@enverkeremavci
|
Beatrice’nin tarif ettiği 13. cadde, Renata’nın evine, normal bir yürüyüş ile 20 dakikalık bir mesafedeydi. Renata, etrafta insanların olmayacağı ara sokaklardan gitmeye gayret ediyor ve kimsenin olmadığı yerlerde tüm gücüyle koşuyordu. Çünkü birisi, özellikle de Sistem görevlileri görürse şüphe uyandırabilirdi; Sır Erbapları’na henüz ilk günden zarar vermek… Aman! Düşüncesi bile kötüydü. Zaten sırf şüphe uyandırmamak için Sistem Taksi kullanmamıştı; yapılan bütün yolculuklar hep kayıt altına alınıyordu taksi veritabanında; ki bugüne kadar bu saatte belki taksi bile kullanmamıştı hiç Renata. 13. caddeye epey az kalmıştı artık, koşmaktan sırılsıklam olan kıyafetleri iyiden iyiye ağırlık yapıyor; zaten yorulmuş olan bedenini hareket ederken iyice zorluyordu. Bir yandan da düşünüyordu, eğer tahmini doğruysa ve Sır Erbapları toplantısı orada olacaksa; üstü başı ter içinde mi katılacaktı gerçekten, hem de ilk toplantısına… Bunları düşünerek koşmaya devam ediyor, bir yandan da yağmur yağsın diye dua ediyordu içten içe. Sonuçta, eğer yağmur yağarsa, üstündeki kıyafetlerdeki ıslaklık yağmur ıslaklığı olarak algılanırdı. 12. caddeyi de geçmek üzereyken; 12. cadde ile Down Hall bulvarının kesiştiği noktada bir hareketlilik çarptı gözüne ve olduğu yerde bir anda duraksadı. Sistem askerleri, artık neredeyse her yerde görülebilen, iyice sıkılaştırdıkları denetimlerinden birisini yapıyorlardı. Kolundaki akıllı saatine baktığı zaman, saatin 23.00 olmasına tam iki dakika kaldığını gördü. Ne yapacağını bilmiyordu. Hemen on beş metre ötesindeki köşeyi dönebilse, 13. caddeye girmiş olacaktı ve zaten hatırladığı kadarıyla antikacı da caddenin o köşesine oldukça yakındı. Ama bu çok riskliydi. Oradan geçecek olsa, görevlilerin onu görmeme ihtimali yok gibi bir şeydi. Evinden bu kadar uzak bir mesafede ve bu saatte yalnız başına neden bulunduğunu anlatamazdı da. Tam o sırada, durduğu yerin birkaç metre gerisinden bir kapı açılma sesi duydu. Kapı öyle bir gıcırtı çıkararak açılmıştı ki Renata’nın pizzacısının arka kapısının açılırken çıkan sese benziyordu; pek kullanılmadığı belliydi. Renata, açılan kapıya doğru yöneldi. İyice eskimiş, hatta yer yer paslanmış olan demir kapının yanına geldiği zaman, kapının arkasında durup bir omzunu kol değneğine, değneğini de kapıya dayayıp dengesini korumaya çalışan; bir eliyle de dengesini bozmakta olan büyükçe bir çöp poşeti tutan oldukça yaşlı bir kadın gördü. Normalde toplantıya yetişme telaşı içindeydi ama zaten daha köşeyi dönemeden çevirecekti görevliler onu. Yaşlı kadının, dışarıdan bir yardım gelmezse az sonra yere kapaklanacak olan halini görünce; onu o şekilde bırakmaya içi elvermedi Renata’nın. Kadın onu görebilse belki yardım isteyecekti ama gözlerinin de iyi görmediği belliydi; nereye adım atması gerektiğini anlamaya çalışır gibi yere bakıyordu. Renata hemen yanına doğru yaklaşıp koluna girdi kadının. – Af edersiniz, af edersiniz… Yardım edebilir miyim? – diyen Renata’ya yaşlı kadının