Yeni Üyelik
3.
Bölüm

1. Bölüm 'Umut' Ve 'Yarın'

@emrah

Bize bu hayatı yaşatan 'yarın' kelimesinin 'umut' kelimesi ile birleşmesi mi? Ben Günseli Ateş. Bu gün başlıyorum.

16 Eylül 2024 yılını gösteriyordu takvimler. Haftalardır bu günü bekliyordum. Uzun bir süredir bugünü bekliyordum. Bu zamana kadar 'bugün için' ertelemiştim düşüncemi. Bugün için umut etmiştim, ve hep yarını beklemiştim.

Yarın sonunda 'bugün' oldu...

Bu sabah yeni okuluma başlayacaktım. Normal insan yeni bir şeye başladığında heyecan hisseder galiba. Ben başladığı için değil, bittiği için heyecan hissediyordum. Daha önce hissetmediğim bir duyguydu. Biten şeyler için hissetmez insan heyecan ama ben hissediyordum.

Aslında bugüne özel bir şeydi bu hissettiklerim. Uzun zamandır heyecan değil birçok şey hissetmiyordum, insan gibi hissetmeyi ne zaman bıraktım bilmiyorum. Heyecan hissetmediğim gibi, odamdaki boy anasının karşısına okul üniformamı giydikten hemen sonra kendi kendime şunu sordum?

"Bugün ölmek için güzel bir gün mü?"

Cevabı biliyordum. Bugün ölmek için güzel bir gündü. İşte buna heyecan hissediyordum yada başka bir his bilmiyorum. Müdürün sıkıcı konuşmasını yüzlerce öğrenci dinlerken çatıya çıkıp, hayatları boyunca unutamayacakları bir konuşma yaptıktan sonra kendimi boşluğa bırakmak ve yere doğru çakılmak.

Bunu uzun zamandır planlıyordum. Okulu gezme adı altında keşif bile düzenlemiştim. Yedi katlı binadan aşağıya bıraktığımda kendimi bu dünyadaki varlığım tamamen silinmiş olacaktı.

Aslında bunu ortaokulda yapmak istedim. Okuduğum okul üç katlıydı ve bu pek mümkün olmayabilirdi. İşimi şansa bırakmak asla istemiyordum.

Bu fikir ilk aklıma geldiğinde oldukça hoşuma gitmişti. Ölümüme yüzlerce insanın şahit olması. Beni hayatları boyunca unutamayacak yüzlerce insan. Her intihar kelimesinde yüzüm gözlerinin önüne gelecek insanlar. Bu fikir oldukça güzel geldi kulağıma ve uygulamak için günler saymaya başladım.

Akıllarından çıkmayacaktım, hayaletimin dolaştığını söyleyeceklerdi okulda. Bazı öğrenciler dikkat çekmek için beni gördüğünü ve duyduğunu iddia edeceklerdi. İnternette okulum hayaletli yerler kategorisine girecekti.

Hakkımda bir sürü şehir efsanesi oluşacaktı. Hamile olduğum için intihar ettiğimi, tecavüze uğradığımı iddia edeceklerdi. Herkesin başına gelmesinden en çok korktuğu şeyi, başıma gelmiş gibi anlatacaklar sonra da anlattıklarına kendileri bile inanacaktı.

Okullarda görmezden gelinen öğrenciler sayemde kısa bir süre de olsa görünür olacaklardı. Benim intiharım bu dünyada hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini biliyorum. Dünya daha da kötü bir hal alacaktı benden sonra, beni tanıyanlar biraz güzellememi yaptıktan sonra beni sonsuza dek unutacaklardı.

Annem kahvaltıya çağırdı. Kendimi öldürmeye karar verdiğimden bu yana onlarla iyi geçiniyordum. İsteklerine artık itiraz etmiyordum. İtiraz etmenin faydasız olduğunu, babam maç izlerken öğrenmiştim. Hakemin bir kararından sonra itiraz eden bir futbolcu kırmızı kart ile oyundan atılmıştı.

"İtiraz edince hakemin kararı değişmiyor ki, neden itiraz ediyorsun." diyerek oyuncuyu eleştirmişti benim yanımda. Hakikaten de o günden sonra bir çok maç gözlemledim. Hakemin kararı asla değişmiyordu. Hakemin kararının değişmediğini onlarda biliyordu ama neden itiraz ediyorlardı ki.

Anne ve babamın isteklerine itiraz edince kararları değişmiyordu ve neden itiraz ediyordum. İtiraz etmeyi bıraktım, sonra da isteklerini yapmaya başladım. Aslında istediklerini yapmak istemiyordum ama onlarla iyi geçinmeye karar vermiştim. Bu dünyadan gidişimle en çok onların cezalandıracaktım. O yüzden hiçbir sözlerine karşılık vermiyor, onlara karşı gelmiyor ve onların yanında güler yüzümle mutlu taklidi yapıyordum.

Mutlu taklidi yapmak çok kolaymış bunu yaşarken öğrendim...

