@emrah
|
Ben 30 yaşındayım. Dere Köylüyüm. Orada yaşıyorum. Bizim köyümüz sessiz sakin güzel bir köydür. Yalnız o zamanlar bir eksiği vardı. İmamımız yoktu. Yani diyanetten gelen kimse olmamıştı. Yani aylarca imamlık görevini köylü kendi arasında yaptı. Dilekçeler muhtarın çabaları derken en sonunda bir imam geldi. Köylüler bayram ediyordu. Sonunda hoca geldi diye. Ayrıca hocayı çok sıcak karşıladık hoca da aynı sıcaklığı bize gösterdi. İyi biriydi çok nur yüzlüydü. Yalnız, köylüler evine davet ettiğinde birine bile gitmedi. Kimse de onun evine gitmedi. Sonra çok geçmeden köyün çocukları için kuran kursuna başladı. Çalışıyordu hep. Sonra ilk kıldırdığı Cuma namazında cemaatten enteresan bir isteği oldu. İlk iki safa kimse geçmesin. Oralar boş kalacak dedi. Biz ilk defa böyle bir şey duymuştuk. Tabi köylü söylene söylene dediğini yaptı hocanın. Hoca bekârdı. Bir gün hocanın evinin oralardan geçerken pencereden bakan siyah çarşaflı birini gördüm. Şaşırdım. Çünkü hoca tek yaşıyordu. Kimse gelmez kimse de onun evine gitmezdi. Yani evinde başka bir kadın olduğunu bilmek bana çok ilginç gelmişti. Köyden biri desek yanlış anlaşılma olmasın bizim köy muhafazakârdır ama çarşaflı kimse yoktur. Bu neyin nesi böyle diye oturdum oraya. Sonra bank vardı. Merakıma yenik düştüm. Kim bu evdeki çıkarsa göreyim diye beklemeye başladım. Ama o kişi ben kalkana kadar çıkmadı. Ben de geldim evime. Eşime söyledim bir akrabası falan gelmiştir belki dedi. Ertesi gün Cuma idi. Abdestimi aldım camiye girdim. Yine iki saf boş bıraktık. Hocayla aramızda mesafe vardı. Sonra namaz başladı. Secdeden kalktığım anda önümde siyah bir gölge belirdi. Önümüz boştu. Namazda olduğum için kafamı da kaldırıp bakmadım. Ama aklıma takıldı. Selam verecektim sağa döndüm kimse yok sola döndüm kimse yok. Önüme baktım hoca duruyordu ve o gölgesini gördüğüm şeyler. Sonra o kadar çok etkilendim ki o günden anlatmak bile aynı şeyleri yaşatıyor bana. Öne doğru baktığımda o boş bıraktığımız iki safın da dolu olduğunu gördüm. Bazıları siyah bazıları beyaz giyinmişti. Yani benim iki katım boyundalar belki. Namazlarını kıldılar. Hiç konuşmadan camiden çıktılar. Onlar çıkınca cemaati görmeye başladım. Ayrıca herkes ayaklanmış çıkmaya başlamıştı. Ben olduğum yerde oturuyordum hala. Bir süre de kaldım öyle. Yakın bir arkadaşım vardı.Beni öyle görünce kaldırdı oturduk avluya "ne oldu bir derdin mi var?" dedi. Ben de gördüklerimi anlattım. O da çok şaşırdı "Ben bu hocadan şüpheleniyordum zaten. Normal değil bu adam" dedi. O da kendi şahit olduğu olayı anlattı. Hocanın evinin önünden geçerken bahçeden biri ona "şşş" diye seslenmiş. Dönmüş bakmış kimse yok. Yürüdükçe o ses de tekrarlamış. Çok korkmuş. Hocanın yanında cinler vardı bunu anlamıştık. Ama bize zararları olur mu diye düşünüyorduk. Kimseye de bir şey söylemedik. Bunlar aramızda kaldı. Biz de hocayı gözlemliyorduk. Denk gelirsem nereye gidiyor nerden geliyor bakardım. Yine 1 hafta sonra Cuma günü camide iki safı boş bırakmıştık. Ben bu sefer korktuğumdan önde değildim. Bir gözümle de bakıyordum oraya, görecek miyim diye. Az sonra içeri 20-30 tane adam geldi. Hiç birini görmemiştik daha önce. Selam verdiler. "Biz Akpınar Köyü'nden geliyoruz. Namaz kılıp gideceğiz" dediler. Cemaat de "Aleyküm selam hoş geldiniz" dedi. Ben onların cin olduklarını düşünüyordum. Arkadaşım da anlamıştı korkarak bana bakıyordu. Sonra namazı kıldık. Apar topar