. Kızaran yanakları ile oldukça sevimli duruyordu.

“Abi.” Cihangir kendisine seslenen kardeşini duyduğunda başını çevirerek Süreyya’ya baktı. Tek kaşını kaldırıp sorgularcasına ona baktı.”Amcamlar geldi.” Genç adam başını sallayarak kardeşini onayladı.

Taner oturduğu yerden kalkıp ikizinin yanına giderek onu kolunun altına alıp içeriye girdiklerinde Cihangir kehribar gözlerini yanındaki genç kıza çevirdi.

“İçeriye gitmek ister misin.?” Diye sordu sakin sesiyle. Mihrimah kararsız bir şekilde başını olumlu anlamda sallayarak onayladı genç adamı, her ne kadar Hatice hanımdan kaçmak istesede bunun imkansız olduğunu biliyordu.

Yavaşça oturduğu yerden kalkarak omuzlarındaki battaniyeyi oturduğu yere bıraktı, soğuktan üşüyen parmakları bastonunu sıkıca kavramıştı. Cihangir bakışlarını genç kızdan ayırıp oturduğu yerden kalkarak genç kızın ince elini kavradı.

Yavaş adımlarla terastan çıkıp salona girdiklerinde herkesin bakışları onlara dönmüştü. Cihangir, Taner’in yanındaki boş kısma önce genç kızın oturmasına yardımcı olarak kendisi Taner’in yanına oturdu.

“Hoşgeldiniz.” Diye konuştu sert sesiyle. Amcası ve yengesi gülümseyerek ona cevap verirken Vural başını ağır bir şekilde sallayarak onayladı genç adamı.

Mihrimah sessizce oturmuş ortamda dolaşan muhabbeti dinlerken gözlerine çöken uyku onu içine çekmek istiyordu. Gözlerini hızlı hızlı kapatıp açarak üzerine serpilen uyku tohumlarından kurtulmaya çalıştı.

Yusuf elindeki arabasını halının üzerine bırakıp emekleyerek babasına doğru ilerlemeye başladı. Cihangir kendisine doğru gelen oğluna dudaklarının üzerindeki silik gülüşle izlerken eğilerek oğlunu kucağına aldı. Oğlunun tombul yanağına bir öpücük bırakıp mis gibi kokan saçlarını derince kokladı.

Yusuf başını babasının boynuna yaslayıp kendi dilinde bir şeyler anlatırken elini uzatıp Mihrimah’ın siyah saçlarını tutmaya çalışıyordu. Genç adam uzun parmaklarını usul usul oğlunun saçlarında gezdirirken oğlunun istediği şeyi görmesiyle kaşları hafifçe çatılmıştı.

Mihrimah bir anda saçında hissettiği ince acıyla dudakları arasında küçük bir inilti döküldüğünde Cihangir, Yusuf’un küçük parmaklarını genç kızın saçlarından kurtarmaya çalışıyordu.

“Kusura bakma, Yusuf çekti. Oğlum bıraksana.” Cihangir genç kızın saçını kurtarmak istesede Yusuf bırakmıyordu. Yusuf küçük dudaklarını büzerek bir anda ağlamaya başladığında Mihrimah irkilerek başını onlara doğru çevirdi.

“Sorun değil, tutabilir.” Cihangir elini Yusuf’un elinin üzerinden çektiğinde Yusufta ağlamayı bırakmıştı. Cihangir şaşkınlıkla oğluna bakarken, Yusuf küçük parmaklarıyla genç kızın saçlarını sıkıca tutarak gözlerini yavaşça kapattı.

Taner kolunu yavaşça abisinin koluna değdirip bedenini usulca Cihangir’e yaklaştırarak kısık tuttuğu sesiyle konuştu.

“Abi, Vural abi geldiğinden beri Süreyya'ya bakıyor. Sence bu normal mi.?” Diye sordu şüpheli sesiyle. Kıstığı gözlerini Vural ve Süreyya üzerinde dolaştırıyordu ağır ağır.

Cihangir bakışlarını karşısındaki Vural’a kısa bir anlığına çevirip ardından yanında oturan kardeşine çevirdi.

“Yeni mi farkettin, Vural yıllardır Süreyya’ya öyle bakıyor. Bir kendisi birde Süreyya farkında değil, haa birde sen.” Taner şaşkınlıkla abisine bakıp geriye çekildi yavaşça. Yanında oturan ikizini kendisine çekip omzunun altına aldığında kıstığı gözleriyle Vural’a baktı, Vural ağır bir şekilde yutkunarak gözlerini genç kızdan ayırdı.

“Çekilsene be.” Süreyya, Taneri geriye itmek istesede Taner buna müsade etmiyordu. Elini kaldırıp Süreyya’nın saçlarını karıştırdığında Süreyya sinirle Taner’in eline vurup oturduğu yerden kalkarak Vural’ın yanındaki boşluğa oturdu. Taner şaşkınca ikizine bakarken Cihangir onların bu haline bıyık altından gülüyordu.

Vural yanına oturan genç kızla ağır bir şekilde yutkunup önündeki çaydan bir yudum içti. Burnuna dolan hoş koku gözlerini kapatma hissi oluşturuyordu onda.

Cihangir başını eğerek göğsünde uyuya kalan oğluna baktı. Dudaklarını onun saçlarına baştırıp onu hafifçe öptü. Bakışları küçük eline düştüğünde, minik parmaklarıyla genç kızın saçlarını sıkıca tuttuğunu gördü. Elini yavaşça kaldırıp minik parmaklarını genç kızın saçlarından ayırdı.

