Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@emineylmzz

 Misiza'nın bir kaç dakika önce yaşadığı sevinç yerini endişeye bıraktı. Küçük kızı düşündükçe bu konudaki bilgisizliği ile yüzleşiyordu. Muhafızların sahip olduğu yıldız gözler benzersizdi. Dünya'da ya da Gilyra Diyarında hiç kimse altı köşeli yıldız şeklindeki irislere sahip değildi. Bir diğer fark ise renkleri ve renklerin taşıdığı anlamdı. Her renk insan ırkına ait bir erdemi temsil eder, her erdem o rengi alan muhafıza ayrı bir meziyet kadardı. Mavi su demekti; mavi irisleri taşıyan Muhafıza yay ve ok bahşedildi. Kullanmakta usta oldukları yay ve ok, düşmanı vurmakta mahirdi.


     Gri renkli irisler rüzgar demekti ve kılıçları bedenlerinin bir parçası gibi hareket eder, düşmana yaşama şansı vermezdi. Siyah irisler güç ve kuvvet demekti. Her rengin bir anlamı ve gücü vardı. Peki bu küçük kız neden on üç rengin hepsini aynı anda gözlerinde barındırıyordu? Göz bebekleri neden altın gibi parlıyordu? En önemlisi ise Yüce Miryus bu kızı neden saklamıştı? Tüm Muhafızların doğumundan haberdar olurken bu kızın gizlenmesinin sebebi neydi? Neden Muhafızlar vaktinden önce ortaya çıkmıştı?


     Kendi kendine sorduğu sorulara cevap bulamadı. Odasında yatağı ile çalışma masası arasında hızla yürürken bu konuda ki cehaleti ile baş etmeye çalıştı. Duvarların arkasını  gören gözleri kör olmuş gibiydi. Kilometrelerce uzaklıkta yürüyen karıncanın ayak sesini duyan kulakları sağırdı. Ona bu gücü veren Yüce Miryus'un yokluğu ile sınanıyordu. İçinden yalvarmaya başladı. Yardımına muhtaç olduğu Tanrısına...


     Gecenin karanlığı Misiza'nın hislerini köreltirken bedenini yatağına sürükledi. Etrafındaki taştan duvarlar üzerine gelirken duvarlardaki meşaleler bu karanlığı delip geçemiyor, Misiza'yı aydınlığa ulaştırmakta yetersiz kalıyordu. Büyük camlar gecenin tüm karanlığını odasına davet ediyordu.


     Gözlerini kapatarak Yüce Miryus'un içinde bulunduğu karmaşaya son vermesini diledi. Kalbi hızlanarak göğüs kafesini zorladığında damarlarında akan kanın hareketini hissetti. Akan kan bedeninde dolaşırken geçtiği her yeri ateşler içinde yaktı. Odasının dışındaki her adımı her nefesi duymaya başladığında yaklaşmayı başardığı Tanrı'sına seslenmeye başladı.


     "Yüce Miryus zihnimi berraklaştır. Yüce Miryus yolumu aydınlat. Sırlar ağır geliyor yenileri  sadece yükümü artırır. Yokluğunla sınama, merhametini ve şefkatini esirgeme..." Yüce yaratıcısına yalvarmaları sonuç vermişti. Misiza odasını, sarayı geride bırakırken aklı ve vücudu zamandan azade kılındı, bedeni odasında yatağına et ve kemik yığını gibi düşerken, ruhu sonu olmayan ışığın içinde Yüce yaratıcı Miryus'un şefkati ile ödüllendirilirken, ağacın toprağa olan muhtaçlığını yaratıcısına karşı hissediyordu. 


     Yüce Miryus, bilmesi gerekeni Ruhu Gezene fısıldarken, açık olan üçüncü gözü, geçmişi tüm çıplaklığı ile görüyordu. Derinlerden fısıltı gibi gelen sesleri algılaması güç olsa da duyması gereken kelimeleri duymuştu. Küçücük bir damlanın buluttan kopması gibi koptu Yaratıcının şefkatli mabedinden. Damlanın denize ulaşmak istemesi gibi hızla düşmeye başladı binlerce yükseklikten. Topuklarına kadar uzun saçları önünde, elleri gibi uzanıyordu ileriye, tutunmak ister gibiydiler göremedikleri dallara, bulutlara, aya ve yıldızlara...