çıktılar camiden. Çıkınca biz de çıktık ama göremedik onları. Nereye gittiler nasıl gittiler bilmem. Şaştık kaldık. Cami çıkışı insanlar hocayla hoş beş ediyordu. Ben de gideyim yanlarına dedim. Kalabalığa karıştım. Hocayı iyice süzüyordum. Dikkat ettim eli kınalıydı. Daha önce dikkatimi çekmemişti. "Kına mı yakıyorsunuz hocam?" dedim. Döndü bana "cennet kokusudur, yakıyorum" dedi. Evlere dağıldık. Ben aklımdaki sorulara cevap bulamıyordum. Sadece cumaları gittiğimden acaba diğer vakit namazlarında da geliyorlar mı diye merak ettim. Sabah da camiye gitmeye karar verdim. Ancak gittiğimde kimse yoktu. Hoca vardı sadece bir de kedi girmişti içeri. Hocanın yanında duruyordu. Az sonra iki kişi daha geldi. Namaza durduk. İki safı boş bıraktırmıştı yine. Namazı kılarken yine hissettim onları. Bakamadım. Sonra namaz bitince biri enseme dokundu. Arkama baktım. Onlardan biri başımda dikilmiş bana sus işareti yapıyordu. Sanki bizi görüyorsun ama kimseye anlatma der gibi. Dokunduğu omzumda uyuşukluk hissettim. Arkama bile bakmadan eve geldim. Eşime hiçbir şey söylemedim. Daha çok erken olduğu için yatağıma yattım. Eşime sarıldım. Buz gibiydi. Sonra üşümüş herhalde diye daha sıkı sarıldım. Ama ben onu ısıtamıyordum ve ben de üşümeye başladım. Onun soğukluğu etkilemişti beni. Üstüne ince bir şeyler giydi diye düşünüp uyandırmaya çalıştım. Seslendim, "kalk üstüne bir hırka al, hasta olacaksın yoksa" dedim. Hiç duymadı. Baktım uyanmıyor. Tekrar sarıldım. Yorganın altından ellerini tutayım dedim. Ama elim çizildi. Tırnakları batmıştı. Benim eşim hiç uzatmazdı tırnaklarını. Bu ne böyle diye yorganı kaldırıp eline baktım. Tüylü ve upuzun tırnakları olan korkunç bir el gördüm. Yataktan fırladım. Karım değildi o. Evden çıktım telaşla. Korkudan bayılacaktım. Uzaklaşınca durdum. Nereye gideceğimi ne yapacağımı şaşırdım. Köyün çeşmesinin oraya gittim. Elimi yüzümü yıkadım. Dualar ettim. Çeşmenin başına oturdum. Eve nasıl gideceğimi düşünüyordum. Hep burada duramazdım. Çeşmenin başında belki iki belki 3 saat oturdum. Sonra eve gitmeye karar verdim. Gitmeden önce de biraz daha su içeyim dedim. Akan su birikmiş ve ufak bir gölet oluşturmuştu. Eğildiğimde kendi yansımamı görüyordum. Ben su içerken yansımamın arkasında biri belirdi. Su da boğazıma kaçtı. Öksürmeye başladım. Hiç ayak sesi de duymamıştım. Bir yandan da korktuğum için kalbim çok zorlanmıştı. Kalp krizi geçiriyorum sandım. Gelen kişi benim öksürmem geçince korkutmak istemedim. "Hafız hocayı tanır mısın?" dedi. "O kim?" dedim. "Yeni geldi ya köye, imam" dedi. "Hafız hocayı bilir misin?" dedi. "Ha evet o mu, biliyorum evet" dedim. "Ben onun yanına geldim ziyaretine. Çok iyi adamdır. Açken çok doyurdu bizi. Allah ondan razı olsun" dedi. Evi tarif ettim. Gitti. Ben de evime doğru yola çıktım. Avluya yaklaştığımda az önceki adamı bizim kapının önünde gördüm. "Ne oluyor Allah bu adam nerden çıktı bizim evde ne işi var?" dedim. Ben avluya girince adam birden kayboldu. Benim yine yüreğim ağzıma gelmişti. Kapıyı çaldım eşim çıktı. "Az önceki adam ne dedi sana?" dedim. "Ekmekle su istedi, verdim," dedi, "hocanın akrabasıymış, hoca evde yokmuş acıkmış o da" dedi. Ben Bismillahirrahmanirrahim dedim. Belli ki o da insan değildi. İşler iyice tuhaflaşıyordu. O gece köyümüzden yaşlı bir adam vefat etti. Mahmut amca. Hocayı çağırdık cenaze için. Hoca geldi Kuran okudu. Aileye de baş sağlığı dileyip gitti. Yarın