“Ben Yusufu yatırıp geliyorum.” Diye konuştu kısık sesiyle yanında oturan genç kıza. Mihrimah genç adamın gideceğini anladığında hızla elini tutarak kısık sesiyle konuştu.

“Şey bende gelsem olur mu? Hem uykum gelmişti.” Çekingen ses tonuyla konuşurken ince parmakları genç adamın bileğini yavaşça bırakmıştı.

“Olur, gel.” Cihangir, Mihrimah’ın tek başın kalmak istemediğini anlamıştı. Gözlerini süsleyen çekingenlik ve tedirginlik onu ele veriyordu. Cihangir yavaşça oturduğu yerden kalkıp bakışlarını kısa biran etrafta gezdirdi.

“Size hayırlı geceler.” Amcası ve Vural onu başıyla onayladığında Cihangir uzun parmaklarını genç kızın ince bileğine dolayıp onu oturduğu yerden kaldırıp merdivenlere doğru ilerlediler yavaş adımlarla. Adımları odalarının önünde durduğunda genç adam usulca genç kızın bileğini bıraktı.

“Sen gir odaya ben Yusufu yatırıp geliyorum.” Mihrimah, Cihangiri ağır ağır başını sallayarak onaylayıp araladığı kapıdan içeriye girdi.

Cihangir genç kızın odaya girmesiyle adımlarını Yusuf’un odasına doğru ilerletti. Aralıklı duran kapıdan içeriye girip oğlunu beşiğine yatırıp üzerindeki kalın eşofman takımını çıkarıp kirlenen bezini değiştirdi. Elindeki bezi banyodaki çöpe atıp Yusuf’un dolabından rahat uyuyabileceği bir pijama takımı aldı eline. Yavaş hareketlerle pijama akımını oğluna giydirip yanağına usulca bir öpücük bıraktı.

“İyi geceler oğlum.” Battaniyesini üzerine örtüp, odayı aydınlatan ışığı kapatarak odadan çıktı genç adam.

Mihrimah battaniyeyi başına kadar çekip gözlerini kapattığında odanın açılan kapısını duymasıyla kalbi heyecanla atmaya başlamıştı. Usulca yutkunup kalbindeki heyecanı bastırmaya çalıştı. Cihangir onun bu halini gördüğünde dudağının kenarı yukarıya doğru kıvrılmıştı.

Dakikalar sonra genç adam üzerini değiştirip yatağın boş kısmına uzanarak sağ kolunu başının altına koydu. Bakışları sırtı ona dönük bir şekilde yatan genç kıza kaydığında genç kızın uyumadığını biliyordu. Sürekli kıpırdayıp durması bunun en büyük kanıtıydı.

Cihangir gözlerini yavaşça kapatıp burnuna dolan kira çiçeğinin kokusunu soludu dakikalarca lakin uyku onu şefkatli kollarıyla sarmıyordu.

Başını yavaşça çevirip genç kıza baktı, kehribar gözleri onun asi siyah saçlarına dolaşırken aklının içinde dolanıp duran soruları susturamıyordu ‘Neden sırılmıyor.?’ Ona sarılarak uyumayı bu denli alıştığının yeni yeni farkına varıyordu genç adam.

Bedenini genç kıza doğru döndürüp dudaklarının arasından ağır ağır bıraktı tuttuğu nefesini.

“Neden sarılmıyorsun.?” Diye sordu kendisinin bile beklemediği bir anda. Mihrimah duyduğu soruyla gözleri şaşkınlıkla büyürken kalbi bir serçenin kalbi gibi atıyordu. Elini kalbinin üzerine koyup onu yavaşlatmak istedi.

Omzunu bir çocuk edasıyla kaldırıp indirdi. Kuruyan dudaklarını usulca ıslatıp, dudaklarını araladı.

“Ben sana bilinçli olarak sarılmıyordum ki, uykulu olduğum için öyle oluyordu.” Diye konuştu kısık sesiyle genç kız. Lakin içten içe ona sarılarak uyumak istiyordu, kolların onun güven veren bedenine sarıp uyumak istiyordu.

“Peki ben bilinçli olarak sarılsam sana. kızar mısın?”Diye sordu Cihangir gecenin karanlığında kaybolan kısık sesiyle.Mihrimah yanaklarının kızarmaya başladığını hissediyordu içten içe. Dudakları mühürlenmiş gibi aralanmazken genç adam bunu bir yanıt olarak kabul edip bedenini genç kıza doğru yaklaştırıp kolunu onun ince beline sararak onu kendisine doğru çekti.

Başını genç kızın başının üzerine yaslayıp gözlerini yavaşça kapattığında dakikalar sonra Mihrimah hafifçe yerinde kıpırdayarak bedenini Cihangire doğru çevirdi. Başını genç adamın göğsüne yaslarken dudaklarının üzerine sinen tebessümle gözlerini kapattı.

Cihangir parmaklarını Mihrimah’ın saçları arasında usul usul dolaştırırken, genç kız çoktan uykunun kollarına bırakmıştı yorgun bedenini.

“Sesine, kokuna, teninin sıcaklığına bu kadar alışmışken beni bir gün bırakıp gitmenden deli gibi korkuyorum.”

Loading...
0%