@eminefuruncu
|
Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim.
Genç kız kalbinde amansızca büyüyen heyecanı bastıramıyordu. Yüzündeki silik tebessüm yaşadığı her şeyin bir göstergesiydi, sevinçli lakin ürkek olan bir tebessüm. Titreyen parmaklarını birbirine dolayıp içindeki arsız telaşı bastırmaya çalıştı. Kalbi küçük bir serçenin sevinçi gibi atarken bu sevinçe içindeki küçük kızda eşlik ediyordu. Dilini ağır bir şekilde kuruyan dudaklarının üzerinde dolaştırıp başını yavaşça yan tarafına doğru çevirdi. “Cihangir.” Diye fısıldadı narin sesiyle. Hastane odasına olan bakışlarını genç kızın sesini duyması ile yavaşça ona çevirip, yaslandığı koltukta hafifçe öne doğru eğildi. “Efendim güzelim.” Genç adam sakin sesiyle konuşup elini yavaşça uzatarak genç kızın stresten titreyen parmaklarının üzerine koydu. “Doktor ne zaman gelecek.?” Diye sordu genç kız meraklı ses tonuyla. Cihangir baş parmağını ağır ağır genç kızın elinin üzerinde dolaştırıp ağır bir şekilde gülümsedi. “20 dakika sonra.” Mihrimah ciğerlerine titrek bir soluk doldurup başını yavaş yavaş salladı. “Korkma, hiçbir şey hissetmeyeceksin.” Cihangir, Mihrimah’ı sakinleştirmeye çalışsada genç kızın gözlerini saran korku onu ele veriyordu. “Biliyorum ama yinede içimdeki yersiz telaşa mani olamıyorum.” “Korkma, ben yanındayım.” Diye fısıldadı genç adam sakin ama sert sesiyle. Mihrimah usulca yutkunarak başını salladı. Dakikalar birbirini amansızca kovalarken odanın kapısı usulca çalınıp ardından aralandı. Doktor yüzündeki gülümsemeyle odaya girip, ellerini üzerindeki beyaz önlüğün ceplerine koydu. “Hazır mısınız Mihrimah hanım.?” Mihrimah yavaşça yutkunarak başını ağır ağır olumlu anlamda salladı. İçinde gittikçe büyüyen heyecana mani olamıyordu. “Hazırım.” Diye konuştu genç kız naif sesiyle. Cihangir oturduğu yerden kalkıp genç kızın farkında olmadan sıktığı eline baktı. “O zaman sizi ameliyathaneye alalım.” Cihangir yavaşça eğilerek genç kızın yüzünü elleri arasına alıp dudaklarını alnına bastırdı. “Bakalım o gözler beni tanıyacak mı.” Diye fısıldadı kısık sesiyle. Mihrimah dudaklarının üzerindeki silik gülüşle elini genç adamın elinin üzerine koydu. “Tanıyacak.” Diye fısıldadı kısık sesiyle. Cihangir titrek bir nefes alarak geriye çekildiğinde görevli kişiler genç kızı odadan çıkarmıştı çoktan. Genç adam usul adımlarla onu takip ederken adımları ameliyathane yazısının önünde durmuştu ağır bir şekilde. Ciğerlerine doldurduğu titrek soluk onu üşütürken yavaşça kenardaki oturma yerine oturup geçmeyen dakikaları saymaya başladı. Gül hanım, Orhan bey, Süreyya ve Taner Cihangir’in yanına usulca ilişip onun sessizliğine ortak oldular. Hepsinin yüreğinde aynı heyecan vardı, genç kızın güzel gözlerinin artık ürkek bakmayacak olmasının heyecanı. Saatler acımasızca birbirini kovalarken genç adam sırtını yasladığı duvardan ayırıp derin bir nefes alarak öne doğru adım attım. Gözleri sürekli beyaz duvarı süsleyen saate kayıyor dakikaların peşini alacaklı gibi kovalıyordu. Ameliyathanenin kapısı yavaşça açıldığında kehribar gözlerini aceleyle kapıya doğru çevirip meraklı bakışlarını doktora çevirdi. Doktor yüzündeki tebessüm ile adımlarını genç