defnedecektik. Namaz vakti bütün köylü toplandı. Cenaze namazını kılarken yine o cinleri gördüm. Simsiyah, mezarın başında bekliyorlardı. Ellerini açmış dua ediyorlardı ölen için. Ben yine korktum arkalara doğru geçtim. Dizlerim tutmuyordu sanki. Hem ölenin üzüntüsünden hem de korkudan ağlamaya başladım. Kalabalık yavaş yavaş dağılmaya başladı. Bende gidecektim ama cinler hala mezarın başındaydı. Hatta hepimiz mezarlıktan çıktığımızda bile uzaktan baktığımda fark ediyordum orada olduklarını. Eve geldim. Eşim yemek yapıyordu. Ben odaya geçtim. O sırada kapı çaldı. Kalktım bakmak için kapıyı açtım. Bismillah dedim görünce. Çeşmenin başında gördüğüm adamdı. Ekmek su istedi. Korkudan değil ona bir şey vermek, yüzüne bile bakamadım. Kapıyı kapattım. Pencereden baktım o da kaybolmuştu. Eşim "kim gelmiş?" dedi." Kimse değil, kapı çaldı sanmışım" dedim. "Allah'ım, bu gelen kim neden bize geliyor neden kimse değil de ben görüyorum sadece" dedim. Eşimle yemeğimizi yedik. Yatmak için odamıza geldik. Odamızda betondan bir oyuk vardı. Banyomuzu bu oyuğun içinde yapardık. Hiç denk geldiniz mi bilmem bizim köyde evler böyle. Ayrı bir banyo yok. Yatağa yattık. Gözümü kapattım. Bir su sesi geldi kulağıma. Su akıyordu bir yerden. Sanki biri bizim odada banyo yapıyordu. İçimden dualar okumaya başladım yine. Su sesi 10-15 dakika sonra kesildi. Odamızda gaz lambası vardı. Yakmıyorduk ama duvarda asılı dururdu. Elektrikler giderse kullanırız diye. O gaz lambası yandı birden. Duvarda büyük büyük gölgeler hareket ediyordu. Evin içinde bir sürü kişi vardı sanki. Felak Nas okudum. Eşimi de korkmasın diye uyandıramadım. Zaten konuşacak durumda bile değildim. O gölgeler sabah ezanına kadar evin içinde belirmeye devam etti. Gaz lambası da ancak ezanın sesiyle söndü. Evde durmaya korktuğumdan kalkıp camiye gideyim dedim. Hem de hocaya bu olanları açık açık anlatmayı düşündüm. Namazda yine gördüm onları. Kıldıktan sonra hocanın yanına gittim. Önemli bir konu var hocam dedim. Camide gördüklerimi anlatmadım sadece. Çeşmenin başında gördüğüm adamı o adamın hocayı sormasını ve bizim eve iki gün boyunca gelip ekmek su istediğini anlattım. Hoca sakalını sıvazladı. "Ekmek verdiniz mi?" dedi. "İlk gün ben evde yokken eşim vermiş ama diğer gün ben korktuğum için kapıyı kapattım" dedim. "Keşke verseydin oğlum. Verene dost vermeyene düşman olurlar. Senden bir şey alırlar onun karşılığını da" dedi. "Kimler hocam?" dedim. Durdu biraz, sonra "cinler," dedi. "Cinler kapına gelirse ya kapıyı hiç açmayacaksın ya da istediklerini vereceksin dedi. Bilmiyordum hocam yalnızca çok korktum" dedim. Hocayla böyle konuşunca camide gördüklerimi de anlattım. Hoca buna çok şaşırdı. "Sen nasıl görebildin? Onlar kimseye görünmez namaz kılarken" dedi. "Gördüm hocam," dedim, "hem de her seferinde". "Sen şimdi eve git eğer kapıya gelen cin olursa açma" dedi. Eve geldim. Eşim bulaşık yıkıyordu. Ben de çay koydum. Sonra da uzandım. Bir iki saat sonra kapı çaldı. