Yeni Üyelik
21.
Bölüm

21. Bölüm

@eminefuruncu

 

Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim. Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin.


Perdenin arasından girerek odanın içini aydınlatan güneş genç adamın kirpiklerini usul usul oynatmasına sebep oluyordu. Başını diğer tarafa çevirip gözlerini hafifçe araladığına burnuna dolan kiraz çiçeği kokusuyla derin bir nefes aldı. Gözlerini kendiliğinden kapanırken sağ elini usulca kaldırıp göğsünün üzerinde uyuyan genç kızın saçlarında gezdirdi parmak uçlarını.

İçindeki bir türlü bastıramadığı duygular usul usul gün yüzüne çıkarken genç adam artık duygularını bastırmak istemiyor, içinden geldiği gibi davranmak istiyordu. Sol kolunu genç kızın ince beline dolayıp ona sanki mümkünmüş gibi daha sıkı sarıldı. Boynuna vuran düzenli soluklar usulca yutkunmasına sebep olurken kolları arasındaki genç kızın yavaş yavaş hareketlendiğini fark etti.

Mihrimah karnında hissettiği ince ağrıyla kaşlarını hafifçe çatarak uykulu gözlerini yavaşça araladı. Cihangir başını eğmiş onun her hareketini dikkatle izlerken, Mihrimah elini karnına koyarak sarıldığı bedenden biraz uzaklaşmak istedi lakin onu sıkıca saran kollar buna engel olmuştu.

Mihrimah yüzündeki ağlamaklı ifadeyle usulda yutkunarak gözlerini yavaşça kapattı.

“İyi misin.?” Diye konuştu Cihangir sesine yansıya telaşı engelleyemeden. Kolları arasındaki genç kızı bırakıp yattığı yerden doğrularak kehribar gözlerini genç kıza çevirdi.

Mihrimah ağır bir şekilde yutkunarak ellerini karnının üzerine koyarak sırtını genç adam doğru dönüp dizlerini karnına doğru çekti.

“İyiyim.” Diye fısıldadı kuru sesiyle. Cihangir telaşla yerinden kalkarak genç kızın tarafına geçerek sağ dizini kırarak yere çömeldi. Elini yavaşça uzatıp genç kızın yüzüne dökülen asi siyah saçlarını geriye doğru attı. Kehribar gözleri genç kızın ağlamaklı yüzünde dolaşırken içini saran amansız telaşa engel olamıyordu.

“Bir yerin mi acıyor.?” Sesindeki telaş genç kızın kulaklarına dolarken Mihrimah başını ağır ağır olumsuz anlamda salladı. “Söyle hadi bana ne oldu.” Parmak uçları genç kızın saçlarında dolaşırken bakışları genç kızın karnına sardığı kollarındaydı. Kaşlarını hafifçe çatarak titrek bir nefes aldı, karnının ağırdığını geçte olsa anlamıştı.

“Karnım ağrıyor.” Diye mırıldandı genç kız kısık sesiyle. Gözünde bir damla yaş süzülüp yastığa düştüğünde dudaklarının arasından sessiz bir inilti döküldü.

Cihangir yavaşça çömeldiği yerden kalkıp ne yapması gerektiğini düşündü.

“Tamam ağlama ben Süreyya’yı çağıracağım şimdi o sana yardım edecek.” Mihrimah usul usul başını sallarken Cihangir odadan çıkıp kardeşinin odasına doğru ilerledi. Adımları Süreyya’nın odasının önünde durduğunda usulca kapıyı çalıp karşı taraftan ses gelmesini bekledi. Saniyeler sonra kapı yavaşça açıldığında Süreyya şaşkınlıkla araladığı gözleriyle abisine baktı.

“Hayırdır abi, rüyanda beni mi gördün.?” Diye sordu genç kız eğlenen ses tonuyla. Cihangir çattığı kaşlarıyla kardeşine bakarken Süreyya tek kaşını kaldırarak abisine bakıyordu.

