Yeni Üyelik
28.
Bölüm

27. Bölüm

@esranurozer

                    

Soner Sarıkabadayı: Tarifi Zor

Zıt kutuplar her defasında birbirini çekerdi. Bu bilimsel olarak da kanıtlanmıştı. Bizde tıpkı zıt kutuplar gibi Melih'le birbirimize çekiliyorduk.

Melih ateş olan bir adamdı, ben ise buz parçası. Melih'in sönmek bilmeyen ateşi benim soğuk buzumu her defasında sarmalıyordu. Ne onun ateşi sönüyor nede benim buzum eriyordu.

Melih benim buzuma her dokunduğunda daha da güçleniyordu. Ben ise onun ateşinden baş edemeyeceğimi bildiğim halde onun ateşinde yok olmayı seçiyordum.

Sırtım yumuşak yatağa yaslıydı. Bedenim Melih'in güçlü kollarının arasındaydı. Ben yatakta boylu boyunca yatmışken Melih bütün heybetiyle benim üstümdeydi. Dolgun dudakları dudaklarımı hırçınca öperken, iri sıcak elleri üzerimdeki tişörttü belime doğru sıyırıyordu. Ve Melih bunu yaparken bir saniye bile dudaklarını dudaklarımdan ayırmıyordu.

Sonunda yapmak istediği şeyi yaparak tişörtü belime kadar sıyırdı. Alt tarafımda sadece beyaz külotumla kalmıştım. Üstümde ise bir sutyen bile yoktu. Melih'in elleri bacaklarımda ve karnımın üstünde gezinmeye çıktığımda, birden dudaklarını dudaklarımdan ayırdı. Hızla kendi tişörtünün etek kısmından tutarak üzerinden bir çırpıda çıkartıp yere attı ve tekrar dudaklarıma yapıştı.

Öpüşmesi öyle tutkulu öyle masalsıydı ki normal şartlarda olsa bu tutkusuna çoktan kapılmış kendimi onun derin sularına bırakmıştım. Ama bizim ilişkimiz normal şartlarda gerçekleşmediği için ve benim yaşadığım her zorlu anın acısını çıkartmam gerektiği için, öyle hemen Melih'in tutkulu derin sularına yelken açmayacaktım.

Melih'i çıldırtmak ister gibi öpüşüne karşılık vermeye devam ederken, ellerimde boş durmuyor kaslı kollarını ve sırtını okşuyordum. Melih, kendini bana bastırdığında kadınlığımı zorlayan erkekliğinin baskısını pantolonunun sert kumaşından bile çok net hissettim. Melih'in hırçın dokunuşlarından son noktaya geldiğini anladığımda, artık çok ileriye gittiğimizi kanat getirerek kollarımı çözdüm. Dudağını ısırarak dudaklarımızı ayırdım ve göğsünden hafifçe ittim.

"Melih, dur lütfen." Sesimi duyar duymaz şehvetten kararan ela gözleri gözlerimi buldu. "Duramam!" dedi, dudakları yavaşça boynuma değdi. Boynumda soluk soluğa kalmış, küçük, tüy gibi dokunuşlar bırakıyordu.

"Duramam Ahu" yüzünü boynuma gömmüş kesik nefesler alıyordu. "Şuan seni deli gibi istiyorken duramam!" dedi boğuk bir sesle.

"Ama durmalısın..." derin bir nefes alıp verdim."Üzgünüm henüz hazır değilim."

Melih kalkmak için her hangi bir hamle yapmadığında, hafifçe kıpırdandım. Melih üzerimden kalkmak yerine, yüzünü boynumdan çekip gözlerime baktı. "Bu bir neden olamaz." Seslice yutkundu "Seni hazırlamamı ister misin?" diye sordu. Sesi boğuk bir inlemeyi andırıyordu.

Kaşlarımı çattım "Hayır" dedim göğsünden de aynı anda ittirdim. "Kalk üstümden!"

"Ahu!"

"Ne var?"

Melih'in kararmaktan artık neredeyse siyaha kaçan ela gözleri ürkütücü ve tehditkârdı. Bir insan bir insanı bakışlarıyla korkudan altına ettirirse, kesinlikle o kişi ilk olarak Melih'ti. Yarım kaldığı için mi sinirliydi, yoksa onun sabrını sınadığım için mi? Bilinmezdi.

