Yeni Üyelik
42.
Bölüm

Defi̇ne Arayan Gençleri̇n Yaşadiklari

@emrah

Merhaba ben Eylül. Anlatacağım bu hikâye yaşanalı yaklaşık 3 sene oluyor. Ben o zaman İzmir'de üniversite öğrencisiydim. Okul tam istediğim gibi sosyal faaliyetleri olan bir okuldu. Ben de imkânım oldukça tüm etkinliklere katılmaya çalışıyordum. Önceleri kendi başıma bir ev tutmuştum. Zamanla arkadaşlarla tanışıp kaynaştıkça Buse ve Nur isimli iki arkadaşım daha benim evime taşındı.

Aramız çok iyiydi. Bazen sevgilileri gelip kalıyordu. Hepimiz birbirimizi tanıdığımızdan bunu sıkıntı etmiyorduk. Benim sevgilim olmadığı için sadece ara sıra kız arkadaşlarım geliyordu. Onlar da vize, final zamanları ders çalışmak için. Okulda herkesle iyi anlaşıyordum. Aramın kötü olduğu kimse yoktu. Hem sosyal faaliyetlere de katıldığımdan arkadaşlarım çoktu. Günlerim bu şekilde geçiyordu anlayacağınız.

Yine bir okul çıkışı Buse ve Nur erkek arkadaşlarını eve davet etmişlerdi.

Vize sınavlarımız yeni bitmişti. Biraz kafa dağıtalım diye düşünmüştük. Akşam Osman ve Yusuf gelmişti. Yusuf Buse'nin sevgilisi. Osman ise Nur'un sevgilisi. Yanlarında bir arkadaşlarını daha getirmişlerdi. Daha öncesinde tanışmışlığımız yoktu. İçeri geçtiler. Sonradan gelen kişinin adının Kenan olduğunu öğrendik. Kenan diğerlerinden daha uzun mavi gözlü hafif yapılı biriydi. Hoş çocuktu doğrusu. Yalnız biraz tuhaf gözüküyordu. Dizlerini sürekli sallıyordu.

Ya bir an önce kalkıp gitmek istiyor gibi ya da gizli bir şeyler çeviriyor da yakalanmak istemiyor gibi. Pek fazlada konuşmuyordu. Gizemli bir hali vardı. Utanıyor herhalde diye düşündüm. Sonuçta yeni tanışmıştık ve bizim evimizdeydi. Okuldan sınavlardan, hocalardan bahsettik. Havadan sudan uzun uzun sohbet ettik. Saat gece yarısına geliyordu. Kenan "Artık kalkalım mı saat çok geç olmuş" deyip Osman'a ve Yusuf'a bakarak göz kırptı. Genelde Osman ve Yusuf geldiklerinde bizde kalırlardı ama bugün Kenan vardı o yüzden gideceklerdi. Müsaade isteyip kalktılar. Biz de kapıya kadar yolcu edip "Tanıştığımıza memnun olduk." gibi klasik şeyler söyleyip onları uğurladık. Onlar gidince Kenan da yakışıklıymış deyip gülüyorlardı.

İmalı imalı "Sen ne düşünüyorsun Eylül bu yalnızlık nereye kadar?" diye konuşuyorlardı.

Kenan'la beni yakıştırmışlardı. Bu yüzden bana takılıp duruyorlardı. "Saçmalamayın ya, sevgili arayan mı var? Dertsiz başıma dert mi alayım. Özgürce takılıyorum işte." dedim. O gün biraz daha sohbet ettik sonra yattık. Yattığımda bir süre Kenan'ın çekingen halini düşündüm. Utanmanın ötesindeydi. Aceleci tavırları, ayaklarını sürekli sallamaları, sürekli telefonu açıp geri kapatması falan... Acaba madde mi kullanıyor diye bile düşündüm. Sonra da kendime kızdım. Çocuk alt tarafı çekindi ben çocuğu iki dakikada bağımlı yaptım diye düşündüm. Sonra uyumuşum.

Ertesi gün Yusuf ve Osman'ı okulda göremedik. Kızlar aradığında telefonla da ulaşamadılar. Hepimiz çok merak ettik. Gelmeseler bile mutlaka haber verirlerdi. Telefonla da ulaşamayınca biraz tedirgin olduk. Yine de kızları sakinleştirmeye çalıştım. Belki bizden sonra içmişlerdir. Sonra da uyuyakalmışlardır diye teoriler üretiyordum. Kızlar hiç tatmin olmamış olacaklar ki kaldıkları eve gitmeye karar verdiler. Osman'la Yusuf yakın yerlerde oturuyorlardı. İkisine de uğrayalım dediler. Ben de merak ettiğim için "ben de sizinle geliyorum hadi gidelim." dedim. Önce Yusuf'un evine gittik. Işıklar kapalıydı.

