@esaturk
|
2 - KALP ATIŞI Tarkan - Firuze 27 Kasım 2017 / Pazartesi Mahşerin Dört Atı Sıla Topal: Siz: Sıla Topal: Siz: Sıla Topal: Siz: Sıla Topal: Siz: "Selam!" Başımı kaldırdığımda Bora tepemde, elinde bir kahve ile dikiliyordu. Hafifçe dikleştim. "Selam! Otursana!" dedim ve telefonu masaya bırakarak karşımdaki sandalyeyi gösterdim. Gülümseyerek oturdu. Sağa-sola bakındım ama Ferit ve Akın'ı göremedim. "Sizinkiler yok mu?" diye sordum çünkü genelde üçlü gezerlerdi. "Ha, yok, derste onlar. Gelirler birazdan." dedi ve hafif seyrek sakallarını kaşıdı. "Sen neden derste değilsin?" Bıkkın bir nefes verdi ve, ''Benim alttan dersim vardı, erken bitti. Onlar da birazdan gelir. Senin dersin yok mu?'' derken karton bardağın kapağını kaldırıyordu. ''Var, yeni başladı.'' Kaşlarını kaldırarak bana döndü. ''Neden girmiyorsun?'' Omuz silktim. ''Pazarlama dersi, sevmiyorum. Aslında teorik derslerin hiçbirini sevmiyorum.'' dedim. ''Uygulamalar varken teorikler cidden can sıkıcı oluyor.'' derken telefonu çaldı. Gözlerim refleks olarak ekranına döndüğünde Ferit'in adını gördüm. Benimle kısa bir göz teması kurup çağrıyı yanıtladı. ''Ne var? Kantindeyim.'' Konuşurken önce karşı tarafı dinliyor sonra yanıt veriyordu. ''Ana kantinde. Açık alandayım, Firuze yanımda,'' derken gözleri bana dokundu. ''Gelmeyin o zaman. Hayır, gelmeyin! Sonra gelirsin o zaman Ferit!'' Onu dinlerken gözlerini devirerek başını savurdu. Bıkkın bir nefes verdi ve çağrıyı sonlandırdı. ''Hayırdır?'' diye sordum kaşlarımı çatarak. Gözlerim beyaz teni üzerinde geziniyordu. ''Yok bir şey,'' diyerek geçiştirdi. ''Ferit'le Akın mı geliyor?'' Yüzü hafif ekşimişti. Mırıldanarak onayladı ancak garip davranıyordu. Tepkilerinin sebebini çözemiyordum. ''Kızlar yok mu?'' diye sorarak konuyu değiştirdi. ''Yok, Hande'nin dersi iptal olmuş. Meryem ve Sıla da derste.'' ''Siz hepiniz aynı bölümde değil miydiniz?'' Montunun cebinden elektronik sigara çıkardı. Yüz ifadesinde sahici bir merak vardı. ''Hayır, Sıla ile endüstriyel tasarım okuyoruz ama Hande grafik tasarımda, Meryem de çocuk gelişimi okuyor.'' dedim. ''E nasıl bu kadar samimi oldunuz?'' diye sordu. ''Muhammet de yazılım mühendisliğinde. Onunla da çok samimisin.'' Elektronik sigarasından uzun bir nefes aldı. ''Muhammet ve Meryem kardeş zaten biliyorsun.'' Başını sallarken vanilya aroması kokan dumanı üflüyordu. ''Onlarla kendimi bildim bileli arkadaşım mahalleden. Ailelerimiz de samimi. Hande ile liseden tanışıyoruz. Mami, Meryem, Hande, ben aynı okuldaydık. Sıla ile de burada tanıştım işte.'' Kaşlarını kaldırıp indirdi. ''Siz peki? Ferit'e hiç sormadım bunu.'' dedim. Kısa süre gülümsedi. Ferit'in adını ağzımdan duyduğunda gülümsüyor muydu yoksa ben artık kendimce kuruntular mı yapmaya başlamıştım, kestiremiyordum. ''Ben de Ferit'le