@eminefuruncu
|
Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim.
Yağmur damlaları usul usul arabanın camına vuruyor, sessiz arabanın içinde adeta bir melodi gibi yayılıyordu. Genç kız yüzündeki tebessümle cama düşen yağmur damlalarına bakarken, yüreğinde ilk kez yağmuru görmenin sevinci vardı.
Genç adam başını usulca çevirip yanındaki karısına baktı, onun yüzünde gördüğü tebessüm kalbinin ağır bir şekilde atarak kendini belli etmesini sağlamıştı.
“Çok güzel.”Mihrimah sesindeki hayranlığı gizleyemeden sessizce konuştu. “Kulaklarım sesine aşinaydı lakin gözlerim ilk kez yağmuru görüyor.” Genç kız başını Cihangir’e doğru çevirip parlayan gözleriyle ona baktı. “Senin sayende. Ben.. çok teşekkür ederim”
Cihangir kehribar gözlerini kısa biran yoldan ayırıp elini uzatarak Mihrimah’ın elini elinin arasına aldı. Elinin üzerine bir buse kondurup, dizinin üzerine bıraktı.
“Sen mutlu ol yeter bana, yüzünde oluşacak bir tebessüm için herşeyi yaparım.” Genç kız gözlerini ağır bir şekilde kapatıp açarak aşkla yanındaki adama baktı. Başını usulca genç adamın omzuna yaslarken gözlerini huzurla kapatmıştı.
Cihangir başını eğerek genç kızın saçlarına bir buse kondurup, kokusunu derince içine çekti. Mihrimah’ın okula geri dönmesi için gerekli işlemleri yapıp, köye gitmek için yola çıkmışlardı yarım saat önce.
“İznin ne zaman bitiyor.” Diye konuştu genç kız sakin sesiyle. Baş parmağı Cihangir’in elinin içerisine daireler çizerken gözleri kapalı yağmurun sesini dinliyordu.
“Dört gün sonra.”
“Yaa, az kalmış.” Üzgün çıkan sesine mani olamazken gözlerini yavaşça aralayarak başını kaldırıp Cihangir’e baktı. “Yanımda olmana alışmıştım.” Cihangir hafifçe gülerek genç kıza baktı. Dudaklarını genç kızın dudaklarına kısa biran değdirerek geriye çekildi.
“İnan ben daha çok alıştım nasıl işe gideceğim hiç bilmiyorum.” Mihrimah şaşkın gözlerle ona bakarken, utanarak bakışlarını genç adamdan kaçırdı. Hala onun bu hallerine alışamamıştı.
“Hala şaşkın ördek gibi bakıyorsun bana.” Genç adam eğlenen sesiyle konuşurken genç kız bakışlarını devirip başını cama doğru çevirdi.
“Neden acaba, resmen her fırsatta öpmeye çalışıyorsun. Aniden oluncada şaşırıyorum haliye.”
“Öpmeden önce haber veririm o zaman bende.” Mihrimah gülmek için kıvrılan dudaklarını birbirine bastırıp başını ağır ağır sallayarak arka tarafta uyuyan Yusuf’a baktı. Yusuf boncuk gözlerini aralamış merakla etrafa bakıyordu. “Daha ne kadar var, Yusuf uyanmış.”
“10 dakika falan.” Genç kız önüne dönerek yağan yağmuru izlemeye devam etti sessizce. Araba dakikalar sonra evlerinin önünde durduğunda, kalbi heyecanla atıyordu. Cihangir genç kızın üzerindeki heyecanı fark ederek ona hafifçe yaklaşarak ellerini tuttu.
“Sakin ol.” Mihrimah tedirgin kahverengi gözlerini genç adamın kehribar gözlerini sabitleyerek usulca yutkundu.
“Ben.. Elimde değil ki yıllarca bu anı bekledim.” Cihangir büyük elleriyle genç kızın yüzünü kavrayıp dudaklarını genç kızın alnına bastırdı.
