@emrah
|
Tapınağın dışında bekleyen büyücünün yardımcıları Ada'yı çözdüler. Sonra da kollarından tuttukları gibi Athena Tapınağına götürdüler. Tapınağa geldiklerinde tapınağın surlarının orada sabit duran kafesin içine attılar ve kapısını kilitlediler. Şaşkın şaşkın bakan öğrencilere, "Hiç kimse yabancıya yaklaşmasın." diyerek uyarıda bulundular. " Ada, büyücünün yardımcılarına bağırdı; "Kabuklu yemiş atmak yasaktır diye bir tabela da koyun bari." Ada sözlerine karşılık alamadı. Ada şaşkınlıkla etrafına bakıyordu. Duvardaki heykelleri ve kabartma yazıları şaşkınlıkla inceliyordu. Aklında her şeyi bir mantığa oturtmaya çalışıyordu fakat olmuyordu. Kafasından bin türlü şey geçiyordu aynı anda. Hayvan kafesini andıran bu demir parmaklıklardan kurtulmayı sonra da geldiği mağarayı bularak buradan kaçmanın bin türlü planını yapıyordu. "Uzun zamandır kendimi hiçbir yere ait hissetmiyorum." derken bunu kast etmiyordum. diye kendi kendine mırıldandı Ada. "Burası neresi böyle... Aklım almıyor... Ne yapacağım... Buradan nasıl kurtulacağım..." diye geçiriyordu içinden. Olanları kabul edemiyordu. Sanki büyük bir rüya gibiydi. Olanları kabul etmiyor etmek istemiyordu. Yaşıtları ona şaşkın şaşkın bakıyorlardı. Yanına yaklaşmaya cesaret edemiyorlardı. Aralarında fısıldaşmalarını görüyordu. Bir süre sonra çocukların bu hareketlerine aldırmamaya başladı ve kafesin içindeki yatağa oturdu. Onlarla diyaloga girmesinin anlamsız olduğunu düşünüyordu. O sırada Kirke Tapınağı "Kendine geliyor..." Büyücü inleyerek uyandı. "Ne gördün? O çocuk kim?" "Su... Birazcık su..." Su testisini uzattıkları gibi eline aldı. Sanki uzun zamandır su içmemiş gibi içiyordu suyu. Biraz soluklandı ve sakinleşti. "O kız çocuğu kehanetlerdeki izci mi?" "Nereden gelmiş?" "Geldiği yerde çok fazla acı kan ve gözyaşı var. Her yerde lotus çiçekleri ve tanrılar geziyor. Bereketsiz topraklara, kirli sulara ve rahmetsiz bir gökyüzüne sahipler. Her şeye sahipler fakat hiçbir şeyleri yok. Paranın taş kadar değeri yok. Para için her şeyi yapabilirler. Gözlerinde titanların açlığı, kalplerinde tanrıların kibri, kıskançlığı var. Canavarlar gibi merhametsiz ve tahammülsüzler birbirlerine karşı. Hepsi iki yüzlü ve sahtekar. Buradaki saflığın zerresi orada yok. Medeniyet dedikleri oluşum bizim bu halimizden daha barbarca. Her gün çöpe attıkları ile burada ziyafetler veririz!" Büyücü ayağa kalktı, konseydeki başka bir adam merakla sordu; "Peki ya kız, buraya nasıl geldi? Diğerleri de peşinden gelir mi?" "Sanmıyorum. Ölü doğan tanrının yazmalarında şöyle yazar; "7 kavim birleşip tanrılara ve titanların zulmüne isyan etmeye başladılar. İnsanlığı seven tanrılar bu kavimlere yardım etti. Onlara bir anahtar ve kapılar inşa ettiler. Bu kapılardan 7 farklı dünyaya giden kapılar açıldı. 