Yeni Üyelik
3.
Bölüm

🌻 3

@escapistdaisy

🌻

 

Fulya, son bir haftadır olduğu gibi sessizce duvarı izliyor onunla konuşmaya çalışan hiç kimseye tek kelime etmiyordu. Edemiyordu.

 

Gözleri bomboş duvarı izlerken anneannesi iç çekti. Bir başına yapamaz diye onu kendi evlerine getirmişlerdi fakat mümkünü yok tek kelime etmiyor doğru düzgün hiç bir şey yemiyordu. Başta yumuşak davransa bile sonradan ona kızmış bir kaç lokmayı ağzına zorla sokmuştu. O da hastaneden yeni taburcu olmuştu, yemezse iyi olamazdı. Kendince iyilik yapmıştı..

 

Yesin diye sıktığı yanaklarda yaşlı kadının parmak izleri kalmış kızı örselediğinin farkına bile varmamıştı.

 

Cenaze evi olduğu için gelen giden eksik olmuyor Fulya ise ona acıyan gözlerden kaçacak gücü dahi bulamıyordu kendinde. Nasıl güçlü olsundu ki.

 

Durumu uzaktan izleyen Ahu ve Hatice ikilisi bir yandan gelen gidenlere yemek servisi yapıyor bir yandan da aralarında bakışarak kendilerinden bir kaç yaş büyük olan kızı oradan çekip almak için bir plan yapmaya çalışıyorlardı.

 

- Hatice, Hatice kızım!

 

Hatice ona seslenen kadını bulabilmek için bir süre gözlerini kalabalıkta gezdirdi. Orta yaşlı bir teyzeyi ona el ederken buldu. Sessizce yüzüne baktı. Bu kendince bir cevaptı. Teyze elindeki ayranı uzattı gayet normal bir şey ister gibi.

 

- Şunu al da bana varsa bir kola yoksa oralet veriver.

 

Hatice Ahu'ya göre çok daha sert bir mizaca sahipti, sessizce bir ona uzatılan ayrana bir de kadına baktı. Cevap vermemek için direndi. Bir şey dese annesi etlerini kıvırır büyüklerine karşı susmasını söylerdi her zaman ki gibi.

 

- Aaaa. Ne bakıyorsun kızım alık alık, alsana şunu!

 

O çatlak sesini yükseltmesi ile bir kaç bakış onlara dönerken sakince ayranı aldı ve kapıyı gösterdi kibarca.

 

- Burası aşevi değil teyze, yanlış gelmişsin.

 

- A,a! Terbiyesize bakın hele, sanki ne istedik canım!

 

Etraftan gelen ayıplama tınılarına kulak asmak yerine fısıldadı sinirle .

 

- Görmüyor musun insanların acısı var? Utanmıyor musun sen hiç, sana ölüm yok mu?!

 

Durumun farkına varan Ahu bir kaç adımda yanına vardığı arkadaşının kolunu okşadı sakinleşmesi için.

 

- Mutfağa bir bakar mısın Hatice?

 

Bu bir soru değildi. Sadece Hatice anlarken ısrar etmemiş son kez kadına bakarak mutfağa dönmüştü.

 

Omuz hizasındaki simsiyah saçları, gür kirpikleri, siyah ve kocaman gözleri ile şüphesiz güzel ve dikkat çekiciydi. Dik başlı ve kararlı duruşu her zaman için Ahu'yu hayran bırakırken birbirlerini tamamlarcasına Ahu onun tam tersi, fazla duygusal, her şeye ağlayan fakat günün sonunda aldığı renkli bir toka ile saatlerce sevinçle oradan oraya zıplayan bir kızdı. Açık kahve, gülünce kaybolan gözleri ve beline kadar uzanan kahve saçları ile onun aksine sevimli bir imaj çiziyordu.

