@eminefuruncu
|
Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim. Esen rüzgar genç kızın saçlarını usul usul savuruyordu. Yüzündeki buruk tebessüm, nazlı nazlı atan kalbinin heyecanını bastırmaya yardımcı oluyordu. Titreyen ellerini üzerindeki kabana bastırarak başını yanına doğru çevirdi. “Cihangir.” Diye konuştu heyecanının yuva yaptığı sesiyle. Cihangir, Mihrimah’ın ona seslenmesiyle başını çevirerek ona baktı. Yüzündeki heyecan küçük bir kız çocuğunun heyecanı gibiydi. “Efendim.” Sakin sesiyle genç kızı yanıtladığında bakışları onun asi siyah saçlarında dolaşıyordu. Elini yavaşça uzatarak uzun parmaklarıyla genç kızın yüzüne dökülen saçlarını geriye doğru itti. Onun saçlarına değen parmak uçları yavaş yavaş kül oluyordu. “Şey… Doktor ya kötü bir şey söylerse.” Sesindeki korku usul usul gün yüzüne çıkarken, kalbi bu kez korkuyla atıyordu. Cihangir tek koluyla tuttuğu Yusufu sıkıca tutup, boştaki elini uzatıp uzun parmaklarını genç kızın ince parmaklarına doladı. “Korkma ben yanındayım.” Mihrimah başını usulca sallarken ağır bir şekilde yutkundu. Cihangir öne doğru bir adım atarak ilerlemeye başladığında genç kızda adımlarını ona uydurmuştu. Hastanenin içine girip yavaş adımlarla gidecekleri doktorun kapısının önünde durduklarında genç kız korkuyla elini tutan eli sıktı, tırnakları genç adamın eline batarken Cihangir bu durumdan rahatsız değildi. Bekleme yerlerine oturup sakince sıranın onlara gelmesine beklediler dakikalarca. “Mihrimah Arslanoğlu.” Mihrimah ismini duymasıyla telaşa yutkunup kuruyan dudaklarını ıslattı. Cihangir yavaşça oturduğu yerden kalkıp genç kızında kalkmasını sağladığında genç kız titrek adımlarla onu takip ediyordu. “Korkma, bu kez üzülmeyeceksin.” Cihangir aralıklı kapıdan girip başıyla doktora selam verdi ağır bir şekilde. Genç kızın oturmasına yardım ederek oturmasını sağladı. Mihrimah ellerini dizlerinin üzerine koyup titreyen parmaklarını birbirine doladı. Orta yaşlı erkek doktor gözlerindeki siyah çerçeveli gözlüğü çıkarıp masanın üzerine bırakarak yavaşça oturduğu yerden kalktı. Adımlarını genç kızın karşısında durdurup onu muayene etmeye başladı. Genç kız içindeki amansız heyecanla baş etmeye çalışsada bunu pek başaramıyordu. Avucunun içine batırdığı tırnakları canını yakarken kulaklarında geçmişin sözleri yankılanıyordu Biliyordu birazdan doktor ameliyat için bir sorun olmadığını söyleyecekti, lakin bir yanı sanki yine paraları yetmediği için ameliyat olamayacak korkusu vardı. O bu anı çok yaşamıştı, bu hastane kapısından paraları yetmediği için hüsranla çok kez dönmüştü. Doktor hafifçe geriye doğru çekilip, oturduğu yerden kalkarak masasına doğru ilerledi. “Ameliyat olmanız için bir sorun yok, ameliyat edebiliriz sizi. Lakin önce verdiğim bu ilacı düzenli olarak kullanın iki hafta sonra tekrar gelin gerekli tetkikleri yapar ardından ameliyat için konuşuruz.” Mihrimah yüzünde bir gül gibi acan tebessümle başını yanında duran genç adama doğru çevirdi. Cihangir onun bu haline kıvrılan dudaklarıyla izlerken elini uzatıp genç kızın elini sıkıca kavradı. “Teşekkürler Mert bey, iki hafta sonra görüşürüz.” Doktorun odasından çıktıklarında Cihagir kucağında mızmızlanmaya başlayan Yusuf’un saçlarına bir buse kondurdu. “Neden bu kadar stres yaptın.?” Diye sordu genç adam Mihrimah’a. Mihrimah dudaklarını birbirine bastırıp