@emrah
|
Gerçek adımı belirtmeden hikayemi devam ettirmek istiyorum. Anlatacağım olay tamamen gerçektir. Yalan yanlış şeyler yazıp da hem sizin hem de kendi zamanımı boşa harcamam. Anlatacağım olay 4 yıl önce başımdan geçti. Yaşım 29 ve hayata maalesef çok erken atılanlardanım. Ailemin içinde bulunduğu maddi durum ve fiziki görüntümden ötürü okulu çok erken yaşlarda bırakıp, hem çalıştım hem de okulumu dışarıdan bitirdim. Fiziki görünümünden söz etmiştim bunu biraz detaylandırmak isterim. Daha çok ufak yaşlarda (2 yaşında) bir ev kazası geçirerek maalesef yüzümün ve vücudumun belirli noktalarında yanıklar oluştu. Bu yanıklar ileri derecede yanıklar olduğundan Okulda alay konusu haline gelmiştim. Bundan dolayı çok kavgacı ve asabi bir yapıya bürünmüştüm. Okuldaki bu kavgalara daha fazla dayanamayıp maalesef okulu bırakmak durumunda kaldım. Neyseki derslerimde başarılıydım ve kısa sürede lise diplomasını Sonra da üniversite diplomasını aldım. Bulunduğumuz şehrin en sıkıntılı ve kargaşanın hiç eksik olmadığı bir noktasında yaşıyorduk o dönem. Dışarıdaki insanların iğrenerek bakmalarından ve yaşıtlarımın kırıcı sözlerinden dolayı asla evden çıkmaz sadece kitap okurdum. İnsanda merak uyandıran her türlü konuyu araştırıp, internet üzerindeki bloklarda bu bilgileri pekiştirmek için tartışmalara katılırdım. Dinden uzaklaşma sürecimde tam da o dönemde başladı. Başucu kitabım kurandı. Sürekli açıklarını bulmaya çalışarak o dönem oluşturduğumuz bloğumuzda insanlara sunardık. Aslında insanlardan o kadar nefret etmiştim ki bu nefretim artık yaratıcıya isyana dönüşmüştü. Yine bir gün iş dönüşü odama geçip bilgisayarımı açtım sözleştiğimiz gibi arkadaşlarımızla o günün konusunu belirmek için kolları sıvadık. 5 kişilik bir arkadaş grubumuz vardı. Her birimiz Türkiye'nin ayrı illerinde bulunuyorduk. Yaşça bizden büyük olan yoldaş abi " Gelin şu cin mevzusunu bu gece araştıralım. Zaten çok vaktimizi almayacaktır. Gece geç saat olmadan ortak fikirler dahilinde yazımızı bloğa atmış oluruz." dedi. Kendimi net olarak bir kalıba sığdırmazdım inanç olarak ama düşünceme en yakın olan akım deizmdi. Amaç toplumda farkındalık yaratmak değildi gerçekten kopuk bir haldeydim. Konuyu fazla dağıtmayalım. Başladım araştırmaya. Kuranda cinlerin direkt bir varlık veya yaradılış olduğu anlatılırken, bazı hadis ve rivayetlerde "cin" kelimesi cahiliye döneminde yabancı ve o bölgeden olmayan anlamına geldiğini gördüm. Bu da benim için çelişkiydi sonuçta. Sonra youtube da çok bilinen bir din adamının konuşmasını dinledim. Ulusal bir kanalda kendisine ait bir programı bulunan bu din adamı Tam da rivayetleri destekleyecek nitelikte konuşuyordu. Yani cin diye bir kavramın olmadığını, peygamber kendi döneminde Mekke dışından gelen yabancı misafirlerini cin diye adlandırdığını anlatıyordu. Bu da ekmeğime yağ süren bir açıklama olduğundan bu din adamının adını da kullanarak bloğa yazılarımı yazmaya başladım. Sanırım işim bittiğinde saat gece yarısına geliyordu. Sabah erken uyanacağımdan yazının bir örneğini de alıp bilgisayarı kapattım ve yatağıma geçtim. Geceleri sıklıkla uyanıp su içtiğimden sürekli başucumda su