 

Ahu kadına bakmadan sanki hiç bir şey olmamış gibi Fulya ablasının yanına yaklaşıp saçlarını okşadı. Bir kaç kadının duyurmak adına sesli homurdanmasına aldırmadı. Onun ne hissettiğini bilemezdi ama o da çok üzülmüştü. Onun küçük kardeşleri Ahu'yu pek çok severler beraber oyunlar oynarlardı. Ahu yanındaki kişiler çocuklar olunca herkesten daha çocuk olurdu.

 

- Fulya ablam.. Gel nenemin odasına geçelim, dinlen biraz.

 

Üzerindeki acıyan gözler canını sıkarken onu kibarca kaldırıp koluna girerek beraberce arka odaya ilerlemişlerdi. Mutfak kapısından onları gören Hatice sessizce elinde bir kaç parça börek ile peşlerinden gelmişti.

 

Ahu onun bu haline karşın gülümsedi. O sert kişiliğin altındaki yumuşacık kalbi en çok o bilirdi. Tabağı kenara bıraktı, ısrar etmeyecekti. Onu anlayamazdı ama anlamaya çalışıyordu.

 

- Otur bakalım, su ister misin biraz?

 

Cevap gelmezken oturduğu yerde küçüldü iyice Fulya. Hatice sakince yanına yaklaşıp ona sarıldığında sanki bunu bekliyormuş gibi gözünden akan yaşlarla başını kendinden küçük kızın göğsüne gömmüştü küçük bir çocuk gibi.

 

Herkes yaşadığı yıllar kadar mı büyürdü?

 

Ahu daha fazla dayanamamış akan gözyaşları ile yanlarına sokulup o da bu sarılmaya katılmıştı.

 

Hatice, akan yaşları silmemişti. Ağladığını da gizlememişti. Vicdanı olmayanlar ağlayamazdı, ağlamak ayıp değildi asla.

 

Sakince kucağında ağlayan ablasının sırtını okşamaya devam etti. Teselli etmedi, "geçer" demedi. Geçmeyeceğini biliyordu. Yalan söylemedi.

 

Ahu'dan yükselen burun çekme sesi ile gözleri ona döndü. Gözleri çoktan şişmiş omuzları çökmüştü. Onu böyle görmeye alışık değildi. Ağlardı ama böyle günlerce değil. Onun bildiği Ahu çocuk tokalarının en güzellerini alınca sevinen, bir çift de Hatice'ye getirip saçlarına takarak onunla eğlenen kız çocuğuydu. Aynı yaşta olsalar bile kendini onun annesi gibi hissediyor fakat buna asla itiraz etmiyordu. Belki de hoşuna gidiyordu. Bir Hatice daha sıkıcı olabilirdi ona göre.

 

🌻

 

Pastane önünde oturan dörtlü sessizdi. Bekir, sessizce asfaltı izliyorken Ömer önündeki çay bardağına bakıyordu. Peyami oturduğu yerde küçülüp iç çekerken karşında oturan Yusuf yalandan öksürdü dikkat çekmek için.

 

Yusuf, abisi kadar heybetli olmasa da neredeyse onun boyuna gelmişti. Uçak mühendisliği okuyordu. Gamsız görünse bile çok çalışırdı. Evin neşesi olan o olsa bile teselli etmekte berbettı.

 

- Bekir abi.. Ne olacak şimdi?

 

Bekir iç çekti sıkıntı ile. Fulya'yı soruyordu, isim vermese bile geriye kalan bir tek o'ydu. Ayakları üzerinde durabilecek bir kız değildi, babası onu şefkatle büyüttüğü için de dışarının ne kadar pis olduğunu bile bilmiyordu büyük ihtimalle. Kekeme oluşundan mı bilmiyor Ahu hiç konuşmadığını söylemişti dün. Düşünceli şekilde konuştu yeri izlerken.

 

- Anneannem bir şeyler söylemiş anneme..

 

Annesi ona sadece anneannesinin Fulya ile evlenmesinin en doğrusu olduğunu düşündüğünü söylemişti.