     Yere düşmek üzereyken ansızın uyanıp gözlerini açtı.  Az önce bedeninin düştüğü yatağından düşünceli şekilde kalktı. Ellerini şakaklarına götürüp ovalamaya başladı. Bu gece daha ne kadar şaşıracaktı.


      Yüce Miryus saklamasını istiyordu ama o kızı gören herkes farklı olduğunu anlardı. Belki tam olarak bir açıklama bulamazlardı ama bu genç kızda ki tuhaflığı saklayamazdı. Yüce Miryus ona çok büyük bir yük yüklemişti. Bu kez saklamakta korumakta çok zor olacaktı. İçinde bulunduğu yorgun ve karamsar  halinden sıyrılmaya çalıştı. Geniş ahşap kapının yanında olan Gilyra Diyarına özel, geniş gövdeli ve kökleri ile bulunduğu toprağın yüzlerce metre derinlerine ulaşan, kesilse bile tekrar büyüyen ölümsüz bir ağaç olan Ujanb ağacında yapılan geniş sandalyesine oturarak ellerini çalışma masasının üzerinde birleştirdi. 


     Bir süre düşüncelere dalan Ruhu Gezen,  Anvilesle yapacağı konuşmaya odaklanmaya çalıştı. Dünya'ya gidecek savaşçı her duruma hazırlıklı olmalıydı.


     Misiza, kapısının tıklanma sesini duyduğunda masasından kalktı. Derin nefes alarak kendini hazırlamaya çalıştı. Gerginliği azalmasa da hissettirmemeye çalışacaktı ama bu hali ona bile yabancıyken fark edilmemesi imkansızdı. Sesinin kontrollü çıkmasına dikkat ederek seslendi.


     "Gel" Komutu bekleyen Algulai ve Anviles odaya girdiklerinde karşılarında duran Misiza'ya başları ile selam verdi.


     "Algulei güçlü savaşçımız, havanın temsilcisi. Anviles doğru bir karar vermiş." Misiza yeni muhafızı koruma görevi için seçilen Algulei'nin meziyetlerini taktir ediyordu. Endişesi yüzünden okunsa da karşısındaki iki askere bunu hissettirmemeye çalışacaktı. 


     Anviles, Ruhu Gezen'e dikkatle baktığında gergin yüzü, titreyen sesi ile kaygılı halini saklamak istese de milyonlarca yıldır tanığı arkadaşının aşina olduğu huzurlu hali bu gece Ay'ın ışığı gibi bulutların arkasında gizleniyordu.


     Misiza iki adamın gözlerine bakarak konuşmaya çalıştı. "Algulei, Yüce Miryus sana bir mucize emanet ediyor."


     İki adam Misiza'nın söyledikleri ile birbirine baktı. Anviles,  gözleri bir süre Misiza'nın titreyen ellerine takıldığında, kaşları birbirine daha çok yaklaştı. Gözlerini aynı hızla gözlerine baktı. Sarı irisleri titriyordu. Bilgeliği, cömertliği, sadakati ve şefkati ile herkesin saygı duyduğu biri olan Misiza, bugün tuhaftı. 


     "Efendim" Algulei başı ile görevi kabul ettiğini belli ediyordu. Görevin zorluğu önemli değildi. Bilmek istediği ne için mücadele edeceğiydi.


     Misiza başını aşağı yukarı sallayarak Algulei'i onayladı. Gözleri önce Anviles'e daha sonra Algulei'nin gözlerine baktı. "Bu gece konuşacaklarımı bu odadan çıktığınızda unutacaksınız. Kendi içinizde bile tekrar etmeyeceksiniz. Yeni Muhafız aramıza katılana kadar Giylra Diyarında lider muhafızlardan ve Algulei senden başka kimse bilmeyecek." Son sözlerini Algulei'nin gözlerine bakarak konuştu.


