@eminefuruncu
|
Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim. Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen. Mihrimah kalbinin derinlerinde beslediği sevdayı Cihangir’in ürkek yüreğine de sirayet etmişti. Ağır aksak geldiği yolun belki henüz ortasındaydı lakin kalbi hiç olmadığı kadar hızlı ve huzurlu atıyordu. Kuruyan boğazını ıslatmak için sert bir şekilde yutkunurken burnunun hemen dibinde duran adamı hissedebiliyordu. Yanakları kızarmaya başlarken kirpiklerini art arda kapatıp açarak başını hafife eğdi. Genç adam yüzündeki keyifli ifadeyle genç kızı izlerken parmak uçları genç kızın saç tutamları ile oyalanıyordu. “Peki senin kalbin ne hissediyor.?” Diye sordu genç adam sakin sesiyle, sağ kolunu genç kızın ince beline dolayarak onu biraz daha kendine çekerek sarıldı yavaşça. Sorduğu sorunun cevabını biliyordu lakin kulakları tekrardan duymak için amansız bir yarışa girmişti sanki. Genç kız kaşlarını hafifçe çatarak eğdiği başını kaldırdı. “Ben sana bu sorunun cevabını çok güzel verdiğimi düşünüyorum Cihangir Arslanoğlu.” Elini genç adamın omzuna yaslayıp onu kendinden uzaklaştırmaya çalışsada genç adam buna izin vermiyordu. “Belki tekrardan duymak istiyorumdur.” Cihangir sakin sesiyle konuşurken kehribar gözleri genç kızın kızaran yanaklarında dolaşıyordu. Mihrimah tek kaşını hafifçe kaldırıp dudaklarını hafifçe araladı, ne söylemesi gerektiğini bilmiyordu. “Sen söylediğin zaman bende sana söylerim.” Kendinden emin sesiyle konuşup kendini genç adamdan uzaklaştırmaya çalışsada belini sarılan kollar buna müsade vermiyordu. “Bıraksana be beni, ne sarıldın ahtapot gibi.” Kaşlarını hafifçe çatıp huysuzca söylendiğinde Cihangir onun bu haline eğlenerek bakıyordu. “Yok bırakamam.” Genç adam, genç kızın yüzüne dökülen saçlarını geriye doğru atarken kehribar gözleri kısa bir an genç kızın dudaklarını bulmuştu. Yavaşça yutkunarak bakışlarını genç kızın gözlerine çıkardı. “Nedenmiş o.?” Diye sordu Mihrimah meraklı sesiyle. Sağ elini genç adamın omzuna koyup onu hafifçe itmeye çalışırken genç kız duyduğu soruyla eli havada asılı kalmıştı. “Öpeyim mi seni.?” Diye sordu genç adam kısık çıkan sesiyle. Gözleri genç kızın vereceği yanıtı merakla beklerken kalbi heyecanla atıyordu. Mihrimah kocaman araladığı gözleriyle öylece kalırken, şaşkınlıkla aralanan dudaklarıda onlara eşlik ediyordu. Yanakları mümkünmüş gibi dahada kızarırken ağır bir şekilde yutkundu. “Ne münasebet.” Diye konuştu Mihrimah hissettiği utançtan dolayı kısık çıkan sesiyle. Kirpik uçlarına kadar yüzünün yandığını hissediyordu. Havada kalan elini indirip genç adamın omzuna koyarak uzaklaşmak istediğinde Cihangir, Mihrimah’ın hızlı atan kalp atışını hissedebiliyordu. “Ne demek ne münasebet.? Sen beni öperken ben bir şey dedim mi.?” Cihangir tek kaşını kaldırıp sorgularcasına genç kıza bakarken, genç kızın utançtan konuşamadığını anlamıştı. Mihrimah kirpiklerini şaşkınlıkla kırpıştırırken dili lal olmuş gibi olduğu yerde kalmıştı. Başını hafifçe önüne eğerek kısık sesiyle fısıldayarak konuştu. “Ama onlar kazayla olmuştu.” Kalbi heyecanla