Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@emineylmzz

Karşısında olan iki katlı eve yaklaştığında dikkatli olmak istiyordu. Kimseye görünmek istemiyordu, neden burada olduğunu açıklayamazdı. Bu ev, köyün dışında kalsa da her ihtimali düşünmesi gerekiyordu. Büyük bir sorunu daha vardı. Bu eve nasıl girecekti?

Bahçeye girmek için bahçenin etrafını saran çitlerin arasına yapılmış eski, ahşap kapıya baktı. Dün geceden sonra genç kızı korkutsa da başka şandı yoktu. Buraya neden geldiğini bilmek istiyordu.

Dün gece hızla evin arka tarafına geçtiği için bahçeye bakamamıştı. Uyandığında kendini bahçede bulmuştu ama etrafına bakmak aklına bile gelmemişti. Şimdi gördüğü terkedilmiş bir ev, kurumuş otların ve ağaçların olduğu, bakımsızlıktan yıkılmak üzere olan bir harabeydi.

Bu evin görüntüsü, evin sahiplerinin hayatını bilmeyen insanlar için, merak uyandırırdı. Genç kız hikayeyi de hikâyenin sonunu da çok iyi biliyordu Duyduğu hikaye ilgi çekici ve inanılmaz geliyordu. Bu ev iki insanın birbirine duyduğu aşkın eseriydi.

"İnsan; sevip, sevildiği zaman iz bırakıyor." Diyerek anlatılan evin içini merak ediyordu. Bahçe kapısında dikilmeye devam ederken anlatılan hikayeler aklında dans etmeye başlamıştı.

Asiye'nin annesinin adı Gonca'ydı ve kocası bu evi onun için yapmıştı. Bugüne kadar kapısından geçmek istememişti ama anlatılanlara göre evin her bir ahşabı gül motifleri ile işlenmişti. Birkaç adım atarak bahçe kapısından uzaklaşarak eve daha da yaklaştı. Dün gece arka tarafa geçtiği, evin sağ tarafında olan, ev ve bahçe duvarının arasında kalan boş alana bakmaya başladı. Yavaş ve dikkatli adımlarla ilerledi. Gündüz olmasına rağmen geçtiği dar yol genç kıza ışıksız, ıssız ve soğuk geliyordu. Burada başına gelenleri düşündüğü zaman aynı korku ve endişeyi hissediyordu.

Tedirgin olsa da adımlarını atmaya devam etti. Buraya gelişi, gördükleri, karşına çıkıp onu korkutan kadını şu an görmese de parlak gözlerini aklından çıkaramıyordu. Kadının ona bakışı, dayanamayıp yere yığılması, Asiye'nin mezarında uyanışı her bir görüntü tekrar tekrar aklına gelirken, temkinli adımlarıyla toprak yolda yürümeye devam etti.

Evin arka tarafı tamamen boştu. Henüz yazın başında olmalarına rağmen, çimler kuruyup yok olmuştu. Evin ön tarafı ile arka tarafı arasında farklar vardı. Buradaki taş duvarlar, üç metreyi geçmekteydi. O yüzden evin arka bahçesi dışarıdan görünmüyordu. Ön tarafından bakıldığında Asiye ve ailesinin olduğu dört mezar bulunuyordu. Evin ön tarafını kaplayan duvarlar fazla yüksek olmadığı için ön bahçeyi görmek mümkündü.

Bahçeyi incelemeyi bırakıp eve odaklandığında şaşırdı. Evin arka tarafında cam yoktu. Bu eve hiç girmemişti, dün geceye kadar bahçesine ayak basmamıştı. Ön bahçedeki dört mezar, buraya girmemesinin en büyük sebebiydi. Yıllardır büyükleri o evden uzak durun demişlerdi. Bu evin eski ve kullanılmıyor olmasından kaynaklanıyordu. Tek dertleri olabilecek bir kazanın önüne geçmekti.

"Yani, başka ne olabilir ki?"