Yine de zile bastık.

Uzun uzun bastık ama açan olmamıştı. Kapıya da sert sert vurduk ama belli ki evde kimse yoktu. Yukarıdan sesleri merak edip üst komşu inmişti. Orta yaşlarda bir adam "buyur, kime baktınız?" dedi. "Biz Yusuf'a geldik nerede olduğunu biliyor musunuz?" dedik. Yusuf'u dünden beri görmediğini söyledi. Buse de bir haber alırsanız bize de söyler misiniz lütfen. Ben kız arkadaşıyım dedi. Adama numarasını yazıp verdi. Adam da tamam gelince haber veririm dedi. Teşekkür edip çıktık. İyice meraklanmıştık. Osman'ın evine doğru hızlı hızlı yürümeye başladık. Osman ailesi ile yaşıyordu, annesi ve alzhemier anneannesi ile. Eve vardığımızda ışık yanıyordu. Belki de ikisi de buradadır diye ümit ederek kapıyı çaldık. Annesi açtı.

Osman'a ulaşamadığımızı bu yüzden merak ettiğimizi söyleyip Osman'ı sorduk. Annesi Osman'ın birkaç günlüğüne arkadaşları ile şehir dışına çıkacağını söyledi sizin haberiniz yok mu dedi. Hatta ben beraber gideceğinizi düşünmüştüm dedi. İyice şaşırdık. Yok dedik biz böyle bir plan yapmadık. Anneannesi de kim gelmiş diye yanımıza bakmaya geldi. Bizi görünce Osman gitti kızım dedi Ona kâğıdı verdim o da aldı gitti dedi. Ne kâğıdı teyze dedik. O sırada annesi lafa girdi "biliyorsunuz annem hasta" dedi, "bazen böyle anlamsız şeyler söyler" dedi.

Vedalaşıp ayrıldık oradan. Anneannesi arkamızdan hala "kâğıdı alıp gitti diye aynı şeyi tekrarlıyordu. Tekrar eve geldik. Olanlara anlam veremedik. Annesine şehir dışına çıktığını söylüyordu ama dün bizdeydi. Neler çeviriyorlardı bunlar böyle. Kızlar "acaba bizi aldatıyorlar mı?" diye konuşuyorlardı. Biraz sohbet ettikten sonra sabaha karşı uyuyakalmışız.

Sabah telefon sesiyle uyandık.

Nur'un telefonu çalıyordu. Arayan Osman'dı. Hemen panikle açtı, biz de merak ettiğimiz için hoparlöre al dedik. Ne konuştuklarını duymak istedik. Hoparlöre aldı. "Neredesin Osman sen?" dedi, "neden telefonun kapalıydı? Dün gece neredeydin?" diye art arda hesap sormaya başladı. Osman "evdeydim, nerede olacağım" dedi. Oysa biz evine gitmiştik. Açık açık yalan söylüyordu. Nur: "Yalan söyleme dün evine gittik. Annen şehir dışında olduğunu söyledi" dedi. Osman biraz duraksadı. Yalanı ortaya çıkınca Eve gitmiştim ama acil çıktık. Şöyle oldu böyle oldu diye bir şeyler uyduruyordu.

Elbette inanmamıştık. Nur "ayrılıyorum senden, yalancı biriyle olamam" deyip telefonu kapattı. Kapattıktan sonra kesin beni aldatıyor diye ağlamaya başladı. Ben de çok şaşırmıştım. Birbirlerini çok seviyorlardı çünkü. O sırada Buse de telefonunu alıp Yusuf'u aradı. Yusuf da açmıştı telefonu. Şimdi aynı şeyleri Buse soruyordu. Yusuf da "evde misiniz, size geleceğiz ve her şeyi anlatacağız" dedi. Buse evdeyiz dedi. Yusuf hemen geliyoruz, her şeyin açıklaması var seni çok seviyorum deyip kapattı. Az sonra eve geldiler.

Çünkü Kenan ve babası daha önce bu işlerle uğraşmış.

Az bir miktar da olsa bulmuşlar. Altını bulunca onu paraya çevirme işini Kenan halledecekmiş. Tanıdıkları varmış. Bizimkiler altını bulup kuyumcuya götürecek değiller. Hemen yakalanırlar çünkü. O yüzden Kenan'a haber vermeleri de mantıklı gelmişti. Şimdi her şey yavaş yavaş çözülüyordu. Bize geldiklerinde o tuhaf hareketleri, ortadan kayboluşları ve anneannesinin kâğıdı verdim gitti deyişi. Çok heyecanlanmıştım. "Ee," dedim "buldunuz mu bari defineyi?". "Defineyi bulduk bulmasına ama çıkarmak mesele" dedi, "dün kazmaya gitmiştik. Telefon da çekmiyordu orada onun için ulaşamadınız" dedi. "Bugün bir kez daha gideceğiz. Define çok derinde ancak belli bir kısmını kazabildik" dedi.

