@ergnyusra
|
İNSTAGRAM HESABIM: yusraergn TİKTOK HESABIM: yusraergunkitaplari
5. Nefretin Gölgesinde
Hayatımda hiç bu kadar utandığımı hatırlamıyordum. Her ne kadar birkaç gün sonra evlenecek olsak da aramızda bir bağ yoktu ve ben tek başıma onun yatak odasında yakalanmıştım. Bu çok, çok utanç vericiydi. O an yüzüm domates gibi kızarmış soğuk terler dökmüştüm. Hele ki sıcak nefesini kulağımın dibinde hissetmek, beni tarif edilemez bir heyecana sürüklemişti. Vücudum gibi içim de titremişti. Ona yakın olmak hem kalbime hem ruhuma zarardı. Kalbimin hızı canımı acıtacak türdendi, kriz geçirecek gibi sıkışıyor, hızlı atıyordu. Tüm uzvumla hissettiğim yakınlığı ve başımı döndüren, beni başka diyarlara götüren kokusu bana yabancıydı fakat giderek alışmaya başlıyordum. Bu beni korkutuyordu. Zaten ona ait olan kalbim varken bir de bedenimin ona alışması beni ona daha da bağımlı hâle getirecekti. Yiğit’in bana olan soğuk tutumundan dolayı bu bana zarar verecekti. Âşık yanım ondan daima daha fazlasını isteyecekti ama Yiğit’in bana şu an olduğundan daha fazlasını verebileceğini sanmıyordum. Taştan duvarlarla örülü olan kalbine bir set çekerek duygularını orada saklı tutuyordu. Kimsenin görmesine ve o duvarın ardına girmesine izin vermiyordu. Kalbi onun kalesiydi ve o kalbini yüksek surlarla çevreleyerek herhangi bir fetihten koruyordu. Avşin’in bana anlattığı, onun kadınlar hakkındaki düşüncelerinden yola çıkarak bunları tahmin etmem zor olmuyordu. Onun kalbine girmeye, o yüksek duvarları aşmaya cesaretim var mıydı? Günün birinde bu cesareti kendimde bulabilir miydim, bilmiyorum ama sonunda ağır yaralar alacağımı biliyordum ve bunu bile bile hâlâ kalbim ondan vazgeçmiyordu. Ne onunla olmaya ne de vazgeçmeye cesaretim vardı, arafta kalmıştım, bu belirsizlik beni yoruyordu. Az önce olanlar yüzünden kafamı kaldırıp da yüzüne bakamıyordum. Kulağıma söylediklerinden sonra aramıza mesafe koyması benim oradan kaçmam için bir fırsat olmuştu. Kafamı yerden kaldırmadan hızlıca odadan çıkarak kendimi dışarı atmış, derin derin nefesler almaya çalışmıştım. Birbiri ardına aldığım sık nefesler boğazıma takılıyordu. Bedenimdeki titreme ve heyecanın dinmesi için biraz bekledikten sonra aşağı inebilmiştim. Yanaklarımın ısısını hâlâ hissedebiliyordum. Benden kısa bir süre sonra onun da aşağı indiğini göz ucuyla görmüştüm. Karşıma oturduğunda bakışlarını üstümde sabitledi fakat ben kafamı kaldırıp da yüzüne bakamıyordum. Üstümdeki bakışları yüzünden yerime iyice sinmiştim. Sertçe yutkundum. Az sonra Avşin de aşağı inmiş ve gelip yanıma oturmuştu. Hâlimi görünce telaşla, “Arya, ne oldu sana?” dedi. Kafamı kaldırıp öldürücü bakışlarımı ona yönelttim. Artık nasıl bakıyorsam hem korkmuş hem de meraklı bir ses tonuyla, “Ne oluyor ya, niye öyle bakıyorsun bana?” dedi. Elimin arasında sıktığım defterin yamulmasına aldırmadan öfkeyle