Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. BÖLÜM: "KARAR"

@ergnyusra

 

 

İNSTAGRAM HESABIM: yusraergn

TİKTOK HESABIM: yusraergunkitaplari

 

3."Karar"

 

Saatlerdir oturmuş karşımdaki dolabımın aynasından kendime bakıyor, birkaç günde hayatımın nasıl değiştiğini düşünüyordum. Artık beynim isyan ediyordu. Ne gündüz ne de gece bu düşünceler beni rahat bırakmıyordu. Yine uykusuz geçirdiğim bir gece daha yaşamıştım. Fakat bu sefer ki uykusuzluğum kâbuslardan değil, düşüncelerdendi. Sabahın ilk ışıklarına tanık olmuş, güneşin yavaş yavaş üzerimize yayılışını izlemiştim. Şimdi ise öylece ruhu çekilmiş boş bir beden gibi oturmuş, verdiğim kararın doğruluğunu sorguluyordum. Gerçi sorgulasam ne olacaktı? Artık çok geçti. Dalgınca kendime baktığım aynadan gördüğüm feri sönmüş gözlerimle derin bir iç çektim. Yaşam sevincimin son kırıntıları da o günle beraber dağılmıştı. Olanların üstünden tam iki gün geçmişti. O gün, ailemin ölümünden sonra hiç acı çekmediğim kadar acı çekmiş, üzülmüş ve kırılmıştım.

Eve geldiğimde perişan bir hâldeydim. Kimse görmeden odama çıkmış, saatlerce ağlamıştım. Beynimde sürekli onun sözleri, gözümün önünde ise sürekli o öfkeli yüzü vardı. O gün kalbimin ve ruhumun parçalarını orada bırakmıştım. İçimdeki umudun ışığını artık göremiyordum, her yer karanlıktı. Sonu olmayan karanlık bir girdabın içindeydim. O karanlık beni yavaş yavaş içine çekiyordu, benim ise kendimi o karanlıktan kurtaracak gücüm yoktu. Umut ışığım söndüğünden beri ruhum da savaşmayı bırakmıştı. Çünkü yolumu aydınlatacak, bana bir çıkış yolu gösterecek ışık yoktu. Hâlbuki yaşamak için umut, bu hayatta tutunduğum ve elimde kalan tek şeydi.

İnsan, umut etmeyi bırakınca ruhu ölürdü, geriye sadece bomboş bir beden kalırdı.

Tıpkı benim gibi. Şu an içi boş bir bedenden ibarettim. Ruhum aldığı yaralarla benden uzaklaşmıştı, bir kenarda üzgün gözlerle beni seyrediyordu. İçinde olduğu bedenin yıkımını izliyordu.

Aslında o gün onunla evlenmeyeceğime karar vermiştim ama elimde olmadan gelişen nedenlerden dolayı buna mecbur kalmıştım. O günün akşamında, biraz toparlandıktan sonra amcama bu evliliği istemediğimi ve onları arayıp kabul etmediğimi söylemesini istemiştim.

Amcam kötü bir şey olup olmadığını sorsa da onu üzmemek için gündüz olanları anlatmayıp onu geçiştirmiştim. Amcam inanmamış, bana ne konuştuğumuzu ısrarla sormuştu. Seni üzdüyse bunu bana çekinmeden söyle Arya, demişti sert bir sesle. İçimin acısını bastırıp, zor da olsa onu iyi olduğuma ikna etmiştim. O anı dile getirip anlatamazdım, tekrar yaşayamazdım. Buna dayanacak gücüm yoktu. Ben amcama olanları anlatmayınca benden bu kararımı tekrar düşünmemi istemişti.

Bir kere daha emin olmuştum, amcam gerçekten bu evliliği istiyordu ve bu yüzden onu ikna edememiştim. Fakat yine de Kadir amcayı arayıp, bu evliliği istemediğimi iletmişti. Kadir amca ailesine kararımdan bahsetmeyerek yine de akşam geleceklerini söylemişti. Gündüz olanları nasıl duyduğu, nereden öğrendiğini bilmediğim Kadir amcanın konuşması, tüm kararsızlığımı, isteksizliğimi yıkmıştı.

