Yeni Üyelik
28.
Bölüm

28. Bölüm

@eminefuruncu

 

Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim.

 

 

 

 

 

Birbirine meftum olan gözler zamanının nasıl geçtiğinin farkında değildi. Göğüs kafeslerine acımasızca vuran kalpleri her an duracak kadar hızlı atıyordu. Mihrimah kızaran yanaklarıyla usulca yutkunarak genç adamın yüzünde asılan elini yavaşça yüzünden ayırdı.

 

“Şey..” Mırıltıyı anımsatan kısık sesiyle konuşmaya çalışsada kelimeler zihninde hapis olmuş gibi dudaklarının arasından dökülmüyordu.

 

Genç adam yüzündeki gülüşle genç kızın elini usulca kavrarken kehribar gözleri genç kızın kızaran yanaklarında dolaşıyordu.

 

“Ney.?” Bedenini hafifçe genç kıza yaklaştırıp tek kaşını kaldırarak sordu. “Öpeyim mi yoksa.?” Genç adam keyifli sesiyle konuşurken genç kız şaşkınlıkla büyüyen gözlerini hızla ona çevirdi. Kuruyan dudaklarını art arda aralayıp kapatsada dudakları arasından tek kelam dökülmemişti.

 

Kuruyan boğazını ıslatmak için sert bir şekilde yutkunarak, elini usulca genç adamın göğsüne koyarak onu geriye doğru itmeye çalıştı.

 

“Şey.. ben acıktım.” Kısık sesiyle konuştuğunda Cihangir dudaklarının arasından bıraktığı derin solukla başını ağır ağır sallayarak hafifçe geriye doğru çekildi.

 

“Peki, ben sana yemek getireyim.” Oturduğu yerden kalkarak ağır adımlarla kapıya doğru ilerlerken genç kızın duyamayacağı ses tonuyla kendi kendine konuşuyordu.

 

Mihrimah sisli bakışlarıyla genç adamın odadan çıktığını gördüğünde tuttuğu nefesini yavaşça bıraktı. Titreyen elini ensesine götürür yavaşça boynuna yapışan saçlarını geriye doğru itti. Boynuna değen elleri zihnine kirli anıları bir bir düşürürken titreyen dudaklarını birbirine bastırdı.

 

Gözünden düşen bir damla yaşı hızla elinin tersiyle silerken kulaklarına dolan ses yüzünde soluk bir tebessüme ev sahipliği yaptırdı.

 

Sisli bakışlarını odanın kapısına çevirip gülümseyerek sesi dinledi. Yusuf’un gülüş sesleri tüm evi bayram yerine çevirirken onun hüzün dolu kalbinide bayram yerine çevirmişti. Genç adamın odaya girmesiyle genç kız hafifçe oturduğu yerde dikleşerek oturdu.

 

Ellerini dizlerinin üzerine bırakıp utangaç bir edayla konuştu.

 

“Yusuf’u görebilir miyim.?” Genç adam duyduğu soruyla adımları sekteye uğrarken tek kaşını hafifçe kaldırdı. Genç kızın Yusuf’u bu denli sevmesi onu içten içe mutlu ediyordu. Cihangir başını ağır ağır sallayarak elindeki tepsiyi kenara bırakıp odadan ayrıldı.

 

Genç kız sabırsızlıkla gelecek olan baba oğulu beklerken bakışları kapıda dolaşıyordu. Cihangir’in kucağında oğluyla birlikte odaya girmesiyle Mihrimah yüzüne yayılan tebessüme engel olmadı. Genç adam adımlarını yatağın yanında durdurduğunda genç kız kollarını ona doğru uzattı.

 

“Kucağıma alabilir miyim.?” Mihrimah çekingen sesiyle konuşurken bakışları ona bakan Yusuf’un yüzünde dolaşıyordu. Cihangir oğlunu sevdiği kadının kolları arasına bırakarak yatağın boş kenarına oturdu.

 

“Sormana gerek yok güzelim.. hem baksana benden çok seni seviyor gibi.” Genç adam hafif huysuz sesiyle konurken Mihrimah parlayan gözleriyle Yusufa bakıyordu. Kucağında tuttuğu bebek tıpkı babasına benziyordu. Yusuf elini uzatıp Mihrimah’ın saçlarına dokunurken Mihrimah kısa biran bakışlarını ondan ayırıp babasına çevirdi.

