@esaturk
|
Mat'a hoşgeldiniz! 💙 Siz kitaba başlamadan önce minik bir açıklama yapmamda fayda var. İlk üç bölümde ana karakterimiz yalnız olduğu için neredeyse hiç diyalog yok. İlk üç bölüm genel itibari ile iç istişare ve soyut betimleme ağırlıklı ilerliyor. Fakat ben sizleri boğmamak ve sıkmamak adına bu üç bölümü de oldukça kısa tuttum. Bu sebeple diyalog göremediğinizde gözünüz lütfen korkmasın. 4. bölümden sonrası tamamen diyalog ağırlıklı ilerliyor çünkü çözülmesi gereken çok fazla şey var. Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen 💙 ♛♚ ŞAH Pink Floyd - Marooned Direksiyonu ne kadar düz tutarsak tutalım, bazen ellerimiz uyuşur. Şeritleri ne kadar takip edersek edelim, bazen gözlerimiz kapanır. Gaza bastığımızda şeritleri yutarız. Gözlerimizi tam karşıya diktiğimizde ise transa geçeriz. Bazen yolumuzdan çıkarız. Bazen ise yoldan çıkmak isteriz. Bir uçurum gördüğümüzde durup seyre dalmak isteyebiliriz. Öyle bir seyre dalarız ki kimi zaman, direksiyon simidinin avucumuzda olduğunu bir an için unutabiliriz. Ben direksiyonu uçuruma kırmayı denedim. Fakat avuçlarımda direksiyon simidi yerine Şah vardı. Sol şeridim boşken, rotam zifiri karanlıktı. Fakat yine de şeritleri görebiliyordum. Öyle bir uçurumdu ki seyre daldığım; direksiyonumu sağıma çevirmeden yapamazdım, yapamayacaktım. Beni mıknatıs misali çeken uçuruma karşı koyamazdım. Direksiyonu ansızın sağa kırdım fakat kilitlendi. Sola çevirdiğimde sol şeride geçebildim. Tekrar hızla sağa kırdığımda ise yeniden kilitlendi; uçuruma ulaşamadım. 10 yaşındaydım. Su dolu bir küvetin içinde okyanus kadar büyük ve derin bir karanlıktaydım direksiyonu uçuruma kırarken. Yüzüm su yüzeyindeydi fakat ben okyanusun dibinde nefessizdim. Okyanus kırmızıydı, bileklerim kırmızıydı. Sağ avucumda, bileğimin sızısına rağmen sıkıca tuttuğum Şah vardı. Altın rengindeki şaha kırmızı bulanmıştı. Kalp ritmimin yavaşladığını hissettiğimde, uçuruma doğru koşar adımlarla ilerlediğim anda gözlerim kapandı sesler boğuklaşırken. Yakama bir çift el yapıştı. Okyanus dibinden, ala bulanmış şeffaf damlaların içinden çekip çıkardı beni. Şah son kez avuçlarımdaydı. 15 yıl geçti. 15 koca yıl aktı gitti. Şah'ı bir daha avuçlarıma almadım. Şah'a bir daha dokunmadım. Şah'ı bir daha görmek yahut duymak istemedim. Şah benim kırmızı çizgimdi; Şah kan kırmızıya bulanmıştı. Bir Mart sabahı gözlerimi araladığımda yine bir otel odasındaydım. Başımda yine akşamdan kalmanın hediyesi sert ağrı vardı. Çift kişilik koca yatakta soluma doğru döndüm. Çift kişilik yataklar bana hep kocaman gelirdi. Ben tek başıma hep küçücük kalırdım çift kişilik yatakta uzun boyuma rağmen. Sol yanım hep boştu. O sabah da bazı diğer sabahlardan farksızdı. Elimi yatağın soğuk tarafına attığımda odada bir koku vardı. Şahane bir parfüm kokusu doldu burnuma. Yavaşça doğrulduğumda yerde sırt üstü yatan adamı gördüm. Yerde yattığı için içten içe ona kızdım, yatağın sol tarafının soğuk olmasını istemezdim; bencildim. Kaşlarımı çatarak ayağa kalktığımda onu incelemeye koyuldum. Uzun boyluydu. Kumraldı. Yakışıklıydı. Fit bir vücudu vardı. Hafif uzun dağınık saçları, bir tel bile sakalının olmadığı biçimli çenesi, belirgin elmacık kemikleri ve dolgun sayılabilecek dudakları vardı. Beyaz gömleğinin üstten iki düğmesi ilikli değildi. Siyah bir kot pantolonu, tabanı beyaz olan siyah spor ayakkabıları