Evin içine girmek için arka tarafı kullanamayan Dilek tekrar ön tarafa geçmek için hareketlenmek istediğinde, dün gece tabutu gördüğü yere odaklandı. Bakışları bahçenin sonundaki boşluğa ilişti, adımları ile o tarafa yaklaşmaya başladı. Her şey normal görünürken, Güneş ışığının yere vurmasıyla parlayan metalin ışığı güzüne çarptı. Dikkatle yaklaşıp, bacaklarını kırdığında kurumuş toprağın üzerinde ışıl ışıl parlayan, altın gibi duran zincirin ucuna iliştirilmiş camdan kolyeyi eline aldı. Kolye kirlenmemişti, üzerinde toprak parçası yoktu. Yeni olduğu belliydi. Buraya ondan önce birileri gelmiş olmalıydı. Her kimse sebebini söylemeden bu kolyeyi ondan alamayacaktı.

Eline aldığı kolyeyi incelediğinde ortasında küçük bir daire olan, etrafında yıldızı andırın renkli uzun dar bir üçgene benzeyen on iki şekil vardı. Ortada olan cam dairenin etrafına, iki farklı boyutu olan üçgen şekiller, dağıtılmıştı. İki uzun şekil arasında, küçük bir üçgen vardı ya da iki küçük üçgenin arasında, uzun bir üçgen olduğu düşünülebilirdi. Her biri farklı renkti ve Güneşte çok güzel parlıyorlardı. Genç kız kolyeyi cebine koyarak tekrar ön tarafa geçmek için yürümeye başladı. Bu eve girmenin bir yolunu bulmalıydı.

Evin ön tarafına geldiğinde camlara odaklandı. Camlardan birini kırıp eve girmeden önce kapıları denese iyi olacaktı ama açık olacağını sanmıyordu. Denemekten ne çıkar diyerek kapıya yaklaştığında, kenarları süslemeli büyük kapı yıllara rağmen hala sağlamdı. Kapıyı bir kaç defa zorladı ama olmadı. Kilidi açabileceği bir şey aramaya başladı, bulamadı.

Kapıdan vazgeçip ahşap evin camlarına baktı. Evin giriş katında genç kızın tırmanabileceği iki cam mevcuttu. Arka tarafa geçmek için kullandığı yola yakın camı denemeye başladı. Yerde bulduğu ince bir ağaç parçasını iki kanatlı ahşap camın birleşim yerindeki kilidi açmak için sokmayı denedi ama olmadı. Sabırsızdı, genç kıza göre verdiği uğraş yeterliydi. Yerde bulduğu taşı cama fırlattı. Elini cam kırıklarına dikkat ederek içeriye soktu. Eliyle pencerenin koluna dokunduğunda biran duraksadı, duyduğu ses korkmasına sebep oldu. Kahkaha sesleri yükseliyordu. Küçük bir çocuğun masum kahkahaları sanki odanın duvarlarına tekrar tekrar çarpıyordu. Mutlu bir çocuğun tasasız, coşkulu kahkahalarıydı.

Duydukları yüzünden korkuya kapıldı. Bu ev yıllardır boştu. Bu seslerin sebebi ne olabilirdi. Geri doğru birkaç adım atıp cama bakmaya başladı Dehşete kapılmıştı. Sonuna kadar açtığı gözleri ile eve bakıyor, duyduklarını düşünüyordu.

Biraz önce kırdığı cama tekrar dokunmak için titreyen ellerini tereddüt ederek kaldırdı. Ahşap pencere elinin altında canlanmış gibi konuşmaya başladığında hızla elini çekti. Hissettiği panik ve korku yaptığı işten vazgeçirmek üzereydi. Korkuyordu, şaşkındı; bir yanı ise merak içinde olanı biteni öğrenmek için sabırsızdı. Eline bakarken kuruyan dudaklarını ıslattı.