     İki adam Misiza'nın gizemli ve tereddütlü haline bakarak başlarını salladı. "Emredersiniz." İki adamın onaylamasıyla rahatlamak istedi ama pek mümkün değildi.


     "Dünya'dan gelecek öncü muhafız doğduğunda  Yüce Miryus beni varlığından haberdar kılar, ben de vakti geldiğinde sizi haberdar ederim. Bu kez Yüce Miryus bilmemi uygun görmedi."


      Anviles, duyduğu bilgiyle şaşırarak bir adım öne atıldı. "Ama nasıl olur...." Misiza cümlesini bitirmesine izin vermeden susması için elini kaldırdı. Susması gerektiğini anlayan Anviles devamında kuracağı cümleyi yutmak zorunda kaldı.


     "Bunun en büyük sebebi aramıza katılacak yeni muhafızları korumak. Sizin de bildiğiniz gibi bugüne kadar Muhafızlar aynı kandan seçilmedi. Öyle ki aynı kıtadan seçilmesi için altı yüzyıl geçmesi gerekir. Aynı şehirden şeçilmesi için binlerce yıl...Fakat bu kez durum farklı, yeni Muhafızımız en son ortaya çıkan Muhafızların toprağında. Aynı toprağa basıyor aynı yerden güneşe bakıyor." 


     Anviles oldukça şaşkındı, Misiza'ya sonsuz güveni olsa da bilginin doğruluğunu kendi kafasında sorgulamaya başladı. İri elleri yüzündeki fazla uzun olmayan sakallarla oynadı. Yüzünü hafif yere eğerek düşünmeye başladı. Aklında dönüp duran kelimeleri serbest bıraktı. "Milyarlarca yıldır  süregelmiş düzeni şimdi bozan nedir?"


     Misiza duymayı beklediği soruya aynı hızla cevap verdi. "Muhafızın farklı olduğu gerçek ama farkı henüz muamma. Muhafızlara ait on üç rengi gözlerinde saklıyor. Yeni bir ırk olabilir yada yeni bir güç... Henüz muhafız hakkında başka bir bilgimiz yok." İki adam düşünceli şekilde başlarını salladı. Misiza'nın bilgisinden şüpheleri yoktu. 


     Misiza, Algulei'nin gözlerine bakarak konuşmaya başladı. "Algulei, çok dikkatli ol sakın ondan kimseye bahsetme, şimdilik Giylra Diyarında ki Muhafızlar bilmemeli. Henüz gücü hakkında bir bilgimiz yok, üstelik geri kalan on iki muhafız ortaya çıkmadı." Misiza yavaş yavaş arkasını döndü. Yüzü mimiksiz, hareketleri donmuş gibi yavaştı. Düşünceli yüzüyle cama yaklaşıp bahçeyi izlemeye başladı. Gözleri aşağıdaki karanlığı baksa da Misiza görmüyordu. Derinden gelen cansız sessiyle tekrar konuştu.


     "Algulei, vakit kaybetmeden yola çık. Dünya'ya adım attığında gündüz Güneşi'i, gece parlayan Ay'ı izle. Muhafızın yaydığı ışık yıldızlar ile yarışır. Ona yaklaştığında enerjiyi hissedeceksin. Gözlerin onu görmek için sabırsız olsun. Koru ama varlığından haberdar etme. Bizden ne kadar haberdar anlamaya çalış."


     İki adam daha da şaşırdı. Algulei bu gece daha ne kadar şaşıracaktı. "Efendim, bugüne kadar Dünya üzerindeki hiç bir canlı bizden haberdar değildi. Yeni muhafız ile bildiğimiz bir çok şey geride kalmış olacak."