“Daha fazla bekleme o zaman.” Cihangir arabadan inip arka tarafın kapısını açarak içerideki şemsiyeyi eline alıp açtı. Yusuf’u pusetinden kucağına alarak arabanın kapısını kapatıp genç kızın olduğu tarafa geldi. Mihrimah arabanın kapısını açarak indiğinde Cihangir şemsiyeyi üzerine doğru tutuyordu. Büyük şemsiye üçünüde yağmurdan koruyordu.
Adımları evin önünde durduğunda genç kız yavaşça kapıyı çalıp sakince açılmasını bekledi.
Kapı usulca açıldığında genç kız karşısında gördüğü kadınla titreyen göz bebeklerinden bir damla yaş süzüldü. Titreyen dudaklarını birbirine bastırıp, içindeki ağlama isteğini bastırmaya çalıştı.
“Anne.” Diye fısıldadı titreyen sesiyle. Esma hanım dolan gözleriyle kızına bakarken ona doğru bir adım atarak kızını kolları arasına aldı.
“Annem.” Hasret kaldığı kokuyu içine çekerken gözünden bir damla yaş süzülmüştü Esma hanımın. Genç kız hafifçe geriye çekilerek heyecanlı sesiyle konuştu.
“Babam nerede.?” Esma hanım yüzünü ıslatan yaşları aceleyle silip, eliyle içeriyi işaret etti.
“Televizyon izliyordu.” Genç kız hızla başını sallayıp eğilerek ayağındaki ayakkabıları çıkardı.
“Oyy benim paşamda gelmiş.” Esma hanım uzanıp Yusuf’u kucağına alırken bakışlarını Cihangir’e çevirdi. “Hoşgeldin oğlum, geç hadi içeriye.” Cihangir, Esma hanımı başını sallayarak onayladı usulca. Bakışları karısına döndüğünde dolu gözlerle etrafa baktığını gördü.
Mihrimah usulca yutkunup, boğazına takılan taştan kurtulmaya çalıştı. Gözlerini yavaşça kapatarak ezbere bildiği yere doğru adımladı. Adımları oturma odasının önünde durduğunda gözlerini ağır bir şekilde araladı. Bakışları televizyon izleyen babasına ulaşınca dolan gözlerine mani olamadı.
“Baba.” Diye fısıldadı genç kız narin sesiyle. Fazıl bey bakışlarını kısa bir an televizyondan ayırıp ona seslenen kişiye bakıp tekrar televizyona baktı.
“He kızım.” Elini yanındaki çay bardağına uzattığı esnada fark ettiği bir şeyle eli havada kalmıştı. Başını hızla yan tarafa çevirip, şaşkın ama bir o kadar da heyecanlı sesiyle konuştu. “Mihrimah.” Hızla oturduğu yerden kalkıp kızını kolları arasına aldı.
“Oy canımın köşesi gelmiş.” Genç kız kollarını babasına sarıp, Yavaşça gözlerini kapattı. Fazıl bey dolan gözleriyle kızına bakarken yüzündeki tebessüme mani olamıyordu. Mihrimah sevgi dolu gözlerle karşısındaki adama baktı, bu zamana kadar onun için her şeyi yapan adama. Bakışları onun yanındaki annesine değdi usulca, onu her şeyden korumaya çalışan kadına.
Fazıl bey kızıyla birlikte koltuğa otururken Esma hanım ve Cihangir’de onların karşısındaki koltuğa oturmuşlardı.
“İyiyim, sizleri görmek beni daha iyi etti.” Fazıl bey kızının saçlarına bir buse bırakıp bakışlarını karşısındaki adama çevirdi.
“Hoşgeldin oğlum, ben Mihrimah’ı bir anda görünce heyecan yaptım kusura bakma.” Fazıl bey oturduğu yerden kalkıp Cihangirle tokalaştırlar. Genç adam yüzüne kondurduğun sıcak tebessümle başını olumsuz anlamda salladı.