"Aklımı kaçırıyorum." Etrafına baktı ama kimseyi göremedi. Avuçlarını sıkıp sakinleşmek için kendine zaman tanıması gerekiyordu. Yaşadığı olaylar korkmasına sebep oluyor, korkusu ise çaresiz hissettiriyordu. İnanmadığı, reddettiği her şey aşılması zor bir dağa benziyordu. Düşüncelerini kenara bırakarak pencereye doğru tekrar hamle yaptı.

Pencerenin kilidini çevirip camın bir kanadını açtı. Diğer kanadı açmak için alt kısmında bulunan, pencerenin dış cephesine sabitlemek için kullanılan küçük demir parçasını yukarı kaldırdı. Her iki kanat açıldığında hızla tırmanarak, alt katta bulunan boş bir odaya girdi.

Dışarıdan bakıldığında kare şekilde yapının, girmeyi başardığı odası ovaldi. Büyük olan oda boştu. Etrafı incelemeye başladı. Yıllardır ziyaretçisi olmadığı anlaşılıyordu. Odanın tavanı ve duvarları örümcek ağları ile doluydu. Yerde yürüdüğünde biriken tozlarda, ayakkabıları iz bırakıyordu.

Odanın kapısını açıp çıkmak için hareketlendi. Kapı koluna dokunduğunda duydukları titremesine sebep oldu. Duymak istemediği sesler susmadı. "Asiye, gel kızım saçlarını örelim" bir annenin kızına sevgi dolu yakarışıydı. Annesinin hoş sesinin yanında, küçük bir kızın kahkahaları kulaklarına ulaştı. Elini kapı kulundan çekemedi, küçük kızın gülüşünü, annesinin tatlı sitemini dinledi. Kafası karıştı, hafızasında olan geçmişe ait birkaç anı gizlendiği yerden çıktı ve Dilek'i hazırlıksız yakaladı. Korkusunu bir kenarı bıraktı ve geçmişin özlem dolu hatıraları Dilek'in eksiğini yüzüne vurdu. Boşta olan eli ile kendi saçlarına dokunduğunda içinde bir yer sızladı. Yıllardır hep varmış gibiydi, hep aynı yeri acıtmış; farkındaymış ama adını koyamıyormuş gibi. Bildiği ve bilmediği duygular birbirine karışıyordu. Birden kendine gelen Dilek, elini saçından çekti. Genç kız sahiplenemediği hiçbir şeyi hayal etmeyi sevmezdi. Kapıyı açıp elini hızla çekti.

Yıllardır aile büyüklerinin kesin bir dille uyarma sebebi bu olabilirdi. Bu evde insanları korkudan, uzak durmalarını sağlayan, ürkütücü aynı zamanda sıra dışı olan her ne ise Dilek şu an şahit oluyordu.

Genç kız geri dönmeyi düşünmedi. Buraya gelerek büyük bir adım atmıştı, Şimdi ise başladığı işi bitirmek istiyordu. Belki de buraya gelmesini sağlayan irade kolay kolay gitmesine izin vermeyecekti.

Burası da girdiği odadan farksız değildi. Daire şeklindeki büyük oda boştu ama duvarları ahşap oymacılığının, sıradan bir odayı muhteşem bir sanat eserine çevirdiğinin açık örneği gibiydi. Tavanın kenarları ve ortası gülün en güzel halleriyle süslenmişti. Bu evi yapanın ince işçiliği, ağaca verdiği şekil insanın sanata olan saygısını artırıyordu ama daha da özeli bu evi o ustaya yaptıran karısına duyduğu aşktı. Herkesin yıkılmasını beklediği evin kaybolmaması için dualar edecekti. Bu güzellik kaybolamazdı, yapan kişinin hem aşkına hem de emeğine hakaretti.

"Ne diyorum ben" birden düşüncelerinden çıkıp geniş odanın içine göz atmaya devam etti. Geniş odanın içinde üç kapı ve üst kata çıkmak için odanın sol kısmında spiral bir merdiven mevcuttu. Kapılardan biri az önce camını kırıp girdiği odaya aitti. Diğer ikisini kontrol etmesi gerekiyordu. Dilek kendisine en yakın kapıya yaklaştığında, dokunmakta tereddüt etse de başka çaresi yoktu. Açmak istiyordu ama duymak istemiyordu. Elini korkarak koyduğunda aynı şen kahkahaları duymaya devam etti. Bu kez dinlemedi kapıyı açtığı an bıraktı.