vardı. Adıyla seslenmek için dudaklarımı aralayıp derin bir nefes aldığımda geri veremedim o nefesi. Nefes ciğerlerimde asılı kaldı aralık kalan dudaklarıma eşlik ederek. Adı neydi? "Hey!" diyerek seslendim. Cevap gelmedi. Sızmıştı; o da akşamdan kalmaydı. Fakat neden yerde yatıyordu ki? Neden yatağın sol tarafında değildi? Yüzümü yıkamak için banyoya ilerlediğimde aynada aksimle karşılaştım. Uyandığım mekana tezat olarak ben de onun gibi giyiniktim. Kaşlarım yavaşça çatıldı. Büyük ve açık kahverengi gözlerim, aynadakiler arasında mekik dokudu. "Hey!" diye seslendim yeniden kendimi toparlayarak. Yüzüme çarptığım suları kurulamak için havluya uzandığımda yeniden ses gelmedi. Artık sinirlenmeye başlıyordum. Kaşlarımı çatarak ayndan kendime baktım ve banyoda eko yapan sesimi yeniden yüksek perdeden serbest bıraktım. "Neden yerde yatıyorsun?!" Kızıl kısa saçlarımda gezdi gözlerim aynada, tekrar yüzüme çevrildi ve bir tur attı, lavaboya çevrildi akabinde. Cevap bekliyordum ve kaşlarım git gide çatılıyordu. Adam sinir bozucuydu ve neden onunla zaman geçirdiğimi sorguladım bir süre. Derin bir nefes alarak hırsla içeri girdim. Yanına vardığımda ayağımla bacağını dürttüm. Hareket etmiyordu. Acaba madde bağımlısı mıydı? Baştan bilseydim bunu, onunla bir gece geçirmezdim. Gözlerimi devirerek yanına eğildim. Dürtmeye başladım. "Hey! Kalk! Halıda yatma! Pistir!" Cevap gelmediğinde onu sarsmaya başladım. Milim kıpırdamıyordu ve sinirlerim iyiden iyiye geriliyordu. Daha çok bağırmaya başladım hızla onu sarsarak. "Uyansana!" Vücudu ağırdı, en azından 85 90 kilo olmalıydı. Son kez tüm gücümle yakasından tutarak kaldırıp hızla yere vurdum sırtını. "Hey! Uyan!" diye bağırdım. Fakat uyanmadı ve pozisyonunu hiç bozmadı. Sağ avucumla alnımı sıvazladım. Kaşlarım git gide çatılıyor, kalp atışlarım yavaş yavaş hızlanıyordu. Gözlerim ise vücudunu bir aşağı bir yukarı yalıyordu hızlıca. Kalkıp etrafımda bir tur attım ve ona döndüm tekrar. Hızla yeniden yanına eğildim. Yavaşça yanaklarına tokat atmaya başladım. Kıpırdamadı. Kalkıp, çay kahve setinde gözüme kestirdiğim şişe suyu aldım elime. Kapağını açıp biraz yüzüne döktüm. Kıpırdamadı. Başını tutup hızla sağa sola çevirdim. Kıpırdamadı. Onun hareketsizliğine inat gibi çarpıyordu o an sanki kalbim. O hareket etmedikçe kalbim göğsümü daha şiddetli dövmeye başladı. O hareketsiz kaldıkça nefes alıp verişlerim sıklaştı. Nefes aldım, verdim. Daha derin bir nefesi aldım yeniden ve verdim hızla. Ciğerlerime çektiğim nefesler hızlı fakat kesik olmaya başladığında gözlerim göğsüne kaydı. Göğsü kalkıp inmiyordu benim gibi. Sol elimin ayasını göğsüne yerleştirdim. Avucuma çarpan bir his yoktu. Sanki kalbi yoktu. Omuzlarından sarstım tekrar, hareketsizdi. Gözlerim büyüdü. Geceyi düşünmeye koyuldum. Tekrar yanaklarını tokatladım yavaşça. Nefes alış verişlerim hızlandı. Kulağımı burnu ve ağzı arasına dayadım. Parfüm kokusu değil, sıcak bir nefes duymalıydım. Duyamadım. Terlediğimi hissettim. Var gücümle yeniden sarsmaya ve bağırmaya başladım. "Uyan!" Geceyi hatırlamaya çalışıyordum bir yandan. Ayakta birkaç kez hızla volta attım. Gözlerimden sıra sıra yaşlar dökülmeye başladı. Sağ elim göğsüne dayalıyken sol elim sağ elimin üzerindeydi. Kalp masajı yapmayı deniyordum. Yastığı yere fırlattım haykırarak "Uyan! Neden uyanmıyorsun?!" Geceyi hatırlayamıyordum. Karın