“Estağfurullah ne kusuru.” Genç adam kalktığı yere geri oturduğunda kucağına gelmek isteyen Yusuf’u fark ederek onu kucağına aldı. Yusuf parmaklarını ağzına koymuş babasına bakarken Cihangir neden huysuzlandığını anlamıştı.
“Esma anne, Yusuf acıkmış sanırım, acaba yiyebileceği çorba varmı.”
“Ah olmaz mı oğlum ben hemen ısıtıp getireyim paşama.”Esma hanım hızla oturduğu yerden kalkıp mutfağa doğru ilerledi.
Evin içinde duyulan kapı kapanma sesiyle herkesin bakışları kapıya doğru dönerken Mihrimah karşısında gördüğü ablasıyla usulca yutkundu. Donuk bakışları ablasının üzerinde dolaşırken, ablası ona duygusuz bakışlarıyla bakıyordu.
“Mihrimah.” Selen duygusuz bakışlarıyla kardeşine doğru ilerleyip ona sarılma gereği duymadan yanındaki tekli koltuğa oturdu.”Hoşgeldin, hangi rüzgar attı sizi buraya.” Mihrimah öylece ablasına bakıyordu, ilk kez gördüğü ablası ona sarılma gereği bile duymamıştı.
Bu zamana kadar yaptığı, söylediği her aşağılayıcı kelam zihnini süslerken ağır bir şekilde tebessüm ederek ablasına baktı. Ablasının içinde ona karşı sevginin kırıntısı olmadığını biliyordu, bunu bilmek ise daha çok canını yakıyordu.
Ablasının sorusunu görmezden gelerek başını karşısında oturan adama çevirdi, ona aşkla bakan adama. Cihangir babasıyla sohbet ederken Yusuf huysuz bir şekilde kucağında kıvranıyordu. Genç kız onun bu haline gülerek oturduğu yerden kalkarak Cihangir’in yanına oturdu.
Yusuf sanki bu anı bekliyormuş gibi Mihrimah’ın kucağına gitmek için yol almıştı bile. Genç kız Yusuf’u kolları arasına alıp kokusunu derince içine çekerek saçlarını öptü.
“Al kızım.”Mihrimah annesinin uzattığı çorba kasesini eline alarak yavaşça Yusufa yedirmeye başladı. “Selen çay hazırlamıştım git getir kızım.” Esma hanım, Fazıl beyin yanına oturup gözleriyle kızına kalkması gerektiğini işaret ediyordu, Selen gözlerini devirip memnuniyetsiz yüz ifadesiyle oturduğu yerden kalkarak mutfağa ilerledi.
Kısa süre sonra elinde çay tepsisiyle geriye dönerek orta sehpanın üzerine bıraktı tepsiyi. Oturmak için yerine geçeceği esnada kapının çalmasıyla adımlarını kapıya doğru çevirdi. Kapıyı yavaşça açıp geriye doğru çekildi.
“Barış abi.”Diye konuştu genç kız şaşkın sesiyle. Genç adam hafifçe başıyla selam verip yanındaki annesine geçmesi için yol verdi.
“Kızım biz camdan Mihrimah’ın geldiğini gördük, bir görmek istedik onu.” Selen usulca başını sallayarak eliyle içeriyi işaret etti karşısındaki Fatma teyzeye.
“İçeride.” Anne oğul peş peşe içeriye doğru ilerleyip odaya girdiklerinde Mihrimah başını kaldırarak karşısındaki insanlara baktı.
“Mihrimah, güzel kızım nasılsın.” Mihrimah aşinası olduğu sesi duymasıyla dolan gözleriyle yavaşça oturduğu yerden kalktı.
“Fatma teyze.” Diye konuştu emin olmak istercesine. Yaşlı kadın başını sallayarak onayladı genç kızı.
“He ya Fatma teyze.”Yaşlı kadın kollarını genç kızdan çözüp gülümseyerek baktı ona. “MaşAllah iyi gördüm seni.” Genç kız utangaç bir şekilde bakışlarını yaşlı kadından ayırdığı esnada gözlerine değen gözlerle, kaşları şaşkınlıkla havalandı.
