@emrah
|
Sanki çok yüksek bir yerden düşüyor gibi bir histi bu. Bunu çok defa rüyalarımda yaşamıştım. Dakikalar veya saniyeler sürdü. Ne kadar sürdüğü konusunda herhangi bir fikrim yok. Sonunda ruhum tekrardan vücudumla buluştu. Mide bulantısı ve baş dönmesi hissediyordum. Birkaç dakika sonra kendime geldim. Etrafıma baktığımda karanlık bir mağaradaydım. Güneş ışığının geldiği tarafa doğru yürüdüm. İçimde kötü bir şey olacak gibi bir his vardı. Mağaradan dışarı çıktığımda etrafımda ne Sultan Ahmet meydanını, ne insanları, ne de başka bir şey gördüm. Yeşil çimenler ve ağaçlarla dolu bir ormandı burası. Ağaçlar çok sık değildi. Bir anda yağmur başladı. Bu yağmur da artık sinir bozuyordu. Üvey babaannem mi oluyor artık bilmiyorum, babam sandığım adamın annesi, "Yağmur berekettir." Derdi her zaman. "Allah'ın rahmetidir..." Yağmurluğumu çantadan çıkardım ve düz bir şekilde yürümeye başladım. On beş yirmi dakikalık bir yürüyüşün ardından denizi gördüm. Daha önce mavinin bu kadar yakıştığı bir deniz görmemiştim. Deniz kenarına doğru yaklaştığımda birkaç tane kırılmış heykel gözlerime çarpmıştı. Burası neresiydi böyle? Denize elimi daldırdım. Bizim Marmara denizini düşünürsek oldukça temizdi. Denizin dibi gözüküyordu. Bazı ufak balıklarda denizin dibinde kaygısız bir halde sürü halinde yüzüyorlardı. Denizin içinden sevimli bir hayvan çıktı. Oldukça ufaktı ve çok sevimliydi. Avucumu açtım ve kıvrılarak avucumun içine geldi. Filmlerde gördüğüm ejderhalara çok benziyordu ama onlar gibi vahşi değildi. Sonra suyun üzerinde dikeldi. Dikkatlice bana baktı. Yüzünün iki kısmındaki perdeye benzeyen uzuvlarını çıkardıktan sonra tiz bir ses çıkardı. Suyun altındaki tüm balıklar kaçmaya başladılar. Sanırım bu iyi bir şey değildi. Suyun üstünde bir girdap oluştu ve dışarıya anası çıktı bu sevimli yaratığın. Kanatları olmayan, suratı filmlerde gördüğüm ejderhalara benzeyen bir yılandı. Arkama bile bakmadan koşmaya başladım. Peşimden geliyordu. Burada, bu kadar gezmek yeterliydi. Geldiğim mağaraya dönüp evime dönme vaktiydi. Yılan çok hızlı hareket ediyordu ve belli ki amacı arkadaş olmak değildi. Ben önde o arkada garip bir kovalamaca yaşanıyordu. Birkaç kere sokak köpeklerinden kaçmışlığım vardı ama bu onlara hiç benzemiyordu. Mağaraya girdiğimde yılan da peşimden mağaraya girdi. Mağaranın içine ağzını kafasını soktu ama daha fazla ilerleyemiyordu. Beni tek hamlede midesine indirmek için ağzını açıp kapatıyordu. Çantamdaki fotoğraf makinesini çıkardım. Flaşına bastım birkaç sefer. Su ejderhası flaşın ışıklarının ani patlamaları nedeni ile tuhaf sesler çıkartmaya başladı. Sanırım bu onun hiç hoşuna gitmemişti. Biraz olsun sersemlettiğimi düşünüyordum. Kafasını mağaranın duvarlarına vurmaya başladı. Birkaç flaş daha patlattım elimi korkak alıştırmıyordum. Daha da delirdi. Mağaradan dışarıya doğru çıktı ve bir kayanın yuvarlanma sesi geldi. Peşinden ejderhanın sesini duydum. İnce tiz bir çığlık atmıştı. Mağaradan dışarıya çıkmaya cesaret edemedim. Korku değildi hissettiğim daha çok adrenalin ve heyecan karışımı bir histi. Kopya çekerken yaşadığım heyecandan çok daha fazlasıydı. Gariptir bu his hoşuma gitmişti. Makineye doğru yürüdüm. Yere düşmüştü. Ejderhanın mağaranın içinde yaptığı sarsıntılar buna neden olmuştu sanırım. Makineyi tekrar eski haline getirmem gerekiyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Kaldırmayı denedim ama başarılı olamadım. Dışarıdan insan sesleri duymaya başladım. Yavaş adımlarla mağaradan dışarıya çıktım. Gözlerim hafif kamaşmıştı. Dışarıda insanlar bana şaşkın şaşkın bakıyorlardı. "Seagon'u bu mu öldürdü?" "Bu kız çocuğu mu Seagon'un sonunu getirdi." Fısıldamalarını duyuyordum. Onların gözlerinin içine baktım; "Bana yardım edin, içerideki makineyi düzeltmeme yardım edin. Evime dönmek istiyorum." Hepsi suratıma bakıyorlar ve ne dediğim hakkında her hangi bir fikirleri yokmuş gibi davranıyorlardı. "Ne dediğimi anlıyor musunuz? Ben buraya Yerebatan sarnıcındaki makineden geldim. Lütfen bana yardım edin. Makineyi düzeltebilirsem..." "Seagon'u öldürdü." Kafasının üzerine dev bir kaya parçası düşmüş olan peşime takılan ejderhayı gördüm. Panikten gözümün önündeki görememiştim. "Evet Seagon'u öldürdüm. Sizleri de öldürmeden hemen bana yardım edin. Geldiğim yere dönmezsem beni aramaya gelecekler ve hepinizi yok edecekler." Sesim kısılana kadar bağırıyordum. Ne dediğimi anlamıyor gibiydiler. "Ne dediğimi anlıyor musunuz?" Çaresizlik içinde sordum. Sonra da tam boynumda bir sinek ısırığı hissettim. Gözlerim karardı ve yere düştüm. Artık sözlerimi burada bırakıyorum. Sizi anlatıcımla baş başa bırakıyorum. "Ve olur ya, sizi göremem, Günaydın, iyi günler, iyi akşamlar, iyi geceler..." Ada Salvador |
0% |