Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@eminefuruncu

 

Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim.

 


Genç kızın içindeki küçük kız çocuğunu küstürmüşlerdi, kimi zaman isteyerek kimi zaman habersizce küçük kızım kalbini kırmışlardı. Kandıkca kanayan kabuk bağlamayan yaralar açmışlardı onda. Bu hayat oyunu nereye kadar süreceğini bilmiyordu genç kız, hiç beklemediği bir anda hayatına giren adam söylediği kelamlarla kırılan bir kalpten habersizdi.

Mihrimah acı bir şekilde yutkunup bastonunu koltuğun olduğu yöne çevirdi. Titrek bir şekilde attığı adımları geriye dönmek istiyordu. Gözlerinden süzülen bir damla yaş yanağını süslediğinde bunu umursamamıştı. Bastonun ucu koltuğa vurmasıyla titrek adımları durmuştu, eliyle yoklayarak koltuğu bularak koltuğun üzerine oturdu usulca. Elini uzatıp koltuğun üzerindeki kırlenti aradı, elinin bir şeye değmesiyle kırlenti düzeltip ayağındaki terlikleri çıkarttı. Elindeki bastonu koltuğun kenarına bırakıp yavaşça koltuğa yattı, dizlerini kendisine çekip koltuğun üzerinde küçüldü.

Cihangir kapattığı gözlerini aralayarak bakışlarını odanın içerisinde gezdirdi. Bakışları koltuğun üzerinde sırtı ona dönük bir şekilde yatan kızı bulduğunda biçimli kaşlarını yavaşça çatılmıştı. Koltuğun üzerinde üşüdüğü için bacaklarını kendisine çekerek yatan kıza baktı, siyah saçları bir perde gibi dökülmüştü koltuğun üzerine. Genç adam gözlerini kapatarak sırtını genç kıza döndü.

Yumuşak kalbi o kıza böyle davranmasına izin vermezken öfkesi kalbinin önüne geçiyordu. Annesine olan öfkesini ona acımasız sözler söyleyerek alıyordu.

Derin bir nefes alarak gözlerini araladı Cihangir. Üzerindeki yorganı geriye doğru atıp yataktan kalktı. Adımları ondan bağımsızca giyinme odasında bulunan dolaptaki battaniyelerin önünde durdu, kararsız bir şekilde elini battaniye uzattı. Battaniyeyi eline alıp hızlı adımlarla koltukta yatan genç kızın yanına ilerledi.

Adımları koltuğun kenarında durduğunda bakışları genç kıza düşmüştü usulca. genç kızın simsiyah kirpiklerinin üzerini süsleyen gözyaşları usulca yutkunmasına sebep olmuştu. Düzenli alıp verdiği nefesler uyuduğunu gösterse de ağlamış olmasını saklayamamıştı genç kız.

Cihangir elindeki battaniyeyi açıp yavaşça Mihrimah’ın üzerine örttü. Bakışlarını ağır ağır genç kızın üzerinden çekerek yatağına geri dönüştü. Gözleri yorgunlukla kapanırken onlara engel olmamıştı genç adam.

#########

Soğuk havaya rağmen ışık saçan güneş odanın içerisini aydınlatıyordu. Mihrimah yavaşça gözlerini araladığında üzerindeki ağır şeyin yeni yeni farkına varıyordu. Elini usulca kaldırıp üzerindeki şeye dokundu, parmakları battaniyenin üzerinde dolaşırken bir kaç saniye sonra anlamıştı bu şeyin bir battaniye olduğunu.

Kalbi tüm yaralarına rağmen umutla çarpmaya başladı o an. Dudaklarının üzerinde kuru bir tebessüm yeşerdi. Yattığı yerden kalkıp üzerindeki battaniyeyi geriye doğru iterek bakışlarını odanın içerisinde gezdirdi göremesede. Onun odada olup olmadığını anlamaya çalışıyordu, duyduğu soluk alıp vermeyle onun odada olduğunu anlamıştı. Başını önüne çevirip bastonunu akşam bıraktığı yerden aldı.