adamın önünde durdurup elini bir dost edasıyla genç adamın omzuna vurdu. “Telaşlanacak birşey yok, ameliyat iyi geçti. Bandajlarını yarın açacağız, göz kapaklarında şişlik ve morluk olması normal. İlkten net görmese de zamanla görüşü netleşecektir.” Genç adam tuttuğu nefesi usulca dudakları arasında bırakıp başını ağır ağır salladı. “Şimdi normal odaya alınacak, hastanın yanında bir kişi kalabilir sadece. Ben hasta uyandığında onu ziyaret edeceğim, geçmiş olsun.” Doktor arkasına dönüp giderken Taner abisinin yanına gelip kısa bir şekilde abisinde sarılıp ondan ayrıldı. “Sonunda gözlerini alamadığın o gözler seni görecek.” Cihangir dudaklarının üzerine yerleşen tebessümle ağır bir şekilde başını sallayarak onayladı kardeşini. Kalbindeki ince sızı usulca yutkunmasına sebep olmuştu. “Görecek.” Diye fısıldadı kısık sesiyle. Orhan bey elini oğlunun omzuna koyarak yavaşça sıktı. “Rahatla artık iyi o.” Herkes Orhan beyi onaylarken Cihangir’de yavaşça babasını onayladı. Ameliyathanenin kapısı yavaşça aralandığında herkesin bakışları oraya dönüştü. Genç adamın kehribar gözleri sedye üzerindeki bedene tutunduğunda usulca yutkundu. Görevliler genç kızı odasına götürürken, genç adam kehribar gözlerini bir an olsun ondan ayırmıyordu. Yere tutsak olan ayaklarını güçlükle kaldırıp ağır adımlarla genç kızın peşinden gitti. Odadan içeriye girdiğinde yatağın üzerindeki bedeni görmesiyle tuttuğu nefesi titrek bir şekilde bıraktı. Görevlilerin çıkmasıyla genç adam kapıyı ardından kapatıp sakin adımlarla genç kızı yanına ulaşıp usulca elini tuttu. “Kiraz çiçeğim.” Diye fısıldadı kısık sesiyle. Kalbinde hissettiği ağırlığı daha evvel hissetmemişti genç adam, sanki birileri acımasızca kalbini sıkıyordu. “Kalbimin daha önce öyle attığını hatırlamıyorum.” Baş parmağını usul usul genç kızın elinin üzerinde dolaştırırken, yavaşça yatağı kenardaki koltuğun üzerine oturdu. Başını koltuğun kenarına yaslayarak kehribar gözlerini genç kızın üzerine çevirdi. Her milimini ezberlemek istercesine dakikalarca onu izledi. Saatler akıp gitmiş, güneşin yerini ay almıştı. Genç adam saatlerdir oturduğu yerden genç kızı izlerken gözlerine uykunun silik tohumları düşüyordu bir bir. Ailesi saatler önce gitsede o yerinde biran bile kalkmamıştı. “Kiraz çiçeğim uyan artık, güzel sesini duymayınca kendimi yarım hissediyorum.” Dilinden dökülen kelamları ilk kez sesli dile getirirken, dilinin ucunda söylenmeyi bekleyen nice kelam sıra sıra bekliyordu. Mihrimah başında hissettiği ağrıyla usulca yutkunarak kuruyan dudaklarını araladı. Elinin üzerindeki sıcaklık ona tanıdık gelirken kuruyan dudaklarının üzerine silik bir tebessüm ev sahipliği yaptı. “Cihangir.” Diye fısıldadı kuru sesiyle. Genç adam kulaklarına dolan silik sesle genç kızın elinde olan bakışlarını aceleyle ona çevirdi. “Güzelim.” Diye fısıldadı hafif telaşlı sesiyle. Oturduğu yerden kalkıp genç kızın yanına iyice yaklaştı. “Nasılsın.? Bir yerin ağrıyor mu.?” Diye sorularını peşi sıra sıraladı genç adam. Mihrimah başını yavaşça olumsuz anlamda sallayarak usulca yutkundu. Boğazında hissettiği kuruluk gitmiyordu. “Ben biraz susadım.” Diye konuştu kısık çıkan sesiyle. Cihangir bakışlarını