uzun zamandır tanışıyorum.'' dediğinde başımı salladım. Bildiğim tek şey buydu. ''Bizim ailelerimiz de bayağı samimi. Biz de sizin gibi beraber büyüdük. Murat var bir de.'' Murat ismini ilk kez duyuyordum. ''Ama onunla benim aram pek iyi değil. O Ferit'le daha yakındı hep. Akın'la da burada tanıştık.'' derken gözleri okulun avlusunda dolaştı. ''Şanslıyız. Böyle uzun süren arkadaşlık bulmak zor.'' Cümlelerimi sarf ederken tam karşıdan Ferit, Akın ve Suat'ın bize doğru yaklaştığını gördüm. Bora'nın siyah gözleri de o tarafa dokunduğunda sıkıntılı bir nefes verdi ve suratı asıldı. Üçü de yanımıza kadar geldi. Hepsiyle selamlaştığım sırada Ferit sağıma, Suat soluma oturdu. Akın ise arka masadan bir sandalye çekerek Ferit ve Bora'nın arasına geçti. Suat'ın gözleri profilimdeydi. Üstelik bakışları da kaçamak değil, oldukça cesurdu. ''Suat ben,'' diyerek elini uzattı. Ona doğru bir bakış attım. Bora'nın başının da Ferit'e doğru döndüğünü göz ucuyla görebiliyordum. ''Firuze,'' dedim ve tokalaştım. ''Ben seni okulda çok görüyorum Firuze, tanışmak ancak nasip oldu. Memnun oldum.'' dediğinde kurduğu cümle oldukça saçma gelmişti. Her gün okula geliyordum ve dersim olmadığı zamanlarda da genelde kantinde zaman geçiriyordum. Beni sürekli görmesi olağan değil miydi? Nazik bir gülümseme ile yüzümü yüzüne döndüm. ''Ben de memnun oldum,'' Yüzünde sıcak bir gülümseme vardı. Sigara paketinden bir dal çıkarırken bana da ikram etti. Kendi sigaram olduğunu söyleyerek reddettim. Ancak kibarca ısrar etti. Nazik birine benziyordu ve tahmin ettiğim gibi rahatsız edici aksiyonları yoktu. Nezaketen sigaradan bir dal aldım. Çakmak arayarak masaya döndüğümde gözlerim Bora'nın beyaz yüzüne takıldı. Ferit'e ters bakışlar atıyor, bunu gizleme ihtiyacı duymuyordu. Ferit'in gözleri ise parmaklarımın arasındaki sigaradaydı. Ona baktığımı sezince gözleri yüzümü buldu. Solumda çakan çakmak sesiyle o tarafa doğru refleks olarak döndüm. Suat, çakmağa diğer elini siper etmiş, sigaramı yakmak için bekliyordu. Başkalarına sigaramı pek yaktırmasam da başımı hafifçe eğerek sigaramın ateşlenmesine izin verdim. Akabinde olağan bir şekilde sohbet etmeye başladık. Gündem konulardan konuşuyor, sıra sıra yorum yapıyorduk. Suat ile düşünce yapılarımızın ve bakış açılarımızın oldukça benzediğini düşünmeye başladım. Akın her zamanki gibi sessizce dinliyor, nadiren konuya dahil oluyordu. Bora'nın yüz hatları halen gergindi ancak lafa en çok karışan da oydu. Ferit ise ilk kez uzun süre sessiz kalmıştı. Yaklaşık elli dakika sonra Suat kol saatine baktı ve derin bir nefes alarak, ''Ben müsaadenizi isteyeyim, uğramam gereken yerler var.'' deyip kalktı. Hepimiz dikleşerek vedalaştık. ''Akşam bekliyorum, satmayın beni.'' dedi parmağını onlara doğrultarak. Mırıldanmalarla onayladılar. ''Çok