göğüs kafesini alacaklı gibi dövüyordu. Elini yavaşça genç adamın omzundan çektiğinde Cihangir’de genç kızın beline sardığı kolunu çözmüştü. Sağ elini genç kızın yüzüne usulca kaydırıp baş parmağını genç kızın elmacık kemiğinin üzerinde dolaştırdı aheste aheste. Kuruyan dudaklarını diliyle ıslatıp dudaklarını hafifçe araladı. “Öyle olsun bakalım.” Kucağındaki çikolata paketlerini yatağın kenarındaki komodinin üzerine bıraktıp bedenini kaydırarak yatakta uzandığında kolunu yan tarafa doğru uzattı.”En azından sarılarak uyursun diye düşünüyorum utangaç güzel.” Cihangir başını kaldırarak genç kıza bakarken Mihrimah yavaşça yutkunarak, bedenini usulca yatakta kaydırıp yattı. Başının altındaki kolu hissettiğinde kaşları hafiften çatılsada bunu fazla önemsemeyip bedeni genç adam yaklaştırıp başını göğsüne koyarak gözlerini usulca kapattı. Cihangir uzun parmaklarını Mihrimah’ın asi siyah saçlarında dolaştırırken genç kızın bir zaman sonra aldığı düzenli nefeslerle uyuduğunu anlamıştı. Başını hafifçe eğerek dudaklarını genç kızın saçlarına değdirdi. Burnuna dolan kokuyu derince soluyarak gözlerini huzurla kapattı. “İyi geceler utangaç güzel.” #######
Dudaklarının arasında sıkıntılı bir soluk bırakıp, çıplak ayaklarına aldığı çorapları giyinerek odadan çıktı. Adımları yavaşça odanın içerisinde ilerlerken yavaşça yutkunarak boğazını temizledi. “Cihangir.” Diye fısıldadı kısık sesiyle. Genç adam başını eğdiği telefondan kaldırıp kendisine seslenen karısına baktığında kehribar gözleri ağır ağır genç kızın üzerinde dolaşıyordu. Elindeki telefonunu koltuğun kenarına bırakıp yavaşça oturduğu yerden kalktı. Genç kız ona söylemesede o ne istediğini gayet iyi anlamıştı. Büyük adımlarıyla genç kızın önünde durup elini yavaşça uzatıp genç kızın kemerini yerine taktı. Mihrimah utangaç bir edayla başını önüne eğerken, Cihangir’de genç kızın yüzünü görebilmek için başını eğmişti. “Teşekkür ederim, Sanada zahmet veriyorum.” Diye fısıldadı kısık sesiyle. Genç adam titreyen ciğerlerine yorgun bir soluk doldurup gülümseyen gözlerle genç kızın yüzüne bakmaya devam etti. Elini yavaşça uzatıp genç kızın çenesini kavrayarak eğdiği başını yavaşça kaldırdı. “Teşekkür etmene gerek yok, öpsen yeter.” Genç adam eğlenen sesiyle konuşurken, genç kız dudaklarını şaşkınlıkla aralayıp gözlerini büyüttü. Yanakları kızarmaya başlarken yavaşça geriye doğru bir adım atıp sert bir şekilde yutkundu. “Ne münasebet canım.” Cihangir yüzündeki gülümsemeyle ellerini ceplerine koyarak genç kıza doğru bir adım atıp, bedenini hafifçe ona doğru eğdi. “Canın mıyım gerçekten.?” Mihrimah kaşlarını hafifçe çatıp, yüzüne vuran sıcak nefesten kurtulmak için geriye doğru bir adım attı lakin Cihangir’de onun adımını takip etmişti. Dudaklarını ne diyeceğini bilemeyerek aralayıp dururken, stresten terleyen elleriyle eteğinin kenarını kavradı. “Bir anda ne oldu sana böyle?. Gelme üzerime üzerime.” Mihrimah telaşla konuşup sırtını genç adama dönerek odanın çıkışına ilerlerken Cihangir dudaklarının üzerini esir alan tebessümle genç kızın ardından bakıyordu. “Bende bilmiyorum bana