Gözlerimi Melih'in gözlerinden kaçırdım ve yerimde bir kez daha kıpırdandım. Melih ani bir hareketle üzerimden kalktı. "Lanet olsun!" diyerek aynı anda da söyleniyordu. Yataktan kalktığında, ellerini sertçe saçlarından geçirdi. Şuan karşımda tam anlamıyla öfkeden kudurmuş bir aslan vardı. Birden önünü bana döndü ve işaret parmağını bana doğru salladı.

"Bilerek yaptığını biliyorum Ahu. Bilerek beni baştan çıkarttığını biliyorum. Sırf beni cezalandırmak için böyle yapıyorsun değil mi?"

"Ne?" dedim yalancı bir şaşırmayla "Ben mi seni cezalandırıyorum?" teessüf ederek başımı iki yana salladım. "Ben kim seni cezalandırmak kim?"

"Yoo yoo, çokta güzel cezalandırıyorsun." Eliyle kendini gösterdi. "Resmen beni maymuna çevirdin."

Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Melih karşımda maymundan ziyade beş yaşındaki oyuncağı elinden alınan bir oğlan çocuğuna dönüşmüştü.

"Utanma utanma, rahatça gül ya." Diye çıkıştığın da. Dayanamayarak bir kahkaha attım. Melih'in delici bakışları beni parçalamak ister gibi üzerimdeyken, kendimi zar zor toparlayıp "Aşk olsun Melih" dedim

"Aşk oldu zaten! Seks olmuyor!" diye kükredi Melih.

Ben gülmeye devam ettiğimde Melih "Sikeyim böyle işi" diyerek bana arkasını döndü. Hızlı adımlar atıyor, kendi kendine söylenerek daha önce icat edilmemiş küfürler mırıldanıyordu. Banyo kapısının önüne geldiğinde, gülmeyi bir anda kesip yatakta toplandım. Aslında bildiğim ama sırf keyif alabilmek için onun ağzından duymak istediğim soruyu sordum.

"Nereye gidiyorsun?"

Melih ateş püskürten gözlerini, zevkten dört köşe olmuş gözlerimin içine dikti. Sinirden yanaklarını içine göçürecek kadar çok sıktığı dişlerinin arasından konuştu.

"İzin verirsen banyoyu kullanacağım. Maalum rahatlamam lazım ve bunu karım yapmadığı için soğuk duşa ihtiyacım var."

"Hım" dedim anladığımı belirtir gibi. Gülmemek için resmen kendimle büyük bir savaş veriyordum. "Tamam, hadi sen gir duşunu al. Bende duş alacağım dah-" daha cümlem bitmeden Melih banyonun kapısını sert bir şekilde suratıma kapattı.

Birkaç saniye şaşkınca baktım kapıya, daha sonra kendimi yatağa sırt üstü atarak sessizce gülmeye başladım. Kendi kendimi Melih'i alt ettiğim için tebrik ettim. Kazandığım zaferi yatakta bir oyana bir buyana yuvarlanarak kutladım. Sevinmem bittiğinde yataktan kalkarak odada göz gezdirdim ve aradığım telefonumu Melih'in başucundaki komodinin üzerinde buldum. Tekrar yatağa oturdum ve dizlerimin üzerinde sürünerek komodinin yanına geldim ve telefonumu elime aldım.

Bu kez yüz üstü yatağa uzanarak telefonumdan Google girip bizim evlenmemiz hakkında çıkan haberlerde göz gezdirdim. Bazı haber ve magazin siteleri acımasızca haber yaparken, bazıları ise evliliğimizin bir iş ortaklığıyla alakalı olduğunu yazmışlardı. Ama çoğu da bizi birbirimize yakıştırmış. Yılın en gözde çifti, yılın büyük aşkı ve beklenilen aşk düğünü gerçekleşti gibisinden güzel haberler yapmışlardı. Üstün körü önüme çıkan haberleri okumaya dalmıştım ki bir anda banyonun kapısı açıldı.

