Yeni Üyelik
25.
Bölüm

25. Bölüm

@eminefuruncu

 

Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim. Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen.


Perdenin arasından arsızca süzülerek odanın içerisine giren güneşin ışıkları genç adamın uzun kirpiklerini süslüyordu. Genç adam gözlerini rahatsızca kırparak başını diğer tarafa doğru çevirdi. Burnuna dolan keskin kokuyla dudaklarının üzerinde bir tebessüm peydah oldu.

Uzun kirpiklerini usulca arayarak kehribar gözlerini gün yüzüne çıkardı. Uykulu gözleri göğsünde uyuyan karısına değdiğinde kalbinin amansızca atmaya başladığını hissediyordu.

“Sabah sabah kalbimi bu kadar heyecanlandırmayı nasıl başarıyorsun kiraz çiçeği.?” Kısık sesiyle fısıldayarak konuştuğunda genç kız huysuzca yerinde kıpırdadı. Cihangir titrek bir nefes doldurdu ciğerlerine. Kehribar gözleri genç kızın üzerinde dolaşırken elini yavaşça uzatarak genç kızın saçlarına koydu.

Parmak uçları usul usul genç kızın saçlarında dolaşırken burnuna genç kızın saçlarına bastırıp kokusunu içine hapsetti. Dakikalarca, belkide saatlerce.

Evin içini saran konuşma sesleri kaşlarını usulca çatmasına sebep olurken kaşlarını hafifçe çattı. Bakışlarını hala göğsünde bir kedi yavrusu gibi uyuyan genç kıza çevirdi. Yavaşça genç kızı yatağa yatırıp kalkacağı esnada Mihrimah usulca gözlerini araladı.

Birbirine yapışan kirpiklerini zorlukla aralayıp elini yan tarafa doğru uzatıp genç adama dokundu.

“Cihangir.” Diye fısıldadı yeni uyandığı için kısık çıkan sesiyle.Genç adam elini uzatıp genç kızın elinin üzerine koydu. Son olanlardan sonra tek başına kalmaktan korktuğunun farkındaydı genç adam.

“Buradayım güzelim.” Kalın sesiyle konuşup hafifçe eğilerek dudaklarını genç kızın saçlarına bastırdı. Mihrimah duyduğu kelimeyle gözlerinin içi parlarken yüzünü saran gülümsemeye mani olamamıştı.

“Güzelim mi.?” Diye sordu hafif şaşkın çıkan sesiyle. Yanakları kızarmaya başlarken kalbi çoktan göğüs kafesini acımasızca dövmeye başlamıştı.

Cihangir yüzüne kondurduğu muzdarip gülüşle dirseğini yatağa yaslayıp ondan güç alarak hafifçe genç kızın üzerine doğru eğildi, kehribar gözleri genç kızın kızaran yanaklarında dolaşırken elini kaldırıp yavaşça genç kızın yüzüne uzattı. Yüzüne düşen asi siyah saçlarını yavaşça geriye doğru attı.

“Hı hı güzelim. Yoksa beğenmedin mi.?” Diye sordu meraklı sesiyle. Mihrimah utangaç bir şekilde başını olumsuz anlamda salladı. Yüzüne değen sıcak nefes birazdan heyecandan onu bayıltacak gibiydi.

“Yok beğendim, sadece şaşırdım.” Utangaç sesiyle konuşup yatakta biraz geriye doğru kaydı. Cihangir parmağına doladığı bir tutam saçı genç kızın kulağının arkasına koyup hafifçe genç kızın kulağına eğilerek kısık sesiyle konuştu.

“O zaman alışsan iyi olur, bundan sonra çok duracaksın çünkü.”Genç kız titreyen parmaklarına inat elini genç adamın omzuna koyarak onu geriye itmeye çalıştığında Cihangir hafifçe geriye çekildi.

“Tamamda bunu dibime girmedende söyleye bilirsin Cihangir.” Cihangir duyduğu kelamlarla kendisini tutamayarak gür sesiyle gülerken bakışları genç kızın kızaran yanaklarında dolaşıyordu. Yatakta doğrulup sırtını yatağın başlığına yasladığında hala gülmeye devam ediyordu.