ne olduğun kiraz çiçeği.” Gözlerini yavaşça kapatıp açarak kendine geldiğinde koltuğun üzerine bıraktığı telefonunu eline alıp odadan çıktı. Yavaş adımlarla merdivenlere ilerlerken genç kızın merdivenlerin başında onu beklediğini gördü. Adımları genç kızın yanında durduğunda büyük elini uzatarak genç kızın küçük elini kavradı. Merdivenleri yavaş yavaş inerek salona doğru ilerlediler. “Günaydın gençler.” Orhan bey'in gülümseyerek oğluna ve gelinine bakarken Cihangir başıyla babasına selam verip önce Mihrimah’ın oturmasına yardım ederek ardından kendisi oturdu. “Günaydın baba.” “Erkencisiniz bu sabah.” Cihangir masanın üzerindeki çatalla oynarken bakışları kısa biran yanındaki karısını buldu. “Babaannem ve onun gereksiz laflarına maruz kalmamak için erken gelelim dedik.” Cihangir bakışlarını babasına çevirdiğinde Orhan bey derin bir nefes alarak arkasına yaslandı. “Siz ona fazla takılmayın, Yaşlanınca iyice huysuzlaştı.” Cihangir yavaş yavaş başını sallayıp onu onaylarken salona Taner ve Süreyya girmişti. Birbirlerine sataşarak yerlerine oturduklarında, diğer herkeste yerini almıştı. Sessiz ve huzurla yapılan kahvaltının sonlarına doğru evi saran ağlama sesiyle Cihangir oturduğu yerden kalktı yavaşça. “Küçük sincap uyandı, Süreyya mamasını yapar mısın abim.?” Genç adam merdivenlere doğru ilerlerken Süreyya’da yavaşaça oturduğu yerden kalkıp mutfağa doğru ilerledi. Cihangir seri adımlarla merdivenler içıkıp adımlarını oğlunun odasında durdurduğunda kapıyı yavaşça aralayıp odaya girdiğinde Yusufu beşiğinde oturur halde buldu. Yüzündeki gülümsemeyle oğluna doğru ilerleyip eğilerek onu kucağına aldı. “Günaydın küçük sincap.” Yusuf elini babasının sakallarına uzatıp sakallarını çekerken Cihangir Yusuf’un küçük elini öpmeye çalışıyordu. Cihangir, Yusuf’u kenardaki koltuğun üzerine bırakıp dolaptan aldığı temiz bezi, ıslak mendili koltuğun boş kenarına bıraktı. Dolaptan aldığı gri eşofman takımını da kenara bırakıp oğlunun kirli bezini alıp temiz bezi ona taktı. Yusuf kocaman açtığı gözleriyle babasına bakarken çıkardığı sesler odanın içerisinde yayılıyordu. Cihangir yüzündeki tebessümle oğluna bakıp, Yusuf’un üzerindeki pijama takımını çıkarıp temiz kıyafetleri giydirdi. “Gel bakalım küçük sincap.” Genç adam eğilerek oğlunu kucağına aldı, tek koluyla oğlunu tutarken eğilerek koltuğun kenarına bıraktığı kirli bezi alarak odanın içindeki banyoya girdi. Elindeki kirli bezi çöp kutusuna atıp önce kendi ellerini yıkayıp ardından Yusuf’un yüzünü yıkadı. “Yüz yıkamak önemli küçük sincap.” Yusuf yüzüne değen suyla huysuza yerinde kıpırdarken Cihangir kenardaki havluyu alarak oğlunun yüzünü nazikce kuruladı. Sakin adımlarla banyodan çıkıp ardından odadan çıkarak merdivenlere yöneldi. Yavaş adımlarla merdivenleri inerek salona girdiğinde kehribar gözleri direkt koltukta oturan genç kızı bulmuştu. Genç kızın yanındaki boşluğa oturduğunda Mihrimah yanında oluşan hareketlerle irkilerek başını o tarafa çevirdi. Yusuf küçük parmaklarını ağzına sokmuş Mihrimah’ı izlerken Cihangir dudaklarındaki silik gülüşle onu izliyordu. Mihrimah elini