Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@eminefuruncu

 

Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim.


Kalp kırmak çoğu zaman çok kolay olsada o kalbi iyileştirmek bir hayli zordu. Mihrimah’ın kalbi kırıktı, öyle ki kırılacak bir yeri kalmamıştı, söylenen her kötü sözde, her aşağılayıcı sözlerde kalbine bir iğne gibi batan cam kırıntıları kalbini acımasızca kanatmıştı. Kanayan o yerleri bu zamana kadar kimse görmezken o görmüştü, Cihangir onun üzgün bakan gözlerini, yaralarla dolu kalbini görmüştü.

Usulca yutkundu genç kız, kalbi bir serçenin çırpınışı gibi çırpınarak atıyordu şimdi. Dolu dolu olan koyu kahverengi gözlerini saklamak istercesine önüne eğdi.

Cihangir kehribar rengi gözlerini dikkatli bir şekilde genç kızın üzerinde gezdiriyordu. Eğdiği başı dolan gözlerini saklamaya yememişti, yüzüne bir perde gibi dökülen siyah saçlarına baktı derin derin. Kaşlarını yukarıya kaldırarak kendisine gelmek istercesine derin bir nefes alarak yorgun bakışlarını genç kızdan ayırarak yere indirdi.

Mihrimah soğuktan üşüyen ayaklarını ısıtmak istercesine birbirine değdirdi. Bastonuyla etrafını kontrol ederek çıkardığı terliklerini bulmaya çalıştı. Bastonu terliklere değdiği esnada onun sert sesi kulaklarına dolmuştu.

“Ayağında neden çorap yok.?” Cihangir tek kaşını kaldırarak genç kıza bakarken genç kız şaşkınlıkla araladığı gözlerini sesin geldiği yöne çevirdi. Yüzüne dökülen saçları onu rahatsız ettiği için saçının sağ tarafını kulağının arkasına koydu. Kısa biran ne söylemesi gerektiğini düşündü, sabah aramasına rağmen bulamadığı çoraplar aklına geldiğinde bunu ona söylemek istemediğini fark etti.

“Ben çorap giymeyi sevmem.” Diye mırıldandı duru sesiyle. Cihangir bir kızın soğuktan kızaran ayaklarına birde ona baktı, kalbinin bir köşesi kızın söylediği şeye bağıra bağıra inanmıyordu. Kulaklarını tıkayıp gitmek istesede benliği buna izin vermiyordu.

“Bekle burada.” Diyerek genç kızı ardında bırakıp, sert adımlarıyla giyinme odasına girip genç kızın eşyalarının olduğu bölüme bakındı. Çekinerek açtığı çekmecelerin en alt katında çorapları görmesiyle eline siyah bir çorap alıp giyinme odasından çıkıp genç kızın yanına geri döndü.

“Al.”Elindeki çorabı genç kıza doğru uzattı. Mihrimah hafifçe çattığı kaşlarıyla başını genç adama doğru çevirdi.

“Nedir o.?” Diye sordu tedirgin sesiyle. Cihangir kızın sesindeki ince korkuyu yakaladığında gözlerini açıp kapattı sakince.

“Çorap. Alda giyin.” Genç kız şaşkınlıkla araladığı dudaklarının üzerinde kiraz çiçekler yeşerdi lakin Mihrimah yeşeren kiraz çiçeklerini bir bir soldurdu, eğer açarsalar kalbi açmalarına alışırdı. Onun kalbi böyle şeylere alışık değildi.

“Gerek yok.” Diyerek bastonuyla bulduğu terliklerini ayağına geçidi. Cihangir kızın bu haline kaşarını çatarak baktı. Elindeki çorabı genç kıza doğru uzatıp kaba sesiyle konuştu.

“Gerek olup olmadığını sormadım, al giyin şunları birde hasta olursan uğraşamam seninle.” Yine kalamlarıyla bir kalbi kırdığını bilmeden konmuştu katı sesiyle. Mihrimah duyduğu sözlerle az önce soldurduğu çiçeklerini koparıp attı açamamk üzereri. Duyduğu iki güzel söze, gördüğü azıcık ilgiye hemen kanan bu kalbine içten içe kızgı.

