Yeni Üyelik
6.
Bölüm

4.Bölüm

@esmos.m

"Benim o zaman acilen evren taşını bulmam gerek Aça. Hem de hemen!"


"Evren taşı ilk prensesin himayesi altındadır prenses. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Hoşçakal prenses Ayçıl, umarım miniperini kurtarabilirsin." Aça aşağı doğru süzülüp saraya girdiğinde Laçin'in sesi duyuldu.

"Ayçıl çantamı buldum. Hadi artık yola çıkalım." Hep birlikte gökyüzünde tekrar yola çıktık. Bir yandan da evren taşının nerede olabileceğini düşünüyordum.

Aynı anda birçok şeyi düşünebilirmişsin, öyle derler. Benim aklımdan şuan hem Lori, hem ailem, hem krallığım, hem arkadaşlarım geçiyordu. Fakat aynı zamanda tuhaf bir biçimde gizli yerdeki oyuğu düşünüyordum.

Sanki o sırrını keşfedemediğim yerde çok özel bir şey varmış gibiydi. Kardeşimin sakladığı ve sonradan unuttuğu bir şey...

"Evren taşı!" Olduğum yerde durdum ve kafamda yanan ampulle diğerlerine baktım.

"Geri dönmemiz gerek."

"Ne saçmalıyorsun sen Ayçıl, çok az kaldı." Çağla'ya bir bakış atıp sözlerime devam ettim.

"Evren taşı orada, gizli yerde. Onu almalıyız."

"Evren taşı da ne? Ne diyorsun sen Ayçıl?"

"Dönüş yolunda anlatırım hadi gelin."

"Lütfen Ayçıl biraz mola verelim, çok yoruldum." Laçin çok yorulmuşa benziyordu. Kanatlarımız her ne kadar çok güçlü olsalarda uzun bir uçuşu kaldıramıyorlardı. Benimde kanatlarım çok ağırmaya başlamıştı. Zaten uzun zamandır uçmuyordum ve dinlenmeye ihtiyacım vardı.

"Tamam bir yerde kamp kuralım."

Parmağımla çimenlik bir alanı işaret ettim ve hep birlikte indik.

Yazardan

Miniperi Lori'nin saçları iyice dökülmüş ve oldukça bitkin düşmüştü. Saray hekimi Tansu sürekli onu kontrol ediyor fakat bir gelişme görülmüyordu. Lori'nin ümidi giderek tükeniyor ve her sabah "belki bugün son günüm" diyerek uyanıyordu. Tansu her sabah yaptığı gibi Lori'ye yemeğini getirmiş ve güler yüzle onunla sohbet etmeye çalışıyordu. Gökay'ın miniperisi Daisy ise hemen arkasından gelmişti.

Tansu Lori'nin öleceğinden çok korkuyor fakat güler yüzüyle bunu Lori'den mümkün oldukça saklamaya çalışıyordu.

"Loricim ama biz ne konuşmuştuk? Bu tabaktaki yemeklerin bitmesi gerekiyor." Lori yüzünü astı ve yemek istemediğini açıkça belli etti. Lori'nin bu davranışını görünce Daisy araya girdi.

"O surat ne bakalım öyle, yakışıyor mu dünyanın en tatlı miniperisine? Hem yemek yemeyen miniperiler çirkinleşiyorlarmış." Lori Daisy'ye tuhaf bir bakış attı.

"Nedenmiş o? Sen benden daha zayıfsın ama daha güzelsin. Çocuk kandırıyor sanki ya." Daisy neye uğradığını şaşırdı. Bir Lori'ye birde Tansu'ya bakıyordu. En sonunda sırf bir cevap vermiş olmak için konuşmaya başladı.

"Anlaşılan sende perin kadar sivri dilliymişsin." Bu sefer anlaşılmaz bir yüz ifadesi takınan taraf Lori'di.

"Ne deme istedin sen şimdi? Açık konuş benimle."

