Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. Bölüm

@eminefuruncu

 

Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim.

Dört bir yanı saran muğlak düşünceler onları muzdarip içinde bırakıyordu. Genç kızın kulaklarında yankılanan kelimeler beyninin içinde yankılanıyordu. Kaşları şaşkınlıkla yukarıya kalkarken kalbindeki küçük serçe hızlı hızlı narin kanatlarını çırpmaya başlamıştı.

“Ne diyorsun sen? İndir beni.” Sıkı sıkıya kavradığı gömleği bırakıp elini yumruk yaparak Cihangir’in göğsüne vurduğunda Cihangir başını eğerek göğsüne vuran kıza baktı, vuruşları Cihangir’in canını yakmıyor aksine onu gülümsetiyordu.

“Birgün benden seni sevmemi istediğinde seni sevebilir miyim bilmiyorum, lakin dört bir yanı acıyla kaplı bu gönlümün sana alışması gerekiyor.?” Diye konuştu Cihangir bariton sesiyle. Mihrimah’ın Cihangir’in göğsüne vurduğu eli havada kalırken kaşlarını hafifce çattı. Cihangir yavaşça Mihrimahı yatağa bırakıp sağ dizini yatağa yaslayıp ona üstten baktı.

Siyah saçları yine yastığın dört bir yanına dağılmış, kahverengi gözlerini süsleyen uzun kirpiklerini yavaşça açıp kapatırken farkında olmadan Cihangire bakıyordu.

“Ben senden beni sevmeni istemedim.” Mihrimah ellerini uzatıp üzerindeki adamı itmeye çalıştığında başarılı olamamıştı. “Çekilsene üzerimden.” Diye bağırdı ince sesiyle. Cihangir hafifce Mihrimaha doğru eğilip kulağına sessizce fısıldadı.

“Ama isteyeceksin. Birde sessiz konuşsan iyi olur evdekiler bizi yanlış anlayacak.” Mihrimah’ın gözleri şaşkınlıktan büyüreken sertce yutkunup kabinde hissettiği heyecanı bastırmaya çalıştı. Ellerini Cihangir’in omuzlarına koyup onu kendinden uzaklaştırmak istediğinde Cihangir bu kez onu zorlamayarak kendini yatağın diğer tarafına attı.

“Sen dengesiz adamın tekisin.” Diye konuştu genç kız sinirden kısılan sesiyle. Yatağın en kenarına doğru kayıp sırtını genç adama döndü. “Sabah uyandığımda seni yakınımda bulmak istemiyorum, mümkünse yatağın en ucunda yat” Genç kız huysuz sesiyle konuşup battaniyeyi başına kadar çekerek gözlerini kapattığında arkasında bıraktığı adamın ona baktığını bilmiyordu.

Cihangir sağ kolunu başının altına koyup dalgın gözleriyle yanında yatan kızı izledi. Kehribar gözleri onun asi siyah saçlarında dolaştı dakikalarca. Boğazını kaplayan acıyla yavaşça yutkunup elini yavaşça siyah saçlara doğru uzattı, lakin dokunamadı. Dört bir yanı acıyla kaplanmış kalbi zincirlerini kıramıyordu.

Gözlerini kapatıp derin bir nefes çekti acı dolu cigerlerine. Bu acının ne ilk nede son olduğunun farkındaydı içten içe genç adam.

Başını çevirip camdan dışarıya baktı. Gecenin kör karanlığı her yeri sararken esen soğuk rüzgarın sesi ona eşlik ediyordu.

Gözleri yavaş yavaş kapanırken bedenine yaklaşan bedeni hissettiğinde başını yan tarafa doğru çevirdi. Genç kız uykunun derin kuyularında kaybolurken küçük bedeni ondan habersizce yanındaki bedene dönmüş, ona yaklaşmıştı.

Başını Cihangir’in koluna koyarak başını rahat bir şekilde yerleştirildiğinde dudaklarının arasından anlamsız bir kaç kelime dökülmüştü.

Cihangir yavaşça yutkunarak bakışlarını kolunda yatan karısının üzerinde gezdirdi. Az önce ‘seni yakınımda bulmak istemiyorum’ diyen kız şimdi kendisi onun yakınına gelmişti. Cihangir elini uzatıp onu uyandirmadan kendinden uzaklaştırmak istediğinde Mihrimah huysuzca mırıldanarak ona daha çok yaklaştı.