uzatıp koluna değen küçük ayağa dokundu. “Günaydın küçük sincap.” Diye mırıldandı genç kız sessiz sesiyle. Yusuf ağzındaki parmaklarını çıkarıp babasının kucağından çıkarak genç kıza doğru emekleyerek onun kucağına gitti. Küçük kollarıyla sıkıca genç kızın kollarına tutarken Mihrimah’ta düşmemesi için onu belinden sıkıca tutmuştu. Genç adam kolundaki saate göz ucuyla baktığında yavaşça yerinden doğrularak oturdu.Bakışları karşı koltukta onları izleyen Pınar’a değdiğinde genç kızın gözlerindeki nefreti görerek sinirli bir soluk doldurdu ciğerlerine. “Ben hastaneye gidiyorum.” Diye konuştu genç adam sert sesiyle. Yavaşça oturduğu yerden kalkıp oğlunun yumuşak saçlarına bir buse kondurdu. “Görüşürüz utangaç güzel.” Kısık sesiyle genç kızın kulağına fısıldayarak salondan çıkıp gittiğinde genç kız üzerinde dolaşan bakışların ağırlığı altında utanarak başını önüne eğdi. Süreyya elindeki biberonla salona girip yavaş adımlara yengesinin yanına oturup elindeki biberonu Yusuf’a doğru uzattı. Yusuf küçük elleriyle biberonu kavrayıp mamasını yerken gözleri etrafta dolaşıyordu. Yusuf mamasını bitirip, biberonu kenara attığında Mihrimah’ın kucağından kayarak yere indi. Emekleyerek yerdeki oyuncaklarına giderken Süreyya’nın gözü onun üzerindeydi. Herkes televizyonda dönen programı izlerken Mihrimah karnında hissettiği ince ağrıyla hafifçe yerinde kıpırdandı. Kalkıp odasına gitmek istiyordu lakin çekindiğinden gidemiyordu. Elini karnının üzerine koyup gözlerini yavaşça kapatıp açtı. Süreyya yeğeninden bakışlarını kısa bir anlığına yengesine değdirdiğinde, genç kızın yüzünü solgun görmüştü. “Karnın mı ağrıyor yine.?” Diye sordu genç kız kısık sesiyle. Mihrimah yanında duyduğu sesle bir an irkilsede kısa sürede kendini toparlayıp başını utangaç bir edayla eğerek usul usul salladı. Süreyya gülümseyerek elini genç kızın elinin üzerine koydu. “İstersen sen odaya çık ben sana ilaç getireyim.” Mihrimah duyduklarıyla dudaklarının üzerine yerleşen silik gülüşe mani olamamıştı. Başını yavaşça sallayarak oturduğu yerden kalkarak merdivenlere doğru ilerledi yavaş adımlarla. Bastonu merdivenlere değdiğinde dikkatli bir şekilde merdivenleri çıktı. İleriye doğru bir adım attığında duyduğu sesle adımları yerinde durmuştu. “Herkesin senin etrafında dönmesi hoşuna gidiyor değil mi.?” Pınar yeri döven adımlarıyla genç kızın karşısına geçip nefretin esir aldığı gözleriyle ona baktı. Mihrimah kaşlarını hafifçe çatarak tek kaşını kaldırdı. “Anlamadım?” Diye konuştu sakin sesiyle. Pınar dudakları arasından dökülen alay dolu gülüşle genç kıza doğru bir adım attı. “Anlamazsın tabi, işine gelmedi ya ondan.” Cihangir’in bu kıza karşı olan tavırları onu farklı bir insana çevrimişti. “Sana bu evden gideceksin derken ciddiydim.” “Seninle bu konuları konuşmak istemiyorum çekil önümden.” Mihrimah ileriye doğru bir adım attığında Pınar sert bir şekilde genç kızın kolunu kavradı. “Cihangir sana baktığı gibi kimseye bakmadı bu zamana kadar, kendi isteğiyle evlendiği karısına bile.” Dişlerinin arasından tıslarcasına konuşurken Mihrimah duyduğu kelamlarla