 

İşin doğrusu annesini dizinin dibine çekip "Neyi bekliyorsun hâlâ, bacının emanetine sahip çıksana!" demesiyken kimseye bahsetmemişti üzmemek adına.

 

Olan biten her şeyi duyan Fulya'yı fark etmemişti ikisi de..

 

Ömer gözlerine baktı konuyu anlayarak.

 

- Sen ne düşünüyorsun peki?

 

Peyami olan biteni bir seyirci gibi izlerken küçük masanın üstündeki dantelleri inceledi sessizce. Annesi örmüştü bunları.

 

- Bilmiyorum Ömer.. Zaten acısı var, çok ayıp bir düşünce gibi geliyor bana. Bu onu daha çok üzmekten başka bir şey yapmaz ki..

 

- Ama orada da sığıntı gibi hissedecek..

 

İlk kez konuşan Peyami'ye döndü bakışlar. Onu en iyi kendi anlardı, kendi de okumamıştı. Dili söylemeye varmadı ama o da babasına muhtaçtı bu yaşta.

 

Yusuf aralarında en ufak olmasına rağmen ondan beklenmeyen bir olgunluk ile konuştu sakince.

 

- Doğru söylüyor. Nereye kadar yaşlı insanların eline bakacak ki..

 

Bekir bardağından bir yudum aldı sessizce. Durumu iyiydi, bir değil iki evi bile geçindirebilirdi ama o kızın hayallerini, isteklerini bilemezdi. Belki gönlünde başka biri vardı ama kimse ona fikrini bile sormamıştı.

 

- Allah kimseye muhtaç etmesin, çok zor valla.

 

Ömer, Yusuf'a ters bir bakış atarken Yusuf omuz silkmişti çocuk gibi. Ömer de kızın sahipsiz gibi anılmasını hoş bulmamıştı.

 

- Hiç bakma öyle, kimse o zavallıya fikrini bile sormamış.

 

- Yusuf doğru söylüyor Ömer. Ahu uzun zamandır da tek kelime etmediğini söyledi. Anneme dedim, kontrol de etmiş. Bir şeyi yok fiziksel olarak ama yüreği çok yaralanmış işte, kimsesiz kaldı bir kaç saat içinde. Kolay değil..

 

- Siz varsınız, biz varız. Neden kimsesiz olsun Bekir. Ayşe yenge konuşmadı mı onunla?

 

- Öyle tabi de.. Ana baba olamayız be Ömer. Hayır, annem ben bir şey demeden bir şey söylemek istememiş.

 

- Git sor o zaman Bekir abi. O da biliyor sonuçta seni, kötü bir niyetin olmadığını en çok o anlar.

 

- Yusuf doğru söylüyor Bekir abi, hem o da değersiz hissetmez. Cesaret lazım ona, mecbur olmadığını hissettir ki güvende olduğunu bilsin.

 

Bekir çayından bir yudum daha alarak ayaklandı.

 

- Doğru.. Peyami, bana biraz tatlı ayarlar mısın?

 

Peyami ayaklanıp içeri geçerken Ömer onun kolunu sıvazladı. Cesaret verdi sessizce.

 

🌻

 

Kapıyı açan yaşlı kadın gördüğü torunu ile kollarını araladı şefkatle.

 

- Bekir'im..

 

Bekir yaşlı kadına sarılmadan hemen önce elini öpüp alnına koymuştu.

 

- Nasılsın anneannem? Dedem nerede?

 

Yaşlı kadın bu soruyu bekler gibi dizlerine vurdu.

 

- Nasıl olayım Bekir'im.. Kınalı kuzumu verdim toprağa..

 

Bekir göğsüne kadar ancak ulaşan kadına sarılıp sırtını okşadı şefkatle.

 

- Deden de camiye kadar gitti, gelir birazdan. Aç mısın? Dur, yemekleri ısıtayım.

 

- Yok, hiç zahmet etme. Gelmeden yemiştim.

 

Elindeki tatlı poşetini mutfağa ilerleyip masanın üzerine bıraktı.