Onunla evlenmemeye kararlıydım fakat Kadir amca beni ikna etmiş, verdiğim karara daha sonrasında ben bile şaşırmıştım. O günün akşamı geldiklerinde benimle konuşmak istediğini söylemiş ve beraber terasa gitmiştik. Tekrar zihnimde canlanan o konuşma ile gözlerimi yumdum ve verdiğim kararı kafamda oturtmaya çalıştım. Çünkü verdiğim karar kalbimde çoktan yerini almıştı.

 

***

2 gün önce

Yiğit’in babasının karşısında oturmuş bekliyordum. Biraz gergindim ve ellerimi nereye koyacağımı bilemeyerek kucağıma bıraktım. Bir elimi öbür elimin avucuna alıp gergince sıkmaya ve oynamaya başladım. Beni dikkatlice süzen Yiğit’in gözlerinin aynısı olan gözlere uzun süre bakamıyordum. Terasa çıktığımızdan beri bir süre sessizce oturduk. Bu sessizlik beni daha da rahatsız ederken sonunda Kadir amcanın konuşmasıyla sessizlik bozulmuş, ben de rahat bir nefes almıştım.

“Bugün olanları biliyorum,” diyen Kadir amcaya şaşkınlıkla baktım. Nasıl öğrenmişti? O mu söyledi acaba? Aklımdaki sorularla boğuşurken sanki Kadir amca bu soruları duymuş gibi konuştu. “Yiğit söylemedi. Nereden öğrendiğimi boş ver kızım ama sana yaptığından dolayı emin ol ki bunu ona ödeteceğim,” dedi öfkeyle. Gözlerim dolmuştu. Daha fazla kendimi tutamamıştım.

Kadir amcanın bana olan korumacı tavrı babamı hatırlatıyordu. Sanki yıllar önce kaybettiğim babam vardı karşımda. Ve ne olursa olsun sanki beni hep koruyacakmış gibi hissediyordum. Ben gözlerim dolmuş bir şekilde ona bakarken ellerimi tutup devam etti. Böyle bir hareket beklemediğim için şaşkınca, ilk defa gözlerinin içine uzun bir süre baktım.

“Arya, güzel kızım benim, sen bana dostumun, kardeşimin emanetisin. Murat’la birbirimiz için kardeşten öteydik. Sen babanı kaybettin, ben kardeşimi. Biliyorum çok zor şeyler yaşadın, zor zamanlarında biz senin yanında olamadık kızım, affet. Seni yanımıza almayı çok istedik ama amcan izin vermedi, o da haklıydı. Çünkü çok sevdiği abisinden ona kalan tek şeydin. Biz de senin hep büyümeni bekledik. Yengenin nasıl bir kadın olduğunu biliyorum ve belli ki kızını da kendi gibi yetiştirmiş. Burada mutlu olmadığını, neler yaşadığını da biliyorum. Baban sanki bunları bilmiş gibi son nefesini vermeden bana vasiyet etti ve şimdi de dostumun son isteğini yerine getirmek için buradayım.”

Gözümden düşen yaşlara mâni olamıyordum. Annemi ve babamı çok özlemiştim. O kara gün tekrar tüm canlılığıyla zihnime üşüşmeye başlamıştı. Hiç unutamadığım o acı yine kalbime oturmuştu. Acılar içinde boğulan yüreğime elimle bastırmamak için kendimi zor tuttum. Sanki bunu yapsam acım dinecekti ama bu asla mümkün değildi. Anne ve babamın acısı, kalbimde bir kere yer edinmişti, çıkacak gibi de değildi. Onların adı her geçtiğinde, mutlu anılarımızdan çok, o kötü günü anımsıyordum.

Gördüklerimi ve yaşadıklarımı hiç kimseye anlatamamış, sessizliğe gömülmüştüm. Nasıl anlatılırdı ki böyle bir şey? Üstelik anne ve babamın gözlerimin önünde katledilmesini ben kendime bile anlatamazken… Psikolojik tedavi gördüğüm dönemlerde, doktora bile doğru dürüst anlatamamıştım. Amcamın anlattıklarıyla tedavi görebilmiştim. Zihnimi acı dolu düşüncelerden uzaklaştırdım ve Kadir amcaya meraklı gözlerle baktım. Söylediklerini biraz da olsa acım hafifledikten sonra tam anlamıyla idrak edebilmiştim. Babam ölmeden önce ondan ne istemişti? Kadir amca merakla beklediğimi görünce tekrar söze başladı.