 

“Ne o kıskandın mı.?” Mihrimah tek kaşını kaldırıp eğlenen yüz ifadesiyle Cihangire bakarken genç adam elini yavaşça uzatarak oğlunun elinin üzerine koydu. Yusuf’un tuttuğu bir tutam saç ve onun küçük eli Cihangir’in büyük elinin içinde kaybolurken kehribar gözlerini genç kıza çevirdi.

 

“Neden kıskanayım ki, sonuçta ikinizde benimsiniz.” Genç kız utangaç bakışlarını genç adamının kehribar gözlerine tutsak ederken Yusuf’un ağlamaklı sesi aralarındaki tutsaklığı bozmuştu.

 

Yusuf başını genç kızın göğsüne yaslayıp sıkıca tuttuğu saç tutamıyla küçük gözlerini ağır ağır kapatıp açıyordu. Mihrimah gülümseyerek elini usulca Yusuf’un saçlarına kayarak usul usul okşayarak uyumasını bekledi sakince.

 

“Bak bunu kıskandım işte.” Cihangir huysuz ses tonuyla konuşup kenara bıraktığı tepsiyi eline aldı. Mihrimah sessizce gülerken ağzına doğru uzatılan kaşıkla dudaklarını yavaşça aralarak yemeğini yedi.

 

Genç adam parlayan kehribar gözleriyle karşısında adeta bir tabloyu anımsatan görüntüye baktı sızlayan kalbiyle. Elindeki kaşığı tekrardan genç kıza uzattığında Mihrimah başını olumsuz anlamda salladı.

 

“Daha fazla yemek istemiyorum.” Cihangir onu onaylayarak elindeki tepsiyi kenara bırakarak karısının kolları arasında uyuyan oğlunu güzelce yatağa yatırıp ardından ışığı kapattı. Yavaş adımlarla yatağa ilerleyip yatağa usulca uzandı.

 

Mihrimah'ın sisli bakışlarını uyuyan Yusuf’un üzerinde dolaşırken belinde hissettiği dokunuşla bakışlarını karşısındaki genç adama çevirdi. Aralarında Yusuf sessize uyurken yorgun gözler bir bir kapanmıştı.

 

 

 

 

#######

 

 

 

Genç kız yüzünde dolaşan ufak dokunuşları hissederek yorgun kirpiklerini usulca araladığında gözleri güneşin yakıcı ışıyla ilk kez karzı karşıya gelerek kamaşmıştı. Dudaklarının üzerine yerleşen tebessümle bakışlarını yan tarafına çevirdi.

Yusuf parmaklarını ağzına koymaya çalışırken şaşkın gözleri genç kızın üzerinde dolaşıyordu. Mihrimah sisli bakışlarıyla Yusufa gülümseyerek yattığı yerden kalkarak Yusufu kolları arasına aldı.

 

Dudaklarını Yusuf’un yumuşak yanağına bastırıp kokusunu içine çekti derince.

 

“Çok güzel kokuyorsun.” Yusuf sanki genç kızın söylediklerini anlamış gibi gülümserken onların sesine başka bir ses karışmıştı.

 

“Babasına çekmiş demek ki.” Cihangir uykulu gözlerle karşısındaki ikileyi izlerken kalbi huzurla çarpıyordu. Genç kız dudaklarının arasında kaçacak olan gülüşü bastırarak başını ağır ağır salladı.

 

“Ya öyle.” Genç adam tek kaşını kaldırıp genç kıza bakarken dirseğinin üzerine ağırlık vererek yatakta doğruldu.

 

“Bu küçük sincap benim yapamadıklarımı yapıyor bu durum canımı sıkmaya başladı.” Mihrimah kıkırdayarak genç adama kısa bir bakış atarak ona şaşkın bakışlarla bakan Yusufa bakıp saçlarının üzerine bir buse kondurdu.

 

“Abartma Cihangir, o daha bir bebek sayılır.” Genç adam hızla doğrularak yatakta oturup şaşkın sesiyle konuştu.

 

“Ben mi abartıyorum.” Eliyle oğlunu gösterip “Bana böyle sarılmadın.” Mihrimah dudaklarını şaşkınlıkla aralayıp genç adama bakarken, Cihangir yataktan kalkıp dudaklarının arasından mırıldanarak banyoya girdi.