“Hasta olmam ben, olsamda başına dert olmam.” Titreyen dudaklarını birbirine bastırıp, dolan gözlerine ket vurarak elini karşısına doğru uzattı genç adamdan çorabı almak için lakin eli boşluğu doğru uzanmıştı.

Genç adam genç kızın boşluğa uzattığı eline baktı, kararsız bir şekilde yutkunup elini uzatıp genç kızın elini tuttu. Parmaklarına değen soğuk parmaklarla çatık olan kaşları dahada çatılmıştı. Mihrimah parmaklarına değen sıcak parmaklarla irkilerek elini çekmek istediğinde Cihangir genç kızın eline çorabı bıraktı.

Mihrimah hızla elini Cihangir’in parmaklarından çekip kurtardı, kalbi hızlı hızlı atarken o bunu görmezden geldi.

Eline aldığı çorapları bir şey demeden koltuğa oturarak giyindi yavaşça. Cihangir Dikkatli bir şekilde genç kızı izliyordu, Yaptığı her hareket o kadar temkinli ve çekingen bir şekilde olması gözünden kaçmamıştı. Gözlerini ondan kaçıracağı esnada genç kızın terliklerini ters giyinecek olduğunu fark etti.

“Ters giyeceksin.. terlikleri” Diye konuştu umursamaz tutmaya çalıştığı ses tonuyla. Mihrimah eliyle terlikleri düzeltip kenara bıraktığı bastonu eline alıp oturduğu yerden kalktı.

“Gidelim mi? sanırım misafirleriniz geldi.” Naif sesi Cihangirin kulaklarına dolduğunda, genç adam ağır ağır başını sallayıp odanın çıkışına doğru ilerlerken konuştu.

“Gidelim.” Mihrimah duyduğu adım sesleriyle genç adamın gittiğini anlayıp, dikkatli adımlarla genç adamın peşi sıra ilerlemeye başladı. Odadan çıktıklarında Mihrimah çekingen bir şekilde ona seslendi.

“Benide bekler misin.?” Cihangir genç kızın sesini duyması ile başını çevirip omzunun üzerinden ona baktı, kendisine doğru gelen kıza bakarak kuruyan dudaklarının üzerinde dilini gezdirerek dudaklarını ıslattı.

“Neden.?” Diye sordu kuru sesiyle.

“Şey.. ben tek inmek istemedim aşağıya ondan.” Cihangir kehribar rengi gözlerini genç kızın yüzünden ayırıp derin bir nefes aldı.

“Peki, bekliyorum.” Mihrimah kısa bir an tebessüm etse de bu saniyelik sürmüştü. Dikkatli adımlarla genç adama doğru ilerledi, farkında olmadan ondan bir iki adım ileri gittiğinde Cihangir genç kızın kolundan tutarak onu durdurdu.”Buradayım.”

Parmakları genç kızın kolunu çevrelerken bakışları genç kızın koluna indi, elinin altındaki kol bir hayli inceydi bu durm genç adamın kaşlarını çatlamasına sebep olmuştu, içten içe bu kız yemek yemiyor mu diye düşünmeden edemedi.

“Fark etmedim, kusura bakma.” Genç kızın çekingen sesini duymasıyla aklına düşen düşüncelerden kurtulup parmaklarını genç kızın kolundan ayırdı.

“Önemi yok, hadi.”

İkisi yan yana merdivenleri inerek salona doğru ilerlerken genç kızın içinde amansız bir telaş vardı, zaten yabancısı olduğu bu insanlara yenileride eklenmişti, bu onu korkutsada kaçacak yeri yoktu.

Salona girdiklerinde herkesin bakışları onlara dönüştü. Cihangir adımlarını durdurup kısa biran soğuk bakışlarını salonda gezdirdi, bakışları onlara meraklı gözlerle bakan anne kızın üzerinde durdu.

“Hoş geldiniz hala.” Diye konuştu soğuk yellerin estiği sesiyle. Ayten hanım yüzüne yayılan gülümsemeyle Cihangir'e gülümseyerek oturduğu yerden kalktı ona sarılmak için. Lakin Cihangir halasının bu hareketini görmezden gelerek Taner'in yanına oturmak için adım attığı esnada gömleğinin kenarından tutan narin parmaklarla olduğu yerde kaldı, halası yeğeninin bu hareketine bozularak yerine oturmuştu. Az çok yeğeninin huylarını biliyordu, birinin ona sarılmasından, gereksiz yere dokunmasından haz etmezdi Cihangir. Mihrimah ürkek bakışlarla gözlerini kırparken sıkıca kavradığı gömleğin kenarını tutuyordu.

