@eminefuruncu
|
Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim. Gecenin karanlığında bir bir düşen kar taneleri etrafı beyaza boyuyordu eşsiz bir güzellikte. Soğuk iyiden iyiye kendini hissederken dışarıda arada öten baykuşun sesi gecenin karanlığına nini söylüyordu adeta. Genç adam yavaşça gözlerini aralayıp elini yan tarafa uzatarak komodinin üzerindeki telefondan saatin kaç olduğunu baktı uykulu gözlerle. Saat 5:15 gösterirken ezanın okunduğunu anlayıp derin bir nefes alarak yattığı yatakta doğrularak oturdu. Bakışları koltuğun üzerinde uyuyan kıza kaydığında gözlerini ondan kaçırarak hızla yataktan kalkıp banyoya gitti. Yavaşça abdestini alıp, odaya geri dönüp kenara koyduğu seccadeyi yere serip sabah namazını kılmaya başladı. Kalbindeki huzur ile namazını kılıp duasını ederek namazını bitirip seccadeyi katlayıp aldığı yere koyarak yatağa doğru ilerlediği esnada adımları durdu kendiliğinden. Bakışları genç kızı bulduğunda usulca yutkundu. Uzun kömür karası saçları koltuktan sarkmış yere değerken, üzerindeki battaniyeyi yere attığı için üşüyen bedenine değdirdi kısa biran kehribar gözlerini. Ona söylediği sözler aklına geldiğinde gözlerini kapatarak derin bir nefes alarak bakışlarını genç kızdan ayırdı. Ona dolu dolu bakan koyu kahverengi gözleri unutamıyordu. Uyumak için yatağa ilerlediği esnada bakışları tekrardan genç kızın üşüyen bedenini buldu. Kararsız bir şekilde genç kıza bakarken dilini kuruyan dudaklarının üzerinde gezdirip genç kıza doğru bir adım attı. Adımları koltuğun önünde durduğunda uzanarak yere düşen battaniyeyi alıp yavaş ve sessizce genç kızın üzerine örttü. Genç kız huzursuzca yerinde kıpırdayıp dönerek battaniyeye sarılıp masuca uyumaya devam etti. Genç adam, genç kızın bir anda hareket etmesiyle uyanacak kaygısıyla telaşla bir iki adım geriye doğru çekildi lakin beklediği olmamış, genç kız uyanmamıştı. Boğazına takılan taştan güçlükle yutkunarak kurtuka bilmişti genç adam. Kehribar gözleri telaşsızca genç kızın yüzünde gezindi ondan bağımsızca. Uzun kirpiklerinin gölgesi gecenin ışığı ile gölgelenirken, düzgün kaşları hafifce çatılmış bir şekilde uyuyordu. Genç adam bakışlarını hızla genç kızdan ayırıp aceleci adımlarla yatağa varıp yatağa yattı. Bakışları camdan dışarıya kaydığında gecenin yavaş yavaş aydınlandığını gördü. Gözlerini birazda olsa uyumak için kapattığında gözlerinin önüne gelen kömür karası saçlar gözlerini hızla aralamasına sebep olmuştu. Sertçe yutkunarak kaşlarını çattı. “Uykusuzluktan hep bunlar.” Diye fısıldadı kısık sesiyle kendi kendine. Sırtını cama doğru dönüp derin bir nefes alarak gözlerini yavaşça kapattı. Çatık kaşları yavaş yavaş düzelirken gözlerinin önüne yine kömür karası saçlar gelmesiyle öfkeyle gözlerini araladı, yarın sabah işe gidecekti lakin o bir türlü uyuyamıyordu. Çattığı kaşlarıyla yatakta doğrularak oturup sırtını yatak başlığına yasladı. Gün çoktan aymıştı, ama Cihangir uyumamıştı. Uyumamış olmanın siniri üzerinde kol gezinirken kehribar gözleri ona ihanet ederek genç kızı buldu. Uyurken ara ara çattığı kaşları, titreyen uzun kirpikleri, her dönüşünde bir perde gibi serilen