omzunu yavaşça kaldırıp indirdi. “Ben bu anı çok yaşadım, bu kapıya kadar gelip az önce duyduğum sözleri duyup hüsranla döndüm eve.” Cihangir genç kıza doğru br adım atıp elini yavaşça yanağına yasladı. Mihrimah kızaran yanaklarını hissediyordu, onun en ufak teması bile utanmasına sebep oluyordu. “Sana söz vermiştim, ameliyatın için elimden geleni yapacağım.” Mihrimah eğdi başını kaldırıp, karşısındaki adamı göremese de ona gülümsedi. “Teşekkür ederim.” Diye fısıldadı kısık sesiyle. Genç adam baş parmağını usul usul genç kızın elmacık kemiğinin üzerinde dolaşırken kehribar gözleri onun kahverengi gözlerinde kaybolmuştu. “Cihangir hocam.” Genç adam daldığı rüyadan ayrılırken sert bir şekilde yutkunup kuruyan boğazını temizleyip elini genç kızdan çekerek geriye doğru bir adım atarak ondan uzaklaştı. “Efendim Gökçe.” Diye yanıtladı yanında onları meraklı gözlerle izleyen asistan öğrencisine. “Hocam, Asaf Agâh bey geldi. Sizinle görüşmek istiyor.” Cihangir başını ağır ağır sallayıp kehribar gözlerini Gökçe’ye çevirdi. “Fikret Demirel’e yapılan son kan tahlillerini odama getir.” Soğuk parmak uçları genç kızın inçe bileğini kavrayıp yavaş adımlarla ilerlemeye başladı. Adımları odasının önünde durduğunda bakışlarını genç kıza çevirdi. “İçerde sıkılmazsın değil mi.?” Diye sordu sakin sesiyle. Mihrimah kirpiklerini yavaş yavaş kapatıp açarken başını olumsuz anlamda salladı. Odanın içerisine girip kapıyı ardından kapattı Cihangir. Bakışları masanın önünde oturan adama kaydığında başıyla kısa bir selam verip genç kızı masanın karşısındaki koltuğa oturtup Yusufu kucağına bıraktı. “Biraz huysuzlaştı ama saçlarına dokunursa susacağını düşünüyorum.” Diye fısıldayarak konuştu genç adam sakin sesiyle. Yusuf Mihrimah’ın kucağında yüzünü genç kıza doğru dönüp başını genç kızın boyun girintisine koyarak küçük parmaklarıyla siyah saçlarını sıkıca tuttu. Cihangir oğlunun bu hareketine şaşırarak tek kaşını yukarıya doğru kaldırıldı. “Sıpaya bak sen.” Diye mırıldandı kendi kendine. Aldığı nefesi sert bir şekilde verip masasına doğru ilerledi. “Hoşgeldiniz Asaf Agâh bey.” Sandalyesine oturup kollarını masanın üzerine koydu. Asaf Agâh bey ağır bir şekilde başını sallayıp bir denizi anımsatan mavi gözlerini karşısındaki adam çeviridi. “Sağolun. Ben babam için uygun donörü buldum sanırım.” Diye konuştu sert çıkan sesiyle. Cihangir tek kaşını kaldırıp sorgularcasına ona bakarken odanın kapısı çalınıp ardından yavaşça açılmıştı. “Hocam tahlil sonuçları.” Cihangir, Gökçe’nin elindeki dosyayı alıp başıyla ona onaylarken çıkması için işaret verdi. “Güzel lakin donör olacak kişi kan tahlili verdimi? Bu kişi sağlıklı bir birey olmalı.” Asay Agâh başını ağır ağır sallayarak onayladı Cihangir’i. “Babamla aynı kan grubuna sahipler. Yarın onunla birlikte gelip gerekli kontrolleri yaparsınız.” “Peki o halde yarın sizleri bekliyor olacağım, babanız için ameliyat ne kadar erken olursa o kadar iyi.” Asaf Agâh mavi gözlerini süsleyen uzun kirpiklerini yavaşça kapatarak titrek bir soluk doldurdu ciğerlerine. Kulaklarına dolan telefonun sesiyle ceketinin cebindeki telefonu uzun parmakları arasına alıp mavi gözlerini ekranda dolaştırdı yavaş yavaş. Ekranda gördüğü isim biçimli kaşlarını usulca çatlamasına sebep olurken yavaşça oturduğu yerden kalktı. “Yarın onunla birlikte burada olacağız, iyi günler.” Dileyerek