@emineylmzz
|
Aklın çaresiz kaldığı zamanlar vardı ama Dilek için yaşadığı durum, tecrübeleri arasında yoktu. Genç kız gördüklerine dayanamayarak kendini karanlığa bıraktı. Güçsüz bedeni bir çuval misali kendini toprağın soğukluğuna emanet etti. Uyandığında bu geceyi bir daha hatırlamak istemeyecekti.
Gecenin karanlığı örtü olmuş her şeyi saklarken Dilek'in bedenini yalayıp geçen rüzgar uzandığı yerde sıçramasına sebep oldu. Her şeye rağmen hala gözlerini açmakta zorlanıyor, ağrıyan bedeni hareket etmek istemiyordu.
Üşümesine bir anlam veremedi, yattığı yer buz gibi soğuktu. Göz kapaklarının yavaş yavaş hareket etmesiyle uykusundan uyandı. Gözleri etrafı taramaya başladı, yattığı yerin yatağı olmadığını anladı ama olanlara anlam veremedi.
"Neredeyim" diyerek kendi kendine mırıldandı. Hareketleri telaşsızdı sanki yatağından kalkıyormuş gibi ağırdan aldığının farkında bile değildi. Tam olarak gözlerini açıp etrafına bakmaya başladığında, uykunun vücuduna bıraktığı miskinlik hissiyle, nerede olduğunun farkında olmadığı aşikardı. Sanki kendi durumunu uzaktan izliyormuş gibi telaşsızdı. Kendine gelebilmek için gözlerini kapattı ve kafasını iki tarafa hızla salladı. Gözlerini açtığında etrafındaki karanlık aynı duruyor, odasını hala göremiyordu.
Yattığı yerden kalkacak kadar kendine geldiğinde ellerini soğuk toprağa koyup kalkmak için destek alırken karşısındaki mezar taşıyla şaşkınlığı arttı. İri ela gözleri daha da büyüdü. Aklına tekrar gelen yüzle aynı korku ve paniği yaşadı. Telaşla etrafını kolaçan ettiği sırada baş ucundaki mezar taşı korku ile atan kalbine bir darbe daha almasına sebep oldu.
"Asiye Kaya" bir mezarın üstünde yattığını anlaması biraz zamanını alsa da kendini hızla yere attı. Etrafını tekrar kolaçan etti ama görünürde kimse yoktu. Buraya nasıl geldiğini ve evin arkasında olan her şey bir bir aklındaydı. O gözleri unutmak mümkün değildi.
Ayakta durmakta zorlansa da kendini toparlamaya çalıştı ama başına saplanan korkunç ağrıyla ellerini başına koyup yavaş yavaş masaj yaptı. Kendine gelmeye çalışıyordu. Gözlerine yerleşen korkunun izleri arasında bir damla yaşı serbest bıraktı, kendini çaresiz hissediyordu. Evine gitmek, burada yaşadığı her şeyi geride bırakmak tek isteğiydi. Hatırladığı şeylerin gerçek olması mümkün değildi.
Gücünü toplayıp bacaklarını hareket ettirdi. Burada ne kadar süre uyuduğunu bilmiyordu ama karanlık hala geceyi işaret ediyordu. Yavaş ve yorgun ayaklarını adeta sürüdü. Bedeni bu bahçeye zincirle bağlıymış gibi ağır hareket ediyordu. Ayakları yüzlerce ağırlık taşıyormuş gibi yavaştı. Sanki bastığı toprak, adım atmak istediğinde ayaklarını sarıyor, bırakmıyordu.
Bahçeden çıkmayı başardığında kendine gelmeye de başlamıştı. Kader'in geldiğini, buraya kadar onu takip ettiğini, yaşadığı her şeyi hatırlasa da hepsini hızla aklından kovdu. Tüm enerjisini buradan kaçmak için harcayacaktı. Evine gittiğinde, kendini güvende hissettiğinde her şey daha kolay olabilirdi. Buradan gitmeye odaklanması gerekiyordu.
