@esmos.m
|
Ben çok bir şey istememiştim, yalnızca şu kısacık ömrümde mutlu olmak istemiştim. Fakat evrenin bana daha değişik oyunları vardı. Her fırsatta karşıma çıkan ve bana kötülükten başka hiçbir katkısı dokunmamış bir ablam olsun istemezdim mesela. Ailemin böylesine önemli bir günde yanımda olmasını isterdim. Hayatımın son iki yılını doyasıya yaşamak isterdim. Şuan ki durum içerisinde bulunmak istemezdim. Çok sevgili ablam taç giyme törenime baskın yapmıştı ve akşam olana kadar onu görmek istemiyordum. Bir süreliğine bile olsa her şey yolundaymış gibi davranmak istiyordum. Solis'i mahzene götürmüşlerdi ve o zamana kadar benim adımı haykırıp durdu. "Kesinlikle harika görünüyorsunuz kraliçem." "Teşekkür ederim Çağlacığım. Sende çok hoşsun." "Çok teşekkürler majesteleri." Kaşlarımı çattım. "Ne yani, bana artık böyle mi hitap edeceksin Çağla? Ben bunalırım ama." "Gerçekten bende öyle. Şimdiden daraldım bile." Uzun tül kolları olan uzun sarı bir elbise giymişti. Elbise Çağla'nın bedenini sarmış ve muhteşem fiziğini ortaya çıkarmıştı. "Laçin'i gördün mü? Onu az önce görmüştüm fakat ortadan kayboldu." "Hayır görmedim." dedi. "Büyük olasılıkla Aras ile beraberlerdir. Bu son zamanlarda epey iyi anlaşıyorlar, değil mi?" "Kesinlikle." Yüzümde tatlı bir tebessüm oluştu. "Solis hakkında ne düşünüyorsun?" diye sordu. "Bu konuyu şuan konuşmasak olur mu Çağla?" "Kusura bakma Ayçıl ama olmaz. Senin için endişeleniyorum ve düşündüklerini bana anlatmanı rica ediyorum, lütfen." Bana gerçekten benim için üzülüyormuş gibi bakıyordu, öz kardeşimin bana hiç bakmadığı gibi, ona içimi dökmek istedim. Fakat içimi dökmeye başladığım gibi bütün duvarlarım yıkılacak ve beni güçsüz görmek için can atan herkese istediğini verecektim. Bundan dolayı şuan olmazdı. Güçsüz halimi görmemelilerdi. "Beni düşündüğünü biliyorum Çağla ama şuan olmaz, belki daha sonra." "Ama..." Sözünü kestim. "Çağla lütfen bu konuyu burada kapatabilir miyiz?" "Peki, sen nasıl istersen." Yüzüne içten olmayan bir gülümseme yerleştirdi. "Bak" dedim kalabalığın arasındaki bir yeri gösterirken. "Laçin orada, Aras'ın yanında." "Evet gördüm." Dedi Çağla ama pek sevinmiş gibi görünmüyordu. "Sizin aranızda ne oldu Çağla? Sürekli kavga edip duruyorsunuz." "Ne güzelde konuyu dağıtıyorsun sen öyle." deyip bakışlarını yere çevirdi. "Şuan konuyu dağıtan sensin biliyorsun değil mi?" "Biz sadece, tartıştık o kadar." "Özel değilse anlatmak ister misin?" "Çukura düştüğümüz günü hatırlıyorsun. O gün Solis; Laçinle beni farklı bir odaya, seni farklı bir odaya koydu. Ben uyandığımda Solis içerideydi ve beni kenara çekip asıl senin kötü biri olduğunu açıklamaya çalıştı. Ben buna asla inanmadım tabii ki fakat Laçin uyandığında beni Solisle konuşurken gördü ve beni suçlamaya başladı. Gerçeği açıklamaya çalıştım fakat ne desem de bana inanmadı. O zamandan beri bana, Solis'in yardakçısı gözüyle bakıyor. Ayçıl ben gerçekten böyle bir şey yapmadım sen benim en yakın arkadaşımsın, sana asla ihanet etmem bunu biliyorsun." Duyduklarımla şoka uğramıştım. Laçin nasıl böyle bir şeyi aklından geçirebilirdi, aklım almıyordu. "Tabii ki biliyorum ve sana inanıyorum Çağla. Ben