Yeni Üyelik
5.
Bölüm

🌻 5

@escapistdaisy

🌻

 

- Nane! Yimon kabuu!

 

Tezgahı silerken küçük Elif'e baktı Peyami tebessüm ile. Pastane radyosunun vazgeçilmezi Barış Manço başladığı gibi kendince eşlik etmeye başlamıştı bile.

 

Bu radyo babasının çeyizinde geldiği için pek bir kıymetliydi, annesi kısık dahi olsa çalsın isterdi çalışırken. Babası çarşıya kadar gitmişken annesi ve ablası da çörek yapmak için iç taraftaki mutfağa geçmişlerdi.

 

".. Bir tutam zencefil aman.. "

 

- Biy tutam!

 

Parmak uçlarına yükselip inerek dans eden küçüğü ile içten bir gülümsemeyle eğilip yanaklarını öptü uzunca.

 

- Yaağğ! Diit!

 

Yüzüne yediği beş parmak ile geriye çekilip yalandan kızdı.

 

- Anası kılıklı, sevgi görmemiş ki, bilmiyor!

 

Ona aldırmadan hiç bir şey olmamış gibi devam etti minik kız dansına. Bu sefer ellerini de çırpmaya başlamıştı. Doğrulacağı sırada gördüğü sarı saçlarını savura savura gelen kız ile panikle yerinde kıpırdandı bir süre.

 

Dışarıda rüzgar da yoktu ki, ne diye sağa sola savruluyordu ki sarı tutamlar..

 

Aklına gelen ilk şeyi yaptı düşünmeden.

 

Elif'in eline verdiği peynirli açmayı ablaya vermesini söyleyerek içeri giren kızın üzerine saldı ona yakalanmadan.

 

Gayet mantıklı bir plandı ona göre.

 

Hangi kız sevimli bir çocuğu reddederdi ki?

 

Hem onu severken belki sohbet de ederlerdi..

 

Kolundaki kitaplarla içeri giren kız gördüğü minik ile gülümsedi.

 

- Merhaba.

 

Elif'e karşı olan nahif selamı ile iç çekmeden edemezken Elif karşısındaki kıza şımararak gülümsemiş ardından elindeki açmayı dişlemişti.

 

Kesinlikle annesine çekmişti.

 

Bakışları dayısı ile kesişince ona verdiği görevi hatırlamış gibi kenarında minik diş işlerinin olduğu açmayı Pelin'e uzatmıştı.

 

" Eski adamlar doğruyu söylemiş bir çiçekle bahar olmaz.. "

 

- Bunu sen ye bence, hem ben çoktan büyüdüm fıstık.

 

Yanağından makas alınırken ses etmeyen Elif'e baktı göz ucuyla. Bunun nemrutluğu kendisineydi bir tek.

 

Durumu kurtarmak adına boğazını temizledi konuşmadan hemen önce.

 

- Şanslısın ki sonuncusunu almadı.

 

Mavi gözler yeşillerini buldu ve ciddiyetle konuştu.

 

- Bu sefer ödeme yapacaksam alacağım.

 

Onun bu tavrına karşı gülümsedi sadece.

 

Karşısında kim olursa olsun yürek hoplatacak bir gülümseme.

 

- Nasıl istersen.

 

Aldığı tebessüm ile tezgahın arkasındaki kekleri gösterdi genç kız.

 

- Şu üzümlü kekten de istiyorum.

 

Üzümlü keki pakete koyarken sırf sohbet açmak için konuştu.

 

- Güzel tercih, tarçın da var.

 

- Burayı sevdim, bu mahalle yani.. Pek nostaljik. Kaldırım taşları bile.

 

Son cümlesindeki alaya aldırmadı.

 

" Çoğu zaman hesap çarşıya uymaz sonra dizini döversin. "

 

- Öyledir. Samimiyet görürsün her köşesinde.

 

- Kızın mı?

 

Bunu beklemiyordu işte. Gözleri Elif'e kaydı, yaşlı mı görünüyordu o kadar?

 

- Yeğenim.

 

Derken sesi dümdüzdü.

 

- Bekarım yani.

 

Bu saçma detay ile karşısındaki kız sadece baş sallamakla yetinirken utançla diğer isteğini paketleyerek borcunu söylemişti. Sessizce ödemeyi yaparak gitmeden hemen önce son kez Elif'e gülümsemişti Pelin.

 

- Dayı, al!

 

Sağından solundan rastgele kemirdiği açmayı dayısına verip dansına devam etti ellerini aşağı yukarı sallayarak.

 

- Nane! Yimon kabuu!

 

🌻 

 

- Sence de çok yakışmadılar mı Hatice?

 

Ahu, Hatice'nin yatağına oturmuş abisi ve yengesinden bahsederken yüzünde şapşal bir gülümseme vardı. Hatice bunun anlamını çok iyi bilirken iç çekti ve elindeki kalemi masaya bırakıp ona döndü.

 

- Yani? Çıkar ağzındaki baklayı artık.

 

Ahu saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı ve tebessüm etti ima ile.

 

- Aynı filmlerdeki gibi, çok aşık olacaklar zamanla birbirlerine..