Melih beline doladığı beyaz havlu ile banyodan çıktığında hala dudaklarının arasından mırıldandığını fark ettim. Banyodan çıkar çıkmaz hiç benim olduğum tarafa bakmadan hemen banyo kapısının yanında bulunan kapıyı açıp içeriye girdi ve kapıyı kapattı. Onun bu çocuksu tavrına sadece gülümsedim. Elimdeki telefonu başucuma bırakıp, yataktan kalktım. Artık benimde güzel bir duş almam ve rahatlamam lazımdı. Banyoya doğru adımlayıp içeriye girdim. Her ihtimale karşı banyo kapısını kilitleyip duşa kabine doğru ilerledim. İlk olarak suyu ayarladım, daha sonra üzerimdekilerden kurtulup kendimi sıcak suyun mucizevî rahatlığına bıraktım.

***

Üzerime beyaz bornozu geçirip aynanın karşına geçtim. Saç havlusuyla üsten saçımı kuruladım. Banyo dolaplarını tek tek açarak içinde bulduğum fön makinesini prize takıp çalıştırdım. Saçlarımı hafif nemli kalacak şekilde kuruttuktan sonra fön makinesini kapatıp prizden çıkarttım. Banyo kapısının kilidini açarak banyodan çıktım. Bakışlarım yatakta uzanan Melih'e kaydığında, onun yatağa rahat bir şekilde uzanmış elinde ki tablete baktığını gördüm. Üzerinde altına giydiği gri eşofmandan başka hiçbir şey yoktu. Saçları asi bir şekilde dağılmış, kaşları çatıktı. Tablet ekranında her ne görüyorsa bu onun hoşuna gitmediği apaçık ortadaydı. Bakışlarımı Melih'ten çekerek banyo kapısının yanındaki odaya girdim.

Odaya girdiğimde burasının bir giyinme odası olarak dizayn edildiğini anladım. Odanın karşılıklı iki duvarında açık kahverengi kapağı olmayan çamaşır dolabı manto edilmişti. Dolapların içinde Melih'e ait birkaç çamaşır ve eşya vardı. Demek ki Melih arada Yunanistan'a gelip bu gemide kalıyordu. Kapının tam karşısında boydan bir ayna vardı. Aynanın her iki tarafında da mavi tekli koltuklar vardı. Aynanın önüne konulmuş iki tane valizi görmemle, kapıyı kapatıp valizlerin yanına gittim.

İlk valizi açtığımda bu valizin Melih'e ait olduğunu anlayarak, diğerine geçtim. Valizin fermuarını açtım ve kendi kıyafetlerimle karşılaştım. Valizin içinden ilk olarak siyah iç çamaşırlarımı alıp mavi koltuğun üzerine koydum. Daha sonra rahat bir şeyler giymek için valizin içinden pijamalarımı bulmaya çalıştım.

Bütün kıyafetleri tek tek valizden çıkartmama rağmen ne pijama namına bir şey bulabildim nede bir gecelik. Valizin içinde, elbiseler, şortlar ve hatta bikiniler bile vardı ama gecelik ve pijama yoktu. Dağılan valizi umursamadan, sinirle odadan çıktım. Melih hala yatağın üzerinde tablete bakıyordu. "Melih" diye seslendim. Melih başını tabletten kaldırmadan "Hıh" dedi.

Birkaç büyük adımda yatağın yanına geldim. Elimi belime koyup Melih'in yüzüne baktım. "Melih diyorum" dedim sinirle. Melih beni umursamadan tablete bakmaya devem ederek "Bende hıh diyorum." Dedi.

Umursamazlık seviyesi Everest dağını aşmıştı resmen. Bu tavırları beni daha da çok sinirleniyordu. Birkaç saniyesini ayırıp yüzüme bakma gereği duymadığı gibi, neden ona seslendiğimi sorgulamıyordu bile.

"Bir saniye yüzüme bakar mısın lütfen?" diye sordum. Melih, tableti elinden bırakmadan başını kaldırıp yüzüme al baktım işte der gibi baktı. Onun bu haline gözlerimi devirdim ve derin bir soluğu içime çektim.

"Benim kıyafetlerimin olduğu valizde pijama yok!"