“Hııı seni gördüm rüyamda, sonra dedim ki bir bakayım yaşıyor mu.” Diye konuştu genç adam asabi ses tonuyla. Süreyya onun bu haline şaşkınlıkla bakarken sorgulayan bakışları abisi üzerinde dolaşıyordu. “Mihrimah’ın karnı ağrıyor, sanırım özel bir durum. Bir bakar mısın.?” Diye konuştu genç adam gözlerini kardeşinden kaçırarak.

“He sen karın için telaş yaptın. Olur olur bakarım.” Süreyya odanın kapısını kapatıp abisinin odasına doğru giderken adımlarını durdurup omzunun üzerinden abisine baktı. “Sıcak su torbasına sıcak su koyup getirir misin abi.?” Diye sordu genç kız sakin sesiyle. Cihangir kardeşini onaylarken Süreyya arkasını dönüp abisinin ve yengesinin odasına kapıyı çalarak girdi.

Genç adam alnına düşen saç tutmalarını eliyle geriye doğru yatırıp merdivenlere doğru ilerledi. Merdivenleri inip mutfağa ulaştığında su ısıtıcısına su koyarak kaynamasını beklerken sıcak su torbasını aradı dakikalarca. Sıcak su torbasını sonunda bulduğunda kaynamış olan suyu ona boşalatıp ağzını sıkıca kapattı.

Mutfaktan çıkıp merdivenlere ilerleyerek hızlı adımlarla merdivenleri çıkıp odasının önüne geldi. Elini yavaşça kaldırıp kapıyı çaldığında içeriden aldığı onayla kapıyı açarak içeriye girdi.

Yavaş adımlarla yatağa doğru ilerlerken kehribar gözleri yatağın üzerinde ağladı ağlayacak gibi duran genç kızda durmuştu. Yavaşça yutkunarak adımlarını onun yanında durduğunda elindeki sıcak su torbasını genç kızın karnın üzerine bıraktı.

“Ben çıkayım artık, bir şey olursa çağırırsın yine abi.” Cihangir başını ağı ağır sallayarak kardeşini onaylarken Süreyya odadan çıkıp gitmişti. Cihangir yatağın boş kısmına oturup elini usulca kaldırıp genç kızın saçlarının üzerine bıraktı.

“Çok mu ağrıyor karnın.?” Kısık sesi Mihrimah’ın kulaklarına dolduğunda genç kız yavaşça yutkunup ıslak kirpiklerini ağır bir şekilde aralayarak başını olumlu anlamda salladı.

“Senin için ne yapabilirim? Ne yapsam sana iyi gelir.?” Diye sordu genç adam sesini yavaş yavaş ele alan telaşla. Mihrimah yatakta yana doğru kayıp kuruyan dudaklarını araladı.

“Uyumama yardım edebilirsin.” Cihangir tek kaşını kaldırarak anlamayan gözlerle Mihrimah'a bakarken parmak uçları genç kızın asi siyah saçlarına dolaşıyordu.

“Nasıl.?” Diye sordu Cihangir anlamadığını belli ederek.

“Saçlarımla oynarsan kısa sürede uyurum.”Cihangir yüzüne yayılan silik gülüşle ayağındaki terlikleri çıkarıp genç kızın onun için açtığı yere uzanıp sırtını yatağın başlığın yasladı. Mihrimah yanına yatan adamı hissettiğinde ona doğru kayarak başını genç adamın göğsüne koyarak ince kolunu genç adamın beline doladı. Cihangir gözlerini esir alan parıltıyla ona bakarken sert bir şekilde yutkunarak sağ elini kaldırıp genç kızın siyah saçları arasına bıraktı. Parmakları, onun asi siyah saçlarında dolaşırken kalbinde hissettiği ince sızı yine kendini belli ediyordu, her nefes alışında burnuna dolan kiraz çiçeği kokusu gözlerini ağır bir şekilde kapatmasına sebep oluyordu.

Kehribar gözlerini duvarda asılı olan saate çevirdiğinde yarım saat sonra hastanede olması gerektiğini fark ederek bakışlarını göğsünde yatan genç kıza çevirdi.

