Yeni Üyelik
5.
Bölüm

Sumru Özdemir Part 2

@emrah

Teneffüste sınıftan arkadaşlarıyla beraber toplanmış konuşuyorlardı. Ebru'nun hafta sonu doğum günü kutlaması vardı. - Herkesi çağırmıştı, mutlaka bekliyordu. Çok eğleneceklerdi, bir sürü hazırlık yapılmıştı. Hele babasının bu yıl alacağı hediyeyi çok merak ediyordu. Babası sır gibi saklıyordu.- Hepsi gülüşerek tahminlerde bulunurken, Sumru nasılsa gidemeyeceğini biliyor, sadece dinliyordu onları.

Ebru ''Sumru, sen de geleceksin değil mi, bu sefer de gelmezsen darılırım sana"

Sumru bu soruyu bekliyordu zaten, ''Hafta sonu kardeşlerime bakmam gerek biliyorsun. Çok isterdim ama gelemem. "

''Hep aynısını yapıyorsun Sumru, peki o zaman sen bilirsin"

''Ne yapayım peki? Hem annem de izin vermez,"

Ders zili çaldığında arkadaşlarının yanında, sessizce sınıfa doğru yürüdü. Ebru gücenmişti ona biliyordu. Evden izin alması sorun değildi ya da kardeşlerine bakacak olması. Sumru'nun hafta sonu giyebileceği ne doğru düzgün kıyafeti vardı, ne de Ebru'ya alacağı hediye için parası. Kıyafeti bir şekilde çözebilirdi ama hediye alacak parayı bulamazdı.

Okul çıkışında kızlarla beraber yürürlerken, Mert'i gördü. Kapının karşısında öylece duruyordu. Ne işi vardı burada, yoksa onu mu bekliyordu?
''Aman Sumru, salak mısın sen! Senin için neden gelsin?" aklından geçenlere kendi de şaşırdı, peki Mert'i görünce neden bu kadar heyecanlanmıştı.

Arkadaşlarına yetişmek için hızlandı. Arkasından " Sumru" diye seslenen Mert'in sesini duymamazlığa geldi. Arkadaşları durup ''Sana sesleniyor'' dediklerinde mecbur kalıp arkasına döndü. Kızların aralarında fısıldaşmalarını duyuyordu. Şimdi Mert'in yanına gitse dedikodu yapacaklardı.

Ebru'nun "Sumru, seni bekleyelim mi?'' diye soran bilmiş sesinden rahatsız oldu.

''Siz gidin, ben size yetişirim'' dedi. Kızların gülüşmeleri arasında Mert'in yanına gitti.

''Neden geldin? Niye buradasın?''

''Ne demek neden geldin? Seni görmek istedim ve geldim. Vaktin var mı? Bir çay içelim mi?"

Onu görmek mi istemişti? ''Hayır, gelemem'' dedi çok düşünmeden. Yanından geçip giderken, Mert ''Hadi kırma beni, sadece bir çay'' dedi.

Gitse ne olurdu, sadece bir çay içip, eve geç kalmadan dönerdi ''Sadece, bir çay ama'' dedi.

Mert gülümsedi ''Evet, sadece bir çay."

''Sadece bir çay'' dedi gülümseyerek...

''Daha fazlasını istemeyeceksin ama''

''Söz veriyorum istemeyeceğim, ne zaman istersen kalkabiliriz."

''Tamam, o zaman''

''Arabayla gidelim Sumru''

"Neden, şuraya bir çay bahçesi var işte. Oraya gidelim."

"Peki, sen nasıl istersen"

Bir çay, önce iki oldu, sonra üç. Sonra acıktılar yemek yediler. Mert sürekli konuşuyor, şakalaşıyor, onu güldürüyordu. Daha önce bu kadar eğlendiğini hatırlamıyordu. Saate baktığında, geç kaldığını gördü. Zamanın nasıl geçtiğini fark etmemişti bile. Aynı zaman da onunla daha önce hiç bir insan böylesine ilgilenmemişti.

Görünmezlik iksiri içmiş gibiydi bu hayatta. Herkesin acıyan gözlerle baktığı çiftçinin kızıydı. Annesi ise bir temizlik işçisiydi...

Panikle ''Eve gitmeliyim'' dedi.

