Yeni Üyelik
23.
Bölüm

22. Bölüm

@esranurozer

             

Sezen Aksu: Keskin Bıçak

Beni hedef alan arabanın farları üzerimde yanıyordu. Son sürat üzerime gelen arabanın hedefinden beni "Ahu..." diyerek kolumdan tutup arkasına alan Melih kurtardı. Şimdi üzerimize gelen arabanın farları Melih'in üstünde yanıyordu.

Etraftaki insanlar dehşet içinde bağırırken, siyah iki tane motosiklet arabayla bizim aramızda durdu. İnsanların bağırışlarına motosikletlerin sesi karıştı. Motosikletli adamlardan biri elinde tuttuğu silahla arabayı süren adamın tam alnının ortasından vurdu. Diğer motosikletli adamda arabanın lastiklerine sıkarak patlattı. Arabayı süren kişi zaten öldüğü için ve tekerleklerde patladığından dolayı araba bütün hâkimiyetini kaybederek, kaldırama çarpıp devrildi.

Bu olanları korkulu gözlerle izlerken, aynı anda da Melih'in arkasından ceketini sıkı sıkıya tutuyordum. Melih ise gergin ve şaşkındı. Bu olanları anlamadığı apaçık ortadaydı. Beni öldürmeye çalışan adam ve beni kurtaran siyah motosikletlilere çatık kaşlarıyla bakıyordu. Az önce dehşet içinde bağıran insanlar, patlayan silahlardan dolayı sağa sola koşuyorlardı. Motosikletli adamlar baştan aşağıya simsiyahtılar. Kafalarında kask vardı. Hala bizim az önümüzde motosikletin üstünde duruyorlardı. Arabanın içindeki adamı öldüren motosikletli elini kaskına uzatarak başından çıkardı ve yönünü bize döndü. Tamamıyla yönünü dönen adamın yüzündeki siyah maskeyi görmemle Melih'e sokuldum. Elimi kaldırıp adamı gösterdim.

"Bu- bu o adam." Dedim şaşkınlıkla kekeleyerek. Melih ne demek istediğimi anlamaya çalışır gibi omzunun hizasından bana baktı. "Melih bu adam beni lavaboda kurtaran adam." Dememle Melih jet hızıyla bakışlarını siyah maskeli adama çevirdi. "Sen?" dedi sorar gibi.

Maskeli adam cevap vermeden Melih'e bakmaya devam etti. Gözlerine tanınmamak için siyah bir lens takmıştı. Melih adama doğru bir adım atacakken onu sıkı sıkıya daha güçlü tuttum ve adım atma girişimini engelledim.

"Sen kimsin?" dişlerinin arasından tıslar gibi çıktı kelimeler. "Ya da siz kimsiniz?" diye sordu.

Siyah maskeli adam hiç kıpırdamadan Melih'e bakıyordu. Melih beklemekten sıkılmış olacak ki derin bir nefes aldı. "Kimsiniz lan siz?" diye hiddetli bir şekilde bağırınca, maskeli adam bakışlarını bana çevirdi. Onun gerçek olmayan siyah lensli gözleriyle gözlerim buluşunca gerildim. Çünkü korkuyordum. Ne kadar güçlü görünmeye çabalasam da olmuyordu. İçimde git gide büyüyen şeyin adı korkuydu...

Melih'te gerildiğimi anlayarak beni tamamen arkasına aldı ve öfkeden zehirli yeşiller bulaşan ela gözlerini maskeli adamın yüzüne dikti.

"Senin gözlerini sikerim pezevenk! Çek hemen gözlerini!" diye kükredi.

Maskeli adam Melih'e meydan okur gibi gözlerini benden çekmeden "Kedicik..." diye seslendi. Sesi yine taş plaktan çıkar gibi zor anlaşılıyordu.

Melih, öfkesine hâkim olamayarak maskeli adamın üzerine doğru atılacağı zaman ceketini tutan elimi hızla çekerek koluna yapıştım. "Melih" diye seslendim sesim ağlamaklı çıkmıştı. "Gitme ne olur."

Melih, delici bakışlarını kolundaki elime dikti. Öfkeliydi... Öfkesi onun ateşinden çoktan nasibini almış gözlerine yansımıştı. Onun kolunu sıkı sıkıya tuttuğum için bana öfkeliydi. Karşımızda bize bakan gizemli maskeli motosikletlilere öfkeliydi. Az önce beni öldürmek isteyen ama ölen adama öfkeliydi. Bu kadar çok öfkeli olmasına rağmen sırf ben istiyorum diye maskeli adama bir adım atmadı. Melih'in alev alan gözleri benim gözlerimi talan ederken maskeli adama hitaben konuştu.