"Tam orada olduğunu nereden biliyorsunuz peki?" dedim. Harita santim santim tarif edecek değil ya. Kenan da "define arama aleti var" dedi Yusuf. Ben inanmıştım tüm olanlara ama kızlar pek tatmin olmamıştı. "Madem öyle bugün biz de gelelim sizinle" dediler. "Ancak böyle inanırız" dedi Nur. Erkekler yok siz gelmeyin çok kalabalık olup dikkat çekeriz gibi şeyler söyleseler de Nur "o zaman beni asla inandıramazsın ve ayrılırım" dedi. Osman Nur'u o kadar çok seviyordu ki, "tamam," dedi, "bu gece hazır olun. Hep beraber gideceğiz". Çok heyecanlanmıştım. İlk defa böyle bir işe kalkışıyordum. Tedirgindim biraz da. Ya biri bizi görüp ihbar ederse o zaman ne olacak diye geçiriyordum içimden. O gün okula gitmedik. Heyecanla geceyi bekledik.

Nihayet vakit gelmişti.

Arayıp "biz geldik aşağı inin" dediler.

Eski küçük bir minibüsle gelmişlerdi. Arabayı Kenan sürüyordu. Minibüse bindik arka koltukta kazma, kürek gibi aletler vardı. Biz de oturduk. Yolculuk başladı. Arabanın gürültüsünden zor duyulan bir müzik çalıyordu. Belli etmemeye çalışsam da çok heyecanlı ve gergindim. Kızlar da öyleydi. Bir süre gittikten sonra Kenan bir çeşmenin başında durdu. Arabadan 4 tane boş bidon alıp indi. Bidonları doldurmaya başladı. Bizde bir hava alalım diye indik. Birer sigara yaktık. Etrafta kimsecikler yoktu. Kenan bidonları doldurdu. Yusuf'la Osman da arabaya taşımasına yardım etti.

Sigaralarımızı söndürüp tekrar çıktık yola. Yolda gerginlik olsa da ortamı yumuşatmaya çalışıp bir şeylerden bahsediyordum. Biraz boş muhabbet ettikten sonra Kenan ani bir fren yaptı. Emniyet kemerimiz falan da takılı olmadığından kafamı sert bir şekilde ön koltuğa çarptım. Birden afalladım. Hepimiz şaşkınlıkla "ne oldu, niye durdun?" dedik. Kenan "Bu yol kapalı" dedi. Arabadan indi. Biz de peşinden indik. Yolda koca koca kayalar vardı. Yol kapatılmıştı. Yusuf ve Osman kayaları hep beraber itip yolu açalım dediler.

Kayanın birinin başına geldik. Hep birlikte tüm gücümüzle itiyorduk ama kaya bir santim bile ilerlemiyordu. O kadar uğraşmıştık ki olmuyor işte bırakalım dedim. Belim ağrımıştı. Onlar da hiç kıpırdatamadıklarını görünce vazgeçtiler. Kenan başka bir yol vardır belki geri dönelim dedi. Tekrar arabaya bindik. Yol o kadar dardı ki çok zor dönebilmiştik. Bir an aşağı düşeceğiz diye korktum. Çünkü yolun aşağısı uçurum gibi gözüküyordu.

Geri dönüp ileride başka bir yol bulduk.

Biz çatallaşan yolda sağ dönmüştük bu sefer sola dönüp aynı yere çıkmaya çalışacaktık. Yol uzayacaktı ama yapacak da bir şey yoktu. Sol taraftan girdik. Biraz ilerledikten sonra şaşkınlıkla "Kenan dur!" dedim, "bu az önceki çeşme. Üstündeki yazıdan tanıdım. Üstünde Halil ile Ruşen hayratı yazıyor". Onlar da fark edince çok şaşırmıştı. Kenan yine durup indi. Sağa sola baktı evet burası az önce geçtiğimiz yoldu. Biz diğer yere dönmüştük ama nasıl yine buraya çıkmıştık. Kenan dedim acaba ilk başta döndüğümüz yola mı döndük. Karıştırdık herhalde yolu. Hiçbirimiz anlam veremedik.