“Baban hastanede son nefesini vermeden önce, benden Yiğit ve senin evlenmeni istedi,” demesiyle gözlerim şaşkınlıktan açılmış, donup kalmıştım. Babam bunu ta o zamandan mı düşünmüştü? Üstelik ölüm döşeğindeyken? Kendime geldiğim an sedire bıraktığım küçük defter ve kalemi alarak Kadir amcaya aklımdakileri sormak için yazmaya koyuldum. Neyse ki bu sefer yanımda kalem ve küçük bir defter getirmeyi akıl edebilmiştim.

“Nasıl yani? Babam neden böyle bir şey istedi?” yazıp defteri ona uzattım. Okudu ve yüzünde oluşan acı bir tebessüm eşliğinde konuşmaya başladı.

“Çünkü baban senin burada mutlu olamayacağını biliyordu. Her ne kadar amcandan emin olsa da yengeni tanıyordu. Yengen anneni hep kıskanırdı çünkü babaannen ve dedenin ilgilerinin hep annenin üzerinde olduğunu düşünürdü ama onlar hiçbir zaman gelinleri arasında ayrımcılık yapan insanlar değildi. Sadece yengen fazla hırslı ve kıskançtı, bunu her fırsatta da annene göstermekten çekinmiyordu.” Taşlar şimdi yerine oturmaya başlamıştı. Demek ki yengem bu yüzden beni sevmiyordu ve bana bu yüzden hep ‘anası kılıklı’ diyordu. Yengemin kalbi kıskançlık ve hırstan kararmış, katrana dönmüştü. Kadir amcanın aldığı derin nefes ve ardından sarf ettiği sözler ile tekrar düşüncelerimden sıyrıldım. “Şimdi de kardeşimin son isteğini yerine getirmek için buradayım ve senden babanın son isteğini kabul etmeni istiyorum.”

Kurumayan yaşların yerini bir yenileri daha aldı. Canım babam, son nefesini vermeden önce bile beni düşünmüştü. Gözlerimi kapattım ve zihnimde babamın hiç unutmadığım yüzünü canlandırdım. Küçükken beni kollarına alıp başım dönene kadar döndürmesi, her eve geldiğinde cebindeki çikolatayı benden öpücük alıp öyle vermesi, ağlamama dayanamayıp tüm şımarıklıklarıma katlanması…

Her şey bir bir geçti gözümün önünden. İşte bunlar o kara günden önce zihnimde kalan tek güzel anılarımdı ve onları çok nadiren anımsardım. Benim babamın son nefesinde bile tek düşüncesi beni korumak olmuştu. Ben böyle geçmişe giderken elimi tutan elle gözlerimi açtım.

“Biliyorum, oğlumun bugün yaptıklarıyla çok üzüldün. İstememekte haklısın ama ben bu evliliği sadece babanın vasiyeti olduğu için değil, gerçekten oğlumla evlenmeni istediğim için de buradayım. Yiğit sinirlendiğinde ne dediğini bilmez ama sonrasında ise pişman olur çünkü her ne kadar soğuk görünse de aslında merhametli biridir. O iyi biri Arya. Sadece şu sıralar fazla sinirli. Senden istediğim oğlumla evlenip hem ona bir yuva vermen hem de kardeşimin, yani babanın isteğini yerine getirmen. Ve emin ol kızım, mutlu olacaksın.”

Ne diyeceğimi bilmeyerek sadece karşımda bana baba şefkati gösteren adama baktım. Gözleri ve sözleri bu evliliği kabul etmem için âdeta çırpınıyordu. Ben ise nasıl bu kadar emin konuşup mutlu olacağımı söyleyebildiğini düşünüyordum. Sesindeki güven ve eminlik kafamı karıştırmıştı. Fakat ben yine de beni sevmeyen bir adamla mutsuzluğu yaşayacağımı biliyordum. Sıkıntıyla soludum ve tekrar yazmaya başladım.

