@eminefuruncu
|
Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim. Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen. Korkuya tutsak edilen divane kalpler acıyla kıvranıyordu. Korku zehirli bir sarmaşık gibi tüm çaresiz bedenleri ele geçiriyordu. Genç adam kalbinde tattığı bu acı dolu serzenişi daha evvel tatmamıştı. Kehribar gözlerini yavaşça kapatıp, içine titrek bir soluk doldurdu. Başını yavaşça geriye doğru yaslayıp, yorgun kehribar gözlerini karşısındaki kapıya çevirdi. Dakikalar ona düşmanmış gibi ilerlemiyor, kalbinde hissettiği ağırlığın anbean artmasına sebep oluyordu. Taner elindeki su şişesini abisine doğru uzatıp gözlerini abisinin bertaraf olan yüzünde gezdirdi ağır aksak. “Abi, su içmek ister misin.?” Diye sordu genç adam sakin sesiyle. Cihangir bakışlarını kısa biran karşısındaki kapıdan ayırıp kardeşine çevirdi. Yorgun gözleri kardeşinin yüzünde dolaşırken başını ağır ağır sallayarak önüne çevirdi. “İstemem.” Diye konuştu kuru sesiyle. Genç kızın kalbinde hissettiği o amansız korkuyu ona tekrar yaşatan o kıza olan öfkesi gecen her saniye artıyordu. Elleri sıkıca birbirne kenetlenirken sert bir şekilde yutkundu. Taner, elindeki su şişesini kenara bırakıp dirseklerini dizlerine yaslayarak bedenini hafifçe öne doğru eğdi. “İçindeki öfkeyi bastıramıyorsun değil mi.? Onu bir şey olacak korkusu sardı dört bir yanını.” Cihangir boğazına yaslanan kızgın bir demirin acısından konuşamazken kehribar gözleri kardeşinin üzerinde dolaşıyordu. Zihnini amansızca kuşatan düşünceler onu soluksuz bırakıp, çıkmaz sokağın ortasına bir başına bırakmıştı. Kuruyan dudaklarını ağır aksak ıslatıp bakışlarını kardeşinden ayırdı. “Ama kendine itiraf etmelisin.” Diye konuştu Taner yerdeki bakışlarını abisine çeviriken. Cihangir tek kaşını kaldırarak sorgulayan gözlerle kardeşine baktı. “Neyi.?” Sert sesi boş koridorda yayılırken hafifçe çattığı kaşlarıyla kardeşine baktı. “Onu sevdiğini. İçinde verdiğin savaşa bir son ver artık abi, ona aşık olduğunu kabul et.” Cihangir kendi içinde dile getiremediği kelamları bir başkasından duymasıyla adeta dumara uğramıştı. Günlerdir, haftalardır, belkide aylardır içinde verdiği savaşı büyük bir yenilgiyle kaybetmişti genç adam. Kalbindeki sızı ona tüm gerçeği acımasızca haykırken kendini avutacak bir şey kalmamıştı artık ellerinde, gerçek tüm çıplaklığıyla önünde duruyordu. Kalbi çoktan genç kızın kalbine tutsak olmuştu. Sert bir şekilde yutkunarak başını kaldırdığında odanın kapısı açılmasıyla hızla oturduğu yerden kalkarak odadan çıkan doktora doğru ilerledi. “Durumu nasıl.?” Diye konuştu telaşlı sesiyle. Doktor bakışlarını karşısında ona telaşla bakan adam bakıp derin bir nefes alarak konuştu. “Başındaki yaraya iki dikiş attık, sağ kolunda ve kaburgasında ezikler vardı. 