Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm - Mazi

@enverkeremavci

Havanın aydınlanmasına epey az bir süre kala, Renata, mutfaktan geldiği oldukça belli olan tabak çanak şıngırtılarıyla uyanmıştı yine. Sanki gün içerisinde pizza dükkânında yeteri kadar mutfak sesine maruz kalmıyormuş gibi… Neyse, artık melodisine gıcık kapmaya başladığı alarm sesi de duyulmaya başlamıştı zaten. Yattığı yerden hızlıca, tek bir hareketle doğrulup beynini deşen alarmı kapatıverdi Renata; bugün önemli bir gündü onun için, sağa sola dönmeye, uzanarak fazladan vakit geçirip Robyn’e naz yapmaya vakti yoktu. Kollarını olabildiğince havaya kaldırıp, ellerini başı hizasında birleştirip iyice esnediği anda; bir anda odanın kapısında beliriveren Robyn’in uyku getiren tarzıyla ağır ağır seslenişine kulak verdi:

– Kahvaltınız hazır efendim.

– Bana hiç günaydın demeyeceksin di mi Rob… – dedi Renata, bir yandan terliklerini giymeye başlamışken.

Cümlesini tamamlayıp kafasını kaldırdığı sırada Robyn’in çoktan oradan ayrıldığını fark eden Renata, garipsemiş olsa da, bu durumun peşine düşemezdi şimdi. Hızlıca banyoya geçip sabah rutinlerini gerçekleştirdi. En son, yüzünü yıkadıktan sonra aynaya bir müddet baktı. Güzeldi. Oldukça güzel… Belki de, sırf aile yadigârı diye yanında tutmaya devam ettiği Robyn’in yerine şu yeni nesil insansı robotlardan almalıydı. En azından arada bir günaydın ve iyi geceler der; bugün çok güzelsin gibi iltifat cümleleri duymasını sağlardı. Aynaya her bakışında içinde olduğu, bazense boğulduğu duygusal boşluğun o acımasız hiçliğini tadıyordu. Derin düşünce girdaplarına kapılıp, kendi kendinin yüzüne vurduğu gerçekleri son kez düşündükten sonra aynayla vedalaşıp; Robyn’in hazırladığı kahvaltılıklardan atıştırmak üzere mutfağa doğru harekete geçti.

– Bakalım bugün neler hazırladın Rob? – diye meraklı bir tonda seslendi Renata, bir yandan sandalyesini çekip otururken. Hemen ardından da:

– Nasıl ya? Besin bakiyemiz nasıl bu kadar hızlı azalabiliyor anlam veremiyorum. Daha bir hafta olmadı karta yükleme yapalı. – diye kendi kendine mırıldandı sofradaki çeşitliliğin ve miktarların az olduğunu görünce şaşkın bir şekilde. Rob, gereğinden fazla yiyecek hazırlayan bir robot da değildi oysa… Evinden çıkan organik atık, yok denecek kadar azdı. Herhalde Sistem, besin alışverişlerinde kalori başı ödenen ücrete yine zam yapmıştı. Statüsü orta ve üstü olan onun gibi insanlar için dert değildi bu durum aslında; sadece bundan sonra karta daha fazla bakiye yükleyecekti o kadar. Bir yandan kahvaltısına devam ederken, Robyn’e dönüp:

– Luna... Rob, Luna’yı almayı unutma bugün lütfen. – diye seslendi. Kullanmaya başlama tarihi açısından kendisiyle yaşıt olan ve artık bazı yazılımsal hatalar veren Robyn’e tam manasıyla güvenemiyordu. Luna’yı özlemişti. İki ay önce dokuzuncu yaş gününü kutladığı Beagle cinsi köpeği, 3 gündür gelişmiş rutin sağlık kontrolleri için veteriner gözetimindeydi ve 3 gündür uyurken ayakucunda onun sıcaklığını hissedemiyordu. Hem bugün, Luna’nın Renata’ya gelişinin tam dokuzuncu yılıydı, iki ay önce doğumunu kutladığı Luna ile bu gece de birlikteliklerini kutlayacaktı Renata. Sahiden, Luna’nın gelişi ne büyük sevinç yaşatmıştı… Tekrardan Robyn’e dönerek, sanki zaten devam eden bir diyalog içindelermiş gibi teşekkür eder bir ifadeyle:

– O değil de, Luna’nın ilk geldiği günü hiç unutmuyorum Rob. Sanırım beni en mutlu ettiğin anlardandı. Anlatsana bana o günü, ama tüm detaylarıyla. – dedi Renata. Az önce git-gel hafızasından şüphe duyduğu Robyn’den bu sefer de geçmişi anlatmasını istedi heyecanlı bir şekilde. Kahvaltısının kalan bölümünde o mutlu anıyı dinlemek istiyordu. Robyn’in klasik şekilde gecikmeli cevap vermeye başlamasından dolayı oluşan birkaç saniyelik tuhaf sessizliğin ardından Robyn söze girdi:

– Detay… – dedi, kelimeyi olabildiğince uzatarak. Birkaç saniye daha geçtikten sonra ise anlatmaya başladı tüm detaylarıyla:

– On sekizinci yaşınıza girmenize sadece birkaç dakika kalmıştı. Mevsimlerden sonbahardı efendim. Biliyorsunuz, 2074 yılının o mevsimi, her gün yeni bir yağış rekorunun yaşandığı, arkası kesilmeyen şiddetli fırtınaların olduğu bir dönemdi. Nasıl bir duygu olduğunu bilmiyorum, ama sizin o gün bahsettiğiniz gibi ifade etmem gerekirse, uçmaya yeni başlamış minicik bir kelebeğin, geçici zevkler ve hırslar uğruna avuçlar içine hapsedilmesi gibi; kocaman bir özgürlük heyecanının, zincirlere vurulması felaketi… Ama o gün, Luna ile tanıştığınız o ilk gün her şey farklıydı sanki.