Mihrimah, Cihangir’in bu denli gülmesine hafiften bozularak astığı yüzüyle yavaşça yattığı yerden doğrulup sırtını yatağın başlığına yasaldı.

“Bu kadar güleceğini bilsem daha önceden söylerdim.” Diye mırıldandı kırgın çıkan sesiyle. Cihangir dudaklarını birbirine bastırıp gülmesini durdurarak kehribar gözlerini, yatakta küskün bir şekilde oturan karısına çevirdi.

Bedenini usulca genç kıza yaklaştırdığında Mihrimah bunu hissederek bedenini hafifçe geriye doğru çekti. Cihangir büyük eliyle genç kızın yüzünü kavrayıp yumuşak dokunuşlarıyla genç kızın başını kendisine doğru çevirdi.

“Sinirlenince ayrı güzel oluyorsun.” Diye konuştu genç adam sakin sesiyle. Mihrimah duyduğu kelamlarla kalbi heyecanla atarken yüzünde büyümek için an kollayan tebessüme engel oldu.

“Yani normalde güzel değil miyim.?” Diye sordu tek kaşını havaya kaldırarak. Cihangir şaşkınlıkla kehribar gözlerini aralayıp genç kıza baktı, kıvrılan dudağının kenarına mani olamazken baş parmağını usul usul genç kızın elmacık kemiğinin üzerinde dolaştırdı.

“Güzelsin…” Gözleri genç kızın kızaran yanaklarında dolaşırken yavaşça yutkunarak dudaklarını araladı. “O kadar güzelsin ki güzelliğin karşısında dilim lal oluyor.” Mihrimah utanarak başını önüne eğmek istediğinde yüzündeki el buna müsade etmemişti.

Odanın içindeki sessizliği sert bir şekilde çalan kapının sesi bozmuştu. Genç kız aceleyle Cihangir'den uzaklaşırken, genç adam derin bir nefes alarak yavaşça yataktan kalktı. Evin için saran sesli konuşma sesleri kaşlarını derinden çatılmasına sebep olurken sert adımlarıyla kapıya ulaşıp çattığı kaşlarıyla kapıyı açtı.

“Ne var.?” Sert sesilye konuşup çattığı kaşlarıyla karşısında ona bakan kardeşine baktı. Süreyya abisinin sert tavrı karşısında şaşkınlıkla ona bakarken, şaşkınlığını üzerinde atıp konuştu.

“Halam ve babaannem aşağıda, Pınarı şikayet etmişsin sabahtan beri şikayetini geri alsın deyip duruyorlar.” Genç adam kıvrılan dudağının kenarıyla kardeşine bakıp başını yavaşça salladı.

“Karımı üzeni üzer, canını yakanın canını yakarım. Şikayetimi geri almayacağım, o kız yaptığı şeyin bedelini ödeyecek.” Odanın içerisine doğru bir adım atıp sert sesiyle konuştu. “Bu evede her kafalarına estiklerinde gelemeyeceklerini söylersin onlara.” Odanın içine girip kapıyı kapatarak bakışlarını yatakta yatan karısına çevirdi.

Yavaş adımlarla genç kızın yanına yaklaşıp adımlarını yatağın kenarında durdurdu.

“Lavaboya gitmek ister misin.?” Diye sordu genç adam sakin sesiyle. Mihrimah az önce duyduğu sözlerden ötürü hızlı atan kalbini dizginleyerek başını sesin geldiği yöne çevirdi. Başını usul usul sallayıp üzerindeki battaniyeyi kenara itip yataktan kalkacağı esnada Cihangir bir anda eğilerek genç kızı kucağına alarak yavaş adımlarla banyoya ilerledi.

“Ne yapıyorsun Cihangir? İndir beni.” Mihrimah gözlerini şaşkınlıkla aralarken sol eliyle sıkça genç adamın omzuna tutundu. Cihangir bakışlarını genç kıza çevirip keyifli sesiyle konuştu.