kömür karası saçları izledi dakikalarca. Dakikalar saatlere devrildiğinde saat sabah 08:02’yi gösteriyordu. Genç kız gözlerini yavaşça aralayıp bir kaç saniye etraftaki sesleri dinleyerek Cihangir'in uyanıp uyanmadığını anlamaya çalıştı. Etraftan ses gelmiyor oluşu dudaklarının üzerinde kırık bir tebessüme sebep oldu. Mihrimah yavaşça yattığı yerden doğrularak oturduğunda elini ağrıyan boynun da gezdirdi. Aslında alışıktı böyle uyumaya bu zamana kadar öyle çok konforlu yatakta yatma gibi bir imkanı olmamıştı lakin şimdi boynu neden ağırmıştı o da anlamamıştı. “Of, neden ağrıyorsun ki? Sanki ilk kez sert yastıkta uyuduk.” Genç kız kendi kendine konuştuğunu sansada onu dinleyen ve izleyen kocası vardı. Cihangir bakışlarını genç kızdan ayırıp onun yattığı yastığa düşürdü, yastığın rahatlık derecesini gözleriyle tartmaya çalıştı. Mihrimah elini boynundan ayırıp elini bastonunun olduğu tarafa doğru uzatıp bastonu bulmaya çalıştı. Parmak uçları bastona dokunduğunda dudakları mutlulukla kıvrıldı. Yanağında beliren gamze Cihangir’in bakışlarına tutsak olmuştu. Mihrimah yavaşça oturduğu yerden kalkıp önünü kontrol ederek ilerlemeye başladığında ayağının koltuğun kenarına vurmasıyla dudaklarından acı dolu bir inilti döküldü. Cihangir hızla yerinden doğrulduğunda, Mihrimah eliyle ağzını kapatıp acısını bastırmaya çalıştı. “Sessiz ol Mihrimah, onu uyandıracaksın.” Diye kendi kendine konuştuğunda Cihangir kıvrılan dudaklarıyla genç kıza bakarak oturduğu yataktan kalkıp genç kıza doğru ilerledi. Mihrimah duyduğu adım sesleriyle yavaşça yutkunarak bakışlarını sesin geldiği yöne çevirdi. “B.. Ben özür dilerim, uyandırmak istememiştim.” Diye fısıldadı masum sesiyle. onu uyandırdığını düşünerek üzülesde, Cihangir aslında hiç uymamıştı. Genç adam uykulu gözlerle genç kıza batı kısa biran, bakışları kızın vurduğu ayağına düştüğünde vurduğu yerin kızardığını gördü. “Dikkatli ol, bir yerini sakatlayacaksın..” Cihangir sert sesiyle konuştuğunda, Mihrimah dudaklarını birbirine bastırarak başını olumlu anlamda salladı. “Olurum.” Diye konuştu kısık sesiyle. Bastonuyla önünü kontrol ederek banyoya girip dikkatli bir şekilde işlerini halledip odaya döndüğünde, Cihangir’in nerede olduğunu düşündü. Ona nasıl seslenmesi gerektiğini bilmiyordu ama odada olup olmadığını anlamalıydı. “Şey… Burada mısın.?” Cihangir yatağı düzeltmiş, üzerini giyinmiş bir şekilde genç kızın banyodan çıkmasını bekliyordu. Yatağın kenarına oturmuş uykulu gözlerini telefonda gezdirirken bir anda banyonun kapısı açılmasıyla bakışlarını telefondan ayırıp genç kıza çevirdi. Odanın içerisinde dolaşan ürkek bakışları kaşlarını çatlamasına sebep olurken sorduğu soruyla kısa bir an duraksayıp oturduğu yerden kalkıp ona doğru bir adım attı. “Buradayım.” Diye konuştu düz tuttuğu buz gibi sesiyle. Mihrimah yanında duyduğu sesle boş bulunarak korkuyla irkilerek geriye doğru bir adım attı. “Ş..