15 gün boyunca yatıp dinlensin. Verdiğim ilaçları düzenli kullanılırsa ağrıları hafifler.” “Yanına girebilir miyim.?” Diye konuştu genç adam sesindeki telaşa mani olamayarak. Genç doktor hafifce tebessüm ederek başını ağır ağır salladı. “Tabi, geçmiş olsun.” Cihangir, kehribar gözlerini giden doktordan ayırıp içine doldurduğu titrek nefesle genç kızın kaldığı odaya doğru ilerledi. Elini uzatıp kapının kolunu yavaşça kavradı, kapıyı hafifçe aralayıp odaya girdiğinde kehribar gözleri yatağın üzerinde uyuyan genç kızı buldu. Sert bir şekilde yutkunup, içinde hapis ettiği soluğu ağır ağır bırakarak odanın kapısını yavaşça kapatarak yatağın üzerinde yatan genç kızın yanına durdurdu yorgun adımlarını. “Kiraz çiçeği.” Diye fısıldadı kısık çıkan sesiyle. Boğazına takılan taşlar bir bir yıkılırken, kalbini ince bir sızı sarmıştı. Yatağın kenarında duran koltuğu oturup elini yavaşça uzatarak genç kızın elini kavadı. Kehribar gözleri ağır ağır genç kızın üzerinde dolaşıyordu. Sağ kolunu sardıkları sargıdan başındaki sargıya çıkardı gözlerini, siyah saçlarının üzerindeki sargı bezi genç adamın kalbini sızlatmıştı. Elini yavaşça uzatıp genç kızın siyah saçlarına dokundu. “Çok korktum kiraz çiçeği, sana bir şey olacak diye çok korktum.” Parmak uçları genç kızın siyah saçlarında dolaşıyordu. Kör bir kuyunun içine düşmüş gibi hissediyordu kendisini genç adam, karanlığın içinde soluksuz kalan bedeni ona uzatılacak eli bekliyordu korkulu kalbiyle. Mihrimah başında hissettiği keskin ağrıyla birbirine yapışan kirpiklerini ağır bir şekilde aralamaya çalıştı. Göz kapaklarının üzerine sinen tonlarca ağırlık ona engel olmak isterken genç kız göz kapaklarını yavaşça araladı. Elinin üzerinde hissettiği sıcak dokunuş kalbinin korkuyla atmasına sebep olurken, burnuna dolan kokuyla ciğerlerine rahat bir soluk doldurdu. Elinin üzerini saran elin sahibini kokusundan tanımıştı, zira saçlarında dolaşan yumuşak dokunuşlar da ona artık yabancı gelmiyordu. “Cihangir.” Diye fısıldadı oldukça kısık çıkan sesiyle. Boğazında hissettiği kuruluk güçlükle yutkunmasına sebep olurken, kaşlarını hafifçe çatmıştı. Genç adam kulağına dolan narin sesle eğdiği başını hızla kaldırıp parlayan kehribar gözlerini genç kıza çevirdi, dudaklarının üzerinde silik bir tebessüm peydah olurken kalbi amansız bir yarışa girmiş gibi hızlı atıyordu. “Kiraz çiçeği.” Diye konuştu genç adam telaşlı sesiyle. Cihangir hızla oturduğu yerden kalkıp genç kıza yaklaştı. “İyi misin? Doktoru çağırayım mı.?” Peş peşe sıraladığı sorular içindeki telaşı gün yüzüne dökerken, Mihrimah başını hafifçe olumsuz anlamda salladı. “İyiyim ben, ama çok susadım.” Diye mırıldandı oldukça kısık çıkan sesiyle. Cihangir kenarda duran masanın üzerindeki şişeden bardağa su dökerek yavaşça genç kıza yaklaştı. Sağ elini genç kızın başının altına koyarak genç kızın başını hafifçe kaldırmasına yardım etti. “İç hadi.” Bardağı Mihrimah’ın dudaklarına yaslayıp yavaş yavaş içmesini bekledi. Mihrimah içtiği bir kaç yudum suyun ardından başını hafifçe geriye çekerek daha fazla içmek istemediğini söylemesede göstermişti. Cihangir, Mihrimah’ın başını yavaşça yastığa bırakıp, elindeki bardağı masanın üerine bıraktı. “Kendini nasıl hissediyorsun.?” Yavaşça yatağın yanındaki koltuğa oturup kehribar gözlerini genç kızın yorgun yüzünde dolaştırdı. Mihrimah beyninin içini istila eden anlarla gözleri yavaş yavaş dolmaya başlamıştı. Boğazına oturan taş yutkunmasına engel olurken titreyen dudaklarını birbirine bastırdı. “O… oo beni bilerek itti.” Diye fısıldadı titreyen sesiyle. Cihangir yavaşça genç kıza yaklaşarak narin bir şekilde genç kızın yüzünü elleri