“Barış abi.” Diye sordu tereddüt dolu sesiyle. Genç adam yüzündeki gülümsemeyle başını ağır ağır sallayarak genç kıza doğru bir adım attı.
“Ta kendisi.” Genç kıza hafifçe sarılıp eliyle sırtına vurdu. “Görmeyeli büyümüşsün fındık.” Mihrimah bir zamanlar sürekli duyduğu kelimeyi duymasıyla gülümseyerek geriye çekildi.
“Fındık mı.? Hala mı.?” Barış başını yavaşça sallayarak genç kızı onayladı.
“Tabi kızım, sen hala o küçük Mihrimahsın benim için.” Genç adam bakışlarını genç kızdan ayırıp ona çatık kaşlarıyla bakan adama baktı.
Cihangir çattığı kaşlarıyla karşısındaki adama bakarken sakin kalmak adına derin bir nefes aldı. Mihrimah’ın tekrardan yanına oturmasıyla bakışları kısa biran ona dönsede duyduğu sesle bakışlarını ondan ayırdı.
“Barış ben.” Cihangir keskin kehribar gözlerini karşısındaki adamın ona uzattığı elinde dolaştırdı bir kaç saniye. Barış elini geriye indireceği esnada elini uzatarak elini sıktı.
“Cihangir.”
“Memnun oldum.” Cihangir sert bakışlarıyla karşısındaki adama bakarak başını ağır ağır salladı. Barış, Mihrimah’ın yanındaki tekli koltuğa oturduğunda Cihangir gözlerini yavaşça kapatıp açtı.
“Cihangir oğlum çayını tazeleyim mi.?” Genç adam başını kaldırıp gülümseyerek karşısındaki kadına baktı.
“Yok Esma anne, bir bardak yetti bana.” Yusuf oturduğu yerden kalkıp babasının kucağına gelip küçük kollarını Cihangir’in boynuna doladı. Cihangir oğlunu kolları arasına alıp saçlarına bir buse bıraktı. Yusuf başını babasının omzuna koyarak uyku moduna geçmişti.
“Yusuf’u nerede uyutabilirim.” Esma hanım gözlerini Mihrimah'a çevirip ardından Cihangir'e baktı.
“Mihrimah’ın odasına uyut oğlum, Mihrimah kalk kızım bir şey lazım olursa verirsin.” Cihangir oturduğu yerden kalkmasıyla Mihrimahta peşinden kalktı. Telaşsız adımlarla oradan ayrılıp genç kızın odasına girdiler.
Mihrimah dolaptan aldığı battaniyeyi yatağın üzerine bıraktı. Cihangir çoktan omzunda uyuya kalan oğlunu yatağın üzerine bırakıp battaniyeyi üzerine örtüp geriye çekildi. Kehribar gözleri genç kızı bulduğunda ona doğru ilerledi.
“O adamın sana sarılmasına neden izin verdin.?” Diye konuştu düz tuttuğu ses tonuyla. Mihrimah kaşlarını hafifçe çatarak karşısındaki adama baktı.
“Ne.?” Sesine yansıyan şaşkınlığı gizleyemezken anlamayan gözlerle Cihangir'e bakıyordu. Cihangir son adımını da atarak genç kızın karşısında durdu.
“Diyorum ki o adam neden sana sırıldı, neden gevşek gevşek sana fındık diyor..” Genç adam içinde ilk kez hissettiği kıskançlık duygusunu bastıramıyordu. Saçının teline dokunmaya kıyamdığı kadına başka bir erkeğin sarılmasını kabul edemiyordu.
“O benim abim gibi..”Genç kızın cümlesini bitirmesine izin vermeden hızla konuşarak onu susturdu.