memnun oldum Firuze,'' dedi. ''Ben de memnun oldum, görüşürüz,'' dedim gülümseyerek. Suat gittiğinde artık dördümüz kalmıştık. ''İyi anlaştınız.'' dedi Ferit imayla. Omuzlarımı silktim çünkü ne cevap verebilirdim ki? Bu diyaloğun akabinde yaklaşık on beş dakika sessiz kaldık. Benim gözlerim diğer öğrenciler üzerinde gezinirken Akın ve Bora telefonuyla ilgileniyordu. Ferit'in ise gözlerini bir kez daha üzerimde hissediyordum. ''Of! Hayri'nin dersi var bir saate!'' diye sitemle başını savuran Bora, Akın'ın gözlerinin kol saatine gitmesine sebep oldu. ''Saat bir olmuş lan! Niye söylemiyorsunuz?!'' Hızla defterlerini toparladı. ''Hatırlatın, demedin ki oğlum.'' dedi Ferit. Akın ise onu yanıtlamadan hızlı hareketlerle kalktı. Giderken arkasından, ''Nereye?'' diye bağıran Bora idi. ''Muhasebe!'' diye seslenerek koşar adımlarla uzaklaştı. Akın'ın ardından bakan meraklı gözlerimi yeniden önüme çevirdim. Ferit'in dik bakışları artık sinirlerimi bozmaya başlamıştı. ''Neden öyle bakıyorsun?'' diye sordum kendimi tutamayarak. Bir süre aynı şekilde bakış atıp, ''Neden sigaranı yaktırıyorsun Suat'a?'' diye sordu. Kaşlarım alayla havalanırken, ''Sana ne amına koyayım?!'' diye hiddetle araya giren Bora idi. Gözlerini devirerek Bora'ya doğru döndü. Ters bir bakış attı ancak Bora aldırmıyordu. Yeniden bana döndü. ''Neden uzattığı sigarayı aldın mesela? Anlatsana biraz.'' dedi imayla. Bunu söylerken ardına yaslandı ve sağ ayak bileğini sol dizinin üzerine dayadı. ''Uzattı, aldım.'' dedim umursamaz bir tavırla. ''Uzattı, aldın?'' ''Evet,'' ''Almayabilirdin ama. Ayrıca sigaranı yaktırman hoş değil Firuze.'' Rüzgarın yüzüme doğru savurduğu, göğüs hizama gelen saçlarımı yüzümden çektim. ''Canım almak istedi, aldım. Canım yaktırmak istedi, yaktırdım. Sana ne?'' dedim hiddetle. Derin bir nefes alarak dudaklarını birbirine bastırdı. Bora ise tebessümle Ferit'e bakıyordu. Aralarında ne geçtiğini bilmiyordum ancak Bora benden yana gibiydi. "Bence gayet nazik biri Suat. Nezaketen karşılık verdim ben de." dedim. Oysa üzerine başka bir açıklama yapmak istememiştim ancak laf dalaşına girmekten kendimi alıkoyamıyordum. Çünkü böyle durumlarda öfkemin önüne geçemiyordum. Bana karşı tam olarak açık olmaması beni bilinmezliğe daha çok çekiyordu. Bilinmezlik ise beni her geçen gün yutuyordu ve ben geceleri kendimi bunları düşünürken buluyordum. "Öyledir. Naziktir." dedi sivri bir sesle. Bora kollarını göğsünde bağlayarak ardına yaslanmış, sıkıntılı nefesler alıp veriyor ve sessizce bizi dinliyordu. "İyi, bakarsın belki nezaketi kalbimi de attırır, belli olmaz." dedim ve ekledim; "Eğer açık olursa ben de ona açık olurum." Bora burnundan nefes vererek güldü. Ancak kendini hemen frenledi. "Ne demek istiyorsun?" Gözlerimi, başını önüne eğmiş, gülmemek için dudaklarını