Hissettiği adrenalin bacaklarını hızla hareket ettirmek için yeterliydi. Biraz önce sürüdüğü ayakları, bahçeden çıktığı an normale dönmüş, hareket etmek için yarışıyordu. Koşarak geçtiği yollar umurunda değildi. Kimseye görünmemek için uğraşsa da önceliği evine gitmeye verdi. Etrafı kontrol ettiğinde yeni bir ayrıntı fark etti.
"Elektrikler gelmiş." Sokak lambaları yolunu aydınlatırken, uzaklaştığı evi geride bırakmanın rahatlığıyla evinin bahçesinden girdi. Bahçe kapısını sessiz çıkarmamaya çalışarak kapattı. Koşarak evinin kapısını açmak için ipi çektiğinde açılmayan kapıyla afalladı. Kapı kilitliydi ama buna anlam veremedi. Önce Kader daha sonra da genç kız kapıdan çıkmıştı. Fakat şimdi doğru bildiğinin, yanlışlığı ile yüzleşiyordu.
"Nasıl olur?" Bu gece daha ne kadar şaşıracaktı. Olanlara anlam veremezken daha fazla cevapsız soru birikiyordu. Titreyen elleri ile yüzünü sertçe ovaladı. Şaşkınlığın etkisi ile irileşmiş gözleri sürekli ne aradığını bilmeden etrafına bakıyordu.
"Sakin olmalıyım, sakin olmalıyım, sakin..." Ağzından çıkan kelimeler bilinçli söylenilmiş olmasa da bir süre sonra kendi sesini duymaya başladı. Ellerini saçlarını geriye doğru sertçe atmak için kullandı. Gözlerinin görüşünü kapayacak tek bir saç teline tahammülü yoktu. Hızlı ama sessiz adımlar ile sağa ve sola doğru hareket edip eve nasıl gireceğini düşünüyordu. Dilek biraz daha sakinleşmeye çalıştı.
Kendine düşünmek için zaman vermeliydi zira ciğerlerine yetiştiremediği nefesler işini daha da zorlaştırıyordu. Evdekiler kilitlemiş olsa onun yokluğunu fark eder şu an köyü birbirine katmış olurlardı. Evin bütün ışıklarını açıp onu bekleyeceklerinden emindi. Sessiz ev, içindekilerin uyuduğunun habercisiydi. Orada ne kadar zaman geçirdiğini bilmese de kimse onu fark etmeden içeri girmesi gerekiyordu. Bu durumu kimseye açıklayamazdı, kendisine bile verecek cevabı yoktu.
Odasının açık camı aklına geldi. Bahçeye bakan açık pencerenin önüne geldiğinde göğsüne gelen pencereyi tırmanması zor olmayacaktı. Pencerenin pervazını tuttuğu elleri ile bedenini yukarı doğru çekmeyi başardı. Sağ bacağını pervaza uzattı. Diz kapağını sert zemine bastırdığında diğer bacağını yukarı doğru çekip odaya girmeyi başarmıştı. Ayakkabılarını çıkarıp odasının kapısına doğru fırlattı. İçene çektiği derin nefesler genç kızı biraz rahatlamıştı. Ellerinden güç alarak, oturur vaziyette yatağının yanına kadar süründü. Sert zeminde otururken sırtını yatağına yasladı. Gözleri kapalı halde bir süre sakinleşmeye çalıştı.
Kafasını yatağın ahşabına dayamış sadece nefes alıp veriyordu. Bedenini sakinleştirmesi gerekiyordu aksi halde kafasını toplayıp düşünmesi çok zordu. Sakinleşmeyi başladığında yaşadığı her şeyi tekrar düşündü. Eve geldiğinde kapı kilitliydi. Kader'in arkasından koşarken kapıdan çıktığını hatırlıyordu ama döndüğünde içeriden kilitlenmiş bir kapıyla karşılaşmıştı.
"Kader, hiç gelmediyse." Sessizce mırıldandığı sözcükler Dilek için bir ateşti. O zaman bu gece yaşadıkları bir rüya olabilirdi ve genç kız uykusunda rüya gördüğü yere gitmiş olabilirdi. Eğer kapıdan çıkmadıysa evden nasıl çıkmıştı.