yazmaya başladım. “Senin yüzünden az önce utançtan yerin dibine girdim.” Yazdıklarımı okuduktan sonra kafasını kaldırdı ve bana anlamadığını belirten bir bakış attı. “Neden, ne oldu ki?” dedi. Çatık kaşlarımın ardından ona bakıp, başımla bizimkileri gösterdim ve başka yere gitmek için küçük bir işarette bulundum. Çünkü Avşin’i azıcık tanıdıysam söylediğim an çığlık atıp, heyecanla nasıl konuştuğunu bilmeden bağıracaktı. “Tamam, hadi gel benim odama geçelim,” dedi. İçeridekilere kısa bir bakış attığımda kendi aralarında sohbete dalmış bir hâlde olduklarını gördüm. Rojin’in ise her zamanki gibi gözü Yiğit’in üstündeydi. Avşin’e olan sinirimin üstüne bir de Rojin’e duyduğum öfke eklenmişti. Bu öfke daha derin ve daha fazlaydı. Bakışlarımı hızla Yiğit’e çevirdim. Onun da Rojin’e bakıp bakmadığını merak etmiştim. Kendimi buna hazırlamıştım bile çünkü Rojin öyle yoğun bir şekilde bakıyordu ki, bir erkeğin ilgisini çekecek türden bakışlardı bunlar. Fakat Yiğit’i bana bakarken bulmayı beklemiyordum. Bu afallamama neden olmuştu. İfadesiz bakışları alaylı bir hâl alınca, yutkunup kafamı aynı hızla geri çevirdim. Biz Avşin’le kalkıp odasına gittiğimizde beni hemen içeri sokup yatağa oturttu. “Anlatsana hadi, ne oldu?” dedi merakla. Ona sinirli bir bakış attıktan sonra yazmaya başladım. “Senin yüzünden abine odasında tek başıma yakalandım.” Okur okumaz, “Ne? Sen ciddi misin?” diye bağırdı. Ve sonra bir anda kahkaha atmaya başladı. Benim kaşlarım kahkahasıyla daha da çatılırken, daha fazla dayanamayıp koluna vurdum. “Ah! Ne vuruyorsun ya? Acıdı,” dedi, yüzü buruşmuştu ama hâlâ benimle eğlendiğini göstermeye çekinmiyordu. “Oh olsun, ben düştüğüm utanç verici duruma yanarken sen burada kahkaha atarak gülüyorsun.” Hâlâ kolunu ovalarken, “Aman be yenge! Ne olacak sanki? Birkaç gün sonra evleniyorsunuz zaten ve orası senin de odan olacak,” dedi. “Evet ama yine de bu böyle hoş olmadı. Kendimi sapık gibi hissettim.” Yazdıklarımı bir kere daha okuduğunda az öncekinden daha gür bir kahkaha attı. Ona attığım kötü bakışları görünce kahkahasını bastırdı, bu sefer gülmemek için dudaklarını birbirine geçirdi, kendini zor tutuyordu. Onun bu hâline sinirlenerek kalkacağım sırada kolumdan tutup beni durdurdu. “Ya dur, gitme. Hem ayrıca güzel anlarınızı ve gecelerinizi geçireceğiniz odayı gördün, fena mı oldu?” deyip göz kırptı. Bunu söylemesiyle kocaman açılan gözlerimle bacağına sert bir çimdik attım. Yüzüm kızarmıştı yine. Of! Sanırım bu gece yüzüm salça kavanozuna batmış gibi, domatesten farksız bir suratla gezecektim. Bu kızın hiç utanması yoktu gerçekten! “Ya sen de iyi alıştın beni dövmeye. Ayrıca ben senin bugüne bugünlük hem tatlı hem güzel hem de çekici görümcen oluyorum, az saygı yahu,” dedi pişkin pişkin. “Asıl çok edepsiz bir görümcesin. Ben burada ne anlatıyorum, sen ne diyorsun? Hepsi senin yüzünden, ne diye