“Benim gibi konuşamayan bir kız, ona nasıl bir yuva verebilir ki? Ayrıca bana ömür boyu mahkûm olmasını isteyemem. Babam için, sizin için her şeyi yaparım ama bunu yapmamı beklemeyin benden, hem o da istemiyor. Bunu bana gayet açık bir şekilde söyledi.”

Kalemimden dökülen kelimeler parmaklarımı yakmıştı, derimin altından kanıma karışıp bir zehir gibi damarlarımda dolanmıştı. Ben bu kelimeleri ellerimle yazıp dilimle de tekrar etmiştim ve bu yüzden dilimle tekrar ederek yazdığım bu kelimeler ağzımda acı bir tat bırakmıştı. Acı gerçek, dilimi ve parmaklarımı yaktığı gibi içimi de yakıyordu, damarlarımda dolanan zehir ise tüm benliğimi... Ama adı üstündeydi, bunlar acı birer gerçekti.

Kadir amcanın sert ve itiraz dolu sesini işittim. “Bu asla bir engel değil kızım. Güzelliğin, iyilikle dolu olan kalbin bunu fazlasıyla tamamlıyor. Yiğit’in zamanla değişeceğini biliyorum. Ayrıca önemli olan kalbinin sesi. Kabul et ki hem dostumun isteğini yerine getireyim hem de seni buradan kurtarayım. Hem şimdi kabul etmesen bile vazgeçmeyeceğim. Senin gibi güzel bir kızı oğluma almakta kararlıyım,” dedi yumuşayan ifadesinin ardından gülümseyerek.

Utanarak kafamı önüme eğdim. Kadir amca vazgeçmeyeceğini açıkça söylemişti. Bir süre sessizce bekledim, içimi dinledim ve kalbimin sesine dikkat kesildim. Aklım ise tamamen devre dışı kalmıştı. Ya da ben öyle kalmasını istemiştim. Kalbimin sesi, aklımın sesini bastırır nitelikteydi. Evet. Burada hiçbir zaman mutlu olamamıştım, ayrıca yengemin ve Rojin’in yaptıklarına bir ömür boyu katlanacak gücüm de kalmamıştı. Her ne kadar beni kırmış olsa da yine de onu isteyen ve kabul etmemi söyleyen arsız kalbimin sesi kulaklarıma doluyordu.

Kalbim mantığımdan daha baskındı. Ben de beni zorlayan kalbimin sesini dinledim ve bana beklentiyle bakan adama kafamı olumlu anlamda salladım. Yaptığım belki de aptallıktı ama aşkın zaten akılla, mantıkla işi olmazdı, değil mi? Bu belki de kendi kendime uydurduğum bir bahaneydi ve ben belki de çok pişman olacaktım ama şu an içimdeki duygular mantıklı düşünmemi fazlasıyla engelliyordu.

Kadir amca gözlerindeki sevinçle ve sımsıcak gülümsemesiyle önce alnımı öptü, sonra da bir baba şefkatiyle bana sarıldı.

 

***

O gece Demir ailesi gittikten sonra odama çekilerek verdiğim kararın şaşkınlığını sabaha kadar üstümden atamadım. Sürekli kendi kendime, ne yaptım ben, diyordum. Ben onunla evlenmemeye kararlı değil miydim? Neden kabul etmiştim? Babamın, amcamın, Kadir amcanın ve laf anlamaz kalbimin baskısı altında kalmıştım. Tüm bunlar kafamın ve duygularımın karışmasına neden olmuştu. Bir anlık verdiğim kararı sakin kafayla düşünmek, bana verdiğim kararın doğruluğunu sorgulatmıştı. Doğru değildi, biliyorum ama bir kere evet demiştim. Ah benim aptal kafam! Artık geri dönüşü çok zordu. Çünkü hazırlıklara çoktan başlanmış, duyan herkes duymuştu. Belki de Yiğit’e olan öfkem yüzünden kabul ettim, diye düşünmeden de edemiyorum ama o an duygu yoğunluğum çok fazla ve karışıktı.