“Karımı taşıyorum.” Mihrimah kaşlarını hafifçe çatıp sinirli sesiyle konuştu.

“Ben kendim yürüyebiliyorum Cihangir.” Genç adam banyonun kapısını aralayıp genç kızı yavaşça yere bıraktı.

“Hastasın sen, kapıda bekliyorum işin bitince seslen.” Genç adam arkasını dönüp banyodan çıkacağı esnada genç kızın sesini duyması ile adımlarını durdurup bakışlarını genç kıza çevirdi.

“Ben hasta falan değilim. Hem kaburgam dünki kadar acımıyor, sadece kolum ve başım azıcık ağrıyor.” Genç kız naif sesiyle konuşup elini başındaki sargıya koydu, yaşadığı o anlar hafızasına dolarken elini hızla başından ayırdı. Cihangir genç kıza doğru dönüp sert bir şekilde yutkundu.

“Güzelim bunu sonra konuşuruz, ben şimdi çıkıyorum işin bitince seslen.” Genç adam banyodan çıktığında genç kız derin bir nefes alarak dolaptan aldığı fırçasına macun sıkarak dişlerini fırçalayıp ardından yüzünü yıkadı. Diğer ihtyaçlarınıda giderip banyonun kapısına doğru ilerledi yavaş adımlarıyla. Bastonu yanında olmadığı için korksada yavaş adımlarla kapıya ulaşıp, kapıyı açtı usulca.

Koltukta oturan genç adam kapının açılma sesini duyduğunda bakışlarını hızla elindeki telefondan ayırıp kapıya çevirdi. Bakışları genç kızı bulduğunda kaşlarını hafifçe çatarak oturduğu yerden kalkarak sert adımlarıyla genç kıza doğru ilerledi.

“Sana seslenmen gerektiğini söylemiştim.” Genç kızı yavaşça kucağına aldığında Mihrimah öfkeyle kaşlarını çattı.

“Bende sana hasta olmadığımı söylemiştim.” Cihangir sert adımlarıyla yatağa ilerleyip genç kızı yavaşça yatağa bıraktı. Bakışları genç kızın yüzünde ağır ağır dolaşıyordu, çattığı kaşlarıyla bu durumdan memnun olmadığını belli ediyordu genç kız.

Cihangir bakışlarını genç kızdan ayırıp geriye doğru bir iki adım attı.

“Yataktan kalkma geliyorum.” Genç adam odadan çıkıp giderken Mihrimah kapanan kapının sesini duyduğunda gözlerini devirerek kenardaki battaniyeyi üzerine örttü.

Dışarıda hafiften esen rüzgarın sesi kulaklarına dolarken gülümseyerek başını yatağın başlığına yasladı. Sessizliğin içinde sallanırken kapının yavaşça açılmasıyla başını yavaşça kapıya doğru çevirdi. Gelen kişnin kocası olduğunu kokusundan anlamıştı.

Cihangir elindeki tepsiyle yavaşça ilerleyip tepsiyi usulca genç kızın dizlerinin üzerine bıraktı.

“Şimdi güzelce kahvaltını yapıyorsun, ardından ilaçlarını içeceksin.” Diye konuştu genç adam itiraz istemeyen ses tonuyla. Mihrimah başını ağır ağır sallayıp elini uzatıp çatalı alacağı esnada Cihangir ondan önce davranarak çatalı alıp peynire batırarak genç kızın dudaklarına uzattı.

Mihrimah dudaklarına değen şeyle kaşlarını hafifçe çatarak dudaklarını aralayarak çatalın ucundaki peyniri yedi.

“Ben kendim yiyebilirim.” Diye konuştu genç kız huysuz sesiyle. Cihangir, Mihrimah’ın itirazlarını dinlemeden büyük bir ciddiyetle kahvaltısını yaptırdı genç kızın.

“Kendin yapabileceğini bende biliyorum güzelim, ama yorulmanı istemedim.”Elindeki ekmeği karısına doğru uzattığında Mihrimah dudaklarına değen ekmeği hissettiğinde başını yan tarafa doğru çevirdi.