odadan çıktığında Cihangir parmakları arasında dolaştırdığı kalemi masanın üzerine bırakıp sırtını sandalyesine yasladı. Kehribar gözlerini Mihrimah ve oğluna çevirdiğinde oğlunun çoktan uyuduğunu fark etti. Cihangir dudakları üzerine yerleşen gülüşle onları izlerken kalbinde acan çiçeklere artık engel olmuyordu. Mihrimah yavaş yavaş parmaklarını Yusufu’un ipeksi saçlarında dolaştırıyordu, boynuna vuran düzenli sıcak nefesi uyuduğunu gösteriyordu. Cihangir yavaşça oturduğu yerden kalkarak sakin adımlarıyla onlara doğru ilerledi. Adımları onların önünde durduğun eğilerek uyuyan oğlunu kucağına aldı yavaşça. “Hadi eve gidelim. Bu uykucu yine uyudu.” Mihrimah, Cihangir’in sözleriyle kıvrılan dudaklarını birbirine bastırıp gülme isteğini bastırmaya çalıştı. Genç kız yavaşça oturduğu yerden kalkıp kenara bıraktığı bastonunu eline alarak kapıya doğru ilerlemeye başladığında Cihangir bir adım gerisinde onu takip ediyordu. Genç kız odadan çıkıp ileriye doğru bir adım attığında ayakları nereye gitmesi gerektiğini bilemeyerek durmuştu. Cihangir, genç kızın narin parmaklarına doladı kendi parmaklarını. Mihrimah eline onun elinden yayılan sıcaklığı hissettiğinde utanarak başını eğmek istemişti, her bulduğu fırsatta elini tutması onu oldukça utandırıyordu. Adımları hastanenin çıkışına ulaştığında Cihangir önce kucağındaki Yusufu arabanın arka tarafındaki koltuğuna oturtup kemerini bağladı. Bakışları bu kez sessiz bir şekilde bekleyen karısını bulduğunda ona doğru bir adım atarak arabanın kapısını açtı. “Bin.” Mihrimah başını belli belirsiz sallayıp arabaya binmek için hamle yaptığında Cihangir’in yardımıyla arabaya binmişti. Mihrimah bir anda yüzüne vuran sıcak nefesi hisettiğinde aldığı nefes adeta boğazına takılı kalmıştı. Cihangir, yavaşça genç kızın üzerine doğru eğilip kemerini yerine takarken burnuna dolan kokuyu ciğerlerine hapsetti. “Nefes al.” Diye fısıldadı genç adam kısık sesiyle. Mihrimah kulaklarına dolan sesle kaşlarını hafifçe çatarak başını sesin geldiği yöne doğru çevirdi. Sesinden eğlendiği belli olurken, bu kadar yakınında olması kalbinin duracakmış gibi atmasını sağlıyordu. “O zaman geriye çekil, ne girdin dibime.” Cihangir hafifçe geriye çekilerek kehribar gözlerini ağır ağır genç kızın utançtan kızaran yanaklarında gezdirdi. Dudakları bu görüntü karşısında kıvrılırken sağ elini kaldırarak genç kızın yüzünü süsleyen saç tutamlarını geriye doğru itti. “Neden? Yoksa heyecanlandın mı.?” Diye sordu Cihangir keyifli sesiyle. Mihrimah kaşlarını hafifçe çatıp başını kaldırdı, İçindeki amansız heyecanı bastırmaya çalışarak yavşaça kuruyan dudaklarını ıslatıp yüzüne bir tebessüm kondurdu. Heyecandan titreyen parmaklarına rağmen elini yavaşça kaldırıp Cihangir’in yanağına koydu. Parmakları usul usul genç adamın yüzünde dolaşırken bedenini hafifçe genç adam yaklaştırarak dudaklarını onun yanağına bastırdı. Genç adamın aldığı soluklar boğazında takılı kalırken sert bir şekilde yutkundu. Kalbi hızla göğüs kafesini dövüyordu. Mihrimah bedenini geriye doğru çekip kısık sesiyle genç adamın kulağına fısıldadı. “Bence burada tek heyecanlanan ben değilim.” Cihangir gözlerini yavaşça kapatıp açarak geriye çekilip sert bir şekilde boğazını temizleyerek arabanın kapısını kapatıp kendi tarafına ilerledi. Arabaya binip göz ucuyla genç kıza bakıp arabayı