sözlü bir cevabı olmadı. Gerçi yakından bakınca konuşmaya bile mecali yok gibi gözüküyordu gerçekten. Çöp poşetini tuttuğu eliyle, zaten dibine girmiş olan Renata’yı dürttü hafifçe ve “Al, çöp, at.” gibi bir cümle kurdu kısık sesiyle. Renata, yaşlı kadının elindeki çöpleri alıp kapının hemen ötesinde duran çöp konteynırına atıp kadına döndü. – İyi misiniz, yapabileceğim başka bi- – derken, henüz cümlesini dahi tamamlamamışken; yaşlı kadının arkasındaki ayrıntıyı fark etti Renata. Çok katlı apartmanda birçok dairenin ışığı yanıyordu. Yani apartman aktif olarak kullanılmaktaydı; sadece bu yaşlı kadın yaşamıyordu burada. Ama giriş kapısı bu haldeydi öyle mi? Belki o apartman da pizzacısının olduğu binadaki gibi çift girişli bir yapıya sahipti. Hızlıca saatine baktı, son 45 saniyesi kalmıştı. Kalan kısacık vaktinde deneyebileceği başka bir yolu olmayan Renata, boş kalmış elini havada gezdirerek Renata’yı arayan yaşlı kadına “Teşekkürler!” diye heyecanla seslendi ve o an bulundukları arka avludan binanın içine açılıyor gibi gözüken, açık kalmış kapıya doğru koşmaya başladı. Renata avluyu geçip gördüğü kapıdan girerken, arkadan yaşlı kadının kapattığı paslı kapının gıcırtı sesleri duyuluyordu yine. Kapıdan geçerken, içeride ne olduğunu görebilmek için biraz dahi olsa yavaşlamış olan Renata, vay be dermişçesine şaşırmış bir yüz ifadesiyle hafif tebessüm ederek koşmaya başladı geri. Apartmanın holünde koşarken, tahminin doğru olduğunu fark etti; hol, normal bir apartman holüne göre epey uzundu, bir çıkışı daha olmalıydı. Birkaç adım daha atıp, holün asansör konumlandırılan kare yapısının yanındaki yoldan arka hole ulaşıp diğer kapıyı gördüğü zaman, büyük bir zafer kazanmışçasına mutlu oldu Renata. Ama işin ilginç tarafı, o kapı da diğer kapı gibi sadece ayakta duruyordu; yani çok paslı ve eski gözüküyordu. Anladı ki, yaşlı kadının olduğu yerdeki kapının gıcırtısından yola çıkarak buranın bir arka çıkışı daha olduğunu düşünmesi tamamıyla büyük bir şanstı onun için. Çünkü bina içine girdiği ilk saniyeden itibaren yoğun bir rutubete maruz kalmıştı; zemin kattaki, koşarken yanından geçtiği dairelerin hepsinin kapıları da paslıydı. Gerçekten de zor durumda olan insanların, başlarını sadece bir çatı altında tutabilmek için yaşadığı bir yerdi burası ve böyle bir yerin ikinci çıkışının olmasına yönelik yürüttüğü sağlamlık tahmini aslında tamamen saçmalıktı. Hem arka çıkış 13. caddeye bakıyordu; asıl kullanılmayan kapı o olmalıydı. Diğer kapı gibi bu kapı da oldukça irite edici bir ses çıkartarak açılmıştı. Kapının açılmasıyla 13. caddeye artık ulaşmış olan Renata, önce kafasını dışarıya çıkartmış ve etrafa bakmıştı. E, 13. caddeydi burası, kimsenin olmaması da normaldi aslında; kapı sesini duyan birilerinin antikacıya giderken onu gözlemleyebileceğinden de korkmuyordu artık. Saatine son kez baktı, 10 saniyesi kalmıştı. Şu an bulunduğu yere göre eski antikacının yerini tahmin edip hızlıca koşmaya başladı Renata. Şanslıydı; çünkü hemen bir sonraki