Islak kirpikleri kurumaya yüz tutarken yanağı ıslatan gözyaşı yüzünde asılı kalmıştı. Düzenli alıp verdiği soluklar uyuduğunu belli ederken Cihangir elini yavaşça kaldırıp genç kızın yüzündeki ıslaklığı sildi parmak uçlarıyla. Yavaşça göğsünde yatan karısını kaldırıp yatağa yatmasını sağlarken battaniyeyi omuzlarına kadar çekti.

Elini uzatıp genç kızın yüzünü kapatan saç tutamlarını geriye doğru iterek bedenini hafifçe genç kıza yaklaştır dudaklarını hafifçe yanağına değdirdi. Gözleri ağır bir şekilde kapanırken kısık sesiyle mırıldandı.

“Kalbim gittikçe sana ısınıyor kiraz çiçeği.” Derin bir nefes alarak yataktan kalkarak hızla giyinme odasına girip üzerini değiştirerek odaya geri döndü. Kenardaki eşyaların kabanının cebine koyarken bakışları yatağın üzerinde uyuyan genç kızda dolaşıyordu. Gözlerini ondan ayırıp odadan çıkıp seri adımlarla merdivenleri inerek alt kata geldiğinde adımları mutfağa doğru ilerliyordu.

Mutfakta kahvaltı hazırlayan annesini ve kardeşini gördüğünde, annesininde bakışları ona dönmüştü.

“Ben hastaneye gidiyorum, Mihrimah sana emanet anne.” Gül hanım yüzünde oluşan tebessümle başını ağır ağır sallarken Cihangir evden çıkıp gitmişti. Gül hanım bakışlarını yanındaki kızına çevirdi.

“Ben ne demiştim. Cihangir, Mihrimahı sevecek demiştim değil mi?” Gülümseyerek kızına bakarken Süreyya başını ağır ağır sallayarak güldü.

“Sabahki halini görmedin sen, nasıl telaş yaptı bir görsen.” Gül hanım bakışlarını elindeki domatese döndüğünde derin bir nefes alarak omuzlarını hüzünle indirdi.

“Güven duygusu yerle bir oldu yavrumun, ondan öyle davrandı. Sevmek istiyor, ama içindeki sesler ona engel oluyor.” Süreyya annesini başını sallayarak onayladığında ıslak ellerini kuruylarak annesine baktı.

“Ben bir Yusufa bakayım, yukarıya çıkmışken de Mihrimaha bakarım.” Genç kız mutfaktan çıkıp merdivenleri yavaşça çıkarken merdivenleri inen Pınarı gördüğünde yüzünü buruşturmamak için kendiyle bir savaş vermişti adeta.

“Günaydın.” Diye konuştu Pınar soğuk sesiyle. Süreyya yüzüne kondurduğun sahte gülüşle başını sallayıp genç kızın yanından geçip gittiğinde Pınar arkasında öfkeyle bakıyordu. Süreyya Yusuf’un odasının kapısını aralayıp içeriye girdiğinde Yusuf’un çoktan uyandığını görmesiyle yüzündeki tebessüm büyümüştü.

“Oy oy oy benim sütlü çöreğim uyanmış mı.?” Yusufu kucağına alıp boyuna art arda öpücük dondurduğunda odanın içini Yusuf’un gülüşü doldurmuştu. Genç kız yusufu kenardaki koltuğun üzerine bırakıp önce kirli bezini değiştirip ardından üzerindeki pijama takımını çıkarıp rahat bir eşofman takımı giydirdi.

Yusufu kucağına alarak odadan çıkıp abisinin odasına geldiğinde kapıyı usulca aralayıp içeriye baktığında genç kızın uyuduğunu görmesiyle kapıyı sessizce kapatarak merdivenleri inerek salona geldi. Herkes yemek masasına oturmuş kahvaltısını yaparken Süreyya sessizce yerine oturup kucağındaki yeğenini yedirmeye başladı.

Arada kendi ağzına koyduğu lokmaları Yusuf kendisine vermediği için ağlarken Taner ve Süreyya onun bu haline gülümseyerek bakıyordu.

Yapılan kahvaltının ardından herkes işine dönmüştü. Taner babasıyla birlikte evden ayrılırken, Ayten hanım ve hatice hanım ise televizyondaki programı izliyordu. Pınar yavaşça oturduğu yerden kalkıp odasına gitmek için hamle yaptığında Süreyya elindeki çay bardağından son yudumunu alırken keskin bakışları onun üzerinde dolaşıyordu.

