Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Sumru Özdemir - Part 1

@emrah

"Yokluk-Mertliği Bozar."

Herkesin birbirini tanıdığı, çocukluğunun geçtiği dar sokaklardan geçerken, sokakta oyun oynayan çocukları izledi. Arkadaşlarının çoğuna göre mutlu bir çocukluk geçirmişti. Beraber oyun oynadığı arkadaşı Semra'nın nişanlandığını duyduğu günden beri o da kendini büyümüş hissediyordu. Semra'nın ailesinin onu evlenmesi için zorladığını, onunsa okumak istediğini biliyordu. Semra için üzülürken bir yandan da kendisinin, çok şanslı olduğunu düşündü. Onu ve kardeşlerini okutmak için anne ve babasının fedakarlıklarını, üstlerine titremelerini. Ailesinin kendisini okutmak için ellerinden geleni yaptıklarını biliyor, onları hayal kırıklığına uğratmamak için var gücüyle çalışıyordu.

Lise son sınıf öğrencisiydi. Üniversite hayallerinin gerçekleşmesine çok az kalmıştı. Öğretmenlerinin ve yaşadığı küçük kasabadaki herkesin sevdiği, akıllı, güzel bir genç kızdı artık. Yaşadıkları kasabanın ileri gelen aileleri onun için de görücü yolluyorlardı elbet. Ama babası ''Benim kızım okuyacak, bizim gibi cahil olmayacak'' der, her defasında görücüleri geri çevirirdi.

Kapının önündeki babasının eski, toz toprak içindeki ayakkabılarına bakınca yine içi burkuldu. Üniversiteyi bitirip meslek sahibi olacağı, anne ve babasını rahat ettireceği günlerin bir an önce gelmesi dileyerek eve girdi. Annesi her zamanki gibi gülümseyerek karşıladı onu, babası "Hoş geldin kızım, acıkmışsındır. Hadi sofraya" dedi yorgun sesiyle. Babası bütün gün tarlada yağmur çamur demeden çalışıyordu, annesiyse kasabanın üniversitesine temizlik işlerine gidiyordu.

Yemeğe oturduklarında, bir süre sonra sessizleşen Sumru'nun canının sıkkın olduğunu gören babası ''Güzel kızım, neyin var? Okulda mı bir şey oldu?"

'Öğretmen kitap istemişti geçen hafta ama ben size söyleyemedim. Bugün de kitabım olmadığını görünce biraz kızdı." dedi kendisinin bile zor duyduğu bir sesle.

Babası ''Niye söyleyemedin ki öğretmen kitap istedi diye? Kitapsız olur mu hiç?" derken Sumru'nun saçlarını okşadı.

''Durumumuzu biliyorum baba, Size yine yük olmak istemedim." derken sıkıntıyla başını öne eğdi.

Annesi "Yük olmak ne demek yavrum? Olur mu hiç öyle şey? Sen ve kardeşlerin okuyun yeter ki." Sumru annesinin sözleriyle daha da mahcup oldu. Babası, Sumru'nun utandığını görünce, gülümseyerek ''Kaç para lazım kızım kitap için?'' diye tekrar sordu.

''Dokuz yüz elli, baba''

Babası yavaşça yerinden kalkıp, cebinden cüzdanını çıkardı. Cüzdanındaki son parasına baktı. Ayakkabısı delinmişti, yeni bir çift ayakkabı almayı düşünmüştü bu parayla. Varsın bu kışta, zor geçsin, dedi kendi kendine. Sumru'nun okumasından daha önemli değildi ya? Masaya oturup parayı Sumru'ya verdi. ''Yarın al kitabını. Öğretmenine, arkadaşlarına mahcup olma. Biz sizin için çalışıyoruz kızım."

Yemekten sonra annesiyle beraber masayı topladılar hemen. Oturma odasındaki bu küçük masa aynı zamanda onun çalışma masasıydı. Anne ve babasının hayallerini boşa çıkarmamak için, herkesten daha çok çalışması gerektiğini düşünerek kitaplarını çıkardı çantasından.