7 kavimden binlerce belki de milyonlarca insan bu dünyalara kaçtı. Tanrılar ile Titanlar o ara savaşta olduğu için fark edilmedi. Sonunda hades bunu fark etti ve yer altından gönderdiği canavarlar ile bu kapıları mühürledi ve kilitledi." "Buraya nasıl geldi Büyücü?" "Bilmiyorum..." "Bu kız kahinlerin söylediği gibi; İnsanlığı tanrılardan ve titanlardan kurtaracak olan 'izci' olabilir mi?" "Olabilir. Olmayabilir de," "Vücudundaki izler? Tek başına Seagon'u öldürdü. Mevsimi olmamasına rağmen geldiğinden beri yağmur yağıyor..." Büyücü Athena tapınağına doğru baktı. "Öncelikle kızın dil sorununu çözmeliyiz." "Kafeste mi tutacağız?" "Muhafızlar gelene kadar... Sonrasında ise onu nereden geldiyse geri göndereceğiz. Tanrılar, Titanlar, Reptilyanlar, Leviathan, Gölge Emiciler, Lycanlar, Gece avcıları, 'izci'nin burada olduğunu anlarlarsa, taş üstünde taş bırakmazlar." "Öldürelim..." "12'ler, 'üçler' , 'deniz ihtiyarları' gelmeden öldüremeyiz. Bu kararı tek başıma veremem..." Ada kafesin içindeydi ve derin düşüncelere dalmıştı. Yanına onun yaşlarında uzun ve ince yapılı bir çocuk geldi. Tehlikeli bir türe yaklaşıyormuş gibi temkinliydi. "Biraz su içmek ister misin?" elini bardak tutuyormuş gibi yaptı ve ağzına götürüp su içermiş gibi bir hareket yaptı. "Al bak su." Çocuğun bir elinde biraz ekmek ve bir testideki suyu uzatıyordu. Ada, çocuğun çabasına tepki vermiyordu. "Sana bugünlük sahip olduğu tek yemeği veriyor." Ada sesin geldiği yere doğru baktı. Ekmeği ve suyunu uzatan çocuk hemen Ada'nın kilitli tutulduğu kafesten uzaklaştı. "Buradaki insanlar günde biraz ekmek, bir adet elma ve su ile karınlarını doyururlar. Tanrılara bu verdikleri nimetler için şükrederler. Çoğu 25 yaşını görmez yine de bu nimetlere şükretmesini bilirler." "Herkesin inandığı kendine..." diye mırıldandı Ada kendi kendine. Ada bu sözlere tepki vermedi. "Güneş doğduğunda tarlalarda çalışırlar, öğleden sonra bulunduğumuz bu Athena tapınağında ve diğer tapınaklarda eğitim alırlar, kafası hiç çalışmayanlar tarlalarda, inşaatlarda çalışmaya devam eder." "Buradaki çocuklar hayal kurmazlar. Çünkü burada hiçbir hayal gerçekleşmez. Bunu bilirler. Buradaki birçok çocuğun annesi ve babası ölmüştür. Seninle sahip olduğu tek şeyi paylaşan İlyus, babasını hiç görmedi, annesi ve kardeşleri İlyus bir yaşına basmadan bir lycan saldırısında öldüler. Bir kardeşi de Kiklop ile yapılan anlaşma ile onun adasına gönderildi." Ada bunları bana neden anlatıyor gibisinden bakıyordu. Ada'ya konuşan adamın yanına birisi geldi; "Lordum! seni bekliyorduk. Bu kızı bugün şahmeran mağarasından çıkarken bulmuşlar. Gözcüler, Seagon'u öldürdüğünü söylüyorlar." Lord Rain gözlerini Ada'dan ayırmadan; kafasını hafifçe aşağı yukarıya salladı. "Kirke tapınağında 12'ler seni bekliyoruz." Lord Rain ona seslenen adama bakmadan bu seferde kafasını eğitim alan çocuklara döndürdü; "Kiklop'un adasına gönderilecek çocuklar seçildi mi?" "Seçildi. Bildirmek için seni bekliyorduk. "Poseidon muhafızları evlere gidip bildirsinler. Çocukları alıp Poseidon tapınağına götürsünler. Çocukların karınlarını iyice doyursunlar. Şafakla birlikte yola çıkılsın. Kiklop ile yaptığımız anlaşmaya sadık kalmalıyız." Lord Rain sözlerini söyledikten sonra Kirke tapınağına doğru yürüdü. |
0% |