Açılan kapının arkasında evin küçük bir girişi bulunuyordu. Burada olan diğer kapı ise dışarıda açmaya çalıştığı kapıydı. Küçük bir daire şeklindeki yerde ayakkabılık ve bir kaç askı vardı. Montların asılması için yapılan gül motifleri, oval alanı uygun yapılmış üç katlı ayakkabılık mevcuttu. Büyük bir alan değildi ama her detayı özenerek yapılmıştı. Kafasını kaldırdığında gözlerine inanamadı. Tavanında olan gül bahçesini andıran motifler hem büyük hem de sadece tavanda kalmayıp yer yer duvarlara doğru uzanıyordu. Bu evde yaşayan aile misafirlerini burada karşılıyordu. İnsanlar daha girişte bu eve hayran olmalıydı, çünkü Dilek olmuştu. Dokunmak için elini kaldırdığında vazgeçti.

İlk kattaki diğer son kapıyı açtığında ise karşısına mutfak çıktı. Aynı ince işçiliği burada da görmek mümkündü. Tavanında, eski usul dolap raflarında, mutfağın bir köşesinde olan masanın ayakları bile el ile ince ince işlenerek yapılmıştı. Yemek yapılan ocak başının üst kısmında olan birbirinden bağımsız üç kare raf ise özenle işlenmişti. Yılların tozu, her yeri kaplayan örümcek ağları ne de sebep oldukları acı bu evin güzelliğine gölge düşüremezdi.

Genç kız evin büyülü güzelliğinde kurtulup kendine geldi. Buraya neden geldiğini unutmuştu. Odaklanması gerekiyordu. Ne aradığını bilmese de hiç bir şeyi atlamak istemiyordu. Buraya gelme sebebi bu evin mimarisini incelemek değildi.

Mutfaktan çıkıp ahşap korkulukları gül dalı şeklinde işlenmiş, spiral şeklindeki merdivenleri tırmanırken, merdivenin basamaklarının birleştiği ahşap duvarlar iri gül desenleri ile süslenmiş, yapraklar ve dikenleri ile özenerek yapılmıştı.

Üst katın salonunda olan büyük cam ön bahçeyi tamamen görüyordu. Bu katta olan iki odaya odaklanmaya çalıştı. Sağındaki odaya girdiğinde daha da şaşırdı. Evin içinde eşya yoktu ama bu oda hiç bozulmamıştı. Odanın yarısını kaplayan sedirler oldukça genişti. Burada bir çok aile sedirlere serilen yataklarda yatardı. Şimdilerde yaz mevsimlerinde gelen kalabalık aileler yatılmak için yine bu sedirleri kullanırdı. Sedirin üstünü kaplayan gün döşekler çiçekli kumaşlarla kaplanırdı.

Odanın tamamı toz içinde ve diğer odalarla aynı durumdaydı. Tek bu odada bir giysi doladı, yatak ve yorganların koyulduğu iki dolap mevcuttu. Bu oda yatak odasıydı ama kime aitti. Yıllardır toz ve rutubet içindeki dolap kötü durumdaydı. Giysi dolabını açtığında Çiçek desenli fistanlar vardı ama bir çoğu yıpranmış ve güvelerin hedefi olmuştu. Diğer kapağı açtığında, diğer elbiselerden daha iyi durumda olmadığının farkındaydı. İki dolaptan da kıyafet çıkardığında birinin boyunun, daha uzun olduğunu fark etti. Erkek kıyafeti yoktu bu durumda burası evin yaşlısı Münevver Hanım'a aitti. Elbiselerin arasındaki boy farkı odada Asiye ile beraber kaldığını düşündürüyordu.