     "Algulei, onunla temasımda küçük bir kız çocuğuydu. İlk önce geçmişe gittiğimi düşündüm ama Yüce Miryus, beni bu konuda aydınlattı. Ben muhafızdan doğduğu zaman haberdar olmamıştım ama küçük bir kız çocuğu olduğunda ondan haberdar edildim bu karşılaşmada beni gördü. Saçlarıma dokundu ama  Yüce Miryus hatırlamama engel oldu. Bu gece unuttuğum geçmişi tekrar gösterdi."


     "Efendi Misiza neler oluyor?" Algulei Dünya'ya gitmeden önce aklındaki tüm soruların cevaplarını bulmak istiyordu. Bu değişimin sebebi neydi.


     "Biz; Haruv halkını, Giylra Diyarında tutmak için yaratılan savaşçılarız. Zaman geçtikçe Dünya'dan seçilen yeni savaşçılar aramıza katıldı. Milyarlarca yıldır bu düzen devam etti ama aramıza yeni bir tür katılıyor. Bunun ne demek olduğunu biliyor musunuz?"


     "Haruv Halkının bizim bilmediğimiz yeni bir gücü olabilir. Yüce Miryus adaleti ile bizi yeni güce karşı hazır hale getirmek istiyordur" Anviles içinden düşündüğünü zannederken odadaki iki kişide konuşmayı duydu. Misiza mutluluktan uzak tebessümünü Anviles'e sundu. 


     "Evet, bu doğru." Misiza Anviles'i onaylayarak devam etti. "Yüce Miryus Haruv Halkının ilk liderini yerin yedi kat altına hapsetti. Adı Vaipa varlığını biraz önce öğrendiğim en büyük düşmanımız. Henüz gücü ve akıbeti hakkında bilgim yok ama varlığından haberdar edildim."


     Anviles ve Algulei duyduklarından sonra gelecek günlerin onlara ne getireceğini bilmiyordu. Bugüne kadar dahil oldukları savaş şimdi farklı bir boyuta taşınacaktı.  


     İki adam duyduklarını sorgulamayı bıraktı. O Misiza'ydı. Saklananı gören, gizli olanı bilen, girdikleri her savaşta bilgeliği ile yol gösterendi. Misiza diğer adıyla Ruhu Gezen. Yenildiği görülmemiş, yanıldığı olmamıştı. 


     Misiza, Algulei'nin gözlerine baktı. Peçesinin kapattığı yüzünde görünen gri ve parlak gözler güveni fısıldıyordu. Korku barındırmayan bakışları savaş naraları atıyordu. Anviles pes etmek nedir bilmeyen güçlü bir savaşçıydı. Misiza sözlerini Algulei için sarfetti. "Seni ilk gördüğümde aklıma ilk gelen şu oldu. Bu adamın damarlarında kan yerine çelik akıyor olmalı demiştim. Fikrim hiç değişmedi, sende yanıltmadın. Görevin zor ama başaracağını biliyorum." 


     Algulei duyduğu sözleri dik ve vakur duruşuyla göğüsledi. "Sizin övgünüz, üç ayın gökyüzünde aynı anda belirmesi gibi nadir ve şerefli."


     Duyduğu sözle yüzünde samimi bir gülümseme oluşan Misiza elini Algulai'nin omzuna koyarak karşısında duran kuvvetli adamı gelecek için uyardı. "Seni ona çağıran irade, Haruv Halkınıda getirecek. Başaracağını biliyorum. Tüm gücünle karşılarında olacaksın. Sakın unutma Algulei. Kaybedemeyiz!"


     Savaş için hazır olan Algulei, Misiza'ya sözlerinin boş olmadığını ispatlayacaktı. Kılıcı en iyi dostu, hızı yoldaşıydı. Düşmanı onu iki defa görecek kadar yaşayamazdı. Kendine ve meziyetlerine güveni tamdı .Başını Misiza'yı onaylamak için aşağı yukarı ağır ağır salladı.


    Aldığı yanıttan memnun olan Misiza,  Anviles'e bakarak konuşmasına devam etti. "Kayrois Geçidi Algulei için açılacak, Yüce Miryus'un rüzgarı onun yanında olacak. Muhafızımızı uğurla sonra Ahilos'la beraber seni bekliyor olacağız."