“Hay Allahım.” Diye mırıldandı dişlerinin arasından. Bedenini ondan uzaklaştırmaya çalışsada başarılı olamıyordu. Derin bir nefes alıp yavaşça yutkunarak gözlerini kapattı. Her nefes alışında burnuna dolan kiraz çiçeği kokusu uykuya dalmasına engel oluyordu.

Uyku onu yavaş yavaş içine çekerek içine hapsettiğinde, genç adam göğsünde yatan kadına doladı kolunu bilincsizce.

#########


Güneş yavaş yavaş gökyüzünü aydınlatırken herkes derin bir uykunun içindeydi. Genç kız başını sakladığı yerde huzurlu bir uykunun kollarındaydı, başını hafifce kıpırdatarak daha rahat bir şekilde uyumaya çalıştı. Yorgun bedeni ilk defa böylesine rahat bir uykunun kollarına esir düşmüştü.

Alıp verdiği her nefes genç adamın boynuna çarpıyordu. Cihangir boynunda hissettiği ürpertiyle gözlerini yavaşça araladığında çattığı kısık gözleriyle etrafına bakındı bir kaç dakika. Bakışları boyun girintisinde uyuyan kız düştüğünde gözleri şaşkınlıkla aralanırken usulca yutkundu.

Sabaha kadar onunla bu şekilde uyumuş olduğu gerçeği bir tokat gibi yüzüne vurmuştu. insanların ona dokunmasını sevmeyen o, boynunda bir kedi yavrusu gibi masumca uyuyan kızın dokunuşlarından rahatsız olmuyordu. Gözlerini yavaşça kapatıp açtı. Ölen karısında bile böyle olmamıştı, şimdi neden böyle olduğunu anlayamıyordu.

Elini yavaşça uzatıp genç kızı kendinden uzaklaştırmak istediğinde Mihrimah birkaç anlamsız kelime söyleyerek uyumaya devam etti.

Bakışlarını yavaşça genç kızın yüzüne indirdi Cihangir. Yüzüne dağılan siyah saçları,uzun kirpikleri, çattığı düzgün kaşları ve kızaran yanakları ile sabahın ilk ışıklarında güzel gözüküyordu. Pencereden sızan güneşin cılız esintisi yüzünü süslüyordu adeta.

Cihangir bakışlarını genç kızdan ayırıp pencereye çevirdiğinde boynunda bir hareketlilik hissetti. Boynuna vuran her nefes alış veriş, genç adamın gözlerini yavaşça kapatıp açmasına sebep oluyordu.

Mihrimah yavaşça gözlerini aralayıp derin bir nefes aldığında soluduğu koku ile gözleri büyümüştü. Gözlerini kapatıp içinden kendisine kızdı defalarca. Yavaşça genç adamdan uzaklaşıp başının yastığa düşmesini sağladığında gözleri hala kapalıydı. Cihangir tek kaşı havada yüzündeki alaycı bir gülümseme peydah oldu.

Mihrimah genç adamın uyuduğunu düşünerek ondan uşaklaşıyordu lakin genç adam onu izliyordu.

“Uyumadığını biliyorum, gözlerini açabilirsin.” Diye konuştu Cihangir yeni uyandığı için tarazlı çıkan sesiyle. Mihrimah duyduğu kalın sesle yüzünü memnuniyetsizce buruşturup gözlerini yavaşça araladı. Cihangir genç kıza doğru dönüp sağ kolunu başına yasladı.

“‘Sabah uyandığımda seni yakınımda bulmak istemiyorum’ diyen kız sabah uyandığımda kendisi yakınımda oluyor.” Diye konuştu Cihangir keyifli sesiyle. Mihrimah yattığı yerden doğrularak oturup stresten kuruyan boğazını ıslatmak için art arda yutkundu. Kalbindeki küçük sertçe yine rahat durmuyor hızlı hızlı uçuyordu.

“Ben fark etmedim, kusura bakma.” Diye konuştu oldukça mahcup çıkan sesle. Cihangir yattığı yerden doğrulup otururken Mihrimah önüne gelen saçlarını geriye doğru atmasıyla saçları Cihangir’in yüzüne vurmuştu. Genç adam yüzüne çarpıp giden saçlara bakarken, genç kız tekrardan konuştu ince sesiyle. “Bilinçli olarak yapmadım, hem aynı yatakta uyumak isteyen sendin.” Diye konuştu genç kız küçük burnunu havaya kaldırarak.Cihangir başını yavaşça olumlu anlamda sallayıp yataktan kalkarken ağzının içinden mırıldanıyordu kendi kendine.