şey.” Ne diyeceğini bilemeyerek sustu. Cihangir, Mihrimah’ın irkilerek geriye çekilmesine tek kaşını kaldırarak baktı. Titreyen kahverengi gözleri nasıl tedirgin ve ürkek olduğunu ona tüm çıplaklığı ile gösteriyordu, derin bir nefes alıp yutkunup boğazını temizleyerek konuştu sakin sesiyle. “Bir şey mi oldu?” Mihrimah aceleyle başını olumsuz anlamda salladı. “Ben.. sadece burada olup olmadığını anlamak için şey etmiştim.” Diye konuştu masum sesiyle. Başını önüne eğerek titreyen kirpiklerini birbirine bastırdı. Cihangir başını ağır ağır sallayarak genç kızdan uzaklaştı. Yatağın üzerine bıraktığı telefonunu cebine koyarak büyük camın önüne doğru yürüdü yavaş adımlarla. Adımları camın önünde durduğunda ellerini cebine koyarak usul usul yağan karı izledi telaşsız gözlerle. “İyi.. hazırlanda inelim aşağıya.” Mihrimah yüzünde yeşeren tebessümle eğdiği başını kaldırıp bastonuyla önünü kontrol ederek giyinme odasına girerek kapıyı arkasından kapattı. kendisi için ayrılmış tarafta durdurdu adımlarını. Bazı kıyafetlerin nerede olduğunu az çok kavraya bilmişti, elini uzatıp elbiselerin olduğu tarafı yoklayarak eline değen kıyafeti inceledi parmaklarıyla. Elbise toz pembe renginde sade bir elbiseydi, bilek kısımları krem rengi olan elbise belden oturtmalı, belden aşağısı genişliyordu. Elbiseyi yavaşça üzerine giyinip elbisenin içinde kalan saçlarını dışarıya çıkarıp, çıkardığı terlikleri giyinerek dolabın içinde çorap aramaya başladı. Parmak uçları ile dokunarak çorap arasada bir türlü çorapları bulamıyordu. “Nerede bu çoraplar ya.” Diye hayıflandı kendi kendine. Derin bir nefes alarak çömeldiği yerden kalktı yavaşça, anlaşılan yine çorap giyemeyecek. “Acaba dün onun verdiği çoraplarımı tekrar giyinsem?” Kısa biran düşünüp en sonunda vazgerecek adımlarını odanın içindeki makyaj masasının olduğu tarafa çevirdi. Bastonun ucu masanın bacağına değdiğinde gelmek istediği yere geldiğini anladı. Elini yavaşça uzatıp masanın üzerindeki tarağı bulup saçlarını yavaş yavaş taradı. Tarağı aldığı yere koyup bu kez parmak uçlarını masanın üzerinde toka bulabilmek için dolaştırdı. Parmakları yumuşak bir şeye değdiğinde onu eliyle kavrayıp ne olduğuna baktı, toka olduğunu anlaması ile dudakları mutlulukla kıvrıldı. Taradığı saşlarını yavaşça toplayıp güzelce at kuyruğu yaptı. Kömür karası saçlarını toplamasıyla güzel yüzü sanki gün yüzüne çıkmıştı. Bastonunu bıraktığı yerden alıp, az önce çıkardığı pijama takımını katlayıp dolabı içine koyarak odadan çıktı. Cihangir duyduğu kapı açılma sesiyle başını çevirerek o yöne baktı, gözleri Mihrimahı bulduğunda uykulu gözlerini yorgunca açıp kapattı ağır ağır. Kömür karası saçlarını bağlamasına rağmen beline değiyorlardı, yüzü tüm netliğiyle gün yüzündeydi. Usulca yutkunarak bakışlarını ondan ayırdı lakin bu kezde kehribarları ayaklarına denk düşmüştü. “Hazırım ben.” Naif sesi genç adamın kulaklarına dolduğunda ona doğru bir adım attı. “Çorap giymemişsin yine.” Adımları genç kızın önünde durduğunda elleri cebinde başını eğmiş genç kıza bakıyordu. Mihrimah yavaşça yutkunarak kirpiklerini hızlı hızlı kırptı. “Şey.. dedim ya ben çorap giyinmeyi sevmem.” Titreyen sesi ve kızaran yanakları yalan söylediğini gösteriyordu lakin o bunun farkında değildi. Cihangir tek kaşını kaldırıp genç kızın kızaran yanaklarına baktı. “Hasta olma, hasta olursan seninle uğraşamam.” Sesi