Bastonunun ucunu yerde gezdirip terliklerini soğuktan buz tutmuş ayaklarına geçirdi. Önünü kontrol ederek dün Süreyya'nın tarif etmesi üzerine bonyoya girip ihtiyaçlarını giderip banyodan çıktı. Adımları bu kez giyinme odasına yönelirken adımları kendi dolabının önünde durmuştu, Elini uzatıp yavaş yavaş kıyafetlerin üzerinde gezdirdi. Eline değen askıyı yerinden çıkarıp parmaklarını kıyafetin üzerinde gezdirdi. Kazak ve elbiseden olan bir kombini aldığını anladığında elbiseyi kenara bırakıp hızla üzerindeki kıyafetleri çıkarıp dolaptan aldıklarını giyindi.

Siyah boğazlı kalın bir kazak, kalın askıları olan önü kare yaka olan bir elbise giyinmişti üzerine. Üşüyen ayaklarına çorap giymek için çorap arasa da bulamamıştı. Adımlarını makyaj masasına çevirip eliyle kontrol ederek tarağı bularak birbirine giren saçlarını usul usul tarayıp saçlarını sıkı olmayacak şekilde at kuyruğu yaptı.

İşini bitirdikten sonra giyinme odasından çıkıp odaya girdi. Henüz saatin kaç olduğunu bilmediği için odadan çıkmak istememişti. Adımları koltuğun önünde durduğunda bastonunu kenara bırakıp koltuğun üzerindeki battaniyeyi bularak katlamaya çalıştı onu. Zorlansa da sonunda katladığı battaniyeyi kenara bırakıp koltuğa oturdu.

Ellerini birbirine kenetleyip dizlerinin üzerine koydu usulca. Sessizlik kulaklarını tırmalarken bu sessizliğe eşlik eden tek şey odanın içerisine yayılan düzenli alınan nefes sesleriydi.

Cihangir gözlerini aralayıp sağ tarafına döndüğünde koltukta oturan kızı görmesiyle biran duraksamıştı. Hala alışamamıştı onun varlığına. Bakışları genç kızın üzerinde dolaştı usul usul, siyah saçlarını toplamasına rağmen hala uzun gözüküyordu. Düzgün kaşarı, küçük burnu ve burnuyla uyumlu dudaklarıyla öylece karşısında duruyordu. Gözleri boşluğa bakar gibi baksa da ne hissettiğini gözleri açıkça belli ediyordu.

Cihangir’in çevik bir hareketle yataktan kalmasıyla Mihrimah onun uyandığını anlamıştı. Çekingen bir şekilde başını sesin geldiği yere doğru çevirdi. Cihangir hızlı adımlara banyoya girip kapıyı sertçe kapattı, Mihrimah duyduğu sesle boş bulunarak korkuyla yerinde sıçramıştı.

Cihangir ihtiyaçlarını giderip banyodan çıkıp giyinme odasına doğru ilerledi. Dolaptan aldığı Siyah boğazlı kalın kazakla siyah kot pantolonu giyinerek oradan çıktı. Elindeki saati koluna takmaya çalışırken göz ucuyla Mihrimaha bakıyordu.

Mihrimah yavaşça yutkunup kuruyan dudaklarını ıslattı. Ona üzerini örttüğü için teşekkür etmek istiyordu ama ondan çekiniyordu. Titrek bir nefes ciğerlerine bahşederek konuştu.

“Ben… teşekkür ederim… Yani şey üzerimi örttüğün için.” Cihangir soğuk bakışlarıyla karşısındaki kıza baktı. Ellerini pantolonun ceplerine koyarak ona doğru bir iki adım attı.

“Sen onu bunu boşver de, bu evliliği neden kabul ettiğini söyle bana.” Sesi Karadenizin dalgaları kadar sert ve soğuktu. Mihrimah duyduğu soruyla başını kaldırıp sesin geldiği yöne çevirdi. Söyleyecek bir söz bulamadı genç kız diline prangalar vurulmuştu sanki konuşmak istese de konuşamıyordu.