"Bir şey demek istediğim falan yok, ben sadece prenses Ayçıl'ın da senin gibi çok konuştuğunu söylemek istedim."

"Ben seni bir elegeçirirsem..." Lori kalkmak için bir hamlede bulundu fakat kalkmak için bile gücü yoktu. Daisy ise gülerek uçmaya başladı ve bu davranışı ondan daha çok nefret etmesine sebep oluyordu. Bu belki bencillikti ama o uçamazken kimsenin uçmasını istemiyordu.

"Bana öyle bakma! Sana kanatlarını illaki getireceler ama sen bu şekilde bencillik yapıp yemeklerini yemezsen onlar gelmeden ölmüş olacaksın." Maalesef ki Lori bunları biliyordu. Fakat neden olduğunu bilmesede olayı romantize etmeye çalışıyor, kendini şımartmak istiyordu. O kafeste kimse gözünün yaşına bakmamıştı, kimse onun için gelmemişti. En sonunda da Solis "Kanatlarını koparmamı çok sevgili perin istedi." Deyince Lori artık yıkılmıştı. Asla Ayçıl'ı suçlamamıştı fakat orada yaşadıklarını kimse bilmiyordu. Hep hayatta kalmak için savaşmıştı. Şuan ise tek isteği hayatta alması için başkalarının çaba göstermesiydi. Ve Ayçıl tatlı miniperisini kurtarmak için her şeyi yapardı.

Her şeyi...

Ayçıl

Geniş çimenlik alana indik. Onlara ayak üstü neden geri dönmemiz gerektiğini anlattım.

Hava daha aydınlık olduğu için Aras ve Gökay tekrardan meyve toplamaya gittiler. Çantalarımızdaki elmalar çok azdı ve onlarla doyamazdık. En sonunda çimlerin üstüne oturup Çağla ve Laçin ile kız kıza sohbet etmeye başladık.

"Demek Solis biliyordu fakat sen veliaht prenses olunca unutturmak zorunda kaldılar."

"Evet Laçin. Böyle bir gücün varlığını bilseydi kesin beni tahttan indirmek için kullanırdı. O taşın gücü çok büyük olmalı."

"Eğer bilseydi bu bir felaket olurdu. Eğer bilseydi, o kazanırdı." diye mırıldandı Laçin bir şeyin farkına varmış gibi.

"Aynen öyle Laçin, bu yüzden kesinlikle haberinin olmaması gerek. Her adımımızı özenle atmalı ve çok dikkatli olmalıyız. Solis bu taşın varlığını kesinlikle bilmemeli."

İki kanat sesinin ardından Aras ve Gökay görünmüştü. Ellerinde kirazlar ve kiviler vardı.

"Hoşgeldiniz gençler, gelin oturun şöyle. "

Aras Laçin'in yanına, Gökay ise Çağla'nın yanıma oturdu. Nedense dün geceki yaptığımız konuşmadan beri bana mesafeliydi. Topladıkları tüm meyveleri ortaya doluşturdular. Ortadan bir kiraz aldığımda herkes yemeye başlamıştı fakat Laçin yemiyordu. Kafasına bir şey takılmış gibi çok düşünceli görünüyordu.

"Bir şey mi oldu Laçin?" Herkes önce bana sonra Laçin'e baktı. Laçin kendine gelmiş gibi gözlerini birkaç kez kırptı. Sanki düşündüğü şeyi gerçekten yaşıyormuş gibi.

"Ne? Ah evet iyiyim. Sadece aç değilim size afiyet olsun."Laçin ayağı kalkınca Aras onun bileğini yakaladı.

"Gelmemi ister misin Laçin?" Laçin için endişeliydi. Onu gerçekten seviyor olmalıydı.

"Hayır teşekkür ederim, biraz yalnız kalıp kafamı boşaltmak istiyorum." Güneşli havaya doğru uçarken yavaş yavaş görünürden kayboldu.