çalıştırdı. Arabanın tekerlekleri asfalt yolda hızla ilerlerken arabanın içini saran sessizlik kulakları tırmalıyordu. Mihrimah yavaşça yutkunup eğdi başını kaldırıp yüzüne dökülen siyah saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı. Üzerinde ara sıra bir gölge gibi düşen bakışları hissediyor, o bakışların altında eziliyordu adeta. Araba evin önünde durduğunda Cihangir kehribar gözlerini yavaşça genç kıza doğru çevirdi. Bakışları ağır ağır genç kızın yüzünde dolaşırken kalbine batan iğneleri hissediyordu. “Geldik, utangaç güzel.” Diye konuştu genç adam sakin sesiyle. Mihrimah duyduğu kelamlarla başını genç adam doğru çevirip kaşlarını hafifçe çattı. Kalbi acımasızca göğüs kafesini döverken yüzüne yayılan tebessüme mani olamıyordu. “Güzel mi.?” Diye fısıldadı şaşkınlığın yuva yaptığı sesiyle. Böyle iltifatlar duymaya alışık değildi genç kız, kalbi acımasız sözlere alışıktı lakin güzel sözlere oldukça yabancıydı. Cihangir elini yavaşça uzatıp uzun parmaklarını genç kızın yüzüne dökülen saç tutamını geriye doğru itti. “Evet, güzel. Daha önce kimse sana güzel olduğunu söylemedi mi.?” Diye sordu genç adam parmağına dolağı saç tutamını genç kızın kulağının arkasına sıkıştırdı. Mihrimah yüzüne yayılan gülüşün üzerine düşen gölgeyle titrek bir nefes aldı. Gözlerine yerleşen hüzün, kalbinin acıyla burkulmasına sebep olmuştu. Başını ağır ağır olumsuz anlamda sallayıp dudaklarının üzerine cansız bir gülüş yerleştirdi. “Hayır, annem ve babamdan başka kimse bana güzel olduğumu söylemedi.” Diye fısıldadı titreyen dudaklarıyla. Kulaklarına dolan geçmişin acımasız sözleri acı bir şekilde yutkunmasına sebep oldu. “Her fırsatta bir ucubeye benzediğimi söylediler.” Gözünden düşen bir damla yaş genç adamın parmağını ıslatmıştı. Cihangir bedenini hafifce genç kıza doğru yaklaştırıp yüzünü elleri arasına alarak yüzünü ıslatan yaşarı usulca siledi yüzünden. Baş parmağı usul usul genç kızın elmacık kemiği üzerinde dolaşırken kehribar gözleri, genç kızın kahverengi gözlerinde kaybolmuştu. “Daha öncede söylemiştim, ucube olmayacak kadar güzelsin.” Mihrimah dolan gözleriyle gülümseyerek başını önüne eğmek istedi lakin Cihangir buna izin vermedi. Genç kıza hafifçe yaklaşıp dudaklarını usulca yanağına baştırdı. Bedenini geriye doğru çekip kısık sesiyle konuştu. “Sanırım haklısın burada tek heyecanlanan sen değilsin.” Genç kız hızlanan kabi ve utançtan kızaran yanakları ile kaçacak yer ararken aradığı o yeri bulamıyordu. Heyecandan titreyen elleri, hızlı hızlı atan kalbine eşlik ediyordu. “Şey..”Diye fısıldadı oldukça kısık sesiyle. Titreyen ellerini yavaşça kaldırıp Cihangir’in kollarına koyarak onu geriye itmek istediğinde başarılı olamamıştı. “Şey.. Biraz geriye mi çekilsen, sen böyle yapınca ben utanıyorum.” Cihangir genç kızın söyledikleriyle kendini tutamayarak gülerken bedenini genç kızdan uzaklaştırıp koltuğuna yaslandı. Mihrimah şaşkınlıkla gözlerini aralarken kulağına dolan onun gülüş sesleri zemheri gönlünde baharlar açtırmıştı. İlk defa yanında böyle içten güldüğünü duyuyordu. “Peki utangaç güzel. Hadi eve gidelim.”Cihangir arabadan inip önce Mihrimah’ın inmesine yardım edip ardından, yeni uyanan oğlunu kucağına aldı. Adımları evin önünde durduğunda kapı saniyeler sonra annesi tarafından açılmıştı. “Ay oğlum sonunda geldiniz ne dedi doktor.” Diye sordu Gül hanım heyecanlı