birbirine bastıran Bora'dan Ferit'in gergin yüz hatlarına çevirdim. "Bir şey demek istemiyorum Ferit." derken omuzlarımı silktim. "Eğer açık açık gelip konuşursa ben de onunla açık konuşurum işte. Önümü görürüm, ona göre bir karar veririm. Aklım da net olur kalbim de." Bir süre sessizce yüzüme baktı. Yüzü ifadeden yoksundu. Tek bir mimik bile okuyamıyordum. Mimiklerinin önüne geçmeyi nasıl başarıyordu? Belki de bunun için bir çaba harcamıyordu. Belki de gerçekten reaksiyon göstereceği sözler değildi söylediklerim. "Hoşlandın mı Suat'tan?" diye sordu bir anda. "Öyle bir şey söylemedim." "İyi anlaştınız ama." dedi. "İyi anlaşmamız hoşlandığım anlamına gelmez. Sen de benimle iyi anlaşıyorsun. Benden hoşlandığını söyleyebilir miyiz?" diye sordum bir anda. Ferit düz bir ifadeyle yüzüme bakarken Bora küçük bir kahkaha attı. Ferit'in bakışları Bora'ya dönerken yüzünü aşındıran ters bakışları umursamıyor gibiydi. Bora ile göz göze geldiğimizde, "Ağzın iyi laf yapıyor, tebrikler." dedi. Ferit'in durumu ile eğlendiği ortadaydı. Cümlesini göz kırparak yanıtladım. Ferit söylediğimi duymazdan gelerek, "Attırır bence." dedi. Bunu söylerken iç çekmişti. "Neyi?" diye sorduğumda öne doğru eğildi ve dirseklerini dizlerine yasladı. Bir süre kalkmış kaşlarının altından bakarak sessiz kaldı. "Kalbini," dedi kısık bir sesle. Başımı salladım. "Belli olmaz, neden olmasın?" Sesimdeki sivri iğneler gözle görülebilecek kadar somuttu sanki. O da başını ağır ağır yukarı aşağı salladı. "Neden olmasın?" *** Meryem Bağcı: Saat gece biri geçiyordu. Üzerime montumu giymiş, son sigaramı içmek için balkona çıkıyordum. Bir yandan kızlarla konuşuyor, bir yandan git gide öfkeleniyordum. Balkona çıkıp kapıyı arkamdan çektim ve sigaramı ateşledikten sonra gelen mesajlara hiddetle cevap yazmaya koyuldum. Hande Gümüşdağ: Siz: Meryem Bağcı: Hande Gümüşdağ: Sıla Topal: Siz: Meryem Bağcı: Siz: Meryem Bağcı: Hande Gümüşdağ: Siz: Sıla Topal: Siz: Meryem Bağcı: Hande Gümüşdağ: Siz: Hande Gümüşdağ: Sıla Topal: Meryem Bağcı: Siz: Ferit Değirmenci: Bildirime düşen mesajla refleks olarak dikleştim. Mesajına girmeden önce kızlara yazdım. Aslında kendimce zaman kazanmaya çalışıyordum fakat neden zaman kazanmak istediğim hakkında da fikrim yoktu. Siz: Meryem Bağcı: Sıla Topal: Hande Gümüşdağ: Siz: Hande Gümüşdağ: Sıla Topal: Kızların reaksiyonunu ve attıkları mesajlardaki yükselen tansiyonu görmezden gelerek Ferit'in sohbet penceresine girdim. Uzun bir süre kızlara yalnızca görüldü atarak Ferit'le konuştum. Çünkü kızlar kısa bir süre sonra birbirlerine indirim linki göndermeye başladılar. Siz: Ferit Değirmenci: Sigaradan son nefesi çekerek söndürdüm ve dişlerimi fırçalamak için banyoya yöneldim. Siz: Ferit Değirmenci: Diş fırçasını ağzımda bırakarak hızla yanıtlamaya başladım. Siz: Ferit