@enverkeremavci
|
Valentino, uygulamadaki hesabını aktif etmek suretiyle özel görevine başladığı sabahın ilerleyen saatlerinde, Damien’in yaramazlığı yüzünden koca bir stres yaşamıştı. Yine de modunu korumuş; çalışmaya son hız devam ediyordu. Saatler Valentino için bu şekilde, aynı rutin üzere ilerlemeye devam ederken; şehrin öteki yanındaki dükkânında farklı heyecanlar içerisinde olan birisi daha vardı, Renata… Sinyora’nın Renataya vediği ve Renata’nın dün açtığı zarfın içindeki mesaj, bu gece saat 23.00’te yapılacak olan Sır Erbapları özel toplantısına Renata’nın da davetli olduğunu göstermişti. Yine aynı mesajda, katılımcılara, toplantı konumunun sonradan bildirileceği yazılmıştı ki bildirim günü de bugündü artık. Renata pizzacısına geldiğinden beri merakla bekliyor ve düşünüyordu; acaba kim, ne zaman, ne şekilde bildirecekti konumu ona. Dükkânının önüne yine birkaç tane büyük araba yanaşıp içinden Sır Erbapları’nın üst düzey insanlarından birisi mi gelecekti acaba; yoksa sadece bir robot mu yollayacaklardı haber için, kim bilir belki de bir drone. Ama tüm bu düşünceler de aslında saçma gibi gözüküyordu. Çünkü Francesca hariç Sır Erbapları’nın gizlenmesi gerekirdi doğal olarak; Bay X’in annesine karşı zaafından dolayı Sinyora rahatça gezebiliyordu, bunu anlamıştı önceki konuşmalarından. Gösterişli bir giriş olamazdı yani. Bu şıkkı eledi kafasından Renata. Gerçi Francesca belki kendisi gelebilirdi yine, ama çok da zannetmiyordu böyle bir şeyin olacağını. Drone ile konum bildirimi yapılması fikri, önceki fikirden çok daha saçmaydı belki de. Çünkü zaten Sistem, elektronik olup da uzaktan kontrol edilebilen tüm akıllı cihazları denetliyordu sıkı sıkıya. Bu denetim silsilesinin içinde akıllı buzdolapları bile vardı. E sonuçta, yemek bakiyesi belliydi herkesin; haftalık ve aylık denetlemelerde bir kişinin normalde erişebileceğinden ve bakiye kartını kullanarak temin ettiklerinden çok daha fazla besine erişmesi durumunda Sistem sorgulama başlatıyordu hemen. Hal böyleyken drone ile mesaj taşınması fikrini de silmişti kafasından Renata. Sistem’in getirdiği yapaylığa karşı bir duruş, yılmayan bir direniş sergileyen Sır Erbapları da herhalde eski yöntemlerle taşıyacaktı mesajları. Neyin nasıl olacağını düşünüp durmaktan kendini alamıyordu Renata; ama günlük işlerine de devam etmesi gerekiyordu bir şekilde. Dün, pizzacısına sadece iki masa müşteri gelmişti; bir masa iki kişi iken öbür masa tek kişi gelip sipariş oluşturmuştu. Kendi öğünlerini, aylık besin giderlerini düşündü Renata. İşler böyle giderse gelecek aya hazırlık için kendi besin kartını dahi zor dolduracaktı; daha bir de Luna vardı… Sistem, artık insanların dahi üremesine izin vermiyorken; çıkardığı düzenlemeler ile evcil hayvan beslenmesini de orta-üst ve üst statüdeki zengin olarak nitelendirilebilecek olan kişiler hariç neredeyse imkânsız hale getirmişti. Evcil hayvanlarına yönelik uygulanan, yıllar geçtikçe seviyesi kat be kat artan vergiler ve besin pahalılığı o raddeye gelmişti ki; bugün, cüssesi itibariyle çoğu köpeğe göre çok daha az mama tüketen Luna’nın dahi sadece besin maliyeti Renata’nın besin maliyetinin yaklaşık üç katıydı. Tüm bu geçim sıkıntısını düşünerek Sistem’in yaptıklarına deli olmak işten bile değildi gerçekten. Renata, kendisini düşünüyordu başta doğal olarak; ancak sonradan arada bir şehrin harabe bölgelerine yakın caddelerde ve sokaklarda gördüğü insanlar geldi aklına. Onların halini düşünemiyordu bile. Hele bir tanesini hiç unutamıyordu. Alt sınıf olarak nitelendirilen ve çoğu insani haktan mahrum bırakılan insanlardan birisiydi geçen aylarda dükkânına utana sıkıla girerek Renata’dan yardım talep eden yaşlı adam. Adamın nasıl geldiğini de anlamamıştı tam olarak Renata. Çünkü alt ve orta-üst kesim arasında refah makası o denli açılmıştı ki; alt sınıf insanlar, dış görünüşlerinden her halükarda fark edilebiliyordu kolayca ve o bireylerin şehrin bazı bölgelerine girişi de yasaktı. O gün, pizzacının kapısından içeri gelen o yaşlı adamın; Sistem askerlerine yakalanmadan şehrin bu bölgesine gelebilmiş olması bile büyük bir şanstı. Eskiden böyle insanlar genellikle görüldükleri yerde şok tabancaları ile etkisiz hale getirildikten sonra Sistem askerleri tarafından harabe bölgelere geri atılırlardı. Son birkaç yılda ise durum tamamen değişmişti. Yasakların çiğnenmiş olması bahanesine sığınılıp, nerede olurlarsa olsunlar o an oldukları