Mert birdenbire ne olduğunu anlamamıştı, ''Peki, ben seni evine bırakayım"

"Olmaz, ben giderim" Ama zaten çok geç kalmıştı. Bu saatte dolmuş bulması zordu, yanında parası da yoktu. Mert'in arabasına bindi. Bir süre gittikten sonra, "Tamam burası" dedi. "Sağol bıraktığın için" dediği gibi de koşarak apartmandan içeri girdi. Mert'in gittiğini görünce girdiği apartmandan çıkıp, evine koşmaya başladı. Nefes nefese kalmıştı, kapının önünde soluklanıp, sessizce eve girdi.

Annesi onu bekliyordu. "Geç kaldın kızım, bu saate kadar neredeydin?

Yolda koşarken düşündüğü yalanı söyleyiverdi. ''Ders çalışıyordum kızlarla anne. Saatin farkına varmamışım"

"Tamam ama bundan sonra dikkat et, çok merak ettim kızım,"

Bir yalan daha söylemişti. Hem de annesine! "Tamam annecim, bir daha olmaz" diyerek annesini öperken, gözlerini kaçırdı.

Üstünü değiştirip, yatağa attı kendini. Mert'i düşünmeye başladı. Gülümsemesini, söylediklerini, gözlerinin içine bakmasını düşündü. Ne çok şey anlatmıştı. Ne güzel konuşuyordu. Kendisi hep dinlemişti, ne anlatsındı ki?

Ailesinin fakir olduğunu mu ? Kıt kanaat geçindiklerini mi ? Babasının kimseye 'hayır' diyemediği için sürekli borç içinde olduklarını mı? Kardeşinin hastalığı, abisinin cezaevi anılarını mı? Hayatında bu ilçeden dışarıya hiç çıkmadığını mı ? Bir bilgisayarının yada sosyal medya hesabının olmadığını mı ? Parası olmadığı için arkadaşlarıyla bir yere gidemediğini, arkadaşlarının anlattığı tatil, gezmek ve bir sürü farklı hikayeyi kendi yaşamış gibi mi anlatmalıydı yoksa?

Ne anlatabilirdi ki hayatı ile ilgili.

İnsanlara ilk söylediğinde , sosyal medya hesaplarının olmadığını ve ilgilenmediğini herkes şaşırıyordu. Ona uzaylı gibi davranıyorlardı. Buna alışkındı. Mert sorduğunda da, sosyal medya hesaplarının olmadığını söyledi. Mert şaşırsa da , bundan etkilenmişti. İlk defa fakirliği işe yaramıştı.

Tüm gece sanki karşısında Mert varmış gibi kafasının içinde onunla konuştu. Hayallerini, ümitlerinin anlattı Mert'e. Peki, tekrar görür müydü Mert'i. Aklı çok karışmıştı.

Okuldaki kızlar onu bekliyorlarmış gibi okula gelir gelmez yapıştılar yakasına.

''Dün ne oldu?''

''Ne konuştunuz ?''

''Nereye gittiniz ?''

''Ne istiyormuş ?''

Önemli bir şey değilmiş gibi "Amannn ne istiyor olacak, bir çay içmek istedi, içtik biz de.''


Tabii ki inanmamışlardı, ''Başka bir şey olmadı mı yani? Peki nerede tanıştınız?"

''Annemin çalıştığı yerde karşılaşmıştık geçen gün. Sonra adımı sordu, tanıştık. Dün de okulumu öğrenmiş, sonra da çıkıp gelmiş işte. Hepsi bu kadar."

Ebru ''Kesin sevgili oldunuz ama bize söylemiyorsun. Kaçırılmaz zaten bu çocuk, aptallık edersin. Hem zengin, hem yakışıklı üstelik arabası da var." Sesinde bir kıskançlık ve sinsilik vardı.

''Ne saçmalıyorsunuz, yok öyle bir şey. Zengin diye yakışıklı diye arabası var diye, hemen sevgili mi olunurmuş? Onlara aldanacağımı sanıyorsa çok yanılır. Önce gönlü güzel olsun. Hem benim böyle şeylere ayıracak vaktim yok biliyorsunuz, üniversiteye hazırlanıyorum. ''

Canı sıkılmıştı, herkesin diline düşmüştü şimdiden. Nasıl böyle bir şey yapmıştı? Ya babasının kulağına giderse, ne yapardı? Ya abisi duysa? Olayın bu duruma geleceğini tahmin etmemişti.

Derse kendini bir türlü veremedi, sürekli Mert'i düşünüyordu. " Hem ne yapsın benim gibisini? Ona verebileceğim bir telefon numaram bile yok! Eninde sonunda ailemin durumunu öğrenecek, o zaman da benimle ilgilenecek mi ki böyle?