“Yine ne oldu.?” Diye fısıldadı kısık sesiyle, bakışları gömleğinin kenarını tutan narin parmaklara değsede bakışlarını onlardan ayırmıştı kısa sürede. Mihrimah usulca yutkunup masum bakışlarıyla karşısındaki adama baktı.

“Ben… Şey. Neyse boşver.” Göremediği için ondan yardım isteyecekti ama cümleyi bir araya getirip konuşamamıştı bile. Cihangir bakışlarını kızın koyu kahverengi gözlerinde gezdirdi yavaşça, orada yatan ürkek çocuğu görebiliyordu Cihangir. Mihrimah parmakları arasında olan gömleği bırakacağı esnada Cihangir kızın narin bileğini tutarak koluna koydu, az çok anlamıştı kızın neden onu durdurduğunu.

“Tutun koluma.” Mihrimah kısa biran şaşırsada parmakları sıkınca adamın kolunu kavramıştı. Cihangir bakışlarını genç kızın elinden ayırıp yürümeye başladığında bakışları yanındaki genç kıza kayıyordu arada. Adımları Taner’in yanında durduğunda boğazını temizleyerek konuştu.

“Yan tarafında koltuk var, oturabilirsin.” Mihrimah bastonuyla yan tarafını kontrol ederek yavaşça koltuğa oturdu. Genç kızın oturmasıyla genç adamda yanına oturmuştu.

Salondaki herkesin bakışları onların üzerindeydi. Ayten hanım ve kızı Pınar memnun olmayan yüz ifadeleriyle onlara bakarken onların bakışlarına Hatice hanımda eşlik ediyordu. Gül hanım ise yüzündeki tebessümle oğlunu ve gelinini izliyordu, koluyla yanında oturan kocasının koluna vurup kaşlarıyla onları işaret etti gülümseyerek.

“Gelin hanım bize kendini tanıtmayacak mısın.?” Diye sordu Ayten hanım sırtını koltuğa yaslayıp tek kaşını kaldırarak karşısındaki genç kıza bakarak. Yanında oturan kızı Pınar annesine destek çıkmak istercesine başını sallayarak konuştu.

“Aynen bizimle tanışmayacak mısın.?” Mihrimah kendisine sorulan sorularla eğdiği başını kaldırıp ürkek bakışlarıyla sesin geldiğe yöne çevirdi başını. Ellerini dizlerinin üzerine koyup çekingen bir şekilde kuruyan dudaklarını araladı.

“Kusura bakmayın unuttum, adım Mihrimah.” Pınar kıskanç bakışlarını yan tarafında bulunan koltukta oturan genç kızın üzerinde gezdirdi ağır ağır. Kömür karası beline kadar uzun saçları, kahverengi gözleri, küçük burnu, biçimli kaşları ve küçük ama dolgun dudaklarıyla kızın ne kadar güzel olduğunu düşündü. Bakışlarını genç kızın koltuğun kenarına bıraktığı bastonda gezdirdi, her güzelin bir kusura varmış diye geçirdi içinden. İçine yayılan kıskançlık hissi ile dudaklarının üzerine kondurduğu alaycı gülüşle elini genç kıza doğru uzattı.

“Bende Pınar, memnun oldum.” Mihrimah kendisine uzatılan elleri görmediği için başını kibar bir şekilde sallayarak karşılık vermişti genç kıza. Pınar dudaklarının üzerine yerleştirdiği gülümsemeyle.”Elimi sıkmayacaksın sanırım.” Diye konuştu kibirli sesiyle.

Mihrimah şaşkınlıkla gözlerini aralayıp gerginlikle yutkundu, dizlerinin üzerindeki ellerini birbirinden ayırıp tedirginlikle elini sesin geldiği yöne doğru uzattı, lakin eli Pınarın eline değmemişti.