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Korkarak pencereye yaklaştım. Baktım hoca gelmiş. Derin bir nefes aldım. Açtım kapıyı. İçeri girdi. Şaşırmıştım çünkü galiba ilk kez birinin evine girmişti köyde. Odaya geçtik kapıyı da kapattım eşim duymasın diye. Hoca bana "al bunu benim sana hediyemdir" dedi ve bana ufak bir taş hediye etti. Bu taşın üzerinde değişik ne olduğunu anlayamadığım şekiller vardı. Biblo gibiydi. Ama insan yapımı değildi. "Ne işe yarıyor bu, nedir?" dedim. "Hediye" dedi sadece sonra da evden çıktı. Ben yine kafamda soru işaretleri ile kaldım. Taşı evirdim çevirdim. Televizyonun yanına koydum. Sonra hoca getirdiği için ben cinlerden koruyacak bir şey herhalde diye düşündüm. Akşam olunca şiddetli bir yağmur başladı. Şimşek sesleri köyü inletiyordu. Köpekler dört bir yandan uluyordu. Biz de eşimle çay içiyorduk. O anda yine kapı çaldı. Ben bismillahirrahmanirrahim, dedim kalktım yerimden. Pencereden baktım. En önce hoca arkasında da 4-5 kişi daha vardı. Allah Allah, bu adamlar kim hoca niye getirmiş bunları diye düşünürken açtım kapıyı. Açtığımda ise hocanın gözlerinin çok tuhaf baktığını fark ettim. Sesi bile başkaydı. "Yemeğe geldik. Bize yemek verir misin?" dedi. Ben hoca zannederek açmıştım kapıyı. Sonra hocanın dedikleri geldi aklıma, "kapıya gelirlerse sakın açma açarlarsa istediklerini ver". Titreyerek "yemek var, veririm" dedim. İçeri girmeye başladılar. Onlar yürüdükçe ev deprem olur gibi sallanıyordu sanki. İçeri geçtiklerinde sırayla oturdular. Birbirlerinin oturmalarını beklediler. Hepsi oturunca eşimin hiç haberi olmadığı için hazırladı getirdi yemekleri. Hiç konuşmadan yiyip çıkıp gittiler. Sonra eşim de bana "neden gelmişler, kimdi bunlar?" diye sorsa da geçiştirdim. Yağmur hala devam ediyordu. Bizim tavandan su damlıyordu. Şıp şıp bütün gece bu sesi dinleyecektik. Eşim bulaşıkları topladı mutfağa gitti ve çığlık sesi geldi. Yerimden fırladım hemen koştum yanına ne oldu dedim. "Şuna bak!" dedi. Tencereleri gösterdi. Tencereler ağzına kadar yemek doluydu. Ben son yemekleri onlara vermiştim. Tencereler bomboştu dedi. Ama şimdi ilk yaptığımdan bile daha fazla yemek var burada" dedi. Onu öyle endişeli telaşlı görünce bende anlattım her şeyi. Tabi çok korktu. Ağlamaya başladı. Sarıldı bana. Ben de korkuyordum ama bize hiçbir zarar vermiyorlardı. Hatta gördükleri bir iyilik karşılığında karşılığını veriyorlardı. Bunlar Müslüman cinlerdi. Bize zarar vermeyeceklerine emindim artık. Ama eşim hocaya gidelim ben korkuyorum deyip durdu. Ben de tamam dedim ve hocanın evine gittik. Hocanın kapısında bekleyen iki suret gördük. Besmele çekerek girdik. Hoca da açtı kapıyı. İçeri buyur etti. Sonra içeri adım atacaktım ki 7-8 kişilik bir grubun yerde bağdaş kurup oturduğunu gördüm. Bir adım daha atınca kayboldular. Dualar okuyarak girdim içeri. Eşimin elini sımsıkı tutuyordum. "Gelin," şöyle oturun" dedi. "Hocam onlar kimdi?" dedim. "Kuran okuyordum dinlemeye geldiler" dedi. Bir kez daha irkildik. Eşim de anlamıştı. "Hocam bizim başımızdan az önce böyle bir olay geçti eşim onlara yemek verdi yiyip gittiler ama gittiklerinde tencerelerin dolu olduğunu gördük" dedik. Gülümsedi. "Hiç korkmayın onlar size zarar vermez. Boş göndermemişsiniz. Eğer boş gönderseydiniz musallat olurlardı. Ömür boyu evinizin bereketi kalmazdı. 10 tabaklık yemek yapsan bir tabaklık olurdu" dedi. Eşim de çok korktuğunu bir daha gelmemeleri için ne yapmamız gerektiğini sordu. "Hoca da bir daha gelmezler zaten merak etmeyin" dedi. "Ama oğlum sen onları camide görmeye devam edersin yine" dedi. Dediği gibi de oldu. Evde hiç olay yaşamadık ama camide görmeye devam ettim. Bir süre sonra ön iki safa geçmek isteyen olursa ben uyarıyordum artık boş bırakın diye. Sonra bu olanlar hoca köyden gidene kadar devam etti. Hoca gittikten sonra onları da bir daha hiç görmedim.
|
0% |