Cihangir sabırla genç kızın vereceği cevabı beklerken, Mihrimah ne söyleyeceğini bilmiyordu. Kalbine ağır geliyordu bazı gerçekler. Dolan gözlerini kapatıp başını önüne eğdi.

“Konuşsana neden kabul ettin.?” Cihangir yüksek sesiyle konuşmasıyla, Mihrimah korkuyla yerinde sıçramıştı. Cihangir bunu fark ederek gözlerini sakince kapatıp açarak genç kızın vereceği cevabı bekledi.

“Ben… şey.”

“Sen ne.?” Cihangir'in sabırsız soruları Mihrimah'ı korkutuyordu. Mihrimah yavaşça yutkunarak araladı dudaklarını.

“Sen.. Doktorsunya belki ameliyat olmamda yardımcı olsun diye.” Cihangir duyduklarıyla şaşkınlıkla genç kıza bakıyordu. Sırf görebilmek için tanımadığı bir adamla evlenmeye kabul etmişti. Mihrimah dolu dolu olan gözlerini akmaları için serbest bırakmıştı, gözyaşları bir bir yanağından süzülürken kalbi acıyla sızlıyordu. “Ben özür dilerim.. Benim gibi bir kızla evli olmak istemdiğini biliyorum bunun için senden özür dilerim.”

Elinin tersiyle akan gözyaşlarını silip akan burnunu utanarak çekti. İnsanların ona acıdığını biliyordu. Görmediği için kimse onunla konuşmazdı, kimse onunla arkadaş olamazdı. Çok yorulmuştu bu zamana kadar atık yorulmak istemiyordu ama kimse buna müsade etmiyordu.

Cihangir öylece genç kıza bakıyordu ondan böyle bir cevap beklemiyordu. Ona doğru bir adım atıp cebindeki mendili ellerinin üzerine bıraktı.

“Kahvaltıya geç kalacağız.” Diye konuştu sert sesiyle Cihangir. Mihrimah ellerinin üzerine bırakılan mendille gözyaşlarını sildi yavaşça. Mendili katlayıp koltuğun üzerine bırakıp kenara bıraktığı bastonunu eline alıp oturduğu yerden kalktı.

Cihangir dikkatli bakışlarıyla genç kızın her hareketini izliyordu. Mihrimah yavaş adımlarla kapıya doğru ilerlerken Cihangir birkaç adım gerisinde ilerliyordu. Mihrimah kapıyı açıp odadan çıkarak merdivenlere yöneldiğinde ayağının halıya takılmasıyla bedeni öne doğru savrulmuştu, genç kızın kalbi korkuyla atarken Cihangir hızla genç kızı kolundan yakalayarak kendisine doğru çekmişti.

Mihrimah’ın gözleri korkuyla karşısındaki adama bakarken, genç adam koyu kahverengi gözlere bakıyordu buz gibi bakışlarıyla.

“Dikkatli ol, birde seninle uğraşamam.” Cihangir’in dilinden dökülen her kelam Mihrimah’ın gözleri dolmuştu. Mihrimah bunu gizlemek için başını önüne eğse de Cihangir dolu dolu olan kahveleri görmüştü. Kehribar rengi gözlerini koyu kahvelerden kurtarıp genç kızın kolunu bıraktı.

Yavaş adımlarla merdivenleri inip masaya geldiklerinde Süreyya Mihrimah’ın oturmasına yardımcı olmuştu.

“Günaydın.” Diye mırıldandı Cihangir önündeki çayından bir yudum alırken. Masadaki herkes ona karşılık verirken Mihrimah sessiz kalmayı seçmişti. Herkes sessiz bir şekilde kahvaltısını yaparken Mihrimah'ın üzerinde yine çekingenlik vardı, elindeki çatalı önündeki tabağına uzatıp tabağındaki şeyleri kontrol ederek ne olduklarını anlamaya çalıştı, çatalının peynire değdiğini düşünerek çatalını peynire batırıp peyniri yavaş yavaş çiğnedi.

“Bu akşam Ayten ve Pınar kızım gelecekti, Taner sen onları otogardan alıver oğlum.” Hatice hanımın konuşmasıyla Taner elindeki çay bardağını masanın üzerine bırakıp bıkkın bir şekilde nefesini bıraktı.