en iyisi Laçinle de bir konuşayım. Belki fikrini değiştirebilirim. Birazdan dönerim." Yavaş adımlarla Laçin ve Aras'ın yanına geldim. Çağla'nın bana anlattıklarını bilmiyormuş gibi yapacaktım. Bakalım Laçin buna ne tepki verecekti. "Ne konuşuyorsunuz bakalım millet? Eğleniyor muyuz?" Sohbet başlatma konusunda berbattım. "Çok iyiyiz Ayçıl da bir şey mi oldu?" Diye sordu Aras. Laçin de bana dönüp cevap beklemeye başladı. "Farklı herhangi bir şey olmadı. Sadece yanınıza gelmek istedim, yasak değilse tabi." Berbat olduğum bir diğer şeyse konuyu devam ettirmek. Sanırım ben direkt konuşmayı beceremiyorum. Babam nasıl olurda beni kraliçe olmaya layık görür? "Peki o zaman, tebrik ederim bu arada." "Ne için?" "Kraliçe oldun ya bugün, onun için." Bugün kesinlikle çok saftım. "Solis için de canını sıkma, parti bittikten sonra beraber soruştururuz." "Çok teşekkür ederim Aras. Ve evet dediğin gibi yaparız." "Ben içecek bir şeyler alacağım. İsteyen var mı?" İkimiz de kafalarımızı bir sağa bir sola sallayınca Aras bar bölümüne yürümeye başladı. "Sen iyi olduğuna emin misin Ayçıl? Solgun görünüyorsun." Sürekli en saçma zamanlarda gülerken solgun olmayı nasıl başarmıştım acaba? "Bugün çok yorucu geçti, eminim ondandır." "Bence de ondan. Konuklar gittikten sonra biraz dinlenmen için zamanın olacaktır." "Pek sanmıyorum. Solis geldiği için onu sorgulamamız gerekiyor. Neden geldiğini öğrenmek istiyorum." "Doğru gerçi, neden geldi hiç bilmiyorum. Kendi cehenneminde kalmalıydı." "Laçin ben Solis'i ilk olarak Çağla ve senin sorgulamanı istiyorum." Kaşlarını çatmıştı ve anlam vermeye çalışıyordu. "Ben Solis'in karşısına çıkmaya hazır hissetmiyorum kendimi. Düşündüm de ilk olarak neden geldiğini..." "Ben yaparım Ayçıl. Çağla'nın da gelmesine gerek yok yani." İşte beklediğim gibi direkt olarak ondan uzaklaşmanın yolunu aramıştı. "Çağla ile aranda ne var Laçin?" Yere dönük olan bakışları hızla bana dönmüştü. Oldukça sinirli görünüyordu. "Sadece biraz tartıştık tamam mı? Zaten anlatsam da Çağlaya inanacaksın. Anlatmamın bir anlamı yok yani." "İyi ama neden böyle düşünüyorsun Laçin. Ben her zaman senin yanında olmadım mı, seni her konuda desteklemedim mi?" "Şimdiye kadar hep beni destekledin ama her zaman ona en yakın arkadaşım dedin, bana değil. Yakın arkadaşların arasında duran yancı olmaktan bıktım ben Ayçıl." Güçlü durmaya çalışıyordu ve bağırmıyordu fakat gözlerinden birer damla yaş akmıştı. Benim en yakın arkadaşım hep Çağla olmuştu, Laçin sonradan arkadaşım olmuştu fakat Laçin'e karşı hiç ayrımcılık yapmadım. Ama en yakın arkadaş dediğin bir kişi olur, yalnızca tek kişi. Laçin'i davetlilerin arasında sıyırıp tenha bir köşeye getirdim. Artık sinirden titriyordu. "Ben sana böyle hissettirdiysem özür dilerim fakat eğer bana aranızda ne geçtiğini söylersen..." "Söyleyeyim o zaman kraliçe hazretleri; Çağlayı, Solis'e yeni bilmeceyi söylerken duydum. Hadi git Çağlaya inan sen yine. Ama Solis eğer bu bilmeceyi de biliyorsa 'sen haklıymışsın Laçin' diyerek gelme yanıma. Anladın mı beni?" Çağla bunu yapmazdı, Çağla asla bana ihanet etmezdi. Eminim ki Laçin yanlış anlamıştı. "Laçin sen eminim yanlış