Giysi dolabına tekrar baktığında dolabın tabanında işlemeli, küçük bir sandık gördü. İçine bakmak için eline aldığında, kafasının içindeki seslere odaklanmadan işini bitirmek istiyordu. Sandığı çıkarıp açtığında, içinde üzerinde taşları olan kemik tarak ve ayna mevcuttu. Birkaç toka ve küçük bir şişede gül suyu buldu. Kapağı işlemeli, gövdesi kalın ama yukarı doğru incelen cam bir şişede ise parfüm vardı. Şişenin üstünde herhangi bir yazı yoktu, şişenin yanında bulduğu kağıdı açtığında yazıların silindiğini fark etti. Şişenin içinden parfüm akmış olmalıydı. Yazıları okumaya çalıştığında gül ve lavanta yazısını okumayı başarmıştı. Belli ki parfüm genç kız tarafından yapılmıştı. Unutmamak için içindekileri not etmiş olmalıydı. Koklamak için kapağını açtı içinde ki gül kokusunu alsa da lavanta kokusunu almadığı gibi güzel çiçekleri kokularından tanıması mümkün değildi. İnsanın başını döndüren bu kokunun içinde olan diğer çiçekleri bilmeyi çok isterdi.

Gördüğü her şeyi sandığa koyup, dolaptaki yerine bıraktı. Dolabın kapağını kapatmak isterken tutamadığı kapı hızla çarpınca dolap olduğu yerde sallandı. Sallanan dolap içinde ki sırlar ortaya çıksın diye genç kıza adeta yardım ediyordu. Diğer odaya bakmak için çıkacağı sırada dolabın arkasından gelen sesle tekrar giysi dolabına gitti. Arkasına bakmak için kafasını dolabın arkasına doğru uzatmaya çalıştı. Gri gibi duran bir bez parçası, gözüne takıldığında almak için kolunu uzattı ama dar alan izin vermiyordu. Omzunu duvara dayayıp, aldığı güçle dolabı öne doğru itmeye çalıştı, biraz uğraşsa da bez parçasına ulaşacak kadar itmeyi başarmıştı. Kolunu uzattığında parmak uçlarının değdiği bez parçasını almayı başarmıştı.

Beyaz bez parçası, yılların tozu ve pisliği ile griye dönmüş olmalıydı. Düğüm atılmış ucunu çözdükten sonra bir kaç kat katlanmış bez parçasını açtığında bir şok daha yaşadı. Arka cebinden çıkardığı kolyeyi diğer eline aldığında, şeklinin aynı olduğunu fark etti. Şimdi elinde tuttuğu cam gibi duran ama hareket ettirdiği zaman, üçgen şekillerin her birinden farklı bir rengi olan ince çizgi vardı. Her üçgen parça başka bir renge sahipti. Mavi, mor, kırmızı, turkuaz, siyah ve daha fazla renk avuç içi büyüklüğündeki broşa benzeyen camdaydı. Arkasında takmak için bir iğne yeri yoktu ama başka bir şeye de benzetemedi.

Kolyeyi ve broşu arka cebine koyup etrafa bakmaya devam etti. Tam odadan çıkıp kalan son odaya bakacağı sırada duyduğu ayak sesleriyle ne yapacağını bilmeden olduğu yerde durdu. "Geliyor." Korktuğu kadın karşısına çıktığında ne yapacaktı? Peki tekrar gözlerine bakabilir miydi? Buraya gelirken her şeyi göze almıştı ama şimdi kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu.

Ayak sesleri yaklaştığında ne yapacağını düşündü. Kendini koruması gerekiyordu. Etrafına bakınırken işine yarayacak bir şey aradı ama bulamadı. Kapının hareket ettiğini duyduğunda ne yapacağını düşünmeye başladı. Arkasını dönmek için hareketlendiğinde arkasında konuşan iki kızın sesi ile şaşırdı.

"Dilek yine ne karıştırıyorsun?" Kader hem konuşuyor hem de ilk defa gördüğü evin içine bakmaya devam ediyordu. Dilek ise sinirlenmişti.