 

“Baban biraz kıskanç sanırım küçük sincap.” Yusuf acıktığı için huysuzlanmaya başlarken genç kız yavaşça oturduğu yerden kalkarak dikkatli adımlarla giyinme odasına girip bakışlarını kısa bir süre odanın içerisinde dolaştırarak adımlarının ezbere bildiği yere doğru ilerledi. Yusufu yerdeki halının üzerine bırakıp dolaba doğru ilerledi.

 

Dolaptan aldığı rahat bol paça pantolon ve lila rengi bir kazağı hızla üzerine giyindi. Masanın üzerindeki tarağına elini usulca uzattı, gözleri yavaşça kapanırken parmak uçları tarağın üzerinde dolaşıyordu. Usulca yutkunarak titreyen kirpiklerini araladı.

 

Gözlerinden akmak için bir damla yaş beklerken başını olumsuz anlamda sallayarak kendini toparlamaya çalıştı. Ayağına değen sıcak bir şey ile irkilerek geriye doğru kayarak bakışlarını yere indirdi.

 

Yusuf kollarını uzatmış ona bakarken, genç kız gülümseyerek onu kucağına alıp masanın önündeki pufa oturdu.

 

“Korkuttun beni küçük sincap.” Genç kız tarağı eline alıp saçlarını usul usul tararken Cihangir’in odaya girmesiyle bakışları kısa biran onu bulsada işine kaldığı yerden devam etti. Bir yandan Yusufu tutup bir yandan saçlarını taramaya çalışmak onu zorluyordu.

 

Genç adam üzerine giydiği kazağı düzeltip adımlarını genç kıza doğru çevirdi. Elini yavaşça uzatarak genç kızın elindeki tarağı eline alarak genç kızın saçlarını taradı usul usul. Mihrimah gülümseyerek sisli bakışlarını aynaya çevirerek genç adama baktı.

 

Kalbi hiç bu denli hızlı atmamıştı, sanki yeni yürümeye başlayan bir bebeğin acemiliği vardi üzerinde.

 

Cihangir eğilerek bir buse kondurdu genç kızın kiraz çiçeği kokan saçlarına. Başını usulca kaldırarak yavaşça fısıldadı genç adam.

 

“Saçlarını ne zaman taramak istersen bana söyle, onlara dokunmak en güzel manzaraya bakmak gibi.” Mihrimah usul usul başını sallayıp onu onaylarken kucağındaki Yusuf huysuzlanarak ağlamaya başladı. Genç adam bu duruma gülerek oğlunu kucağına alıp genç kızın elini tuttu.

 

“Küçük sincap acıktı, kahvaltıya inelim artık.” Birlikte odadan çıkıp yavaş adımlarla merdivenleri inerken Mihrimah ilk kez bastonsuz yürümenin heyecanını yaşıyordu. Birazdan aylardır seslerini duyduğu ama yüzlerini görmediği insanları görecekti. Bu durum onu içten içe heyecanlandırıyordu.

 

Mihrimah elini tutan eli sıkıca kavrayıp usulca yutkunurken adımları salonda durmuştu. Sisli bakışları çekingen bir şekilde etrafta dolaşırken usulca yutkundu. Gül hanım gülümseyerek elindeki tabağı masaya bırakıp yavaş adımlarla onlara ilerleyerek sıkça genç kıza sarıldı.

 

“Nasılsın güzel kızım.?” İçtenlikle sorduğu soru genç kızın gülümsemesine sebep olurken usul usul başını salladı.

 

“İyiyim.”

 

“Geçmiş olsun diyemedik dün bir türlü, Pınar’ın rezaletinden sonra...” Cihangir annesine susması için kaşlarını çatarak bakması ile Gül hanım mahcup bir şekilde genç kıza baktı.

 

“Önemli değil.” Mihrimah, Cihangir’in eline farkında olmadan tırnaklarını batırırken genç adam derin bir nefes alarak annesinin yanından geçerek masaya oturdular.

 

“Geçmiş olsun kızım.” Mihrimah usulca başını sallarken, Orhan bey bakışlarını oğluna çevirip elindeki bardağı masaya bıraktı.

 

“Kahvaltıdan sonra işimiz var seninle.” Cihangir ağır ağır başını sallayıp çatalın ucuna batırdığı peyniri oğluna verdi, Yusuf iştahla yemeğini yerken genç adam uzanarak genç kızın tabağına kahvaltılıklardan koydu.