şaşkınlıkla dudaklarını araladı. “Sevda ne ettiyse kendi kendine etti, ama sonunda bu evden defolup gitti. Sende onun gibi defolup gideceksin.”Uzun tırnakları genç kızın ince kolunu çizerken Mihrimah kolunda hissettiği acıyla dudakları arasından acı dolu bir inilti bırakarak kolunu Pınardan kurtarmaya çalıştı. “Bırak kolumu. Ben o değilim, sen sevdiğim adamı bırakıp gitmem.” Mihrimah kendi içinden bile geçirmediği gerçeği sesli bir şekilde dile getirmesi kalbinin amansızca atmasına sebep oluyordu. Pınar, duyduklarıyla kaşlarını derinden çatarak genç kızı kolundan geriye doğru itti. Mihrimah sarsılan bedeniyle koruyla bastonunu kavrayıp sert bir şekilde yutkundu. “Sevdiğin adam öyle mi.? Peki sevdiğin adam seni seviyormu? Dur ben söyleyeyim…hayır.” İçindeki yersiz öfkeye mani olmayarak bağırdığında Mihrimah irkilerek geriye doğru bir adım attı. Pınar sert adımlarla genç kızın üzerine yürüyerek, Mihrimah’ı iki dolundan kavrayarak sarstı. “Duydun mu beni Cihangir seni hiçbir zaman sevmeyecek.” Öfkeli sesi evin içinde yayılırken sesi duyan Süreyya oturduğu yerden kalkarak merdivenlere doğru ilerlediğinde merdivenlerin başında Pınarı ve Mihrimah’ı görmeyi beklemiyordu. “Bırak kolumu, manyak şey.” Mihrimah dolan gözlerinden bir yaşın akmasına izin verdiğinde içini kaplayan amansız korkuyu bastıramıyordu artık. Süreyya seri adımlarla onların yanına uşalıp Mihrimah’ı Pınar'ın elleri arasında almaya çalıştığında Pınar gözü dönmüş bir şekilde bakışlarını Süreyya’ya çevirip onu sert bir şekilde iterek yere düşmesine sebep oldu. Süreyya acıyla inlerken, Pınar yüzündeki sinsi gülüşe Mihrimah’a baktı. “Sana bu evden git dediğim zaman gitmeliydin.” Mihrimah gözünden dökülen yaşlara engel olamazken, merdivenlerden düşme korkusu onu esir almıştı. Pınar sıkıca tuttuğu kolları var gücüyle geriye doğru ittiğinde evin içini Mihrimah’ın çığlık sesi kaplamıştı. Süreyya düştüğü yerden hızla kalkıp korkulu sesiyle bağırdı. “Yenge.!!!!” Genç kızın kalbi korkuyla atarken o korkuyla eşlik eden başka bir kalp daha vardı, Mihrimah’ın kalbi. Mihrimah merdivenlerden yuvarlanarak yere düştüğünde başını sert bir şekilde yere vurmuştu. Vücudunda hissettiği keskin acılar acıyla inlemesine sebep olurken başından sıcak bir şeyin akıp gittiğini hissediyordu. İçindeki küçük kız çocuğu korkuyla dizlerinin üzerinde düşünürken dolan gözlerle olanları izliyordu. Süreyya birbirine dolaşan adımlarıyla merdivenleri inerek yerde yatan yengesinin yanına çömeldi. Sesleri duyan Gül hanım, Hatice hanım, Ayten hanım oraya koşarken gördükleri görüntüyle şaşkınlıkla oldukları yerde durmuştu her birinin adımları. “Yenge, yenge iyi misin.?” Süreyya kokunun esir aldığı sesiyle genç kıza doğru uzattı titreyen elini. Mihrimah etrafında dolaşan boğuk seslere kulaklarını tıkayıp gözlerini yorgunlukla kapattığında vücudunda hissettiği acı gittikçe artıyordu. Bu acıyı ikinci kez yaşıyordu, İlkinde acıyla kavrulan bedeni şimdi acılar içinde kıvranıyordu. “Abimi arayın, ambulansı arayın bir şey yapın.” Genç kız korku dolu gözlerini yerde yatan yengesinden ayırıp hala şaşkınlıkla