Yeni Üyelik
1.
Bölüm

BÖLÜM 1: "YABANCI"

@endless_q

▏₰ Mana

Yüzüme vuran meltemin tenimdeki yumuşak dokunuşlarının saçlarımı geriye doğru dalgalandırdığını hissedebiliyordum. Genzimi yakan tuz kokusuna dalgaların kıyaya çarparken çıkardığı alçak ses eşlik ediyordu. Ortada garip olan hiçbir şey yokmuşçasına elimi ileri geri hareket ettirerek suyla oynuyordum. Giydiğim elbisenin belden aşağısı ıslandığından ağırlaşmış ve bacaklarıma yapışmıştı.

Ortamın verdiği huzurla birlikte serin esintinin ferahlığına bırakmıştım kendimi.

Canımı yakan her şey, dünyanın telaşı, gözyaşlarım burada bana dokunamazdı.

Rüya gördüğümü biliyordum.

Sık sık görürdüm.

Doğuştan elde ettiğim bu kabiliyet bir lütuf, aynı zamanda peşimi bırakmayan lanetimdi. Günün yorgunluğuyla yatağıma geçtiğimde uykuya dalmam saniyeler alırdı. Rüya görmeye başladığımdaysa aradan ne kadar zaman geçtiğini anlamazdım bile. Gözlerimi kapattığım anda rüya aleminde gözlerim açılırdı. Dinlendirici bir rüya mı göreceğim yoksa kâbus görüp dayak yemiş gibi mi uyanacağım şansımın yaver gidip gitmemesine bağlıydı.

Dedim ya aynı zamanda bir lanetti.

Rüya’nın başlaması için gözlerimi açmam gerektiğini bildiğimden oyalanıyordum. Senelerin deneyimleri düş aleminde türlü türlü alıştırma yapma fırsatı tanımıştı bana. Bazı şeyler benim için hala sırrını korusa da çözdüğüm ufak tefek gizemlerden biri de buydu.

Hazırlanmak için başımı geriye yatırarak derin bir nefes alıp verdim. Ciğerlerime tuz basmışım hissiyatı veren yoğun koku kötü hissettirmek yerine zihnimi teskin edince birbirine geçmiş kirpiklerim usulca açıldı.

Uçsuz bucaksız gözüken gecenin göğünü binlerce yıldız doldurmuştu. Umman’ın koynunda asılı duran dolunay tüm asaletiyle yerini almıştı. Gözlerim gördüğüm manzarayla kocaman oldu. Kalbim dolunayın büyüsüne kapılarak göğsümün altında küt küt atıyordu. Bakışlarımı ondan başka bir yere çevirmek güç olsa da nerede olduğumu anlayabilmem için etrafıma göz atmam gerekiyordu.

Çarşaf gibi bir denizin ortasındaydım.

Issızdı. Ne dikili bir ağaç ne de kıyı görüyordum.

Ay, deniz ve ben baş başaydık.

Dakikalar geçmesine rağmen her şey olması gerekenden fazla sakindi. Bu yüzdendir ki tarifi imkânsız bir sıkıntı oturdu içime. Rahat atlatacağımı sandığım rüyaların bazen kabusa dönme eğilimleri vardı. Tıpkı şimdi de olduğu gibi yanıldığım pek çok zaman, gerçeğe en yakın olanlardı.

“Vakit geldi.” Ansızın zihnimde beliren yabancı ses beynime yıldırım gibi düşerken peşi sıra başıma korkunç bir ağrı saplandı. İnleyerek iki büklüm olup ellerimi şakaklarıma bastırdım. Gök yarılacakmışçasına kükrediğinde korkuyla yerimden sıçradım. Dört bir yandan geceyi kuşatan kara bulutlar toplanarak arşı sardı. Yıldızlar, siyah dumanlara benzeyen bulutlar tarafından teker teker söndürülüyorlardı.

Beyaz renkli şimşekler örümcek ağları gibi bulutların içerisine dağılarak durmadan hareket ediyorlardı. Bir fırtınanın kopacağını anlasam da hareket edemiyordum. Suyun içinde yetişen bitkiler olağan üstü bir hızla büyüyerek bacaklarıma dolanmış, beni yerime sabitlemişlerdi. Ne kadar kurtulmaya çalışırsam o kadar çok etimi sıkıyorlardı. Beş dakika öncesine kadar durgun olan deniz kabarmaya başlamıştı. Buradan hemen kaçmam gerekiyordu! Kaçmazsam boğulacaktım! Dolunayın gümüşi şavkı fırtına bulutları tarafından kesildiği için yeryüzüne büyük bir gölge düşmüştü.

Gökten denize doğru zikzak bir yol çizerek aşağı inen ışık, karanlığı birkaç saniye ağarttıktan sonra kulakları sağır edecek güçte bir gümbürtü duyuldu. Yıldırım düşmüştü. Gidişatın verdiği belirsizlik tedirginliğimi gitgide arttırıyordu. Ağzımı açıp çığlık dahi atamıyordum.

Şahit olduğum kıyamet karşısında nutkum tutulmuştu.

Çalkanıp duran deniz göğün dehşetinden daha çok endişelendiriyordu şu anda beni.

Yeryüzü ve gökyüzü adeta birbirine savaş açmıştı.