Tekrar arabaya bindik biraz düz gittikten sonra yolun açılmış olduğunu gördük. Bu sefer kaya falan yoktu. Korkmaya başlamıştık. Hiçbirimiz konuşamıyor bir yorum yapamıyorduk. Buse çok korkmuş olacak ki Kenan müziği neden kapattın açsana dedi. Böyle çok sessiz oluyor. Kenan da "bu saatte müzik açıp dikkat çekemeyiz onun için kapattım" dedi. Köye girmeyi başarmıştık. "Zaten az kaldı birazdan varmış olacağız" dedi. Tüm tuhaflıklara rağmen gidiyorduk. "Biraz gidince işte burası dün kazdığımız yer" dediler, "belli olsun diye de bir tahta diktik" dediler. Diktikleri tahta duruyordu. Arabadan kazmayı küreği alıp indik. Tahtanın olduğu yere doğru yürüdük. Önden Yusuf gidiyordu. Biz ise en arkada onları takip ediyorduk. Yusuf gidince elindeki kazma birden düştü, kalakalmıştı. "Yusuf ne oldu?" dedik. "Kazdığımız yer buraydı ama" dedi kekeleyerek. Kenan'la Osman da baktı.

Buralar hiç kazma vurulmamış gibiydi.

Ama diktikleri tahta buradaydı. İlk şaşkınlığı atlattıktan sonra Kenan "galiba bizi biri fark etti ve kazdığımız yeri de gelip kapattı," dedi, "köylülerden biri fark etmiş olabilir" dedi. Diğerleri de onay verir gibi başlarını salladılar. Kenan "hadi bugün daha kalabalığız hep beraber kazar bu işi bitiririz" dedi. "Ne yani biz de mi kazacağız?" dedim. Kenan da "film izlemeye gelmedik, herhalde yardım edeceksiniz" dedi. 3 tane el feneri vardı. Üç farklı yere koyup kazacağımız yerin aydınlanmasını sağladık. Yeterince aydınlık olunca herkes bir kazma alıp işe başladı. Hayatımda ilk kez kazma tutuyordum.

Her toprağa vurduğumda benim burada ne işim var şu halime bak diye kendi kendime söyleniyordum. Biraz kazdıktan sonra Osman bağırmaya başladı. Hepimiz başına toplandık. Fenerin birini yerden aldım. Osman'a doğru tuttum. Osman çığlık atıyor ve çok acıyor çok acıyor diye bağırıyordu. Feneri ayaklarına tuttum telaşla. Osman'ın ayağına bir yılan dolanmıştı. Yılan öyle bir sıkmıştı ki bacağını adeta düğüm olmuştu.

Korkuyla yılanı uzaklaştırmaya çalıştık.

Elimizdeki kazmayla dokunuyor itiyor çekiyor bıraktırmaya çalışıyorduk ama yılan hiç bırakacakmış gibi değildi. Kızlar ağlıyordu. Ben de kendimi çok çaresiz hissediyordum. Kenan kazmasını bir anda havaya kaldırıp yılanın başını uzattığı anda kesti başını. Çığlık attık. Yılanın kopan başı fırlamıştı. Gövdesi ise hala bacağına sarılıydı. Yavaş yavaş gövdesi gevşeyerek düştü ayağından. Osman öyle bir korkmuştu ki suratı bembeyaz oldu. Bacağı da morarmıştı. Yere attı kendini. Ayakta durmaya hali yok gibiydi.

Kenan arabaya doğru koştu. Çeşmeden doldurduğumuz su bidonunu getirdi Osman'a içmesi için verdi. Feneri ayağına, bacağına tutup ısırmış mı diye iyice baktık. Isırık izi yoktu. Osman çok ucuz atlatmıştı. Ölebilirdi bu yüzden. Ben "yeter bu kadar saçmalık gidelim artık" dedim. Nur Osman'ın boynuna sarıldı hala ağlıyordu. Arabaya doğru yönelmişken Kenan "durun! Nereye?" dedi, "bugün bu işi çözmeliyiz. Bakın köylüler fark etmiş kazdığımız yeri kapatmış eğer şimdi gidersek kazıldığını görüp iyice şüphelenecekler bir daha da buraya gelemeyeceğiz" dedi. "Baktık ayağına ısırmamış işte, şimdi sakin olun hadi işimize devam edelim" dedi.

Osman da biraz kendine gelmişti.

Kapıyı ben açtım.

Kenan da yanlarındaydı.

Osman hemen içeri koşup Nur'a sarılmak istedi ama Nur onu itti. "Önce neler olduğunu anlatın bakalım eğer mantıklı bir açıklaman yoksa bu iş bitti. Haberin olsun" dedi. Oturdular. Osman söze başladı; "Bakın kızlar kaç gündür garip şeyler oldu size anlatamadık ama işleri çözünce her şeyi anlatacaktık yemin ederim" dedi. "Neymiş bu garip şeyler" dedi Buse. Osman bir bardak su istedi. Getirdim. "Nasıl anlatacağımı bilmiyorum belki size saçma gelecek" dedi. Hepimiz pür dikkat Osman'ı dinliyorduk. "Biz bir define yeri keşfettik" dedi. Çok şaşırmıştık. "Ne definesi? Nasıl keşfettiniz?" diye sordum. Osman "anneannem bana define haritası verdi" dedi. Anneannesi aklı bir gidip bir gelen bir kadındı.