onlara bakan annesine baktı. Gül hanım sert bir şekilde yutkunarak kendine gelirken, kucağındaki Yusufu sıkıca tutarak telaşlı adımlara salona dönerek masanın üzerindeki telefonunu eline alarak oğlunun numarasını çevirdi. Saniyeler sonra kulağına oğlunun gür sesi dolarken sert bir şekilde yutkundu. “Efendim anne.” Cihangir bir eliyle direksiyonu kullanırken kehribar gözleri önünde ilerleyen arabalarda dolaşıyordu. “Cihangir.”Diye fısıldadı Gül hanım titreyen sesiyle, ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Cihangir annesinin ses tonundan ters bir şeyler olduğunu anlayarak biçimli kaşlarını hafifçe çattı. “Bir şey mi oldu anne.?” Diye sordu genç adam sert çıkan sesini mani olamayarak. Kulağına arkadan Yusufun huysuz ağlamaklı sesleri doluyordu. “Oğlum.. Mihrimah merdivenlerden düştü.” Cihangir duyduğu kelimelerle dünya kısa biranlığını silikleşirken aldığı nefesler boğazında takılı kaldı, kalbi amansız bir korkunun tutsağı olurken titreyen elleriyle direksiyonu sıkıca kavrayarak önüne çıkan ilk kavşaktan ani bir manevrayla dönerek hızla eve doğru sürdü. “Nasıl düştü anne.” Gür sesi telefonun diğer ucunda yankılanırken Gül hanım irkilerek telefonu kulağından uzaklaştırdı. “Neden ona dikkat etmiyorsunuz? Dua edin ona birşey olmasın.” Telefonu kapatıp sert bir şekilde yan koltuğun üzerine atarak arabanın hızını biraz daha artırdı. Önünde bir türlü ilerlemeye arabalar onu deli ederken peş peşe kornaya basarak öfkeyle bağırdı. “Sürsene lan şu arabayı.” Elini sert bir şekilde direksiyon vurup, içinde daha önce tatmadığı korkuylu savaşıyordu. “Ne olur ona bir şey olmasın.” Dudaklarının arasından fütursuzca dökülen kelamlar kalbindeki duyguları gün yüzüne çıkarıyordu bir bir. Arabanın hızını mümkünmüş gibi biraz daha artırarak son hız evin olduğu sokağa girdiğinde arabayı ani bir manevrayla evin önünde durdurup aceleyle arabadan inerek koşar adımlarla eve ilerlerken evin kapısı o çalmadan açılmıştı. Gül hanım korkulu gözlerle oğluna bakarken Cihangir bir rüzgar gibi annesinin yanından geçip yeri döven adımlarla merdivenlere ilerledi. Kehribar gözleri gördükleri ile yerle yeksan olurken sert adımları kısa bir an sekteye uğramıştı. “Nasıl düştü.” Gür sesi evin içinde yankılanırken telaşlı adımları genç kızın yanında durmuştu. Dizlerinin üzerine çöküp sebepsizce titreyen elini genç kıza doğru uzattı. “Mihrimah.” Diye fısıldadı korku dolu sesiyle. Süreyya yüzündeki yaşları elinin tersiyle silip nefret dolu gözlerini hala merdivenin başında duran kıza çevirdi. “Pınar yaptı, bile isteye o itti onu.” Dudaklarının arasından dökülen kelamlar genç adamın bedenini öfkelye yakıp yıkarken sert bir şekilde yutkunarak öfkenden yanan bakışlarını Pınar’a çevirdi. “Bu yaptığının bedelini sana ödetmezsem banada Cihangir Arslanoğlu demesinler.” Sert sesi evin içinde yayılırken eğilerek genç kızın başındaki kanlı beze baktı. Genç kızı incitmeden kucağına alıp kapıya doğru ilerlerken sert adımları adeta yeri dövüyordu. Kalbindeki korku tüm bedenini ele geçirirken hızlı adımlarla evden çıkıp arabasına doğru ilerledi genç adam.
|
0% |