bırakıyorsun beni orada tek başıma?” Yazdıklarımı gözüne sokarcasına ona gösterdim. Defteri gözünün önünden çekip bana baktı. “Ya ben ne bileyim böyle olacağını? Uzun zamandır konuşmadığım bir arkadaşım aradı, açmasam ayıp olurdu. Özür dilerim Arya. Vallahi bilerek ve isteyerek yaptığım bir şey değildi,” dedi yüzüne masum bir ifade takınarak. Omzumu silkip küskünce kafamı başka tarafa çevirdim. Gerçekten çok utanmıştım ve o da benimle dalga geçip duruyordu. Avşin kafasını yüzüme doğru eğip bana bakmaya çalıştı ama ben umursamadım. İlgimi çekmeyi başaramayınca pes etti. “Tamam ya, gerçekten özür dilerim, affet beni yengelerin güzeli,” dedi bana sokularak. Bakışlarımı yüzüne çevirdiğimde, bana kirpiklerinin arasından üzgünce baktığını gördüm. Bu hâline daha fazla dayanamayıp kafamı salladım ve tebessüm ettim. Anında üstüme atılıp sarıldı. Onun bu sıcak ve arkadaş canlısı hâlini çok seviyordum. Birbirimizden ayrılınca yüzüme içten ve güzel bir gülümsemeyle bakıp, “Ben gerçekten seni çok sevdim Arya. Bak, ben abime çok düşkünüm ve hep onun bir gün evleneceğini düşünerek kıskandım. Annem senden bahsedince hâliyle huysuzlandım ama annem seni tanıyınca çok seveceğimi söyledi. Bense aklımda sana ne tür işkenceler etsem diye düşünüyordum,” dedi ve düşündüklerine güldü. Beni de güldürürken aynı zamanda hakkımda düşündükleri iki kaşımın havalanmasına neden olmuştu. Avşin’in tekrar konuşmasıyla ona dikkat kesildim. “Annem durumunu ve yaşadıklarını anlatınca üzüldüm, yanlış anlama, kesinlikle acımadım sana. Aksine güçlü duruşuna hayran kaldım, bir de güzelliğine tabii. Tanıştığımızda, sana sarıldığımda gözlerinin derinlerinde sakladığın acıya şahit oldum. Hiç arkadaşının olmadığını o an anladım, yalnızdın. Sonra da seninle yenge-görümce değil de arkadaş olmak istedim ve olduk da. Bundan sonra hep yanındayım, görümcen olarak değil, en yakın arkadaşın olarak. Bunu bilmeni istiyorum.” Gözlerim dolmuştu. Nasıl güzel kalpli bir kızdı böyle? Beni anlamıştı, gözlerimden geçen acımı görmüştü ve en önemlisi de beni daha iki gündür tanımasına rağmen benimle arkadaş olmuştu. Hiç kimse bana onun davrandığı gibi davranmamış ve beni anlamamıştı. Dayanamadım, kollarımı ani bir atakla boynuna sardım. Bu sarılışımı sevgiyle karşıladı, gözümden düşen küçük bir yaşa engel olamadım. Varsın aksın dedim çünkü hayatımda ilk defa mutluluktan gözyaşı döküyordum. Sonra yalnızlığım ve dışlandığım zamanlar aklıma geldi. Nasıl da acı çekmiştim hayatımın her döneminde. Ama artık biliyordum ki yalnız değildim, harika bir arkadaşım vardı. Akan her bir gözyaşımda yılların acısını çıkardım. Biliyordum ki bu aile bana çok iyi gelecekti. Her ne kadar Yiğit’in beni hiçbir zaman sevmeme ihtimali olsa da annem, babam, kardeşim ve dostum diyeceğim insanlara sahip olmuştum. Sesli bir şekilde burnunu çeken Avşin’in de ağladığını anladım. Birbirimizden