"Laçin'in bir sıkıntısı mı var?"

"Sanırım öyle Aras. Umarım bize söyleme cesareti gösterir." Diye yanıtladı Çağla. " Biraz havadan sudan konuştuk ve meyveler bu sırada bitmişti.

"Bence artık yola çıkmanın zamanı geldi. Daha fazla zaman kaybedemeyiz. Yoldan Laçin'i bulup hemen yola koyulalım." deyip havalandım fakat yolunda olmayan bir şey vardı. Kanatlarımda çok büyük bir sancı hissetmemle son sürat aşağı düşmeye başladım. Tüm gücümle çığlık atarak kanat çırpmaya çalışıyordum fakat kanatlarımı hareket ettiremiyordum. Tam yere çakılacakken Aras beni kollarıyla sardı ve ayaklarımı sağlam bir şekilde yere basmamı sağladı.

Gözlerimi korkuyla açtığımda herkesin endişeli bakışlarını üzerimde hissettim. hatta Gökay bile endişelenmiş gibiydi.

Çağla korkuyla bana sımsıkı sarıldı. "Çok korktuk Ayçıl! Neden böyle oldu?"

"Bilmiyorum ki." Dediğimde Gökay'ın aklına bir fikir gelmiş gibiydi.

"Kanatlarını uzun zamandır kullanmıyorsun Ayçıl. Kanatlarını aldığın gibi yola koyulduk ve daha kendilerine gelemeden çok uzun yol geldik. En az iki gün vermelisin kanatlarına kendilerine gelebilmeleri için" Haklıydı ama o kadar vaktimiz yoktu.

"Ama daha fazla burada kalamayız. Bir an önce Lori'ye..." Sözümü kesen Arastı.

"Gökay haklı ufaklık. İki gün olmasa bile yarın sabaha kadar dinlenmelisin."Karşı çıkacak gibi olsamda başaramadım. "İtiraz istemiyorum ufaklık. Hadi arkadaşlar çadırları kuralım, yarın yola çıkarız."

Yanımızdan bir kanat çırpış sesi duyulmaya başladı ve Laçin'in geldiğini anladık.

"Ne oldu millet yola çıkmıyor muyuz?" Bu konuda kendimi suçluyordum. Benim yüzümden yola koyulamamıştık.

"Ayçıl pek iyi değildi" dedi Aras. "Yarın sabah erkenden gideriz."

"Noldu Ayçıl iyi misin?"

"Bende bir şey yok ama kanatlarımın alışmaları biraz zaman alacak gibi duruyor."

***

Aradan birkaç saat geçmiş, ortaya bir ateş yakıp etrafına dizilmiştik. Genel olarak Solis'in mahzeninde olan şeyleri anlatmıştım. Herkesin Solis'e olan nefretinin büyüdüğünü gözlerinden görebiliyordum.

"Onu bulursam yemin ederim ki bir kaşık suda boğacağım. " dedi Aras

"O pisliği gördüğüm yerde öldürmezsem benimde adım Çağla değil." Diye devam etti Çağla.

Laçin ve Gökay ise sessizlerdi fakat Gökay'ın nefreti yüzünden okunuyordu.

Laçin ayağa kalkıp hiçbir şey söylemeden uçarak gözden kayboldu.

"Gençler ben yatmaya gidiyorum havada karardı zaten. "

" Peki iyi geceler Aras, yarın görüşürüz." dedim.

" Görüşürüz."

Aras çiçek çadırına girdiğinde ortamda ufak bir sessizlik oldu. Sanki herkesin söyleyecek çok şeyi varmış fakat kimse nerden başlayacağını bilmiyormuş gibi. Ben dahil.

Nihayet Çağla konuşmaya girdi. Oldukça tedirgince çıkıyordu sözler dudaklarından.