"Eee yani," dedi umursamazca.

"Pijama yok diyorum sen eee yani mi diyorsun?" önüme düşen bir tutam saçı sinirle kulağımın arkasına koydum. Elimle üzerimi göstererek "Ben böyle bornozla mı kalacağım?" Melih bana cevap vermeden öylece bakmayı sürdürünce konuşmaya devam ettim. "Ya her şeyi geçtim. Ben gecelik ya da pijama olmadan nasıl yatacağım?"

Melih hiçbir şekilde bana cevap vermedi. Gözlerini üzerimde uzunca gezdirdikten sonra, sanki ben ona hiç soru sormamışım gibi, yan tarafına koyduğu tableti eline aldı. Bakışlarını tekrar tablete çevirdiğinde, yatakta biraz daha kayarak kendisine rahat bir pozisyon ayarladı. Bu yaptığı şeye öfkelenerek ayağımı yere vurdum ve "Melihhh!" diye çığlık attım.

"O sesinin ayarını kıs Ahu! Benim asabımı bozma!"

"Sende bana cevap ver o zaman!" diye bağırdım.

"Bağırma!"

"Bağırttırma!"

Bulunduğumuz odanın cam gibi görünen sürgülü kapısı tıklatıldı. İkimizin de öfkeli bakışları aynı anda kapıya döndüğünde, kapının ardındaki kişinin sesi duyuldu.

"Melih Bey iyi misiniz? Çığlık sesi duyduk da"

Melih öfkeli bakışlarını kapıdan çekip, benim yüzüme dikti. Dişlerinin arasından zehirli bir yılan gibi tıslayarak "Hemen içeriye gir Ahu!" diyerek beni ikaz etti. Aynı anda kapı bir kez daha tıklatıldı ve adam "Melih Bey?" diye bir kez daha seslendi. Melih başıyla bana içeriye işaret ettiğinde, aynı anda da dışarıda ki adamla konuşuyordu. "Bir şey yok Salih. Geliyorum şimdi yanına."

Melih'e kırgınca bakıp arkamı döndüm ve az önce çıktığım odaya geri girdim. Kapıyı sert bir şekilde kapattım. Her yere saçtığım kıyafetlerimi gerisin geriye tekrardan toplayıp valizin içine koydum. Mavi koltuğun üstüne bıraktığım siyah iç çamaşırımı üzerime giyindim. Valizin içine şöyle bir göz gezdirip içinden yeşil kumaş, bir şort ve siyah kısa kollu bir tişört çıkartıp üzerime giyindim. Mavi koltuğa oturup dizlerimi kendime çektim. Dizlerimin etrafından kollarımı sararak, başımı dizlerimin üstüne yasladım. Uzun saçlarım iki yana doğru yüzüldü ve bir örtü misali üzerimi örttü.

Sadece bir saat önce Melih'i alt etmenin sevincini yaşarken, şimdi Melih tarafından alt edilmiştim. Onun gibi birini alt edeceğimi düşünen bana da yazıklar olsundu. Üzeyim derken üzülüyordum. Ne vardı yani bana insan gibi cevap verseydi. Hem kendisi valizleri hazırlatıyor, hem de bana kızıyordu. Ben böyle kendi kendime kızarken, kapı açıldı. Ama ben başımı dizlerimden kaldırmadım. Birkaç adım sesi duyuldu ve üzerime Melih'in gölgesi düştü.

"Ahu" dedi parmakları saçlarımı okşarken "Küs müyüz?"

Ne başımı dizlerimden kaldırdım ne de bir cevap verdim. Öylece sessizce bekledim. Melih, benim gibi beklemek istememiş olacak ki bir yumak haline gelen bedenimi bir anda kucakladı ve beni koltuktan kaldırdı. Beni kaldırdığı koltuğa kendisi oturup beni de kucağına oturttu. Onun bu hareketine hiçbir tepki vermeden öylece sessiz kaldım. Onun bakışları benim üzerimde dolaşırken, ben yüzümü yerden kaldırmıyor, bir kere bile ona bakmıyordum.