“Daha fazla yemek istemiyorum, doydum.” Cihangir başını olumlu anlamda sallayıp elindeki ekmeği kendi ağzına atıp ağır ağır çiğnedi. Tepsiyi kenara bırakıp komodinin üzerindeki ilaçları tek tek karısına içirdi.

“Sen yedin mi.?” Diye sordu genç kız naif sesiyle. Cihangir oturduğu yerden kalkıp camın önündeki koltuğa doğru ilerledi yavaşça.

“Yedim, sen beni merak etme.” Koltuğa oturup kenardaki telefonunu eline alarak gelen mesajlara kısa bir göz attı. Genç kız başını yavaşça sallayıp ağrıyan başını geriye doğru yasladı. Elini yavaşça kaldırıp saçlarına koyduğunda birbirine dolaşan saçlarını fark etti, saçlarının bir kuş yuvasından haliçe olduğunun farkındaydı genç kız.

Parmak uçlarıyla birbirine dolaşan yerleri açmaya çalışsada başındaki acı buna izin vermiyordu.

Cihangir başını yavaşça kaldırıp genç kıza baktığında genç kızın saçlarıyla uğraştığını gördü. Yüzüne yerleşen silik tebessümle genç kıza bakarken, genç kızın şekilden şekilde giren yüzü onu gülümsetiyordu. Oturduğu koltukta öne doğru eğilip dirseklerini dizlerine yasladı.

“Saçlarını tarama mı ister misin.?” Diye sordu hafif tedirgin sesiyle. Genç kızın istememesinden çekiniyordu içten içe.

Mihrimah duyduğu soruyla saçlarının arasındaki parmaklarını durdurup başını sesin geldiği yöne çevirdi.Kuruyan dudaklarını usulca ıslatıp başını usul usul salladı kalbi heyecanla atarken.

Cihangir aldığı yanıtla oturduğu yerden kalkıp seri adımlarla giyinme odasına girip makyaj masasının üzerindeki tarağı alarak odaya geri geldi. Yavaş adımları genç kızın yanında durduğında yatağın boş kısmına dizini kırarak oturdu.

Mihrimah, Cihangir’in yanına oturduğunu hissettiğinde yavaşça sırtını ona doğru döndü. Cihangir elindeki tarağı yavaşça genç kızı saçlarına değdirdiğinde kalbi amansızca atıyordu.

Başındaki yaraya dikkat ederek narince saçlarının uç kısımlarını taradı, genç kızın canını acıtmaktan korkarcasına.

“Neden sadece uç kısımları tarıyorsun.?” Diye sordu Mihrimah meraklı ses tonuyla. Başını omzunun üzerinden arkaya doğru çevirsede genç adamı göremiyordu lakin onun ona baktığını biliyordu.

Cihangir uzun parmaklarıyla genç kızın çenesini yavaşça tutup bedenini ona doğru yaklaştırdı.

“Başındaki yara açıya bilir.” Mihrimah başını usul usul sallayıp başını çevireceği esnada çenesinde hissettiği sıcak dudaklarla gözlerini şaşkınlıkla araladı. Yanakları çoktan kızarmaya başlamış, kalbinin hızlı atışlarıda ona eşlik ediyordu. Kirpiklerini hızlı hızlı açıp kapatırken titreyen ellerini sıkıca yumruk yaptı.

Odanın kapısı art arda çalınmasıyla Cihangir gözlerini sıkıca kapatıp dişlerini arasında konuştu sessizce. “Hasbin Allah.” Çattığı kaşlarıyla yataktan kalkıp kapıya doğru ilerleyerek kapıyı sert bir şekilde açtı.”Ne var lan.”

Süreyya abisinin bağırmasıyla kaşlarını çatarak bir adım geriye gidip kucağındaki Yusufu abisine uzattı.

“Niye bağırıyorsun abi? Yusuf seni istedi bende getirdim.” Genç kız küskün sesiyle konuşup gözlerini abisinden kaçırdığında Cihangir derin bir nefes alarak oğlunu kucağına aldı.