"Eğer bir daha ona kedicik diye seslenirsen... Senin bütün kemiklerini kırarım! Kırılan kemiklerini de tek tek sikerim!" diye tehdit etti. Sesi soğuk havadan bile soğuk ve korkutucuydu.

Maskeli adam Melih'in tehdidinden sonra, gecenin karanlığını delecek kuvvette bir kahkaha attı. Kahkahası bile anlaşılmıyor, cızırtılı sesler çıkartıyordu. Biten kahkahasıyla "Melih..." diye seslendi. Melih bakışlarını benim gözlerimden çekerek maskeli adamın siyah lensli gözlerine çevirdi.

"Konu o olunca mantıklı düşünemiyorsun Melih!" dedi ve ekledi. "Düşmanının sana yakınlaştığını fark edemeyecek kadar mantıklı düşünemiyorsun!"

Neredeyse gecenin bir yarısıydı. Hava buz gibi soğuktu. İnsanların bazısı hala çığlık çığlığa kaçarken bazısı da film izler gibi bizi izliyorlardı. Zaten hayatımızda bir filmden farksızdı. Sonu hiç gelmeyecek korku filmi gibiydik.

"Bizim derdimiz sensin Melih! Sadece sen!" başıyla beni işaret etti. "O ya da başka biri bizi ilgilendirmez! Senin canın sağ olacak! Sen yıkılmayacaksın! Senin olan bir şeyi senin elinden kimse almayacak!" dedi.

"Bu ne lan?" diye çıkıştı Melih "Sikerim sizin gizeminizi! Kimsiniz oğlum siz?"

"Düşman değiliz ama dost olduğumuzda söylenemez." Elini hemen yan çaprazında duran diğer siyah maskeli adama uzattı. Maskeli adam deri ceketinin içinden çıkardı kahverengi kapaklı dosyayı konuşan maskeliye verdi. Eline geçen dosyayı havaya kaldırarak salladı. "Sen hiç aslanları araştırdın mı Melih?" diye sordu. Sesindeki netlik aslında sorduğu sorunun cevabını bildiğini haykırır nitelikteydi. Çünkü o da Melih'in bir aslan olduğunu biliyordu. Bu âlem de adının aslan olarak geçtiğini, korkusuz ve güçlü olduğunu biliyordu. Maskeli adam bile bile bir aslana aslanları sormuştu.

Melih cehennem ateşi yanında sönecek derece dudaklarını alayla kıvırdı. Kıvrılan dudaklarının çizgisinde sabır vardı. O sabır benim için o dudakların kıvrımında yer alıyordu. Bunu böyle biliyor, böyle hissetmek istiyordum. Yüzünde ki ölümcül gülümseme devam ederken "Sen benim kim olduğumu gayet iyi biliyorsun!" dedi.

"Biliyorum." Diye yanıtladı maskeli adam. "Ama senin bilmediğin bir şey var Melih Kılıçaslan! Sen bir aslansın kollarının arasında bir kediyi ne kadar saklarsan sakla bir gün illa ki o kedi dikkat çekecektir." Bakışları çok kısa bir an beni buldu. "Çekti de zaten." Diyerek Melih'e baktı. "Sen değer verdiğin için o bizim için değerli..."sesi sert ve ürkütücüydü. "Eğer onun yüzünden sana bir şey olsun o ölü bir kedi olur!" dedi.

Sarf ettiği sözler kaburgamın altındaki kalbimin tam ortasına zehirli bir bıçak gibi saplandı. Melih'in de benden kalır yanı yoktu. Gerildiğini elimin içindeki kolundan anladım. Maskeli adam Melih'e meydan okumuş, sadece Melih'in dostu olduğunu söyleyerek etrafındaki insanların buna bende dâhil olmak üzere düşman olduğunu haykırmıştı. Beni lavaboda kurtarmalarının tek sebebi Melih'ti. Sırf Melih deli gibi beni aradığı için beni kurtarmışlardı. Değersiz hissettim... Öyle çok değersiz hissettim ki bunu anlatmaya ne kelimelerin gücü yetti ne de benim. Buna sadece gözümden akan yaşların gücü yetti. Hissettiğim ne varsa haykırır gibi gözümden yaş olarak düştü.

Melih, bu sözlerden sonra sabrının son demlerini tüketerek, elimin esaretinden kolunu sert bir şekilde kurtardı. Melih onlara doğru bir adım attığında konuşmayan maskeli adam silahını bana doğrulttu. Konuşan ise elini havaya kaldırarak "Dur!" diye bağırma sesine benim "Melih..." diye haykıran çığlığım karıştı. Melih sanki ayakları zemine çakılmış gibi durdu ve bakışlarını bana çevirdi. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Melih bu kez de bana silah doğrultan maskeli adama baktı. Elleri yumruk halini almış patlamaya hazır bir yanardağ gibiydi. "Ulan o silahı senin götüne sokmadan hemen indir!" diye kükredi.