“Nereye Pınar? Her sabah yiyip kenara çekilmek kolayına geliyor tabi ama öylede olmaz değil mi? Bu evde yaşıyorsan, biz ne yapıyorsak sende aynısını yapacaksın.” Diye konuştu Süreyya sert sesiyle. Pınar öfkenden koyulaşan gözleriyle karşısındaki kıza bakarken Ellerini sıkıca kapattı.

“Mihrimahta bu evde yaşıyor, ama görüyorum ki tek bir iş bile yapmıyor.” Diye konuştu nefretin esir aldığı sesiyle. Süreyya yavaşça oturudğu yerden kalkıp kucağındaki Yusufu annesinin kucağına bıraktı. Gül hanım telaşla oturduğu yerden kalkıp kızının kolunu tutsada süreyya bunu umursamadı.

“Mihrimah bu evin gelini, peki sen neyisin.?” Diye sordu genç kız soğuk sesilye. Pınar ağır bir şekilde yutkunup karşısındaki kıza doğru bir adım attığında Süreyyada ona doğru bir adım atmıştı.

“Bu ev benim anneannemin evi.İstediğimi yaparım.” Süreyya yüzüne yayılan alaycı gülüşle tek kaşını kaldırdı.

“Yanılıyorsun bu ev senin anneannenin evi değil benim babamın evi, kısacası istediğini yapamaz, istediğin kişiye de dil uzatamazsın. Hele o kişi abimin karısı ise.” Adımlarını Pınara doğru ilerletip aralarında bir adım kala durdurdu. Yüzündeki alaycı gülüş büyürken dudaklarını araladı. “Abimin sabrını taşırma sonra bir bakmışsın kapının önünde duruyorsun. Haaa birde masayı toplayı ver.” Genç kız seri adımlarla salondan ayrılırken Gül hanımda kızını takip ederek salondan ayrıldı.

Mihrimah araladığı gözleriyle odanın içindeki sessizliği dinlerken yavaşça yutkunarak yattığı yatakta doğrularak oturup sırtını yatağın başlığına yasladı. Uyandığında Cihangiri yanında bulacağını düşünmüştü lakin yanılmıştı, hissettiği hüzünle omuzları düşerken içten içe ona kırılamıyordu bile çünkü işe gittiğini biliyordu.

Derin bir nefes alıp karnında hafifleyen ağrı ile sıcak su torbasını kenara bıraktığı esnada odanın kapısı yavaşça çalınmasıyla başını sesin geldiği yöne çevirdi. Kuruyan dudaklarını ağır bir şekilde ıslatıp dudaklarını araladı.

“Buyrun.” Diye konuştu naif sesiyle. Kapı yavaşça aralanıp Süreyya içeriye yavaşça girdiğinde yüzündeki gülümsemeyle yengesine bakıyordu.

“Nasıl oldun, biraz daha iyi misin.?” Diye sordu genç kız sakin sesiyle. Yavaş adımları Mihrimah’ın yanında durduğunda kahverengi gözlerini genç kızın üzerinde dolaşıyordu.

“İyiyim.” Mihrimah çekingen bir şekilde konuşup ellerini dizlerinin üzerine bıraktı. Parmakları birbirini ezerken eğdi başını hafifçe kaldırdı. Süreyya yüzündeki gülümsemeyle başını usul usul salladı.

“Peki o zaman ben sana yemek getireyim, sonrada ilaç içersin tekrardan.” Mihrimah başını usul usul sallarken genç kız odadan çıkıp gitmişti. Mihrimah karnındaki hala kendini hissettiren ağrıyı görmezden gelerek yavaşça yataktan kalkarak banyoya doğru ilerledi. Banyonun kapısını ardından kapatıp üzerindeki fazlalık eşyalardan kurtularak kısa bir duş alıp artık yerini ezbere bildiği bornozu üzerine geçirip küçük havluyu uzun saçlarına doladı.