“Tatlım elim orada değil.” Pınarın alayvari kokan sözlerine karşılık mihrimah’ın gözleri anında dolmuştu akmayı bekleyen bir çeşme misali. Elini yavaşça önüne indirip dolan gözlerini saklamak istercesine başını önüne eğip titreyen sesiyle konutu.

“Ben görme engelliyim, elinizi göremedim kusura bakmayın.” Genç kızın titreyen sesi Cihangir’in kulaklarına dolduğunda tek kaşını kaldırarak kuzenine baktı, Sert bakışlarını yakalayan kuzeni korkarak yavaşça yutkundu, Cihangir’in bu bakışları onu korkutuyordu.

“Kendini tanıtmaya bu kadar meraklı olduğunu bilmiyordum Pınar.” Bariton sesi salonda yayıldığında, yanında oturan genç kız biran irkilmişti. Bu durumu fark etmesiyle gözlerini ağır ağır kapatıp açarak içinden ‘neden herşeye irkiliyor bu kız’ diye geçirmeden edemedi.

“Ben…”Pınar kendisini açıklamak istediğinde az önceye göre bir tık daha yumuşak sesiyle konuştu Cihangir.

“Senden kendini tanıtmanı isteyen olmadı, konuşurken kiminle konuştuğuna dikkat et. Karşında benim soyadımı taşıyan kadın var.” Salondaki herkes şaşkınlık içerisinde Genç adama bakıyordu, kimse ondan böyle bir şey beklemiyordu özelliklede yanında oturan karısı. Bu Cihangir'in Mihrimahı ilk savunuşu, ilk arkasında oluşuydu. Bu durum genç kızı içten içe mutlu ederken kalbi yine nazlı nazlı bir serçenin kalbi gibi atıyordu şimdi.

Pınar bozulmanın vermiş olduğu öfkeyle arkasına yaslanıp kollarını göğüs hizasında bağladı.

Salona kucağında Yusufla giren Süreyya herkesin yüzündeki gerginliği gördüğünde kaşlarını çatarak yavaş adımlarla ilerleyip Taner’in sağında bulunan tekli koltuğa oturdu. Bedenini hafifce Tanere doğru eğip kısık sesiyle konuştu.

“Bir şey mi oldu ikiz.?” Diye sordu meraklı sesiyle. Taner eliyle ağzını kapatıp ikizine doğru eğilip onun gibi kısık sesiyle konuştu.

“Sonra anlatırım sana.” Bakışları ikizinin kucağında meraklı bakışlarıyla etrafına bakınan Yusufa kaydığında gülümseyerek onu kucağına alıp yanığına sulu sulu öpücükler bıraktı. “Lan bu çok tatlı.” Yusuf, Taner’in onu öpmesiyle yüzüne ağlamaklı bir ifade yerleştirdi, büzdüğü küçük dudaklarından her an ağlayacak gibi duruyordu.

Cihangir elinin tersiyle kardeşinin kaşafına bir tane vurup Yusufu onun kucağından aldı.

“Sana kaç kere dedim, şu çocuğa öpeceksen o sakallarını kes yada yumuşak öp diye. Sakalların batıyor çocuğa anlamıyor musun.?” Taner elini abisinin vurduğu yere koyup hafifce ovuşturdu, eli bayağı ağırdı.

“Bana diyene bak, senin o yüzündekiler ne o zaman.” Cihangir kucağındaki oğlundan bakışlarını çekip göz ucuyla kardeşine baktı.

“Ben onu senin gibi sert öpmüyorum ama.” Taner başını memnuniyetsiz bir şekilde sallayıp annesine çevirdi.

“Eee ne zaman yiyoruz ben açımda.” Onun bu dediğine süreyya gülerek cevap verdi.

“Sen hep açsın.” Taner gözlerini devirerek ikizine bakıp sorgularcasına tek kaşını kaldırdı.

“Eee ne olmuş yani.?” Süreyya omzunu indirip kaldırdı umursamazca.

“Süreyya kızım yardım et bana da sofrayı kuralım.” Gül hanımın kalkmasıyla Süreyya’da kalkıp annesinin peşinden salondan çıkıp mutfağa gitti.

Ayten hanım başındaki siyah eşarbı düzelip oturduğu koltukta hafifce dikleşerek gözlerini yeğenine çevirdi.