binanın altında, ona yakın köşesindeydi gitmek istediği yer. Eski antikacıya ulaşmasına birkaç adım kalmıştı ki, antikacının içinde stor perdenin aralıklarından dışarıya doğru bakan bir çift göz fark etti Renata. Kapıya ulaşmasıyla, içeri girmesi de bir olmuştu. İçeriye adım atmanın verdiği rahatlıkla, olduğu yerde durup soluklanırken; stor perdenin açıklıklarından dışarıyı gözlemleyen adama takıldı gözleri. Adam çok da yaşlı değildi normalde, ama o kadar bakımsız gözüküyordu ki sanki bu antikacının bir parçasıydı o da. Kendisine hiçbir şey dememişti bile. Birkaç saniye sonra adam, gizemli tavırlarla son kez bir sağa - bir sola baktı ve perdenin ipini çekerek fonların arasında kalan boşlukları kapattı. Sonra, Renata’ya doğru bakmaksızın Renata’nın yanından geçerek birkaç saniye evvel Renata’nın içeri girmiş olduğu kapıyı, yerine iyice oturması için birkaç kez vurarak iyice kapattı ve arkadaki güvenlik mandallarını yerleştirdi. – Merhaba. – dedi Renata, öyle bir şekilde merhaba demişti ki; sanki boş bir dükkâna gelip içeride birisi olup olmadığını sorar gibi bir merhabaydı bu. Şaşırmıştı çünkü. Garip gelmişti adamın sessizliği. Adam, Renata’ya bakmaksızın arkasını dönmüş, ahşap kaplaması çürüyüp dökülmeye başlamış olan duvara doğru yürüyordu şimdi de. Ama öyle yavaş yürüyordu ki, en az bu antikacı kadar eski ve bakımsız gözüken uzun saçları hareket bile etmiyordu. Gerçi bakımsızlıktan kaskatı kesilmişti herhalde diye düşündü Renata. Yaşadığı aksiyonlu bir saatin ardından karşılaştığı bu durum ona çok komik gelmişti. İçten içe kahkahalar atıyordu ve ses çıkarıp da güldüğü anlaşılmasın diye yanaklarını iyice şişirip nefesini tutar gibi duruyordu aslında ama kendini tutamayıp bir anda bıraktı tuttuğu nefesiyle beraber gülüşünü de. Kısa sürmüş olsa da kıkırdama seslerini duyulmuş olacaktı ki; zaten topallayarak, hatta neredeyse tamamen hareketsizmiş gibi gözüken ve arkasından zorla sürüklediği sağ bacağını sürükleyerek usul usul yürüyen adam bir an durdu ve arkası Renata’ya dönükken konuşmaya başladı: – Umarım her seferinde böyle geç kalmazsın; burada geç kalanları sevmeyiz. – dedi gergin olduğu rahatça anlaşılabilen derin bir ses tonuyla. Sonra yürüme hızıyla eş değer bir yavaşlıkta arkasını dönerek Renata’ya doğru baktı adam. – Adım ne demiştin? – diye sordu. – Adımı söylememiştim efendim. – Demek öyle. – dedi adam paranoyakça kaşını gözünü büken mimikler yaparak. “O zaman bana şifreyi söyle!” diye bağırdı bir anda. Öyle bir bağırmıştı ki, sonradan kendisi de endişelenip bir eliyle ağzını kapatmıştı. Renata, adam için, birkaç tahtası eksik herhalde diye düşünüyorken; adamın Renata’ya dönüp konuşmaya başlamadan önce yürüdüğü duvardan bir kapı açıldı. Birisi sesi duyup gelmiş olmalıydı. Renata, neyle karşılaşacağını bilmiyordu; belki de Sır Erbapları toplantısı için yürüttüğü tahmin yanlıştı ve burası sadece birkaç sokak adamının, hatta belki de suçluların saklanma yeriydi. Nefesini bu seferde korkusundan dolayı tutmuştu Renata.
|
0% |