“Kusura bakma Süreyya’m bağırmak istememiştim.” Elini kardeşinin saçlarına uzatıp saçlarını karıştırdı. Süreyya saçlarını abisinin elinden kurtarıp bir kaç adım geriye kaçtı.

“Tamam tamam affettim bozma saçlarımı, akşama amcamlar gelecekmiş yengeme geçmiş olsuna.” Diye konuştu bir yandan saçlarını düzeltirken. Cihangir başıyla kardeşini onayladığında Süreyya arkasını dönüp kendi odasına girdi.

“Halayı kızdırdık sanırım küçük sincap.” Diye fısıldadı sessizce Cihangir ona merakla bakan oğluna. Cihangir onun bu haline gülüp başını olumsuz anlamda sallayarak odaya girip kapıyı ardından kapattı.

Yavaş adımlarla koltuğa doğru ilerleyip koltuğa oturduğunda yusuf babasının sakallarında dolaştırıyordu küçük parmaklarını.

“Sen beni mi özledin?” Diye sordu ona merakla bakan oğluna. Yusuf, Cihangir’in anlamadığı sesler çıkarıp etrafa gülücükler saçarken genç adam gülümseyerek dudaklarını oğlunun saçlarına bastırdı.

Genç adam bakışlarını yatakta oturan karısına çevirip kucağındaki oğlunun kulağına fısıldadı kısık sesiyle.

“Onun yanına gidelim mi.?” Yusuf sanki babasının ne söylediğini anlamış küçük dudaklarının arasından sevinç nidalarını döktü. Cihangir yavaşça oturduğu yerden kalkarak genç kızın yanına doğru ilerledi. Adımları yatağın kenarında durunca yatağın boş kısmına oturudu yavaşça.

Kucağında gitmek için can atan Yusufu yavaşça yatağın üzerine bıraktı. Yusuf emekleyerek Mihrimah’a doğru ilerleyip küçük ellerini genç kızın yatağın üzerindeki elinin üzerine koydu.

Mihrimah elinin üzerinde hissettiği küçük dokunuşla kısa biran irkilerek elini çekmek istesede elini çekmedi. Yüzüne yayılan tebessümle başını yan tarafa çevirdi.

Yusuf,Mihrimah’ın kolundan destek alarak ayağa kalkıp genç kıza doğru bir adım atarak küçük kollarını genç kızın boynuna doladı.

Cihangir şaşkınlıkla gözlerini aralarken bir eli Yusuf’un hemen arkasında duruyordu. Mihrimah boynuna dolanan küçük kollarla şaşkınlıkla olduğu yerde kalırken, yavaşça yutkunarak kolunu yavaşça Yusufa dolayarak ona sarılarak kucağına aldı.

“Küçük sincap hani beni özlediydin sen.?” Cihangir tek kaşını kaldırıp onlara bakarken kalbi hiç olmadığı kadar huzurlu atıyordu. Sanki yıllardır aradığı yavayı bulmuş olmanın huzuru vardı körpe yüreğinde.

“Beni daha çok özlemiş demek ki.” Diye konuştu genç kız sesine yansıyan mutlulukla. Dudaklarını yavaşça Yusuf’un saçlarına bastırıp onun mis kokusunu içine çekti.

“Öyle gözüküyor.” Cihangir sırtını yavaşça geriye yaslayıp parlayan kehribar gözleriyle oğluna ve karısına baktı. “Dikkat et, canını yakmasın.” Diye konuştu temkinli sesiyle genç adam. Yusuf başını genç kızın boynuna koyup, küçük parmaklarını genç kızın siyah saçlarına dolayarak gözlerini yavaşça kapattı.

Mihrimah başını yavaşça olumsuz anlamda sallayıp parmaklarını Yusuf’un ipeksi saçlarında gezdirdi.

Cihangir bedenini yavaşça onlara doğru yaklaştırıp kolunu genç kızın başının altından geçirip, genç kızın başını omzuna yasladı. Parmak uçları genç kızın saçlarında dolaşırken, gözlerini yavaşça kapatıp bu anın tadını çıkardı.