 

“Bunların hepsi bitecek.” Mihrimah itiraz etmek için dudaklarını aralayacağı esnada genç adam kaşlarını çatarak ona baktı. “İtiraz yok, hepsi bitecek.” Genç kız derin bir nefes alarak başını ağır ağır sallayarak kahvaltısını yapmaya başladı.

 

Sessiz geçen kahvaltının ardında Orhan bey ve Taner Cihangir’i dışarıda beklerken Cihangir oturduğu yerden yavaşça kalkarak oğlunu genç kızın kucağına bıraktı. Eğilip önce genç kızın saçlarına bir buse bırakıp ardından oğlunun saçlarını öperek geriye çekildi.

 

“Dışarıda önemli bir işimiz var halledip hemen geleceğim, yat dinlen tamam mı.?”

 

“Peki.” Genç kız sakin sesiyle onu onaylarken önemli işinin az çok ne olduğunu biliyordu. Pınar için gidiyorlardı, yaptığının cezasını çekmesi için.

 

Mihrimah sisli bakışları giden Cihangirden ayırıp önüne çevirip çayının son yudumunu içti.

 

“Süreyya bir kahve yapta içelim annem.” Süreyya annesini onaylayarak yerinden kalkarken Gül hanım gelinine yaklaşarak torununu kucağına aldı. “Hadi bizde salonda oturalım.” Mihrimah yavaşça yerinden kalktığında yavaşça yutkunarak Gül hanımın ona uzattığı kolunu tuttu.

 

Ağır adımlarla salondaki oturma yerlerine geldiklerinde genç kız yavaşça elini çekerek koltuğa oturdu.

 

“Kızım sen otur ben Yusfun altını değiştirip geleceğim.” Mihrimah usulca başını sallarken Gül hanım kucağındaki torunuyla salondan ayrıldı. Genç kız ellerini dizlerinin üzerine bırakıp sakin bir soluk doldurdu ciğerlerine.

 

Bakışları ağır ağır etrafta dolaşıyordu. Henüz net görmesede bir gün net göreceğini biliyordu. Dışarıda yağan yağmuru görüp saatlerce yağan yağmuru izleyecekti.

 

“Kahveler hazır.” Süreyya elindeki tepsiyle genç kıza doğru ilerlerken gözleri solunda annesini aramıştı. Tepsiyi yengesine doğru uzattı yavaşça. Mihrimah tedirgin bir şekilde elini tesideki kahveye uzattı.

 

Parmak uçlarının değdiği fincanı sıkıca kavrayarak eline alarak bakışlarını karşısındaki genç kıza çevirdi.

 

“Teşekkür ederim.” Süreyya, genç kıza gülümseyerek yanındaki boşluğa oturdu.

 

“Afiyet olsun.” Mihrimah usul usul kahvesini içerken Süreyya telefonuna gelen mesajla bakışlarını yanındaki telefonuna çevirdi. Elindeki fincanı sehpanın üzerine bırakıp telefonunu eline alarak gelen mesaja baktı.

 

Vural abi: Gözüm hala açıyor, sanırım kör olacağım.

 

Süreyya okuduğu mesajla kıkırdayarak dudaklarını birbirine bastırdı. Parmakları hızlı hızlı klavyenin üzerinde dolaşırken kalbi hızla göğüs kafesini dövüyordu.

 

“Abartma istersen Vural abi.” Saniyeler içerisinde mesajı görüldü olurken stresle alt dudağını ısırarak gelecek cevabı bekledi genç kız.

 

Vural abi: “Ben mi abartıyorum? Tabi gözü kör olacak olan sen değilsin, o yüzden bu rahatlık.” Genç kız gülümseyerek mesajı okurken salona giren annesini fark etmesiyle yüzündeki gülüşü silerek parmaklarını klavye üzerinde hızla gezdirerek mesajını yazıp gönderdi.

 

“Kaç kere özür diledim, daha ne yapmalıyım anlamadım ki.” Süreyya başını hafifçe kaldırıp annesi ve yengesine baktığında kendi aralarında konuştuklarını görerek bakışlarını tekrardan telefona indirdi.

 

Vural abi: “ Bunu sana yüz yüze konuşarak söyleyebilirim istersen.?” Genç kız tek kaşını kaldırıp merakla yanıt verdi genç adama.

 

“Anlamadım.?”

 

Vural abi:”Sokağın sonundaki parka gel yarın o zaman anlarsın.”

 

“Neden parka geliyormuşum böyle söyle işte.”