arasına aldı. Küçük yüzü onun büyük elleri arasında kaybolurken, baş parmağıyla genç kızın yüzünü ıslatan yaşları sildi. “Ağlama, yaptığı her şeyin bedelini ödeyecek.” Mihrimah sol elini kaldırıp yüzündeki elin üzerine koydu. İçindeki korku onu bırakmıyordu, kulaklarında hala o kızın acımasız sözleri yankılanıyor, kalbinin acıyla burkulmasına sebep oluyordu. “O.. o kız seni seviyor.” Diye mırıldandı genç kız kırgın sesiyle. Pınar’ın ilk kez yanına gelip onunla konuştuğunda anlamıştı genç kız lakin içindeki sesi dinlemek istemedi, belki ben yanlış anladım diye avuttu hep kendini ama öyle olmadığını acı bir şekilde anlamıştı. Cihangir’in genç kızın elmacık kemiği üzerinde dolaşan parmağı kısa bir anlığına duraklasada bu çok kısa sürmüştü. “Umrumda bile değil, babaannem ve kendilerinin kafalarında tasarlakları saçma sapan şeyler inan umrumda değil.” Sert bir şekilde yutkunup dilini kuruyan dudaklarının üzerinde gezdirdi ağır ağır. “Benim umrumda olan tek kişi bu saatten sonra sadece sen ve Yusuf.” Dilinden dökülen her kelam genç kızın solgun yüzünde güller açtırırken, genç adam yavaşça genç kıza yaklaşıp dudaklarını ıslak yanaklarına bastırdı. “O yüzden ağlama.” Mihrimah başını usul usul sallarken, kalbi nazlı nazlı atıyordu. Cihangir yavaşça oturduğu yerden kalkıp kapıya doğru ilerlediğinde Mihrimah adım seslerinden genç adamın gittiğini düşünerek korkuyla başını sesin geldiği yere çevirdi. “Nereye gidiyorsun.?” Hissettiği korku sesinede yansırken Cihangir adımlarını durdurup omzunun üzerinden genç kıza baktı. “Çıkış işlemlerini yapıp geliyorum.” Mihrimah yavaşça başını salladığında Cihangir odadan çıkmıştı. Mihrimah yalnız kalmaktan korksada sessizce Cihangir’in gelmesini bekledi dakikalaca. Odanın kapısı dakikalar sonra açıldığında korkuya tuttuğu nefesini yavaşça bıraktı. Başını usulca kapıya doğru çevirip yavaşça yutkundu. Kolunda ve başında hissettiği ağrılar yüzünü buruşturmasına sebep oluyuyordu. Cihangir yavaş adımlarla genç kızın yanına ilerleyip adımlarını yatağın kenarında durdurdu. “Hadi bakalım eve gidebiliriz.” Diye konuştu genç adam sakin sesiyle. Mihrimah üzerindeki hastane örtüsünü kenara doğru iterek yattığı yerde doğrulmaya çalıştığında Cihangir elini sırtına koyarak yavaşça doğrulmasına yardım etti. “Ani hareketler yapma, bir şey isteyeceğin zaman bana söyle.” Mihrimah ağır ağır başını sallayarak genç adamı onayladığında, Cihangir yere çömelerek yerdeki genç kızın ayakkabılarını genç kıza giydirdi. Üzerindeki kabanı çıkartıp Mihrimah’ın omuzlarına bıraktı. Genç kız omuzlarında hissettiği ağırlıkla kaşlarını hafifçe çatarak eğdiği başını ağır bir şekilde kaldırdı. “Dışarısı soğuk.” Cihangir genç kızın bakışlarını gördüğünde ona kısa bir açıklama yaparak genç kızın sol kolunu kabanı kolundan sağ kolunun üzerinde sabitledi. Mihrimah yataktan inmek için hareket ettiğinde vücudunda hissettiği ağrılar buna mani olmuştu. Yüzünü acıyla buruşturup, dudaklarını birbirine bastırdı. Cihangir eğilerek yavaşça Mihrimah’ı kucağına aldığında oldukça dikkatli davranıyordu, yaralarını farkında olmadan incitmet istemiyordu. Mihrimah şaşkınlıkla gözlerini aralarken sol eliyle sıkıca Cihangir’in gömleğinin yakasını kavradı. “Cihangir, indir