@enverkeremavci
|
Francesca, Renata’nın pizzacı dükkânına girmişti girmesine ama Renata henüz tam olarak çıkamamıştı şoktan. Şehrin en saygın isimlerinden birisinin geleceğini biliyordu; ama gelecek olan kişinin böyle birisi olacağını hiç düşünmemişti bile. Nasıl düşünebilirdi ki zaten? 22. yüzyıla girecekti Dünya neredeyse; ama içeri giren kadın, Francesca, sanki 21. asıra dahi girmemiş gibi gözüküyordu. Böyle birisinin karşısında ne konuşacaktı, ne yapacaktı hiçbir fikri yoktu Renata’nın. Sadece Francesca’ya doğru bakıyor ve şaşkın şaşkın ona doğru gelişini izliyordu. Şaşkın olan tek kişi Renata da değildi, Francesca içeri adım atıp selam verdiği an haricinde bir daha hiç bakmamıştı Renata’ya doğru. Yavaş adımlarla ilerliyor, her adımında pizza dükkanının farklı bir köşesine bakıyor, dikkatlice inceliyordu. Duvarlar, masalar, koltuklar, zemin döşemesi, aydınlatmalar ve hatta her şey, orada bulunan her şey retro bir dizayna sahipti; dışarıda görmeye alışık olmadığı, özlediği detaylardı bunlar. Kapıdan içeriye attığı daha ilk adımında, olduğu yerde durup nefesini iyice içine çekmesi de zaten dükkânın tasarımında kullanılan ahşap detayların kokusundandı. Mis gibi odunsu bir ortam atmosferi kokusu… – Bayıldım. Gerçekten diyorum, BA-YIL-DIM! – dedi Francesca bir yandan ortamı incelemeye devam ederken. “İnsanların, sokakların, yapıların; sadeleşme kisvesi altında neredeyse diğer her şeyin iyice ruhsuzlaştığı bir zamanda…” diye fısıldadı usulca. Renata, bu seferde beklemediği bir tepki ile gelen sürpriz heyecanına yenik düşerek konuşamıyordu; yüzündeki heyecan belirtisi gülümsemesi ve ellerini kollarını koyacak yer bulamayan şaşkın görüntüsü de olmasa dilsiz sanacaktı Francesca onu. Kendi etrafında kollarını iki yana açıp bir tur usulca dönerek Renata’ya doğru yürüyüşünün, hatta süzülüşünün son adımını da atmıştı artık Francesca. Renata’ya dönünce “Merhaba tatlım.” sözleri duyuldu ağzından, bir yandan da Renata’yı incelemeye başlamıştı bu sefer. Ama rahatsız etmek istemediği için çok uzun bir süre de bakmadı tabii. Birkaç saniye süren incelemesi ardından söze girdi. – Pizzacı dükkânın ne kadar sıcak ve içten hissettiriyorsa, senin bu tatlı halin de aynısını hissettiriyor benim güzel kızım. – Ben, ben çok teşekkür ederim sayın- – Sayın mı? – dedi anlık ve kısa süreli kahkahamsı gülüşüyle Francesca. “Lütfen bana adımla hitap et. İçeriye girerken söylediğim sinyora lafı, bilirsin, sadece eğlence içindi.” – Teşekkür ederim Francesca. Buraya geldiğin için de, güzel düşüncelerin için de teşekkür ederim. – dedi ve misafirini önünde durdukları masaya doğru eliyle davet etti Renata. Francesca’nın oturmasını bekledi, Francesca oturduktan sonra eğlenceli bir tavırla “Ev-vet efendim! Şehrin en içten pizzacısı emrinize amadedir. Ne arzu ederdiniz acaba? dedi gülümseyerek. – Hmm… Şehrin en içten pizzacısındayım ve şehrin en içten işletmecisi gelip benden ne istediğimi soruyor demek. – dedi ve gülümseyerek devam etti Francesca “Bilirsin, eskilerin dediği gibi, Şef’in Spesiyali’ni istiyorum. Bu mümkündür umarım. Çünkü bu denli güzel bir ortam seçimi yapan bu tatlı kadın, eminim benim için de en güzel seçimini yapacaktır.” – Hay hay! Lütfen ortamın tadını çıkarın sinyora Francesca, istediğiniz bir şey olursa ben hemen şurada, mutfaktayım. – dedi ve yüzündeki tatlı tebessüm ile arkasını dönüp; önce hemen birkaç adım ilerideki barın ardına, sonra da içeriden bakınca barın ardından gözüken kapısız mutfak bölümüne geçti. Renata, mutfakta, o özel şefin spesiyali siparişine başlayadursun; Francesca’da sanki daha önceden santimi santimine incelememiş gibi etrafı süzmeye başladı yine. Sonra bir ara, Renata’nın sesini duydu; birisine sesleniyordu sanki. Derken, hemen ardından barın arka tarafında bulunan ve etrafı pizzacının neredeyse diğer tüm bölümlerinde kullanılan kaplamanın aynı renginden kaplanmış olduğu için uzaktan bakınca dikkati çekmeyen robot şarj istasyonunun dış