“Aklıma tüküreyim.”

Mihrimah genç adamın yataktan kalktığını anladığında kaşlarını hafifce çattı.

“Bir cevap verseydin en azından kaçar gibi gidiyorsun.” Diye konuştu huysuz sesiyle genç kız. Cihangir banyoya doğru ilerleyen ayaklarına ket vurarak durup, omzunun üzerinden genç kıza baktı.

“Bir Şeyden kaçtığım yok benim.” Oldukça huysuz çıkan sesini umursamadan banyoya girip kapıyı ardından sert bir şekilde kapattı. Mihrimah kapanan sert kapı sesiyle korkuyla yerinde sıçramıştı.

Cihangir aynanın önüne gelip ellerini lavabonun kenarına yasladı. Aldığı derin nefesler onu sakinleştiriyordu. Yüzüne art arda vurduğu soğuk su zihninde tahayyül olan düşünceleri yerle bir etmişti.

Mihrimah yataktan kalkıp ayaklarının soğuk zeminle buluşmasına izin verdi. Parmak uçları içe doğru kıvrılırken ayağının dünkü kadar acımadığını fark etti.

Elini uzatıp bastonunu bulmak istediğinde bastonun koltuğun kenardında kaldığını hatırlamasıyla yüzünü memnuniyetsiz bir şekilde buruşturdu. Yavaşça oturduğu yerden kalkıp kuruyan dudaklarını diliyle ıslatıp öne doğru bir adım attı.

Korka korka attığı adımlarla ilerlerken eliyle önünü kontrol ediyordu. Yaralı ayağının üzerine çok basmamaya çalışarak attığı birkaç adım yatağın kenarına takılmasıyla son bulmuştu. Ayağının takılmasıyla sert bir şekilde yere düştüğünde dudaklarının arasından acı dolu bir inilti yayılmıştı odanın içine.

Eli acıyan ayağını buldu usulca, gözleri akmayı hazır bir bulut gibi dururken banyonun kapısı ani bir şekilde açılmıştı. Cihangir yerde acı içinde kıvranan kızı görmesiyle çatık kaşlarıyla genç kızın yanına ulaştı.

“Ne oldu, iyi misin.?” Diye sordu ne olduğunu anlamaya çalışarak. Bakışları genç kızın üzerinde dolaştığında elinin ayak bileğinde olduğunu gördü.

“Seni her sabah yerden kaldırıyorum farkında mısın.?” Elini uzatıp genç kızın dün sabah kestiği ayağına dokundu, genç kız parmaklarına değen soğuk parmakları hissettiğinde yavaşça yutkundu. “Çok açıyor mu.?” Diye sordu bu Cihangir oldukça sakin sesiyle.

“Hayır, sadece dün kestiğim yer çok acıdı.” Sesi masum bir kız çocuğunun sesini anımsatıyordu. Cihangir genç kızı ani bir hareketle kucağına alarak koltuğun üzerine bıraktı. Tek dizini kırarak önünde çömelerek yaralı ayağına baktı.

“Kanamış, pansuman yapılmalı.” Çömeldiği yerden kalkıp banyoya giderek ilk yardım çantasını alıp geriye döndü. Çantayı kenara bırakıp genç kızın önünde çömelerek oturdu. Dikkatle genç kızın yarasını pansuman yapıp çömeldiği yerden kalktı. “Bitti, çok büyük bir yara değil ama sen üzerine fazla basma.” Elindeki çantayı kenara bırakıp giyinme odasına giderken genç kız yavaşça başını sallamıştı arkasından.

Mihrimah elini uzatıp dün akşam koyduğu yerden aldı bastonunu. Parmakları bastonu sıkıca kavrarken yavaşça oturduğu yerden kalkıp banyoya girdi.

Banyodaki işlerini temkinli adımlarla heledip yavaş adımlarla banyodan çıktı genç kız. Odanın içindeki sessizlik kulağını tırmalarken genç adamın odada olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Bastonunun uçuyla önünü kontrol ederek giyinme odasına doğru ilerledi çekingen adımlarıyla.

