@enamiasa
|
Sabah mutfakta ekmekleri doğrarken herkesin bir işi olduğunu farkettim. Mutfaktan şüphesiz ayrılmam için bir şey bulmalıydım. Elimi kesmek istemiyordum bu nedenle bir anda hizmetçimiz Açelya'nın elinde yoğurduğu hamuru gördüm. O zaman buralarda bir yerlerde un paketi de olmalıydı. AHA buldum! Tam yanımdaydı. Hapşırmak için burnumu ellerime ve kollarıma defalarca sürttüm en sonunda hapşutma isteğim hemen kapımı çalıverdi. "HAPŞU!" diye kocaman bir ses gümledi benden, hapşururken elimi un paketine yakın tutmaya özen gösterdim. Elim çarptı ve o sırada altımdaki mutfak dolabının içinden kahvsltı takımlsrını çıksran bir ev üyesinin bağırmasını işittim. Ne yazıkt ki sevgili Tugay'ın üstü başı bembeyaz olmuştu. "Çok özür dilerim! Hemen temizleyeceğim." Koşarak bodruma gittim. Kapı kolunu tuttum ama kapı açılmadı. Kaya amca bu kapıyı kilitlemiş olmalıydı. Peki ama anahtarı ne yapmıştı? İçeride ne varsa çok iyi korunuyordu. Çekmecelere baktım anahtarı bulmak için. Tam en alttaki çekmeceyi açarken omuza bir el dokundu. "Ne yapıyorsun prenses?" Lanet olsun bi de Tugay'a yakalanmıştım. Herkese razıydım ama bu olmamalıydı. Sanırım batmıştı tüm işler, elime yüzüme bulaştırdığımı hissettim. "Sanane limon kafalı. Git işine!" Tugay kesinlikle ne yaptığımı biliyordu. Hiç aptal olmamıştı, o çok zekiydi. Zekiliği dikkatimi çekiyordu. Bunun kaynağını hala arıyordum. Tugay daha 2 gün önce kestiği sakallarını kaşıdı. "Bodruma bende girmeye çalışıyorum prenses. Bende en az senin kadar merak ediyordum." Aklıma bir plan geldi. "O zaman ortağım ol ve bu gizemi çözelim. Kolyem bana bir yol gösteriyor. İçeride bizden saklanması gereken bir sır var. Ama bunu bilmek istiyorum. İstiyoruz." Tugay elini uzattı ve pis pis sırıttı. "Hem senin ortağın hem de koruman olacağım. Unutma prenses, sen bize emanetsin." Haklıydı, ben babamdan onlara bir EMANETTİM. Uzattığı elini nazikçe sıktım. "Onur duyarım canım. Emanete sahip çık. Üstünü değiştir böyle kar, hayalet karışımı bir şeye benziyorsun." Tugay merdivenlere yöneldi. Ve basamakları çıkarken kafasını aşağı, bodrum tarafına sarkıttı. Öne doğru hafifçe sendeledi, düşeceğini sandım ama bu yalnızca bir şaşırtmacaydı. Yani en azından tahminim bu yöndeydi. "Bunu bir iltifat olarak kabul ediyorum prenses!" Eğer biraz daha konuşsaydı vahşi bir köpek gibi üstüne salacaktım kendimi, ancak sakin olmayı seçtim yine. Bana prenses denmesine kızmıyordum çünkü bana prenses denmesini seviyordum. Kendimi özel hissetmemi sağlıyordu. Belkide annemin bana her zaman böyle seslenmesinin bunda bir payı vardı... "Saat 12, burda!" Buluşacağımız saati unutmamasını umuyordum... Saat 12 olmuştu ve ben hala bodrum kapısının önüne çökmüş vaziyette küçük prensimizin zahmet edip buraya gelmesini bekliyordum. Saat 12.01 olmuştu ve merdivenlerden ayak sesleri geldi. Ama yine de onu haşlayacaktım geç kaldı diye. Babasının evi olabilir ama anlaşmıştık zaten. Sonuçta geç kalması için bir neden yoktu! EVDEYİZ. "Hiç zahmet etmeseydin limoncuğum. Ben burada seni eşek başı gibi beklerdim tüm ömrüm boyu. Belki o zamana kadar bilge yaşlı teyzeler bile olabilirim. Bu kapıyı sen gelmeden önce açar, gizemi keşfederim." Kollarımı göğsümde birleştirdim. Kapıya yaslandım ve bilmiş bir tavırla ona öfkeyle baktım. Ama sonradan farkettim ki alnından terler süzülüyordu. Nefes nefese kalmıştı, sanki bir seri katilden kaçıyor gibi sarsılmıştı. İçimde ufak bir endişe oluştu. Ateşler saçan gözlerim endişeli bir ifadeye büründü. Belki de babası ne yaptığımızı öğrenmiş ve Tugay'ı bundan sorumlu tutmuş olabilirdi. Ama bu en düşük ihtimaller listeme girecek bir düşünceydi doğrusu. Sonunda Tugay doğruldu ve konuşmak için ağzını açtı. "Y-yazgı! Abin trafik kazası geçirmiş!" Dünya birkaç saniyeliğine gözlerimin önünden kayırverdi bir anda. Simsiyah bir perde girdi önce gözüme. Sonra kıpkırmızı kanlar... Bu bana bir şeyi anımsatıyordu. Bu annemin kanıydı. Onun kanı her zaman açık olmuştu. Annemi gördüm, cansız bedeni çaresizce yerde uzanıyordu. Arkamı bir hırıltıys döndüğümde abimi gördüm orada. Kanlar akıyordu bedeninden.. Onu da mı kaybedecektim? Tamamen yalnız mı olacaktım artık? Hiç mi umut yoktu... |
0% |