Mihrimah başını iyice genç adamın omzuna yerleştirip usulca gözlerini kapattı. Boynuna Yusuf’un düzenli alıp verdiği nefesler vuruyor, göz kapaklarının gittikçe ağırlaşmasını sağlıyordu. Kapanmak için çabalayan gözlerine daha fazla direnemeyerek gözlerini yavaşça kapatarak kendisini uykunun kollarına bıraktı.

#####

Genç kız başını yasladığı omuzdan ayırıp birbirine yapışan kirpiklerini usulca araladı. Boynuna vuran küçük soluklar onu gülümsetiyordu. Başını usulca yana doğru çevirip sol elini yavaşça kaldırarak yanında uyuyan adamın yüzünü bulmaya çalıştı.

Parmak uçları genç adamın sakallarına değdiğinde dudaklarının üzerine yeşermek isteyen çiçeklere mani olamadı. Usul usul dolaştırdı parmak uçlarını genç adamın yüzünde, her santimini her karesini hafızasının kuytu köşelerine kazımak istercesine.

Cihangir yüzünde hissettiği küçük dokunuşlarla gözlerini ağırca araladığında kehribar gözleri bir çift koyu kahverengi gözle karşılaşmıştı. Kalbi usul usul hızlı atmaya başlarken yavaşça yutkunarak elini genç kızın elinin üzerine koydu.

Mihrimah hissettiği dokunuşla irkilerek elini çekmek istediğinde Cihangir buna müsade etmeyerek genç kızın elini sıkıca kavrayıp dudaklarını avuç için bastırdı. Mihrimah gözlerini şaşkınlıkla aralarken başını hafifçe önüne eğdi.

“Uyandırmak istememiştim.” Diye mırıldandı genç kız çekingen sesiyle. Genç adam elinin içinde sıkıca tuttuğu küçük eli yavaşça yanağına koyup gözlerini yavaşça kapattı.

“Ben uyurum sen devam et.” Muzip sesi genç kızın kaşların usulca çatmasına sebep olmuştu. Mihrimah dudaklarını aralayıp konuşacağı esnada kapının yavaşça çalınması doldu odanın içerisine.

“Abi amcamlar geldi.” Taner’in sesi odanın içerisine dolduğuda Cihangir ağzının içerisinden homurdanarak yattığı yerden doğruldu yavaşça.

“Tamam geliyoruz birazdan.” Yavaşça yataktan kalkıp bakışlarını Mihrimah’ın kucağında yatan oğlun çevirdi. Kehribar gözleri oğlunun boncuk boncuk bakan değdiğinde dudakları hafifçe yukarıya doğru kıvrıldı. Eğilip Yusuf’u kucağına alıp boynun derin bir öpücük bıraktı.

“Tabi buldun rahat yeri, hiç sesin bile çıkmıyor.” Genç adam sessizce oğluna bakarak konuştuğunda Yusuf ona çattığı kaşlarıyla bakıyordu. Cihangir onun bu haline gülerek bakışlarını yatağa çevirdi.

“Hadi aşağıya inelim.” Mihrimah yavaşça yutkunup eğdiği başını kaldırdı.

“Pijamalarımla mı geleceğim.” Diye konuştu narin sesiyle.

“Hastasın sen bir şey olmaz.” Genç adam, Mihrimah’a doğru yavaş adımlarla ilerlerken Mihrimah ağır bir şekilde başını olumsuz anlamda salladı.

“Olmaz ayıp olur.”

“Eşofman takımı giydireyim mi.?” Mihrimah duyduğu soruyla utançla yanan yanaklarını saklamak için başını eğdi. Bir yanı utandığı için istemezken diğer yanı insanların önüne pijamaları ile çıkmak istemiyordu. Yavaşça yutkunarak başını usulca salladı.

“Tamam ama gözlerini kapat yine.” Genç adam gülümseyerek genç kıza yaklaşıp Yusufu yatağın boş kısmına baktı.