sesiyle. Cihangir kucağındaki oğlunu annesine verip kabanını çıkarırken genç kızda botlarını çıkartıyordu. “Ameliyat olaması için bir sorun yokmuş, ilaç verdi iki hafta kullanıp tekrar gideceğiz ondan sonra karar verilecek.” Aralıklı duran kapıyı kapatıp genç kızın elindeki kabanı alıp partmondoya astı. “Çok sevindim. Hadi geçin içeriye bizde çay içecektik.” Salona girip yan yana oturduklarında Gül hanım kucağındaki Yusufu oyuncakları ile oynaması için yere bıraktı. Hatice hanım, Ayten hanım yan yana oturmuş televizyondaki programı seyrederken Pınar onların çaprazındaki tekli koltukta oturuyordu. Az önce konuştukları her şeyi duymuştu, genç kızın görecek olması içindeki kıskançlık duygusunu artırıyordu. “Pınar kızım hadi çayları getir.” Gül hanımın Pınar’a seslenmesiyle genç kız bakışlarını karşısındaki çiftten ayırıp başını ağır ağır sallayıp oturduğu yerden kalktı. “İkizler gelmedi mi.?” Diye sordu genç adam annesine bakarak. Gül hanım Yusuf’un attığı arabayı alıp önüne tekrardan koyarken başını olumsuz anlamda salladı. “Yok, ama gelirler birazdan.” Pınar sert adımlarıyla mutfağa girip kenardaki tepsiyi alarak üzerine çay bardaklarını koydu. Altı kaynayan çaydanlığı eline alıp bardakları tek tek doldurup çaydanlığı yerine bırakıp tepsiyi eline aldı. Mutfaktan çıkıp salona girdiğinde Cihangir ve Mihrimah’ın sessizce bir şeyler konuştuğunu gördü, içinde kabaran kıskançlık duygusuyla yeri adeta döven adımlarıyla genç kızın olduğu tarafa doğru ilerledi. Çatık kaşlarıyla onlara bakarken adımları genç kızın önüne geldiğinde ayağını diğer ayağına dolayarak düşeceği esnada Cihangir bakışlarını Mihrimah’tan ayırıp Pınara çevirdiğinde genç kızın ne yapmak istediğini anlayarak hazla oturduğu yerden kalkarak Pınarı iterek tepsinin gürültüyle yere düşmesine sebep oldu. Cihangir yüzünü anbean kaplayan öfkeyle karşısındaki kıza baktı. Kehribar gözlerini nefret tohumları sarmıştı. “Sen ne yaptığını sanıyorsun.?” Diye bağırdı gür sesiyle. Yusuf fazla gürültüden korkarak ağlamaya başladığında, Mihrimah az önce yaşadığı korkuyu üzerinden atmaya çalışıyordu.”Ya Yusufa dökülseydi o çay, ya Mihrimaha dökülseydi.” Gür sesi evl inletirken Gül hanım oturduğu yerden kalkıp ağlayan torununu kucağına aldı. “Ben bilerek yapmadım, ayağım takıldı.” Diye fısıldadı Pınar masum çıkmasını umduğu sesiyle. Ellerini hissettiği korkudan sıkıca kapatıp geriye doğru bir adım attı, genç adamın böyle bağırası onu bir hayli korkutuyordu. “Dikkatli olacaksın o zaman, dua et o çay oğlumu ve karımın üzerine gelmedi.” Cihangir gözlerini kapatıp derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştı. Bakışları annesinin kucağında ağlayan oğlun düştüğünde adımları ona doğru ilerledi. “Tamam oğlum bilerek mi yaptı sanki kız.” Diye konuştu Hatice hanım. Cihangir keskin gözlerini babaannesine çevrip annesinin kucağındaki oğlunu kucağına aldı. “Dikkatli olacak.” Yusuf küçük kollarını babasının boynuna dolayıp içli içli ağlarken Cihangir bakışlarını gözlerine sinen korkuya rağmen sessizce bir köşede oturan Mihrimah’a çevirdi. Oğlunu kucağında sabitleyip boştaki elini genç kıza doğru uzatıp genç kızın elini sıkıca kavradı. Mihrimah yavaşça yutkunup oturduğu yerden kalktı. Adımları genç adamın hızlı adımlarına yetişmekte zorluk çeksede ses etmeyip arkasından ilerlemeye devam etti. Cihangir odanın kapısını