Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Aster

@eski1kiliseintahar

Bir sayfa daha çevirin, bir parmak mesafesi kadar daha kaydırın ekranı, belki de umudunuz bir sayfa veya ekrandır. İçerisinde yıllardır sizi beklediğim dünyama hoş geldiniz.


Kaderi annesi ile aynı olanlara,

Sevdiklerinin sonuna kadar arkasında duranlara,

Sevse de bırakmak zorunda olan,

Sevgisi yüzünden sevdiğini bırakan,

Zorluklara göğüs germekten göğsü yırtılan,

Arafta boğulan,  

Arafı hisleri olanlara,  

Kaderine mahkûm olanlara,


Yalnız doğan, yalnızlığını insanlarla doldurup bu yalnızlığı asaleti yapanlara.


⛓️

ASTER


Tarihin tozlu sayfaları, Şeytan'ın emrinde olan ve zamanla sönen bir ateş ile yanıyordu: çünkü Şeytan, tarihi baştan yazmaya geliyordu.


Milyonlarca ölüm, doğum, kuruluş, kurtuluş ve çöküşü yazan karanlık mürekkebi kuşanarak gelecek nesiller için korunan ve saklanan tarih sayfaları bir bir yakılıyordu; yerine yenilerini yazmak, yeni nesillere yeni tarihi aktarmak için.


Bu tarihin yeni sayfalarını yazmak, tarihi yapmak kadar mühimdi. Yeni, bembeyaz tarih sayfalarında Aster laneti gibi karanlık mürekkebi silah gibi kuşanacaklar ve daima tarihi oluşturanlara sadık kalıp, onları ölümsüzleştireceklerdi.


Ben, Asterin Cox; tarihi yazacak olan Şeytan'a, Killian Wizard'a sadık kalmamıştım, ihanet etmiştim.


İhanet ise, bir seri katilin, kurbanının can çekişirken ki inlemelerinden zevk alan bir sadist gibi etrafımda volta atan bir Azrail, çıplak ve kanlı ayaklarımın altına bir tabure, ihanetim duyulduğundan beri kopmak için an kollayan boynuma ise bir halat sarmıştı.


Bir ihanet: bir idam mahkûmu demekti.


Bir idam mahkûmunun elinden yaşam senaryosu alınır, yerine ölüm fermanı gelir. Bir idam mahkûmunun ayaklarının altına bir tabure verilir: en değerlisi itsin diye. Bir idam mahkûmunun boynuna bir ip geçirilirdi; şah damarının üstünde, Azrail'in yeni yuvası patlasın diye. Bir idam mahkûmunun karşısına en değerlisi verilir; mahkûm bilemez, gözler göremez, ruhlar yardım edemez ancak kalp hisseder. Bir idam mahkûmunun karşısına verilen kişi Azrail'i yuvasındaki derin uykusundan uyandırır, şah damarının üzerinde bir yuva kursun ve o yuvayı altında ki tabure düşünce yıksın diye.


"Seni bu urganın ucuna asmak Melantha'ma biraz ihanet gibi geliyor, Sevgili Asterin. Ama bilirsin: ben kurallarına sadık bir adamım."


Eğer bu lanet ipler kan pompalamaktan başka bir işe yaramayan kalbimde olsaydı: atmaktan vazgeçeli asırlar olurdu. Bir isim yüzünden bile ritmini arşa çıkartan bu lanet kalp ile ne yapabilirdi ki insan?


Melantha...


Ruhumun ücra köşelerinde, tıpkı sakin havalarda fark edilen ve fırtına dalgalarının parçalar halinde kumsala fırlattığı o kabuklu deniz ürünleri gibi, gömülmüş, dokunaklı, lanet gibi her gece üzerime çöken, geleceğimde de başımın üzerinde kara bulutlar olup kendini belli edecek olan anılarım bir bir gözümün önünden geçti: sanki bir film şeridi gibi.


'Bir insan bir insanın hayatında ne kadar yaralar bırakabilirdi?' diye düşünseydi biri: Melantha bu düşünceler tahtaları bıçak olan bir merdiven bile olsa en zirveye ulaşabilecek tek insandı.