beni.” Diye konuştu genç kız kısık çıkan sesiyle. Cihangir, Mihrimah’ı tek koluyla kucağına sabitleyerek kapıyı açarak hastane odasından çıktı. Kehribar gözleri kucağında bir kedi yavrusu gibi duran kızı gördüğünde, dudakları keyifle yukarıya doğru kıvrılmıştı. “Nedenmiş o.?” Mihrimah başını genç adamın boyun girintisine koyarak yavaşça yutkundu. Burnuna buram buram genç adamın kokusu dolarken kalbi hiç olmadığı kadar hızlı atıyordu. “Utanıyorum, indir beni.” Kısık sesi genç adamın kulaklarına eşsiz bir melodi gibi dolarken, sert adımlarıyla hastanenin çıkışına doğru ilerliyordu genç adam. Adımları arabanın yanında durduğunda Taner arabanın arka kapısını açtı yavaşça. Cihangir genç kızı yavaşça arabanın arka koltuğuna bırakıp bedenini yavaşça genç kıza doğru eğerek genç kızın kemerini taktı. Sıcak nefesi genç kızın saçları arasında kaybolurken yavaşça dudaklarını genç kızın kulağına yaklaştırdı. “Utanınca da ayrı güzel oluyorsun utangaç güzel.” Kadifemsi sesi genç kızın kulaklarına dolarken sıcak dudaklarını yavaşça genç kızın şakaklarına bastırıp geriye çekildi. Mihrimah şaşkınlıkla dudaklarını aralayıp, kirpiklerini hızlı hızlı kırparken kalbin de onlara eşlik ederek hızlı hızlı atıyordu. Dudaklarının üzerinde yeşeren tebessümle sol elini utançla yanağına bastırdı. Cihangir arabanın kapısını kapatıp başıyla Taner’e arabayı kullanması için işaret vererek kendisi genç kızın yanına geçti. Araba yavaşça asfalt yolda ilerlerken genç kız içine giderek büyüyen korkuyu görmezden gelmeye çalışıyordu. O kızla aynı evde kalmak istemiyordu, acımasızlığını ona çekinmeden gösteren o kızla aynı evde kalmak istemiyordu. Titreyen parmaklarıyla eteğinin kenarını sıkıca kavradı. Kuruyan dudaklarını usulca ıslatıp içine titrek bir soluk doldurdu. Cihangir kehribar gözlerini yanında oturan genç kızın üzerinde dolaştırdı yavaşça. Genç kızın içindeki korkuyu görebiliyordu, içini saran öfke gittikçe artarken ellerini sıkıca yumruk yaptı. Araba dakikalar sonra evin önünde durduğunda Cihangir hızla arabadan inerek genç kızın tarafına geldi. Kapıyı yavaşça açarak, genç kızı yavaşça kucağına aldığında Mihrimah korkuyla sol kolunu genç adamın boynuna dolayarak başını boyun girintisine yasladı. “Cihangir.” Diye fısıldadı korkulu sesiyle. Cihangir dudaklarını genç kızın saçlarına hafifçe değdirip sert sesiyle konuştu. “Korkma ben yanındayım.” Genç adamın adımları evin önünde durduğunda arkasından gelen Taner hızla zile bastı. Kapı saniyeler sonra Gül hanım tarafından açıldığında Cihangir hızlı adımlarla annesinin yanından geçerek üst kata çıkarak odalarına geldi. Mihrimah'ı yavaşça yatağın üzerine bırakıp hafifçe geriye çekildiğinde kehribar gözleri genç kızın üzerindeydi. “Sen burada otur ben birazdan geleceğim.” Genç adam gitmek için arkasını döndüğü esnada Mihrimah hızla dudaklarını aralayarak konuştu. “Gitmesen olmaz mı.?” Dolan gözlerinden bir damla yaş süzüldüğünde titreyen dudaklarını birbirine bastırarak başını kaldırdı. Cihangir derin bir nefes alarak yavaşça gözlerini açıp kapattı. Bakışları tekrardan genç kızı bulduğunda içindeki öfkenin dahada artığını fark etti. “Birazdan yanında olacağım.” Eğilerek genç kızın yüzünü elleri arasına