Silahı tutan adam konuşmadan silahı bana doğrultmaya devam etti. Melih "Ben kime diyorum lan!" diye bir kez daha bağırınca benim hıçkırıklarım çoğaldı.

"İndir silahını!" diye normal sesle konuşan maskeli adam bakışlarını benden çekerek Melih'e baktı. "Sakın bir adım daha atayım deme! Bunu aklından bile geçirme! Bizim kim olduğumuzu sorgulamayı bırak! Biz sadece sana dostuz! Senin arkanda, önünde, yanında biz sensin her çevrendeyiz. Bu kadarını bil yeter!" taş plaktan çıkar gibi çıktığı için zor anlaşılan sesinden bile vurgulamasında ki ikazı çok net ikimizde anladık. Elinde tuttuğu dosyayı Melih'in önüne attı.

"Mehmet'i tekrardan masaya al! Babanla aranda bir sorun olmadığını etrafındaki düşmanlara göster! Ve unutma sen sağlam olduğun sürece kedin yaşayabilir!"

Melih yere eğilerek eline dosyayı aldı kapağını açtığında artık içinde ne gördüyse sinirli bir şekilde dudaklarından küfür firar etti. Maskeli adamla motosikletin kontağını çalıştırdı. "Polisler birazdan burada olur. Her şey ayarlandı sen sadece kaza olduğuna dair ifade ver!"

Çalışan motosikletten dolayı adamın sesi zar zor anlaşıldı. Bakışları biraz daha bizim üzerimizde dolandıktan sonra "Düşmanı uzakta arama aslanım... Düşman en yakınında" diyerek gaza bastı ve yanımızdan uzaklaştı.

Melih, maskeli motosikletlilerin yanımızdan uzaklaşmasıyla sinirle yumruğunu arabasının kaportasına vurdu. Ağından fütursuzca küfürler dökülüyor, çıldırmış gibi sürekli yumruğunu arabaya geçiriyordu. Ben ise olduğum yerde sessizce ağlıyor, korku dolu gözlerle Melih'in hiddetini izliyordum. Melih öfkesine kontrol altına almaya çalışarak telefonunu cebinden çıkardı ve birini aradı. Açılan telefonla "Mehmet abiyi de alıp benim eve geçin Çağlar! Bende geleceğim birazdan!" diyerek telefonu kapattı.

Bakışları beni bulunca kocaman iki adımda yanıma geldi ve beni bir solukta kollarının arasına aldı. Ben zaten saatlerce bunu bekliyormuş gibi Melih'in sert göğsüne başımı gömdüm. Melih'in sıcak elleri sakince saçımı okşarken, başımın altındaki kalbi oldukça hoyrattı. "Ağlama..." diye tısladı dişlerinin arasından. Onun bu huyundan hiç hoşlanmıyordum. Ağlayan bir insana ağlama denince daha çok ağlıyordu işte. Bende ağlamaya devam ettim. Melih sabır diler gibi bir nefes aldı ve "Ahu..." dedi.

İşte o an etrafımızda polis arabalarının sirenleri duyuldu. Melih, ellerini saçlarımdan çekti ve kollarını da bedenimden ayırdı. Beni kendinden uzaklaştırmak ister gibi omzumdan tutunca, göğsüne biraz daha sindim. Ondan uzaklaşmak istemiyordum. Etrafımızda olan hiçbir şeye güvenmiyor ve inanmıyordum. Melih benim yanımdan gitsin istemiyordum. Melih'te zaten beni zorlamadı ve kendisinden uzaklaştırmaya çalışmadı. Bize doğru gelen adım seslerini duyabiliyordum, ama yinede başımı Melih'in göğsünden ayırmıyor ve gelen polislere bakmıyordum.

"Ben baş komiser Murat Kara" diye kendini tanıtan polis memuruna Melih'te oldukça soğuk bir sesle kendini tanıttı. "Melih Kılıçaslan" dedi ve elini uzattı. Ayaküstü birkaç soru saran polis sorduğu sorular bitince ifademizi almak için karakola gelmemizi söyledi. Melih konuşması biten polisi onaylayarak beni elimden tuttuğu gibi arabaya oturttu. Kendisi de sürücü koltuğuna oturarak arabayı karakola doğru sürdü.