"Yine ne karıştırıyorsun derken ne demek istedin?"

Kader arkadaşının verdiği tepkiye şaşırmış, gözleri dikkatle genç kızın yüzünde dolaştı. "Haksız mıyım? Burada ne işin var."

Dilek, arkadaşlarının varlığıyla rahatlaması gerekirken yapamadı. İçinden bir ses bu işte bir yanlışlık var diyordu. Dilek, karşısındaki iki arkadaşına bakarken temkinliydi. O nu nasıl bulduklarını merak ediyordu, Burada olduğunu nasıl anlamışlardı. Asıl soru ise onlardan aldığı kan kokusunun sebebi neydi?

Elif, hareketsiz ve şaşkın haliyle karşılarında dikilen Dilek'i kendine getirmek için ona dokunmak istediğinde, Dilek bir adım geriye gitti. Bir şey vardı, bu iki kızda onu rahatsız eden daha önce hiç hissetmediği, şimdi ise uzak durması için onu uyaran bir şey vardı. Biran duraksadı, derince yutkundu.

Kader ve Elif, Dilek'i dikkatle incelemeye başladı. İlk defa görüyormuş gibi her hareketini, yüzündeki her ayrıntıyı hafızasına kaydetti. Dilek'in hareketleri tuhaftı.

Dilek'in burnuna akın eden kan kokusu, midesini bulandırmaya başladığında odadan çıktı. Biraz önce üst kata çıkarken kullandığı ahşap merdivenlerden inmek üzereyken iki kız tarafından durduruldu. Dilek'i merdivenlere ulaşamadan kolundan yakalayan Elif, kolunu kopartacak kadar tuttuğunun farkında değildi.

Dilek, arkadaşının temasıyla, iki kıza baktığında, olduğu yerde kaldı. Beyninin içini istila eden sesler çoğalmaya başladı. Konuşmalar, fısıltılar hiç durmaksızın aklında hareket halindeydi. Seslerin çokluğu ayırt etmesini ve anlamasını etkiliyordu. Kolunu tutan Elif'e doğru döndüğünde, gözlerine daha dikkatli baktı. Beynindeki şimşeklerle aynı anda beyninin içinde çakarken ona bakan yabancıya dikkatle baktı. Oval yüz hatları, büyük kulakları, esmer teniyle ona bakıyordu. Boyları aynı olsa da kolları normal bir insan kolundan daha uzun, ayakları ve elleri boyuna göre daha büyüktü.

Elif'in yüzüne baktığında gördüğü kişi kolundan elini çektiğinde kaybolup, tekrar arkadaşı olunca, genç kız onların Kader ve Elif olmadığından emin oldu. Burnuna gelen kan kokusunu solumak istemiyordu. Buradan biran önce çıkmalı ve kaçmalıydı. Kim olduklarını bilmiyordu, en önemlisi burada onlarla yalnız kalmak istemiyordu. Ona zarar verecek olmaları korkmasına sebep oluyor, Dilek bu durumda kendini nasıl koruyacağını bilmiyordu.

Dilek'in nefes aldığı her an başka bir kabusa gebeydi. Teninin rengi solmaya başladı. Saç dipleri terlemişti. Bir kaç damla şakaklarına doğru yavaş yavaş ilerliyordu. Ağsızı birkaç defa konuşmak için aralasa da sesini bulup konuşamadı. Soru sorabilir miydi? burada yığılıp kalmamak için üstün bir çaba sarf ediyordu.

Hissettiği korku ve panik duygusunu kontrol altında tutması gerekiyordu ama başaramamıştı. Titremesine engel olamazken ter içinde kalan yüzünü elleri ile sildi.

"Dışarı çıkalım mı?" Dilek sonunda kusabilmişti. Bu evden hemen çıkması gerekiyordu. Sorusuna cevap beklemeden tekrar merdivenlere yöneldi ve hızla inmeye başladı. Kader arkadaşını alt kata indiği an yakaladı ama bu durum Dilek için katlanılmayacak bir hal almak üzereydi.