kapağı açıldı ve içinden çıkan robot mutfağa gitti. Mutfağa girmesiyle geri çıkması bir olan robot, yavaş hareketlerle oturma gruplarının yanından geçerek Francesca’nın masasının önünde bulunan şöminenin hemen yanı başında duran gramofonu çalışır hale getirdi. Gramofonun arkasında bulunan duvara asılı ve üstlerinde taş plakların bulunduğu sıra raflardan birisine uzandı ve rastgele birisini alıp gramofona yerleştirdi; klasik müzik resitaline can verdi. İlk parçanın bitimine kadar hemen orada, olduğu yerde durmaya devam eden robot; plak iğnesinin dokunduğu yerden ses çıkışı kesildiği anda plağı ters çevirerek farklı bir parçaya geçilmesini sağladı. Bu sırada, Francesca oturduğu yerden doğrulmuştu bile. Mutfağın girişindeki boşluğa gidip kapının arkasından Renata’yı izlemeye başladı. Ne de güzel, zevk aldığı dışarıdan dahi belli olacak şekilde çalışıyordu… Ama o da neydi, pizzayı kendi elleriyle yaptığını görünce Francesca dayanamayıp laf attı. – Ben mi yanlış görüyorum; yoksa pizzayı kendin mi yapıyorsun gerçekten? – Evet ben… Ben, böylesi daha iyi diye düşünüyorum. – dedi utandığı belli olur bir tavırla, gözlerini devirerek Renata. – Süper! Buna sevindim. Çünkü evimden başka bir yerde tamamen insan elinden çıkan bir şey yememiştim uzun zamandır. Bunu bilmek bile şimdiden iştahımı kabarttı diyebilirim. – Bir an utanmıştım ben de. – dedi Renata utangaç tavrını üzerinden atmış ve tebessüm eder bir halde; ve bir yandan artık fırına vermeye neredeyse hazır olan pizzaya son dokunuşlarını yapıyor bir yandan da cümlelerine devam ediyordu: “Hem zaten sadece üç masa var içeride. Hepsi dolu olduğu zaman bile yetişebiliyorum mutfağa. Sadece kahve hazırlama ve servis işlerini robota yaptırıyorum. O da bazen.” Özenle ve her zamanki gibi sevgisini de içerisine katarak hazırlamış olduğu fırına veren Renata, sinyora Francesca ile şöminenin başına geçmiş; evden farksız hissettiren rahat koltukları üzerinde bir güzel yayılarak, sanki abla-kardeş muhabbeti gibi onu merakla dinleyen o asil kadına hayatını anlatıyordu. Renata’nın 14 yaşından itibaren yalnız başına yaşamak zorunda olması; 14. yaş gününü kutladığı gece, anne ve babasının trafik kazası geçirdikleri ve ölüm haberlerini almış olması konuları açıldığı zaman ikisi de gözyaşlarına hâkim olamamaya başlamıştı iyiden iyiye. Yarım saat önce kapıdan içeriye giren o asil ve güçlü kadın buhar olup uçmuştu da yerini bir başkası almıştı sanki. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı o anda, fırın alarmının sesi de duyuldu. Buz kesen ortam da, fırının sesiyle Renata’nın bir anda yerinden fırlamasıyla biraz olsun yumuşamıştı. Renata mutfaktan dönüp pizza servisini açarken Francesca sıcak bir ses tonuyla, kesik-kesik hafifçe güldü ve “Şef’in Spesiyal’i, Margherita’ydı demek. Nasıl olur da aklıma gelmez… Diğer tüm pizzalar bir yana, leziz bir margherita bir yana. Hem nasıl acıkmıştım bir bilsen…” dedi ve asaletine yaraşır bir şekilde çatal ve bıçağını kullanarak ilk dilimi usulca yerinden ayırdı. Renata’nın şaşkın bakışları arasında, yüzünü anaç bir ifade bürümüş ve sıcak bir gülümseme ile ilk dilimi şefe, Renata’ya doğru uzattı. – Lütfen. – dedi Renata, “Lütfen ilk tadımı sen yap Francesca.” – Şu efsaneyi bilir misin benim tatlı kızım? Birisi çok aç olduğu halde, pizzasının ilk dilimini karşısındakine uzatarak aslında ona, onu sevdiğini belli etmiş olur. Ben de senin bu güzel misafirperverliğine ve tatlı sohbetine karşılık sana bu ilk dilimi vermek istiyorum, lütfen sevgimi kabul et. Bu hoş sözlerin ardından yüzüne tatlı bir gülümseme gelen Renata, Francesca’nın bu girişimini karşılıksız bırakmamış; nazikçe uzatılan ilk dilimi almıştı. İkili, arka fonda çalmakta olan klasik müziğin eşliğinde lezzetli mi lezzetli olan margheritayı yerken hiç konuşmamış ve sanki ikisi de yıllardır bu huzuru bekliyormuşçasına keyifle, usul usul pizzalarını yiyorlardı. Bir yandan da Renata hayranlıkla Francesca’yı inceliyordu. Giyim