açıp içeriye girip kapıyı sert bir şekilde kapattığında genç kız irkilerek yerinde sıçradı. Cihangir genç kızın irkildiğini fark ettiğinde sert bir şekilde yutkunarak derin bir nefes doldurdu solgun ciğerlerine. “İyi misin? Bir yerine çay dökülmedi değil mi.?” Mihrimah’ın elini bırakıp bedenini yavaşça ona dönerken artık ağlamayan Yusuf’u yatağın üzerine bıraktı. “Hayır dökülmedi. Ama keşke o kadar tepki göstermeseydin, bilerek olmadı ki.” “Dikkatli olacaktı o zaman.” Diye konuştu genç adam katı sesiyle. Mihrimah başını usul usul sallayarak koltuğa doğru ilerleyip koltuğa yavaşça oturdu. Yusuf yatağın üzerinde kayarak yere inmek istediğinde Cihangir onu halının üzerine bırakıp genç kızın yanına oturdu. “Aç mısın, birazdan akşam yemeği için çağırır annem.” Genç kız başını olumsuz anlamda sallayıp ellerini dizlerinin üzerine bıraktı. “Hayır değilim. Sen.?” Naif sesi Cihangir’in kulaklarına dolduğunda genç adam sırtını koltuğa yaslayıp başını çevirerek genç kıza baktı. “Değilim, doğrusunu söylemek gerekirse aşağıya inmekte içimden gelmiyor.” Mihrimah başını sesin geldiği yöne çevirip tek kaşını sorgularcasına yukarıya kaldırdığı ensanda ayağına değen bir şeyle korkuyla yerinde sıçramıştı. Cihangir eğilip yere baktığında Yusuf’un onlara baktığını gördü. Yüzünde büyüyen tebessüm ile oğlunu kucağına alarak yanağına bir öpücük bıraktı. “Korkma bizim sincapmış. Sen yakına yürürsün böyle giderse sincap.” Yusuf babasının kucağından çıkıp Mihrimah’ın kucağına gittiğinde Cihangir onun bu haline tek kaşını kaldırarak bakıyordu. “Bakıyorumda iyi alıştın kucakta durmaya Yusuf bey.” Mihrimah onun bu dedikleri sessiz bir şekilde gülüp dudaklarını Yusuf’un yumuşak saçlarına baştırıdı. Yusuf parmaklarını ağzının içine sokmaya çalışırken çıkardığı değişik sesler odanın içine yayılıyordu. Cihangir yavaşça oturduğu yerden kalkıp eğilerek Yusufu kucağına aldı. “Saat epey ilerlemiş küçük sincap acıkmıştır. Ben onu yedirip geliyorum.” Genç adam kapıya doğru ilerlerken adımlarını durdurup başını omzunun üzerinden çevirerek genç kıza baktı. “Mutfaktan istediğin bir şey var mı.?” Diye sordu sakin sesiyle. “Yok, teşekkür ederim.” Genç adam odadan çıkıp gittiğinde Mihrimah ne yapacağını bilmeyerek dakikalarca koltukta oturdu. Dışarıda yağan yağmurun sesi kulakalarına eşsiz bir ritim gibi dolarken yüzüne yayılan gülümsemeye engel olamıyordu. Elini uzatıp kenarda duran bastonunu sıkıca kavrayarak oturduğu yerden kalkarak giyinme odasına girip üzerindeki elbiseyi çıkarıp rahat bir pijama takımı giyindi. Saçındaki kiraz çiçeği tokasını da masanın üzerine bırakıp giyinme odasından çıkıp banyoya girdi. Dolaptan aldığı diş fırçasıyla dişlerini fırçalayıp, diğer ihtiyaçlarını gidererek banyodan çıktı. Yavaş adımlarla yatağa doğru ilerleyip yatağa yatarak battaniyeyi omuzlarına kadar çekerek gözlerini kapattı, kulağına dolan yağmur sesi uykusunu getirirken kapının açılma sesiyle gözlerini yavaşça araladı. Cihangir kehribar gözlerini kıza biran yatakta yatan genç kıza değdirip giyinme odasına girip üzerini değiştirip geriye geldi. Odayı aydınatan ışığı kapatıp yatapın boş kısmına yattığına genç kızın henüz uyumadığını fark ett. “Neden bu kadar geç geldin.?” Diye sordu genç kız çekingen sesiyle. Cihangir bedenini genç kıza doğru yaklaştırıp elini yavaşça uzatarak genç kızın yüzüne dökülen saçları