Duygularımdan birini seçip, işte bu yüzden kabul ettim diyemiyordum. Sanırım pişman olmanın eşiğindeydim. Çelişkilerle dolu olan yüreğim ne yapacağını bilmiyordu. Uzun süredir yumduğum gözlerimi araladım ve hazırlığıma kaldığım yerden mecburen devam ettim. O gece verdiğim karardan ötürü şu an düğün alışverişi için hazırlanıyordum.

Üstüme çiçekli elbisemi giyip, belime gelen uzun saçlarımı taramaya başladım. Her ne kadar dışım renkli, cıvıl cıvıl, bahar gibi görünse de içim bir o kadar renksiz, solmuş bir sonbahar gibiydi. Tıpkı sonbaharda yapraklarını döken ağaçlar gibi dökülmüştü tüm umutlarım. Geriye sadece kuru bir dal kalmıştı. Baharın etkisiyle ağaçlarda tekrar yeşermeye başlayan yapraklar gibi benim de umudum bir gün yeniden canlanır mıydı, yoluma ışık olur muydu, bilmiyordum. Bunu zaman gösterecekti.

Bu yaptığım belki de hataydı, belki çok üzülecektim ama nasıl olsa burada da hep üzüldüğüm ve üzüleceğimi bildiğim için değişen pek bir şey olmayacaktı. Hayat yine benim için aynı akacaktı. Belki de bir kısır döngüden ibaret olacaktı. O gece düğün hakkında her şey konuşulmuştu. Nişan olmayacak, iki hafta içinde düğün yapılacaktı. Bu kadar kısa sürede olacağı için şaşırmıştım.

Ben hazırlıkların nasıl yetişeceğini düşünürken, Kadir amca her şeyin hazır olduğunu, sadece gelinlik ve davetiyelerin basılıp herkese gönderilmesinin kaldığını söylemişti. Beni ikna edeceğinden ve bu evliliğin olacağından önceden beri emindi. Bugün de kalan eksiklikleri tamamlamak için alışveriş yapacaktık. Heyecanlı değilim dersem yalan söylemiş olurdum. Çünkü oldukça heyecanlıydım. Şartlar istediğim gibi olmasa da sonuçta bir kere evleniyordum.

Sanırım yine duygularımla hareket ediyordum, mantığımın sesini bir televizyon sesi gibi kısmıştım. Zaten son birkaç gündür sesini iyice duymaz olmuştum. Odamın kapısı açılınca bakışlarım o yöne kaydı. İçeri giren Seniha teyzenin gözleri dolu doluydu. Yüzünde ise gözlerine inat sıcak bir gülümseme vardı.

“Ah kuzum! Senin de evlenip yuva kuracağını göreceğim ya, benden mutlusu yok bu dünyada,” dedi ve bana sıkıca sarıldı. Bana sarılan bu kadına aynı sevgi dolu karşılığı vererek sarıldım. Beni kendi kızıymışım gibi seviyor, sahipleniyor, her anımda yanımda olup beni yalnız bırakmıyordu. Hakkı çoktu üzerimde.

Seniha teyze kimsesi olmayan bir kadındı. Sevdiği adamla evlenip çok mutlu bir hayatı varken kocası kaza geçirip ölmüştü ve ondan iki sene sonra da annesi de bu dünyadan göçüp gitmiş, yalnız kalmıştı. Zaten babası Seniha teyze çok küçükken ölmüştü ve bu yüzden babasız büyümüştü. Hayatında sevdiği herkesi kaybetmişti. Bazen onu kocasının fotoğrafına bakıp ağlarken buluyordum. Kocasından başkasıyla evlenmemiş, ondan başkasına bakmamıştı. Çünkü bazı insanlar bu hayatta bir kere severdi, o da kocasına çok büyük bir aşkla bağlıydı. Bazen onu bana anlatırdı ve o zaman gözlerindeki aşka şahit olurdum.