“Niye babaanne kendileri gelemiyorlar mı.?” Hatice hanım kaşlarını çatarak torununa baktı.

“Ne demek gelemiyorlar mı? Halan o senin tabi gideceksin almaya.” Taner gözlerini devirip, bıraktığı çay bardağını eline alıp bir yudum içerek babaannesini yanıtsız bıraktı, biliyordu ki her söylediği sözü çürütecek bir sözü vardı.

Mihrimah elindeki çatalı masanın üzerine bırakıp elini çekeceği esnada elinin çay bardağına değmesiyle çay bardağı masanın üzerine dökülmüştü. Genç kızın korkuyla gözleri büyürken Gül hanım ve Süreyya telaşla yerlerinden kalkıp yanına gelmişlerdi.

“Mihrimah, kızım iyi misin.? Bir şey oldu mu.?” Gül hanım telaşla konuşurken Mihrimah dolan gözleriyle başını sesin geldiği yöne çevirdi.

“Özür dilerim.. Bilerek olmadı.” Gül hanım telaşlı gözlerini genç kızın üzerinde gezdirip iyi olup olmadığını anlamaya çalıştı. Cihangir sessizce genç kıza bakıyordu, dolu dolu olan gözlerinden nasıl ürktüğünü görebiliyordu. Sertçe yutkunup bakışlarını genç kızın üzerinden ayırdı.

“Tabiki bilerek olmadı güzel kızım, iyi misin sen.?” Gül hanımın şefkatli sesiyle konuşmasıyla Mihrimah'ın korkuyla çarpan kalbi rahatlamıştı azda olsa.

“İyiyim ben, ama izniniz olursa masadan kalmak istiyorum.” Diye konuştu naif sesiyle. Sesi öyle kırılgan çıkıyordu ki insanın içini kavuruyordu.

“Tabi kalkabilirsin.” Gül hanım yüzümdeki buruk gülüşle gelinine bakarken, Süreyya kenarda duran bastonunu Mihrimah’ın eline verip masadan kalkmasına yardımcı oldu. Mihrimah ve Süreyya arkalarını dönüp salondaki oturma grubuna doğru ilerlemeye başladığında Hatice hanım huysuz sesiyle konuşmuştu.

“Gelin diye kör kızı alırsanız böyle olur.” Acımasız sözleri Mihrimah’ın kulaklarına dolduğunda genç kızın adımları kısa bir an durmuştu. Acıyla yutkunup boğazına oturan taştan kurtulmaya çalıştı. Yüzüne kondurduğu acı bir gülüşe duran adımlarını yeniden hareket ettirmişti.

Masadaki herkes öfkeli bakışlarla Hatice hanıma bakarken o bunu pekte umursamıyordu. Cihangir boş bakışlarıyla babaanesine bakıp masadan kalktı.

“Ben hastaneye gidiyorum.” Sert adımlarıyla salondan çıkacağı esnada gözleri koltukta oturan kıza takılı kalmıştı. Yüzüne yerleştirdiği emanet gülümsemyele kardeşinin konuşmasını dinliyordu. Gülüşünü acımasızca çalmışlardı ondan, kimse günden güne gülüşü solarken açımamıştı ona, yıllardır gülmeyi unutmuştu o annesi ve babasından başka kimseye içtenlikle gülümseyememişti.

Cihangir gözlerini kapatıp açarak derin bir nefes alıp evden çıkıp arabasına binmişti. Elini sert bir şekilde direksiyona vurup onu bu yola zorlayan annesine bir kez daha kızdı.

Kahvaltının ardından Orhan bey ve Taner birlikte evden ayrılırken, Gül hanım uyanan torunu almak için üst kata çıkmıştı. Beşiğinde ağlayarak etrafa bakan torununun altını değiştirip üzerine temiz kıyafetler giydirip kucağına alıp odadan çıktı. Yavaş adımlarla salona girdiğinde Mihrimah duyduğu ağlama sesiyle başını sesin geldiği yöne çevirmişti.