yine acımasız, yine kırdığı kalbin farkında değildi. Mihrimah dolan gözlerini aceleyle yere indirip titreyen kirpiklerini birbirine bastırıp ağlama isteğine ket vurdu. Başını olumsuz anlamda salladı ard arda. “Olmam ki b… ben hasta.” Titreyen sesi, akmaması için sakladığı gözlerinin ele veriyordu. Dudaklarını birbirine bastırıp acı bir şekilde. Hayatının her anında insanlara bir yük olarak yaşayacaktı, bunu bilmek onu derinden yaralıyordu. ‘Daha bir çorabı bulup giyemedim’ Diye geçirdi içinden. “Valla bak hasta olup sana yük olmam.” Gözünden süzülen bir damla yaşı hissettiğinde aceleyle gözyaşını silip arkasını genç adama döndü. Cihangir anlamayan gözlerle Mihrimaha bakarken gözünden akan yaşı gördüğünde kaşlarını derinden çattı. Yaptığı hatayı fark ettiğinde yüzünü buruşturdu, onu ağlatmak istememişti ama yine ağlamasına sebep olmuştu. Elini yavaşça uzatıp ona dokunmak istedi lakin sadece uzattığı el ile kaldı, dokunamadı. “Gidelim mi artık.?” Mihrimah’ın sorduğu soruyla başını sallayarak onu onayladı. “Gidelim.” Mihrimah önde, Cihangir onun hemen bir adım arkasında ilerlerken odadan çıkmışlardı. Mihrimah temkinli adımlarla merdivenleri inerken Cihangir hemen arkasından geliyordu. Merdivenleri inip salona doğru ilerlemeye başladıklarında mihrimah’ın adımları yavaşlamıştı, Cihangir bu durumu fark ederek adımlarını yavaşlatarak onunla aynı hizada yürüdü. Çekindiği için yavaşladığını anlamıştı genç adam. “Günaydın.” Diye konuştu herkese hitaben Cihangir, Masada oturanlar ona karşılık verirken o başını çevirip yanında duran kıza baktı. Saklamaya çalıştığı gözlerinin kızardığını gördüğünde, yavaşça koluna dokundu. “Gel.” Genç kızı nazikçe kolundan tutup sandalyesine oturmasına yardımcı oldu. Bunu neden yapmıştı bilmiyordu ama yapmıştı, ‘Az önce istemeden ağlattım onu sanırım onun için’ Diye düşündü içten içe. Cihangir, Mihrimahı oturtuktan sonra kendiside yerine oturup masadaki ona bakan şaşkın gözleri görmezden geldi. “Anne, Cihangir hani bu kızı istemiyordu.” Pınar yanında oturan annesine sadece onun duyabileceği öfke dolu ses tonuyla konuşurken gözlerini Mihrimah’ın üzerinde dolaştırıyordu. “Ne bileyim ben kızın, anneannen öyle demişti, ama pek öyle durmuyor gibi.” Pınar öfkeli gözlerini annesine çevirip çattığı kaşlarıyla annesine baktı. “Saçmalama anne, Cihangir’in ne işi olur bu kızla.” “Ne işi olur dediğin kız karısı pınar bilmem farkında mısın.?” Ayten hanım bakışlarını kızından ayırıp önüne çevirdiğinde bu aslında konuşmanın bittiğini gösteriyordu. Kahvaltı sessiz bir şekilde ilerlerken evi saran ağlama sesiyle Gül hanım gülümseyerek yerinden kalktı. “Bizim ufaklık uyandı, alayımda geleyim onu.” Diyerek salondan çıkıp üst kata doğru ilerledi. Mihrimah çekingen ve dikkatli bir şekilde tabağındakileri yiyordu. Elindeki çatalı yavaşça tabağın kenarına bırakıp parmak uçlarıyla çay bardağını aradı, Cihangir genç kızın ne yapmak istediğini anladığında çay bardağını o fark etmeden ona yaklaştırdı. Mihrimah parmakları bardağa dokununca bardağı narin parmaklarıyla kavrayıp çayından bir yudum aldı. Gül hanım kucağında Yusufla salona girdiğinde herkesin