Karakola geldiğimizde polislerin yardımıyla müdürün odasına çıkmıştık. Bizimle hayli özel ilgileniyorlardı ve bunun tek sebebi Melih'in Türkiye de oldukça saygın bir isme sahip bir iş adamı olmasıydı. Maskeli adamların da dediği gibi her şey ayarlanmıştı. Bizim üzerimize düşen ise sadece ifade verirken tesadüf eseri orada olmamız ve olayın nasıl geliştiğinin farkına varamadığımızı söylememiz yetmişti. Zaten etrafta kazayı görüntüleyen kameralar ne hikmetse bozuk olduğu için ve bizim büfede yemek yediğimiz kesinleştiğinden dolayı ifademizi aldıktan sonra bizi kolayca bıraktılar.

Karakoldan çıkınca Melih ile birlikte evine gitmek için arabaya tekrar bindik. Melih öfkesini arabanın hız limitinden çıkartırken ben korkumu gözyaşlarımla yansıtıyordum. Ağlamam bir türlü dinmiyor, saatler önce yaşadığımız şeyi bir türlü aklımdan çıkartamıyordum. Ve ben ağladığım için Melih daha da öfkeleniyordu.

Araba Melih'in evinin önüne gelince, evin önüne park edilen araçlar dikkatimi çekti. Bu araçların sahiplerini biliyordum. Mehmet abinin, Çağlar'ın Ufuk'un ve Osman'ın arabasıydı. Melih kendi kapısını açıp inerken bende kendi kapımı açtım ve Melih'in yanına giderek ceketinin ucundan tuttum. Melih sert adımlarla eve doğru ilerleyip bütün hırsını kapıdan almak ister gibi kapıyı yumrukladı. Bir kaç saniye sonra kapı Ufuk tarafından açıldı. Melih Ufuk'a hiçbir şey demeden salona doğru ilerlediğinde, ceketini tuttuğum için bende onunla birlikte ilerledim. Adımları o kadar hızlı ve büyüktü ki ona yetişmekte oldukça caba sarf ediyordum. Salona girdiğimizde ayakta bekleyen Mehmet abi, Çağlar ve Osman bizi görmeleriyle derin bir nefes bıraktılar.

"Melih aslanım ne oldu?" diye soran Mehmet abi bize bir adım atmıştı ki Melih'in evi yıkacak kükremesi nedeniyle olduğu yerde kaldı.

"Bunu soruyor musun gerçekten?" gözlerini hepsinin üzerinde gezdirdi. "Allah aşkına ne oldu diye gerçekten soruyor musun?"

Arkamızda kalan Ufuk'ta sonunda salona geçerek "Abi..." diye seslendi. Ama Melih oldukça öfkeliydi ve sabrı hiç kalmamıştı. "Abinizi sikeyim lan sizin! Az kalsın Ahu'yu öldüreceklerdi!" diye çıkışmasıyla tekrar ağlamaya başladım. Karşımızda ayakta bekleyen dörtlüde şaşkın ve dehşet içinde bize bakıyorlardı. Çağlar üzerindeki şaşkınlığı atarak Melih'e doğru yaklaştı. "Abi sakin ol. Adam akıllı oturup konuşalım." Dedi.

Sakin olmak Melih'in yanından bile geçmiyordu. Çağlar boşu boşuna sakin olmasını söylüyordu.

Melih kızgınlıkla Çağlar'a yaklaştığında, ayağım kaydı. Melih'in ceketini sıkı sıkıya tuttuğum için düşmekten son anda kurtuldum. Böylelikle de Melih'in dikkatini çekmiş oldum. Melih alev alan ela gözlerini, ağlamaktan akı kırmızı olan gözlerime dikti. "Bırak ceketimi Ahu!" diyerek bana bağırdı ve ceketini elimden silkeledi. Onun yaptığı bu harekete hıçkırık dolu ağlayarak yanıt verdim. Öfkesi onun gözünü yine kör etmişti ve benim nasıl korktuğumu göremiyordu. Çağlar bile anlayarak "Abi" diye araya girdi. Melih başını havaya kaldırdı. Sabır dilenir gibi yukarıya baktı. Elleriyle yüzünü sıvazlayıp bakışlarını bana çevirdi. Kaşıyla ceketinin ucunu gösterdi. "Tamam, hadi tut." Dedi

Hızla ceketinin ucunu tuttum. Ağlamaktan akan burnumu sesli bir şekilde çektim. Melih bakışlarını benden çekerek önünü döndü ve tekli koltuğa doğru adımladı. Bende onun arkasından tıpkı bir ördek gibi adımlarını takip ettim. Tekli koltuğun yanına gelince "Otur Ahu!" dedi kurşungeçirmez bir sesle. Dediğini yaparak hemen oturdum. Melih benim yanımda ayakta duruyordu, bakışı dört tane adamın üstündeyken, ben onun ceketinin ucunu tutuyordum.