alıp baş parmağını genç kızın elmacık kemikleri üzerinde dolaştırdı. “Söz veriyorum geleceğim, ağlama.” Mihrimah usul usul başını sallayarak onu onayladığında Cihangir hızla odadan çıkarak odanın kapısını yavaşça kapatıp adeta yeri döven adımlarıyla merdivenlere doğru ilerledi. Sert adımlarıyla merdivenleri inerken adımları evin içinde yankılanıyordu. Pınar duyduğu adım sesleriyle korkuyla annesine ve anneannesine çevirdi bakışlarını. Cihangir öfkeden koyulaşmış gözlerile salona girerek kendinden emin adımlarıyla ona korkuyla bakan kıza doğru ilerledi. Adımları genç kızın önünde durduğunda, genç kızın kolunu sert bir şekilde kavrayarak onu oturduğu koltuktan bir çırpıda kaldırdı. “Sen kim oluyorsunda benim karıma zarar veriyorsun lan.?” Gür sesi evin içinde yankılanırken Pınar kulaklarında yakılanan sesle irkilerek geriye doğru gitmeye çalıştı lakin Cihangir buna izi vermedi. “Sen kendini ne zannediyorsun. Seni defalarca uyardım ona zarar verirsen senin için iyi olmaz dedim değil mi? Ama sen ne yaptın Babaannemin saçma saflarına uyarak hareket ettin.” Öfkenin esir aldığı sesi içinde yankılanırken Pınar korkudan dolan gözlerle ona bakıyordu. “Ben.. özür dilerim bir anlık öfkeyle oldu.” Diye konuştu titreyen sesiyle. Cihangir dudaklarının arasında dökülen alay dolu gülüşe mani olamazken, gözlerine yansıyan nefret gittikçe büyüyordu. “Özür diliyorsun öyle mi? Lan sen özür dileyince ne değişecek, sen benim karımın canını bile isteye yaktın, onu korkuttun.” Genç kızı kolundan tutarak kapıya doğru itti. “Aklındaki o saçma sapan düşünceleri de alıp bu evden defol.” Pınar gözlerinden akan yaşlara mani olmazken yalvaran gözlerle karşısında ona acımasızca bakan adam baktı. “Cihangir.” Cihangir kulaklarını ona tıkayıp sert bakışlarını Süreyya’ya çevirdi. “Git eşyalarını topla şunun, çöpü bile kalmasın.” Süreyya hızla başını sallayarak oturduğu yerden kalkıp giderken. Hatice hanım yavaşça oturduğu yerden kalkarak torununa doğru ilerledi. “Cihangir uzatma, kız özür diledi işte evden kovmakta ne demek.” Cihangir öfkeli bakışlarını babaannesine çevirip ona inanamayan gözlerle baktı. Kehribar gözlerini saran hayal kırıklığı omuzlarının yavaşça çökmesine sebep oldu. “Uzatmayayım öyle mi? Bu kız benim karıma bile isteye zarar veriyor ama uzatan beni öyle mi.?” Ayten hanım ağlayan kızının yanına gidip onu teselli ederken Cihangir eliyle onları gösterdi. “Bu kızı savunduğun kadar hiçbirimizi savunmadın sen, bizde senin torununuz ama sen bizi hiçbir zaman torunun gibi sevmedin. Neden…. Ah dur ben söyleyeyim çünkü annem istediğin gelin değildi tüm bu öfken bize karşı olan sevgisizliğin bu yüzden değil mi.?” Orhan bey oğlunun kolunda tutarak onu geriye çekmek istesede Cihangir buna müsade etmedi. Hatice hanım yüzünü saran duygusuz bakışlarla torununa bakarken yavaşça yutkundu. “”Eğer o kızı savunacaksan sende onunla birlikte bu evden git.” Kehribar gözleri alev alev yanarken acımasız sesi evin içini istila ediyordu. Herkes şaşkınlıkla birbirine bakarken Hatice hanım kaşlarını çatarak önce oğluna sonra torununa baktı. “Sen beni evden mi konuyorsun.?” Genç adam babaannesine doğru bir adım atarak alay dolu sesiyle konuştu. “Nasıl anlarsan artık.” “Orhan