bakışları onlara dönmüştü. Yusuf babasını görmesiyle ona doğru gitmek için öne doğru atıldı, Cihangir oğlunun bu haline gülümseyerek oturduğu yerden kalkarak annesinin kucağındaki oğlunu kucağına alıp kalktığı yere geri oturdu. Yusuf kocaman açtığı gözleriyle babasına bakıp küçük elini uzatarak babasının hafif uzun sakallarını çekti. “Mamasını yapayım ben oğlum.” Gül hanım oğluna hitaben konuşup Yusuf'un mamasını yapmak için salondan çıktı.” “Mihrimah, geldiğimizden beri seni Yusufu kucağına alırken görmedim. Neden.?” Diye konuştu Pınar kollarını göğüs hizasında bağlayıp geriye doğru yaslanırken. Mihrimah kendisine sorulan soruyla eğdiği başını kaldırıp yutkunarak kirpiklerini birbirine değdirdi. Cihangir’in ona söylediği sözler aklına dolduğunda acıyla yutkundu, nasıl cevap vermesi gerektiğini bile bilmiyordu. “Şey..” Diye mırıldandı kısık sesiyle. Dizlerinin üzerine koyduğu ellerini birbirine kenetleyip sıktı farkında olmadan, şu an burada olmak istemiyordu, şu an odasında olmak istiyordu. “Bundan sanane Pınar.” Süreyya sesine yansıtmaktan çekinmediği sert sesiyle konuşurken gözlerini karşısında oturan kuzenine dikmişti. Tek kaşını kaldırıp sorgularcasına baktı Pınara. “Seni alakadar etmeyen bir şey hakkında neden konuyorsun.?” “Ben sadece merak ettim, ne var canım bunda.?” Masadaki herkesin bakışları Pınar ve Süreyya arasında gidip geliyordu, Hatice hanım çattığı kaşlarıyla torunlarını izlerken bu tartışmaya sebep olan kıza baktı öfkeli gözlerle. “Etme, seni alakadar etmeyen şeyi merak etme.” Pınar yalandan doldurduğu gözleriyle anneannesine baktı. “Süreyya.!” Diye bağırdı Hatice hanım sert sesiyle. Pınar istediği şeyi almanın olduğu mutlulukla sinsice gülerken, Süreyya öfkeden kısılan gözleriyle babaannesine baktı. “Sen değersiz bir kız için nasıl Pınarla böyle konuşursun, çabuk özür dile ondan.” Mihrimah sessizce masada oturmuş konuşmayı dinliyordu, Hatice hanımın onun için ‘değersiz bir kız’ diye bağırması kulaklarının içinde yankılanıyordu. titreyen dudaklarını birbirine bastırıp dolan gözlerini saklamak için başını önüne eğsede akan gözyaşlarını saklayamamıştı. Cihangir, sesten korkan oğlunun başına bir öpücük kondurup, içinde yeşeren sebepsiz öfkeye anlam veremeyecek bakışlarını yanında ağlayan kızdan çekerek babaannesine çevirdi. “Değersiz dediğin o kız benim karım babaanne.” Kaşları öfkeden birbirine girmiş, kasılan yüz ifadesiyle karşısındaki yaşlı kadına baktı, tıplı yaşlı kadının ona baktığı gibi. “Şimdi onu ağlattığın için ondan özür dile.” Masadaki herkes şaşkın gözlerle Cihangire bakarken, Mihrimah hızla başını kaldırıp olumsuz anlamda salladı. “Buna gerek yok.” Diye konuştu titreyen sesiyle. Cihangir kucağında huysuzlanan oğlunu annesine verip Oturduğu yerden kalkarak, Mihrimaha doğru bir adım attı. Kararsız bir şekilde elini ona doğru uzatıp ince bileğini tuttuğuna Mihrimah korkuyla yerinde sıçradı. Bu durum Cihangir’in gözünde kaçmazken gözlerini yavaşça kapatıp açtı, ‘her şeyden korkuyor’ Diye geçirdi içinden. Mihrimah bileğine dolanan parmaklarla biran korksada bunun Cihangir olduğunu kokusundan anlamıştı. Bileğine dolanan parmaklar