Aşkı çok güzel anlatır, çok da güzel yaşadığını gösterirdi. Bu herkese nasip olmazdı. O anlatırken ben hayallere dalardım, o anda düşündüğüm tek bir kişi vardı. Yıllardır kalbimde taşıdığım adamla güzel bir aşk yaşamayı ister ve dilerdim. Ben bu eve geldikten sonra amcam bana bakması, benimle ilgilenmesi için Seniha teyzeyi getirmişti. O da bunu layığıyla yerine getirerek kendini bana adamış, her şeyimle ilgilenmişti. İşte bu yüzden hakkını ödeyemezdim. Bu hayatta belki de beni anlayacak tek kişiydi. İkimizde en sevdiklerimizi kaybetmiştik, acılarımız ortaktı.

Ellerimi harekette geçirerek, “Yapma böyle ama sultanım. Bak vazgeçerim, sonra da ömür boyu bana katlanmak zorunda kalırsın, ona göre,” diyerek işi şakaya vurdum. Yüzü gülsün, mutlu olsun istiyordum.

Sonunda yüzü gülen Seniha teyzem, “Deli kız, senden kurtulmuşken vazgeçmene izin verir miyim hiç?” dedi.

Yalandan üzülmüş gibi yapıp, “Benden bu kadar çok kurtulmak istediğini bilmiyordum,” dedim. Elini kaldırdı ve saçlarımı şefkatle okşamaya başladı. Gözlerinde hüzünle birlikte saf bir sevgi vardı.

“Mutlu olmanı o kadar çok istiyorum ki, benim yanımda olmasan da olur. Bir yanım buruk da olsa yine de çok mutluyum. Güzel kuzum benim, sen mutlu olmayı hak ediyorsun ve umarım bu güzel yüzün hep güler,” diyen Seniha teyzeme sarıldım ve gözümden düşen yaşa mâni olamadım. Onun hüznünü yok edeyim derken, ondan daha da kötü olmuştum.

Benden ayrıldıktan sonra gözlerini silerek, “Hadi kız, bu kadar duygusallık yeter. Düğün günü nasıl olsa devam edeceğiz. Hazırsan inelim bir an önce. Geldiler, seni bekliyorlar,” dedi. Ben de onun gibi yaşın yanağımda bıraktığı izi sildim ve gözlerimi kurulayıp, Seniha teyzeye kafamı olumlu anlamda salladım. İkimiz de hareketlenerek beraber odadan çıktık.

Evin taş merdivenlerinden aşağı indikçe görüş alanıma avluda oturan Esma teyze ve yanında benim yaşlarımda olduğunu tahmin ettiğim bir kız girdi. Kızı temkinle ve dikkatle incelemeye başladım. Siyah saçları, esmer teni ve badem gözleriyle çok güzel bir kızdı. Esma teyzeye benziyordu fakat Esma teyze beyaz tenli bir kadındı. Kızı olmalı diye düşündüm. Yanlarına gittiğim gibi Esma teyze bana yine sevgiyle sıkıca sarılıp öptü.

Benden ayrıldığında, “Nasılsın güzel kızım, iyi misin?” dedi. Ona küçük bir tebessüm yollayarak kafamı olumlu anlamda salladım. Yanındaki kızı işaret edip, “Bu benim kızım Avşin,” dedi.

Avşin ayağa kalktığında beni kendine çekip sarıldı. Geri çekilen Avşin annesine dönüp, “Ay anne, yengem çok güzelmiş!” dedi coşkuyla.

Onun bana olan bu sıcak davranışına şaşırmıştım ama şaşırmamam gerektiğini biliyordum. Çünkü Yiğit hariç hepsi çok iyi ve sıcak insanlardı. Acaba o buz kütlesi kime çekti diye düşünmeden edemedim. Ayrıca Avşin’in bana yenge demesi biraz tuhaf hissettirmişti.

“Öyledir benim gelinim,” diyen Esma teyze, o esnada ayaklanmıştı. “Hadi artık gidelim.”

“Ben de gelmek isterdim ama Rojin biraz hasta, onunla ilgilenmem gerek,” diyen yengemin yapmacık sesini duydum.