ayrılıp gözlerimizi sildik ama Avşin bununla kalmayıp seslice tekrar burnunu çekmişti. Onun bu çocuksu hâliyle güldüm. Ağlamaklı ifadesiyle o da güldü, bu hâliyle çok tatlı duruyordu. İçimdekileri dışarı akıtmak için hemen yazmaya koyuldum. “Ben de seni çok sevdim ve ilk defa bir arkadaşa sahip olduğum için çok mutluyum. Artık yalnız olmadığımı biliyorum. Teşekkür ederim,” Gülerek uzanıp yanağımdan öptü. “Ay yeter bu kadar duygusallık, zaten bir ağladım mı gözlerimden çok burnum akıyor, senin yüzünden sümüklü bir kız oldum,” dedi bu hüzünlü havayı dağıtmak adına. Yıllardır ilk defa böyle içten ve kalpten gülümsedim. Gözlerimin parladığına emindim. Biraz daha sohbet ettikten ve kendimizi toparladıktan sonra aşağı inmiştik. Her ağladığımda olduğu gibi yine burnum kızardığı için yüzümü soğuk suyla birkaç defa yıkamam gerekmişti. Tabii Avşin’in palyaço gibi olduğumu söyleyip dalga geçmesi yüzümün asılmasına neden olmuştu. Ona dilimi çıkarıp önden yürümeye başladım. Yarı yolda bana yetişip kolunu omzuma attı ve gönlümü aldı. İçeri girdiğimizde Rojin yerinde yoktu. Nerede olduğunu düşünürken onun da merdivenlerden indiğini gördüm. Bu kızın yukarıda ne işi vardı? Niye gitmişti oraya? Bu gibi soruları kafamdan geçirirken az sonra Yiğit de Rojin’in geldiği yerden inmişti. Gerilmiş, yüz hatları daha da sertleşmişti. Bakışları beni bulunca, göz göze geldik. Yiğit birkaç saniye yüzüme baktıktan sonra kafasını çevirmişti. Neler oluyordu böyle? Hiçbir şey anlamamıştım. Bakışlarımı Rojin’e çevirdim. Yüzündeki alay dolu ve sinsi gülüşüyle bir şeyler karıştırdığını fazlasıyla belli ediyordu. Ona gözlerimi kısarak baktım. Kim bilir ne yapmıştı? Yiğit’e de soramazdım ki şimdi. Sıkıntıyla soludum. Gecenin ilerleyen saatlerinde artık gitme vakti gelmiş, ayaklanmıştık. Hem utanç dolu hem de güzel bir geceydi. Rojin’in son hâli kafamı kurcalasa da düşünmeyi sonraya bırakmıştım. Nasıl olsa yakında çıkardı kokusu. Herkes ile vedalaştıktan sonra arabaya binerek eve gitmek için hareketlendik. Esma teyze ve Avşin’in bana sıkıca sarılması yine yüzümü güldürmüştü. Onların bana gösterdiği gerçek sevgi beni mutlu ediyordu. Esma teyze anne gibi kokuyor, anne gibi kucaklıyordu beni, Avşin ise bir dost ve bir kardeş gibiydi. Eve vardığımızda herkes odalarına dağılmıştı. Odama girip üstümü değiştirdim. Yatmadan önce Seniha teyzeye bakmayı istesem de bu saate kadar çoktan uyumuş olduğunu bildiğimden böyle bir girişimde bulunmadım. Sanırım ben de dinlensem iyi olacaktı. Sabah yengemin kulakları tırmalayan sesiyle uyanmak zorunda kaldım. Yine ne istiyordu benden? Bu kadından bıkmıştım artık. “Kalk hadi kalk! Öğlene kadar uyuyacak mısın?” Yorganımı çekiştirerek söylenmeye devam ediyordu. Sonunda pes ederek gözlerimi araladım ve yataktan doğruldum. Uyuşuk hareketlerle ayaklarımı yataktan aşağı sarkıttım. Yine gece uyuyamamıştım ve bu