@emirm.kurt
|
Bir insanın kalbini kırmak çok kolay tabii.
Tıpkı okyanusa taş atmak gibi.
Peki ya hiç düşündün mü o taşın ne kadar derine inebileceğini... *
Gözlerim tekrar acımaya başladığında hiçbir şey yapmadım. Çünkü görebiliyordum.
Yıkık dökük, terk edilmiş eski bir evin ortasında yerde yatıyordum. Yavaşça ayağa kalktım. Ev hiç zamane evlere benzemiyordu.
Gözlerimi avuşturup etrafa bakındım. O an her şeyin farkına vardım. Pusulama yani Hoover'a dokundum. Ve kapağını açtım. Bir ışık yandı. Ve söndü.
Eski evin kırık kapısından ses geldiğini duyar duymaz hemen etrafta bir şeyler aramaya başladım. Nasıl olsa yarı ölüyüm yüzde 50 şansım var.
Daha ne aradığımı bilmeden bir şey bulmuştum.
Bir balta.
Baltayı daha sıkı tutup tam dışarıya çıkacaktım ki sırtımda bir çanta olduğunu fark ettim.
Hızlıca çantayı açtım. İçinde bana lazım olabilecek her şey vardı. Halat
Hançer ve kasatura ama kasaturayı kullanacağımı zannetmiyorum.
Su ve 1 çift kıyafet. Ama bunlar normal kıyafete benzemiyordu. Yavaşça çantadan çıkartıp havaya kaldırdım. Bunlar orta çağ kıyafetiydi. Ben orta çağda mıydım?
Hızlıca çantamı sırtıma takip, hançeri elime aldım. Baltayı da çantama koymuştum.
Ağır adımlarla kırık kapıdan dışarıya çıktım.
Tam karşımda bir kız duruyordu. En başından beni mi izliyormuş?
Saçları çenesine kadar geliyordu ve beyazdı. Boynundaki dövmeler kendisine hava katıyordu. Gece karası gözleri oldukça keskin bakıyor elindeki hançeri bana doğru uzatıyordu.
"Haçerini indir!" Diye tısladı. "Neden sen indiremiyorsun ?" Diye karşılık verdim. Sesi tam kendisine yakışırdı, ne ince ne kalın.
Aniden hançerini yere fırlatıp bana doğru gelmeye başlamıştı.
Ne yapıyor bu !
Bana sarılıyordu. "Sonunda!" Diye söylendi. Ve benden ayrıldı. Çok samimi bir şekilde, "ilk karşıma çıkan kişisin ne kadar mutlu oldum bilemezsin!" Diye el çırptı. Çocuk gibiydi. Hiç göründüğü gibi değildi.
Acaba onun görevi de benimkiyle aynı mı ?
Ya beni öldüreceği için mutluysa.
Hızlıca elini bana doğru uzattı, "adım Elizabeth," derin bir nefes aldı. "Elizabeth Anderson."
Ağır hareketlerle elini sıktım. Şimdilik gerçek adımı söylememeye kararlıyım. "Luna." Düz ve tok sesim onu şaşkına uğramıştı. Başka hiçbir şey söylemedim.
"Senin görevinde mi karşına çıkan insanları analiz etmek?" dedi.
"Hayır! O ne be?" Diye karşılık verdim. Ters tepkime karşı tuhaf baktı. Ve tekrar gülümseyip anlatmaya başladı:
"Yani karşına çıkan herkesi tanımlayan bir analiz dosyası hazırlayacağım. Çantamda özel bir kağıt var o kağıda yazdıktan sonra her kağıdın altinda yolumu gösterecek bir harita beliriyor ve çok garip ki o haritayı sadece ben görebiliyorum."
Gercektende masum duruyordu ama şu son dediği şeye pek inanmamıştım. Hatta her şeyi yalan bile olabilir.
"Senin görevin ne peki?" Diye sorunca ne diyeceğimi bilemedim. Direkt bütün görevimi anlatırsam korkabilir ve bu tuhaf dünyada yalnız yolculuk yapmaya niyetli değilim. Bir yol arkadaşından zarar gelmez.
"Tam olarak bilmiyorum ama bu boynumdaki pusula bir şey olunca bana yolumu gösterecekmiş. Ama nasıl olacak hiç bilmiyorum."
Bu kadar bilgi yeterliydi. Daha fazlası zarar.
|
0% |