Yüzünde oluşan tebessüme engel olmazken heyecanla çarpan kalbi de ona eşlik ediyordu.

“Süreyya, kızım Yusuf’un mamasını hazıla acıkmış.” Gül hanım kucağında ağlayan torununu susturmak için sallasada bu pek fayda etmiyordu. Süreyya hızla başını sallayıp oturduğu yerden kalkıp mutfağa gitti mamayı hazırlamak için.

Gül hanım bakışlarını koltukta sessizce oturan gelininin üzerine düşürdü yavaşça. Yusuf'un sesini duyduğunda yüzünde oluşan gülümsemeyi görmüştü, Yavaş adımlarla Mihrimah’ın yanına ilerleyip koltuğun boş yerine oturdu.

“Kucağına almak ister misin kızım.?” Mihrimah kendisine sorulan soruyla sertçe yutkundu. Kucağına almak isterdi tabi lakin fark etmeden ona zarar vermekten korkuyordu.

“Yok, ben fark etmeden ona zarar verebilirim.” Diye konuştu çekingen sesiyle. Gül hanım yüzündeki gülümsemeyle Mihrimaha iyice yaklaşıp Yusufu tek koluyla tutup Mihrimah’ın kolunu açtı.

“Korkma kızım ben yanındayım.” Yusufu Mihrimah'ın kolları arasına bıraktığına bağıra bağıra ağlayan Yusuf saniyeler içerisinde susmuştu. Gül hanım bu duruma şaşkın gözleriyle bakarken, Mihrimah kolları arasındaki bebeği dikkatli bir şekilde tutuyordu. Sağ elini kaldırıp tereddütle Yusuf’un başına koydu, parmakları arasında dağılan yumuşacık saçlar Genç kızın parmak uçlarını sızlatmıştı.

Süreyya elindeki biberonla salona girdiğinde gördüğü manzarayla şaşkınlıkla kaşlarını kaldırmıştı. Yavaş alımlarla Mihrimaha yaklaşıp elindeki biberonu Yusuf’un ağzına koyup tutması içim Mihrimah’ın eline verdi.

“Çok kaldırmıyorum değil mi biberonu, yiyebiliyor mu rahat.?” Telaşlı sesiyle konuşup, elindeki biberonu sıkıca kavradı.

“Yok kızım, rahat ol sen.” Yusuf iştahla mamasını yerken küçük parmaklarına dolanan uzun saçları sıkıca kavramıştı. Yusuf mamasının bitmesiyle huysuzca tekrardan ağlamaya başlamasıyla Mihrimah telaşla onu sallamaya başlamıştı.

“Neden ağlıyor, yanlış bir şey mi yaptım.?” Diye konuştu genç kız telaşlı sesiyle.

“Yok kızım emziğini istiyor, Süreyya getiriver annem ağlamasın çocuk.” Süreyya oturduğu yerden kalkıp merdivenlere ilerlerken kapının çalmasıyla adımlarını kapıya çevirmişti. Kapıyı açtığında karşısında abisini görmeyi beklemiyordu.

Cihangir oğlunun ağlama sesini duymasıyla çattığı kaşlarıyla kardeşine bakıp ayakkabılarını çıkardı aceleyle.

“Neden ağlıyor Yusuf.?” Soru sorsa da o sorunun cevabını beklemeden hızlı adımlara salona girdi. Hızlı adımları biran sekteye uğrayarak duraklasada oğlunun ağlayış sesi onu kendisine getirmişti. Öfkeli adımlarla Mihrimah'ın yanına varıp oğlunu onun kucağından aldı.

Mihrimah biran da kucağından çekilen bebekle neye uğradığını şaşırmıştı.

“Ne yaptın oğlumada ağlıyor.” Cihangir’in öfkeyle bağırmasıyla Mihrimah korkuyla yerinde sıçramıştı. Boşta kalan kollarını indirip duyduğu sorunun cevabını düşündü. gül hanım oturduğu yerden kalkıp oğlunun yanına giderek sakin olması için gözlerine baktı.