“Ama abin değil.” Mihrimah ellerini uzatarak genç adamın yüzüne koydu. Yüzüne hafifçe yayılan tebessümle genç adamın yüzüne baktı. “Ben burada harif karıma sarıldı diye delirirken sen gülüyor musun.?” Mihrimah parmak uçlarında yükselerek dudaklarını genç adamın yanağına bastırdı.
“Boş yere kıskançlık yapıyorsun Cihangir. Barış abi benim olmayan abim sayılır.” Baş parmağını usul usul genç adamın yüzünde dolaştırdı.
“Ben mi boş yere kıskançlık yapıyorum.” Cihangir şaşkın sesiyle konuşurken Mihrimah başını usulca salladı.
“Evet, benim bir ablam var ama bana hiç bir zaman ablalık yapmadı, beni hiçbir zaman korumadı. Onun yerine beni her zaman barış abi korudu, düştüğümde hep o kaldırdı beni ablam değil. O yüzden o benim olmayan abim sayılır.” Kollarını genç adamın beline sarıp Çenesini Cihangir’in göğsüne yaslayarak ona alttan alttan baktı.
“Hem Barış abimin çok sevdiği bir nişanlısı var, yaza evlenecekler.” Cihangir tek kaşını kaldırıp genç kıza bakarken Mihrimah onun bu şaşkın haline gülerek geriye çekildi. “Çok uzunsun sana bakarken boynum ağrıyor.” Geriye doğru ilerleyip yatağa oturacağı esnada Cihangir genç kızı kendine çekerek kolları arasına aldı.
Mihrimah şaşkınlıkla ona bakarken Cihangir genç kızı kollarının altından tutarak hafifçe yükselterek yüzlerini aynı hizaya getirdi.
“Bak sen… hem konuyu öyle kapatıp gidemezsin. Yinede o adam sana sarılamaz.” Mihrimah başını usul usul sallayarak düşmemek için kollarını genç adamın boynuna sardı.
“Tamam Cihangir sarılamayacak, bırak hadi beni.” Cihangir genç kızı tek koluyla tutup sağ eliyle yüzüne dökülen saçları geriye doğru itti.
“Fındıkta demeyecek.” Huysuz sesiyle konuşup mızmız bir çocuk gibi genç kızın gözlerine baktı. Mihrimah şaşkın gözlerle ona bakarken gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı.
“Tamam demeyecek, indir beni artık.” Genç adam yüzüne yayılan gülüşle dudaklarını genç kızın alnına bastırdı. Genç kızı yavaşça yere bırakıp elini kavradı sıkıca.
“Hadi gidelim.” Birlikte odadan çıktıklarında odanın kapısını hafif aralıklı bırakmışlardı, Yusuf ağlayınca duyabilmek için. El ele oturma odasına girdiklerinde, Mihrimah elini Cihangir’in elinden kurtarmak istesede o buna müsade etmemişti. Boş olan koltuğa yan yana oturup ortamda dönen sohbete dahil oldular.
“Biz kalkalım artık, daha sonra yine geliriz.” Genç adam annesi ile birlikte oturduğu yerden kalkarak evin çıkışına doğru ilerlerken Mihrimah başını yanındaki adam çevirdi.
“Evin arkasındaki dereye gidelim mi.?” Genç kız umutla Cihangir’in gözlerine bakarken genç adam başını usulca sallayarak onu onayladı. “Hem alabalıkta tutarız.” Cihangir yavaşça oturduğu yerden kalmasıyla Mihrimah’ta oturduğu yerden kalktı.
Birlikte evden çıkıp yavaş adımlarla evin arkasına doğru ilerlediler. Mihrimah ezbere bildiği yere doğru adımlayıp evin arkasında kalan samanlıktan oltaları ve derin bir kova alarak geri çıktı.
“Hadi balık tutalım.” Diye konuştu şen sesiyle. Elindeki oltaları Cihangir’e uzatıp derenin kenarına doğru ilerledi.
“Burada alabalık oluyor mu.?” Genç kız Cihangir’in sorduğu soruyla bakışlarını ona çevirip başını olumlu anlamda salladı. Elindeki kovayı yere bırakıp genç adama doğru döndü.