Kenara bıraktığı bastonunu eline alarak banyodan çıkarak giyinme odasına yürüdü yavaş adımlarla. Dolaptan aldığı kıyafetler üzerine geçirip, üşüyen ayaklarına çorap giyerek odadan çıktı. Islak saçlarını özgür bırakıp parmaklarının yardımıyla düz saçlarını Kabakça tarayıp bıraktı. Adımları yatağın yanında durduğunda yatağa girip battaniyeyi üzerine doğru çekti.

Kapı yavaşça çalınıp ardından aralandığında Mihrimah başını kapıya doğru çevirip kimin geldiğini anlamaya çalıştı. Süreyya elindeki tepsiyle genç kıza doğru yürüyüp tepsiyi dizlerinin üzerine bıraktı.

“Sen yemeğini ye, ben Yusufu alıp geleyim.” Mihrimah sessizce başını salladığında, Süreyya odadan çıkmıştı. Genç kız derin bir nefes alarak yavaş yavaş yemeğini yemeye başladı. Aradan geçen dakikaların ardından genç kız doyduğunu hissederken odanın kapısı tekrardan açılmıştı.

Yusuf, Mihrimahı gördüğünde ona gitmek için halasının kucağından kurtulmaya çalışıyordu, başaramdığı her dakika dudakları arasında huysuz nidalar dökülüyordu. Süreyya onun bu haline şaşkın gözlerle bakarken Yusufu yatağın üzerine bıraktı yavaşça.

Yusuf emekleyerek Mihrimaha giderken Süreyya eğilerek genç kızın dizleri üzerindeki tepsiyi aldı. Yusuf küçük ellerini Mihrimah’ın kollarına koyarak doğrulmaya çalışırken Mihrimah onun bu haline gülümseyerek onu kucağına aldı.

Yusuf’un dudakları arasında dökülen sevinç nidaları odanın içerisine yayılıyordu. Mihrimah elini yavaşça kaldırıp yusuf’un başına koyarak saçlarını yavaş yavaş sevdi. Yusuf başını Mihrimah’ın boynuna koyup küçük parmaklarını genç kızın siyah saçlarına dolandığında Süreyya şaşkınlıkla onlara bakıyordu.

“Vay sıpaya bak sen, bana bir kere böyle sarılmadı.” Sürayyaˆnın sessiz vaveylası odanın içine yayılırken büzdüğü dudaklarıyla onlara bakıyordu. Mihrimah, sessizce genç kızın söylediğine güldüğünde Süreyya elindeki tepsiyle kapıya doğru ilerledi.

“Neyse ben alt kata iniyorum, bu uykucu birazdan uyur zaten.” Kapının yavaşça kapanması ile Mihrimah, Yusuf’un mis gibi kokan saçlarına bir buse kondurdu.

“Çok güzel kokuyorsun, tıpkı baban gibi.” Diye mırıldandı genç kız sessizce. Parmak uçları Yusuf’un saçlarında dolaşırken gözlerine çöken uyku ile hafifçe esneyerek yatakta kayarak yattı. Yusuf onun göğsünde yatarken genç kızın parmakları Yusuf’un saçlarını okşuyordu yavaş yavaş.

Karnındaki ağrı azar azar kendini belli etsede gözlerindeki uyku ağır basarak kendisini uykunun kollarına bıraktı.

Saat onlara düşmanmış gibi hızla akıp giderken genç adam yorgun bir şekilde odasına girip başını çevirip yatağa baktığında gördüğü manzarayla aldığı nefes boğazında asılı kalmıştı. Zorlukla yutkunarak yorgun adımlarını yatağa doğru atarken elindeki poşeti koltuğun üzerine bıraktı.

Yüzünde gittikçe büyüyen tebessüme mani olamıyordu. Kalbi acımasızca göğüs kafesini döverken kehribar gözleri oğlunun küçük ellerine düştü, genç kızın sıkıca tuttuğu siyah saçları onu gülümsetirken Mihrimahta bir kolunu Yusufa sarmıştı.

Hayatında gördüğü en güzel manzara olabilirdi genç adamın.