“Ben.. ben bir şey yapmadım.” Diye fısıldadı kısık sesiyle genç kız.

“Sana kim izin verdi de oğlumu dokunabiliyorsun.? Bir daha oğluma dokunmayacaksın.” Mihrimah duyduğu sözlerle dolan gözlerini akmamaları için tuttu, boğazına oturan taş onu boğmaya yeminliyken içinde hissettiği boşluk giderek büyüyordu. Gözlerinden yaşlar birer birer süzülürken yavaşça kuruyan dudaklarını ıslattı.

“Ben izin verdim Cihangir, kıza bağırıp durma almayayım ayağımın altına.” Cihangir öfkeli gözleri kısa biran annesini bulsa da bu çok kısa sürmüştü. Çattığı kaşlarla karşısında oturan kıza baktı, yanağından süzülen yaşları gördüğünde usulca yutkunmuştu.

“Ben özür dilerim, bir daha dokunmam.” Titreyen sesiyle konuşup yavaşça oturduğu yerden kalktı genç kız. “Ben odaya çıkabilir miyim.?”

“Çık tabi kızım, Süreyya sana eşlik etsin mi.?” Gül hanım elini genç kızın koluna koyup şefkatle okşarken karşısında ağlamamak için kendisini tutan kıza üzgün gözlerle baktı.

“Yok ben kendim giderim.” Kimsenin bir şey söylemesini beklemeden bastonuyla önünü kontrol ederek dünden beri aşinası olduğu salondan çıkıp merdivenlere geldi. Merdivenleri yavaşça çıkıp odanın önünde durduğunda elini kapıya uzatıp kapının kolunu bulup kapıyı açarak odaya girdi. Adımları onu koltuğa getirirken yavaşça koltuğa oturup ayağındaki terlikleri çıkarıp koltuğa oturdu. Başını koltuğun kol koyma yerine yaslayıp dizlerini kendisine doğru çekti.

Gözlerinden dökülen her damla yaşla içinde hissettiği boşluk giderek büyüyor onu içerisine çekiyordu. Genç kız o boşluğa düşmekten korkuyordu, o boşluğa düşerse kendisine uzatılacak bir el yoktu. O boşluğun içinde kaybolup gidecekti belki de.

Dudaklarının arasından kaçan hıçkırıkla elini ağzına koyup sesinin çıkmasını önledi. Bu zamana kadar neye sevinse hepsi boğazında kalmıştı, hepsi bir bir elinden alınmıştı. Hak etmediği sözleri duymak sessizce kabuğuna çekilmesine sebep oluyordu, insanlar onu her defasında yargılamak yerine bir çift laf etselerdi genç kız sessizce kabuğuna çekilmeyecekti.

Gül hanım sert bakışlarla oğluna bakarken Cihangir giden kızın arkasından bakıyordu. Ona bağırmak istememişti lakin oğlunun ağladığını duyunca öfkeyle ona patlamıştı.

“Neden kıza bağırıyorsun Cihangir.?” Gül hanım çattığı kaşlarıyla oğluna baktı lakin oğlu ona bakmıyordu. Cihangiri kolundan çekip kendisine bakmasını sağladı. “Bana bak Cihangir bir daha o kıza bağırdığını görürsem beş parmağımın izini o yüzün de bulursun, ayağını denk al pişman olacağın şeylerde yapma.” Sert sesiyle konuşup artık ağlamayan Yusuf'u oğlundan alıp koltuğa oturdu.

Cihangir gözlerini kapatıp açarak derin bir nefes alarak Salondan çıkıp merdivenlere yöneldi, Merdivenlerden inen babaannesini umursamadan merdivenleri çıkıp odanın önüne geldi. Elini kapının koluna uzatıp kapıyı yavaşça açtığında kapının açılma sesini duyan Mihrimah hızla gözlerini kapatıp uyuma numarası yaptı.

Cihangir odaya girdiğinde koltuğun üzerinde uyuyan kıza baktı dakikalarca kapının önünden. usulca yutkunup kapıyı ardından kapatıp odaya girdi. Yavaş adımlarla ilerleyip yatağın kenarına oturdu. Bedenini öne doğru eğip dirseklerini dizlerine yaslayıp ellerini birleştirdi.