Adımları odanın girişinde durduğunda usulca yutkunarak dudaklarını araladı.

“Şey.. burada mısın.?” Diye sordu oldukça kısık çıkan narin sesiyle. Aynanın karşısında gömleğinin düğmelerini ilikleyen Cihangir duyduğu narin sesiyle başını ağırca sesin geldiği yöne çevirdi.

Siyah gömleğinin son düğmesini ilikleyip sağ elini pantolunun cebine koyarak bedenini genç kıza doğru çevirdi.

“Buradayım.” Diye yanıtladı genç kızı hiçbir duygu barındırmayan ses tonuyla. Mihrimah duyduğu sesle geriye doğru bir adım attı.

“Şey.. ben üzerimi değiştirecektim de.” Cihangir kehribar gözlerini yavaşça genç kızın yüzünde gezdirdi, kızaran yanakları dudağının kenarında küçük bir tebessüme ev sahipliği yapmıştı kısa bir anlığına.

Büyük adımlarıyla genç kıza doğru ilerleyip önünde durduğunda, genç kız eğdiği başını kaldırıp karşısında durduğunu düşündüğü ama çevirdi koyu kahvelerini.

Cihangir sessiz kalarak giyinme odasından çıkıp büyük adımlarıyla yatağa doğru ilerledi. Bakışları dağınık yatakta dolaşıyordu,sıkıntılı bir nefes alıp yatağın üzerindeki yastıkları düzeltti ilk önce ardındanda yarısı yerde olan battaniyeyi yatağın üzerine güzelce serdi. Bakışları bu kez koltuğun üzerindeki battaniyeye değdiğinde gözlerini kapatıp açtı yavaşça.

Adımları koltuğun önünde durduğunda battaniyeyi güzelce katlayıp kenara bıraktığı esnada genç kız giyinme odasından çıkmıştı. Üzerinde krem rengi bir elbise vardı, saçlarını tarayıp omuzlarından aşağıya salmış, omuzlarına bir kara çarşaf gibi serilmişti.

“Ben hazırım.” Cihangir gözlerini genç kızdan ayırıp kenara bıraktığı battaniyeyi alarak giyinme odasına doğru ilerledi.

“Bekle burda geliyorum.” Mihrimah duyduğu sert sesle yavaşça yutkunarak başını olumlu anlamda sallamıştı lakin genç adam bunu görmemişti.

Cihangir elindeki battaniyeyi bırakıp çıktığına yatağın üzerine bıraktığı telefonunu alıp genç kıza doğru bir adım attı.

“Gidelim.” Mihrimah onu başıyıla onayladığında Cihangir büyük adımlar atarak odadan çıkmıştı. Arkasında bıraktığı genç kız ona yetişmeye çalışsada yaralı ayağından dolayı başarılı olamıyordu.

“Cihangir.” Diye ismini adete fısıldayarak söylemişti, öyleki hemen önünde ilerleyen Cihangir bile bunu güçlükle duymuştu. Genç adam ismini onun ince sesinden duyduğunda içinde anlam veremediği bir his gün yüzüne çıktı usulca.

Adımları duran Cihangir bedenini yavaşça genç kıza doğru çevirdi. Sorgulayan bakışları genç kızın yüzünde dolaşırken tek kaşını kaldırarak ona baktı.

“Ne oldu.?” Diye konuştu sakin sesiyle. Mihrimah utançla başını önüne eğip yavaşça yutkundu.

“Neden beni beklemiyorsun.?” Genç kızın sorduğu soruyla Cihangir kaşlarını çatarak ona baktı. Sağ elini pantolonun cebine koyup genç kıza doğru bir adım attı.

“Seni beklemem mi gerekiyordu.?” Mihrimah duyduğu duygusuz sözlerle dolan gözlerini kapatıp, başını önüne eğdi. Kalbindeki küçük serçe gibi kırılan küçük bir kız çocuğu ona ağlamaması için ikaz versede içindeki küçük kız çocuğu çoktan ağlamaya başlamıştı.

“Hayır.. Ben sadece.” Diye başladığı konuşmayı titreyen sesi yüzünden yarıda kesmek zorunda kalmıştı. Ne sanmıştı ki, bir kaç defa kolunu tutmasına izin verdi diye yine izin vereceğini mi. “Neyse.. bir önemi yok.” Titreyen kirpiklerini birbirine bastırıp sertçe yutkunarak genç adamın yanından geçip merdivenlere doğru ilerledi.