"Osman" diye seslendi. Osman "Buyur abi" diye karşılık verince "Arabanın arka koltuğunda kahverengi bir dosya var onu al gel!" dedi. Osman kafasını sallayarak Melih'i onayladı ve salondan çıktı.

Birkaç dakika sonra Osman elinde kahverengi dosya ile geldi. Dosyayı Melih'e uzatacakken Melih "Mehmet abiye ver dosyayı Osman!" dedi. Osman dosyayı Mehmet abiye verdi. Mehmet abi dosyayı açar açmaz "Siktir!" diye hırladı. Dosyada tıpkı benim gibi ne olduğunu merak eden Çağlar, Ufuk Ve Osman Mehmet abinin yanına giderek dosyaya baktılar. Ve üçü birden tıpkı Mehmet abi gibi "Siktir!" diye çıkıştılar. Melih dosyaya gözlerini diken adamlara hitaben konuştu.

"Bu dosyada olanlar sizin nasıl işinizi elinize yüzünüze bulaştırdığınızı gösteriyor." Başını kızgınlıkla iki yana salladı. "Ulan ortada bir adam veya adamlar var ama biz bu kadar adam o kişiler kim bulamıyoruz! Adamlar etrafımda geziyorlar! Düşmanlarım Ahu'yu öldürmeye kalkıyor ve bunu o dosyayı bana ulaştıran adamlar engelliyor!" sinirle önümüzdeki sehpaya tekme attı ve yere devrilmesini sağladı.

"Abi titiz çalıştığımızı biliyorsun. O piç herifin leşini yok ederken birinin bizi görmesi mümkün değil!" diye konuştu Ufuk.

"Mümkün değilse o elinde tuttuğun cesedin başında bekleyen adamlar kim lan! Siz adamı yok ederken takip edildiğiniz fark etmeyi bırakın çekildiğiniz den bile bir haber siniz!"

"Abi..." diye seslenen Çağlar derin bir nefes aldı. Mavi gözleri Melih'in ela gözlerine sabitlenmişti. "Bu adamlar bizim yaptığımız her şeyden haberdar olduklarına dair bir kanıt göstermek istemişler sana eyvallah ama yerine oturmayan parçalar var!" Melih, Çağlar'ı haklı bulduğunu kanıtlamak ister gibi başını salladı. "Adamlar baştan aşağıya siyah giyiniyorlar, yüzlerinde maske var, gözleri bile lens. Sesleri taş plaktan çıkar gibi anlaşılmıyor..." çenesini sıvazladı. "Bana söyledi zaten sadece sana dosttum dedi." sesli bir şekilde yutkundu. "Eğer bana bir şey olursa Ahu'yu bile öldürmekten bahsetti." Dedi bir yılan gibi tıslayarak. Melih'in biten cümlesiyle sesli bir şekilde ağlamaya başladım. Melih hızla bana döndü. İki eliyle yüzümü kavradı. "Hadi sen yukarıya çıkıp uyu." Dedi çocuk eğler gibi.

Başımı iki yana salladım. "Gitmek istemiyorum." Dedim ağlamalarımın arasından. Melih gözlerini kapattı alnını alnıma dayadı. Yanağımda olan ellerinin başparmaklarıyla sürekli yenisi akan gözyaşlarımı sildi.

"Ağlama artık kurban olduğum." Alnıyla alnımı okşadı. "Yukarıya çıkıp uyu. Bende geleceğim." Dedi. Başımı olmaz der gibi iki yana salladım. "Senin yanında kalmak istiyorum."

"Belki de" diyerek araya girdi Mehmet abi. "Düşman Ahu'dur." Dedi. Melih alnını alnımdan çekerek Mehmet abinin yüzüne baktı. Gözlerindeki alev topunu Mehmet abinin üzerine atıyordu. Mehmet abi ise Melih'in bakışlarını önemsemedi. Yüzünde yer edinen ifade korumacılıktı. Çünkü Melih'in ölüm ile burun buruna gelmesi Mehmet abiyi delirtirdi. İhtimalleri düşünüyor düşündüğü ihtimallerin en başına da beni koyuyordu.

"Hiç bana öyle öldürecek gibi bakma Melih! Ben aklıma gelen şeyi söylüyorum!"

"Senin aklını sikeyim!" diye çıkıştı Melih.

Mehmet abi sinirle ellerini saçlarının arasından geçirdi. Gözleri Melih'in üzerindeyken ellerini bir birine vurdu. "Bak Melih ne zaman Ahu'yla dışarıya çıksan başınıza bir şey geliyor. Bu ihtimali göz ardı edemeyiz!"