ona dün akşamki sözleri hatırlattı ‘gereksiz temasları sevmem’ Aklında dolaşan soruları elini tersiyle bir kenara atıp sonra düşünmeye karar verdi. Cihangir kavradığı ince bileği nazikce çekerek genç kızı oturduğu yerden kaldırdı. İkisi yan yana dururken Taner ve Süreyya’nın bakışları abilerinin elineydi, İkiside kaşlarını çatarak birbirine bakarak gözleriyle Mihrimah’ın bileğini gösterdiler birbirlerine. “Bekliyor babaanne.” Cihangir sert sesiyle konurken, Hatice hanım kenara bıraktığı bastonunu eline alıp oturduğu yerden kalktı. “H.. hayır beklemiyorum ben bir şey.” Mihrimah başını hızlı hızlı olumsuz anlamda salladı. Cihangir Hızla başını çevirip yanındaki kıza baktığında yanağına süzülen gözyaşlarını gördü. Gözlerindeki korkuyu görebiliyordu genç adam. “Beklesende dilemem zaten, sana verecek özrüm yok benim.” Hatice hanım salondan çıkıp gittiğinde Cihangir öfkeyle dilini dudaklarının üzerinde gezdirip, içindeki yersiz öfkeyi bastırmaya çalıştı. Bakışları genç kızın bileğine düştüğünde kaşları kendiliğinden çatıldı. Ona dokunuyordu ama o bundan rahatsız olmuyordu, noralda insanların ona gereksiz yere dokunmasını sevmezdi, lakin şimdi o genç kıza dokunuyordu. Elini hızla genç kızın bileğinden ayırıp sertçe yutkundu. Bakışlarını yavaşça genç kıza değdirdiğinde sessizce gözyaşlarını döktüğü gördü. “Süreyya, onunla ilgilen. Ben hastaneye gidiyorum.” Sert adımlarla salondan çıkıp Portmantoda asılan kabanını üzerine giyinip ayakkabılarını giyip evden çıktı genç adam. Süreyya Oturduğu yerden kalkıp yavaş adımlarla genç kızın yanına gelerek koluna girdi. “Hadi odana çıkalım.” Mihrimah onu başını yavaş yavaş sallayarak onayladı. Yavaş adımlarla salondan çıkıp merdivenleri aşarak onların kaldığı odaya girdiler. Süreyya kapıyı arkasından kapatıp, Mihrimahı koltuğa oturttu. “Sen takılma onlara üçüde birbirinden beter.” Hayatı boyunca bu tarz acımasız sözlere maruz kalmıştı, lakin kalbi alışamıyordu. Ona söylene her can yakıcı söz kalbine birer hançer saplanıyordu sanki. “Ben biraz yalnız kalabilir miyim.?” Diye sordu masum sesiyle. Süreyya genç kızın yalnız kalmak istediğini anlayarak başını olumlu anlamda salladı. “Akşam amcam ve ailesine çaya gideceğiz.” Mihrimah başını sesin geldiği yöne çevirerek Süreyya’ya baktı. “Anladım, şey bana dolaptan bir elbise çıkarır mısın.?” Süreyya gülümseyerek başını sallayıp oturduğu yerden kalkarak giyinme odasına giderek Mihrimah’ın giysilerinin olduğu bölümden ona beyaz bir elbise ve siyah bir kaban çıkardı, elbisenin altına giymek için beyaz düz taban bağcıklı bir bot alarak odaya geri döndü. “Elbiseyi ve kabanı yatağın üzerine, botuda yatağın kenarına bıraktım.” “Tamam, gerisini ben kendim yapabilirim.” Mihrimah, Süreyya'yı onayladığında Süreyya odadan çıkarak aşağıya indi. Mihrimah ayağındaki terlikleri çıkartıp üşüyen ayaklarını kendine çekerek koltuğa yattı. Aklının içinde dolaşıp duran düşünceler içinin burkulmasına sebep oluyordu. Gözünden düşen bir damla yaş süzülerek koltuğun üzerine düştü. “Neden her seferinde ilk defa duymuş gibi üzülüyorum ki. B..bu ilk değildi sonda olmayacak biliyorum.” Ağladığı için sesi