 

- Ben.. Fulya ile konuşmaya gelmiştim.

 

Yaşlı kadın yanaştı ve fısıldadı.

 

- Hiç ses de etmiyor.. Aklını mı yitirdi acep?

 

Bekir yaşlı kadının omzunu sıvazladı şefkatle.

 

- Olur mu öyle şey, annem kontrol etmiş. Gayet sağlıklı. Zor günler geçiriyor, destek olmalıyız sadece.

 

Müsait olur mu bilemediği için odaya yönelmedi. Anneannesi onun bu haline karşın gururla gülümsedi.

 

- Sen içeri geç, ben de onu alıp geleyim.

 

Bekir sessizce başını sallayıp ahşap ve tütün kolonyası kokan salona girdiğinde işlemeli sedire oturdu sessizce.

 

İçeri giren 1.60 civarı beden ile bakışlarını kırmızı motifleri olan eski halıya indirdi.

 

Fulya zaten pek kilolu değilken daha da kilo vermişti , hastaneden çıkarken nenesinin giydirdiği bol penye üst, lastikli etek ve yazması ile duruyordu. Sorgulamamıştı bile.

 

Bekir boğazını temizledi. Nasıl olduğunu sormak aptalca olurdu.

 

- Lafı dolandırmayacağım Fulya. Anneannem bizi yakıştırmış kendince ama ben sana sormadan böyle bir şeyi kabul edecek değilim. Mecbur değilsin o öyle uygun gördü diye. Kararın ne olursa olsun seni destekleyeceğim.

 

Fulya ağlamaktan şişen gözlerini elinin tersiyle ovdu ve sesini aradı bir süre. Biliyordu. O, bu evde onu dinleyip anlayışla karşılayacak ilk insandı.

 

- B-b-be..

 

Bir süre nefeslendi. Bekir iyi olduğunu teyit etmek için kısacık bir süre yüzüne bakmış iyi olduğunu anlayınca bakışlarını eski yerine çevirmişti.

 

- B-b-ben.. Y-yük..

 

Ne dediğini anlayan Bekir başını iki yana salladı ve daha fazla kendini yormasına müsaade etmedi.

 

- Duymamış olayım. Para pul meselesini dert edecek kadar karaktersiz biri değilim.

 

Fulya öyle demek istememişti asla, başını iki yana salladı hızla. Değildi tabi. O ne iki dayısı ne de dedesine benzerdi. O babasına benziyordu. Belki de bu yüzden babaları o kadar güzel anlaşıyorlardı.

 

- Fulya.. Gönlünde biri varsa.. Söyle biz kavuşturalım sizi.

 

Gözleri boşluğa dalarken dudaklarını birbirine bastırdı suçluluk duygusu ile.

 

- Y-yok..

 

Bekir emin olmak için sakince konuştu.

 

- Olabilir tabi, bunda utanılacak bir şey yok ki. Çekinme söyle, ben..

 

Bu sefer onu bölen karşısındaki iki büklüm halde oturduğu sediri sıkan kız olmuştu.

 

- Y-yok.. H-hiç y-yok.

 

Bekir derin bir nefes aldı.

 

- Sen ne diyorsun peki bu işe?

 

Bir süre ses gelmedi. Fulya titrek bir nefes aldı. Omuzları daha çok çöktü. Konuşacak gücü kendinde bulamayınca başını aşağı yukarı salladı sessizce. Bir süre ikisi de sessiz kaldılar. Sessizliği ilk bozan Bekir oldu.

 

- Her şey sen nasıl istersen öyle olacak, her an vazgeçebilirsin. Anlaştık mı?

 

Kahve gözlerini kehribar gözlere çıkardı onay almak için. Yüzü ağlamaktan şişen, kaza yüzünden alnında kocaman bir dikiş olduğunu belli eden büyük sargı bezi ile utana sıkıla kendine bakan kız mırıldandı sessizce.

 

- A... A..

 

Boğazını temizledi parmaklarını sıkarak.