"Laçin için endişeleniyorum. Geçen gün bana Solis hakkında ne düşündüğümü sordu. İhtiyaç kapısını bulmadan hemen önce, sabah çiçek çadırıma geldi ve bana Solis'i aslında tam olarak tanımadığımızdan bahsetti. Ona göre önce onun tüm bunları neden yaptığını öğrenmemiz gerekiyormuş."

Laçin neden bunları söylemiş olabilirdi ki? Acaba Solis'le karşılaşmış ve aklı karışmış olabilir mi?

"Solis'i hepinizden daha iyi tanıyorum. Manipülasyon yeteneği çok gelişmiştir Solis özünde iyidir fakat çok takıntılıdır. Bu kraliçe olma sevdası da buradan geliyor. Babam benim kraliçe olmamı istediğini söylediğinde taht odasından sinirle çıkmıştı. Eminim ki o an edinmiştir bu takıntıyı. Onun derdi kraliçe olmak değil, sadece herkese kendisinin daha kraliçe olmaya uygun olduğunu göstermek o kadar. Yani sadece babam yapamazsın dediği için yapmak istiyor o kadar. "

"Bunu Laçin'e de açıklamamız gerek, yoksa kafası daha çok karışır ve bu da bizim için hiç iyi olmaz. "

"Haklısın Gökay. Yarın sabah erkenden ona açıklayacağım. Biraz kafasını toplaması için zaman vermemiz gerek. Ben yatmaya gidiyorum hepinize iyi geceler. "

Ayağa kalkıp çiçek çadırıma doğru gittim. İçeri girmeden Gökay'a ve Çağla'ya bir bakış attım. Yüzlerinde korku vardı. Her şeyden öte korku... Bilinmezliğin korkusu. İnsan sadece bilmediğinden korkar. Yola çıkmadan 'Bilinmezliğe gitmeye hazır mısınız?' diye sormuştum. Her ne kadar hazır olduklarını söyleseler de biliyorum ki bilinmezlik hazır olunan bir şey değil, bilinmezlik korkulan bir şeydir. En çokta geleceğin bilinmezliği...

Yatağıma yatıp gözlerimi kapattığımda direk uykuya daldım.

***

Beş yaşına girdiğim gündü bu. Sarı tüllü elbisemi giymiştim doğum günü partim için. Birazdan kapı çaldı ve ablam geldi odama.

"Süpriz!"

Elinde bir miniperi vardı, Lori. İlk kez o zaman gördüm onu. Gelecekte kanatlarını koparacak perinin avucunda. Gülerek bana bakıyor minik gözleriyle. Uçup yanıma geliyor sonra. Açık kumral saçlarıma konuyor, uçup elime konuyor, yanağımdan öpüyor...

"Merhaba peri Ayçıl, ben miniperin Lori."

Yüzümde oluşan kocaman tebessüm gittikçe büyüyor. Kapıdan ablamın miniperisi Lina geliyor ve Solis'in omzunun üstünde uçuyor. Lori omzuma konuyor ve oturuyor.

Herkes mutlu, herkes sevinçli, geleceğin bilinmezliği kimseyi rahatsız etmiyor. Kimsenin gelecek kaygısı yok.

Çocukken ne güzeldi her şey. Geleceği düşünmezdik, geleceği umursamazdık. Sadece bugün vardı hayatımızda. Çocuklar masum, çocuklar neşeli, çocuklar saf olur. Keşke hep çocuk kalabilseydik. Keşke miniperimle ilk kez karşılaştığım anda dursaydı zaman. O mutluluk hiç gitmeseydi. Bu kaygılar hiç olmazdı belki. Bilinmezlik, bizi rahatsız etmezdi. Sadece merak ederdik.

***

Gözlerimi yavaşça açtım ve rüyamın gerçekliği ile bir an afalladım. Etrafıma baktığımda son birkaç ayda olanlar bir anda üşüştü beynime. Anında kendime gelip uyku sersemi yataktan kalktım ve çiçek çadırımın dışına çıktım.

"Günaydın millet."