Melih bir kez daha "Ahu" diye seslendi. Cevap vermeyince, bir elini belimde sabitleyip, bir eliyle çenemden tutup yüzümü yerden kaldırdı. Gözlerim yüzüne bakmamak için yemin etmiş gibi her yerde geziyordu ve bir tek Melih'in gözlerine bir türlü uğramıyordu. Melih beni kırmıştı ve bunu fark etmesini deli gibi istiyordum.

Sihirli cümleyi onun dudaklarından duymadıkça da asla onun yüzüne bakmayacaktım. Hatta sınırlarımı zorlayıp onunla asla konuşmayacaktım. Melih delici bakışlarını yüzümün her zerresinde gezdirdikten sonra, çenemde ki elini çekip yanağıma koydu.

"Küsme bana kurban olduğum." Parmaklarını yanağımda gezdirdi. "Özür dilerim."

Sihirli kelimeyi duyan kulaklarım, otomatikman gözlerime de komut vererek Melih'in yüzüne çevrildi. Kesişen gözlerimizin ardından, Melih'in dudakları kıvrıldı. Bakışlarım bu kez onun dolgun dudaklarına kaydı. Melih gerçekten de çok yakışıklı bir adamdı. İnsanları kendi büyüsüne kolayca kaptıran bir karizması vardı.

Onun bu karizmasına dayanamayıp kapılan bana da bir kez daha yazıklar olsundu. Melih'in benden dilediği ikinci özürüydü ve ben buna kayıtsız kalamıyordum.

Küskünce dudaklarımı büzerek Melih'e bakmaya devam ettiğimde, Melih parmaklarının arasına dudaklarımı sıkıştırdı. "Büzme şu dudaklarını kedicik." Dedi eğlenir gibi.

Omuzlarımı bana ne der gibi kaldırıp indirdim. Melih kısık sesli bir kahkaha attı. Biten kahkahasıyla beni kendine biraz daha çekerek sıkıca sarıldı. "Gerçekten ben küçük alıngan bir kediyle evlenmişim." Diyerek tespitte bulundu.

Melih'in kollarının arasından çıkmak için kıpırdandığımda, Melih beni daha da sıkı sarmaladı. "Rahat dur Ahu" usulca saçlarımı okşadı. "Seni kırmaktan nefret ediyorum. Seni ağlatmaktan da nefret ediyorum. Ama işte nefret etiğim şeyleri her defasında tekrarlıyorum." Saçımın üstünde gezen elleri durdu. "Seni her defasında kırdığım için kendimi sikeyim." Dedi.

Kendi kendine küfür etmesi hoşuma giderek kıkırdadım. Melih saçlarımın üstüne kocaman bir öpücük kondurdu. "Bakıyorum da kendime küfür etmem hoşuna gitti karıcığım." Dedi.

"Hıhı hoşuma gitti. Bir kez daha küfür etsene..."

"Ahu..."

Melih'in kucağına tabiri caizse bir kedi gibi biraz daha sokuldum. Karanfil kokusunu ona fark ettirmeden içime çektim. Melih'te saçlarımı okşamaya devam etti. Sadece nefes alış verişlerimizin çıktığı sesten başka bir ses olmayan sessizliği ilk ben konuşarak bozdum.

"Neden valizde gecelik ya da pijama yok?"

Melih derin bir nefes aldı. "Çünkü" dedi ve ekledi. "Ben bilerek koydurmadım."

"Peki, neden?"

"Geceyi uyumak için değil sevişmek için kullanacağımızı hayal ettiğimden geceliğe gerek duymadım Ahu. Senin benim kollarımın arasında çıplak olman lazımdı."

"Melih!"

"Söyle kurban olduğum. Yalan mı?"

Yalan değildi. Melih'in beni deli gibi istediğini fark edebiliyordum. Bu arzu dolu isteğini sürekli dilinden düşürmüyor, benimle imalı imalı konuşuyordu. Benimle böyle konuşmaya devam ederse onun beni sevdiği için değil de benimle birlikte olmak istediği için evlendiğini düşünecektim.

Melih'in beni sevmesi kaderin ağlarını bizim için örmesi demekti. Benden ölesiye nefret eden acımasız, kalbi kor ateşlerle dolu adam, kalbine söz geçiremeyerek bana aşık olmuştu.