Ve ben.


Bir insanın hayatında en fazla ne kadar yara bırakılır sıralamasında zirveyi görebilen tek kişinin, tek çocuğu. Melantha Cox'un kızı, Asterin Cox.


Ben Asterin Cox, annem Melantha Cox için; etinin üstünde muazzam bir kıvrımla duran kirpiklerime hayran olduğum sol gözümden, bir Şeytan'ın emrinde olan ve yıllar, asırlar boyunca ona bir şeyler feda eden hayatımdan, ucu bucağı insanın göz hapsine sığmayan, yaşadığımız dünyanın en kıdemli askerlerini yetiştirdiğim Şeytan'ın ordusunun komutanlığından, yalnızca kan pompalayabilip, boktan olan tüm duyguları karanlık sokaklarda keskin bıçaklarla parçaladığım kalbimi ona feda ediyordum.


Tam şu an.


Boynumu kaşındıran, küçük iğneleri andıran tiksindirici pürüzlü bir dokuya sahip, yıllanmış, kararmış ve eskimiş bir saman rengini andıran bir sarının en çirkin tonuna sahip, gücünü git gide kaybeden ellerim ile tutup isyankâr bir tavır ile kopartamayacağım derecede kalın ve sert bir halattı. Bir ruhu bedeninden kopartabilecek kadar güçlü, ince, keskin ve sert bir bıçağın birkaç dokunuşu ile yırtılıp gidecek kadar güçsüz bir halat.


Dört tahta parçasının üzerine sabitlenen yuvarlak bir tahtanın üzerinde duran çıplak, yara bere içinde, yer yer dikenler, nereden geldiğini tam olarak kestiremediğim fışkırdığı belli olan siyah kanlara bürünmüş ayaklarım. Ayaklarımın altında duran bir tabure. Küçük bir ittirmeye bakan hayatım, ayaklarımın altında duran taburenin sağlamlığı kadar belirsizdi. Bir anda biri çıkıp zamanından önce küçük bir hareketle itebilirdi: aynı zamanda biri beni kaldırıp bu mide bulandıran taburenin üzerinden kaldırabilirdi de.


Birinin küçük bir ittirmesi ya da birinin küçük bir kaldırma kuvvetine bakıyordu kalbimin atışlarının devamlılığı.


Duyulmasını umut ederek canımın acısını göz ardı edip, kısık sesimle konuştum. "Melantha'nın seni gerçekten affedeceğini mi sanıyorsun, Killian?" Birkaç adım bana doğru yaklaştı, elleri arkasında birleşti. Güldüm. "Komik bir adam olduğunu her zaman dile getirmekten bıkkınlık duymayacağım, Killian."


Killian Wizard, ayaklarımın altında duran tabureyi koyan kişi, sağ tarafımda durup ucu bucağı normal bir insanın göz hapsine sığmayan ordunun sahibi, ordunun bulunduğu toprakların da sahibi ve en önemlisi Killian Wizard, Melantha'ya ordusunu, ülkesini, tüm değer verdiklerini ve en önemlisi canını feda ederken bir saniye dahi düşünmeyecek O adam.


Ben, aynı zamanda Wizard ordusunun komutanı, Komutan Asterin'dim.


Zira şu anda ayaklarımın altında duran tabure ve boğazımdaki urganın tek sebebi asırlardır bir kusuru olmayan Komutan Asterin'in ilk defa bir savaşı kaybetmesiydi.


Wizard ordusunun başına eski komutanı ben, Asterin Cox; şimdiye kadar bir savaş dahi kaybetmemiş, emrim altında ilerlemediği halde her savaşta galip gelmiş ancak ilk defa görülen ve duyulan basit bir komutan ve küçük bir orduya yenilmiştim.


Ne adı duyuldu ne şanı,  

Bir savaş anı,  

Asırların ordusuna yenilgi tattırdı,

Wizard ordusuna acı kattı,  

Yenilgi nedir bilmeyen komutana yenilgisine ödül olarak idam mahkûmu etti.