"Cam olabilir mi?" Düşündükleri imkansız gibi gelse de yaşadığı olaydan sonra hiçbir şey imkansız gelmiyordu. Camdan atlayıp oraya gittiyse ki kilitli kapı bunun göstergesiydi, atladığı zaman nasıl uyanmamıştı.
"Belki de uyandığım ana kadar yaşadıklarım rüyaydı." Başını ellerinin arasına aldı ve diz kapaklarına koydu, iki büklüm olmuş halde aklındaki sorulara yanıt ararken kendini hiç bu kadar çaresiz hissetmemişti. Belki de hayatında başına gelen en tuhaf ve korkunç durum bu olacaktı. Cevapsız kalacaktı ve dile dökülmeyecekti. Kıyafetlerinde toprak bile üstüne yükken düşünüp sorulara cevap vermek çok zordu.
Kendini ayağa kalkacak kadar güçlü hissettiğinde, kalkıp odasının ışığını açtı. Üstündeki her şeyden kurtulmak istiyordu. Bedenine değen kumaşlar yüktü. Üstünde ne varsa çıkarıp attı. Üstüne askılı şort takımı giyip giysi dolabına yaslandı. Ayakta duracak hali yoktu. Yaşadığının gerçek ile ilgisi yoktu.
Bu gece orada gördüğü insanlardan biri Hasret'ti ama ailesi ile Ankara'ya gittiği için bir daha gelmemişti. Kader'in abisi Cesur, şehir dışında yaşıyordu ve bu gece burada olsa kesinlikle bilirdi. Bunları düşündüğünde işin içinden çıkamadı. Duvardaki saate baktığında her şey tekrar karardı ve cevapsız sorulara bir yenisi daha eklendi.
"Üç çeyrek mi" şaşkınlıkla saate bakmaya devam etti. Saatin üzerindeki rakamlara bakarken kuruyan dudaklarını ıslattı. Derince yutkunurken saate bakmaya devam ediyordu. Ara sıra hareket ettirdiği dudakları konuşmaya çalışıyor gibiydi. Sağ elini dudaklarının üzerine getirerek şaşkınlığını bastırmaya çalışıyordu. Zira içinden gelen çığlıkları tutmazsa Dilek için iyi olmayacaktı. Tekrar tekrar düşündüğü olayı her ayrıntısı ile hatırlamaya çalışıyordu.
Odasında uyandığı an saat üçtü. Yaşadığı olaylar on beş dakika içinde mi olmuştu? Camdan girdiği zaman yaptıklarını düşündüğü; camdan girmesi, dinlenmesi, üstünü değiştirmesi... On beş dakikasını odasında geçirmiş olmalıydı. Dışarıda ne kadar kalmıştı. Düşündüklerinin imkansızlığı ile dehşete düştü.
Geçirdiği geceyi düşündüğünde, çaresizliği daha da büyüyordu. Titreyen elini sol göğsüne koyup, hızlı atan kalbinin yavaşlamasını umut etti ama nefes almakta zorlanıyordu. Zorlanarak aldığı nefesler, genç kızı rahatlatmıyor aksine odasının içinde sıkışmış gibi hissediyordu.
Şakaklarına bastırdığı parmaklarıyla başını sertçe ovalarken bu gecenin biran önce bitmesini istedi. Saat doğru olmayabilirdi. Aklına daha önce gelmeyen ihtimalle içi rahatladı. "Kesinlikle saat bozuk olmalı." Telefonunu şarja takıp ona bakmak işin yatağının baş ucundaki komodine adımladı. Telefonu eline alıp açmak istediğinde zaten açık olan telefonla çığlıklar atmak istiyor, bağırarak ağlamak istiyordu. İçindeki bütün karmaşa göz yaşlarıyla akıp son bulmalıydı.
Telefonunun üzerindeki rakamlar, duvar saati ile aynıydı. Bu duruma bir isim veremiyordu. Candan odasına girdiğinde saatin tekrar çalışıp çalışmadığını kontrol etmek aklına gelmemişti. Dışarıda ne kadar kalmıştı? Bu sorunun cevabını öğrenmek istediğinden emin değildi.