“Cihangir, Yusuf kaç aylık olmuştu oğlum.?” Cihangir halasının ona sorduğu soruyla bakışlarını kucağında tutmakta zorlandığı oğlundan kısa biran ayırıp halasına bakıp tekrardan oğluna baktı.

“7 aylık oldu.” Diyerek cevapladı halasını soğuk sesiyle. Yusuf küçük parmaklarını Mihrimah’ın uzun saçlarına dolayıp çektiğinde genç kızın dudaklarının arasından küçük bir inilti dökülmüştü. Cihangir kucağında duran oğluna şaşırarak baktı, küçük bedenini Mihrimaha doğru atıp duruyordu sürekli.

Cihangir elini yavaşça uzatıp Yusufun elinin üzerine koyup oğlunun elini Mihrimah’ın saçıdan ayırmaya çalıştı. Cihangir parmaklarının uçları Mihrimah’ın saçlarına değdiğinde bakışlarını genç kıza çevirip usulca yutkunarak bakışlarını ondan ayırıp kısık tuttuğu sesiyle konuştu.

“Yusuf saçını çekti, kusura bakma.” Mihrimah elini uzatıp saçına koymak istediğinde elini fark etmeden Cihangir’in elinin üzerine koymuştu. Elinin onun eline değdiğini fark etmesiyle gözlerini hızlı hızlı kırpıştırarak elini hızla oradan çekti.

“Bilerek dokunmadım kusura bakma.” Cihangir derin bir nefes alarak, oğlunun elini Mihrimah’ın saçlarından ayırdı genç kızın canını yakmamaya çalışarak. Yusuf elinin tuttuğu saçlarından ayrılmasıyla yüzüne ağlamaklı bir ifade kondurdu.

“Çokta küçük yavrum, bu küçük yaşında annesiz kaldi. Yazık etti kendine Sevda, öldü gitti genç yaşında….” Cihangir öfke saçan gözlerini halasına çevirip buz kütlesini andıran soğuk sesiyle konuşarak halasının lafını yarıda kesti.

“Bunu düşünmek sana mı düştü hala.?” Ayten hanım yeğeninin öfkeden kısılmış gözlerini gördüğünde yavaşça yutkunup bakışlarını Hatice hanıma çevirdi yardım istercesine.

“Ben kötü niyetle demedim evladım.”

“Kötü ve ya iyi niyetle benim hayatım hakkında bir şey söylemeyin, herkes kendi hayatına baksın.” Ayten hanım yüzünü buruşturarak memnun olmayan bir ifadeyle sırtını koltuğa yasladı. Kızı bu adamın neresini seviyordu bazen merak ediyordu, burayada zaten Pınar ve annesinin ısrarı üzerine gelmişlerdi. Hatice hanım, Cihangir ve Pınarı evlendirmeyi düşündürürken bir anda bu kızla evlenmesi Hatice hanımın planına bir bardak su dökmüştü, zaten hatice hanımın öfkeside bu yüzdendi, lakin pes etmeyip kızını ve torununu evlerine çağırmıştı.

“Cihangir, oğlum sakin ol.” Orhan bey yumuşak sesiyle konuşup oğlunun sinirini bastırmaya çalıştı.

Her Şeyden bağımsız köşesine sinmiş olan bitenleri dinliyordu genç kız. Cihangir’in ölen karısının adını ilk kez orada duymuştu, içinde peydah olan rüzgarlar oradan oraya savrulmasına neden oluyordu.

“Sofra hazır.” Gül hanımın seslenmesiyle herkes yavaşça oturduğu yerden kalkıp masaya doğru ilerlemeye başladığında geride iki kişi kalmıştı. Cihangir yavaşça oturduğu yerden kalkıp bakışlarını genç kıza düşürdü. Mihrimah başını önüne eğmiş ellerini dizlerinin üzerine koymuş sessizce oturuyordu, bu ev ve bu evin insanları hala ona yabancı geliyordu. Kendisini bu kadar insanın içinde yalnız hissediyordu.

“Neden kalkmıyorsun.?” Diye sordu Cihangir katı sesiyle. Mihrimah duyduğu sesle kısa bir an duraksayıp başını kaldırdı, onunda gittiğini düşünmüştü oysa ki o. Yavaşça oturduğu yerden kalkıp aklında dolaşan düşüncelere son verdi.