Bazı olayları hatırlar ama az sonra her şeyi tekrar unuturdu. Anneannesinde bir harita varmış çok eskilerden kalma. Ama anneannesi hasta olduğu için unutmuş. Geçenlerde hatırlayıp Osman'a söylemiş. Osman her ne kadar inanmasa da anneannesi getir sandığımı diye ısrar edince kaç senelik kilitli sandığı açmış. Gerçekten de içinden bir harita çıkmış. Bu harita uzakta bir köyü gösteriyormuş. Osman da hemen Yusuf'u arayıp anlatmış. Defineyi tek başına çıkaramayacakları için Kenan'dan yardım istemişler.

"Doğru söylüyor. Bir daha gelirsek burada jandarma ile karşılaşırız köylüler ihbar eder "dedi.

Osman kendini iyi hissettiğini söyleyince Biz de tamam o zaman dedik ve kazmaları alıp kazmaya devam ettik. Osman kazamıyor yanımızda oturuyordu. Ben de tekrar yılan falan gelirse diye korkarak kazmaya devam ediyordum. Ayaklarıma falan bakıyordum sürekli. Bu şekilde kazmaya devam ederken uzaktan bir fener tutuldu sanki bize. Afalladık kesin biri bizi fark etmişti. Olduğumuz yere çöktük. Fark edilmemeye çalışıyorduk. Fener bize doğru tekrar yanıp söndü. Fener diyordum ama tıpkı bir arabanın selektör yapması gibiydi. Hiç ses yoktu ama. Donup kaldık. Bir süre öylece durduk. Ses çıkmayınca Yusuf "kim var orada!" dedi. Cevap yoktu. Kenan "ben bir gidip bakayım, başımıza bela olmasınlar. Köylü falandır. Bir şeyler uydurup yollarım.

Siz beni bekleyin" dedi. Aşağı doğru inmeye başladı. Biz de oturup bekliyorduk. Aradan beş dakika geçti, on dakika geçti. Kenan hala gelmemişti. İyice merak ettik. Aklımıza bin türlü şey geliyordu. "Osman, Yasin siz bir gidip bakın şu çocuğa nerde kaldı" dedim. Onlar da bakalım deyip kalktılar tam aşağı inecekken Kenan'ın elinde fenerle geldiğini gördük. Çok rahatlamıştık. Kenan gelince ne olduğunu sorduk, kimmiş dedik, "Kimse yoktu. Epey aşağı kadar gittim. Her yere baktım ama kimseyi göremedim dedi. Hızlanalım biraz, buradan bir sıkıntı yaşamadan çıkmamız lazım yoksa çok başımız ağrır" dedi. Tekrar kazmaya başladık. Ben artık gitmek istiyordum hızlıca bitsin bu iş diye kazmayı art arda vurdum. Az sonra bir ışık daha yanıp söndü. Bu sefer yukarıdan geliyordu ışık.

Yine durduk.

Kenan'a bakıp "yalvarırım artık gidelim bakın başımıza bir şey gelecek" dedim.

Ben onları ikna etmeye çalışırken "Eylül!" diye bir ses duydum. Kim benim adımı bilecekti de bana seslenecekti. "Eylüüüüül!" diye tekrarladı ses. "O ses ne?" dedim korkuyla. "Ne sesi "dediler. "Biri adımı söyledi duymadınız mı?" dedim. "Biz hiçbir şey duymadık" dediler. Kafayı mı yiyordum korkudan kazmayı fırlattım. "Yeter artık ben gidiyorum buradan" dedim. Ağlamaya başladım. Herkes çok korkmuştu sonunda onları gitmeye ikna ettim. Kazmayı küreği alıp arabaya doğru yürüdük. Kenan bana söylenip duruyordu. "Buraya kadar geldik.

Çok zengin olacaktık" diyordu. Allah'ım dedim neler yaşadık hala para derdinde. Hızlı hızlı adımlarla arabaya geldik. Arabaya binince derin bir nefes aldım. Kenan şoför koltuğuna oturdu arabayı çalıştırdı gitmeye başladık. Ellerim ayaklarım titriyordu. Yaşadıklarımız aklımdan bir bir geçiyordu. Gerçekten, bizim ne işimiz vardı burada? Biraz gittikten sonra araba aniden durdu. Kenan tekrar tekrar çalıştırmayı denedi ama araba çalışmadı. Dışarı çıktı arabanın sağına soluna bakıyordu. Osman'la Yusuf da indi. Sorunu anlamaya çalışıyorlardı. Ancak bu sefer korkudan biz inmek istemiyorduk. Kenan sinirle arabaya bir tekme attı.