Gökay'ın ve Çağla'nın çadırı toplanmıştı. Ben de çadırımın içine tekrar girdim ve çantamı aldım. Ardından kapanması için "İşin bitti!" dedikten sonra hep bana büyüleyici gelen, çiçek çadırımın yavaş yavaş küçülüp çadır çiçeği olmasını izledim.

Hepten küçülüp toz pembe bir çadır çiçeği olduktan sonra arkamı dönüp bizimkilere baktım.

"Laçin ve Aras uyanmadı mı?"

"İkisi de çadırlarında yok Ayçıl. Belki birkaç gün önce bana söylediği şeyleri şimdi de Aras'a söyleyecektir. Onunla acilen konuşmamız gerek."

Çağla'yı uzun zamandır bu kadar endişeli görmemiştim. Sanırım benim yokluğumda Laçin ile bayağı bir kaynaşmışlar.

"Bakın geliyorlar!" Gökay'ın bağırışı ile hepimiz mavi gökyüzünden bize doğru uçarak gelen Laçin ve Aras'a baktık.

En sonunda yere indiler ve Laçin ile göz göze geldik.

"Hoşgeldiniz gençler. Laçin sen dün gece hiç uyumadın mı?"

"Hayır, tüm gece dolaştım. Sabaha karşı buraya gelirken yanıma Aras geldi ve biraz dertleştik. Aras bana dün gece siz yatmadan konuştuklarınızı anlattı. Ben özür dilemek istiyorum Ayçıl. Biliyorum kardeşin sana çok kötü şeyler yaptı. Fakat ben sadece bu konuyu biraz fazla düşündüm ve sana yaşattıkları bir an aklımdan çıktı. Ben Solis ile karşılaşmadım yani. Sadece çok düşünmekten oldu. Birkaç gün önce sana söylediklerimi de unut, olur mu Çağla. Sadece kafam karışmıştı. Bir daha olamamasına dikkat edeceğimden emin olabilirsiniz. "

Ona inanıyordum çünkü beni kaçırdığı ilk günlerde ben de Solis'e karşı iyi davranmaya çalışıyor, onun değişebileceğine inanıyordum. Laçin de böyle bir düşünceye kapılmış olabilirdi.

"Seni anlıyorum Laçin. Bu işi de hallettiğimize göre hadi bulalım şu taşı." Dedim heyecanla.

Aynı heyecanla devam etti. "Hadi bulalım!"

Aras ve Laçin çadırlarını toplamaya giderlerken ben de Gökay'a döndüm. Artık küçük çocuklar gibi konuşmamazlık yapmak istemiyordum.

"Bakalım bizi neler bekliyor?"

"Halledemeyeceğimiz şeylerin beklediğini sanmam." Ufak bir tebessüm etti.

"Gökay bir şey sorabilir miyim?"

"Tabi sorabilirsin prenses." Prenses deyişiyle sırıtıp kafamı soruma verdim.

"Beni neden kurtardın?" Bu soruyla afallamıştı.

"Nasıl yani?"

"Yani beni kurtarmasaydın Emesya'nın kralı olurdun. Neden kral olmaktansa beni kurtarmayı seçtin?" Böyle bir soru beklemediği belliydi.

"Çünkü doğru olan buydu. Ayrıca yanlış olanı yapmak istesem bile birazcık aklım varsa bunu yapmazdım. Çünkü Emesya kralı olduğum süre boyunca halkın arasına karışıp kime ne istediğini sorsam "Gerçek kral, kraliçe ve prensesimizi istiyoruz" dediler. Bir perinin içinde en ufak bir vicdan varsa bile onların haline üzülürdü. Halkınıza o kadar iyi bakmışsınız ki sizi akrabası gibi görür olmuşlar. Bunu onlardan alamazdım. Akrabalarını kaybetme üzüntüsünü onlara yaşatamazdım." Yüzümde bir anda güller açmıştı.