 

Vural abi:”Süreyya buradan söyleyecek olsam söylerdim, lütfen parka gelir misin.?” Genç kız kısa biran düşünerek aldığı derin nefesi usulca bırakırken usulca yutkundu.

 

“Peki geleceğim.” Mesajı gönderdikten sonra telefonu yanına bırakıp sehpanın üzerine bıraktığı kahvesini eline aldı. Kalbi küçük bir serçenin kalbi gibi atıyordu, nazlı nazlı.

 

Dakikalar su gibi akıp giderken hava çoktan kararmış gecenin karanlığı etrafı sarmıştı. Gül hanım ve Süreyya akşam yemeği için masayı hazırlarken Mihrimah yanında oturan Yusufla birlikte oyun oynuyordu. Yusuf elindeki arabayı Mihrimahın eline uzatıp onun elindeki arabayı alarak oyununa kaldığı yerden devam etti.

 

Evin içerisini dolduran zil sesiyle genç kız heyecanla oturduğu yerde dikleşerek bakışlarını kapıya doğru çevirdi. Ona her adımında daha çok yaklaşan adamın yüzünü ayırt ettiğinde dudaklarının üzerini bir gülümseme kaplamıştı.

 

Cihangir yavaşça koltuğun boş kısmına oturup Yusufu kucağına alarak yumuşak saçlarını öptü peş peşe. Kehribar gözlerini yanında oturan karısına çevirip tek kaşını kaldırarak ona baktı.

 

“Senin gibi kokuyor bu küçük sincap.” Genç kız gülümseyerek omzunu indirip kaldırdı nazlı bir edayla. Yusuf küçük parmaklarıyla Cihangir’in sakallarını çekerken genç adam onu kendinden uzaklaştırdı yavaşça. “Bana sıra gelince sakalımı çekersin tabi.” Genç adam huysuz sesiyle konuşurken genç kız sessizce yanında gülüyordu.

 

Aklına gelen düşüncelerle yüzündeki gülüş usulca silinirken yavaşça yutkunarak bakışlarını genç adama çevirdi Mihrimah.

 

“Pınar… Ne oldu ona.?” Sesine yansıyan tereddüt acı bir şekilde yutkunmasına sebep olmuştu.

 

“Hak ettiği neyse o oldu. Dört duvarın arasını boyladı.” Cihangir usulca genç kıza yaklaşarak saçlarına küçük bir öpücük kondurdu. “Korkmana gerek yok artık, o sana zarar veremez.” Genç kız usulca başını salladığında onu yavaşça oturduğu yerden kaldırarak yemek masasına doğru ilerledi.

 

Güzel sohbetler eşliğinde yenilen akşam yemeğinin ardından genç çift odasına ayılırken Cihangir kucağında uyuklayan oğlunu omzuna yaslayıp sessiz tutmaya çalıştığı sesiyle konuştu.

 

“Ben Yusufu uyutup geliyorum kiraz çiçeği.” Genç kız başını sallayarak odanın kapısını aralayarak içeriye girip kapıyı ardından yavaşça kapattı. Bakışları odanın içerisinde dolaşırken ciğerlerine titrek bir soluk doldurarak giyinme odasına ilerledi. Üzerindeki kıyafetleri çıkarıp rahat bir pijama takımı giyinerek oradan ayrılıp banyoya doğru ilerledi temkinli adımlarla.

 

Kenarda duran diş fırçasını eline alıp dişlerini fırçalarken sisli bakışları aynanın önünde duran Cihangir’in eşyarında dolaşıyordu. Onun eşyaların yanında kendi eşyalarını görmek onu heyecanlandırmıştı. Gözleri daha önce hayalini kuramadığı şeyleri görüyordu.

 

Beline dolanan kol genç kızın irkilerek yerinde sıçramasına neden olurken dudaklarının arasından korku dolu bir nida dökülmüştü.

 

“Korkma benim.” Cihangir başını genç kızın boynuna yaslayıp onu kolları arasında sıkıca sarıldı. Mihrimah korkuyla tuttuğu nefesini usulca dudakları arasından bırakıp dirseğini arkasındaki adamın karnına vurdu.

 

“Korkuttun beni, neden sessizce geliyorsun.?” Kaşlarını çatıp aynadan genç adamın yansımasına baktı. Genç adamın yüzündeki tebessümü görebiliyordu.

 

Cihangir burnunu genç kızın saçlarını değdirip güzel kokusunu içine çekerken kehribar gözlerini huzurla kapanmıştı.