Boştaki eliyle trabzanı bulup narin parmaklarıyla sıkıca kavradı. Bastonuyla önüne kontrol ederek inerken yanında hissettiği bedenle başını kısa biran o tarafa çevirdi.

Cihangir yanında yavaş adımlarla merdivenleri inen kıza baktı, tutarsız dili yüzünden yine koyu kahve gözlerine yağmurların yağmasına sebep olmuştu.

Mihrimah başını önüne çevirdiği esnada ayağının boşluğa gelmesiyle bedeni öne doğru savrulmuştu. Korkuya dudaklarından bir inilti döküldüğünde Cihangir hızla genç kızı kolundan kavrayıp kendisine doğru çekerek düşmekten kurtardı onu. Yüzüne doğru savrulan siyah saçlardan yayılan kiraz çiçeği kokusunu fark etmeden içine çekmişti genç adam.

Mihrimah korkudan hızlı hızlı atan kalbini bastırmaya çalışıyordu, korkudan dolan gözlerini kaldırdığında kendisine telaşla bakan kehribar gözlerden haberi yoktu. Cihangir korkudan titreyen kızın yüzüne dökülen saçlarını geriye doğru iterek saçlarındaki elini yavaşça genç kızın küçük eline indirip elini tuttu.

“Eğer elini tutmamı isteseydin elini tutardım”. Genç kız duyduğu sözlerle gözlerini şaşkınlıkla aralamıştı. Kaşlarını hafifce çatıp kuruyan dudaklarını araladı.

“Ama.. sen dedin ki..”

“Cihangir oğlum” Gül hanımın telaşlı sesi Mihrimah’ın cümlesini yarıda bıratırmıştı. “Ne oldu.?” Gül hanım merdivenlere doğru bir adım attığında Cihangir onu eliyle durdurup genç kızın tuttuğu elini bırakmadan merdivenleri inmeye başladılar.

“Birşey yok anne.” Cihangir’in kısa ve net cevabıyla Gül hanım oğluna gözlerini devirerek bakmıştı. El ele salona girdiklerinde masada oturan Pınar nefret dolu bakışlarıyla Cihangir’in yanındaki kıza bakıyordu.

Cihangir genç kızın elini bırakıp oturmasına yardım ettikten sonra kendiside yerine oturduğunda salondaki herkes onlara şaşkın gözlerle bakıyordu.

Cihangir tek kaşını kaldırıp sorgulayan gözlerle onlara baktığında herkes bakışlarını önüne çevirip kahvaltısını yapmaya başlamıştı. Pınar elindeki çatalı sakıp öfkeden kasılan yüzüyle karşısındaki kıza bakıyordu, içindeki zehirli nefret duygusunu bastıramıyor aksine her geçen gün dahada harlıyordu.

Sessizce yapılan kahvaltının ardından Cihangir yerinden kalkıp masanın üzerine bıraktığı telefonunu alıp cebine koydu.

“Ben hastaneyi gidiyorum, size afiyet olsun.” Abisinin kaltığını gören Süreyya hızla ağzına attığı zeytini yutup oturduğu yerden kalktı.

“Benide okula bırakırsın değilmi abi.?” Diye sordu sevecen sesiyle. Cihangir başını ağır ağır sallayıp onu onaylayıp bakışlarını hala kahvaltısını yapan Taner’e çevirdi.

“Senin dersin yok mu.?” Taner elindeki bardağı masaya bırakıp sırtını geriye doğru yasladı. Yüzündeki sırıtışla abisine bakıp başını olumsuz anlamda salladı.

“Yok, bugün yatma günüm benim.” Süreyya ikizinin dediklerine gözlerine devirip kabanını giymek için salondan çıktı. Cihangir kardeşini başıyla onaylayıp salondan çıkacağı esnada gözleri masada sessizce oturan kıza takıldı. Kehribar gözlerini ondan ayırıp hızlı adımlarla salondan ayrılıp portmantodan siyah kabanını üzerine geçirip evden ayrıldı, peşi sıra ilerleyen kardeşi abisinin adımlarına yetişmekte zorluk çekiyordu.