"Senin de dediğin gibi başlarına bir şey geliyor ama en çok yengenin başına bir şey geliyor!" diyerek konuştu Osman. Yine sert haline bürünmüştü. Mehmet abi öfkeli bakışlarını Osman'a çevirdi. "Benden taraf olsaydın şaşardım zaten!" dedi.

"Mantıksız bir insanın tarafında olmak akıl işi olmazdı Mehmet abi!" diyerek araya girdi Çağlar. Mehmet abi adına baskı uygulamayı da unutmamıştı. Mehmet abi bu kez bakışlarını Çağlar'a çevirdi ama ona bir şey demeden gözleri Ufuk'un üzerinde durdu. "Hadi durma Ufuk sende ne söylemek istiyorsan söyle." Dedi imayla. Ufuk ellerini ceketinin cebine koydu ve ifadesiz yeşil gözleriyle Mehmet abiye baktı.

"O değil de Mehmet abi ben başka bir şey söyleyeceğim." İki saniye kadar duraksadı. "Asıl garip olan ne biliyor musun?"

Mehmet abi anlamsızca ne der gibi baktı. Ufuk'ta daha fazla Mehmet abiyi bekletmeden dudaklarını araladı.

"Yarın Rüya'lar çıkacak ve ne hikmetse bugün yenge ölümden döndü. Hiç aklına bu ihtimalde geldi mi?"

"Saçmalama Ufuk!"

"Ufuk doğru söylüyor Mehmet abi." Diye onayladı Çağlar. Mehmet abi başını iki yana salladı. "Siz kafayı yemişsiniz!" diye bağırdı. Melih bu gereksiz konuşmaya daha fazla dayanamayarak "Yeter kesin artık!" diye çıkıştı. Bakışlarını dörtlünün üzerinde gezdirdi. En son Mehmet abinin yüzünde durdu.

"Yarın masaya tekrar oturuyorsun Mehmet abi. Akşam saat sekizde herkesi masaya toplayın. Babamla aramın iyi olduğunu göstermek amaçlı birlikte bir projeye dâhil olacağız. Bunu da sen ayarla." Dedi sert sesiyle. Mehmet abi afallayarak "Nasıl?" diye sordu.

"Adamlar böyle istiyor! Bu zamana kadar bize yardımları dokundu. Bunu istediklerine göre vardır yine bizim arkamızı koruyacak planları..."

Mehmet abi şaşkınca "Tamam" dedi. Melih bu kez Çağlar'a döndü. "Sende o dosyada olan fotoğrafları yok et Çağlar! Eğer biriniz bile açığa çıkarsanız hepinizi yakarım!"

"Tamam, abi o iş bende." Diyerek dosyayı eline aldı Çağlar.

Melih bu kez "Ufuk" diye selendi. Ufuk bir adım öne çıkarak "Buyur abi" dedi.

"Sen babam ve Renan teyzenin etrafında dolanacaksın. Renan teyze şimdi boş durmaz anneme de rahat vermez. Annemi veya Ahu'yu üzecek tek bir şey olursa bana söyleyeceksin!"

"Tamam, abi sen hiç merak etme!"

"Osman koçum senin tek işin Ahu olacak! Bir adım bile Ahu'nun yanından ayrılmayacaksın!"

"Merak etme abi yengeyi yalnız bırakmam." Diyen Osman'dan sonra Melih bakışlarını Mehmet abiye çevirdi. "Mehmet abi" diye seslendi. Mehmet abinin ruhsuz gözleri Melih'i buldu.

"Yarın Rüya'lar ceza evinden çıkacak. Ben sana Rüya ile görüşme diyemem ama Rüya benim veya Ahu'nun yanına yaklaşırsa çok fena yaparım." Derken sesi buz gibi sertti. Sesindeki soğuk sertliği bu salonda olan herkes anlamıştı. Özellikle de Mehmet abi, gözleri dolu dolu olmuş Melih'e içtenlikle bakıyordu. "Melih aslanım..." diye seslendi bir abi şefkatiyle.

"Böyle yapma ne olur! Tamam, ben sonuna kadar hak ettim böyle muamele görmeyi ama yeter artık! Bitsin... Ben dersimi aldım. Aramızda ki şu duvarları kaldır! Eskisi gibi olalım."

"Bu senin elinde Mehmet abi... Sen beni en baştan beri biliyordun. Sınırlarımı da tabi... Ama sen sınırlarımı geçmeyi bırak başkalarının da geçmesine çanak tuttun. Benim arkamdan iş çevirip evli bir kadını ayarttın. Füsun Hanımı kullandın. Sana kaç kez Rüya'yı etrafımda istemiyorum dememe rağmen sen Rüya'yı hep burnumun dibine soktun!" bakışları benim yaşlı gözlerime değdi. "Dokunmaması gerekene dokunmasına izin verdin." Dedi.