odanın içerisinde dolaştırıp, masanın üzerindeki su şişesinde durdurdu. Şişeyi eline alıp kenardaki bardağa biraz döktü. Elini genç kızın başının altına koyup onu hafifçe kaldırdı. “İç hadi biraz.” Mihrimah dudaklarına değen bardakla, yavaşça suyunu içerek başını geriye doğru çekti. Cihangir, Mihrimah’ı yatağa dikkatle yatırıp elindeki bardağı kenara bıraktı. “Kendini nasıl hissediyorsun.?” “İyiyim, sadece birazcık başım ağrıyor.” Cihangir başını sallayarak kolundaki saate baktı. Saat 02.26’yı gösteriyordu. “Uyu istersen.” Diye konuştu genç adam yorgun sesiyle. Mihrimah başını yavaşça olumsuz anlamda sallayıp omzunu kaldırıp indirdi. “Uykum yok ki. Ama senin sesin yorgun geliyor.” Kaşlarını hafifçe çatarak başını sesin geldiği yöne doğru çevirdi. “Uyumadın değil mi.?” Diye sordu genç kız hafif sitemli sesiyle. Sorusunun yanıtını koca bir boşluk karşılarken, o cevabını almıştı aslında. Yatakta hafifçe yana kayarak eliyle boşluğa vurdu. “Yanıma gel.” Genç adam hafifçe çattığı kaşlarıyla genç kıza bakarken başını olumsuz anlamda salladı. “Olmaz, orası dar sana zarar veririm.” Mihrimah elini kaldırıp yavaşça uzatarak genç adamın uzattığı elini tutmasını bekledi. Cihangir yavaşça genç kızın elini tuttu. “Eğer uyumamı istiyorsan, yanımda uyursun.” Genç adam kararsız gözlerle genç kıza bakıyordu ağır ağır. Dilini yavaşça kuruyan dudakların üzerinde üzerinde gezdirip derin bir soluk doldurdu ciğerlerine, içten içe ona zarar vereceğini düşünüyordu. “Hadi Cihangir.” Mihrimah avucunun içerisindeki eli usulca sıktığında genç adam yavaşça oturduğu yerden kalktı. “Peki dediğin gibi olsun güzelim.” Yatağın kenarına oturup ayağındaki ayakkabıları çıkarıp genç kızın onun için açtığı yere usulca uzandı.Mihrimah bedenini Cihangire doğru yaklaştırıp başını hafifçe omzuna yasladı. “Bu şeyleri ne zaman çıkaracaklar gözlerimden.” Diye fısıldadı genç kız narin sesiyle. Cihangir yavaşça omzunun üzerine yatıp yönünü Mihrimah’a doğru döndü. Elini usulca uzatarak parmak uçlarıyla genç kızın müptelası olduğu saçlarda dolaştırdı. “Yarın.”Diye fısıldadı kısık sesiyle. Genç adamın gözleri uyku için direnirken o bu direnişe baş kaldırıyordu.Mihrimah heyecanla gülümseyip elini kaldırıp genç adamın yüzüne koydu. “Yani yarın seni görebileceğim öyle mi.?” Diye sordu sesine yansıyan saf heyecanla. Cihangir başını ağır ağır sallayarak genç kızı onayladı. Dudaklarını usulca genç kızın saçlarına bastırdı. “Göreceksin.” “O zaman uyuyalımda hemen sabah olsun.” Cihangir, Mihrimah’ın çocuksu sevinci karşısında yüreği burkularak ona baktı. Gözlerini ağır ağır kapatıp açarak yutkundu. “Uyuyalım güzelim.” Cihangir usulca genç kızın beline sarıldığında gözleri hasret kaldığı kokuyu bulmanın sevinciyle yavaşça kapandı. Gözleri yavaş yavaş uykuya teslim olurken, yüzünde dolaşan küçük parmaklar daha çok uykusunu getiriyordu. #######