kasları üzerinde oturuyordum. Kalp masajını sertleştirmiştim. Kemikleri kırılacak sandım bir an. Beyaz gömleğinin düğmelerini açtığım karnı üzerine tuzlu damlalar düşüyordu gözlerimden ve haykırmaya devam ediyordum; "Cevap versene!" Odanın tam ortasında ayaktaydım fakat öne doğru eğilmiştim. Çaresizlikle boğazımdan bağırtılı bir nida koptu. Sesim duvarlarda yankılandı. Vücudum kasılıyordu. Yalnızca otelde olanları ve otele gelişimi değil, öncesini de hatırlayamıyordum. Üzerine eğilmiştim ve omuzlarını sarsıyordum hiddetle. Çaresizlik vücudumu tesiri altına almışken göz yaşlarıma da, hızla göğsüme çarpan kalbime de, dudaklarımdan dökülen feryatlara da engel olamıyordum. "Sikeyim!" Odanın ortasında adımlarım bir sağa-bir sola çevrilirken ellerimi yüzüme kapattım. Hıçkırıklarıma engel olamıyordum. Bir an sağ elimi yumruk yapıp hırsla, uzunca dişledim. Yatağın ayak kısmına sırtımı yaslamış, yerde oturuyordum. Boğuk haykırışlarım, ıslanmış yumruğuma çarptı. Yeniden karın kasları üzerinde oturuyordum. Yüzüne doğru eğildim ve var gücümle bağırdım. Hiç hareket etmedi. Hareket etmiyordu. Titreyen ellerim otelin telefonuna gitti. Sağ elimle ahizeyi kaldırıp sol elimle zar zor 155'i tuşladım. Bir kadın sesi duyduğumda ahizeyi şiddetle yuvasına geri çarptım. Gözlerimi sıkıca yumup geri açtığımda derin nefesler alıp veriyordum fakat ciğerlerime ulaşmıyorlardı. Panik hâlindeydim, ne yapacağımı bilemiyor, soğukkanlılığımı koruyamıyordum. Kalp atışlarımı genzimde hissettiğimde atak geçirdiğimi sandım. Vücudum karıncalanmaya başlamıştı. Kapkara, zehirli bir yılan beni tepeden tırnağa yutmaya başlamıştı ve zehri beynimin kıvrımları arasından hücrelerime hücum ediyordu sanki. Sakinleşmek için uzun bir mücadele verdim. Yatak başlığına sırtım dayalı bir şekilde oturarak düşünmeye koyuldum. Kafamın içinde kırk tilki dolanıyor, hiçbirinin kuyruğu birbirine değmiyordu. Düşüncelerle ve planlarla akıp giden zamanla göz yaşlarım dinerken göğsümün kalkıp inme hızı azaldı. Vücudumun gevşediğini hissettim karnıma batan bıçaklara tezat olarak. Yerde sırt üstü yatan bedenine bir bakış atamazken, gözüm telefona kayıp duruyordu. Görünmez prangalar hissettim bileklerimde. Düşündükçe kendimden nefret ettim. Burnuma parfüm kokusu dolarken beni kara bir duman esir alıyordu sanki. Bir daha aynadaki aksıma bakamayacaktım. Vasat hayatımda, bana acıyan bir kişi daha eklenecekti o yüzlere; aynadaki yansımam. Derin nefesler alıp verirken yeniden, yüzümdeki tüm kasların ağrıdığını hissediyordum. Parmaklarım koparırcasına saçlarımı çekerken kalbim acıyordu. Soğukkanlılık, puldan deri altına saklanmıştı. Çatal diliyle sesleniyordu kulağıma. Zihnimde yankılanan tıslama sesleri, saniyeler aktıkça beynimi ele geçiriyordu. Zihnime dolan kara zehir, kalp atışlarımı yavaşlatıyor, gerilen sinirlerimi sakinleştiriyordu. Birkaç dakika içinde nefeslerim düzene girmeye başladı. Tepeden tırnağa hapsolmuştum ona. Bedenimde hissettiğim dinginlik, soğukkanlılık kisvesine sığınmıştı. Kara yılanın zehri zihnimi ele geçirmişti. O zehir, hayatımın en büyük hatasını yaptırmak üzereydi bana. Başımı dizlerim arasından kaldırdım nihayet, ciğerlerime ulaşmasını ümit ederek derin bir nefes çektim. Resepsiyonu aradım ve sakin bir sesle en büyük boydan bir bavul istedim.
♛♚
Twitter: esaturk07 / Instagram: esaturk_07 / Wattpad: esaturk |
0% |