“Bekleyin burada geliyorum.” Giyinme odasına girip genç kızın kıyafetleri arasından aldığı lila rengi eşofman takımını eline alarak odaya geri girdi. Adımları yavaşça yatağın kenarında durduğunda elindekileri yatağın kenarına bırakıp elini uzatarak genç kızın elini tutarak onu yavaşça yataktan kaldırdı.

“Gözlerin kapalı mı.?” Diye sordu Mihrimah çekingen ses tonuyla. Cihangir genç kızın elini yavaşça kapattığı gözlerinin üzere bıraktı.

“Kapalı.” Genç kızın canını yakmayacak yavaşlıkta üzerindeki kıyafetleri çıkarıp yenilerini giydirdi. genç adam. Geriye doğru bir adım atarak gözlerini yavaşça araladı.

“Hadi gidelim şimdi, daha fazla bekletmeyelim amcamları.” Mihrimah başını yavaşça salladığında Cihangir eğilerek yatağına üzerinde kendi parmağını yemeye çalışan oğlunu kucağına alarak boşta kalan eliyle genç kızın sol elini kavradı usulca.

Odadan çıkıp yavaş adımlarla merdivenlere geldiklerinde Mihrimah adımlarını yavaşça durdurdu. Kalbini saran korkuya engel olamazken, farkında olmadan elini kavrayan ele tırnaklarını geçirdi.

“Ben yanındayım korkma.” Diye konuştu genç adam kendinden emin sesiyle.” Mihrimah içine yerleşen umut tohumlarıyla başını ağırca sallayarak öne doğru bir adım attı. Yavaş adımlara merdivenleri inerek salona geldiklerinde herkesin bakışları onlara dönmüştü.

Cihangir başıyla amcasına ve yengesine selam verip Vural’ın yanındaki boşluğu önce genç kızı oturtup ardından yavaşça kendisi oturdu.

“Hoşgeldiniz amca.” Diye konuştu genç adam sakin sesiyle. Amcasını ona başını usulca sallayarak hafif bir tebessü kondurdu dudaklarına.

“Sağol oğlum. Gelin kızım sen nasılsın geçmiş olsun.” Mihrimah duyduğu soruyla başını yavaşça kaldırıp, usulca yutkundu.

“İyiyim siz nasılsınız.?”

“İyiyiz çok şükür.” İsmail beyin cevabıyla, Fehime hanım yavaşça başını olumsuz anlamda salladı.

“O kızın böyle bir şey yapacağı belliydi zaten, gözlerinden zehir akıyordu.” Gül hanım dirseğini yavaşça Fehime hanımın koluna değdirip gözleriye Mihrimah’ı gösterdi.

“Açma konuyu üzülüyor.” Fehime hanım başını hızlıca sallayıp dudaklarını üzerine görünmez bir fermuar çekti.

“Tamam tamam sustum.” Orhan bey ve İsmail bey kendi aralarında konuşurken gençlerde kendi aralarında muhabbete dalmıştı. Gül hanım yavaşça yerinden kalkıp eliyle masayı gösterdi.

“Yemeğimizi yiyelim daha sonra muhabbete devam ederiz.” Herkes yavaş yavaş yerinden kalkarken Süreyya abisinin yanına ilerleyip kucağındaki Yusufu aldı.

“Karınla ilgilen sen.” Herkes bir bir masaya otururken Cihangir elini yavaşa genç kızın eline koydu. Oturduğu yerden kalkıp genç kızı yavaşça kaldırdı.

“Yemeğini ye sonra ilaçlarını içeceksin.” Mihrimah başını usulca sallayıp elini tutan eli sıkıca kavrayarak ilerlemeye başladı. Adımları masanın yanında durduğunda Cihangir önce genç kızın oturmasına yardım edip ardından kendisi oturdu.

Herkes yüzlerindeki tebessümle yemeğini yerken genç kız duyduğunu hissederek elindeki çatalı tabağın kenarına bıraktı. Parmak uçlarını yavaşça masanın üzerinde ilerletip su bardağını bulmaya çalışırken, Cihangir bardağı yavaşça genç kızın parmaklarına itti. Mihrimah eline değen bardakla gülümseyerek bardağı alıp suyunu yavaşça içti.