“Sessiz olsana uyandıracaksın şimdi.” Süreyya’nın bir fısıltıyı anımsatan sesine nazaran Taner’in gür sesi odanın içine doluyordu. “Allah Allah az bir dur fotoğraflarını çekeceğim.” Taner elini ikizinin elinden kurtarmaya çalıştıkça Süreyya çattığı kaşlarıyla ikizine baktı. “Hayır çekmeyeceksin, abim kızacak sonra. Bıraksana şu telefonu” Genç kız ikizinin elindeki telefonu almaya çalıştıkça Taner, telefonu ondan uzaklaştırmaya çalışıyordu. “Kızmaz.”Cihangir göz kapaklarını ağır bir şekilde aralayarak çattığı kaşlarıyla başını sesin geldiği yöne doğru çevirdi. Karşısında gördüğü kardeşleriyle derin bir nefes aldı. “Ne yapıyorsunuz lan sabahın köründe burada.?” Genç adamın sert sesini duyan ikizler atışmayı bırakarak onlara çatık kaşlarıyla bakan abilerine baktılar. “Abi biz yengemi merak etmiştik.” Cihangir derin nefes alarak gözlerini yavaşça kapatıp açtı. “Çıkın dışarı.” Diye konuştu sakin tutmaya çalıştığı sesiyle zira kolları arasında uyuyan karısı fazla sesten rahatsız olmuş gibi kıpırdanıp duruyordu. “Ama abi..”Taner’in başladığı cümleyi bitirmesine izin vermeden sert sesiyle konuştu bu kez genç adam. “Başlatma lan abine çıkın dışarıya.” Süreyya aceleyle ikizinin kolunu tutup kapıya doğru sürükledi onu. “Aptal sana demiştim bu saatten gelmeyelim diye.” Genç kız sessiz sesiyle yakınırken bir yandanda ikizini peşinden çekiyordu. Odadan çıkıp kapıyı arkalarında kapatıkları yavaşça. “Fesupanallah.” Cihangir dudaklarının arasından sessizce fısıldarken bakışlarını hala uyuyan karısına çevirdi. Bakışları duvardaki saata kaydığında sattin henüz 7:35 olduğunu gördü. Gözlerini kapatıp uykusuna kaldığı yerden devam etti genç adam. Saatler sonra genç kız hafifçe yerinde kıpırdayarak bedenini hafifce genç adamın bedeninden uzaklaştırdı. Odanın içindeki sessizlik kulaklarını tırmalarken yavaşça yutkundu. “Cihangir.” Diye konuştu hafif uykulu sesiyle. Elini yavaşça uzatarak genç adamın omzunu buldu parmak uçlarıyla. “Cihangir, uyan.” Parmakları genç adamı sarsıp uyanmasını bekledi lakin beklediği yanıtı genç adamdan alamadı. “Uyansana Cihangir.” Cihangir omuzunda hissettiği küçük dokunuşlarla gözlerini aralayıp hafif çattığı kaşlarıyla ne olduğunu anlamaya çalıştı. Bakışları genç kızı bulduğunu yattığı yerde doğrulup telaşla ona baktı. “Bir şey mi oldu.?” Telaşlı sesi genç kızın kulaklarına dolduğunda genç kız başını usulca olumsuz anlamda salladı. “Hayır, sadece acıktım.” Cihangir çattığı kaşlarını düzeltip tuttuğu nefesini usulca bıraktı. Ayaklarını yataktan sarkıtarak yerdeki ayakkabılarını giyip dağılan üzerini düzeltti. “Önce doktorun seni kontrol etsin ardından kahvaltını getireceğim.” Hafifçe eğilerek dudaklarını genç kızın saçlarına bastırdı.”Geliyorum birazdan.” Mihrimah başını hafifçe olumlu anlamda salladığında genç adam odadan çıkıp kapıyı ardından kapattı. Kehribar gözleri bekleme alanında bekleyen kardeşlerine döndüğünde dudaklarının üzerinde oluşan hafif tebessümle başını olumsuz anlamda salladı. Adımlarını onlara doğru çevirip yavaşça ilerledi. “Gitmediniz mi hala siz.?” Genç ikili duydukları sesle başlarını kaldırarak onlara bakan abilerine baktılar. “Bizi kovsanda gitmeyiz, bu konuda biraz arsız olabiliriz.” Taner sırtını yaslandığı koltuktan hafifçe ayırıp abisine bararken Süreyya tek kaşını kaldırarak ikizine baktı. “Sensin arsız.” Genç kız huysuz sesiyle konuşurken, Taner yüzünü buruşturarak ona baktı. “Bir kerede arkamda dur be.” Süreyye, Taner’e cevap vermek için dudaklarını aralayacağı esnada