geriye doğru itti. “Beni mi merak ettin.?” Diye sordu muzip sesiyle. Mihrimah omzunu nazlı bir şekilde yavaşça kaldırıp indirdi. “Belki biraz.” Diye fısıldadı kısık sesiyle. Cihangir kehribar gözlerini süsleyen kirpiklerini yavaşça kapatıp açtı. Baş parmağı genç kızın elmacık kemiği üzerinde dolaşırken hızlı hızlı atmaya başlayan kalbi yine ona baş kaldırıyordu. “Yusufu yedirdim, sonra biraz oyun oynadık odasında, sonra üzerini değiştirip uyutup geldim utangaç güzel.” Mihrimah göğüs kafesini hızlı hızlı döven kalbiyle baş edemeyeceğini artık anlamıştı, kalbi sanki diğer yarısını bulmuş gibi atıyordu. Kuruyan dudaklarını yavaşça ıslatıp başını usulca sallayıp gözlerini kapattı. “Tama, hadi uyuyalım benim uykum geldi.” Diye mırıldandı utangaç sesiyle. Yanağının ve saçlarının üzerinde dolaşan parmaklar onu yerle yeksan ediyordu. Cihangir genç kızın utandığını anlayarak elini yüzünden çekti. “Peki uyuyalım.” Mihrimah başını Cihangir’in göğsüne yasladığında Cihangir kolunu genç kızın ince beline sararak onu kendisine doğru çekti. Saniyeler dakikalara dönerken genç kız hissettiği açlık hissi yüzünden bir türlü uyuyamıyordu. Huzursuzca yerinde kıpırdanıp başını yavaşça kaldırdı. Yavaşça uykununarak dudaklarını araladı. “Cihangir.”Diye fısıldadı kısık sesiyle lakin beklediği cevabı alamamıştı. Parmağını yavaşça kaldırıp genç adamın omzuna dokundu. “Cihangir.” Cihangir gözlerini usulca aralayıp başını eğdiğinde genç kızın kahverengi gözleriyle karşılaştı. “Ne oldu.?” Diye sordu yeni uyandığı için boğuk çıkan sesiyle. Mihrimah suçlu bir çocuk gibi dudaklarını büzüp elini genç adamın omzuna yasladı. “Şey.. ben acıktım.” Diye konuştu utangaç sesiyle. Başını eğip gözlerini saklamak istediğinde Cihangir onun bu sevimli haline kıvrılan dudağı ile bakıyordu. Genç kız üzerine doğru eğildiği için asi siyah saçları bir kara çarşaf gibi üzerlerine serilmişti. Cihangir elini yavaşça uzatıp, yüzünü süsleyen saçları geriye doğru iterek ağır bir şekilde yutkundu. “Peki, kalk bakalım.” Diye konuştu genç adam sakin sesiyle. Mihrimah geriye doğru çekilip yatakta oturduğunda, Cihangir’de yataka doğrularak oturdu. Üzerindeki battaniyeyi kenara doğru itip yerdeki terliklerini ayağına geçirip genç kızın olduğu tarafa doğru ilerledi yavaş adımlarıyla. Mihrimah genç adamın yataktan kalktığını anladığında üzerindeki battaniyeyi geriye doğru itti. Cihangir adımlarını genç kızın olduğu tarafta durdurup eğilerek genç kızı kucağına aldığında, Mihrimah dudaklarının arasından korku dolu bir inilti bıraktı gecenin karanlığına. Gözleri şaşkınlıkla aralanırken, parmakları sıkıca genç adamın yakasını kavramıştı. “Ne yapıyorsun.?” Diye sordu genç kız şaşkın sesiyle. Cihangir odanın kapısını açıp seri adımlarla merdivenleri inerken başını eğerek kucağınaki genç kıza baktı. “Acıktım demedin mi? Mutfağa gidiyoruz işte.” Mihrimah kaşlarını hafifçe çatarak, kolunu genç adamın boynuna doladı. “Ben kendim yürüyebiliyorum.” Cihangir yavaş adımlarla mutfağa ulaşıp dirseğiyle mutfağın ışığını açarak masaya doğru ilerledi. Mihrimahı boş sandalyelerden birine oturtup kehribar gözlerini genç kızın yüzünde dolaştırdı. “Biliyorum.” Buzdolabının kapağını aralayıp içerisine bakarken işaret parmağıyla burnunu kaşıyıp bakışlarını omzunun üzerinden genç kıza çevirdi. “Ne yemek istersin.?” Diye sordu sakin sesiyle. Mihrimah