kısılmıştı. Gözleri ağladığı için acırken gözlerini yavaşça kapatıp gözlerindeki acıyı söndürmek istedi. Gözleri onu yavaş yavaş uykunun kollarına çekerken genç kız buna direnmeyerek kendisini uykunun kollarına bıraktı. ########### Genç kız kirpiklerini yavaşça aralayıp her zaman yaptığı gibi etraftaki sesleri dinledi, Sessizce. Derin bir nefes doldurdu ciğerlerine lakin aldığı nefesler ona yetmiyor gibiydi. Durgun bir şekilde yattığı koltukta doğrularak oturdu. Saat kaçtı bilmiyordu ama akşam üzereymiş gibi hissediyordu, hazırlanıp aşağıya inmesi gerekiyordu ama canı hiç istemiyordu. Günlerce, aylarca belkide yıllarca sessizce kimsesizce bu koltukta oturmak istiyordu. Bastonunu eline alarak önünü kontrol ederek çıkardığı terlikleri bularak üşüyen ayaklarına geçirdi. Yavaşça oturduğu yerden kalkıp bonyoya girerek ihtiyaçlarını giderip odaya geri döndü. Adımları yatağın olduğu tarafa yönelip bastonunun yatağa değmesiyle adımlarını durdurup eğilerek yatağın üzerine elbiseyi aradı. Eline değen elbise ile gülümseyerek elbiseyi eline alıp giyinme odasına doğru ilerledi yavaş adımlarla. Giyinme odasına girip kapıyı ardından kapatarak yavaşça üzerindeki elbiseyi çıkarıp süreyya'nın verdiği elbiseyi giydi, elbisenin fermuarı yan tarafında olduğu için giyinirken pek zorlanmamıştı. Çıkardığı elbiseyi odanın içindeki kirli sepetine atıp, Makyaj masasına doğru ilerledi. Eliyle masanın önündeki pufu kontrol ederek yavaşça pufa oturup sabah topladığı saçlarını çözerek saçlarını özgür bıraktı. Saçları sırtına dökülmüştü bir su gibi. Elini uzatıp masanın üzerinde artık yerini bildiği tarağı alarak yavaş yavaş saçlarını taradı. Saçlarının her iki tarafından bir tutam alarak arkadan birleştirip babasının ona aldığı kiraz çiçeği tokasını oraya taktı. Bastonunu eline alıp yavaşça oturduğu yerden kalkarak odanın kapısına doğru ilerledi, kapıyı açıp giyinme odasından çıkarak odaya girdi. Adımları yatağın yanında durduğunda bastonunun ucuyla yerdeki botları aradı. Bostonun sert bir şeye değmesiyle onların bot olduğunu anlayarak eğilip botları eliyle bularak yatağın kenarına oturdu. Ayağındaki terliği çıkarıp botu giydiği esnada odanın kapısı açılmasıyla hızla başını kaldırdı. Çattığı kaşlarıyla kimin geldiğini anlamaya çalışıyordu. Ona doğru atılan adımları duyduğunda gelen kişinin kokusundan Cihangir olduğunu anlamıştım. İçinde hissettiği sebepsiz rahatlamayla gözlerini açıp kapattı. Cihangir durgun bakışlarını genç kızın üzerinde gezdirdi yavaşça. Giydiği beyaz elbise ona yakışmıştı, Siyah saçları beyaz elbisenin üzerinde bir yıldız gibi parlıyordu. Bakışları ayağına kaydığında botun iplerini bağlamaya çalıştığını gördü. Bakışlarını genç kızdan ayıp bir şey söyleme gereği duymadan giyinme odasına ilerledi üzerini değiştirmek için. Mihrimah, Cihangirin gittiğini anladığında eğilerek işini yapmaya devam etti ama bir türlü botun iplerini geçmesi gereken yerlerden geçiremiyordu. Sinirle kaşlarını çatıp eliyle ipin geçmesi gereken yeri tespit ederek ipi oradan geçirmeye çalışırsa da yapamıyordu. “Niye olmuyor bu ya.” Diye kendi kendine konuştuğunda Cihangir giyinme odasından çıkmıştı. Genç