"Kaldık işte burada" dedi.

Buse'yle Nur'a baktım onlar da çaresizce olanları izliyordu.

Sonra indim arabadan. "Şimdi ne olacak?" dedim. Korkum öfkeye dönüşmüştü. Hep bu saçmalıklarınız yüzünden oldu diye onları suçlamaya başladım. Bağırıyordum. Kızlar da inip beni sakinleştirmeye çalıştı. Kenan arabaya bindi. Tekrar çalıştırmaya çalıştı ama olmuyordu. "Bu geceyi burada geçireceğiz yarın sabah olsun başımızın çaresine bakarız" dedi. "Ne kadar rahat konuşuyorsun sen, sabaha kadar ne yapacağız burada!" diye tekrar bağırdım. Yusuf "köye kadar yürüyelim. Birilerinden yardım isteriz" dedi. Hem belki bizi misafir ederler.

En iyi fikir buydu.

Köydeki evler için biraz yürümemiz gerekiyordu ama burada beklemekten iyidir diye düşündük. Yürümeye başladık. 10 dakika yürüdükten sonra sağ tarafımızda kalan bir mezarlık fark ettik. O tarafa bakmamaya çalıştım. İçim ürpermişti. Zaten korkuyordum. Ama istemsizce gözüm kayıyordu. Ben bakmak istemedikçe kafam o yöne doğru dönüyordu. Merakıma yenik düşüp elimdeki feneri mezarlara tuttum. O da neydi gözlerime inanamıyordum. Bir çığlık kopardım.

Mezar taşlarının üzerinde bizim adımız yazıyordu. Yan yana olan mezarlardı ve hepimizin adı da vardı. Buse ve Nur "Ne oldu Eylül kendine gel "diyorlardı. Nur beni sarsıyordu, ben "mezarlara bakın" dedim. Baktılar, "ne var bunda evet burası bir mezarlık, neden bu kadar korktun?" dedi Yusuf. "Bakın üstünde bizim adımız yazıyor" dedim. Tekrar baktılar. Ben de feneri o tarafa doğru tuttum ama başka isimler yazıyordu. Sonra Kenan "yanlış görmüşsün işte normal bir mezarlık" dedi.

Bizim adımız falan da yok.

Ben kimseyi inandıramamıştım. Ama neler oluyordu böyle. Ne olur çıkalım bu köyden size yalvarırım diye ağlamaya başladım. Olduğum yere çöktüm. Buse ile Nur da korkuyordu. Osman "bak köye az kaldı, bir ev bulup yolda kaldık diyeceğiz sonra da yardım çağıracaklar hepsi bu kadar" dedi. Kurtulacağız merak etme deyip beni yerden kaldırdı. Ben ağlayarak dualar ediyordum.

Zor da olsa yürümeye devam ettim. Buse ve Nur koluma girmişti. Bu şekilde biraz daha yürüdükten sonra ileride ışığı yanan bir ev gördük. "İşte," dedi Osman, "bu eve gidelim". Adımlarımızı hızlandırıp o eve doğru yürüdük. Bir ışık görmek, bizden başka birilerinin olduğunu bilmek bile güven vermişti bana. Evin bahçesine girdik. Yalnız içerideki köpeği fark etmemiştik. Köpek aniden havlayınca yüreğime inmişti sanki. Neyse ki bağlıydı. Evden biri de köpeğin sesini duyunca perdeyi araladı.

Bizi görünce dışarı çıktı.

"Buyurun gençler, hayırdır bu saatte?" dedi.

Kenan "Selamün aleyküm, biz biraz dolaşalım diye çıkmıştık yola, buraların güzel olduğunu duyduk ama yolda arabamız bozuldu. Arabayı bırakıp yürüyerek buraya geldik" dedi. Adam hepimizi ayrı ayrı süzdükten sonra içeri gelin dedi. Erkekler de bizden dolayı tedirgin olmuş olacaklar ki burada bekleyelim size ayıp olmazsa dediler. Yani tanımadığımız birinin evine de girmek istemiyorduk. Sonra adam "Tamam." dedi. Köpek de susmuştu. Biz dışarıda kaldık adam da "bekleyin şimdi geliyorum" deyip içeri girdi.