“Tabi ki oluyor, babam sürekli tutar. Ben daha önce tutmadım ama.” Mihrimah aklına gelen şeyle tek kaşını kaldırarak genç adama baktı. “Sen tuttun mı daha önce balık.?” Meraklı sesiyle konuşurken gözleri genç adamın kehribar gözlerinde dolaşıyordu. Cihangir kıvrılan dudaklarıyla Mihrimah'a bakıp başını salladı.
“Sen o işi bana bırak.” Elindeki oltaların tekini yere bırakıp diğerinin ucuna yemi takarak dereye doğru fırlattı. Sabırla yeme balığın gelmesini bekliyorlardı. Mihrimah sıkılmış bir edayla dudaklarını şişirerek geriye doğru bir adım attı. “Balık sabır işidir, gel sanada öğreteyim.”
Mihrimah gülümseyerek genç adam doğru yaklaşıp ne yapamayacağını bilmeyerek ona baktı. Cihangir genç kızın arkasına geçerek oltayı onun ellerine verdi. Ellerini genç kızın ellerini üzerine koyarak onu yönlendirdi.
“Aaa bak bir şey takıldı.” Genç kız sevinçle bağırırken Cihangir onun bu haline gülümseyerek bakıyordu. Mihrimah oltanın ucuna takılan balığı çıkarmaya çalışırken Cihangir genç kızın önüne geçerek elleriyle onun ellerini yönlendirdi.
“Böyle yapacaksın.” Balığı kovanın içine atıp genç adam geriye çekildi usulca. Mihrimah hızla Cihangiri yakasından tutarak onu durdurdu.
“Dur dereye düşeceksin şimdi.” Cihangir bir kolunu genç kızın beline sarılıp ona yaklaşırken kıvrılan dudaklarıyla genç kıza bakıyordu.
“Bir şey olmaz.” Mihrimah başını hafifçe kaldırarak ona bakan adamın gözlerine baktı. Kehribar gözlerinde kaybolduğu adam ona sevgiyle bakıyordu. Cihangir, Mihrimah’ı kendine doğru çekip onu öpeceği esnada Mihrimah bedenini geriye doğru sarkıttı.
“Ne yapıyorsun, birisi görecek şimdi.” Telaşlı sesiyle konuşup bakışlarını etrata gezdirirken üzerine eğilen Cihangiri son anda fark etmişti. “Yaa Cihangir çekilsene geriye.”
Cihangir, Mihrimah’ı belinden tutarak hızla doğrulttuğunda genç kızın saçları yüzüne doğru savrulmuştu.
“Bir şey olmaz.” Cihangir, Mihrimah’ı öpmek için ona yaklaşırken duydukları sesle Mihrimah hızla Cihangir’i geriye doğru itti. Genç adam dengesini kuramayıp derenin içine düşerken başını taşa vurmasıyla acı dolu bir inilti çıktı dudaklarının arasında.
“Ay kusura bakmayın çocuklar, ben Yusuf uyandı diyecektim.” Mihrimah bakışlarını utançla annesine çevirip başını olumlu anlamda salladı.
“Birazdan geliyoruz anne.” Esma hanım arkasını dönüp giderken, Mihrimah korkuyla dereye düşen Cihangir’e baktı.
“İyi misin, Cihangir.” Telaşlı sesiyle konuşup dereye doğru ilerledi. Cihangir elini başına koyarak acıyla inleyerek düştüğü yerde doğrularak oturdu. Buz gibi su hafifçe tenini okşamıştı.
“Başım.” Mihrimah titreyen dudaklarıyla Cihangir'e bakıp derenin içine bir adım atacağı esnada Cihangir acı dolu sesiyle konuşarak buna mani oldu. “Gelme su buz gibi.” Düştüğü yerden kalkıp sırılsıklam olan üstüyle derenin içinden çıktı genç adam.
Mihrimah telaşla başına bakmaya çalışsa da boyu yetişmiyordu.