Değirmenci: Siz: Ağzımı kuruladıktan sonra bir süre sohbet penceresine boş boş baktım. Ne o yazıyordu ne de ben yazacak başka bir şey buluyordum. Bir-iki saniye sonra çevrimdışı oldu. Ağzımın içinde söylenerek yatak odama gittim. Sabah dokuzda dersim olduğu için saat yedi buçuğa alarm kurup başımı yastığa bıraktım. Ancak telefonum bir kez daha titredi. Aydınlanmış, gecenin karanlığında parlayan ekranımda bir kez daha adını gördüm. Ferit Değirmenci: Bir süre satırlarla bakıştım. Genzime oturan yumru yutkunmamı emrederken parmaklarımı klavyeye hizaladım. Ancak ne söyleyeceğim hakkında bir fikrim yoktu. Ferit'in bu konu hakkında yalnızca Bora ve benimle konuşurken rahat olduğunun bilincindeydim. Üstelik bu konuyu çok nadiren konuşuyor olduğu için de konusu açıldığında asla kapatmaya yeltenmiyordum. Çünkü Ferit'in bu konuyu ancak çok dolduğunda açtığını biliyordum. Oldukça hassas olan bu meseleyi onunla her zaman uzun uzadıya konuşmak istiyordum ancak o her ne kadar bir şeylerden açık açık söz etse de çekingenliğini her seferinde hissediyordum. O konuşmak istiyorsa konuşuyor, konuyu kapatmak istediğini hissettiğimde ise kapatıyordum. Ve her seferinde kelimelerimi, sorularımı dikkatle seçmeye çalışıyordum. Siz: Ferit Değirmenci: Siz: Ferit Değirmenci: Siz: Ferit Değirmenci: Siz: Ferit Değirmenci: Siz: Ferit Değirmenci: Siz: Ferit Değirmenci: Attığı mesajın sıkıştığı konuşma balonuna bakarken aklımdan birçok şey geçiyordu. Bir yandan söylediği şeyi sorguluyordum, bir yandan konuşmaktan vazgeçtiği konuyu düşünüyordum. Ferit daha önce anne ve babasından hepi topu üç kez bahsetmişti koskoca bir yıl içinde. Üçünde de uzun uzadıya anlatmıştı. Ben ise yalnızca dinlemiş ve içini dökecek bir alan tanımıştım ona. Yalnızca konuşmam gereken yerlerde konuşmuştum. Anne ve babasının iyi bir ilişkileri olmadığından, babasının annesi ve kardeşi dahil üçüne de sevgi beslemediğinden, hatta Ferit'in çocukluk döneminde zaman zaman annesine şiddet uyguladığından, babasının düzenli olarak alkol kullandığından ve nefretten beslenen bir insan olduğundan bahsetmişti. Annesinin henüz kendisi çocukken vefat ettiğini söylemişti. Özellikle annesi Nazan teyze öldükten sonra babası Haluk amcada çok büyük bir değişiklik olduğunu ancak bu değişikliğin de olumsuz yönde seyrettiğini anlatmıştı. Annesinin iki adı vardı. Biri Reyhan, biri Nazan'dı. Babası annesine Reyhan diye hitap ettiği için annesinin ismini dile getirmesi gerektiğinde Nazan'ı kullanıyordu. Babasından açıkça nefret ediyordu. Arkasından küfrediyor, beddua okuyor ve bunu babasına karşı göstermekten de geri durmuyordu. Bunları anlatmanın onun için ne kadar zor olduğunu görebiliyordum. Bazen konusunu açıyor ancak kendini frenliyordu. Tıpkı şu an olduğu gibi. Bana da kararına saygı duymak düşüyordu. Bazen, biraz