     Konuşmanın bittiğini anlayan Algulei ve Anviles odadan çıkmadan önce Misiza'yı başı ile selamladı. Sarayın geniş koridoru attıkları her adımda biraz daha geride kalıyordu. Gümüş işlemeli tavan gece parlıyor, yollarını aydınlatıyordu. Savaş meydanlarındaki kahramanlıkların işlendiği duvarlar onlara kim olduğunu tekrar tekrar hatırlatırken görevlerinin zorluğunu yüzlerine vuruyordu. 


     İki adam kendilerinden emin şekilde ilerlerken sarayın geniş kapısından geçti. Görkemli bahçenin taştan yapılan yürüme yolunda ilerlerken renkli çiçeklerin güzelliğinin farkında bile degillerdi. Anviles bu gece Misiza'nın söylediklerini düşünürken bir taraftan daha fazlasına kendini hazırlaması gerektiğini biliyordu. Milyonlarca yıldır süregelen düzen yeni gelecek muhafızların varlığıyla değişmişti. 


     Çatık kaşları düşündüklerini belli ediyordu. Bundan sonra olacakları tahmin etmek çok güçtü. Hazırlıksız oldukları bir gerçekti. Bugüne kadar kazananlar şimdi karamsardı. Yanında yürüyen Algulei'nin düşüncelerini sessizce söylemesiyle aynı şeyi düşündüğünü anladı.


     "Bu gece duyduklarımızdan fazlası var değil mi?" 


     Anviles bunun cevabını bilmiyordu. Tek bildiği doğruyu söylemeye karar verdi. "Giylra Diyarında ki herkes huzursuz. Diğer krallıklar düşmanın ilk darbesiyle yıkılacak kadar güçsüz.  Artık güneş daha az görünüyor, ay ise gece kara bulutların arkasında gizleniyor. Yüce Miryus'un simgesi olan ateş yanıyor ama ısıtmıyor, aydınlatmıyor. Rüzgar cılız esiyor.  Hava soğuk ama boğuyor. Nefes almak güçleşiyor. Bunlar yaklaşan savaşın ayak sesleri" 


     Anviles söylediklerinin ağırlığını yüreğinde hissediyor olsa da devam etti. "Yürüdüğümüz yol aynı olsa da yolda yeni tuzaklar bizi bekliyor." Ayakları hareket etmeyi bıraktı, yanında yürüyen Algulei'ye doğru döndü. Gözlerine bakarak derin bir nefes aldı. "Sana güveniyorum, git ve bize yeni savaşçılarımızı getir. O muhafız buraya gelmeli ne gerekiyorsa yap. Düşmanımızı biliyoruz, dostlarımızı tanıma vakti."


     Algulei'nin dudakları hafifçe yana kaydı. "Efendi Anviles, bugüne kadar karşıma çıkan düşmana ikinci kılıç darbesini vurmama gerek kalmadı. Yeni muhafızı korumak için rüzgarla yarışırım, suyu durdurur, yıldırımları ellerimle tutarım. Sonucu ne olursa olsun yeni muhafızı buraya getireceğim."


     Anviles duyduğundan memnundu. Ellerini kaldırıp Algulei'nin omuzlarını tuttu ve ona güvendiğinin göstergesi olarak sıktı. "Bundan şüphem yok." Tekrar yola çıktıklarında iki adamda sessizdi. Düşünceleri gece gibi karanlık olsa da; vazifelerine duydukları aşkın ateşi yüreklerini aydınlatıyor, birbirlerine olan güvenleri akıllarını onları ayakta tutacak kadar ışıtıyordu.


     Kayrois Geçidine yaklaştıkça gökyüzü değişmeye başlamıştı. Kızıl rengi ile ateş, gecenin rengini alan hava , parlak mavisi ile su, kahve renginin en koyu halinde olan toprak girdap oluşturmuş genişliği ve gücü ile  Gilyra Diyarını yutmaya hazır gibi görünüyordu. Birbirlerine karışmadan semada dans eden elementler sundukları şölen ile bakan herkesi hayran bırakırken  oluşturdukları girdap korkutmaya yetiyordu. Suyun çıkardığı dalga sesine havanın uğultuları karışıyordu. 