zevki, ruhu, bu devir için alışılmışın dışında olan iyi tavırlarının yanı sıra çene hizasında, dinç ve diri duran küllü gri rengindeki saçlarıyla zamana, yaşına meydan okuyordu adeta. Sahiden nasıl 2002 doğumlu olabilirdi ki… 81 yaşında olmasına rağmen; herkesi ve her şeyi eskiten zaman nasıl olurda onu yıpratamamıştı? Neydi onu bu denli güçlü tutan şey? Belli ki ondan öğreneceği daha çok şey vardı. Renata’nın hayranlık dolu bakışlarla Francesca’yı incelerken, Francesca söze girdi. – Tatlım, mümkünse kalan dilimleri bana eşlik eden beyefendilere de ikram edelim lütfen; onlar da acıkmış olmalı. – Ama sadece bir tek dilim yedin sen de, umarım lezzetinde bir sorun yoktur…– dedi Renata hafif buruk bir ses tonuyla. Çünkü ne olduğunu anlamamıştı, acıktığını söylemişti ama sadece bir dilim yemişti sinyora. – Ah benim güzelim. İnan bana, son zamanlarda yediğim en iyi pizzaydı. Yaşımı biliyorsun, ne olursa olsun dikkat etmem gerekiyor. – Ah… Yani, tabii, sinyora nasıl arzu ederse. – dedi Renata, içi rahatlamıştı. Ama anlamadığı bir şey vardı, Francesca’nın güvenlik görevlileri robot değil miydi? Gerçi bir şey yiyemezlerdi öyle olsaydı. Şaşkınlığını gizleyemediği bir ses tonuyla “Sen arabadan inerken, eşlik edenlerin hareketlerine şaşırmıştım bende açıkçası. Robot gibi gözükmüyorlardı. Telaşlı bir yüz ifadeleri vardı, dikkatli olmaya çalıştıkları her hallerinden bellydi.” – Ruhsuz olan her şeye karşıyım. Zaten bunu kısa da olsa geçirdiğimiz zamanda anlamışsındır sen de tatlım. – Gerçekten de çok farklısın, çok özelsin Francesca… İyi ki tanıştık. Sanırım hayatımda ilk defa böyle lezzetli bir muhabbet tecrübe ettim. – Bir de bana sor. Bilsen, kaç yıl oldu. – dedi sinyora gülümseyerek. Francesca ile konuşmak çok keyifliydi ama lafı biraz daha uzatırlarsa pizza dilimleri soğuyacaktı. Renata kibarca ayağa kalktı, başını hafifçe öne doğru eğerek müsaade istedi ve Francesca’nın yanında çalışanlara pizzalarını götürdü, geri döndü. Masaya doğru yürürken, henüz oturmadan evvel konuya girmişti bile Renata: – Biliyor musun Francesca, bugün anne ve babamın ölüm yıl dönümleri. Her yıl bugün, şehrin ucundaki mezarlığa gidip ziyaret ederim onları. Anlatırım uzun uzun, o yılın nasıl geçtiğini, neler yaptığımı, neler değiştiğini… Eminim, ufacık bile olsa bir fırsatları olsaydı, oracıkta bedenlerine bürünüp sıcak bir kucaklamayla doğum günümü kutlardı onlar da… – Tamam... Tamam, tatlım. – dedi Francesca teskin edici bir tavırla ve devam etti konuşmaya “Demek bugün bu güzel prensesin doğum günüymüş!” – Evet sinyora…– dedi Renata üzüntüsü hafif yatışmış bir tavırla ve “Sanırım, bugünün en güzel hediyesi de sen oldun bana.” – Güzel kalpli kızım benim. Her neyse, o zaman, eğer sen de arzu edersen eşlik etmek isterim sana. Anladığım kadarıyla buradan çıkınca onları ziyarete gideceksin. Hem biraz daha vakit geçirmiş oluruz, ne dersin? – Çok isterim sinyora, eğer senin için de uygunsa elbet, memnun olurum. – Tamam, süper, kaçta kapatıyorsun burayı? – Aslında yarım saat önce kapanmış olması lazımdı. – Hadi o zaman, kuralları daha çok genişletmeyelim. Hareket zamanı! İkisinin de yüzünde tatlı bir tebessüm belirmişti son diyalogları sonrasında. Renata hızlıca kalkıp mutfağı ve barı kontrol ederken; Francesca o çok beğendiği atmosferi biraz daha inceleme fırsatı bulmuştu. Çok geçmeden Renata dönmüştü, sokağa adım attıkları anda sinyoranın güvenlikleri etraflarında barikat kurmuşlardı bile. Arabaya bindiler ve yola koyuldular. Sinyoranın şoförü arabayı kullanırken, Renata ve Francesca kendi camlarından dışarıya bakıyor, yeni başlamış yağmurun çiselemelerini izliyorlardı. Bu çağın, teknoloji denizi içerisinde sürekli bir şekilde boğulan ve bir metre ötelerinde dahi ne olduğunun hiçbir zaman farkına varamayan insanları için pek değildi belki ama, ruhu olan insanlar için yağmuru izlemenin zevki bambaşkaydı. Daha epey bir yolları vardı, ikisi de bunun farkındaydı ve itirazları da yoktu…
|
0% |