daha yakınlaşmamızda en büyük etkenin aramızda geçen bu özel konular olduğunu düşünüyordum. Çünkü bu tip konuları konuştukça ister istemez bir bağ kuruyor ve her seferinde farkında olmadan o bağı geliştiriyorduk. Belki de Ferit gerçekten bana karşı hisleri olmayan, yalnızca kendini bu denli açabildiği için beni oldukça önemli bir yere koyan bir arkadaşımdı. Belki de beni koyduğu özel ve önemli noktanın bana diğer anlamda özel hissettirmesinden korkuyordu ve bu durumu yanlış anlamamdan çekinip, bana henüz yakın davrandığı bir andan sonra kendini frenleyerek set çekiyordu. Parmaklarımı telefonda uzun süre gezdirdim. Yazıp yazıp sildim çünkü ne yazacağımı kestiremiyordum. Attığı mesaj imdadıma yetiştiğinde yazdığım harfleri geri sildim. Ferit Değirmenci: Görsel ya da bağlantı linki göndereceğini beklerken ses kaydettiğini gördüm. Gülümseyerek beklemeye koyuldum. Sevdiğim ses tonunu duymak için sabırsızlanıyor, gülümserken dudaklarımı kemiriyordum. Adının altında beliren ses kaydını oynattığımda sesini duyamadığım için düşen omuzlarıma tezat olarak yüzümdeki gülümseme genişledi. ''Sevda büyüsü gibisin sen Firuze. Hoparlörden yükselen Tarkan'ın sesiydi. Şarkıyı gülümseyerek dinledim ancak zaman zaman kaşlarım çatılıyordu. Çünkü arkadan erkek sesleri geliyordu. Fakat ne konuşulduğunu ve seslerin kimlere ait olduğunu anlayamıyordum. Ferit Değirmenci: Siz: Ferit Değirmenci: Siz: Ferit Değirmenci: Verdiği isim ve bu ismi çekinmeden açıkça verebiliyor olması derin bir nefes alıp bırakmama sebep oldu. Aklıma, Suat'ın kantinde yanımızdan kalkarken, akşam bekliyorum, dediği geldi. Bayık gözlerle kısa bir süre ekrana bakıp cevap yazmaya koyuldum. Siz: Ferit Değirmenci: Siz: Ferit Değirmenci: Siz: Ferit Değirmenci: Ses kaydını oynattım. Sesini duyar duymaz kaşlarım çatıldı çünkü ses tonu alışık olduğum ses tonu gibi değildi; oldukça dalgalanıyordu ve düzgün diksiyonu kesinlikle bozulmuştu. Sesi bir anda düşerken ansızın yükseliyordu. Aralarda gereksiz uzun esler verip derin iç çekiyordu. Kelimelerin neredeyse hiçbirini düzgün çıkaramıyordu ve harflerin neredeyse yarısı ağzının içinde yuvarlanıyordu. Sarhoş olduğu açıktı. ''Ben şimdi balkondayım hâlâ. Sigara içeceğim. Canım çok sıkıldı. Şarkı dinledik. Sen geldin aklıma. Hep geliyorsun dinleyince. Ben de sana attım.'' Siz: Ferit Değirmenci: İlk etapta kıkırdamasını duydum. ''Yoo, alkollüyüm biraz ama iyiyim. Halledeceğim.'' dedi ve iştahla güldü. Ferit Değirmenci: ''Sen Muhammet'le konuştun mu? Seni neden dinlemiyor Firuze? Aptallık etmesin. Sen seviyorsun onu. Biliyorum. Ben biliyorum. Kimse bilmese ben biliyorum. Ben konuşurum istiyorsan. Şimdi arayayım mı? Beni sevmiyor ama olsun. Konuşurum ben.'' Bir anda gülmeye başladı. Gülüşünü henüz frenlemeden yeniden konuşmaya başladı. ''Haklı. Adam