Mehmet abi derin bir nefes aldı. Aldığı derin nefes bile yorgundu. "Bunun bedelini bana misliyle ödettin Melih. Her gün sırf bana işkence olsun diye Rüya ve Duygu'nun dayak yedikleri videoyu izlettin." Dedi.

Melih, Mehmet abinin sözlerini hiçe sayarak "Herkes söyledikleri mi anladı mı?" diye sordu. Mehmet abi Melih'in bu hareketine bir insan ne kadar kırılırsa o kadar kırıldı. Çağlar, Ufuk ve Osman aynı anda "Anladık abi" deyince Melih "Güzel..." diye mırıldandı. "Şimdi herkes evine gidebilir." Dedi.

Herkes yavaşça solandan ayrılırken, Mehmet abinin omuzları çökmüştü. Son kez Melih'e baktı ve oda diğerleri gibi solandan çıktı. Dış kapının sesi duyulduğunda Melih bakışlarını bana çevirip ceketini elimden çekerek kurtardı. Boş kalan elimle gözlerim dolduğunda, Melih elimden tutarak beni ayağa kaldırdı. Merdivenlere doğru o önde ben arkada ilerledik ve seri bir şekilde merdivenleri çıktık. Melih'in odasının önüne gelince Melih kapıyı açtı, kaşıyla önce benim geçmemi işaret etti.

Melih'in elini sıkı sıkıya tutarak içeriye girdim. Melih elimi bıraksın istemiyordum. Çok korkuyordum. Melih'te bunu anlıyordu sanırım. Odaya oda girince kapıyı kapattı. Benim tam karşıma geçerek tek eliyle yanağımı okşadı.

"Banyo yapmak ister misin?" diye sordu.

İsterdim... Ama tek başıma kalmaktan deli gibi korkuyordum. Bunu dile getiremeyerek başımı olumlu anlamda salladım. Melih beni banyoya çekiştirerek götürdü. Banyonun kapısını açtı ve benimle birlikte içeriye girdi. Elini elimin içinden çekmeye çalışınca diğer elimle tutarak engel oldum. Melih'in koyu ela gözleri gözlerimi bulduğunda "Ahu" diye fısıldadı. "Bırak elimi de banyo yap." Dedi. Gözümden akan yaşlara engel olamayarak "Gitme..." dedim.

Melih afallamış bir şekilde bana bakmaya devam ederken bir kez daha konuştum. "Yalnız kalmaktan korkuyorum... Çok korkuyorum Melih."

"Korkma kurban olduğum." Gözümün üstünü öptü. "Ben buradayım." Eliyle banyonun girişini gösterdi. "Hemen kapının önünde bekleyeceğim." Dedi. Başımı olmaz anlamında iki yana salladım. "Burada beklesen?" dedim sorar gibi.

"Burada bekleyeyim öyle mi?"

"Hıhım"

"Benim yanımda mı yıkanacaksın?" Yutkundu, yutkununca hareket eden adem elması gürültülü bir ses çıkardı. "Yani benim için sorun olmaz ama sen..." sözünü bitirmesine izin vermeden elimle banyo kapısının önünü gösterdim. "Sen arkanı dönük bir şekilde ben banyo yapana kadar beni beklesen olmaz mı?" diye sordum.

Melih'in ela gözleri parladı. Parlayan o gözlerin etrafına oturan yeşil, ela çizgiler birbirine dolandı. Gözlerinin en derinlerde ateş olan bir adam bir buz parçasına söndü. Kafasını olumlu anlamda sallayarak elimi bıraktı ve kapının oraya giderek arkasını döndü. Bağdaş kurup oturdu. "Hadi git yıkan seni burada sessizce bekleyeceğim." Dedi.

"Sessizce bekleme arada benimle konuş." Diyerek duşa kabine doğru ilerledim. "Sakın arkanı dönüp bana bakayım deme!" üzerimdeki ceketi çıkardım. Sonra sırasıyla diğer kıyafetlerimi de çıkardığımda sadece iç çamaşırlarımla kaldım. Bakışlarımı Melih'e çevirdiğimde arkası hala bana dönüktü ve geniş omuzları dik bir şekilde duruyordu. Sırtı kocaman bir kalkan gibi heybetliydi. Kollarında ki kasları deri ceketinden bile belliydi. Duşa kabine girdim. Duşu sıcağa ayarladığım da, iç çamaşırlarımı da çıkartarak kıyafetlerimin yanına bıraktım. "Melih" diye seslendim. Melih seslenmemle arkasını dönecekken "Sakın döneyim deme!" diye çığlık attım.