yüzden beynim ayılmayı reddediyordu. Ben etrafa uykulu gözlerle bakıp ayılmaya çalışırken, yengem gelip saçlarımı çekti. Acı dolu bir iniltinin dudaklarımdan dökülmesine engel olamadım. “Sana hemen kalkmanı söyledim ama sen hâlâ aval aval bakıyorsun,” dedi sinirle. Hâlâ saçlarımı çeken elini itmeye çalıştım ama başarılı olamadım. En son tırnaklarımı etine geçirip elini ittim. Dudaklarından çıkan küçük çığlıkla eline baktı, büyük ihtimalle tırnak izim çıkmıştı. Çektiği yeri ovdum ve tamamen açılan gözlerimi öfkeyle yengeme yönelttim. Gözlerinden ateş saçarak üzerime doğru yürüdü. Ayağa kalkıp olası bir saldırıya karşı hazırda beklemeye başladım. Artık küçük değildim ve kendimi ona karşı koruyabiliyordum. “Seni dilsiz aptal! Sen kim oluyorsun da tırnaklarını elime geçiriyorsun? Ha!” diye bağırdı. Elini kaldırıp tokat atacağı sırada bileğinden tuttum ve meydan okuyan bakışlarımı ona çevirdim. Bunu yapmamla gözleri kocaman açılmış, bayağı şaşırmıştı. Çünkü böyle bir şeyi benden beklemiyordu ama artık canıma tak etmişti. Bu sefer bana dokunmasına izin vermeyecektim. Artık yeterdi! Bu kadın ve kızı zaten bana tokat atmaya, eziyet etmeye yer arıyordu. Elini atar gibi bırakıp gözlerimi ona diktim ve ellerimi harekete geçirdim. “Artık karşında o küçük kız yok, büyüdüm. Bana dokunmana izin vermeyeceğim. Bıktım artık eziyetlerinden.” “Şuna bak hele! Büyümüş olman mı sana bu cesareti veriyor? O Seniha denen kadın mı sana bunları öğretiyor? Merak etme, o da yakında gidecek buradan,” demesiyle öylece kalakaldım. Ne demek istiyordu bu kadın, nereye gidecekti Seniha teyze? Aklımdaki soruları duymuş gibi, “Onu kovdum. Geçen gün mutfakta kızıma yaptığından sonra burada kalacağını mı sanıyordu? Bugün gidecek ve sen de bana kalacaksın, o zaman sana yapacaklarımdan kork,” dedi ve o iğrenç bakışlarını üzerime dikti. Zafer kazanmış edasıyla keyifle biraz daha yüzüme baktıktan sonra odadan çıktı. Arkamdaki yatağa oturdum. Amcam böyle bir şeye izin vermezdi. Gerçi bu kadın dediğini yapardı, kötülükte sınır tanımazdı. Beni bu derece üzen şey yengemin bana yapacakları değil, Seniha teyzemin bu yaştan sonra nereye gideceği ve ne yapacağı düşüncesiydi. Ayaklanarak banyoya gittim ve çabucak yüzümü yıkayıp üstümü değiştirdim. Ardından hızlı olmaya çalışarak odadan çıktım. Seniha teyzemi bulmalıydım. Mutfağa baktım ama orada yoktu, koşup odasına gittim ve kapıyı çalmadan odaya daldım. Onu yatağını düzeltirken gördüm. Kapıyı şiddetli bir şekilde açmamla irkilmişti. Elini kalbine koyup, “Ödümü kopardın Arya,” dedi yanıma doğru gelerek. Yüzümdeki ifadeyi fark edince telaşla konuştu. “Ne bu hâlin?” Ellerimi harekete geçirip, “Doğru mu, gidiyor musun buradan?” dedim ağlamaklı bir ifadeyle. Kalbim bu düşüncenin acısıyla tekledi. Ben korkuyla ne diyeceğini beklerken Seniha teyze elimden tutup beni yatağa oturttu. “O cadı Sultan söyledi