Derin bir nefes alarak banyoya doğru ilerleyip banyonun kapısını ardından kapattı. Genç kız karnında hissettiği ağrıyla kaşlarını hafifçe çatarak birbirine yapışan kirpiklerini yavaşça araladı. Kolunu yavaşça Yusuf’un üzerinden çekip ondan uzaklaşarak yatakta doğrularak oturdu. Yerdeki terliklerini ayağına geçirirken elini yavaşça uzatarak kenardaki batonunu parmaklarıyla sıkıca kavradı.

Üzerindeki uyku tohumlarıyla banyoya doğru ilerlerken yüzüne dökülen saç tutamlarını geriye doğru atıyordu. Adımları kapının önünde durduğunda elini uzatıp kapıyı açacağı esnada kapının açılmasıyla dengesini kaybedip öne doğru yalpalandı uykulu bedeni.

Cihangir kollarını genç kızın beline sararak düşmesini engellerken, Mihrimah korkuyla bastonunu düşürüp ellerini genç adamın kollarına sardı. Parmakları genç adamın kollarını sıkıca sararken gözleri korkuyla açılmıştı.

“Ne oluyor be.” Diye mırıldandı uykulu sesiyle. Cihangir onun bu haline bıyık altından gülerken, genç kız parmak uçlarına değen nemli tenle kaşlarını derinden çattı.

“Uykulu gezen sensin, sana sormak lazım.” Mihrimah sert bir şekilde yutkunup, yanakları kızarmaya başlarken geriye doğru çekilmek istediğinde genç adam bunu mani oldu. Az önce uykusu olan o gitmiş, yerine kalbi hızlı hızlı atan Mihrimah gelmişti.

“Tenin neden nemli.?” Diye konuştu Mihrimah oldukça kısık çıkan sesiyle. Cihangir kıvrılan dudaklarıyla genç kıza bakarken sağ elini kaldırıp genç kızın yüzünü süsleyen siyah saçlarını geriye doğru itti.

“Duş aldım çünkü.” Diye konuştu Cihangir sakin sesiyle. Sanki üzerindeki bütün yorgunluk genç kızın gözlerini görmesiyle gitmişti. Parmak uçları genç kızın saçıyla oynarken Mihrimah şaşkınlıkla gözlerini aralayıp başını hafifçe yukarıya kaldırdı.

“Nasıl yani, Üzerinde bir şey yok mu.?” Diye konuştu genç kız telaşlı sesiyle. Geriye doğru bir adım atmak istediğinde Cihangir bu kez genç kızın uzaklaşmasına izin vermişti, zira bir domatesi anımsatan yanakları ne denli utandığını gösteriyordu.

“Yoo havlu var.” Diye yanıtladı genç adam eğlene ses tonuyla. Omuzlarında duran küçük havluyla ıslak saçlarını kuruturken genç kız telaşla geriye doğru bir iki adım attı.

“Üzerini giyin lütfen.” Diye konuştu utangaç sesiyle. Yer eğilip düşen bastonunu almak istediğinde Cihangir genç kızın kolundan tutarak yere eğilmesine engel oldu. Yerdeki bastonu eline alıp genç kızın parmakları arasına bıraktı.

“Tamam.” Cihangir sakin sesiyle konuşup arkasını dönüp giyinme odasına giderken Mihrimah ellerini kızaran yanaklarına bastırdı.

“Niye bu kadar sıcak burası.?” Kendisine sorduğu sorunun cevabını bulamazken yarım kalan adımlarını devam ettirip banyoya girerek ihtiyaçlarını giderdi.

Yavaş adımlarla odaya girip çekingen bir şekilde yatağa ilerlerken hala yanaklarının kızarmış olduğunu hissediyordu.

Cihangir sağ kolunu başının altına koymuş yatakta yatarken kehribar gözleri çekingen adımlarla yatağa gelen kızın üzerinde dolaşıyordu. Mihrimah yavaşça yatağa yatıp içinde tuttuğu nefesi titrek bir şekilde bıraktı dudakları arasından.

Genç adam yorgun gözlerini kapatıp açarak oğluna doğru döndü bedenini, dudaklarını Yusuf’un saçlarına bastırıp gözlerini kapattı. Yorgun bedeni yatakta dönüp dururken Mihrimah hafifçe çattığı kaşlarıyla gözlerini araladı.