bulundururdum. Uyku ile uyanıklık arasında Muazzam bir susuzluk hissettim. Hafiften doğrulup su şişesine uzandım. Hiç kimse o anda içeceği şeyin içini kontrol etmez. Dolayısıyla bende can havliyle şişenin ağzını açıp kana kana içtim. Daha ikinci yudumda bütün suyu ağzımdan geri attım. Ben hayatımda böyle iğrenç bir tat aldığımı hatırlamıyorum. Kalkılıp ışığı açtım gördüğüm manzara karşısında buz kesildim. Ziftin rengini bilirsiniz, su tıpkı zift gibi simsiyah olarak duruyordu şişede. Ağzımdan geri püskürttüğüm su üstümü başımı berbat etmişti. Aramızda sadece 2 yaş olan bir kız kardeşim var ve bu tarz şakaları yapmayı çok sever. Sinirli bir şekilde odasına girdim lamba kapalı ve uyuyordu. Bağırışlarımla uyanan sadece o değildi. Annemde odaya gelip "Ne oluyor, siz çocuk musunuz?" diye söylenmeye başladı. Olayı anlattım anneme, birlikte odama geçtik odanın halini görsün diye. Fakat odaya girdiğimizde şişedeki su normal görünüyordu. Sadece ağzımdan attığım su halıyı ve yatağı ıslatmıştı. Annem inancı tam biri olmasına rağmen pek de itibar etmedi. "Yat uyu çok geç uyuyorsun, bünyen zayıf düşüyor ve kabus görüyorsun" dedi. Herkes odasına dağılırken ben hala kardeşimden şüpheleniyordum. Ertesi gün nasıl intikamımı alacağımı düşünerekten uyumuşum. Aynı gece rüyamda kendimi tavandan seyreder halde gördüm ama sanki rüya gibi değildi. Oldukça gerçekçiydi. Balıkgözü efektini biliyorsunuzdur. Tıpkı o efektle etrafı görüyordum. Kendimi yukardan izlerken odamın kapısı açıldı ve içeriye saçı başı karışık, tırnaklarının arası pislik dolu ve oldukça uzun bir cüsseye sahip biri girdi. Yüzünü tarif edemem çünkü yukarıdan gördüğümden sadece sırtını görebiliyordum. Eğilip başucumdaki su şişesini aldı kapağını açtı ve içine idrarını yaptı. Tekrardan eğilip yerine bıraktı. Eğilirken bir süre o şekilde hareketsiz kaldı ve aniden sadece kafası 180 derece döndü ve kendi bedenimi izlediğim yere yani tam da bana bakarak Öyle bir çığlık attı ki yer titredi adeta. Yüzü karanlıktı sadece sarı ile kahverengi arasında bir tonda olan sivri ve uzun dişlerini görebildim. İrkilip uyandığımda sabah olmuştu. Saate baktığımda çoktan 9' u geçmişti. Yani işe çoktan geç kalmıştım bile. Neyseki müdürümüz oldukça anlayışlı biriydi arayıp kendimi iyi hissetmediğimi söyleyince sorun olmayacağını söyledi. Geceyi düşünmekten alamıyordum kendimi. Kahvaltı dahi yapmadım. Kardeşim o dönem dershaneye giderdi. Onun gelişini bekledim çünkü ciddi ciddi oturup konuşacaktım. Bunu o yaptıysa gerçekten komik değildi. Kardeşim eve geldi ve odasına geçti zaman kaybetmeden bilgisayardan kalkıp bende ardından odasına geçtim. Ne kadar üstüne gitsem de bu olaydan haberinin olmadığını, Hayli erken saatte uyuduğunu söyledi. Gözlerinden belliydi yalan konuşmuyordu. Sanırım unutmak en iyisi olacaktı benim için. Kafa dağıtmak için yoldaş abiyi aradım. Blog yazısını beğenip beğenmediğini sordum da belli başlı eklemeler yaptığını ve yazının şimdiden ilgi çekici durduğunu söyledi. Az daha sohbet ettikten sonra kapattık. Her ne kadar kendime yediremesem de hala gecenin tesiri üzerimdeydi. Gece gelip çattığında erken uyumam gerektiğini anımsadım. Ertesi sabah da