Çaresizce olduğu yere çöküp ağlamaya devam etti. Elinden başka bir şey gelmiyordu. Düşündüklerinin ne açıklaması vardı ne de buldukları sorularına yanıt oluyordu. Yaşadığı gecenin ağırlığıyla çalışma masasını izlemeye başladı. Kimseye anlatamayacağı, anlatsa bile inanmayacakları, olayı sindirmek mümkün değildi. Akına sahip olması tek temellisiydi.
Gece yerini gündüze bırakırken üst kattan gelen ayak sesleri, ev ahalisinin uyanmaya başladığının habercisiydi. Cenin pozisyonunda saatlerdir yatan kız gözünü bile kırpmamıştı. Göz yaşları dinmiş olabilirdi ama yerini şişmiş gözler almıştı, hareketsiz şekilde yatarak bir noktaya bakan Dilek'in bedeni; ruhsuz et ve kemik yığınını andırıyordu. Tepkisizliği neye yormalı o da anlamamıştı ama düşünüp delirmekten daha iyi bir seçenek olduğu kesindi.
Yattığı yerden doğruldu ama bütün vücudu ağrıyordu. Eklemlerini hareket ettirmek o kadar zordu ki uğraşı yetersizdi. Kendini yere sırt üstü bıraktı, kas katı olmuş vücudunun biraz rahatlaması gerekiyordu. Tekrar kalkmayı denediğinde ellerini sert zeminden güç almak için kullandı biraz doğrulup yatağının üstüne oturmayı başardığında, başını giysi dolabına çevirdi. Gözleri büyüdü, aynada gördüğü kız gerçek olabilir miydi?
Gece nasıl göründüğüne bakmamıştı şimdi aynada ona bakan kız, Dilek olamayacak kadar perişandı. Yüzündeki çamurun bir kısmı göz yaşları yüzünden dağılmış haldeydi. Sol yanağına bulaşan çamur ise kurumuştu. Saçları toprak içindeydi, gözleri ağlamaktan şişmiş, yüzünün rengi sarıya dönmüştü. Aynada ki hali neler yaşadığını tekrar tekrar hatırlatırken ağrılarına rağmen çevik hareketlerle ayağa kalkıp havlu ve temiz kıyafet aldı. Banyoya gittiğinde daha önce bıraktığı odunlarla kazanı yaktı. Sıcak su bedenini biraz kendine getirebilirdi. Banyo zeminine oturup suyun ısınmasını beklemeye başladı.
Sıcak su tenini temizliyor ama zihnine işlemiyordu. Vücudunu defalarca yıkadı, saçlarını kaç defa yıkadığını hatırlamıyordu ama suyun altından çıkmak istemiyordu. İçinden geleni yaptı. Sıcak su bitene kadar banyodan çıkmadı.
Dilek'in kahvaltı masasına gelmediğini gören Sare Hanım çağırmak için alt kata indi. Torunu erken kalmayı alışkanlık haline getirmişti. Bu durumu garipseyen yaşlı kadın hasta olduğunu düşünmeye başladı. Merdivenlerin sonuna geldiğinde odasından çıkan kızla içi rahatlasa da yüzünü gördüğünde paniğe kapılmıştı. Yorgun yüzü halini belli ediyordu.
Sare Hanım sesini biraz yükselterek konuştu. "Ne oldu sana hasta mısın?" Sesi ne kadar endişelendiğini belli ediyordu. Torununun yanına yaklaştı. "Ah Dilek" Elini alnına koyarak ateşi olup olmadığını kontrol etti. Normal olan vücut ısısı, yaşlı kadının endişesini azaltmadı.
Dilek, babaannesinin telaşlandığını biliyordu. Onu rahatlatmak için konuşmaya başladı. "Başım çok ağrıyor, bütün gece dinmedi, başka bir şey yok" Ağlamaktan değişmiş sesine ve kırmızı gözlerine bulduğu bahane gayet iyiydi. İnanmasını umuyordu çünkü başka soru duymak istemiyordu, cevap veremeyeceğini biliyordu. Sare Hanım'ın koluna girip onu merdivene yönlendirdi.
Sare Hanım üzgün sesiyle konuşmaya başladı. "Kahvaltını yap ilaç içersin hemen geçer." Dün evin içinde gülen, konuşan torununun bugünkü haline çok üzülmüştü. Oğlunun emanetine iyi bakmak için elinden geleni yapıyordu.