“Dalmışım, kusura bakma..” Elindeki bastonu sıkıca tutup önünü kontrol etti. Cihangir kucağındaki oğlunu tek koluyla tutup masaya doğru adımlarken konuştu.

“İnsanlar seni bekleyemez.” Mihrimah sessiz kalkıp cevap vermedi. Biliyordu elbette kimseninin onu beklemeyeceğini. Okula gittiği zamanlar o hep bekleyen olmuştu lakin sonuç hep koca bir hüsran oldu. Arkadaşları tarafından kimi zaman beklediği için alay konusu kimi zaman beklediği için aptal yerine konulmuştu.

Boğazını saran düğümden kurtulmak için güçlü bir şekilde yutkundu ama olmadı, ne boğazını saran düğüm çözüldü ne de gözlerini dolduran yağmur damlaları geri gitti. Süreyya genç kızın koluna tutup ona masaya kadar eşlik ederek oturmasında yardımcı oldu.

Herkes masaya oturmuş sessizce yemeğini yerken mihrimah yine üzerindeki cekingenlikle yavaşça yiyordu yemeğini. Sanki her an bir şey döküp sabahki gibi mahcup olacakmış gibi hissediyordu.

Cihangir bir yandan kucağındaki oğluna mamasını yedirirken bir yandanda çorbasını içiyordu. bakışları arada yanında oturan kıza değsede bu çok kısa sürüyordu.

Sessizce yenilen yemeğin ardından herkes masadan kalkıp bir yana dağılmıştı, kimisi oturup sohbet ederken kimisi odasına çekilmişti. Cihangir oğlunu uyutmak için onun odasına gittiğinde Mihrimah gül hanımdan izin isteyerek odasına çekilmişti.

Odaya yavaş adımlarla girip, bastonuyla önünü kontrol ederek koltuğa doğru ilerledi. Bastonu koltuğa değdiğinde eliyle koltuğu kontrol edip koltuğa oturdu. Dışarıda esen rüzgarın sesi kulaklarına dolarken yavaşça gülümsedi. İçinde hissettiği buruklukla ayağındaki terlikleri çıkarıp dizlerini karnına doğru çekip oturdu koltukta başını koltuğun sırtı koyma yerine koyup yan şekilde oturdu koltukta.

Kahverengi gözlerini yavaşça açıp kapattı. Gözlerinden akmak için bekleyen yaşlara inat ağlamamak için direndi, bu kez insanların haddini bilmez sözleri yüzünden ağlamak istemedi lakin kalbinin derinlerinde hissettiği buruk acı buna müsade etmiyordu. Gözünden bir damla yaş yanağına doğru süzüldüğünde dudaklarının arasından bir hıçkırık kaçmıştı, titreyen narin ellerini dudaklarının üzerine bırakıp acı bir şekilde yutkundu. Kulaklarında o kızın alay dolu sesi gitmiyordu.

Gözlerini sıkı bir şekilde kapatıp derin bir nefes alarak elinin tersiyle gözyaşlarını silip bacaklarını yavaşça koltuktan sarkıtıp bastonunu eline alarak oturduğu yerden yavaşça kalkarak giyinme odasına doğru ilerledi. Yavaş adımlarıyla giyinme odasına giren genç kız kendisine ait olan tarafta titrek adımlarını durdurdu. Elini yavaşça uzatıp kıyafetleri kontrol ederek üzerine giyebileceği bir pijama takımı aradı.

Genç adam oğlunu uykunun kollarına bırakıp üzerini güzelce örtüp odadan çıkarak yan odanın kapısının önünde durdu, elini kapının koluna uzatıp kararsız bir şekilde kapıyı açarak içeriye girdiğinde genç kızı karşısında görmemesi ile düzgün kaşlarını şaşkınlıkla havaya kaldırdı. Kehribar rengi gözlerini odada gezdirirken adımları ondan bağımsız bir şekilde odanın içine doğru ilerliyordu.

Kulağına ilişen hışırtı sesiyle başını çevirmesiyle giyinme odasında dolapta bir şeyler arayan kızı gördü. Bakışlarını kısa biran genç kızın üzerinde gezlirip dilini kuruyan dudaklarının üzerinde gezdirerek dudaklarının ıslanmasını sağlarken sert adımlarını giyinme odasına doğru çevirdi.