değil mi?” dedi. Gözleri öfkeyle parlamıştı. Başımı olumlu anlamda sallayıp ellerimi harekete geçirdim tekrar. “Doğru yani gideceksin?” Söylediğim tespitten çok soru niteliği taşıyordu. “Merak etme kuzum, gittiğim falan yok. Daha doğrusu gideceğim ama sen evlenip bu evden gidene kadar buradayım,” dedi. “Nasıl yani, nereye gideceksin, buradan başka gidebileceğin bir yer var mı? Peki ben bir daha göremeyecek miyim seni?” Ellerimi o kadar hızlı oynatmıştım ki Seniha teyze beni takip etmekte güçlük çekmişti. Hâlâ havada olan ellerimi tuttu ve “Önce bir sakin ol yavrum. Dün yengen amcanla konuşmuş. Benim artık çok yaşlandığımı ve işten ayrılmak istediğimi söylemiş. Dün amcan beni yanına çağırdı ve gerçekten gitmek isteyip istemediğimi bir de bana sordu. Ben de yengenin söylediklerini yalanlamadan kabul ettim. Yalnız amcana, senin buradan gidene kadar kalmama müsaade etmesini istedim, o da sağ olsun kabul etti. Zaten sen burada olmadıktan sonra benim burada ne işim var kızım? Ayrıca bu evden ayrılsam da buralardan gitmem. Seni yalnız bırakır mıyım hiç?” dedi. Rahatlamıştım. Seniha teyzenin buradan gitmeyeceğini duymak, yani en azından ben bu evden gidene kadar benimle olacağını duymak içimi rahatlatmıştı. Ayrıca zaten ben de istemiyordum ben gittikten sonra burada kalmasını. Yengeme katlanmak gerçekten çok zordu. Keşke o da benimle gelebilseydi. “Peki buradan gittikten sonra nerede kalacaksın?” Seniha teyze yanağımı okşadı ve “Beni merak etme güzel kızım, halledeceğim. Seniha teyzen başının çaresine bakacak güce sahip,” dedi. Sesi kendinden emin bir şekilde çıkıyordu. Ve ben de biliyordum ki o her şekilde başının çaresine bakardı. Tamamen rahatlayarak gülümsedim. Daha sonra beraber aşağı inip masayı kurduk. Amcam bugün erkenden çıktığı için yengem ve Rojin ile baş başa kalmak zorundaydım. Sofraya oturacağım sırada yengemin sesini duydum. “Git mutfakta zıkkımlan. Hazır amcan yokken şu iğrenç yüzünü görmeden güzel bir kahvaltı yapalım kızımla,” dedi. Benim canıma minnetti. Sanki ben çok istiyordum onları görmeyi. Omuz silkip mutfağa doğru gittim. Arkamdan yengemin öfkeyle homurdanmasını duydum, sanırım umursamamam onu sinirlendirmişti. Mutfağa girip kızlarla ve Seniha teyzemle neşeli bir şekilde kahvaltımı yaptım. Bugün kendimi çok yorgun hissediyordum. Seniha teyze de bunu fark etmiş ve beni zorla odama göndermişti. Yeterince uykumu alamadığım zamanlarda hep böyle olurdum. Vücudumun direnci düşerdi. Keşke gece bir tane uyku ilacı alsaydım. Odama girip kendimi yatağa attım. Bugün rahattım çünkü yengem abisinin evine gitmişti ve Rojin’i de götürmüştü. Yoksa hayatta bana rahat vermezlerdi, bu yorgun hâlime aldırmadan canıma okurlardı. Neyse ki akşama kadar rahatça dinlenebilecektim. Günler hızla geçmiş, düğüne tam tamına dört gün kalmıştı. Heyecan ve korku giderek tüm benliğimi ele geçirmişti. Onun karısı