haklı. Beni sevmemekte haklı yani. Ama ne yapayım? Ben de insanım Firuze. Dur ben arayayım onu. Onunla ben konuşurum. Sen kafanı yorma.'' Siz: Ferit Değirmenci: ''Firuze Muhammet'in bende numarası yokmuş ki!'' Büyük bir kahkaha attı. Ben de kaydı dinlerken onunla birlikte gülüyordum. ''Ama olsaydı konuşurdum. Konuşurum. Atsana numarasını. Gideyim yanına. Zaten sizin orada oturuyor. Seni de görürüm. Görür müyüm?'' Ses kaydını dinlerken bir yandan dinledikçe cevap yazıyordum. Siz: Ferit Değirmenci: ''Diyeceğim ki.. Alacağım karşıma önce. Diyeceğim ki... Oturacağım karşısına. Diyeceğim ki; sen bu kıza neden böyle yapıyorsun? Kız sana ne yaptı? Seni seviyor. Neden itiyorsun? Beni sevse ben itmezdim. Sevse itmem yani. Konuşurum ben onunla Firuze. Kafanı niye takıyorsun? Sen kalbini niye yoruyorsun? Minicik kalbin var zaten Firuze. Minicik bir kızsın. Kalbine bunları yük etme bak. Ben konuşurum.'' Kaydını dinlerken ilk etapta gülümsüyordum. Ancak orta kısımlarda; beni sevse ben itmezdim, sevse itmem yani, dediği kısımda buruklaşmam kaçınılmaz oldu. Kafamın içine yeni soru işaretleri dolarken kaydın geri kalanında yeniden gülümsemeye başladım. Siz: Ferit Değirmenci: Siz: Ferit Değirmenci: Siz: Ferit Değirmenci: Siz: Ferit Değirmenci: Siz: Ferit Değirmenci: Siz: Ferit Değirmenci: "Kerpetene ihtiyacın yok aslında." Siz: Ferit Değirmenci: Siz: Ferit Değirmenci: Siz: Ferit Değirmenci: Siz: Ferit Değirmenci: Siz: Ferit Değirmenci: "Firuze... Bilerek yapmıyorum. Ama böyle oluyor. Ne yapayım? Elimde değil bazı şeyler." Siz: Ferit Değirmenci: "Vicdanım rahatlamaz. Ne yaparsam yapayım rahatlatamam." Derin bir iç çekti. Siz: Ferit Değirmenci: "Aptal değilim ben Firuze. Bir şeylerin farkındayım. Çabalıyorum. Böyle olmasın istiyorum. Ama böyle oluyor. Çünkü bazen kendime söz geçiremiyorum. Ne yapayım? Bu da benim ayıbım. Bu da benim zayıflığım olsun." Siz: Ferit Değirmenci: "Haklısın galiba. Aptalım ben. Öyle miyim? Bence öyleyim. Kendimi kandırıyorum galiba. Ama ne yapayım? Yanında zaman çok hızlı geçiyor. Sen yokken elimde tebeşir var. Sınırlar çiziyorum. Seninleyken elimde silgi buluyorum. Bir bakıyorum sınırlar yok. Anasını sikmişim sınırların." Siz: Ferit Değirmenci: Siz: Yatakta hafifçe dikleştim ve sırtımı yatak başlığına dayadım. Ferit'le tanıştığım bir yıldan beri ilk kez bu kadar açıktı. Ferit Değirmenci: "Çizemiyorum işte! Çizemiyorum! Onu diyorum ben de! Çizmişim ama silmişim! Çizdiğimi silmişim!" Siz: Ferit Değirmenci: Kaydın ilk kısmında zar zor güldüğünü işittim. Akabinde derin bir nefes çekti, nefese iç çekmesi karıştı ve bozuk diksiyonuyla, kelimeleri yuvarlayarak konuşmaya başladı. "Senin bu kadar zeki olman canımı çok sıkıyor. Böyle olmamalıydı. Böyle olmaması lazım. Gerçekten canım sıkılıyor. Yanıyor da. Sınırları koruyamıyorum