"Tamam, babaanne içerim." Konuşmak bile zordu. Dilek ve Sare Hanım birlikte ailenin geri kalanının toplandığı mutfağa doğru yürüdü. Mutfaktaki masaya oturduğunda hiçbir şey yemek istemediğini fark etti. İlaç içmek için yediği birkaç lokma ağzında büyüdü, yutmak bile işkenceydi, masada ne konuşulduğunu duymuyordu. Her kelime beyninin içinde, anlamsız sözcükler halinde dolaşıyordu.
"Dilek abla" Ece, genç kıza sesini duyurmaya çalışıyordu. Dilek'in dalgın hali masadaki herkesin dikkatini çekmişti. Dilek, koluna dokunan Arda ile başını tabağından kaldırıp kuzeninin konuşmasını istedi.
"Söyle Arda " Arda'ya sorduğu soruya, amcası Erkan Bey cevap verdi.
"Ece sana sesleniyor ama bakmıyorsun. Bir şey mi oldu?" Ece'nin çatık kaşlarını gördüğünde duymadığı için kızdığını düşündü. Şu an küçük kuzeni ile ilgilenecek enerjiye sahip değildi.
"Başım ağrıyor amca "
Dilek'in sözleri Ece için önemli değildi. Küçük kızın sorunu çok başkaydı. "Bana niye kına yakacağını söylemedin. Ben de istiyorum"
Duyduğu sözler şaşırmasına sebep oldu. "Ne kınası Ece, kına falan yakmadım." Ece'nin bunu nereden çıkardığını anlamamıştı. İçinde bulunduğu ruh hali ile düşünmek istemedi.
"Elindeki ne o zaman, bende istiyorum" Ece öfke ile elindeki çatalı masaya bıraktı. Yüzünü buruşturup hoşnutsuzluğunu belli etmek istedi. Annesi Selvi Hanım, küçük kızının üzülmesini istemiyordu ve birazdan ablası Dilek'e küçük kızının istediğini yapmasını söyleyecekti.
Dilek avuçlarına baktığında sağ elinde ki büyük V harfine benzeyen, kına gibi duran leke ile baş ağrısını unutmuştu. Nasıl olduğunu bilmiyordu. Diğer eli ile gözlerini ovaladı, dün gece başlayan kabus hala bitmemişti. Ece'ye bir açıklama yapması gerekiyordu.
"Ece ben kına yakmadım, bunun nasıl olduğunu bilmiyorum"
Küçük kız başını yana yatırarak ablasına inanmadığını belli etmeye çalıştı. Ece istediğini yaptırmanın yolunu bulurdu. "Abla bende istiyorum, lütfen"
Dilek elindeki ize bakarken belli belirsiz kafasını salladı. Ece'yi onaylamıştı ama bu hareketi bilinçli değildi. Çatık kaşları ile eline bakıyordu.
Sare Hanım torununun ellerine uzandı. Şefkatle tuttuğu elini, sıcak elleriyle okşadı. İze bakarak derin bir nefes aldı. Geçmişin anıları arasından, Dilek'in elindeki izle ilgili olan kısmı bulup çıkardı. Torunu ile bu konuları gerekli olmadığı sürece konuşmazdı. Dilek için de Sare Hanım için de derinlerde kanayan, iyileşmeyen bir yaraydı.
"Annende de olur, kendi kendine geçerdi. Bir şikayeti yoktu." Sare Hanım'ın söylediği ile rahatladı.
"Sık olur muydu?"
"Ara sıra olurdu." Torununun içini rahatlattığının bilincinde ki yaşlı kadın tebessüm etti. Genç kız annesinden kalan hatıraya bakıyordu. Kafası karma karışık olsa da sevinmişti. Eline bakarak tebessüm etmeye başladı.
Yıllardır babasına ve halalarına benzetilen kız için annesinin bir özelliğini taşımak içindeki bir yere dokunmuş bir süreliğine de olsa onu bulutlar çıkarmıştı. Ailesini tanıma şansı olmadığı için duyduğu her bilgi çok kıymetliydi. Küçük kırıntılar birikip Dilek için bir tablo oluşturacaktı. Babasını ve annesini tanıma şansı olan herkes resmine bir fırça darbesi daha ilave ediyordu. Renkleri ise Dilek seçecekti.