 

- Eee?

 

Kısır günündeki teyzeler gibi öne doğru eğilerek akıl verir gibi fısıldadı keyifle.

 

- Yabancı da değiller, akraba evliliği çok daha tutucu ve sağlam olur bak!

 

Hatice keyifle onu taklit ederek fısıldadı.

 

- Öyleyse seni de Yusuf abime alalım!

 

Yüzü anında düşerken geriye çekilip eline gelen ilk peluşu ona fırlattı.

 

Ahu sevimli bulduğu ne varsa kendisine aldığı gibi bir de kız kardeşi sayılan Hatice'ye alırdı. Hatice bu kadar pembe ve yumuşak şeyleri sevmese bile onun için kıymetli olduğundan özenle muhafaza ederdi.

 

- Of ben onu mu diyorum ya! Ne yapayım ben onu, bana Ömer gibi biri lazım!

 

Hatice yerdeki peluşu kucağına alıp alayla konuştu sakince.

 

- Nasılmış abim?

 

Ahu alık bir gülümseme ile elini çenesine yasladı.

 

- Böyle ağırbaşlı, uzun, yakışıklı..

 

İç çekip devam etti aynı heyecanla.

 

- Mükemmel bir baba olmaz mı?! Kesinlikle bana benzeyen bir kızımız olmalı!

 

Az önce rastgele fırlattığı peluşu kafasına yerken şaşkındı.

 

- Aman Allah korusun, senden bir tane yetiyor da artıyor. Kalk da ödevlerini bitir artık.

 

Dağılan saçlarını düzeltirken kaşlarını çattı huysuzca.

 

- Cani! Benim gibi bir yeğenin olsa fena mı olur ha! Görürsün bak adını Hatice koyarım, kızamazsın bile!

 

Hatice ona göz devirdi.

 

- Aynen, abim de seni bekliyor.

 

Düşen omuzlar ile nefesini verip başını iki yana salladı hafifçe.

 

- Abimin gözleri bozuk, boşver onu.

 

Ahu dolan gözlerini önlemek için başını geriye atarak eski sıvalı tavanı izledi bir süre. Soba yüzünden mi bilinmez yer yer bazı yerleri farklı renkteydi sanki.

 

- Onu biliyorum zaten, yakını görmüyor ki!

 

Omuz silkmişti çocuk gibi.

 

- O kaybeder ki! Değil mi?

 

Hatice tebessüm etti güven verircesine.

 

- Tabi o kaybeder, dünyadaki tüm kızları toplasa bir Ahu eder mi? Etmez!

 

Ahu ayaklanıp ona sırnaşmak için yaklaşınca ayağını havaya kaldırdı önlemek için. Pek temas sevdiği söylenemezdi.

 

- Ödevini yap yoksa yengeme ispiyonlarım seni, daha da seni göndermez bize!

 

Ahu söylene söylene ödevlerinin başına geçerken Hatice çoktan test çözmeye geri dönmüştü.

 

- Canisin kızım sen! Abin de sana çekmiş zaten!

 

🌻

 

Fulya akşam için mutfakta yemek yaparken sadece alışmaya çalışıyordu. Ailesinin evinde bu kadar çok çeşit yoktu, evleri de eşyaları da bu kadar donanımlı ya da kaliteli değildi. Tüm bu eşyalar, çeşit çeşit meyveler hatta sabah kahvaltısında gördüğü peynir bile yabancıydı ona.

 

Kendini şanslı hissediyordu bir konu hakkında.

 

Bekir...

 

Henüz ona abi demeyi yeni bıraktığı için zorlansa da o çok anlayışlıydı. Asla baskılamıyordu.

 

Dağınık olmak şöyle dursun işten yorgun gelse dahi sofrayı toplamaya bile yardım ediyordu.

 

Fulya için bu çok yeniydi. Babası ona "Sen çok güzel yapıyorsun." dediği anda her işi gocunmadan yapardı ama böyle yardım etmesi.. Bu sessiz destek kendini değerli hissetirmişti.

 

Babasını düşününce burnunun direği sızlamış gözleri dolmuştu hemencecik. Titrek bir nefes alarak koluna sildi gözlerini.

 

Yaptığı her yemek için teşekkür ediyor, hep çok güzel olduğunu söylüyordu ama Fulya onun en sevdiği yemeği bile bilmiyordu ki.

 

Sormaya da utanıyordu.

 

Konuşmaya da..

 

Bazen kendini suçlu hissediyordu bu yüzden. Babası onu hep nazlasa da kimsesiz kalınca ekmek alacak kadar bile ayakları üzerinde duramamıştı.

 

Bekir de bu yüzden onunla evlenmişti ki zaten.

 

Muhtaç olduğu için..

 

Çorbayı karıştırırken yanaklarını şişirdi sıkıntı ile.

 

Acaba onunda sevdiği biri var mıydı öncesinde?

 

Bilmeden bir şeye engel mi olmuştu..