ki! Yıkamıyorum da!" Siz: Ferit Değirmenci: Siz: Ferit Değirmenci: "O zaman bana daha çok küfür edersin." Siz: Ferit Değirmenci: "Sen etmiyorsun. Gözlerin ediyor. Ama yine de gözlerine bakmadan edemiyorum. Hak ediyorum çünkü okuduğum küfürleri." Siz: Ferit Değirmenci: Siz: Ferit Değirmenci: İlk etapta iştahlı gülüşünü duydum. Ses tonunu seviyordum. Gülüşü bittiğinde söze girdi. "Bak gördün mü? Yine sildim. Sınırları yine sildim. Farkında bile değilim. Fark ediyorum. Geç oluyor bu sefer Firuze. Önümdeki çizgileri bi' görsen. Bir sürü silik çizgi var bir sürü! Silmişim, bir daha çizmişim! Silmişim, bir daha çizmişim!" *Ses* "Aslında sen suçlusun. Sen siliyorsun. Benim silgim yok ki. Ben nereden bulayım silgi? Sen bana veriyorsun o silgiyi. Sen sil o zaman Firuze! Neden bana sildiriyorsun?" Diksiyonu git gide bozuluyordu. Zar zor anladığım kelimeleri artık seçmekte zorlanıyordum. Cümlesi bittiğinde histerik bir kahkaha attı. Uzun kahkahasını dinlerken ben de onunla birlikte güldüm. Siz: Ferit Değirmenci: Siz: Ferit Değirmenci: ''Geçeyim mi? Ama geçmek istemiyorum içeri. Geçeyim mi?'' Siz: Ferit Değirmenci: ''Geçtim.'' Tek bir kelime için attığı ses kaydına küçük bir kahkaha attım. Ferit Değirmenci: ''Firuze bunlar uyuyacak. Ben de mi uyuyayım?'' Bu kez büyük bir kahkaha attım. Ses tonu, sürekli anlamsız sorular soran çocukların ses tonu gibiydi tıpkı. Siz: Ferit Değirmenci: Siz: Ferit Değirmenci: ''Uyuyayım o zaman.'' Siz: Mesajıma görüldü atıp çevrimdışı oldu. Kısa bir süre ekranda gözlerimi gezdirdim. Çevrimiçi olmadı, muhtemelen sızmıştı. Kızlarla olan gruba girdim ve mesajlara hızla göz gezdirdim. La Casa De Papel hakkında konuşuyorlardı. Bu sohbetin daha da uzayacağını bildiğimden grubu sessize aldım ve telefonu komodine koyup başımı yeniden yastığa bıraktım. Yaklaşık on-on beş dakika sonra, uykuya dalmak üzereyken telefonum titredi. Bilgilendirme mesajı yahut bildirimi olma ihtimali yüksek olduğu için gözlerimi açmaya tenezzül etmedim. Telefon kısa bir süre sonra bir kez daha titredi. Belki de SMS gelmişti ve iki dakika dolduğu için son kez uyarı veriyordu. Akabinde telefon bir kez daha titredi. Grubu sessize alamadığımı düşünerek öfkeyle telefona uzandım. Oysa ekranda okunan Ferit'in adı ve soyadıydı. Ferit Değirmenci: Firuze Uyuyamıyorum Gözlerim satırlar üzerinde defalarca kez aktı durdu. Aynı kelimeleri defalarca kez okudum. Uzun uzun ekrana baktım. Gözlerimi satırlardan çekemiyordum çünkü tutarsız davranışları sebebiyle bir yıldır aldığım tüm gardıma rağmen kalbimi attırmayı başarmıştı. Koca bir yıldır, Ferit'in tüm yaklaşımlarına, tüm sözlerine, tüm üstü açık ya da kapalı adımlarına rağmen bu kez atıyordu kalbim. İlk kez atıyordu Ferit Değirmenci için. *** Twitter: esaturk07 / Instagram: esaturk_07 / Wattpad: esaturk
|
0% |