Cihangir sert sesiyle konuştu. “Ben doktorun yanına gidiyorum, sizde Mihrimah’ın yanına gidin.” Arkasını dönüp gideceği esnada başını omzunun üzerinden kardeşlerine çevirdi. “Ne söylediğinizi tartarak söyleyin, eğer onun canını sıkarsanız canınızı sıkarım haberiniz olsun.” Uyarıcı sesiyle konuşup arkasını dönüp ilerlemeye başladı. “Görmemişin bir karısı olmuş” Taner rahat bir şekilde arasına yaslanıp memuniyetiz bakışlarıyla giden abisine bakıyordu. Süreyya yanında oturan ikizi gibi sırtını arkasına yaslayıp kollarını göğüs hizasında bağladı. “Çok nadir olsada bu kez sana katılıyorum ikiz.” Taner, Süreyyanın söylediklerin gülerken gülüşünü abisinin sesi kesti. “Sizi duyuyorum, Taner sesini kesmezsen ben bizzat kendim keserim.” Taner telaşla bakışların abisine çevirdiğinde abisinin az ilerde doktorla konuştuğunu fark etti. Bakışlarını yanında oturan ikizine çevirdiğinde genç kızın şaşkın bakışlarını gördü. “Bu gitmemiş miydi.?” Diye sordu kısık sesiyle. Süreyya omzunu bilmiyorum dercesine kaldırıp indirip oturduğu yerden kalktı. “Kalk hadi, yengemin yanına gidelim.” Taner ikizini onaylayıp hızla oturduğu yerden kalkarak giden ikizinin peşinden ilerledi. Adımları odanın önünde durduğunda genç kız yavaşça kapıyı çalarak içeriye girdi peşindende ikizi. “Geçmiş olsun yenge.” Diye konuştu Süreyya sevecen sesiyle. Mihrimah duyduğu sesle yüzüne yayılan gülüşle başını usul usul salladı. “Teşekkür ederim.” “Nasılsın.?”Diye konuşan bu kez Tanerdi. Pencerenin önüne elerleyip yavaşça cama yaslandı genç adam. “İyiyim sağolun.” Süreyya elindeki çantayı koltuğun üzerine bırakırken odanın kapısı yavaşça açılmasıyla bakışlarını oraya çevirdi. Gelen kişiler abisi ve doktordu. “Geçmiş olsun Mihrimah hanım.” Mihrimah usul usul başını sallarken doktor adımlarını yavaşça yatağın kenarında durdurdu. “Nasılsınız.?” “İyiyim.” Diye yanıtladı genç kız sesinine yansıyan hafif heyecanla. “Şimdi gözlerinizdeki bandajı açamacığım, gözünüzün tamamen iyileşip net görmeniz biraz zaman alacaktır bu yüzden korkmayın.” Mihrimah heyecanla usul usul başını sallayıp doktoru onayladı. Kalbi birazdan sevdiği adamı görecek olmanın körpe heyecanını yaşıyordu. Aldığı soluklar boğazını yırtarken, stresle parmaklarını birbirine doladı. Cihangir yatağın dibinde bulunan masanın ardına geçerek kalbinde hissettiği ürkek telaşla doktorun harekelerini izliyordu dikketle, onun canını yakmasınadan korkuyordu. Taner yaslandığı camdan ayrılıp abisinin hemen yanında durarak doktorun hareketlerini izledi abisi gibi. Doktor elindeki bandajları kenara bırakıp bir kaç kontrolü yaparak geriye çekildi. “Yavaşça gözlerinizi açabilirsiniz.” Mihrimah usulca yutkunarak parmaklarını sıkıca birbirine doladı. Birbirine yapışan kirpiklerini ağır bir şekilde araladı. Kirpiklerinden içeriye süzülen bir damla güneş ışığı dudaklarının titremesine sebep olmuştu. Yıllardır karanlığın içinde hapis olan gözlerine ilk kez güneşin can yakan ışıkları değiyordu. Gözünden bir damla yaş süzülürken titreyen kirpiklerini tamamen araladı. Görüşü sisli gökyüzünü anımsatırken kaşlarını hafifçe çatarak dudaklarını araladı. Ürkek bakışlarını kaldırıp karşısına baktığında gördüğü iki silik bedenle