#######

Genç kız son dersinden çıkıp yavaş adımlarla fakültenin çıkışına ilerlerken çalan telefonuyla gözleri çantasına düşmüştü. Çantasından güçlükle bulduğu telefonu açıp kulağına yasladığında fakülteden çıkmış otobüs durağına doğru ilerliyordu.

“Efendim anne.” Diye telefonu açıp kulağına yasladığında soğuktan üşüyen kulaklarını kapamak için kabanın yakalarını kaldırsa da pek bir işe yaradığı söylenemezdi. İçten içe sabah beresini unuttuğu için kendisine kızıyordu.

“Hah Süreyya, gelirken amcanların evine uğra yengen sana bir emanet verecek.” Süreyya duyduğu sözlerle gözlerini devirip geldiği otobüs durağında beklemeye başladı.

“Ne emaneti anne ya, dondum zaten. Taner gidip alsın işte.” Diye yakınsa da Gül hanım için bir şey değişmemiş kararlı bir şekilde konuşmaya devam etti.

“Taner ben evden çıkmam deyip odasına kapattı kendini gelirken alıver işte kızım.” Genç kız derin bir nefes doldurdu ciğerlerine.

“Tamam anne, alırım ben. Oğlun kıymetlisine kaldırılıp dışarıya çıkmasın.” Telefonu kapatıp çantasına koyduğu esnada gelen otobüsü görmesiyle hızla otobüse binip kartını okutarak boş olan bir yere oturup başını cama yasladı. İşlediği onca ders beyninin yorulmasına sebep olmuştu.

Gözleri yorgunlukla kapansada uyumamak için direniyordu. Soğuktan üşüyen ellerini kabanının ceplerine koyup akıp giden yolu izlemeye başladı yogun gözlerle.

Otobüs amcasının evinin olduğu sokağa geldiğinde yavaşça yerinden kalkıp düğmeye bastı. Araba kısa süre sonra durduğunda otobüsten inip ezbere bildiği evin yolunu yavaş adımlarla ilerleyerek kat etti. Yüzüne düşen kar tanelerini gülümseyen gözlerle izliyordu genç kız.

Yorgun adımları ulaşmak istediği evin önünde durduğunda soğuktan kızaran elini kaldırıp yavaşça zili çaldı. Ayağıyla yerdeki karları ezerken sabırla kapının açılmasını bekliyordu.

Kapının yavaşça açılma sesini duyduğunda başını yavaşa yerden kaldırıp karşısındaki kişiye baktı.

Vural durgun bakan ela gözlerini karşısındaki kıza sabitledi. Soğuktan yanakları ve burunun ucu kızarmıştı. Uzun kirpiklerini yavaşça birbirine değdirerek ona bakan kıza yavaşça yutkunarak bakıp sağ elini yavaşça eşofmanının cebine koydu.

“Şey…Vural abi. Yengem anneme bir emanet verecekmişte ben onu almaya gelmiştim.” Genç kız çekingen gözlerle karşısındaki adama bakarken genç adam durgun gözlerle karşısındaki kıza bakıyordu.

“Bekle getireyim.” Genç adam arkasını dönüp gittiğinde Süreyya derin bir nefes alarak sırtını kapıya doğru dönüp bakışlarını etrafta dolaştırdı. Kar topu oynayan çocuklara gülümseyen gözlerle bakıyordu, her birbirlerine fırlattıkları kar topundan sonra sokağı saran çığlık sesi kulaklarının içini huzurla dolduruyordu.

“Buyur.” Genç kız duyduğu sert sesle irkilerek arkasına döndü yavaşça. Vural elindeki siyah poşeti genç kıza doğru uzatıp almasını beklerken Süreyya soğuktan buz tutmuş elini uzatıp genç adamın elindeki poşeti aldı.

“Zahmet verdim, gideyim ben artık.” Genç kız arkasını dönüp geleceği esnada genç adamın ona seslenmesiyle ilerleyen adımlarını durdurup omzunun üzerinden genç adama baktı. “Birşey mi oldu.?” Diye sordu genç kız merak dolu sesiyle.

Vural yavaşça yutkunup portmantoda asılan beresini ve atkısını alıp genç kıza doğru uzattı. Süreyya şaşkınlıkla aralanan gözleriyle genç adama bakıyordu, bedenini yavaşça genç adama çevirip sorgulayan gözlerle ona baktı.