Ancak kapıyı açık bırakmıştı. İçerisi çok net gözüküyordu. İster istemez baktım. Ara koridordan çarşaflı iki kadın geçti. Yine ürpermiştim. Arkaları dönüktü. Sonra bir odaya girdiler. Az sonra adam da o odaya yanlarına girdi. Biraz bekledikten sonra içerden adamın sesi geldi: "Gelin içeri korkmayın. Size bir adres tarif edeyim o adamın yanına gidin," dedi "O adamın arabası da var. Sizi istediğiniz yere bırakır" dedi. Sonra hepimiz birbirimize baktık. Zaten korkuyorduk. Ben "asla girmem" dedim. Kenan da "ben girerim şu adresi öğrenip geleyim. Siz de kızların başında durun hep beraber gitmeyelim ne olur ne olmaz" dedi. Sonra Kenan içeri girdi, adam "gel gel" diyordu.

O da adamın ve az önce gördüğüm iki çarşaflı kadının olduğu odaya girdi.

Bahçedeki köpek ulumaya başladı. İrkilip kenara çekildim. Buse'yle Nur'un elini tutuyordum sımsıkı. Onlar da gözünü evin kapısından ayırmıyordu. Yani bir an önce Kenan'ın çıkıp gelmesini istiyorduk ama Kenan bir türlü çıkmıyordu. Osman merak edip "ben içeri bakmaya gidiyorum" dedi. Yusuf "ben de seninle geliyorum" dedi. Ben de "bizi yalnız mı bırakıyorsunuz?" dedim. "O zaman, hiç ayrılmadan hep beraber girelim içeri" dediler. Mecbur kabul edip korkarak girdik içeri. Ayaklarım geri geri gidiyordu. Nefesimi tutmuştum. Girdikleri odanın kapısının önüne geldik. Sonra Osman kapıyı tıklattı. Ses falan yoktu. Tekrar Kenan diye seslendi. Yine ses gelmemişti. Ancak bu odaya girdiklerine emindik.

Sonra Osman kapıyı itti. Kapı bir gıcırtıyla hareket etti. Birden Kenan'ı yerde kanlar içinde gördük. Boynuna bir yılan dolanmıştı. Ağzı ve gözleri açıktı. Hepimiz bir yandan çığlık atarak kaçmaya başladık. Ancak köpek de peşimizden havlıyor. Zincirini kırmaya ve üstümüze saldırmaya çalışıyordu. Tabi o evden öyle hızlı çıktık ki. Ne kadar koştuk nasıl koştuk hiçbir şey bilmiyorum. Yani uzun bir süre koştuk. İleride bir araba gördük.

Daha da yaklaşınca jandarma olduğunu anladık. Hem koşuyor hem ağlıyordum. Jandarmaya kekeleyerek "arkadaşımız öldü, şu evde!" dedik. Jandarma telsizle ekip istediğini söyledi. Bize" kim öldürdü, ne gördünüz" diyordu ama biz anlatamıyorduk bile. Sonra su verdiler sakinleşmemiz için ama ne mümkün. Deli gibi titriyordum. Ben konuşacak gibi değildim.

Hepimiz ağlıyorduk.

Osman'la Yusuf zar zor olayı anlattılar. Jandarma bizi araca bindirip "gösterin o evi" dedi. Evin oraya gelmiştik ama ortada ev mev yoktu. Yeminler ediyorduk. Bir adamın eve çağırdığını kapıda bir köpek olduğunu anlatıyorduk. Adamı tarif ediyorduk ama yok öyle biri yoktu, öyle bir ev yoktu. Az sonra bir ambulans ve çok sayıda ekip geldi. Benim titremem geçmediği için ambulansa bindirip bir sakinleştirici yaptılar. Yani bütün bu yaşadıklarım gerçek olamaz diye düşünüyordum. Buse ve Nur'a da bir sakinleştirici yaptılar. Osman'ın da ayağına bakıyorlardı. Çünkü en başından en sonuna kadar her şeyi anlatmıştık. Yılan sokmuş mu diye baktılar. Ona da bir iğne yaptılar. Tabi ne iğnesi yaptıklarını bilmiyorum. Sonra ambulans hepimizi alıp hastaneye götürdü.

Hiç iyi değildik. Benim sürekli midem bulanıyordu. Sonra sabaha karşı Kenan'ın cesedinin bulunduğu haberi geldi. Hem de define için kazdığımız yerde bulunmuştu. Kazdığımız çukurun içinde gömülmüş halde bulmuşlar. Etrafına yılan dolanmış şekilde. Ceset bulununca bu sefer hepimizi karakola aldılar. Herkes bizden şüpheleniyordu. Az sonra karakola Kenan'ın babası da geldi. Ağlamaktan harap olmuştu. Ancak bizi görünce "Ne istediniz oğlumdan?" diye bağırmaya başladı. Üstümüze yürüdü. Yani karakoldakiler zor ayırdı. "Siz öldürdünüz oğlumu!" diye bağırıyordu, "defineyi bulunca altınlar bölünmesin diye öldürdünüz!" Neye uğradığımızı şaşırmıştık. Zaten çok kötü durumdaydık. Bir de babasını böyle duyunca tekrar ağlamaya başladım. Allah'ım bunlar bir kâbus olsun lütfen diye bağırarak ağlıyordum. O geceyi nezarethane de geçirdik.