araladığı dudaklarını usulca kapattı. “Korktuğunuzun farkındayım lakin korkulacak bir durum yok gözünüzün iyileşmesi ve görüşünüzün stabilize olması yaklaşık iki ila üç ay sürer.” Genç kız başını usul usul sallayıp yavaşça yutkundu. “Göz kapaklarında ki şişlik ve morluk bir kaç gün içerisinde geçer, yazdığım damlaları düzenli kullamayı unutmayın, kendinizi iyi hissettiğinizde çıkış işlemlerini yapabilirsiniz. Geçmiş olsun.” Doktor Cihangir’e başıyla selam vererek odadan çıktığında odanın içini derin bir sessizlik kaplamıştı. Mihrimah kirpiklerini yavaşça kırpıştırarak gözlerini hafifçe kıstı, daha iyi göreceğini düşünerek. Lakin değişen bir şey olmadı. Omuzlarını hüzünle düşürüp titrek bir soluk doldurdu ciğerlerine. “Biraz yaklaşır mısınız sizi göremiyorum böyle.” İki genç adam birbirine bakıp ardından yatağın kenarındaki boşluğa ilerlediler, Süreyya hemen onların yanında dururken Cihangir en başta duruyordu. Mihrimah bakışlarını ona yaklaşan bedenlerde gezdirdi ağrı ağır, görüş açısı net olmasada yinede görebiliyordu. Dudakların üzerinde yeşeren umut dolu gülüşle, gözleri uzun uzun yanındaki bedenleri inceledi. Dakikarca. Cihangir, dudaklarını aralayıp konuşacağı esnada eline değen küçük parmaklarla bakışları oraya düştü kısa bir anlığına. “Cihangir.” Diye fısıldadı genç kız umut dolu sesiyle. Karşısındaki adamın Cihangir olduğunu biliyordu, kalbi ona itaat edip onu bulurken gözleride ona tutsak olmuştu. Cihangir şaşkınlıkla dudaklarını aralamış genç kıza bakarken kehribar gözleri mutlulukla parlıyordu. Kalbi acımasızca göğüs kafesini döverken dili lal olmuş gibi konuşamıyordu genç adam. “Sensin değil mi.?” Diye sordu genç kız narin sesiyle. Parmakları arasında tuttuğu el buz kesilirken genç kız korkuyla yutkunarak kaşlarını hafifçe çattı. “Sen… değil misin.?” Titreyen sesini bastırmak istesede başaramamıştı genç kız, yavaşça yutkunarak elini tuttuğu elden çekmek istediğinde elini tutan el buna müsade etmedi. “Evet evet o yenge abim biraz şaşırdı ondan konuşamıyor.” Taner aceleyle konuşup eliyle abisinin omzunu iki kere vurdu kendine gelmesi için. “Konuşsana abi, dilini mi yuttun.” Taner sert bir şekilde Cihangir’in omzuna vurduğunda, Cihangir kehribar gözlerini ona çevirdi. “Eline koluna sahip çık.” Cihangir bakışlarını kardeşinden ayırıp karısına çevirdi. Yatağın boş kısmına oturup yavaşça genç kızın yüzünü elleri arasına aldı, kehribar gözleri genç kızın kahverengi gözlerinde dolaşırken bu kez genç kızında gözleri onun gözlerini esir almıştı. Mihrimah dolu gözlerle karşısındaki adama bakarken gözünden bir damla süzülerek genç adamın elini ıslattı. “Güzelim…” Diye fısıldadı genç adam kısık sesiyle. Sesindeki heyecan gün yüzünü süslüyordu. Körpe yüreği bir an genç kızın onu tanıyamayacağını düşünsede yanılmıştı, onu tanımıştı. “Gözlerin kalbine itaat etmiş.” Baş parmağı usulca genç kızın gözyaşlarını siliyordu. Mihrimah başını usulca sallayarak onu onayladı. Cihangir genç kızı kendine çekerek sıkıca sarılırken, Mihrimah çekingen bir şekilde kollarını genç adamın beline doladı. “Şey.. gençler bölmek istemeyiz lakin bizde buradayız.” Taner eğlendiği her halinden belli olan sesiyle