“Soğuktan yüzün kızarmış, al.” Süreyya karşısındaki adama yüzüne yayılan gülümsemeyle bakıp elini yavaşça uzatıp elindeki bereyi ve atkıyı aldı.

“Teşekkür ederim.” Bereyi başını geçirip üşüyen kulaklarını hızlıca örtüp ardından elindeki atkıyı boğazına doladı.

“Önemi yok.” Vural elini uzatıp kenarda asılı olan montunu üzerine geçirip fermuarını çekerken bir yandanda botlarını ayağına sokuyordu. Telefonunu ve arabanın anahtarını kenardan alıp bakışlarını genç kıza çevirdi. “Hadi gidelim.”

Süreyya anlamayan gözlerle karşısındaki adama bakarken tek kaşını kaldırıp sorgularcasına ona baktı.

“Bir yere mi gidecektik.?” Diye sordu genç kız masum sesiyle anlamadığını belli ederek. Vural adımlarını genç kızın önünde durdurup boynuna doladığı atkının ucundan tutup atkıyı genç kızın yüzüne doğru çekip, soğuğun genç kızın yüzüne vurmasını engelledi.

“Seni eve bırakacağım, bu soğukta yürüme o kadar yolu.”

“Şey.. aslında gerek yoktu.” Vural genç kızı dinlemeden adımlarını yan tarafta duran arabasına doğru çevirip büyük adımlarıyla ilerledi,Süreyya şaşkınca arkasından bakarken düzgün kaşlarını fark etmeden hafifice çatmıştı.

“Hadi Süreyya.” Süreyya kendisini kale almayan adamın arkasından gözlerini devirip ayaklarını yere vura vura arabaya doğru ilerledi. Adımları arabanın önünde durduğunda arabanın kapısını sert bir şekilde açıp arabaya binip aynı şekilde kapattı.

Vural yan tarafında oturan kıza göz ucuyla bakıp arabayı çalıştırıp sağ elini kullanmadan arabayı sürmeye çalıştı.

Genç kız elindeki poşeti dizlerinin üzerine bırakıp akıp giden yolu izlerken bakışarı yan tarafında sessizce arabayı süren adama kayıyordu sürekli. Sağ elini dizinin üzerine koymuş sol teliyle arabayı sürüyordu. Genç kızın bakışları sağ eline düştüğünde Vural başını çevirip yanındaki kıza baktı, genç kızın bakışlarını sağ elinde gördüğünde boğazını sertce temizleyip elini montunun cebine koydu.

“Sen neden sağ elini kullanmıyorsun Vural abi.?” Diye sordu genç kız meraklı sesiyle. Genç adam duyduğu soruyla şaşırsada şaşkınlığını kısa sürede üzerinden atıp durgun sesiyle konuştu.

“Bileğimi burktum ondan.” Kısa cevabıyla konuşup sustuğunda genç kızda susma gereği hissetti lakin sormak istediği sorular aklını kurcalıyordu.

Araba Arslanoğlunun evinin önünde durduğunda Süreyya başını çevirip yanındaki genç adama baktı.

“Ben teşekkür ederim.” Elini başındaki bereye uzattığında Vural elini uzatıp geç kızın elinin üzerine koyup elini yavaşça bereden ayırdı.

“Gerek yok sonra alırım.” Süreyya yavaş yavaş başını sallayıp onu onaylarken aklına gelen şeyle gülümseyerek konuştu.

“Sende gelsene. Herkes seni çok özledi.” Vural duyduğu kelimelerle kıvrılan dudaklarını birbirine bastırıp başını olumlu anlamda salladı.

“Eminim ki en çok babaannen özlemiştir.” Genç kızın yüzündeki gülümseme yavaşça solarken usulca yutkunup kuruyan dudaklarını araladı.

“Sen ona bakma canım.” Vural eğdiği başını kaldırıp yorgun ela gözleriyle kendisine umutla bakan kıza baktı. Gözlerini ondan ağırca kaçırıp başını olumlu anlamda salladı, umutla parlayan kahverengi gözleri soldurmak istememişti.

“Madem çok özlediniz beni,geleyim.”

########

Genç kız banyo yaparken birbirine dolaşıp düğüm olan saçlarını büyük bir sabırla açmaya çalışıyordu. Tarağı saçına her kaydırışında saçlarının koparcasına acıması gözlerini sakince kapatıp açmasına sebep oluyordu.