Yalan söylüyordu. Rojin hasta falan değildi, gelmek istemediği için bahane uyduruyordu. Gelmemesi çok da umurumda olmazdı. Hem zaten bu benim işime de gelirdi çünkü gelmesini istemiyordum. Tuhaf olan şu ki, Rojin iki gündür bana hiç bulaşmıyordu. İki gece önce Demir ailesinin tekrar gelmesiyle dayısının evine gitmişti.

Bu sessiz kalışı bende bir şeyler karıştırıyor şüphesini uyandırıyordu ama yine de günahını almak istemezdim. Bana dönen yengemin bakışları çok kötüydü, sanki öldürmek ister gibi bakıyor, nefretini gizlemeden gösteriyordu. Tabii beni öldürmek istediğine gerçekten şüphem yoktu.

“Önemli değil, zaten daha iyi olur,” diyen Esma teyze yengemin bozulan suratını keyifle izledi. Anladığım kadarıyla Esma teyze de yengemden hoşlanmıyordu. Daha fazla beklemeden konaktan çıktık ve arabaya binip yola koyulduk. Pencereden akıp giden yolu izlerken geçip giden insanlara bakıyordum. Hepsi ayrı bir hayat telaşı içinde görünüyordu. Ben böyle pencereden dışarı izlemeye dalarken dizimin üstüne konan elle Esma teyzeye döndüm.

“Bak Arya, bundan sonra sen de benim bir kızımsın. Benim için Avşin neyse sen de osun ve beni annen gibi görmeni istiyorum. O yüzden benden çekinmeni istemiyorum, tamam mı?” diyen Esma teyzeye gülümseyerek başımı salladım ve ardından dayanamayarak sıkıca sarıldım. Yine duygulanmıştım. Bu kadının sevgisi ve anne gibi kokması huzur veriyordu. Anne sevgisine aç bir insandım ve bu kadının beni doyuracağından şüphem yoktu. Esma teyze, Seniha teyzenin yokluğunu bana aratmayacak gibi duruyordu.

“Hey! Ben neyim burada, dış kapının dış mandalı mı?” dedi Avşin, vakit kaybetmeden o da Esma teyzeye sarıldı.

Avşin çatık kaşlarının arasından ciddi olmadığını gösteren bir ifadeyle, “Bana bak yenge bozuntusu, o benim annem,” dedi. Onun bu çocuk tavrına güldüm. Çok tatlı bir kızdı, ona kanım hemen ısınmıştı.

Sanırım kendime bir arkadaş bulmuştum. Avşin’le iyi anlaşacağız gibi görünüyordu. Bunu çok istiyordum çünkü daha önce hiç arkadaşım olmamıştı. Bu yönden de hep eksik kalmıştım. Keyifli yolculuğumuzu alışveriş merkezine gelmemiz böldü. Alışveriş merkezine girdiğimizde direkt yukarı çıkmak için hareketleneceğimiz esnada gördüğüm kişiyle donup kaldım. Onun burada ne işi vardı? Geleceğini bilmiyordum, bunu hiç düşünmemiştim bile.

“Abi! Gelmişsin!” dedi Avşin. Sanırım onun bundan haberi vardı.

“Sabah başımın etini yedin gelmem için, akşam da niye gelmedin diye aynısını yaşamak istemediğim için geldim.” Huzursuz görünüyordu. Göz ucuyla ona şöyle bir bakınca görebilmiştim. Kardeşi için gelmişti. Ne sanmıştım ki, benim için geleceğini mi? Bakışlarının üstümde olduğunu hissediyordum. Kısa bir süre sonra bakışlarım benden izinsiz ona yönelmişti. Hâlbuki kendi kendime ona bakmamak için o kadar da telkinler vermiştim. Yine kalbime yenilmiştim.

“İyi yaptın oğlum,” diyen Esma teyzeye tebessüm etti. Küçük de olsa onu ilk defa gülerken görüyordum. Ayrıca soğuk ve sert yüz hatları da yumuşamıştı. Demek ki bu buz kütlesi sadece dışarıya karşı soğuktu ya da sadece bana.