yerde anında infaz ediliyorlardı. Sistem adeta kuralları çiğneyeni çiğneriz mesajı veriyordu buna şahit olan vatandaşlara. Tüm bu tehditlere rağmen o yaşlı adam hangi cesaretle ve nasıl gelmişti acaba Renata’nın dükkanına… Renata halen daha bunu düşünürken; cevabın çok da zor olmadığını fark etti sonradan. Açlık! Eğer midesine yiyecek bir şeyler girmezse zaten ölecek olan insanları ölümle tehdit etmek ne saçma bir durumdu aslında. Bugün öldürülmezse, yarın kendiliğinden ölecekti belki zaten. Kaybedecek bir şeyi olmayan insanı yıldırmaya çalışmak gerçekten ahmaklıktı; Sistem de çok büyük bir ahmaktı gerçekten, ama gücü olan bir ahmak. Öyle bir yoksulluğa itmişti ki halkın bir kısmını, Sistem’in elindeki üst düzey silahlara karşı taş ve sopayla mı direneceklerdi? Dünya böyleydi işte. Yasaklı olduğu halde bir şekilde CD’lerine erişip izlediği belgeseller geldi Renata’nın aklına. 1948, 1967, 1982 yıllarında da durum farklı değildi. Önce taş ve sopayla savaşmaya mahkûm ediliyordu insanlar; sonrasında da ellerinde taş ve sopadan farklı pek bir güç olmayan bu masumların üzerine dönemin en son teknolojileriyle saldırılıyordu. Belki de o günden bugüne değişen tek şey: Çocuktu. Evet, çocuklar… Bugün, 2049’da çıkarılan ve çocuk başına yüksek vergiler alınan kanun sebebiyle toplum geneline oranla orta yaşlı genç sayısı dahi azken; 2061’de çıkarılan kanun yüzünden ise ne bir bebek, ne de bir çocuk vardı artık. 1900’lü yıllarda, ellerinde taş ve sopalarıyla; o dönemin sözde adaleti getireceğini iddia eden ancak kendinden olmayan herkesi bir hiç olarak gören Sistemlerine ve cani askerlerine karşı çocuklar da çıkabiliyordu meydanlara. Evet! Tüm masumluklarıyla, tüm saflıklarıyla; minicik bedenlerinden taşan o kutlu cesaretleriyle meydanlara çıkıyordu çocuklar. Bırakın taşı sopayı; üstünde başında, onları mermilerden dahi koruyabilecek teçhizatları olan sözde adalet askerlerine doğru korkusuzca yürüyor, her yeri yara bere olmuş minnacık ellerinin umutlu tokatlarıyla direnmeye çalışıyordu ufacık kız çocukları. Saçlarının her teli dünyalara değerdi o masumların… İzlediği bu görüntüleri ne zaman hatırlasa, gözlerinden yaşlar boşalıyordu Renata’nın. Birde 2024 vardı; onu nasıl unutmuştu ki Renata. 2024 yılında, tüm bu vahşetler, alelade bir şekilde dönemin ultra HD görüntü teknolojisi ile kayıt altına alınıyor ve yayınlanıyordu tüm Dünya’da. Tüm bu oyunlar apaçık ortada olmasına rağmen, halklarının tutumlarına karşı duran dönemin süper güçleri, eli kanlı oluşumları meclislerine davet edip inatla ayakta alkışlıyordu. Demokrasi bu muydu sahiden? Gerçekten halkların kararı mıydı günden güne insanlığı daha da kötüye götüren bu tutumlar? Birde o dönemin insanları, o günden bugüne, zaman içerisinde kendilerinin de başını urgana götürecek bu düzen içinde işçi olarak çalıştırılıyordu. Modern olarak adlandırılan bu düzen, köleliğin modern bir haliydi oysa sadece. Modern kölelik… Ne tuhaf! Gerek katliamlara, gerekse kölelik düzenine zamanla alıştırmışlardı insanları da; yıkamışlardı beyinlerini bir şekilde. Ultra HD katliamlar, artık ancak 144p bir hissiyat oluşturuyordu insanların kalplerinde. Sanki bir aksiyon filmi izler gibi televizyon karşısında ayaklarını uzatıp, içeceklerini yudumluyor; çekirdeklerini çitliyorlardı insanlar sadece. Mezarlıkta, Francesca ile yaptığı o konuşma yine gelmişti Renata’nın aklına. Hani şu Sinyora’nın Renata’ya sorduğu soru ve hemen ardına söylediği “bakmanı değil görmeni istiyorum” cümlesi. Taşı delip çıkan otlar… 1900’lü yılların, o gözünü dahi kırpmadan dik duruşunu koruyan; ne pahasına olursa olsun, üstlerine biçilip örtülmeye çalışılan betondan geleceği delme umuduyla güneşe doğru koşuşan çocukları… Oysa bugün, yüreklerdeki bağımsızlık tutkusu haricinde, gözle görünür bir direniş sembolü olabilecek hiçbir şey kalmamıştı insanlara. Geçmişte olduğu gibi bugün de planlı bir şekilde yok ediliyordu insana özgü olan tüm değerler. 14 yaşındayken ailesi ellerinden haince alınan Renata, gerçeklikleri düşündükçe, özellikle de son birkaç gündür, sadece tek bir gün içinde bir 14 yaş daha büyümeye mahkûm bırakıldığı; yüreğindeki o minik kız çocuğuna sarılıyordu. Yaşı da farklıydı bugün artık; ama ruh, hep aynıydı. Bunları düşündükçe, gece aralarına katılacağı Sır Erbapları’yla bir araya gelmek konusunda iyice heyecanlanmıştı Renata. Onun gibi düşünen insanların kalplerine biran önce sarılmak istiyordu.
|
0% |