 

“Sessiz gelmemiştim oysaki.” Mihrimah dirseğiyle genç adamı kendinden uzaklaştırıp elindeki diş fırçasını yerine bırakıp ağzını çalkaladı. Cihangir, Mihrimah’ın elini kavrayıp onu kendine doğru çekmesiyle genç kız dengede duramayıp düşeceği esnada genç adam onu hızla yakalayarak kucağına aldı.

 

“Ne yapıyorsun.?” Mihrimah şaşkın bakışlarını Cihangire çevirirken kollarını çoktan boynuna dolamıştı. Cihangir ayağıyla aralıklı duran banyo kapısını açarak odanın içine girdi.

 

“İşin bittiğine göre uyuyabiliriz artık.” Mihrimah, Cihangir’in bu haline gülerek başını olumsuz anlamda salladı. Cihangir bakışlarını genç kıza indirip tek kaşını kaldırarak ona baktı. “Ne o yoksa uyumak istemiyor musun.?” Cihangir genç kızı yatağın üzerine bırakıp hafifçe ona doğru eğildi.

 

Mihrimah yüzündeki gülüş duyduğu soruyla buza dönerken ağır bir şekilde yutkunarak ona bakan adama baktı. Ensesinde birleştirdiği ellerini yavaşça çözerken bakışlarını genç adamdan kaçırdı.

 

“Yoo uyumak istiyorum.” Kısık sesle konuşup titreyen ellerini sıkıca yumruk yaptı. Kızaran yanakları ve heran yerinden çıkacak gibi atan kalbi ona hiçte yardımcı olmuyordu.

 

“Öyle mi.? Ama benim uykum kaçtı.” Cihangir sağ kolunu yatağa yaslarken sol elini uzatarak genç kızın yastığa dağılan saçlarına dokundu. Mihrimah sesli bir şekilde yutkunarak titreyen elini genç adamın göğsüne koyarak onu itmeye çalışsada başarılı olamıyordu.

 

“Uzaklaşsana.” Cihangir elini uzatıp genç kızın çenesini kavrayarak eğdiği başını kaldırarak kendisine bakmasını sağladı. Mihrimah çekingen gözlerle karşısındaki adama bakarken yanaklarının daha çok kızardığını hissediyordu.

 

“Yok onu yapamam işte.”

 

“Ama uzaklaşman gerekiyor.” Genç adam tek kaşını kaldırıp sorgulayan gözlerle genç kıza bakarken baş parmağı usul usul genç kızın elmacık kemiğinde dolaşıyordu.

 

“Nedenmiş o.?” Mihrimah yavaşça yutkunup bakışlarını genç adamdan kaçırdı.

 

“Utanıyorum çünkü.” Cihangir gülümseyerek genç kıza bakıp usulca üzerinde eğilerek sessizce kulağına fısıldadı.

 

“Utanmak için çok geç artık, bence biz Yusufa bir kardeş yapalım.” Mihrimah duyduklarıyla gözleri şaşkınlıkla büyürken dudakları yavaşça aralanmıştı. Kirpikleri şaşkınlıkla birbirine vururken bakışları ona ışıltıyla bakan kehribar gözlerdeydi. Elinin altında hissettiği kalp atışları onun kalp atışlarıyla yarışıyordu.

 

“Bence Yusuf bir kardeş istemiyordur.” Kızaran yanaklarına inat karşısındaki kehribar gözlere bakarak konuşurken genç adam gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıp başını olumsuz anlamda salladı.

 

“Yok sordum ben ona istiyormuş.” Titreyen ellerini usulca kaldırıp çekingen bir şekilde genç adamın omuzlarına koydu.

 

“Yaa öyle mi.?”

 

“Öyle öyle.” Mihrimah gülümseyerek karşısındaki adamın parlayan kehribar gözlerine bakıp usulca yutkunarak omuzlarına koyduğu ellerini boynuna sardı.

 

“Peki o zaman Yusuf’un istediği olsun.” Cihangir gözlerini yavaşça kapatıp açarak güzel karısına baktı, kalbi her an duracakmış gibi atarken usulca genç kıza yaklaşıp kokusunu derince içine çekerek kısık sesiyle konuştu.

 

“Seni seviyorum kiraz çiçeğim, saçının her teline meftun olduğum kadın seni ölümüne seviyorum.”

Loading...
0%