“Hadi o zaman alışverişe!” diyen Avşin’e bakıp güldüm. Bakışlarım tekrar ona kayınca gülüşüm yüzümde yavaşça solmaya başladı. Onun da bana dikkatle baktığını görünce gözlerimi kaçırdım ve bu sefer kendime hâkim oldum, bir daha ondan tarafa dönmedim. Yukarı çıkmak için hareketlenen Esma teyze ile Avşin’in peşinden gideceğim sırada kolumu tutan elle durmak zorunda kaldım.

Hayır! Bu olamazdı değil mi? Şu an kolumu tutan o değildi! Ah, kimi kandırıyordum? Basbayağı kolumu tutan Yiğit’in ta kendisiydi. Bakışlarım koluma çevirdim. Bu sefer gözlerimle şahit olmuştum. Elinden koluma yayılan sıcaklık tenimin karıncalanmasına, kalbimin ritminin değişmesine neden oluyordu. Yutkundum. Heyecandan yine avuç içlerim terlemeye başlayınca onları sertçe sıktım.

Dokunuşu başta içime bir sıcaklığın yayılmasına neden olsa da bana söyledikleri zihnime doluşunca hızlı bir atakla bakışlarımı yüzüne çevirdim ve o soğuk, simsiyah gözlerinin içine ifadesizce baktım. Onun gözlerine dalıp gitmemek için kendimi zor tutuyordum.

Duvarlarımı, ifadesizliğimi yerle bir etmesine az kalmıştı. Her ne kadar ifadesizce yüzüne bakıyor olsam da kalbim ona çoktan dalıp gitmişti. Sanki insanlar silikleşmeye başlamıştı. Sadece ikimiz varmış gibi resmen dünyadan soyutlanmıştım. Birkaç saniye sonra kendime gelerek bakışlarımı kaçırdım, yoksa duygularımın gözlerimden okunmasına ramak kalmıştı. O da ardından hemen kolumu bıraktı. Yanıma düşen kolum öylece sallanırken sanki uyuşmuş, felç olmuş gibiydi. Kalbim göğsüme sığmaz bir şekilde şiddetle çarpıyordu. Sanki göğsümden fırlayıp sahibi olan bu adama gitmek istiyordu.

İçimi gören biri olsaydı eğer, dışarıdan yansıttığım sakin ve ifadesiz hâlime asla inanmazdı, içimde harlanan büyük bir yangın vardı. Tekrar yutkundum. Boğazım ani bir şekilde kurumuştu ama ben susamamıştım ki. Boğazıma oturan bu yumru da neyin nesiydi böyle?

“Ben...” dedi ve sustu. Sanki bir şey söylemek istiyor ama zorlanıyor gibiydi. Karşımda kıvranan hâliyle bile duran bu adam, asla heybetinden bir şey kaybetmiyordu. Her zaman takım elbise içindeki yakışıklı hâliyle, dik omuzları ve o keskin bakışlarıyla sarsılmaz bir dağ gibi görünüyordu.

Kendime yasaklayarak ondan çektiğim gözlerimi yine gözlerine çevirdim, bakışlarımı cesaretle ondan kaçırmadım, siyah gözlerinin içindeki duygu geçişlerine tüm ifadesizliğimle karşılık verdim ve ne diyeceğini beklemeye başladım. Beni çok da bekletmeden tekrar konuştu.

“Ben o gün sana söylediklerim için özür dilerim. Sana öyle söylemek istemedim, bir anda çıktı ağzımdan.” Böyle bir şey beklemediğim için tüm ifadesizliğimi alaşağı ederek yüzüme şaşkınlığın izlerini eklemişti. Kaşlarım çatıldı fakat hâlâ bir şok dalgasının içindeydim, âdeta donup kalmıştım.

Ne yani benden özür mü diliyordu? Söylediği onca şeyden sonra mı? Samimi miydi, bilmiyorum çünkü gözlerinin içine dikkatle baktığımı görünce yine tüm duygularını gizlemişti. İfadesiz sesi hiçbir duygu barındırmıyordu. Peki ben ne yapacaktım, bir sözüyle onu hemen affedip söylediklerini unutacak mıydım? Hiç sanmıyorum, bu içimde hep derin bir yara olarak kalacaktı.

 

 

Görüşmek üzere....

 

 

Loading...
0%