 

Sorular zihnini kemirirken yemeğin altını kapatıp mutfaktaki masaya sofrayı kurmaya başladı. Kulaklarına dolan zil sesi ile kapıya ilerledi küçük ama hızlı adımlar ile. Kapıyı araladığında gördüğü çiçek buketi ile titrek bir nefes aldı heyecanla.

 

- Ho-H.. H-hoş geldin.

 

Bekir tebessüm ederek içeri girdiğinde elindeki buketi ona uzattı gözlerine bakmaya çekinerek.

 

- Hoş buldum.

 

Fulya bir süre hayran hayran öylece izlediği çiçekleri dikkatle kucakladığında şaşkınca Bekir'e baktı.

 

- B-Bu ni-niye ki?

 

Bekir ceketini portmantoya asarken ona bakmadı rahat konuşması için.

 

- Güzellerdi, senin için almak istedim.

 

Fulya kızaran yanaklarından bihaber çiçeklere baktı endişe ile.

 

- A-ama.. Bi-bilmem ki ben bak-bakmasını.

 

Bekir tatlı paketini tezgaha bırakarak göz ucuyla eşine baktı.

 

- Beraber öğreniriz öyleyse.

 

Aldığı samimi gülümseme ve baş onayı ile tebessüm etti.

 

- Çok güzel kokuyor yemekler, ellerimi yıkayıp geliyorum hemen. Beraber kuralım sofrayı.

 

Cevap beklemeden lavaboya gittiğinde ardında sadece kucakladığı çiçeklere gülümseyen bir hanımefendi bırakmıştı.

 

🌻

 

5 yıl önce

 

Kışın gelmesini hiç sevmiyordu Nazmiye. Hep kar yağıyor, yerler kayıyor ve çok ama çok soğuk olduğu için donuyordu resmen!

 

Hem eski ve yırtık ayakkabısı su alırken nasıl havalı yürüyecekti ki Peyami'nin peşinden!

 

Hoş, zaten onun okul çıkışına yetişmek için koştururken düşüp dizlerini de kanatmıştı!

 

Soğuktan kızaran yüzüne aldırmadan sesli bir şekilde burnunu çektiğinde gördüğü beden ile gelişi güzel saçlarını düzeltti.

 

Oradaydı.

 

Belki yirmi belki yirmi beş adım mesafe vardı aralarında.

 

Heyecanla sessizce peşinden yürürken onu görmediği için böyle rahat olduğunu düşündü, yoksa Nazmiye'yi görüp aşık olarak biraz heyecanlanabilirdi.

 

Kafasında kurduğu romantik senaryolardan biri yüzünden istemsizce kıkırdadığında dudaklarını sıkıca birbirine bastırdı.

 

Az daha yakalanacaktı!

 

Eh, o aşık olana kadar böyle birazcık eğlenebilirdi, çünkü okulu bitmeden evlenemezlerdi ki.

 

Annesine söz vermişti bir kere.

 

Annesine söylemese bile tutması gereken önemli bir sözü vardı.

 

Çok çalışıp, bir sürü para kazanacak böylece annesi ile cennete gitmek için bir sürü iyilik yapacaktı.

 

Babasının hiç parası yoktu mesela, Süleyman amcanın ona verdiği paraları almazdı parası olsaydı.

 

Bu yüzden babası oraya gelemezdi.

 

Böylece cennete giderlerse annesinin saçlarını da kimse çekemezdi, hatta renk renk tokalar bile takabilirdi.

 

Annesi "Parasız da iyilik olur." demişti ama okulda öğretmeni hep ağaç dikip çeşme yaptırmaktan bahsedip durmuştu.

 

Bir de sokak hayvanları için yemek almak vardı tabi..

 

Daha kendi karnını doyuramıyordu ki!

 

Bu yüzden bir sürü para kazanacak ve bütün iyileri yapacaktı.

 

O zaman önce kedilerin karnı doyacak sonrada cennette istediği her şeyden yiyecekti!

 

- Peyami! Aşağı mahalle ile maç var, geleceksin değil mi?

 

Önündeki sohbete kulak kesildi heyecanla.

 

Aşağı mahalle, onun yaşadığı yerdi.

 

Oraya mı gelecekti?!

 

- Gelirim, nesine?

 

- Kaybeden taraf dondurma ısmarlayacak.

 

Dondurma mı seviyordu..

 

Çok para kazanınca ona da dondurma alırdı o zaman!

 

Eve gidene kadar hayaller ile sessizce ilerlemiş günün sonunda sobası yanmayan evde annesinin koynunda incecik bir battaniye ile ısınmaya çalışarak uykuya dalmıştı.

 

Rüyasında onunla dondurma yediğini gördüğü için sabah erkenden bir hevesle okula diye evden çıkmıştı.

 

Kesinlikle çok para kazanması lazımdı!

 

🌻

 

Umarım beğenirsiniz.

Karakterler hakkında neler düşünüyorsunuz?

Sizce ileride neler olacak?

 

Şimdilik sizlere veda ediyor, kocaman öpüyorum 😚

 

Hayatta dört çeşit insandan korkacaksın; Dağdan inme, dinden dönme, sonradan görme ve okuyup da vote vermeden gitme 💋

Loading...
0%