anlamışsındır. Çağla öyle bir şey yapmaz, öyle biri değil." Alay edercesine güldü. "Bende bundan bahsediyordum. Beni asla dinlemiyorsun Ayçıl. O zaman git kendin sor Çağlaya. Yaptın mı de." Laçin'den gözümü kaçırdığımda bana inanamıyormuş gibi baktı. "Ama sen zaten sordun. O hemen seni dolduruşa getirdi ve sende buraya benim ağzımı aramak için geldin değil mi?" "Laçin ben..." Cümlemi bitiremedim. "Konuşsana!" Laçin'in sesi geniş koridorda yankılandığında Aras'ın yanımıza geldiğini gördüm. "Ne halt ediyorsunuz siz burada? Ayçıl herkes seni soruyor, taç giyme töreni senin için olduğundan dolayı." "Tabi çok sevgili kraliçemiz içeri gidip konuklarıyla ilgilensinler." "Laçin beni bir bir saniye dinlersen..." Elini havaya kaldırdı. "Zahmet etme Ayçıl." Diyerek yanımızdan ayrıldı. "Ne oldu Ayçıl, niye kızdırdın Laçin'i?" Bugün herkes sınav mı bana acaba, çok merak ediyorum. "Bir şey yapmadım Aras. Git de yanında ol çok sevgili aşkının. Beni yalnız bırak lütfen." Aras tam ağzını açıp bir şeyler söyleyecekti ki buna fırsat vermeden orayı terk ettim. Tamam bir hata yapmıştım fakat bunu hatayı yapmaya başladığım gün değil de konusu açıldığında söylemesi de onun hatasıydı. Kafamdaki düşüncelerimden kaçmak için taht odasına geri döndüm ve birkaç soylunun yanına giderek selam verdim. Tam da annemin yakın arkadaşlarından biriyle konuşuyordum ki omzumda hissettiğim elle birlikte irkilerek arkamı döndüm. "Biraz konuşabilir miyiz, majesteleri?" "Elbette." Dedim ve yanımızdakilere selam vererek Gökay'ın yanına doğru ilerledim. "Önemli bir şey yoktur umarım." Hala içimde Laçin ile olan tartışmamızın öfkesi olsa da bunu yansıtmamaya çalışarak gülümsedim. "Yok hayır majesteleri, ben sadece sizi merak ettim. Az önce sizi aradığımda ortalarda bulamadım da." "Peki beni neden arıyordunuz, prens Gökay?" "Özel bir sebebi yok kraliçem. Fakat neden bu kadar resmi olduğunuzu anlayamadım." "Siz de benim gibi kraliyette büyüdünüz, bu ortamda samimi konuşmalara yer olmadığını gayet bilmeniz gerekirdi diye düşünüyorum." "Haklısınız majesteleri, o halde sizinle yalnız konuşabileceğimiz bir yere gitmemiz mümkün mü acaba?" "Maalesef şuan bu ortamdan ayrılamam. Ne söyleyecekseniz burada söylemeniz gerek." "Söyleyeceklerim burada söylenecek şeyler değil. Sizden sadece on dakika istiyorum." "Pekala." diyerek salondan taht odasından çıkarak odama doğru yol aldım. Gökay'da hemen arkamdan geliyordu. Nihayet odama gelip yatağıma oturduğumda Gökay da peşimden gelerek kapıyı arkasından kapattı. "Evet?" diyerek bana bakmaya başladı. "Beni buraya sen çağırdın. Mantıken açıklamayı senin yapman gerekmiyor mu?" "Neden sinirlisin Ayçıl? Merak ediyorum. Yarım saat önce hiçbir şeyin yoktu ve bir anda ortadan kaybolup kafandan ateşler fışkırarak geri geldin. Neden?" "Sadece arkadaşlarımla tartıştım o kadar. Önemli bir şey yok yani." Biraz bekledim ve ekledim. "Peki bu neden seni bu kadar ilgilendiriyor?" Bir an duraksayıp sorumu yanıtladı. "Şey ben... Ben sadece seni merak ettim o kadar. Seni üzgün görmek istemiyorum Ayçıl." Yüzü aniden olabilecek en saf halini almıştı. Sanırım bana gerçekten değer veriyordu. "Durum şu ki Laçin Çağla'nın, Solis'e