"Ahu! Asabımı bozma kızım benim! Ne bağırıyorsun?"

"Sadece sesini duymak istedim. Sen dönmeye çalışınca kendime hâkim olamadım."

Melih sıkkın bir nefes aldı aldığı nefesten dolayı heybetli omuzları yukarıya çıkıp indi. "Beni delirtiyorsun! Çabucak yap şu banyonu!"

Melih'i kızdırmak istemediğim için sesimi çıkarmadan duşa kabinin kapısını kapattım ve suyu ayarlayarak yıkanmaya başladım. Arada Melih'e sesleniyor bana cevap vermesini duyduktan sonra yıkanmaya devam ediyordum. Son olarak saçlarımı duruladıktan sonra, suyu kapattım ve başımı duşa kabinden uzatarak "Melih" diye seslendim.

"Ne oldu Allah aşkına Ahu?" diye bıkkınca sordu.

"Bornozu bana uzatır mısın?" dediğimde Melih oturduğu yerden ayağa kalktı. "Ama bana bakmadan getir." Diye seslendim. Melih ağzının içinden mırıldanarak bir eliyle bornozu tuttu bir eliyle de gözlerini kapatarak yanıma gelip bornozu bana uzattı. Bornozu hızlıca elinden aldım ve duşa kabinin kapısını kapattım. Bornozu giydikten sonra duşa kabini açtım ve dışarıya çıktım. Melih'in koyulaşmış ela gözleriyle karşılaşınca başımı utanarak yere eğdim. Melih'in bana doğru attığı sert adımlarını ve delici gözlerini üzerimde hissediyordum. Benim dibimde gelip durduğunda "Ahu... "diye seslendi.

Başımı kaldırıp parlayan koyu ela gözlerine baktım. Melih gözlerimin içine bakarak deri ceketini çıkardı ve yere attı. Daha sonra gömleğinin düğmelerini aheste aheste çözdü. Gömlekte tıpkı deri ceket gibi yeri boyladığında, eli bu kez pantolonunun düğmesine gitti. Gözlerimi dehşetle açıp "Melih ne yapıyorsun?" diye çıkıştım. Melih dudağının kenarını serseri bir şekilde kıvırdı.

"Bende duş alacağım Ahu." Dedi kışkırtıcı bir ses tonuyla. Bu tavrına gözlerimi devirdim. "Benim yanımda mı soyunacaksın?" diye mırıldandım.

"Sen benim dibimdesin güzelim. Görmek istemiyorsan çık banyodan."

Melih'in dudaklarından dökülen sözlerle gözlerim birden doldu. Melih kaşlarını çattı çatılan kaşlarının arasındaki çukurda afallamışlık vardı. "Sakın ağlayayım deme Ahu!" çok geçti ağlamaya başladım. "Neden ağlıyorsun?"

"Korkuyorum tek başıma kalmaya... Ben zaten dişlerimi fırçalayacağım. Sana bakmadan burada beklesem?" dedim ağlamaklı bir sesle sorar gibi.

"Tamam ağlama! Hadi sen dişlerini fırçala ben duş alacağım." Dedi şefkatli bir sesle ve duşa kabinin içine girdi. İçeriden suyun sesi gelince bende lavabo tezgâhına yaklaştım. Dolaptan açılmamış bir diş fırçası çıkartıp dişlerimi fırçaladım. Saçlarımı kuruttum, o sırada duşa kabinin kapısı açıldı ve Melih'in eşsiz kokusu burnuma doldu. Melih yanıma gelip o da dişlerini fırçaladı ve işi bitince birlikte banyodan çıktık. Giyinme odasına birlikte girince Melih benim giyinmem için arkasını döndü. Hızlı bir şekilde üzerimi giyindim. Bu kez ben arkamı döndüm Melih'in giyinmesi için Melih üzerini giydikten sonra elimden tutarak beni giyinme odasından çıkardı. Yatağın yanına gelince örtüyü kaldırdı ve beni yatağa yatırdı. Kendisi de yatağa geçti.

Aramızda bir kişinin sığacağı bir mesafe vardı ve ben bu mesafeden rahatsızlık duyarak yavaşça Melih'e doğru kaydım. Melih ne yapmak istediğimi anlayarak kollarını bana açtı ve beni kendi göğsüne çekti. Başım göğsüne dayanınca derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım.

Yarının ne getireceğini bilmiyordum ama bugünün bir an önce bitmesini çok istiyordum.

BÖLÜM SONU

Loading...
0%