"Gerçekten kraliyet ailesi hakkında böyle mi düşünüyorlar?"

"Tabii ki böyle düşünüyorlar. Onlara seni getirmek için kendime o anda yemin ettim. Ve buradasın, kurtuldun ve çok yakında aileni, Lori'yi göreceksin. Mutlu olucaksın."

"Peki sen bu mutlu tablonun neresinde olacaksın, yani... Olacak mısın?" Bir an yüzünün aşağı doğru baktığını gördüm. Üzülmüş gibiydi fakat hemen kendini toparlayıp eski sert bakışına döndürdü yüzünü.

"Ben bu tabloda olmayacağım çünkü aileni bulduktan sonra Luna'ya geri döneceğim. Orada bir hayatım var, sorumluluklarım var. Zaten burada yeterince zaman harcadım. Bak işte Aras ve Laçin de geliyor. Hadi zaman kaybetmeden alalım şu taşı da bir an önce bitsin bu iş."

Ben tek kelime edemeden yanımdan ayrıldı.

Az önce benim için endişelenen, benim halkım için çok değerli olduğumu söyleyen adam gitmiş, onun yerine bir an önce benden uzaklaşıp krallığına dönmek isteyen adama dönüşmüştü. Bir de kadınlara anlaşılmaz derler.

Afallamış şekilde Gökay'ın arkasından bakarken Aras ve Laçin'de yanımıza gelmişti.

"Hadi bulalım şu taşı"

Laçin'in içten gülüşü içimi ısıtmıştı. Ondan nasıl şüphelendiğimi düşündüm bir saniye kadar ve ardından bende kocaman gülümsedim.

"Hadi bulalım, kardeşim."

Bir saat kadar sonra ortada tek bir kocaman ağacın olduğu ovaya gelmiştik. Girişin hemen önünde kırılmış tahtadan bir kapı vardı. Çağla'nın hava gücünü kullanıp kapıyı yerinden söktüğü an geldi gözlerimin önüne, kanatlarımı geri alıp uzun zaman sonra ilk kez uçtuğum zaman... Aynı zamanda Lori için en çaresiz zamanımdı o an.

İnip içeri girdiğimizde ucu yanmış sarmaşıkları gördük. Gökay'ın buradan çıkabilelim diye yaktığı sarmaşıkları...

"Gelin benimle, size bir şey göstereceğim."

Gizli odaya doğru yavaşça yürümeye başladım. İçeri girdiğimde diğerlerinin de arkamdan geldiğini anlamıştım. Odanın ortasında, yerde duran ve etrafı süslemelerle kaplı küçük oyuğa baktım. Ardından arkamda duran arkadaşlarıma baktım.

"Evren taşı büyük ihtimalle bunun içinde. Bu oyuğa girecek bir şey bulmamız gerek." Ayağa kalktım ve sözlerime devam ettim. "Dağılalım ve burada oyuğa koyabileceğimiz bir şey var mı diye bakalım. İş bölümü yapacağız. Aras ve Laçin, siz yatak odasına bakın. Çağla sen mutfağa bak. Gökay'la oyun odasına bakacağız."

"Tamamdır kaptan." Aras iki parmağının ucunu önce alnının yanına koydu sonra da hızla indirdi.

Kapıdan çıkıp çocukluğumun geçtiği eğlence bölümüne baktım. Arkadan gelen cam kırıklarının sesi, kanatlarımı aldıktan sonra camları toplamadığımızı hatırlattı bana.

"Burada saklanabilecek sadece kitaplık var. Yerdeki minderlerin altına bakıp geliyorum sende kitaplığa bakmaya başla." dedi Gökay ciddiyetle.

Başımızı sallayıp kitaplığa gittiğimizde elimle örümcek ağlarını çekiştirip kitapların arkasına bakmaya başladım. O sırada Gökay geldi arkamdan. "Minderlerin orada yok.