ajanlık yapan bir hain olduğunu düşünüyor." Kafasının karıştığı gözlerinden okunuyordu. "İyi ama neden böyle bir şey düşünsün ki? Sonuçta siz üçünüz yakın arkadaş değil misiniz?" Gelip yanıma, yatağa oturdu. Sanki bilerek yanımda oturabileceği en uzak mesafeye oturmuştu. "Evet öyleyiz. Fakat Solis'in bizi kaçırdığı zaman Laçin, Çağla'nın Solis'e bilgi sızdırdığını duymuş. Solis'in yanına gittiğimde ona bilmece hakkında bilgisi olup olmadığını soracağım. Umarım ömrüde bir kez bile olsa doğruyu söyleyerek bize yardımı dokunur." Gökay yüzüme şok olmuş gibi baktı. Her ne kadar benimle yeni tanışsa da arkadaşlarımla bir yılı aşkın süredir beraberlerdi. Eminim o da Çağla'nın böyle bir şey yapabileceğine ihtimal vermiyordu. Gökay'ın bir şey söylemeyeceğini anlayınca oturduğum yerden kalktım. "Konuşmamız bittiyse artık geri dönsek iyi olur. Biraz daha dönmezsek yine kaçırıldığımı sanabilirler." Dedim gülerek. Gökay da ayağa kalktıktan sonra bana yaklaşıp elini belime koydu. "Aslında söylemek istediğim bir şey daha var. Daha doğrusu sormak istediğim..." Yüzüne merakla baktım. Fakat beni rahatsız eden bir şeyler vardı. Belimdeki eli biraz daha orda duracak olursa kesinlikle yüzüne bir tokat atmaktan gocunmazdım. "Efendim Gökay, seni dinliyorum." dedikten sonra bir adım geriye atarak kendimi Gökay'ın elinden nazikçe kurtulmayı denedim fakat beceremedim. "Ben az sonra aşağıda dans edebilir miyiz acaba diye soracaktım." Yüzüme nazik bir gülümseme takındım. "Nazik olacağım derken bana temas edip her şeyi mahvetmeseydin belki bir şansın olabilirdi. " Ben hala gülümserken Gökay belimi bırakıp yüzünü düşürdü. Hemen ardından elimi avcunun içine alarak gözlerimin içine baktı. "Ben, seni incittiysem özür dilerim. Fakat teklifimi reddetmeni istemedim. Bu yüzden nasıl soracağımız da bilemedim. Eğer sizde isterseniz benimle dans eder misiniz majesteleri." Böyle içten ve samimi konuşması ne yalan söyleyeyim beni etkilemişti. Sahte gülüşümün yerini sıcak gülümsemem aldı. "Çok memnun olurum prensim. Sizi hep böyle kalbinizden geçenleri söylerken görmek isterim." Avcundaki parmaklarımı parmaklarına doladım. Ardından da balo salonuna doğru yola koyulduk. Balo salonuna gelmeden hemen önce birleşmiş ellerimizi söylenti çıkmaması için ayırdım. Gökay il başta kaşlarını çatsa da hemen ardından anlayışla başını salladı. Dans edenlerin arasına karışırken yürüdüğümüz yoldaki herkesin gözleri bize çevriliyordu. Açıkçası bu durumdan pek hoşnut sayılmazdım. Çünkü kimin gülüşü gerçek, kiminki sahte anlamak mümkün değildi. Nihayet ortalarda kendimize bir yer bulduğumuz zaman ellerimi Gökay'ın omuzlarına attım ve onun ellerini de belimde hissettim. Fakat bu odamda olduğu gibi beni rahatsız etmedi, aksine hoşuma gitti. "Dans teklifimi kabul ettiğin için pişman mısın?" Kafamı hafif kaldırarak gözlerine baktım ve tebessüm ettim. "Kesinlikle değilim. Çok güzel dans ediyorsun." "Teşekkür ederim, prens olmanın avantajlarından biri işte. Sende fena değilsin ama." "Fena değil miyim, bende iki yıl hapis tutulan birine göre fazla bile iyiyim. "Tamam tamam sen kazandın, sustum." İkimizde gülerken yanımıza kadar dans ederek gelen