“İyi misin?”
“Başımı yardın, nasıl iyi olayım.” Genç kız bakışlarını Cihangir’den kaçırıp usulca yutkundu.
“Bilerek olmadı ki.” Ellerini Cihangir’in koluna sarıp onu eve doğru çekeledi. “Hadi eve gidelim bir bakayım bir şey oldumu.” Hazla adımlarla eve doğru ilerleyip eve vardıklarında Esma hanım telaşla onlara bakıyordu.
“Bir şey oldu mı oğlum.” Cihangir hafifçe gülerek başını olumsuz anlamda salladı.
“Yok olmadı Esma anne, Mihrimah bir kontrol edecek şimdi.” Esma hanım onu başıyla onaylayıp gitmeleri için yol verdi. Mihrimah’ın odasına girip kapıyı arkalarından kapattı genç kız.
Mihrimah, Cihangir’i sedirin üzerine oturtup kendiside hemen yanına oturdu. Elini Cihangir’in elinin olduğu yere uzatarak genç adamın elini oradan ayırdı. Bakışları şişen yerde dolaştı bir kaç saniye.
“Sadece şişmiş.” Hissettiği rahatlıkla derin bir nefes aldı genç kız. “Çok korktum bir şey oldu diye.” Cihangir tek kaşını kaldırarak kehribar gözlerini genç kıza çevirdi.
“Şişmiş ya, illa kan mı akması gerek. Başım acıyor benim burada.” Cihangir hafif alınmış sesiyle konuşurken genç kızın onunla ilgilenmesini istiyordu.
“Senin suçun, sana çekil demiştim.” Mihrimah oturduğu yerden kalkıp getirdikleri çantaya doğru ilerleyeceği esnada Cihangir bileğinden yakaladı onu.
“He sende bu çekilmiyor kafasını yarayım mı dedim.” Mihrimah şaşkınlıkla aralanan dudaklarıyla karşısındaki adama bakarken dolan gözlerine main olamamıştı.
“Cihangir, bilerek olmadı ki.” Cihangir şakanın tozunu biraz fazla kaçırdığını fark ederek oturduğu yerden kalarak Mihrimah’a yaklaştı.”Hem sende her fırsatta öpmeye çalışmasaydın beni canım ben ne yapayım.” Bu kez şaşırma sırası genç adam geçerken Cihangir sesli bir şekilde gülerek başını olumsuz anlamda salladı.
“Ancak gül sen üzerini değiştir, bende sana bir krem falan bulayım.” Genç kız arkasını dönüp hızla odadan çıkıp gittiğinde genç adam hala gülerek arkasından bakıyordu.
Kenarda duran giysi çantasını alıp içerisinden kıyafetlerini çıkarıp yatağın üzerine bıraktı. Üzerinde ki ıslak kıyafetleri çıkarıp yenilerini giyindiğinde odanın kapısı açılmıştı. Bakışlarını oraya çevirip gelen karısına baktı.
Genç kız parmağının ucuna sıktığı az kremle Cihangir’e doğru ilerleyip önünde durdu. Yanındaki boşluğa oturup başının arkasındaki şişliğe sürdü kremi.
“Acıyor mu.?” Diye sordu genç kız naif sesiyle. Cihangir kehribar gözlerini genç kızın asi saçlarından kahverengi gözlerine düşürüp başını olumsuz anlamda salladı.
“Yok acımıyor.” Mihrimah bakışlarını Cihangir’e çevirdiğinde onun keskin bakışlarıyla karşılaştı. Başını sorarcasına sallayıp tek kaşını kaldırdı.
“Ne oldu.? Neden öyle bakıyorsun.?” Cihangir hafifçe gülümseyerek genç kızın başındaki elini tutup indirdi. Elini elleri arasına alıp dudaklarını avuç içine bastırdı.
“Mihrimah…güneş ve ay demek. Sen benim dünyama hem güneş hem ay oldum, sen benim dünyama ışık oldun.”
|
0% |