“Ne arıyorsun.?” Sert sesiyle konuşmasıyla genç kız boş bulunarak korkuyla yerinde sıçramıştı. Elini hızlı hızlı atan kalbinin üzerine koyup gözlerini kapatıp açarak korkusunu bastırmaya çalıştı. Başını önüne eğip korkuyuğu için titreyen elini yavaşça kalbinin üzerinden çekti.

Cihangir genç kızın korktuğunu görsede ne bir şey söylemişti nede bir şey yapmıştı.

“Be.. Ben uyuyacaktımda onun için kıyafet arıyordum.” naif sesi az önce ağladığı için kısık çıkmıştı. Cihangir genç kızın titreyen kısık sesini duyduğunda kaşlarını kısa biran çatarak başı öne eğik kıza baktı. Adımlarını genç kıza doğru çevirip aralarında bir adımlık mesafe kalacak şekilde durarak bakışlarını dolaba çevirip genç kızın aradığı şeyi aradı gözleri dolabın içinde. Gözleri aradığı şeyi bulduğunda elini uzatıp beyaz pijama takımını alıp genç kızın elini kavrayıp elini kendisine doğru çekerek pijama takımını genç kızın eline bıraktı.

“Üçüncü rafta aradığın şeyi bulabilirsin.” Mihrimah yavaş yavaş başını sallayarak elini yavaşça Cihangir’in elinden çekti.

Cihangir sert bakışlarıyla karşısındaki kıza baksada karşısındaki kız ona masum bakışlarla bakıyordu farkında olmadan. Koyu kahverengi gözlerini süsleyen siyah uzun kirpikleri, kızarmış gözlerini saklamaya yardımcı olmuyordu.

“Teşekkür ederim.” Diye mırıldandı kısık sesiyle. Cihangir kaşlarını kaldırıp sessiz bir nefes alarak bakışlarını genç kızdan ayırdı.

Mihrimah kararsız bir şekilde yutkunup titreyen elinini elbisesinin kenarına sildi. İçinde gizlenen küçük Mihrimah ona cesaret verirken cesaret edemiyordu. Titreyen dudaklarını birbirine bastırıp, kısık sesiyle konuştu.

“Yüzüne dokunabilir miyim.?” Kuşlar gibi uçuşan narin kalbi duyacağı yanıttan korkuyordu. Kendisine küskün olan kalbi kırıcı bir kelamı daha kaldırmaya hazır değildi, henüz aldığı darbeleri saramayan kalbi bir yenisini sarmaya hazır değildi.

Cihangir duyduğu soruyla kaşlarını çatarak tek kaşını kaldırarak genç kıza baktı. Böyle bir soru duymayı beklemiyordu.

“Anlamadım.?” Diye konuştu buz gibi sesiyle. Mihrimah uzun kirpiklerini hızlı bir şekilde birbirine değdirip bedenine yayılan panik ile hızla konuştu.

“Ya…Yanlış anlama ben görmüyorum ya, benim gözlerim parmaklarım onlarla görebilirim ancak seni.” Panikle kendisini açıklamaya çalışan genç kızı ifadesiz yüzüyle izleyen genç adam bakışlarını genç kızın yüzüne dökülen kömür karası siyah saçlarında gezdirdi. Bakışlarını yavaşça genç kızdan ayırıp gözlerini sıkıca kapatıp açtı.

“Senden beni görmeni istemedim, gereksiz temasları sevmem.” Cihangir adımlarını Mihrimah’ın yanından ayırıp kendisine eşofman altı ve tişört alarak giyinme odasından çıktı.

Genç kız titreyen dudaklarını birbirine değdirip dolan gözlerini kapatarak akmak için direnen gözyaşlarını serbest bıraktı.

“Ben sadece evlendiğim adamın yüzünü merak etmiştim.” Kalbinde uçuşan kuşlar bir bir ölmüştü yine, daha kaç kere ölecekti o kuşlar, daha kaç kere yara alacaktı narin kalbi. Dudaklarının üzerine yerleşen buruk tebessümle acıyla yutkundu. o an anladı genç kız bir yanının bu evde hep eksik kalacağını.


 

Loading...
0%