Laçin ve Aras'ı fark etmedik bile. "Ya ben dedim sana kızım bunlar olmuş diye." Aras başını Laçin'den Gökay ve bana çevirdi. " Çifte kumrular nasılsınız bakalım. Yoksa evlendiniz de haberimiz mi yok. Belki bu ilk dansınızdır." Anında kurduğu senaryoya ağzım açık bakakaldım. Laçin'de sanki bana bakmamak için çaba sarf ediyormuş gibiydi. "Aras sende bizi iki dakikada evli mutlu yaptın, üçüncü dakikada da çocuklu olacağız artık." Dedi Gökay aklımdakileri dile getirerek. Ardından Aras Gökay'a baktı. "Gökay, kardeşim biz eş değiştirelim bence birkaç dakikalığına." Gökay tam ağzını açmıştı ki Aras konuşmaya devam etti. "Evet bende öyle düşünmüştüm. Merak etme çok uzun süre alıkoymam çocuklarının annesini." Der demez "Laçin' i bıraktığı gibi belimi tuttu ve kendimi bir anda Aras ile dans ederken buldum. "Aras, bir sıkıntı yok değil mi?" "Açıkçası seninle Laçin hakkında konuşmak istiyordum ufaklık." Ne söyleyeceğini anlayarak hemen söze girdim. "Kusura bakma Aras ama Laçin beni ikna etmen için seni yolladıysa gerçekten çok büyük aptallık etmiş. Ayrıca kaç yıllık arkadaşımı ihanetle suçlayabileceğimi beklemesin benden." Artık müziği duymuyor, sadece Laçin'i ve Çağla'yı düşünüyordum. "Hayır hayır sen beni yanlış anladın. Ben buraya Laçin'i savunmaya gelmedim. Bence de onda bir gariplik var. Onu sevsem bile kör değilim ben Ayçıl. Hatırlamıyor musun, bize sürekli Solis'e kızmamamız gerektiğini söyleyip duruyordu." "Ne yani Laçin'in, Solis'e bilgi sızdırdığını mı düşünüyorsun?" Bu mümkün değildi. Laçin'i yıllardır tanırdım ve o öyle biri değildi. Bunu asla yapmazdı. Aras'ın kaşları düşünceli bir şekilde çatıldı. "Hayır bunu düşünmüyorum. Fakat her an aklının karışabileceğine eminim. Bence bir süreliğine Laçin'in yanından ayrılmamalıyız. Eğer Solis'e tek başına hesap sormak isterse kardeşin onu kendi tarafına çekebilir." Haklılık payı vardı. Zaten Laçin hep en küçüğümüzdü ve bazı konularda bizim kadar olgun düşünemeyebiliyordu. "Sanırım haklısın Aras. Sen şu sıralar Laçin'i yanından ayırma. Peki Çağla hakkında ne düşünüyorsun? Şu sıralar zeki gibisin çünkü." Hafiften bir kıkırdadıktan sonra sorumu yanıtladı. "Bence Laçin Çağla'yı yanlış anladı. Çağla'nın böyle bir şey yapacağını zannetmiyorum. Bir Solis'le konuşalım da gerçek bir şekilde ortaya çıkar zaten." Haklıydı. Şuan bu tür konulara vakit ayıramazdık. Tek istediğim Lori'mi yeniden sağlığına kavuşturmak, ailemi bulmak ve Solis'i yaptıkları için cezalandırmaktı. *** Nihayet taç giyme töreni ve balo bitmiş, Emesya'nın tek hükümdarı olmuştum. Aras ile dansımız bittikten sonra herkes dağılmıştı ve bende odama çıkıp üzerimdeki elbiseden kurtulup sıcak küvetimin içine yerleşmiştim. Bedenimi yıkadığımda keşke kafamdaki düşüncelerden de arınabilseydim. Fakat maalesef bu mümkün değildi. Başım, balodaki gürültünün bir anda susmasından dolayı çınlıyordu. Aklımda ise Solis ile olacak olan o can sıkıcı konuşmadaydı. Elimde olsa hayatımın geri kalanını burada geçirebilirdim fakat küvetten kalkıp havluya sarındım ve giyinme odama giderek giyebileceğim gündelik bir elbise seçtim. İlk olarak Lori'nin yanına gitmek istiyordum. En son ziyaretine gittiğimde