 

- A-anlaş.. A-anlaştık.

 

🌻

 

5 yıl önce

 

Nazmiye ayağının birini resmen peşinden sürükleyerek bakkala girdiğinde bakkal Süleyman afallamıştı. Ona sorsada doğru düzgün cevap alamaması daha da endişe etmesine sebep olmuştu. Bir kaç gün önce karısına anlattıkları sayesinde bakkaldan ev telefonunu arayıp müsaitse gelip bakmasını rica etmişti.

 

Duyduğu ilk andan beri ona üzülen kadın sorgulamadan gelmişti çabucak. Minik kızını karşı komşuya bırakmıştı. Kendisi henüz anne olduğu için mi bilinmez Nazmiye'ye şefkatle yaklaşmış önce dağılan saçlarını okşamış ardından marketten çıkan eşi ile minik kızın bacağını kontrol etmişti.

 

Dışarı çıkar çıkmaz endişe ile gözle görülür bir bozukluk olduğunu söyleyerek hastane konusunda ısrar etmişti. Konuşmaları duyan bir kaç esnaf daha bir araya gelmiş öğlenin en işlek vakti dükkanlarını kapatarak minik kızı hastaneye götürmüşlerdi. Kırık bacağı alçıya alınırken herkes hayret etmişti, el kadar çocuk o kadar acı ile nasıl sesini hiç çıkarmamıştı..

 

Nazmiye ağlasa annesi duyar ama bir şey de yapamazdı, bu yüzden susmayı tercih etmişti.

 

Süleyman amcanın karısı ona çok güzel davranmış, hastanede de hep elini tutmuştu. Çocuk aklı annesini hayal etmişti onun yerine, ne olurdu annesi de bu kadar hareketli olsaydı..

 

Hep beraber mahalleye döndüklerinde ona çorba getirmişler hatta horoz şekeri bile vermişlerdi. Kocaman adamların ona acıyarak baktığını görmemişti. Görmek istememişti belki de..

 

Peyami ne zaman duyacaktı..

 

Yanaklarını şişirerek nefesini bıraktı. Bakkalda o kocaman sandalyede otururken bugün yer süpürmek yerine satış yapacaktı.

 

Peyami de geçmiş olsuna gelip onu burada, bu sandalyede görmeliydi. Büyümüştü işte, hesap yapmayı bile biliyordu artık.

 

Akşam olunca eve bir araba ile getirmişlerdi ama baba onlara hep bağırmış Süleyman amcadan çalıştığı parayı da erken istemişti. Utanmış ve içeri kaçmıştı ayağı yüzünden duvara tutunup sekerek.

 

Keşke Süleyman amca onun babası olsaydı.

 

Zaten bir babanın gücü nasıl kızına yeterdi bir türlü anlamazdı. Kendini bildi bileli babası onu bir kez olsun dinlemez, örseler ve saçlarını çekerdi.

 

Defalarca soğuk su altında saçlarını yıkamıştı Nazmiye cami tuvaletinde bulduğu kokulu el sabunu ile.

 

Saçları pis diye babası sevmiyor sanmıştı.

 

Sonuç hep aynıydı.

 

O da yıkamayı bırakmıştı.

 

Nasıl olsa sevmeyecekti.

 

Bir kez olsun öpmeyecek şefkatle okşamayacaktı.

 

Zaten Peyami de gelmemişti..

 

Duymamış mıydı bacağının uf olduğunu. Burnunu çekti sessizce. İçinde bir yerde hak vermek istemediği bir ses onun gelmesi için bir sebep olmadığı söyledi. Duymamak istedi. Minik ellerini kulaklarına kapattı.

 

Babalarının sevmediği kızları kimse sevmezdi.

 

🌻

 

Umarım beğenirsiniz, ben Nazmiye'nin hayatını yazarken hep çok ağlıyorum, bu yüzden bölüm sonları hep ağlayarak size veda etmek zorunda kalıyorum 🤧

 

Loading...
0%