     Gökyüzünden kopan küçük ateş parçaları, su damlaları yere ulaştığında yokmuş gibi kayboluyordu. Elementlerin oluşturduğu karanlık bir hortum olup yere ulaştığında ara ara görünen elementlerle korkunç bir hal alıyordu. Algulei hortuma doğru ilk adımı attığında tereddüt etmiyordu. Kararlı hali ile diğer adımını da attı. Artık havanın ferahlığını, toprağın kokusunu hissediyordu. Birkaç adım sonra kendini hortuma çekilirken buldu. Artık Dünya'ya gitme vaktiydi. 


     Algulei'i dört elementin oluşturduğu hortuma girip kaybolduğunda, hortumun yere uzanan ucu gökyüzüne doğru çekilmeye başladı. Dört element semada dans etmeye devam ederken küçülmeye başladı. Küçüldükçe su sesi azaldı. Ufaldıkça toprağın kokusu,  ateşin sıcaklığı kayboldu. Renkleri belli olmayacak kadar küçüldüğünde gökyüzünde yalnız bir yıldız gibi duruyordu. Kısa bir süre sonra yıldız kayboldu. 


    Anviles kaybolan elementlerin küçücük kalan ışığının karanlık semaya ne kadar yakıştığını düşünüyordu. Uzun zamandır ay ve yıldızlardan mahrum kalmışlardı. Yolları gibi çevresinde olan ışıklarda artık karanlığa bürünüyordu.


     Anviles, savaşçısını uğurladıktan sonra saraya doğru yola çıktı. Misiza yanına gelmesini emretmişti. Bu gece duydukları sadece başlangıçtı. Efendi Ahilos ve Misiza onun gidi komutan olan on muhafızıda gelecek günlere karşı uyaracaktı. Onlar ilk yaratılan on üç muhafızdı ve onların öncü muhafızı Misiza'ydı. Şimdi onları bir arada tutan Ruhu Gezen yeni düzen için onları uyaracaktı.


     Anviles ormanın kenarında kalan patika yolda ilerlerken kafasını kaldırıp geldiği büyük ve ihtişamlı saraya baktı. Düşünceleri ile boğuşurken yolunu ne zaman tamamladığını anlayamamıştı. Etrafta dolaşmaya başlayan muhafızlar gecenin bittiğinin habercisi olsa da güneş henüz doğmamıştı. Şehrin etrafını çeviren surların arasında geniş ve yüksek kapıdan geçerek saraya doğru yürüdü. 


     Anviles, Giylra Diyarının sadık komutanı, iri bedeni yürürken bastığı toprağı titretir, şahin gibi keskin gözleri avını kaçırmaz, korkusuz yüreği ile kullandığı oku hedefi şaşırmazdı. Mavi irisleri baktığı yerde depremler yaratır. Gördükleri sarsılmaz irade karşısında, düşmanı dal parçası gibi kuruturdu. Keskin yüz hatları, keskin çenesini saran sakalları, kalın dudakları kuvveti ve iradesiyle birleşince seyirlik bir manzara sunardı. Anviles savaş meydanında bir aslan gibi kükrerken, düşmanı korkutsa da yanında savaşan dostlarına güven verirdi. 


     Muhafızlar, hırsları olmayan askerler, Yüce Miryus'un seçtiği fedakar savaşçılar, Dünya'yı bırakıp burada Dünya için yara üstüne yara alanlar. Kayrois Geçidinin yorulmak bilmeyen savaşçıları. Vakti geldiğinde Dünya ile Giylra Diyarı arasında açılan geçidi, bedenleri ile kapatan Yüce Miryus'un korku bilmeyen askerleri. Düşmanla yaptıkları cenklerin sayısını unutmuş olsalar da şiddetini ve zaferlerinin tadını unutamazlardı. Şimdi savaş kapıdaydı...


Loading...
0%