olmama çok az bir zaman kalmıştı. Ne yaşayacağımı bilememek, belirsizlik içinde kalan kalbimin korkularla dolmasına neden oluyordu. Umarım her şey güzel olurdu. Dilimde sürekli bu dua vardı. Az önce Esma teyze arayıp yüzükleri almayı unuttuğumuzu söylemişti. Bu yüzden de yüzükleri almak için biraz sonra beni almaya geleceklerdi. Oldukça hızlı bir şekilde hazırlanmıştım. Aşağı inmek için odamdan çıktım ve kalbimin sakinleşmesi için biraz bekleyerek derin bir nefes aldım. Esma teyze, Yiğit ile geleceklerini söylemişti, böylelikle benim heyecanım da tavan yapmıştı. Ne zaman adı geçse ya da onu görsem böyle oluyordum. Şu anda da aynı şey oluyordu ve sakinleşmek adına aldığım nefeslerin pek de işe yaradığı söylenemezdi. Tekrar hareketlenip merdivenlerin başına geldiğimde Rojin’le karşılaştım. Onu çekemeyeceğim için yönümü direkt aşağı çevirmiştim ama kolumdan tutması buna engel olmuştu. “Nereye böyle?” dedi. Kolumu elinden kurtarıp, “Sana ne,” dedim. Öfkeyle gölgelenen yüzünün ardından dişlerini sıkarak, “Yemin ederim sana öyle şeyler yaparım ki, bir daha benimle böyle konuşmaman gerektiğini anlarsın,” dedi. En az onun kadar sinirli bir şekilde ellerimi hareket ettirdim ve “Çok mu merak ediyorsun? Söyleyeyim o zaman, Yiğit ile yüzük bakmaya gideceğiz,” dedim. Bakışları anında değişti ve kaybetmiş olmanın verdiği hırsla bana bir adım yaklaşıp, saçımdan kavradığı gibi hızla çekti. “Sana bu zevki tattırmayacağım. Onunla evlenmene, mutlu olmana izin vermeyeceğim,” dedi. Öfke tüm benliğini ele geçirmişti. Çektiği saçımın acısıylacanım yanıyordu. Tüm gücümle onu ittirip elinden kurtuldum. Saç tellerim elinde kalmıştı ve iğrenerek elinden attı. Öfkeyle soludum. “Bunu yapamayacaksın, dört gün sonra senden kurtuluyorum. Yiğit ile evleneceğim ve senin hiçbir zaman sahip olmayacağın ama benim yerimde olmak için can attığın Demirlerin gelini, Yiğit’in karısı olacağım. Zaten çekemediğin yer burası değil mi?” dedim yüzüne küçümseyici bakışlarla bakarak. Demir ailesi Mardin’in köklü ailelerindendi ve şu an sembolik olarak kalsa da eski ağa soyundan geliyorlardı. Rojin ve annesinin de istediği şey bu köklü aileden kendilerinin faydalanmasıydı. İstediklerinin aksine onların beni gelinleri olarak istemesi ise acımasız ve bencil yengemle kuzenimi delirtiyordu. Daha fazla bekleyip onun yüzünü görmek istemediğimden arkamı dönüp merdivenlerden ineceğim sırada, sırtımda hissettiğim elle öne doğru itildim ve merdivenlerden yuvarlanmaya başladım. Kafamı korumak için elimle sardım ama sırtımın ve bacaklarımın zarar görmesini önleyemedim. Merdivenlerin sonuna gelip de bedenimin sertçe yere düşmesinden sonra yavaş yavaş bilincimin kapandığını hissediyordum. Canımın acısı nefesimi kesiyordu. Dudağımdan acı dolu bir inilti dökülmüştü. En son duyduğum şey, Murat’ın bağırması ve yanıma gelip beni kollarının arasına almasıydı.
|
0% |