“Off nasıl bu kadar dolandı bunlar ya.” Dudaklarının arasından dökülen serzeniş dolu kelime boş odanın içinde yayılıyordu. Tarağı saçında hızlı bir şekilde kaydırmasılya bir kaç saç telinin koptuğunu hissetmişti.

Acıdan dolan gözlerini kapatıp yavaşça yutkundu. Annesinin şefkat dolu dokunuşlarını özlemişti, o yanında olsaydı canını hiç acıtmadan taradı saçlarını.

Kapının yavaşça açılıp kapandığını duyduğunda başını yavaşça kapıya doğru çevirip gelen kişinin kim olduğunu anlamaya çalıştı lakin kısa sürede burnuna dolan koku gelen kişinin kim olduğunu belli etmişti.

Cihangir kapıyı yavaşça kapatıp üzerindeki kabanı çıkarırken bakışları camın önündeki koltukta oturmuş saçlarını tarayan kızda dolaşıyrdu. Bakışlarını ondan ağırca ayırıp adımlarını giyince odasına çevirdi. Üzerindeki giyisilerden kurtulup onların yerine rahat kıyafetler geçirdi üzerine.

Giyinme odasından çıkıp odaya girdiğinde genç kızın hala saçlarını taradığını gördü. Yavaş adımlarla yatağa doğru ilerleyip dün akşam yattığı taraftaki yastığı düzelterek yatağa oturarak sırtını yatak başlığına yasladı.

Bakışları elindeki telefonda dolaşsada kehribar gözleri arada genç kızı buluyordu.

Mihrimah büzdüğü dudaklarıyla saçındaki düğümleri açmaya çalışırken saç diplerinin acıması ile dudakları arasında acı dolu bir inilti dökülmüştü. Cihangir duyduğu inilti sesiyle başını kaldırıp genç kıza baktı. Gözleri genç kızın taramaya çalıştığı saçları üzerinde dolaştı ağır ağır birbirine dolaşan saçları gördüğünde düzgün kaşlarını hafifçe çatmıştı.

“Niye açılmıyor bu ya.!” Diye mırıldandı genç kız ağzının içinden lakin onu dikkatle izleyen Cihangir genç kızın ne dediğini anlamıştı.

Genç adam kararsız bir şekilde oturduğu yerde doğrulup yavaşça oturduğu yerden kalktı. Adımları genç kızın önünde durduğunda boğazını yavaşça temizledi. Mihrimah duyduğu sesle başını kaldırıp kaşlarını yavaşça çattı.

“Eğer yapamıyorsan yardımcı olabilirim.” Diye konuştu Cihangir sert sesiyle. Mihrimah duyduğu kelimelerle şaşkınlıkla gözleri aralanırken, kaşlarını şaşkınlıkla yukarıya doğru kaldırdı.

“Niyeki.?” Diye sordu masum sesiyle anlamadığını belli ederek. Cihangir nasıl bir cevap vereceğini düşünürken genç kızın naif sesi tekrardan kulaklarına dolmuştu. “Sen… benim yüzüne dokunmamı istememiştin, şimdi sen neden benim saçlarıma dokunmak istiyorsun.?”

Cihangir söylediği her kelimeyi unutmayıp yeri geldikçe yüzüne vuran kıza tek kaşını kaldırarak bakıyordu.

“Ben gereksiz temasları sevmediğim için öyle söylemiştim.” Mihrimah genç adamın konuşmasını dinleken bir yandanda saçını taramaya devam ediyordu. Duyduğu cevapla başını ağır ağır salladı.

“Benim gözlerim parmaklarım Cihangir. Benim seni görebilmem için yüzüne dokunmam geriyoryordu, lakin sen benim seni görmemi bile istemedin.” Saçını tarayan eli dururken başını kaldırıp dolu gözlerini karşısındaki adama çevirdi. Gönlünde hissettiği canhıraş tüm bedenine yayılıyordu, neden böyle hissediyordu bilmiyordu genç kız.

Genç adam duyduğu her kelimeyle yerle yeksan olmuştu adeta. Farkına varmadan söylediği her kelime genç kızın yüreğinde baharlar soldurmuştu. Ağırca yutkunarak yavaş adımlarla genç kızın yanındaki boşluğa oturdu.

“Eğer beni hala görmek istiyorsan… Görebilirsin.”

Loading...
0%