Dün neler yaşadık bugün neler diyordum kendi kendime.

Nasıl bir günde hayatımız alt üst olmuştu? Sonra ertesi gün savcının yanına götürdüler. Olayları bir bir anlattık. Hepimiz de aynı ifadeleri vermiştik. Anlattığımız her şey birbirinin aynısıydı. Savcı da şaşırmıştı. Kenan'a otopsi yapıldı. Bizim yaptığımıza dair hiçbir kanıt bulamadıklarından bıraktılar bizi de. O günden sonra sürekli kâbuslar gördük. Hepimiz de geceleri korkarak uyanıyorduk. Okula da gitmiyorduk. Maalesef kendimize gelmemiz uzun zaman alacaktı. Yusuf'la Osman her gün bize geliyor ve bizi hiç yalnız bırakmıyorlardı. Bir gün Yusuf gelip "bir hoca buldum, gelin ona gidelim" dedi. Benim de aklımdan bir hocaya gözükmek geçiyordu aslında. "Çok iyi olur" dedim.

Her gün kâbus gördüğümüz için artık uyumaya korkar olmuştuk. Psikolojimiz giderek bozuluyordu. Hep beraber hocanın yolunu tuttuk. Hoca bizi görünce "içeri girmeyin" dedi. Şaşırmıştık. Donup kaldık olduğumuz yerde." Kapının önünde bekleyin" dedi. Hoca yanımıza geldi. Bize Arapça daha önce hiç duymadığım dua gibi şeyler okudu, "Şimdi girin" dedi. Biz anlam veremedik. Sebebini sorduk. "Size musallat olmuşlar. Sizinle beraber musallat olan cinler de içeri giriyordu. O yüzden müsaade etmedim. Şimdilik kovdum onları ama size çok büyük bir kinle musallat olmuşlar" dedi. Biz de başımızdan geçen her şeyi anlattık. Adımızı anne adımızı alıp bir kâğıda yazdı. Kâğıdı da su dolu kabın içine attı. Biraz baktıktan sonra "Evladım, siz bir cin öldürmüşsünüz," dedi.

Birbirimize baktık.

"Nasıl öldürmüşüz?" dedik şaşkınlıkla. "Siz o gün hiçbir canlı öldürdünüz mü?" dedi. Ben tam "hayır öldürmedik" diyecektim ki Osman "evet öldürdük. Bir yılan öldürdük. Ayağıma dolanmıştı. Neredeyse o beni öldürecekti" dedi. Hoca da "o yılan değildi" dedi, "o bir cindi ve siz de bir cini öldürmüş oldunuz. O yüzden onlar da öldüren arkadaşınızı öldürdüler, size de musallat oldular" dedi. "Gittiğiniz define sahipliymiş" dedi. Nereden buldunuz siz orayı diye sordu. Osman da anneannesinin harita verdiğini ve kadının hasta olduğunu söyledi. "Oğlum," dedi hoca "o harita yüzünden ölmüş senin deden. Aynı yerde define çıkarmaya çalışırken ölmüş. O olaydan sonrada anneannen aklını yitirmiş. Haritayı saklamış belli ki.

Aklına gelince de birden söylemiş sana". Duyduklarımız karşısında dilimiz tutulmuştu adeta. "Size muska yazacağım. Bazı da tavsiyeler vereceğim. Evinizde üç gün üst üste buhur yakın," dedi, "ayrıca banyoda tuvalette çok kalmayın. Evde sigara içmeyin ve alkol de sokmayın" dedi. Hepimize birer muska yazdı. O muskaları taktık. Ayrıca bir daha da hiç çıkarmadık. Ayrıca hoca bize kâbuslarınız tamamen bitince çıkarabilirsiniz demişti ama biz hala takıyoruz korkudan. Şimdilerde Kenan'ın babası ile de barıştık.

Sonra durumu tüm netliği ile ona da anlatınca kendisi de define ararken bazı olaylar yaşadığından inandı bize. İçimizden tüm acıyı söküp atamasak da hayat devam ediyor. Tabi Kenan'ın babası sürekli arayıp soruyor bizi. Kendi evladının acısını bizimle hafifletmeye çalışıyor. Bu arada Buse ile Yusuf, Osman ile de Nur aileleri tanıştırıp nişan yaptılar. Son olarak dedim ya hayat her şeye rağmen devam ediyor...

instagram sayfası : ekapiskay lütfen takip etmeyi unutmayın.

 

Loading...
0%