söylediği şeyleri düşünmemeye çalışarak revire doğru yola koyuldum. Revire geldiğimde kapıyı tıklatarak içeri girdim. Lori aynı bıraktığım gibi yatağında yatıyordu. "Lori'ciğim, müsait misin?" Hava daha yeni kararmıştı, bu sebeple uyumayıp kitap okuyordu. Odayı sadece Lori'nin yanı başındaki tek bir mum aydınlatıyordu. Mum tek başına kocaman odayı aydınlatmakta zorlanıyor gibiydi. "Kanatlarına alıştın mı?" Başını kitaptan kaldırmasa da artık okumadığı belliydi. Anlaşılan hala beni suçluyordu. "Yapma böyle Lori, lütfen. Ben senin iyiliğin için uğraşıyorum günlerdir." Nihayet gözlerini kitaptan ayırarak bana döndü. Kaşlarını çatarak konuşmaya başladı. "Bu yüzden mi ben burada hasta yatarken tüm krallığı çağırıp bir taç giyme töreni yaptın? Bu yüzden mi benim kanatlarımı bulmak yerine tüm balo boyunca arkadaşlarınla eğlendin? Bu yüzden mi hayatımızı mahveden kardeşin saraya dönmüşken sen kraliçe olmanın tadını çıkararak kahkahalarla güldün?" Lori artık ağlıyordu. Fakat benim gözümden artık tek damla yaş bile akamıyordu. Yapabildiğim tek şey yavaş adımlarla Lori'ye yaklaşmaktı. "Özür dilerim Lori, hatalarımın olduğunun farkındayım. Fakat sana şimdiye kadar neler yaptığımızı ve neden yaptığımızı anlattığımda emin ol bana hak vereceksin." Dedikten sonra parmak ucumla Lori'nin artık saçı çok aç kalmış başını okşadım. Ardından da Lori'ye şimdiye kadar yaptıklarımızı bir bir anlattım. Lori kanatlarının artık olmadığını öğrendiğinde çok üzüldü fakat ona evren taşından bahsettiğimde gözlerinde ufacık bir umut parıltısı gördüm. Sanırım bana olan siniri de anlattıklarımla beraber geçmişti. "Sonrada Solis geldi, seninde bildiğin gibi, ve birazdan onu sorgulamaya gideceğim." Lori'ye tek anlatmadığım şeyse Laçin ve Çağla'nın kavgasıydı. Zaten başında yeterince yük varken bilmesinin bir şeyi değiştirmeyecek bir bilgiyi ona yüklemenin bir anlamı da yoktu. "Ayçıl ben, ben bilmiyordum. Bana sarayda olan şeylerin hepsini Daisy haber verdi fakat tabii ki bunları bilmesi mümkün değildi. Ben gerçekten çok üzgünüm Ayçıl, kendimi gerçekten bencil hissediyorum. Söylediklerim için beni affedebilecek misin?" "Bu da soru mu Lori? Sen benim canımın en içisin, sen benim ruhumsun. Ben sensiz yaşayamam. Sana yemin ediyorum, kanatlarına yeniden kavuşacaksın. Sana onları geri getireceğim ve gökyüzünde beraber özgür ce uçacağız, eskisi gibi." Ve sonunda Lori beni affetmişti. Sırada ise Solis'in neden geldiğini çözmek, ailemin nerde olduklarını bulmak ve evren taşını bularak Lori'ye kanatlarını geri kazandırmak kalmıştı. Ne kadar zor olabilir ki? Sonuçta beni canlarından çok seven ve benim için her şeyi yapabilecek sadık arkadaşlara sahiptim. Tabi aralarında, elinde bıçakla arkamda duran birisi yoksa... *** Herkese yeniden selam. Umarım yeni bölümü sevmişsinizdir. O zaman vakit kaybetmeden hemen sorulara geçelim. İlk olarak sizce bir hain var mı, varsa kim? Gökay ve Ayçıl hakkında ne düşünüyorsunuz? Ayçıl'ın anne ve babası hala yaşıyorlar mıdır? Yani sizce Ayçıl'ı kraliçe olarak tahtta otururken görebilecekler mi? Son olarak Lori'nin Ayçıl'a olan tutumu artık değişti. Peki ya Ayçıl verdiği sözü tutabilecek mi? |
0% |