"Bu en sevdiğim masaldı, Kayıp Periler Ülkesi." dedim mavi ciltli bir kitabı raftan alırken.

"Ben de o masalı çok severim. Özellikle masalın sonunda prensin kıza aşık olup onu geleceğin kraliçesi ilan etme kısmını..."

"Acaba kayıp Periler ülkesi diye bir yer gerçekten var mı yoksa sadece masal mı?"

"Kayıp olduğu için bunu asla öğrenemeyeceğiz sanırım." Ufak sırıtışı kalbimin üç kat daha hızlı atmasını sağlarken bende hafiften gülmüştüm. Çok güzel gülüyordu.

Gözlerimi ondan kaçırıp kitaplığa geri döndüğümde gözüme takılan bir kitapla beraber şok oldum.

"Evren taşı masalı mı!" simsiyah kapağın üstündeki parlak beyaz yazısında ellerimi gezdirdim.

"Aç hemen bakalım ne yazıyor."

Kitabı açtım, sayfalar tamamen boştu ve bembeyazdı. Hızla diğer sayfaları çevirdim bir umutla ve şaşkınlıkla Gökay'a baktım.

"Diğerlerine söyleyelim."

Önce mutfağa gidip Çağla'nın her yeri karıştırdığını gördük.

"Evren taşı masalı isminde bir kitap bulduk ama boş."

Çağla şaşkınca bir bana bir elimde ki kitaba baktı.

"Diğerlerine de söyleyelim hadi."

Çağla'ya kafa sallayıp koşar adım yatak odasında girdik. İkisi de her yeri talan etmişti ki bizi görünce durdular.

"Kızlar evren taşı masalı diye bir kitap bulduk ama içi bomboş." Önce birbirlerine sonra kitaba baktılar.

"Göstersene bir dakika." Kitabı açıp içindeki boş sayfaları gösterirken Aras atladı.

"Bir sayfa boş değil baksanıza."

"O gözlük ne kafanda, güneşli yerde değiliz ki." Aras kafasına ablamın bana hiç vermediği güneş gözlüğünü takmıştı. Sonra gözlüğü takıp çıkarmaya başladı.

"Sadece gözlükle görülebiliyor, bakın." Gözlüğü çıkarıp bana verdi ve anında taktım. Fosforlu turuncu renkteki yazının olduğu sayfayı buldum ve kaşlarımı çattım.

"Ne yazıyor Ayçıl okusana." Çağla'nın merakı beni benden alıyordu.

"Bu sanırım bir bilmece"

"Sesli oku hadi!" Laçin'de sorunca artık okumak zorunda kaldım.

"Aradığınız taşı bulmak için
İlk olarak uzun bir merdivenden geçin
Turuncu yaprakların şırıltısı sardı her yeri
Bir de ağlama sesi eklendi
Kimseye vermezdi kolyesini
O kolye kıyameti getirebilirdi ama
Kimse bunun farkında değildi."

Okumayı bitirdiğimde gözlüğü çıkardım ve zaten çatık olan kaşlarımı daha çok çattım.

Bilmece neyi gösteriyor bilmiyorum fakat bildiğim bir şey var ki çabuk olmalıyız. Birkaç gün içinde bu bilmeceyi çözmemiz şart. Yoksa çok geç olacak. Fazlasıyla geç...

***

Evet çok sevgili Emesya okurları yeni bölümümüz geldi. Umarım bölümü sevmişsinizdir. Yeni bölümü de en kısa zamanda atmaya çalışacağım takipte kalın...

Laçin'in son zamandaki tuhaf tavırları ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Bu bölümde tatlı miniperimiz Lori ve Gökay'ın sevimli miniperisi Daisy'yi de görmüş olduk. Sizce aralarındaki bu laf atışmaları yakın zamanda biter mi?

Son olarak ve en önemlisi, bilmecenin cevabı sizce ne olabilir?

Çok yakında görüşmek üzere...

Loading...
0%