Geçmişin öncüsü, birazdanın ölüsüydüm.


"Hayatının; karşında kimsenin adı ile seslenmeye cürret edemediği, evrenin hükümdarının elinde, sevgili üvey kızım olamayan Asterin. Ben olsam cümlelerimi biraz törpülerdim. Tıpkı şu an senin yavaş yavaş boynunun derisini törpüleyen bu idam ipi gibi." Adım adım yaklaştı bana doğru. Ondan sadece bir tabure boyu kadar uzaktaydım. Kelimeleri bana farkındalık yaratırken, bu farkındalık beraberinde çok şey getirdi. Omuzlarım bunları taşıyamayacak kadar yorgun, kalbim bunu kaldıramayacak kadar hastaydı. "Hayatın şu an bu pürüzsüz dehşet güzel ayakkabılarımın ve ayağımın keyfine bağlı. Bu güzel konuma seni getiren sensin sevgili Asterin. Ah, ah..." diye iç geçirdi gözü uzaklara dalarken. "Asterin, Asterin, Asterin. Sevgili Asterin, ayaklarının altındaki tabure ne kadar da güzel, değil mi? Tam ayağımın altının itme kuvvetine ve yere layık, değil mi? Ben kurallarıma sadık bir adamım sevgili Asterin, bilirsin. Ve herkes layık olduğu yerde bulunmalı. Mesela sen bu taburenin üzerindesin çünkü kendine bunu layık gördün. Ben karşında ve erişmek için ömrünü harcadığın bu koca ve ihtişamlı tahtın sahibiyim."


"Tüm evreni alt edip, Tanrı'yı yenen sen, Şeytan Killian Wizard, ancak basit bir kadının bakışlarını alt edemedin, Killian."


Bir zamanlar Tanrı, kurduğu bu güzel evrenin hakimi, onun emri altındaydı, hükümdardı evreninde. Her kusursuzluğun bir kusuru çıkardı. Bu kusur şeytandı. Bu Şeytan bir zamanlar Tanrı'nın en itaatkâr meleğiydi: parçaları fark edene kadar.


Aslında tüm evren bir yapbozdan ibaretti.


Şeytan yapbozun parçalarını fark etti, bir bir topladı tüm parçaları, bir eksik onu bir hayatından eksiltti.


Bir ruh yalnızca dört hayat yaşayabilir, dört kere dünyaya gelebilir ama asla kim olacağını, nasıl biri olacağını, hangi zamanda, hangi evrende, hangi canlı olacağını seçemezdi. Kim, ne ve nerede olduğu şansına kalan bir şey idi.


Sabrın sonu selamettir, şeytanın selameti Tanrı'yı alt edip evrenin başına geçmekti.


Şeytan sabretti, ilk hayatında tüm parçaları bulduğunu sandı, ne yaptığını bile tam olarak anlayamadan parçaları topladı sabırla, sükûnetle. İlk hayatı kusurluydu, kusuru onu ilk hayatından aldı, ikinci hayatına bıraktı.


Hayatlar arası geçişlerde asla bir şey hatırlamaz, kaçıncı hayat olduğu bilinmez, önceden kim olduğu, parçaların nereden geldiği, parçaların birleşiminin sonunda ne olacağını, kaybederse ne olacağını, bir sonraki hayatının olup olmadığını: hiçbirini bilmeden sadece sabırla parçaları birleştirdi şeytan.


Bembeyaz bir sayfa oldu ikinci hayatında.

Şeytan hâlâ şeytandı, kanı hâlâ siyahtı. Tek değişen yeni sayfasının beyazlığıydı.


Parçalar geldi, sırayla,

Toparladı, yavaş yavaş,

Bitti sandı sonunda.

Birleştirdi yavaş yavaş.

Kusur çıktı sonunda,

Aldı onu ikinciden, koydu üçüncüye.


Şeytan hatayı en başından yaratıcısı Tanrı'ya itaatsizlik ederek, baş kaldırarak etmişti. O zaten en başından bir kusuruyla başlamıştı bu yolculuğa.