"Evden çıkmamalı, burada tutmalıyız, ne biliyor, muhafızı sormalıyız, tılsım nerede?" Dilek duyduğu cümlelere anlam veremedi, patlayacak gibi hissettiği kafasını ellerinin arasına alıp bütün gücüyle bağırdı.

"YETEEEERRRRRR" Dayanamıyordu.

Kader ve Elif şaşkın gözlerle karşılarında isyan eden kıza baktı. Neden bağırmıştı, titreyen elleri ve ter içindeki vücudu iki kıza bir şeylerin ters gittiğini söylüyordu.

Dilek tüm karmaşaya rağmen dışarı çıkmak istediğinde az önce camını kırıp girdiği odaya doğru koştu. Az önce girdiği odanın yüzüne kapanan kapısı ile şaşırsa da kapıyı açmak için Uğraşmaya başladı. Kapı kolunu zorluyor, yumruk ve tekmeleri ile açmaya çalışıyordu, uğraşları nafileydi. Arkasında onu izleyen iki kıza doğru döndü. Sırtını kapıya yaslayıp, aldığı derin nefesler eşliğinde karşısında Elif ve Kader gibi görünen, ne olduklarını anlamadığı iki bedene bakmaya devam etti.

"Siz kimsiniz?" titreyen sesi daha fazla konuşmasına izin vermedi.

"Sen" dedi Elif suretindeki yabancı, şaşkındı, bu mümkün olamaz, asırlardır Dünya'da beden değiştirmelerine rağmen kimse anlamamıştı. Anlamaları mümkün değildi. Bu işte acemi değillerdi. İnsanların arasında rahatça dolaşmalarını sağlayan bu özellikleri, karşılarında titreyen, korkak, acınası varlık tarafından fark edilemezdi. O sadece aciz bir insandı.

Kader suretinde ki yabancı, Dilek'e nefretle baktı, genç kızdan aldığı koku sadece öfkesini büyütüyordu.

"Bizi görüyor, mümkün değil, bu normal değil, o bir muhafız" Dilek duyduğu sözlere anlam veremezken, korkusu giderek arttı. Gözünden yaşlar akmaya başladığında, karşısındaki iki beden onu doğru tüm hiddetiyle yaklaşmaya başladı.

"Ölmen gerekli"

Dilek, duyduğu cümlenin tesiriyle kaçmak için bir hamle yapmak istedi ama etrafında çıkabileceği bir yer bulamadı. Bulanık gözleri etrafını taramaya başladı. Bir çıkış yolu olmalıydı, kurtulması gerekiyordu. Önünde duran Elif'e tekme attı ama yerinden bile kıpırdamadı.

Kader ve Elif aynı anda ellerinde beliren kılıçlarla kendi bedenlerine döndü. Dilek'i öldürmek için kılıçları havaya kalktığı anda birden bire yere düşen kafalarla Dilek bütün gücüyle bağırdı, çığlıkları boş evin duvarlarına çarptı.

Dilek titreyen vücuduna hakim olamazken, önüne düşen kafaların ardından, başsız bedenlerde yerle buluştu. Zemine akan kan dalga dalga dağılırken genç kız, feri gitmiş gözleriyle düşen bedenlerin arkasındaki gümüş zırhı ile dikilen, beyaz teni ve yıldız şeklindeki gözleri ile ona bakan adama baktı. Kılıcının ucundan damlayan kan yer ile buluşuyordu. Heybetli bedeni ile genç kıza doğru yaklaştı ama Dilek çırpınarak ona dokunmasına izin vermedi. Çığlıklar atarak ağlarken, elleri ile saçlarını yolmak istiyordu. Kimdi bunlar, ondan ne istiyordu?

Dilek için yaşadıklarının hayal olma düşüncesi endişeye kapılmasına sebep oluyordu ama hayal olmaması genç kız için ölümle eş değerdi. Temiz temiz deliriyordu.

 

Loading...
0%