geç kalmam durumunda müdürle papaz olmak istemezdim gece tekrar o varlık rüyamda belirdi. Başucumda ayakta durmuş kolları dizlerine kadar uzun siyah bir cübbe vardı üzerinde. Oda leş gibi kokuyordu. Varlık üzerime eğildi kadar korkmuştum ki yerimden oynayamıyordum. Gözlerini göremiyordum ama gözlerimin içine baktığına emindim. "Küçükken bedenini yaktık, şimdi de hayatını yakacağız."' dedikten sonra üzerime çullandı. Nefessiz kaldığımı hissettim ve uykudan uyandım. Uyandığımda biri üzerime bir kova su dökmüş gibiydi. Kan ter içinde kalmıştım. Saat artık umrumda değildi. Koşup annemi uyandırdım, durumu anlattım. O da artık olayın ciddiyetinin farkına varmış olmalı ki "Sabah olsun bakarız bir hal çaresine. Sen şimdilik uyu'." dedi. Sabaha kadar uyuyamadım. Kendimi o kadar bitkin hissediyordum ki işe gitmek gelmiyordu içimden. Gitsem de verimli çalışamazdım da zaten. Utana sıkıla müdürü tekrar aradım. Annemin rahatsız olduğunu, bundan kaynaklı yanında durmam gerektiğini söyledim. Biraz mırın kırın etti ama "İdare ederiz bugün de." dedi. Annem hemen anneannemi aramış. Anneannem de zamanında musallat olayı atlatmış, dini bütün, başı secdeden kalkmayan biriydi. Tanıdığı bir hoca olduğunu ama uzun süredir kendisi ile görüşmediğini ve hatta hayatta olup olmadığını dahi bilmediğini söylemiş anneme. Bir kaç telefon trafiğinden sonra adamın adresini buldu bizimkiler. İşin doğrusu ben gerçekten gitmek istemiyordum. Hacı hocaları da sadece din tüccarı olarak görürdüm. Annemin de baskısıyla kalkıp hazırlanıp çıktık. Yarım saatlik bir yoldan sonra hocanın evine vardık kapıyı benim yaşlarımda bir genç açtı. Buyur etti bizi içeri duyguyu nasıl tarif ederim bilmiyorum ama ayaklarım geri geri gidiyordu resmen. İçeriye girmek istemiyordum. Kapıda bir süre durakladım. İçerden hocanın sesini işitince Daha bir telaş oldum. Çok tok ve kaba bir sesle "Ne dikiliyorsun kapıda? İçeri gir." dedi. İçeri girdikten sonra uzunca bir koridordan geçip soldaki odaya girdik. Sesinin tam aksine oldukça naif ve sevecen bir adam karşıladı bizi. Oldukça yaşlıydı evet ama bu benim beynimde tasarladığım hoca profiline uymuyordu. Zayıf, geriye taranmış hafif uzun beyaz saçlar ve gayet şık bir giyim. Benim yaşlarımda olan delikanlıya seslenip "Sor bakalım, misafirlerimiz ne içer?'" dedi. Her ne kadar bir şey istemsek de "Olmaz öyle şey, bari bir çay için." dedi ve genç adama hafif bir kafa hareketiyle getirmesini istedi. Durumu annem anlatırken annemin sözünü yarıda keserek Hanım kızım, sen istersen bizi az yalnız bırak. Ben oğlunla yalnız konuşayım." dedi. Annemde önündeki çayı alıp salona geçti. O ara başımı önümden kaldıramıyordum. Felaket bir ağırlık vardı üzerimde. Bana bakarak kaşlarını çattı. "Meseleyi ben biliyorum, anlatmana gerek yok." dedi. "Sadece annenin sana karşı çok büyük bir sevgisi olduğunu gördüm. Bu yüzden olacakları görsün istemedim." dedi. "Uzat bakayım elini." dedi. Uzattım. Kuşağının arasındaki ufak çakısını çıkardı ve avucuma ufak bir kesik attı. Birkaç damla su dolu bakır tasa akıttıktan sonra "Geri çekil ve her ne olursa olsun sağına soluna bakma! Benim dışımda kim seni konuşturmaya çalışırsa