konuşurken, Süreyya’da usulca gülüyordu. Cihangir gözlerini kapatıp derin bir nefes alarak hafifçe genç kızdan uzaklaşarak başını onlara doğru çevirdi. “Siz bugün beni mi sınıyorsunuz lan.” Sert sesiyle konuştuğunda ikizler birbirine bakıp sustular ve geriye doğru birer adım attılar. “Taner git yengene kahvaltı getir, Süreyya sende evdekileri arayıp haber ver. Kısacası odadan çıkın.” İkiside usulca başlarını sallayıp odadan çıktıklarında Cihangir onların ardından gözlerini devirerek baktı. Bakışları tekrar karısını bulduğunda onun ürkek bakışlarıyla karşılaştı. Mihrimah sisli bakışlarıyla etrafa ürkek bir şekilde bakıyordu, elini usulca kaldırıp karşısındaki adamın yüzüne koydu. Dudaklarının üzerinde silik bir tebessüm yeşerirken kalbi heyecanla çarpıyordu. “Yüzün… hayal ettiğimden de güzelmiş.” Diye fısıldadı genç kız kısık sesiyle. Baş parmağı ağır ağır genç adamın yüzünde dolaşıyordu. Onu daha net görebilmek için Cihangire biraz daha yaklaşıp yüzlerini hizaladı. Sisli bakışları biraz daha net görürken, gözleri genç adamın gözlerinde dolaşıyordu. “Özellikle gözlerin… gözlerin çok güzel.” Cihangir elini yavaşça genç kızın elinin üzerine koyarak dudaklarının üzerine yerleşen tebessümle ona baktı, kalbi usul usul göğüs kafesini dövüyordu. Sanki ilk kez gözlerinin güzel olduğunu duymuş gibi heyecanlanmıştı. “Sana baktıkları için o kadar güzeller.” Mihrimah duyduğu kelamlarla hızlı hızlı atmaya başlayan kalbini sakinleştirmeye çalışırken Cihangir yavaşça genç kıza yaklaşarak dudaklarını genç kızın yanağına bastırdı. Genç kızın yanakları kızarırken Cihangir hafifçe geriye çekilerek ona baktı. Kehribar gözleri genç kızın kızaran yanaklarında dolaşıyordu amansızca. Sağ elini uzatıp genç kızın yüzüne düşen asi saçlarını usulca geriye doğru itti. “Peki kalbin? O da bana bakıyor mu.?” Diye sordu genç kız merakla. Duyacağı cevabı heyecanla beklerken genç adam gülümseyerek ona baktı. “Kalbim uzun zamandır sana bakıyor zaten.” Mihrimah duyduklarıyla gözlerini şaşkınlıkla aralarken dudaklarını da hafifçe aralanmıştı. Heyecanla titreyen bedeni heran bayılmaya hazır gibiydi. Kulaklarının içinde genç adamın söyledikleri yankılanırken usulca yutkunarak dudaklarını birbirine bastırdı. “Şaşkın ördek gibi bakma bana, hal ve hareketlerim gayet açık oysa ki.” Cihangir eğlendiği her halinden belli sesiyle konuşurken, Mihrimah utanarak başını önünde eğdi.
“Öpeyim mi bir kere.?” Genç kız duyduğu soruyla hızla kirpiklerini kapatıp açarak bedenini biraz daha geriye itmeye çalıştı lakin gidecek yeri yoktu. Cihangir gülümseyen gözlerle genç kıza bakarken, Mihrimah utangaç bakışlarını ondan kaçırıyordu. “Öptün ya az önce.” Diye fısıldadı utangaç sesiyle genç kız. Cihangir dudaklarının üzerinde büyüyen tebessümle biraz daha genç kızın üzerine eğildi. “O sayılmaz.” Cihangir itiraz eden sesiyle konuştuğunda, Mihrimah kaşlarını usulca çattarak sisli bakışlarını genç adama çevirdi. “Nedenmiş o? Gayette sayılır.”Diye sordu tek kaşını hafifçe kaldırarak. Cihangir eline dolalığı bir tutam saçı parmakları arasında hapis ederken, kehribar gözleri genç kızdaydı. “Sayılmaz.” Genç adam itiraz ederek parmaklarına doladığı saç tutamını genç kızın kulağının