@emir1212
|
HZ.HÜSEYİN'İN BABASI HAKKINDA BİLGİLER VE HAYATI
Ali ibn Ebu Talib ibn Abdülmüttalib Ali bin Ebu Talib (Arapça: علي بن أبو طالب; 21 Mart 599 veya 600, Mekke - 28 Ocak 661, Kufe),[1][2] İslam Devleti'nin 656-661 yılları arasındaki halifesi. İslam peygamberi Muhammed'in damadı ve amcası Ebu Talib'in oğlu olan Ali, Muhammed'in İslam'a davetini kabul eden ilk erkek kişidir.[3][4] Sünni İslam'a göre Ali, dört halifenin sonuncusu, Şii İslam'a göre ise imamların ilki ve Muhammed'in hak vârisidir. Şii ve Sünni İslam arasındaki farklılaşmanın ana nedeni Muhammed'in gerçek vârisinin kim olduğu konusundaki görüş farklılığından ileri gelmektedir.[5]
Ebu Talib ve Fatıma bint Esed'in çocukları olan Ali, Kabe'de doğan tek insan olup,[5] İslam Peygamberi'nin himayesinde büyümüştür.[5]Muhammed'e vahiy geldiğinde ise, onun davetini kabul eden ilk erkek olan Ali, hayatını İslam'a adamıştır.[1][6][7][8] Peygamberin emri üzerine hicret gecesi onun yatağına yatan ve emanetleri sahiplerine ileten Ali, kısa bir süre içinde peygamberin ardından Medine'ye gitmiş, burada İslam Peygamberi'nin kızı Fatıma ile[5]evlenmiştir. Medine döneminde başlayan ilk küçük çaplı savaşlardan başlayarak neredeyse katılmadığı hiçbir savaş olmaması hasebiyle, savaşçılığı ve cesareti ile bilinen Ali, üçüncü halife Osman bin Affan'ın öldürülmesinin ardından halk tarafından halifeliğe getirilmiştir.
Ali Genel Bilgi[göster] Aile[göster] Hükümdarlık[göster] Görüşler[göster] Hayatı[göster] Miras[göster] Yaklaşımlar[göster] İlişkili Maddeler[göster] g t d Ali diğer bir kısım dini kişiliklerle birlikte "Ali kültü"nün merkezi kişiliğini oluşturur.[11] Rivayet kültürüne dayalı eserlerde, Ali bilhassa ilmi, cesareti, imanı, dürüstlüğü, adanmışlığı, sadıklığı, cömertliği ve şefkati ile anılmakta olup, batıni Sufi gelenekleriçin en önemli mistik figürdür. Özellikle, tefsir, fıkıh ve dini düşünce alanındaki üstünlüğü kabul görür.[12] Soyu ve anne-babasıAna maddeler: Fatıma bint Esedve Ebu Talib bin Abdülmuttalib Ali'nin annesi, Muhammed'in dedesi olan Abdülmuttalib (Şeybe)'in kardeşi olan Esed bin Haşim'in kızıdır. Abdülmuttalib öldüğünde, Muhammed'e annelik eden onu koruyup kollayan ve İslâm Peygamberi'nin ilk eşi Hatice bint Hüveylid'in ardından Müslüman olan ikinci kadındır.
Ali'nin babası, Kureyş'in liderliğini babası Abdülmuttalib'den devralan Ebu Talib idi. Ebu Talib, dedesinin ölümü sonrası kimsesiz kalan Muhammed'i himayesine aldı ve 43 yıl himayesini sürdürdü. Muhammed peygamberliğini ilan ettiğinde Kureyş, Ebu Talib'in ölümüne değin, kendinden çekinmiş ve Muhammed'e zarar vermeye cesaret edememişlerdir.[13]
Doğumu ve isim verilmesi Mekke'de, 30. Fil Yılı'nın Recep ayının 13. günü, bir başka görüşe göre de Zilhicceayının yedinci günü, Kâbe’nin içinde dünyaya geldi (MS 599). Annesi Fatıma Ali'yi doğurmak üzere iken Kâbe duvarına dayandı. Bu esnada duvarın yarıldığına ve bir sesin içeri gelmesini söylediğine inanılır.[14] Dördüncü gün dışarı çıktığında Fatıma'nın kucağında bir erkek çocuğu vardır. Ebu Talib ve ailesine müjde verilir, Muhammed herkesten önce gelerek bebeği kucağına alır ve o sıralarda eşi Hatice bint Hüveylid ile birlikte evinde kaldığı Ebu Talib'in evine kadar taşır[15] ve evliliğinin henüz ikinci ya da üçüncü yılındadır.[16])
Ali isminin Ebu Talib'e bu ilham olduğu,[17] daha çok da bu ismin Muhammedtarafından verildiğine inanılır.[18]
Çocukluğu
Ali'nin çocukluk dönemi, Muhammed'in çocukluk döneminin geçtiği evde geçmiştir. Her ikisi de Ebu Talib'i bir baba ve yönetici olarak tanıyorlardı; Fatıma bint Esed'e de anne diyorlardı. Bu ortamın, onun yetişmesinde çok önemli bir yeri olmuştur. Muhammed, Ali'yi omzuna alır Mekke'nin dağlarında, vadilerinde ve sokaklarında dolaştırırmış.[19]
Ali’nin çocukluğunda bir kuraklık Mekke'yi sarmıştı. Muhammed, amcasının birer çocuğunu kendi yanlarına alarak onun ekonomik sıkıntısını hafifletmek istediğini bir diğer amcası Abbas'a bildirdi. Abbâs bin ʿAbd el-Muttalib Câ‘fer et-Tayyâr'ı, Muhammed ibn ʿAbd Allâh ise Ali'yi büyütmek üzere yanlarına aldılar.[20] Ali, hutbelerinin, sözlerinin ve emirlerinin toplandığı kitabı olan Nechül Belağa'da o günleri şöyle anlatır: "Çocuktum henüz, o beni bağrına basar, yatağına alırdı, beni koklardı, lokmayı çiğner, ağzıma verir yedirirdi... Ben de her an, devenin yavrusu, nasıl anasının ardından giderse, onun ardından giderdim; o her gün bana huylarından birini öğretir ve ona uymamı buyururdu. Her yıl Hira Dağı'na çekilir, kulluğa koyulurdu. Onu ben görürdüm, başkası görmezdi."[21]
|
0% |