Uyanmam gerekiyordu. Lanet olası bu kabustan çıkabilmem için hemen uyanmalıydım! Zihnimin içi dışarısı kadar kaosa bulanmıştı. Sakinleşip bir çıkış yolu aramak için kendimi zorlasam da öleceğim düşüncesi baskın geldiğinden mantıklı kararlar alamıyordum. Gerçekte ölmeyeceğimi bilsem de ölümü rüyamda dahi deneyimlemek istemediğimden emindim.

Daha evvelki rüyalarımdan kaçmak için öyle ya da böyle bazı yöntemler bulmuştum. Lakin bu yer, bu düş farklıydı. Etrafta denizden başka bir şey yoktu. Çaresizdim. Gözlerimi sıkıca kapattım. Çabucak olup bitmesi için kendimi sona teslim edecekken ensemdeki tüyler bir anda kabararak diken diken oldu.

Tuzlu deniz kokusu.

Aniden bütün havayı soğurup kalan boşluğun içini doldurmuştu. Tuhaf sesler çıkarıp boğazım acıyana dek öksürüp durdum. Tuz boğuyordu. Elimi cayır cayır yanan boğazıma sararak sıkarken yaşaran gözlerimi açtım. Islak kirpiklerimi kırpıştırarak bulanan görüşümün düzelmesini sağladığımdaysa onu gördüm.

Dolunay ufka inmişti; batıyordu.

Kara bulutlar önünden usulca çekilince Ay, denizin ortasında dikilen yabancıya ışık tutmuştu.

Omuzlukları dışarı doğru hafifçe eğim kazanmış, rengini tam olarak seçemediğim bir zırh giyiyordu. Uzundu. Uzun ve oldukça kalıplıydı. Lacivert olup olmadığından emin olamadığım bir pelerin geniş sırtını örtüyordu. Elyel kadar koyu renkli olan saçları rüzgâr yüzünden dalgalanıyordu.

Dudaklarım kim olduğunu sorgulamak için aralandığı sırada nereden geldiklerini bilmediğim binlerce ateş böceği uçarak adamın etrafında dönmeye başladılar. Turuncu ışıkların arasında acele etmeden başını bana doğru çevirdi. Varlığımı sezmişti. Gözlerimiz kesiştiğindeyse her şey sustu. Kulaklarımın içinde uğuldayan rüzgâr, çakan şimşeklerin verdiği senfoni, zaman… durdu.

Simsiyah kirpiklerinin altından kehribar renginde ışıklar sızılıyordu.

Ruhum tökezlemişti.

İlahi güzelliği karşısında büyülenmiştim. Ne ara bilmiyorum, cayır cayır içimi yakan tuzun izi ciğerlerimden silinmişti. Daha rüyamdaki varlığının etkisinden kurtulamamışken göz bebekleri parıldayıp altın sarısına dönüşmüştü… tıpkı ateş böcekleri gibi. İkinci bir şok yüreğimi yerle yeksan etti.

İnsan değildi.

Neydi?

Geriye doğru çekilen deniz devasa bir dalga meydana getirmişti. Yabancı ise arkasındaki dalgayı henüz fark etmemişti. Onu uyarmak için endişeyle öne atılmış “Arkanda!” diye bağırmış olsam da hiçbir şey yapmadan bana bakmaya devam etti. Üzerime doğru gelip beni geriye iten kuvvetli dalgaları aşmaya çalışarak ona ulaşmaya çalışıyordum. Su bazen burnuma dek çıktığı için yüzeyde kalmak zorlaşıyordu.

Bağırıp durmama rağmen tepkisiz kalması delilikti.

Kaçmak yerine hayatım pahasına tanımadığım bir adamı kurtarmaya çalışmam delilikti.

Hiçbir şey yapamadım. Neredeyse göğe ulaşan dalga ikimizi birden yuttu. Suyun altına gömülerek sürüklenirken aklımdaki tek şey yine o gözlerdi.

Nefes nefese kalmış bir şekilde yattığım yerden doğruldum.

Göğsüm hızla inip kalkarken etrafımda onu aramaya başladım. Bilincim kendine çekidüzen verip rüya gördüğümü hatırlattığında anlamsız çabam bıçak gibi yarıda kesilmişti. Zira ne o adam gerçekti ne de ben denizin ortasındaydım.

Odamda yalnızdım.

Terden yüzüme yapışan saçlarımı parmaklarımın arasından geçirip arkaya doğru attım. Nefes alışverişlerim hala düzensizdi. Ciğerlerim hala tıka basa suyla doluymuşçasına göğsümün üstünde kocaman bir ağırlık vardı. İçime yayılan hayal kırıklığını görmezden gelerek soluklanmalarımın arasında derin bir iç geçirdim.

Gerisin geri yatarak ince pikeyi üzerime çektim. Sabaha dek tavanı izleyeceğimi biliyordum. Bir kere uyuyup uyandıktan sonra geri uyuyamıyordum. Normalde boş bakışların olması gereken gözlerimin önünde bu sefer yabancı bir adamın silueti vardı.

Ateş böceğini andıran gözleri.

İlk kez.

 

Başlıyoruz millet.

Seviliyorsunuz <3

Loading...
0%