“Neden sürekli hareket ediyorsun.?” Diye konuştu genç kız huysuz hesiyle. Cihangir bakışlarını huzurla uyuyan oğlunda karısına çevirdi ağır bir şekilde. Kokusuna alıştığı koku, ona sarılan kollar olmadan uyuyamıyordu genç adam.

“Yatak çok dar.” Diye konuştu hafif sitemli sesiyle. Mihrimah bedenini ona doğru dönüp şaşkınlıkla araladığı dudaklarını yavaşça kapattı.

“Yatak mı çok dar.?” Şaşkın sesiyle konuşurken Cihangir yavaşça yattığı yerden kalkıp Yusufa doğru döndü.

“Evet yatak çok dar.” Başını yavaş yavaş sallarken eğilerek Yusufu kucağına aldı yavaşça.”Hem Yusuf’un kendi yatağında yatması daha iyi onun acısından, sonra alışıp hep ister.” Yataktan kalkıp kapıya doğru yürüdü yavaş adımlarla. Odadan çıkıp Yusufu kendi odasındaki beşiğine koyup eğilerek dudaklarını oğlunun yanağına değdirdi.

“İyi geceler küçük sincap.” Odadan çıkıp kendi odalarına geldiğinde odaya girerek kapıyı ardından yavaşa kapattı. Bakışları genç kızın üzerinde dolaşırken yatağa girip sağ kolunu başının altına koydu.

Aradan geçen dakikalara rağmen genç kızın hala ona sarılmadığını fark ederek bedenini genç kıza doğru çevirdi. Burnuna dolan koku gözlerini hafifçe kapatıp açarak bakmasına sebep olmuştu.

Elini yavaşça uzatarak genç kızın saçlarına dokundu. Mihrimah saçlarında hissettiği dokunuşla kapattığı gözlerini yavaşça araladı. Kalbi hızlı hızlı atmaya başlarken yavaşça yutkunarak kalbinin sesini bastırmaya çalıştı.

Cihangir aklına gelen şeyle başını geriye doğru çevirip koltuğun üzerindeki poşete baktı.

“Sana çikolata almıştım, yemek ister misin.?” Diye sordu Cihangir sakin sesiyle. Mihrimah yüzünde büyüyen gülümsemeyle çekingen bir şekilde başını salladığında Cihangir yattığı yerden kalkıp koltuğun üzerindeki poşeti alarak yatağa geri oturdu. Sırtını yatağın başlığına yasladığında Mihrimah’ta sırtını yatağın başlığına yaslayarak oturdu.

“Fıstıklı, fındıklı, bitterli, gofret, karamelli, hangisi.?” Kehribar gözleri genç kızın yüzünde dolaşırken Mihrimah düşünmeden dudaklarını araladı.

“Fıstıklı.” Cihangir onun bu haline gülerek poşetin içinden aldığı fıstıklı çikolataları Mihrimah’ın kucağına bıraktı. Mihrimah gülümseyerek çikolata paketlerinden birini açarak yemeye başladığında Cihangir'de ona eşlik ederek çikolata yiyordu.

Genç kız başını yanındaki bedenin omzuna koyarak yavaş yavaş çikolatasını yerken genç adamın keskin bakışları onun üzerinde dolaşıyordu.

“Kalbin bana karşı ne hissediyor Cihangir.?” Diye sordu genç kız sakin sesiyle. Cihangir duyduğu soruyla sert bir şekilde yutkunarak elindeki çikolatayı kenara bıraktı. Elini uzatıp genç kızın yüzüne dokunarak genç kızın yüzündeki saçları geriye doğru itti.

“Huzur.” Mihrimah başını hafifçe kaldırdığında Cihangirle burun buruna gelmişti. Genç adamın kehribar gözleri genç kızın kahverengi gözlerinde kaybolurken kısık sesiyle konuştu. “Tenin tenime değdiğinde, sesini duyduğumda, kokunu soluduğumda. Kalbimin hiç olmadığı kadar huzurlu olduğunu hissediyorum.”

Loading...
0%