bir şey söylesen, oğlun beni kovuyor sen ağzını acmıyorsun.” Orhan bey elini oğlunun kolundan ayırıp bakışlarını annesine çevirdi. “Zamanında sende benim için ağzını acmamıştın anne, ödeşmiş oluruz.” Süreyya elindeki bavulu salonun girişine bıraktığında herkesin bakışları ona dönüştü. Genç adam bakışları hala ağlayan Pınara çevirip ona doğru bir adım atarak eliyle kapıyı gösterdi. “Haydee daha ne bekliyon, defol git. Bir dahada seni ne bu evin çevresinde nede ailemin çevresinde görmeyeyim.” Hatice hanım öfkeli gözlerini oğlundan ve torunundan çekip Ayten hanım ve Pınara çevirdi. Adımları onlara doğru ilerlerken yüzü sirke satıyordu. “Yürüyün.” Başıyla onlara yürümeleri için işaret verdiğinde Pınar istemeye istemeye ilerlemeye başladı. “Bu yaptığını unutmam bunuda böyle bilin.” Evin kapısı sert bir şekilde kapandığında salonun ortasında dikilen ev ahalisi bir kaç saniye birbirine baktı olayın etkisiyle. Gül hanım yüzünde yeşeren tebessümle koltuğa oturup bakışlarını Orhan beye çevirdi. “Hiç kusura bakma ama ben bunun üzerine bir keyif kahvesi içerim.” Orhan bey karısının dediklerine gülerek onun yanına oturduğunda Gül hanım bakışlarını Süreyya’ya çevirdi. “Kız Süreyya kalk bir kahve yap bana, şöyle bol köpüklü.” “Olur yapayım, başka isteyen.” Taner kendisini tekli koltuğa bırakıp ikizine baktı. “Bana da yap bol köpüklü olsun. O bitli Pınardan kurtulduk sevinmem lazım.” Herkes onun bu dediğini gülerken Süreyya bakışlarını babasına çevirdi. “Eh banada yap bari bol köpüklü olsun.” Süreyya başını sallayarak babasını onaylarken Cihangir salonun çıkışına doğru ilerlemeye başladı. “Nereye oğlum sende içeydin bir kahve.” Orhan bey peşinden bağırsada Cihangir hızla salondan ayrılarak üst kata çıktı. Adımları odanın önünde durduğunda yavaşça yutkunarak kapıyı aralayarak odaya girdi. Bakışları yatağın üzerinde ağlayan genç kızı bulduğunda kalbinde hissettiği sızılya kapıyı ardında kapatıp onun yanına doğru ilerledi. “Kiraz çiçeği.” Diye konuştu oldukça ılımlı sesiyle. Mihrimah eğdi başını yavaşça kaldırıp ıslak kirpiklerini birbirine değdirdi. “Cihangir.” Diye fısıldadı kısık sesiyle. Genç adam yavaşça yatağın boş kısmına oturup genç kızın yüzünü elleri arasına aldı. “Neden ağlıyorsun.?” Mihrimah titreyen dudaklarını birbirine bastırıp akan burnunu umursamazca çekti. Az önce duyduğu her kelam, ilk defa bir yere ait olduğunu hissettirmişti ona. İlk defa birisi onu bu denli koruyup, savunmuştu. “Hiç.” Genç kızın yüzünü ıslatan yaşarı parmak uçlarıyla sildi genç adam tek tek. “Ağlama.” Diye fısıldadı sakin sesiyle. Kehribar gözleri genç kızın ağladığı için kızaran gözlerinde gezinirken farkında olmadan o gözlerde kayboluyordu genç adam. Yavaşça genç kıza yaklaşıp ona sarıldığında ikisinin kalbinde oldukça hızlı atıyordu. Mihrimah başını Cihangir’in omzuna yaslayıp titreyen parmaklarına inat elini kaldırarak genç adamın gömlediğinden sıkıca tuttu, sanki gitmesinden korkarcasına. “Cihangir.” Diye fısıldadı akşamın karanlığı çöken odada. Cihangir derin bir nefes alarak burnuna dolan kiraz çiçeği kokusunu ciğerlerine hapsetti. Eli usul usul genç kızın asi siyah saçlarında dolaşırken gözlerini huzurla kapattı. “Hım.?” “Seni.. seviyorum.” |
0% |