Dilek, sedirde oturmuş mutfağın büyük camından dışarıyı izlemeye devam ederken aile üyeleri günlük rutinlerine döndü. Fakat genç kız, dün gecenin bilinmezliğinin içinden çıkamamıştı. Unutmak istemesine rağmen aklı sürekli gördüğü kadın ile meşguldü. Camdan köy meydanını izlerken, sessizliği dinlerken ya da kendini teselli etmeye çalıştıkça başarısız oluyordu. Mütemadiyen tekrar eden görüntü gözlerinin önünden gitmiyor, kalbi hızlanıyor, terlemeye başlıyordu. Dikkatini dağıtmak istediğinde gördüğü her renk yıldız şeklindeki irisleri hatırlatıyordu.
Cevap bulamadığı diğer soru ise dün gece neden o evin bahçesine gittiğiydi. Okula başladığı zaman ayrıldığı bu yere yaz tatillerini geçirmek için gelmelerine rağmen o evi merak etmemişti. Bahçe kapısına bile yaklaşmadığı halde neden oraya gitmişti. Neden başka bir ev değildi. Köylerinde terk edilmiş evlerin sayısı oldukça fazlaydı. Bazıları yeni evler yaptırdığı için bazıları da temelli ayrıldığı için eski evlerini terk ettiler. "Neden orası, neden başka bir ev değil?"
Aklına gelen fikirler delice olsa da saniyeler, dakikalar geçtikçe mantıklı gelmeye başlıyordu. O zaman uygulama vaktiydi. Gece karanlığın gizlediği sırları, gündüzün ışığı aydınlatabilirdi.
Dilek, aldığı karardan vazgeçmek istemediği için hızlı davranmaya karar verdi. Merdivenleri dikkatli ama acele ile indi. Odasının karşısında ki kapıyı açarak altı basamaklı, kısa, ahşap merdiveni inerek ayakkabılarını giydi. Vakit kaybetmeden bahçeye çıkarak yürümeye başladı. Geniş, ahşap bahçe kapısından çıktığında küçük taşların olduğu toprak yolu yürümeye başladı.
İki katlı ahşap evleri; büyük, taştan yapılmış, yüksek bahçe duvarlar sarıyordu. Her evin kendine ait bahçesi vardı. Bahçelerin içinde büyüyen yüksek ağaçların dallarının bir kısmı taş duvarları aşıp, yola taşıyordu. Yeşilin her tonu burada mevcuttu. Genç kıza göre en çok yaşadığı yere yakışıyordu. Köyün meydanında büyük bir çeşme mevcuttu. Yolda yürürken bahçelerden gelen konuşmaları duymak mümkündü. Burada yaşayan insanların en çok yaptığı aktivite bu olsa gerekti. Semaverlerde hazır halde bekler, sohbetlere eşlik eden çaylar doldurulur, şekeri karıştırırken bardağa çarpan kaşık sesleri ağacın dalları gibi dışarıya taşardı.
Genç kız bütün bu güzellikleri geride bırakarak dün gece bahçesinde olduğu eve doğru giden adımlarını hızlandırdı. Yalnız olduğunu düşünmesi yanlış olurdu.
Algulei nefes alış verişini duyacak kadar yakınındaydı. Dilek'in hareketlerini takip ediyordu ama zihni, düşünceleri ve bildikleri; Algulei içinde büyük bir gizemdi. Dilek ona inandığında aklından geçenleri ve kalbinin atış sebebini, gözlerini açıp kapama hızını dahi bilecekti. Genç kız, Algulei için ayrıntılı yazılmış bir kitap gibi net olacaktı. Bu durumun önündeki tek engel, Dilek'in onun varlığından haberdar olmamasıydı. Bunun zor olmayacağını düşünüyordu. Yürürken fark ettiği eli ise fazla beklemesi gerekmeyeceğinin habercisiydi. Muhafız geçidi geçecekti. Tutması gereken bir sözü vardı. Bu yolda her şey mübahtı.
|
0% |