Gidişimi hiç beklemedikleri için onlara büyük bir darbe vurmayı planlıyordum. Onları eksik bırakacağım gün için sabırsızlanıyordum ki hayatım boyunca onlar beni eksik bırakmışlardı ve bunun cezasını bir ömür boyu çekmelerini istiyordum. İşte ödeşme vakti gelmişti.

Arkamdan asla bir veda mektubu bırakmayacaktım. Hayatıma girenler beni hak etmedikleri gibi, bir veda mektubunu da hak etmiyorlardı.

Son akşam yemeğinde olduğu gibi, son kahvaltımızı da neşeli mutlu bir aile gibiydik. En azından annem babam ve uzaktan bakan insanlar bu sahneye 'Mutlu bir aile kahvaltısı.' diye düşüneceklerinden eminim.

Hatta ölüm haberimi aldığında, Annem; "Sabah, bu sabah, beraber kahvaltı yaptık ve çok neşeliydi." diyecek arkamdan.

Evet neşeliyim. Bu dünyadaki son saatlerim, bir süre sonra bu dünyadaki varlığıma son vereceğim. Oldukça neşeliyim. Aslında son bir kaç aydır, yani bu kararı verdiğimden beri hayattı dolu dolu yaşamaya çalışıyorum. Dün telefonumdaki gereksiz fotoğrafları silerken fark ettim. Baya baya yüzüm gülüyor ve rol yapmıyorum.

"Bugün lisedeki ilk günün? Heyecanlı mısın?"

Gülümseyerek cevap verdim babama;

"Evet çok heyecanlıyım, yeni arkadaşlarla tanışacağım, yeni şeyler öğreneceğim. Arkadaşlarımla sinemaya, yazarların imza günlerine, konsere gideceğiz. Harika bir yıl beni bekliyor."

Annem konuya dahil oldu; "Kesinlikle kızım, insan çok özlüyor sonradan. Hep genç kalacağımızı sanıyoruz ama öyle olmuyor. Bir bakıyorsun ki, lise çoktan bitmiş ve geriye fotoğraf kareleri kalıyor. Gençlik güzel bir şey ama çok kolay bitiyor kızım. Anlamıyorsun. Dolu dolu yaşa."

Sonra gözlerime doğru bakarak;

"Yeni bir film gelmiş, belki bugün tanıştığın yeni arkadaşlarınla beraber ona gidersiniz."

"Evet biliyorum o filmi. Gideriz büyük ihtimalle, bir iki ders olur sonrası boş olur. O sırada yeni arkadaşlar tanımak keyifli olacak. Belki hafta sonu gidebiliriz."

"Hafta sonu kesinlikle olmaz kursların var, kimseye söz verme."

İşte kursların arasında beni boğan annem ve babam... Yazın kurs, okul zamanı kurs. Nefes almama bir dakika bile izin yok. Yarış atı gibi, o kurstan bu kursa koştur Günseli, dayanabilirsen dayan Günseli...

"Seni ben bırakayım." dedi Annem.

Kabul ettim. Aslında babamın bırakmasını tercih ederdim. O daha hızlı araba kullanıyordu fakat Annemin bırakması o gün işime geldi. Çünkü cama kafamı dayayacak sevdiğim müzikleri dinleyecek ve sahil yolundan ilerlerken Marmara denizinin ölümsüz maviliğini izleyerek düşünecek, kendimle konuşacak çok şeyim vardı.

"Bizim patronun kızı da sizin okula başlayacakmış."

"Kim?" Konuşmasını dinlemediğimi anlamasın diye bir anlık refleksle ağzımdan çıkmıştı. Onu dinlemediğimi anlamadı. Aslında ailemizde en çok konuşan Annemdi. Babam ve kardeşlerim de onu dinlemezdi. O kadar çok konuşuyordu ve o kadar çok şeyden şikayet ediyordu ki, onun cümleleri anlamını çoktan yitirmişti.

"Jale Öncü. Belki aynı sınıfta bile olabilirsiniz bu yıl. Aman kızım onunla iyi geçin. Siz arkadaş olursanız benim için çok daha iyi olur. Çünkü 10 sene sonra yönetim kurulunda onunda bir koltuğu olacak."

Annem iş yerindeki terfi edebilmek ve geleceği için 10 sene sonrasının planını benim üzerimden yapmaya çalışmasına ağzım bir karış açık dinledim. Ölmek üzere olan birini bile şaşırtmayı başarıyordu insanların düşünceleri.

"Karun kadar zenginler, neden devlet okuluna gidiyor ki?"

Babam benden hızlı çıkmıştı. Benim merak etmediğim ama ilgileniyor gibi görünmek adına sormak istediğim şeyi sormuş ve beni bundan kurtarmıştı.