Mihrimah onun geldiğini anladığında sessizce yutkunup gözlerini açmamıştı. Ağladığı için uykusu gelmişti bedeni onu uykunun kolların çekmek istiyordu ama o buna direniyordu.

Dakikalarca ne Mihrimah gözlerini açtı nede Cihangir konuşmuştu. Mihrimah tatlı gelen uykuya daha fazla dayanamayarak kendisini uykunun kollarına bırakmıştı. Cihangir bakışlarını usul usul genç kızın üzerinde gezdirdi, ağladığı için kızaran yüzü ve burnu derince yutkunmasına sebep olmuştu. Bakışları üşüdüğü için bir araya topladığı bedeninde dolaşıp ayaklarına geldiğinde kaşları çatılmıştı, çorap giymediği ayakları soğuktan kızarmıştı.

Kararsız bir şekilde oturduğu yerden kalkıp genç kıza doğru ilerleyip koltuğun üzerinde duran battaniyeyi genç kızın üzerine örttü. Adımlarını geriye çevirip yatağın üzerine oturup sırtını başlığa yaslayarak genç kıza baktı.

Sağ bacağımı uzatırken sol bacağını kendine doğru çekip kolunu dizinin üzerine koymuştu.

Saniyeler dakikaları dakikalar saatleri kovalamıştı. Bulutlar yerini aya teslim ederken Mihrimah ağladığı için acıyan gözlerini yavaşça açtı. Üzerinde hissettiği ağırlıkla elini uzatıp üzerindeki şeye dokunduğunu battaniye olduğunu anlamıştı, Battaniyeyi onun örttüğünü anladığında derin bir nefes almıştı. Alt kattan sesler geliyordu büyük ihtimalle Hatice hanımın sabah bahsettiği kişiler gelmişti.

Odanın içindeki sessizliği dinledi dakikalarca. Bu koltuktan kalkmak istemiyordu, kanı çekilmiş gibi hissediyordu. Aklına düşen sözlerle gözleri tekrardan dolmuştu, titreyen dudaklarını birbirine bastırıp titreyen sesiyle fısıldadı.

“Sanırım ablam haklıydı.. bir ucubeye benzediğim için insanlar benden kaçıyor, benimle konuşmak istemiyor, belki de bu yüzden yok sayılıyorum.” Gözünden akan yaşı elinin tersiyle silip burnunu çekti. “Oysaki benimde bir kalbim var, defalarca kırılsa da hala atan bir kalbim var.”

Cihangir duyduğu kelimelerle ne kadar yanlış yaptığını anlamıştı. Onun kalbini kırdığını biliyordu lakin nasıl özür dilediğini bilmiyordu. Gözlerini sıkıca kapatıp açarak usulca boğazını temizledi.

Mihrimah duyduğu sesle korkuyla yerinde sıçramıştı. Başını sesin geldiği yere çevirip yavaşça yutkunarak yattığı yerden kalkarak koltukta oturur pozisyona geldi.

“Ben burada olduğunu bilmiyordum.” Diye fısıldadı kısık sesiyle Mihrimah. Cihangir oturduğu yerden kalkıp ona doğru yavaş adımlara ilerleyip koltuğun önündeki masanın önünde durdu.

“Ben… sana bağırmak istememiştim, kusura bakma.” Sert sesiyle konuşup bakışlarını genç kızın yüzünde gezdirdi, vereceği tepkiyi merak ediyordu. Mihrimah şaşkınlıkla kaşlarını kaldırıp şaşkınlıkla gözlerini araladı, ilk defa birisi onu üzdüğünü fark etmişti.

Genç kız yüzünde oluşacak olan tebessümü saklayıp, yavaşça oturduğu yerden kalktı.

“Önce kalbimi kırıp sonrada kırdığın o yeri onarmaya çalışma, kalp kırmak öyle bir şeydir ki sağır da duyar, kör de görür.”

Instagram: 👉 Emineninkaleminden
👉emine_61_furuncu

Loading...
0%