arkasına sıkıştırdı usulca. Bedenini usulca genç kıza yaklaştırıp sıcak nefesinin genç kızın saçları arasına dağılmasına izin verdi. “Daha gerçekçi olmak gerek değil mi kiraz çiçeği.?” Mihrimah yavaşça yutkunarak titreyen ellerini genç adamın omuzlarına koyarak onu kendinden uzaklaştırmaya çalıştı. “Uzaklaşsana biraz, hem bu ne canım hastayım ben. Hiç hasta bu kadar zora sokulur mu.?” Mihrimah sitemkar sesiyle konuşup küskün bir çocuk edasıyla kaşlarını çattığında Cihangir onun bu haline gülerek geriye çekildi. “Ha hasta olmasan sorun yok yani.?” Mihrimah duyduğu soruyla dudaklarını şaşkınlıkla aralayıp ardından tekrardan kapattı. Nasıl bir yanıt vermeliydi bilmiyordu genç kız. “Ben öyle bir şey söylemedim.” Cihangir bakışlarını genç kızın kızaran yanaklarında gezdirip başını ağır ağır sallayarak yavaşça oturduğu yerden kalktı. “Peki peki dediğin gibi olsun, zaten nereye kadar kaçabileceksin ki.” Dudaklarının arasından mırıldanarak camın önüne doğru ilerlerken odanın kapısı açılarak Taner odaya elindeki tepsiyle girdi, peşindende Süreyya. Cihangir kardeşinin elindeki tepsiyi alarak genç kızın yanına oturarak ona kahvaltısını yapmasında yardımcı oldu. “Annemleri aradım abi, kaç gibi gelirsiniz diye soruyuyor annem.?” Süreyya’nın sorduğu soruyla genç adam kısa bir an bakışlarını kardeşine çevirdi. “Bir saate çıkarız.” Kısa yanıtından sonra bakışlarını tekrar karşısına çevirip çatalın ucundaki peyniri ona uzattı. “Ben kendim yiyebilirim Cihangir.” Mihrimah kaşlarını hafifçe çatarak konuştuğunda Cihangir başını ağır bir şekilde salladı. “Biliyorum güzelim yersin tabi, ama şimdi ben yedireceğim.” Genç kız derin bir nefes alarak omuzlarını yenilgiyle indirdi. Dakikalar sonra doyduğunu hissederek, genç adamın ona uzattığı çatalı geri çevirdi. “Doydum.” Diye mırıldandı kısık sesiyle. Genç adam başını sallayarak yatağın kenarında kalkıp Tanere çevirdi bakışlarını. “Çıkış işlemlerini yapalım.” Taner abisini oyanlayıp yanına doğru ilerleyip ikisi odanda çıkarken genç adımlarını durdurup bakışlarını Süreyya’ya çevirdi. “Yengenin yanından ayrılma.” Genç kız yavaşça başını sallayarak abisini onayladığında odanın kapısı kapanmıştı. Mihrimah ağırlaşan göz kapaklarını hafifçe kapatıp odanın içerisindeki sessizliği dinledi. Aradan geçen dakikların ardından Süreyya tuvaletinin geldiğini hissederek bakışlarını uyuyan yengesine çevirdi. Genç kız yavaşça oturduğu yerden kalkarak odanın içerisinde bulunan lavaboya doğru ilerleyip lavaboya girip kapıyı ardından kapattı. Mihrimah kapanan kapı sesiyle irkilerek uyandığında sisli bakışlarını odanın içerisinde dolaştırdı. Yavaşça yutkunarak kuruyan dudaklarını araladı. “Süreyya.” Diye fısıldadı kısık çıkan sesiyle. Odanın içerisindeki sessizlik kulaklarını tırmalarken bu sessizliği açılıp kapanan kapı sesi bozmuştu. Genç kız derin bir nefes alarak usulca yutkundu. “Süreyya sen misin.?” Diye sordu titrek sesiyle. Ona doğru yaklaşan adım seslerini duyduğunda başını sesin geldiği yöne çevirip kimin geldiğini anlamaya çalıştı. Sisli bakışları kim olduğunu anlamasına izin vermezken, kalbinde hissettiği korku gün yüzüne çıktı ağır ağır. “Yanlış tahmin, Süreyya değilim.” |
0% |