"Biraz karışık, kız eski okulunda zorbalığa maruz kalmış. Tabi diğerleri de zengin olunca bunun zenginliği ile çok ilgilenmemişler. Birçok olay yaşanmış. Böyle olunca da kendi yaptırdıkları, sık sık yardım ettikleri lisede okumasına uygun görmüşler. Bende bilmiyorum, anlatanın yalancısıyım."

Annem duyduğu her şeyi evde anlatır sonra da 'ben de anlatanın yalanıcısıyım.' derdi.

"İnşallah onunla aynı sınıfta oluruz. Onunla seve seve arkadaşlık yaparım."

Anneme cevap verirken oldukça istekli bir ses tonu kullanmıştım. Kilo sorunu olan ve bu konuda zorbalığa maruz kalan bir kızla arkadaşlık yapmak umurumda bile değildi. Kilo sorunu olmadan kendi ailemde zorbalığa maruz kalıyordum. Elin oğlu/kızı yapsa sorun değildi, yaptılar da çoğu zaman fakat kendi ailen tarafından görmezden gelinmek kadar insanın canını yakan bir şey yok.

Birkaç saat sonra hayatıma son verecektim. Ne istiyorlarsa istesinler umurumda değildi. Her şeye 'evet'. Akraba ziyaretine gitmemi isteseler ona bile 'evet' derdim. Hayatım boyunca onların istekleri doğrultusunda hareket etmiştim. İlk defa kendi kafama göre bir karar almıştım.

Bencilce bir karar olması umurumda bile değildi. Bir kere de ben bencilce bir karar vereyim değil mi...

Tek düşündüğüm şey birkaç saat sonra bu dünyadaki varlığımın son bulacak olması. Dün gece güzel bir uyku uyumadan önce, telefonumdaki her şeyi yok ettim. Fake hesaplarımı, fake maillerimi telefonumdan kaldırdım sonrasında ise telefonuma format attım.

Kimse ben gittikten sonra bir sebep aramasını istemiyordum. İnsanı öldüren genelde tek bir sebeptir. İnsanın kendini öldürmesi ise birçok sebebe dayanır. Yüzeysel bakılır intiharlara, borçları olduğu için, sevgilisi terk ettiği için, gibi gibi gibi. Görünürde geçerli bir neden olsa da işin gerçeği bu değildir.

İnsan sevdiğinin kaybına kabullenmesi için her zaman bir 'neden' arar. O nedeni onlara vermeye hiç niyetim yok. Onların beni karşı karşıya defalarca bıraktıkları duyguyu bir kere olsun onlara yaşatmak istiyorum...

İnsanı öldüren sebepler değildir, insanı öldüren şey 'umudunun' ölmesidir. Yarına olan inancının kalmaması ile alakalıdır ve bazıları da başka insanları cezalandırmak ister.

Neresini düzelteceğimi bilemediğim hayatımda 'umut' ve 'yarın' adlı iki kelimenin gidişi ile karar verdim bu dünyadaki varlığıma son vermeyi.

Yıllardır sağlıklı düşünemiyorum. Çünkü karanlığa bakmaya başladığımdan beri, karanlıkta bana doğru bakmaya başladı. Bu fikri seviyorum. Belki deliyim, belki de aklımı yitiriyorum, belki de çoktan yitirdim, gerçeklik algımı tamamen kapattım. Hiç biri umurumda bile değil.

Zaman geçtikçe kabuk bağlaması gereken yaralar bazı insanlarda kanamaya devam eder. Nefes aldıkça canını acıtır, sürekli tekrar tekrar aklına gelir. Mutlu olursun aklına gelir, hüzünlü olursun aklına gelir, bir film izlersin aklına gelir, bir kitap okursun aklına gelir. Aklını meşgul etmek adına bir sürü şey yaparsın ama o daima oradadır. İşte ben bunlara sahibim. Bir türlü kurtulamadığım bir sürü acıya ve geçmeyen öfkeye.

Ufak bir kartopuyken acılar zaman geçtikçe çığa dönüşür. Altında kalır insan. Kazmaya başlar. Yerin altına doğru mu? Yerin üstüne doğru mu kazar? Kurtulma ümidi ile kazarken daha da derinlere doğru mu iner? Kendi mezarını kendi elleri ile mi kazar insan?

Kendi mezarımı kendi ellerimle kazdım...

Bugün ölmek için güzel bir gün mü?

Benim için cevap belli...

"Günseli, Kızım on dakika sonra çıkalım."

Gülümsedim, "Evet Anne, elbette, sen nasıl istersen."


Kitap hakkında düşüncelerinizi (Olumlu yada olumsuz) paylaşırsanız çok mutlu olurum. Satır arası yorum yapmayı lütfen unutmayın. Okumaya layık gören, kütüphanesine ekleyen, beğeni ve yorum atan, realist videoları yapan herkese teşekkürler.

(Kitap kapağı yapmakta çok başarılı değilim, kitabı kapağına göre yargılamayın, önerilerinizi bekliyorum)

instagram sayfası : ekapiskay Takip etmeyi unutmayın. Ara sıra canlı yayın yaparız :)


Loading...
0%