kıza nazaran o siyah boğazlı bir kazak ve siyah kot pantolon giymişti. Bileğine saatini takarken bakışları genç kızı bulmuştu yine. Hala bıraktığı yerde botun iplerini bağlamaya çalışıyordu. Çattığı kaşları sinirlendiğini gösteriyordu. Yavaş kendinden emin adımlarla genç kıza doğru ilerledi. Adımları onun önünde durduğunda Mihrimah başını kaldırıp genç adamın nerede olduğunu anlamaya çalıştı. “Bir sorun mu var.?” Diye sordu Cihangir sakin sesiyle. Mihrimah onun sesini duymasıyla başını hızlı hızlı olumsuz anlamda salladı. “Yoo… Bir sorun yok.” “Emin misin.?” Diye sordu bu kez Cihangir bakışları bir genç kızın birde bağlayamadığı botun iplerin de dolaşıyordu. “E.. eminim.” Diye konuştu Mihrimah titreyen sesiyle. Cihangir sağ elini cebine koyarak Mihrimaha doğru bir adım attı. “Ben yapayım istersen, geç kalıyoruz.” Mihrimah şaşkınlıkla araladı kahverengi gözlerini, ‘o bana yardım mı etmek istiyor?’ Diye geçirdi içinden. Cihangir genç kızın şaşkınlıkla araladığı koyu kahverengi gözlerine baktı. “Şey.. ben sana zahmet vermek istemem.” Diye konuştu kısık sesiyle. Başını eğip titreyen ellerini yumruk yaptı. “Bizi bekliyorlar.” Diye konuştu soğuk sesiyle. Mihrimah cekingen bir şekilde başını olumlu anlamda salladı. Kimseyi bekletmek istemiyordu. Cihangir aldığı onayla yavaşça yere çöktü tek dizinin üzerine. Yavaşça elini uzatıp botun iplerini yerlerinden geçirip bağladı hızlı bir şekilde, diğer botun iplerini bağlamak için elini uzattığında botu giymediğini gördü. Genç adam kaşları çatık bir şekilde genç kızın çıplak ayağına baktı. “Çorap giymemişsin.” Başını kaldırıp genç kıza baktığında kızaran yanaklarını gördü. “Şey.. şey.” Cihangir tek kaşını kaldırarak sorgularcasına baktı Mihrimaha. “Çorapları bulamadığın için çorap giyinmiyorsun değil mi.?” Diye sordu sert sesiyle. Mihrimah az önceki ses tonuna göre sert olan ses tonunu duyduğunda çekingen bir şekilde başını önüne eğerek başını olumlu anlamda salladı utanarak. Cihangir bakışlarını kızın yüzünden ayırıp çömeldiği yerden hızla kalakarak giyinme odasına girdi, Onun giysilerinin olduğu taraftan yerini bildiği çoraplardan eğilerek beyaz bir tane alarak giyinme odasından çıktı. Adımları genç kızın önünde durduğunda sağ dizini kırarak yere çömeldi. Mihrimah hafifçe çattığı kaşlarıyla etrafında olan biteni anlamaya çalışıyordu. Genç kızın saçlarından gelen kiraz çiçeği kokusu yavaşça yutkunmasına sebep oldu genç adamının. Cihangir kararsız bir şekilde elini genç kıza doğru uzattı. “Şimdi ayak bileğine dokunacağım korkma tamam mı.?” Mihrimah duyduğu sözlerle kalbi hızlı hızlı atmaya başlamıştı, kirpikleri heyecandan titrerken başını olumlu anlamda salladı. Cihangir getirdiği çorabı genç kızın ayağına giydirip ardından botu giydirerek iplerini bağladı, aynı işlemi az önce giydirdiği botu çıkarıp çorabı giydirerek tekrar yaptı. İşi bittiğinde yavaşça çömeldiği yerden kalktı. “Gidelim artık.” Diye konuştu Cihangir üzerine siyah kabanını giyinirken. Mihrimah oturduğu yerden kalkıp Yatağın üzerindeki kabanı bularak üzerine giyindi. Elindeki bastonu sıkıca tutarken başını sallayarak konuştu. “Gidelim.” |
0% |