utanarak başını önüne eğip ellerini birbirine doladı. “Şey.. bilmem ki, sandviç olabilir.” Kısık sesiyle fısıldayarak konuşup, dilini yavaşça dudakları üzerinde gezdirdi. Ona yük olduğunu düşünüyordu içten içe. Parmakları stresle birbirini ezerken Cihangir dolaptan sandviç için gerekli malzemeleri çıkarıp masanın üzerine bıraktı. Ekmek sepetinden aldığı sandviç ekmeklerinin içini hızlı bir şekilde doldurup bir tanesini genç kızın önüne bırakıp diğerini kendi önüne bıraktı. Masanın üzerindeki fazlalık olan şeyleri dolaba koyarken dolaptaki meyve suyunu alarak dolabın kapağını kapattı. Bardaklara doldurduğu meyve sularını masanın üzerine bırakıp boş olan sandalyeye oturdu. “Afiyet olsun, tabağın kenarında meyve suyun var. “ Mihrimah yavaş yavaş başını sallayarak elini uzatıp parmak uçlarıyla bulduğu sandviçini kavrayıp yavaşça yavaş yemeye başladı. “Teşekkür ederim, senide gece gece uğraştırdım.” Diye mırıldandı kısık sesiyle. Cihangir meyve suyundan bir yudum içip bardağı masaya koydu. Bakışları genç kızın üzerinde dolaşıyordu. “Önemi yok, hem bende acıkmıştım.” Dakikalar sonra biten sandviçlerin ardından Mihrimah bardağındaki son yudumu içip bardağı masaya bıraktı. “Artık uyuyabilir miyiz, küçük hanım?” Cihangir muzip sesiyle konuşup oturduğu yerden kalktı ağır bir şekilde. Mihrimah başını sallayarak onu onayladığında genç adam masanın üzerindeki boş tabakları tezgahın üzerine bıraktı. Mihrimah yavaşça oturduğu yerden kalkıp ileriye doğru bir adım attığında adımları bastonu olmadığı için sekteye uğramıştır. Eliyle masanın kenarını sıkıca tutarken tedirgin bir şekilde başını genç adamın olduğu yere çevirdi. “Benim bastonum yok, nasıl çıkacağım yukarıya.” Diye sordu çekingen sesiyle. Cihangir elindeki son bardağıda bulaşık makinesine koyup kapağını kapatıp ellerini yıkayıp genç kıza doğru döndü. Adımları genç kızın yanında durduğunda elini uzatıp genç kızın masanın kenarını kavrayan elini kavradı. “Aşağıya nasıl geldiysen, yukarıya da öyle çıkacaksın.” Eğilip genç kızı kucağına aldığında Mihrimah kollarını Cihangir’in boynuna dolayıp şaşkınlıkla gözlerini araladı. Cihangir mutfaktan çıkıp yavaş adımlarla merdivenlere ilerlerken, Mihrimah başını genç adamın omzuna koydu. Cihangir başını eğip genç kıza baktı dudaklarının üzerine sinen silik gülüşle. Odanın aralıklı kapısından içeriye girip ayağıyla kapıyı kapatarak yatağa doğru ilerledi, genç kızı yatağın üzerine bırakıp kendi tarafına geçtiğinde Mihrimah bedenini ona doğru dönerek elini genç adamın yüzüne uzattı lakin aklına gelen şeyle eli havada asılı kalmıştı. “Şey.. yüzüne dokunabilir miyim.” Diye fısıldadı çekingen sesiyle. Cihangir, Mihrimah’ın elini tutup yüzüne koyduğunda gözleri kendiliğinden kapanmıştı. Mihrimah parmak uçlarını usul usul Cihangir’in yüzünde dolaştırırken kalbindeki heyecanı bastıramıyordu. “Yüzün.. çok güzel.” Diye fısıldadı genç kız sessiz sesiyle. Cihangir kapattığı gözlerini aralayıp kehribar gözlerini genç kızın kahverengi gözlerinde dolaştırdı. “Ameliyat olduktan sonra, ya beklediğin gibi biri çıkmazsam. Yine sevecek misin beni.?”Genç adam korka korka sorduğu soruyla kalbi duyacağı cevaptan deli gibi korkuyordu. Mihrimah, Cihangir’in yüzünde dolaşan parmaklarını durdurup sert bir şekilde yutkundu. “Kalbim seni sevmiş bir kere, gözlerimde kalbime itaat eder merak etme.” |
0% |