Yenilen yemeklerin ardından herkes salona geçmiş içilen çay eşliğinde derin bir muhabbete dalmışlardı. Süreyya başını usulca kaldırıp çaprazında kalan adama baktığında onun zaten ona baktığını görerek gözlerini aceleyle başka yöne çevirdi.

Genç kızın bakışları önündeki boş bardağa değince aceleyle bardağı eline alıp oturduğu yerden kalktı.

“Nereye kızım.?” Diye sordu Gül hanım bakışlarını kızının üzerinde dolaşırken. Süreyya usulca yutkunarak elindeki bardağı gösterdi.

“Su alacağım.” Gül hanım kızını onaylarken Süreyya arkasını dönüp seri adımlarla salondan ayrıldı.

“Bende bir su alayım.” Vural yavaşça ayağa kalkıp salondan çıkarken Taner kıstığı gözleriyle giden ikilinin arkasından bakıyordu.

“Herkesinde bir anda su içesi geldi.” Diye konuştu sessizce yanında oturan abisine doğru. Cihangir bakışlarını yanında sessizce oturan karısına çevirdin kehribar gözlerini onun üzerinde dolaştırdı.

“İşine bak Taner.” Diye konuştu sert sesiyle. Elini yavaşça genç kızın elinin üzerine koyup baş parmağını elinin üzerinde dolaştırdı usul usul.

“Uykun mu geldi.?” Mihrimah başını yavaşça sesin geldiği yöne çevirip başını usul usul salladı. Aldığı ilaçlar uykusunu getirmişti.

“Evet, uykum geldi.” Cihangir başını amcasına ve yengesine çevirip hafifçe boğazını temizledi.

“Amaca biz iznin olursa odaya çıkalım.” İsmail bey başını olumlu anlamda sallayıp anlayışla baktı genç adama.

“Tabi oğlum, gidin.” Cihangir yavaşça oturduğu yerden kalkıp önce annesinin kucağında uyuya kalan oğlunu kucağına alıp ardından Mihrimah’ın elini sıkıca tutarak onu yerinden kaldırdı.

“Herkese hayırlı geceler.” Salondan çıkıp yavaş adımlarla merdivenleri aşarak odanın önüne geldiklerinde genç adam Yusufu tuttuğu koluyla kapıyı açıp odaya girdi.

Mihrimah, Cihangir’in peşinden yavaş adımlarla ilerlerken bastıran uykusuyla hafifçe esnedi.

“Sen yat ben Yusufu yatırıp geliyorum.” Mihrimah başını usulca sallayarak yatağa oturup dikkatli bir şekilde yatağa yattı. Genç adam odadan çıkıp oğlunun odasına gelerek Yusuf’u beşiğe bıkarıp üzerini güzelce örttü.

“iyi uykular küçük sincap.”Dudaklarını oğlunun yanağına hafifçe bastırıp odadan ayrıldı.

Kendi odalarına yavaş adımlara girdiğinde gözleri yatakta uyuklayan genç kızı buldu. Ayağındaki terlikleri çıkarıp odanın içerisini aydınlatan ışığı kapatarak yatağa yattı.

Başını yavaşça yana doğru çevirip derin bir soluk doldurdu ciğerlerine. Dudaklarının üzerine yerşen arsız gülşle elini genç kızın saçlarına uzattı.

“Heyecanlı mısın.?” Diye sordu genç adam sakin ses tonuyla. Mihrimah yarıyla kapattığı gözlerini aralayarak tek kaşını sorgularcasına kaldırdı.

“Ne için.?”

“Haftaya ameliyatın var ya onun için.” Mihrimah umudunu kaplayan sevinçle başını salladı. Elini yavaşça genç adama uzatıp parmak uçlarıyla yüzüne dokundu.

“Heyecanlıyım, ama en çok seni göreceğim için.”

Loading...
0%