Ama Mert'in ilgisinden, arkadaşlığın çok hoşlanmıştı. İlk kez böyle aklı karışmıştı. Ne yapması gerektiğini biliyor, ama bir türlü yapamıyordu. Son derse girdiklerinde heyecandan çıkış bekledi. Acaba yine gelecek miydi? Onu görmeyi yine ister miydi? O da, onu böyle düşünmüş müydü? Ders zili çaldığında koşarak çıkmamak için kendini zor tuttu. Okulun dışına çıktığında, Mert' i arabası ile onu bekler görünce bütün endişeleri uçup gitti aklından. Arkadaşları yine dedikoduya başlamışlardı. Onlara "Kızlar siz gidin, ben sonra gelirim.'' dedikten sonra hem utanarak hem de çekingen adımlarla Mert'in yanına gitti.


Onu izleyen Mert, gülümseyerek ''Selam'' dedi.

Sumru, Mert'in sesini duyunca onu özlediğini fark etti. "Selam," dedi. Mert'tin yüzüne bakamıyordu bile.

''Dün gece seni merak ettim. Geç kaldım diye çok endişelenmiştin. Aklım sen de kaldı, Sumru."

Annesi ve babası dışında, ilk kez birisi onunla böyle samimi konuşuyor, onun için endişeleniyordu. Herkes için Sumru, başarılı bir öğrenciydi o kadar. Onun dertleri, üzüntüleri ya da sevinçleri ile kimse ilgilenmezdi. Sumru'nun ne istediği ile ilgili kimse ona soru sormazdı. Ne de olsa o bir – çiftinin kızıydı sadece, annesiyse temizlik işlerine giden bir kadın. -

Ama tüm bunları Mert, bilmiyordu.

Mert'in cevap beklediğini görünce, bu sıkıcı düşünceleri hemen uzaklaştırdı aklından. "Bir şey olmadı zaten. Okuldan sonra hep eve gittiğim için, merak etmişler sadece. ''

''İyi o zaman, rahatladım şimdi. Benim yüzümden zor durumda kalmanı istemem. Ne dersin beraber yürüyelim mi biraz?"

''Burası küçük bir yer Mert. Laf söz çıkar şimdi. Böyle ayaküstü konuşsak daha doğru olur.''

''O zaman bana telefon numaranı ver, seni arayayım. ''

''Şey... Veremem''

''Neden Sumru? Ne var bunda, benimle arkadaşlık etmek görüşmek istemiyorsan söylemen yeterli!"

''Hayır, beni yanlış anladın Mert. Tabii ki ondan değil. Benim bir telefonum yok. Ailem bana telefon almıyorlar, biraz eski kafalı bir aileyiz"

''Anlıyorum, özür dilerim. Israr etmemeliydim. Eee ne zaman bir daha çay içeriz?''

''Bilmem ki, doğru olur mu?''

''Neden olmasın, bu cumartesi? Sabah onda seni buradan alırım olur mu?"

''Bilmiyorum Mert, izin alamayabilirim? ''

''Ben yine de geleceğim. Seni saat on buçuğa kadar beklerim, baktım gelmiyorsun giderim. Bu da telefon numaram. Belki bir yerlerden aramak istersen,''

''Gelmeye çalışacağım ama söz vermiyorum. ''

''Bekliyorum,''

Yürümeye başladı, Mert arabasına yaslanmış onu izliyordu. Sumru arkasına baktığında göz göze geldiler. İçi bir anda sıcacık oldu. Sonra yürümeye devam etti.

Nasıl izin alacaktı peki?

Yine yalan söylemek zorunda kalacaktı. Gitmeyi çok istiyordu, ama yalanı ortaya çıkarsa ne olacaktı?

Ya birileri onu Mert ile beraberken görürse, sonra da babasına söylerse?

Daha önce de böyle teklifler almıştı ama o ilk kez biriyle dışarda gezmek istiyordu, ilk defa ailesine yalan söylüyordu.

Mert'e hayır dememekle; doğru mu yapıyordu yoksa yanlış mı?


Kitap hakkında düşüncelerinizi (Olumlu yada olumsuz) paylaşırsanız çok mutlu olurum. Satır arası yorum yapmayı lütfen unutmayın. Okumaya layık gören, kütüphanesine ekleyen, beğeni ve yorum atan, realist videoları yapan herkese teşekkürler.


instagram sayfası : ekapiskay Takip etmeyi unutmayın. Ara sıra canlı yayın yaparız :)


Okumaya layık gören herkese teşekkürler.

Loading...
0%