Ne yaparsa yapsın,

Bir kusurda bulundu,

Kusur laneti oldu.

Lanet eksik parçaydı.

Eksik parça Melantha'ydı.


Her hayatında bir kusur vardı, çünkü laneti onu hâlâ bulamamıştı.


Melanth Cox, şeytanın laneti olmak için doğan bir kadındı. Nereden bilebilirdi laneti olması gereken adamın ona deliler gibi âşık olup kızını idam edeceğini?


"Ve sen, tüm evreni alt edebilen, Tanrı'ya baş kaldıran adamı alt edebileceğini sanan kusurlu bir savaşçısın, Sevgili Asterin."


Kiminin korkusu, kiminin lanet olduğunu düşündüğü o şey; Tanrı'ya itaatsizlik etmek, Tanrı'ya baş kaldırmak ile övünüyordu bu adam. Gururla göğsünü kabarttı ve ordusuna doğru döndü. Gözlerini kısarak göz hapsine sığdırmaya çalıştı lakin imkânsızdı.


"Ben Killian Wizard!" diye bağırdı ordusuna doğru. "Tüm tarih sayfalarını kalbimden bir parça olan ateş ile bir bir yaktım, ve yine! Ben Killian Wizard! İdam mahkûmu Asterin Cox'un parçaları birleştirmesine izin vermeyecek, onun lanetini ondan saklayacağım! Kendi yaktığım tarih sayfalarını kendim yazacağım!" Sözlerinin sonuna doğru gözleri boşluğa takılmıştı, sert çehresi ve ifadesi anında yumuşadı, ardından kısık bir ses ile, "Tarihin sayfalarına ise denizimin en güzel kıyısı, gökyüzümün en parlak yıldızı olan Melantha'mın kalbime olan işgalini yazacağım."


Ardından kafası ile ilerimde duran ancak gözlerimin asla netleyemediği siyahlara bürünmüş adama bir işaret verdi. Adam saniyesinde üzerime doğru sert adımlar ile gelmeye başladı. Gözlerim sanki netlersem bir daha görme yetisine sahip olamayacakmışım gibi bulanık gösteriyordu bu adamı. Su yansıması gibi bulanıktı ve bu bulanıklığı ile bile göğsüme dikenler batırıp sıkıştırmaya yetmişti. Her adımında koca bir pençe tırnaklarını göğsüme batırıyor; kan fışkırıyor, daha derine itip kalbimi deliyordu.


Siyahlara bürünmüştü, azrailim miydi?


Bembeyaz teni vardı, kurtarıcı meleğim miydi?


Adım adım yaklaştı, saniye saniye nefesim kesildi. Bu adam ne azrailim ne de koruyucu meleğimdi. Bu adam korkunç bir araftı.


Gözlerim cehennemin kor ateşinin gazabına maruz kalmışçasına yanıyor, iradem dışı bir şekilde sular seller gibi gözyaşı geliyordu. Ve hâlâ gözlerimin netleyemediği bu adam bana adım adım geliyordu.


"Unutma Aster,

Düşman kör nişancıdır.

Dost ise nereden vuracağını bilir."


Bulanık siması ve sözleri bu hayatımda gördüğüm ve duyduğum son şey oldu.

Çünkü bu adam nereden vuracağını biliyordu ve tam olarak taburemi yere doğru itmişti.


Şeytan urganın Asterin Cox'un nefesini sonuna kadar kesmesini bekleyecek kadar sabrı kalmamıştı.


İdam mahkûmu Asterin Cox, urgan onun nefesini kesmeden önce zaten ölmüştü.


Şeytan Geni Ruh 8.2

İsim: Asterin Cox  


Görev: Kuruluş  

Bitiş: 08/02/1944  

İDAM EDİLDİ


Şeytan Geni Ruh 8.3

İsim: Lidya Demirlap  

Görev: Korumak  

Başlangıç: ?  

Bitiş:?  


⛓️


Loading...
0%