konuşma." dedi. Kafamla onayladım. Kâğıda Arapçaya benzettiğim ama tam da emin olmadığım bir yazı yazdı ve bu suya attı. Bir süre suya baktıktan sonra hocanın göz bebeklerinin büyüdüğünü gördüm. Aynı anda yer titredi kapı pencere kapalı olmasına rağmen çok şiddetli bir rüzgar başladı odada. Hoca bir şeyler mırıldanıyor o mırıldandıkça rüzgar şiddetleniyor. Aniden bir sessizlik oldu sessizliği gecelerimi haram eden o ses bozdu. Tam hocanın sağında belirmişti o varlık. Yine bütün iğrençliği ile karşımdaydı ama bu defa içimde korku kalmamıştı. Hoca onunla bilmediğim bir lisanda konuşmaya başladı. Normal bir konuşma değildi bu. Kavga eder gibi aniden sesler yükseliyor bazen bağrışmalar oluyordu. Hoca son defa elini kaldırıp tekbir getirdi ve varlık ortadan kayboldu varlık kaybolunca ciğerlerim ilk defa oksijen alıyormuş gibi derin bir nefes aldım. Annemi çağırmamı istedi hoca. Annemi salondan alıp hocanın yanına geri döndük. Anneme "Senin bir kuzenin var adı Şüheda'." dedi. "Sen ve şüheda aynı anda gebe kalmışsınız ve çocuklarınız aynı dönemde doğmuş. Senin oğlan onun çocuktan daha kilolu daha tatlı ve kendini sevdiren bir sabiymiş. Herkes senin evladının etrafında fır dönerken bu kuzenin kin gütmüş ve büyü yapmış. Büyünün tesiri ile senin oğlan çok geçmeden o talihsiz kazayı geçirmiş. Aslında siz farkında değilsiniz ama elinizi attığınız her işin elinizde kalmasının, oğlunun bu yaşına kadar çalışmasına rağmen hiç bir birikiminin olmamasının sebebi bu." dedi. Annem şoka girdi, belirli bir süre konuşamadı. Sonunda "Hocam yok mudur bir hal çaresi?" dedi. Hoca iki tane muska yazdı. "Birini sen, birini de annen takacak." deyip bana uzattı. Sonrada "Sizin evin terasında daha öncesinden köpek kulübesi olarak kullanılan ama şimdi kömürleri istiflediğiniz yer var, oraya gidip kapı girişinin altındaki tahta basamağı kaldırın. Orada bir poşet olacak alıp bana getirin." dedi. Ben hala ihtimal veremiyordum. Çünkü ismi geçen annemin kuzenini bile ilk defa duydum. Akrabalarla çok da içli dışlı değildim zira. Kalkıp apar topar eve geldik. Hocanın tarif ettiği yere baktık. Gerçekten de siyah bir poşet ve poşete bağlı düğümlü bir ip bulduk. Geri hocaya götürdük. Sonra poşeti yanımızda dualar eşliğinde açtı ve içinde bir gazete büyüklüğünde siyah bir bez, benim bebeklik dönemimden kalma bir patik ve değişik bir dilde yazılmış bir kağıt çıktı. Hoca o bezi 7 parçaya bölüp o kağıtla birlikte dua ederek yaktı. Kendisine "O patiği almamda bir sakınca var mı?" dediğimde "Artık büyünün tesiri yok alabilirsin'" deyip gülümsedi. Kendisine defalarca teşekkür ettik. Kapıya kadar eşlik etti bize. Ücret konusunda ne kadar zorladıysak da kabul etmedi. O gün bugündür herhangi bir sıkıntı yaşamadım çok şükür. İnanç zayıflığım da tamamen büyünün tesiriydi bence. Şu an dinine bağlı biriyim elhamdülillah. Eski çevremden tamamen uzaklaştım. Annemin kuzeni de 2019' da kocasının gözü önünde av tüfeği ile intihar etti. O dönem Almanya'da basına da yansıdı. Allah hiç bir kulunu büyüye ve şerre bulaştırmasın. Allah hepinizin yar ve yardımcısı olsun. Hoşçakalın. instagram sayfası : ekapiskay lütfen takip etmeyi unutmayın. |
0% |