Sumru'nun dersleri çok iyiydi, öğretmenleri de başaracağına inanıyorlardı. Bu kadar emeğin, fedakarlığın boşa gitmeyeceğini, mutlaka iyi bir yer kazanacağını düşünüyorlardı. İl çapında yapılan deneme sınavında da yedinci olmuştu. Bu sonuç, küçük kasabalarının, küçük okulu için büyük bir başarıydı. Annesi ve babası, öğretmenleri onunla gurur duyuyordu.

Ertesi gün okuldan çıkınca, annesin çalıştığı öğrenci yurduna uğradı. Sınıfındaki kızların sürekli hakkında konuştukları çocuğu da ilk kez o gün gördü. ''Çok zenginlermiş, İstanbul'dan gelmişler, arabası bile var, çok ta yakışıklı..." diyorlardı onun için. İyi giyimli, eli ayağı düzgün, yakışıklı bir çocuktu gerçekten de.

''Merhaba'' diyerek selam verdiğinde, Sumru çok şaşırdı. Yine de ''Merhaba'' dedi tereddüt ederek.

''Merhaba, ben Mert'' dedi tekrar tokalaşmak için elini uzatırken. Sumru kendisine uzatılan ele baktı. Şaşırmıştı, neden kendisiyle böyle teklifsiz tanıştığını anlamamıştı ama yine de belli etmedi. Elini uzatırken ''Ben de Sumru" diye cevap verdi.

''Burada mı okuyorsun Sumru? Seni daha önce burada hiç görmemiştim.''

''Hayır. Mahalleden bir ablamız burada çalışıyor. Ona bir emanet bırakmak için gelmiştim sadece. "

Yalan söylemişti...

Neden yalan söyledim şimdi?

Ya yalan söylediğim ortaya çıkarsa?

Panikle ve utançla hemen uzaklaşmak istedi. Ama ''Nerede okuyorsun? Öğrencisin değil mi Sumru?" diyen Mert'in ilgili sesi onu durdurdu.

''Veysel Karani Lisesi. Son sınıftayım" dedi. Kendini onunla konuşmak isterken, daha da tuhafı kendini ona beğendirmek isterken bulunca şaşkınlığı hayrete döndü.

''Lisedesin demek... Üniversiteye gitmeyi düşünüyor musun?''

''İnşallah, kısmet olursa gitmeyi çok istiyorum.''

"Şimdi gitmek zorundayım, devam sorunum olan bir dersim var. Telefon numaranı verir misin Sumru? Seninle tekrar görüşmek isterim. Bugünle sınırlı kalmasın arkadaşlığımız."

Sumru ''Üzgünüm'' diyerek telaşla dönüp yürümeye başladı. Mert önce arkasından seslenmek istedi sonra derse girmek zorunda olduğu geldi aklına. "Bir daha ki sefere" diye düşündü arabasına giderken.

Sumru evine yürürken üzgündü. Mert'e telefon numarasını vermemişti. Zaten verecek bir telefon numarası yoktu ki.

Telefonu olmadığı için ilk kez bu kadar üzülüyordu.

Geçen sene okul başlarken, Annesine birkaç kere söylemişti telefon istediğini. Okulda arkadaşlarının hepsinde vardı. Babasına söylemişlerdi, akşam olunca. Babası " Şimdi hemen alamayız, yevmiyemi alayım tuşlu modellerden bakarız bir tane " dediğinde hevesi kırılarak "Peki" demişti.

O tuşlu telefon istemiyordu ki, arkadaşlarının kullandıklarından; akıllı telefon istiyordu. Rezil olurum diye telefonu almaktan vazgeçti.

Kitap hakkında düşüncelerinizi (Olumlu yada olumsuz) paylaşırsanız çok mutlu olurum. Satır arası yorum yapmayı lütfen unutmayın. Okumaya layık gören, kütüphanesine ekleyen, beğeni ve yorum atan, realist videoları yapan herkese teşekkürler.

instagram sayfası : ekapiskay Takip etmeyi unutmayın. Ara sıra canlı yayın yaparız :)

Okumaya layık gören herkese teşekkürler.


Loading...
0%