– Evet, kara bulutların çekilmesiyle, yıldızlarla dolu gökyüzü apaçık bir şekilde meydana çıkmıştı yine. – dedi Renata, bir şeyler yediğini unutup dirseklerini masaya, iki elini ise yanaklarına dayamış bir vaziyette; sanki o günü yeniden yaşıyormuşçasına. “Hadi, durma, anlatmaya devam et Rob.” diye ekledi.

– Sizin tabirinizle, gün boyunca acımasızca camları döven fırtınalı yağmur; yerini, yeni doğmuş bebeğinin başını ürkekçe okşayan genç bir babanın dokunuşları gibi teninize hassasça dokunan sıcak bir rüzgâra bırakmıştı. Sonra efendim-

– Bazı yağmurlar, ardında büyük sürprizler barındırabiliyor işte Rob. – diye hızlıca söylendi Renata ve devam etti; “Başka neler hissetmiştim, sonrasında sana neler anlatmıştım, hem Luna’dan bahset biraz da.”

– Sonra efendim, bulutlar çekilince ay tüm zarafetiyle ortaya çıkmıştı ve siz yine her zamanki gibi hayran hayran geceyi aydınlatan ay ışığına kendinizi kaptırmıştınız. Sizin seyre iyice dalıp gittiğiniz bir anda, saat tam 00.00 olduğu sırada, ben elimde küçük bir kutuyla gelip size seslenmiştim.

– Haha, hiç unutmuyorum o anı. Çok özür dilerim Roby, ne de çok bağırmıştım sana ama… Yine başıma bir iş çıkaracaksın sanmıştım.

– Kutuyu elimden almadan önce de sonra da öyle demiştiniz, evet efendim. Öncesinde, kızgın bir tavırla, başınıza yine bir iş açtığımı söylemiştiniz; sonrasında, kutuyu açtığınızda ise “Rob… Sana inanmıyorum. Başıma ilk defa tatlı bir iş çıkardın.” diyerek gülümsemiştiniz. Ardından benimle diyalog kurmayı bırakıp, onunla, Luna’yla ilgilenmeye başlamıştınız. Devam etmemi ister misiniz?

– Evet Rob, hadi ama… İyi gidiyorsun bak, en güzel bölüme geldik, sana olayları anlattığım şekilde devam et.

– Kutudan onu çıkardığınız zaman, başta ne yapacağınızı şaşırmış ve yere bırakmıştınız. Hemen ardından ise onun, henüz o bombeli ve tombik bacaklarının altındaki paytak ayaklarının üzerinde durabilecek yeterli gücünün olmadığını anladığınız anda; iki elinizle, ön bacaklarının hemen ardından usulca kavrayarak havaya kaldırmıştınız. Minik başı, sizin başınızın hizasına geldiği zaman, bir an için ürküp bakışlarını cama doğru çevirmişti Luna. Tam da o anda, “İşte bu! İşte bu!” diye heyecanlı bir ses tonuyla seslenerek, gözlerinizi onun gözlerinden bir an olsun çekmeden şu cümleleri kurmuştunuz: “Buldum Rob, yeni dostumuzun adını buldum. Luna… Baksana şuna, gözlerinin içinden ay ışığı ne de güzel yansıyor!”

– Ah… Benim güzel Luna’m, akşam kavuşacağım sana tekrar. – derken çoktan ayağa dikilmiştir bile Renata. Yüzünü güldüren eski anılarını düşünmek oldukça keyifli olsa da, bugün, en güzel şekilde ağırlaması gereken bir misafiri gelecekti dükkânına. Hem bugün geleceği belliydi Francesca’nın, ama kaçta geleceğini dahi bilmiyordu Renata. Dün, kendisini Francesca’nın başyardımcısı olarak tanıtan ve hızlı konuştuğu için dediklerinden pek de bir şey anlaşılmayan beyefendi ile yaptıkları konuşma sırasında sadece sinyora Francesca’nın geleceği kısmını anlamıştı. Renata, misafirinin çok erken gelmeyeceğini varsayarak ve umarak, ağırlama için son hazırlıklarını yapmak üzere evden çıkarken; bir yandan görenlere baharın geldiği hissini uyandıran elbisesinin altına giyeceği ayakkabıyı giymeye çalışıyor, bir yandan da Rob’un ağır ağır kurduğu cümleleri dinliyordu.

– Efendim, anne ve babanız efendim. Uğramayı unutmayın. – diyen Robyn’in cümlesi tamamlanana kadar merdivenin ilk birkaç basamağını çoktan inmiş olan Renata; Rob’un hatırlatması üzerine, sanki vücudundaki kan akışı bir anlığına durmuş gibi kısa süreliğine yavaşlayarak, “Evet, o da var…” dedikten sonra kalan son basamakları da inip, dairesi ikinci katında olan apartmandan ayrıldı.

 

Loading...
0%