Belki benim gücüm onun gücü kadar çok değil. Belki ben onun beni yaktığı kadar onu yakamam. Onu günlerce ağlatamam. Ama onu çok istediği şeyi elde etmemesi için kıvrandırırım. Bana yaşattığı her şeyin bedelini ödemesi için burnunu bir güzel sürterim. Ve kendimi ona kolay kolay teslim etmem.

Zihnimdeki düşünce denizinde yüzerken son anda aklıma dank eden şeyle yerimde kıpırdanıp Melih'in kollarından kurtuldum. Kucağına yan bir şekilde oturdum. Yüzümü yüzene döndürdüm ve ellerimi yanaklarına çıkartıp avuç içimle yanaklarını tuttum. Melih yanaklarında olan elimin baskısından hoşlanmadığını belirterek yüzünü buruşturdu. Buruşturduğu yüz ifadesine takılmadan gözlerimi kocaman açarak "Melih" diye coşkuyla seslendim ve es vermeden devam ettim.

"Biz şimdi Santorini adasına gidiyoruz ya..." Melih evet der gibi başını salladı. "Hah işte oraya gittiğimizde hangi sahilde duracağız? Red Beach mi (kızıl sahil)? Yoksa Perissa Beach sahilinde mi duracağız?" diye sordum.

Melih yüzüme aval aval bakarken cevap vermesi için ellerimle yanaklarına baskı uyguladım. Uyguladığım baskıdan dolayı dudakları balık gibi açıldığında kahkaha attım. Melih sinirle yüzünü elimin esaretinden kurtardı.

"Kes şunu Ahu! Yanaklarımı tutmandan hoşlanmıyorum!"

Öfkeli bakışlarına aldırmadan tekrar yanaklarını tutup sıktım. "Ama ben yanaklarını sıkmayı seviyorum kocacığım." Der demez Melih tek eliyle ellerimi tutuk yüzünden uzaklaştırdı. "Kızıyorum bak!" dedi homurdanarak.

"Ayrıca ne sahilinden bahsediyorsun?" başını sabır diler gibi iki yana salladı. "Ben seni o kadar çıplak erkeğin arasına sokar mıyım hiç?" sanki söylediği şeyleri yaşıyormuş gibi gözlerini kapatıp açtı. "Beni kanser ediyorsun. Sahil falan yok!" diye çıkıştı.

Ona konuşan insan görünümlü bir uzaylıymış gibi baktım. Şok olmuş gözlerimi gözlerine diktim. "Sahile gitmeyeceksek niye gemiyle Yunanistan sularında geziyoruz?" diye sordum.

Melih dudaklarını sinsice kıvırdı. Tek elinin içine hapis ettiği ellerimi dudaklarına götürüp tek tek öptü. "Oia kasabasında geminin içinde sadece ikimiz kalacağız güzelim." Yanağımdan bir makas aldı. "Akşam seni söylediğin her iki sahile de götüreceğim. Gündüzleri gezmek için motor kiraladım. Santorini adasının her bir noktasını seninle birlikte gezerek keşfedeceğiz." Derken şaşkınlıktan açılan dudağıma bir öpücük kondurmayı da ihmal etmedi.

Hala şaşkınca suratına bakmayı sürdürdüğümde Melih beni bir anda kucağından indirdi ve kendisi de oturduğu yerden ayağa kalktı. Büyük elinin içine elimi hapsetti. Odanın çıkışına doğru benimle birlikte yürümeye başladı. Aynı anda da konuşuyordu.

"Zaten şuan Oia kasabasındayız. Feribot bizi geminin yanında bekliyor. Yeter bu kadar oturduğumuz hadi gezelim biraz."

Odanın içinden çıktıktan sonra sürgülü kapıyı da açıp geminin en üst kısmına çıktık. Ve işte gözler önüne serilen güzellik resmen masalsıydı. Denizin üstünde, bir geminin içinde, o meşhur masmavi kubbeli binalar gözler önüne seriliyordu. Gözlerimi manzaradan bir türlü ayıramıyordum. Her şey o kadar güzel ve büyüleyiciydi ki dudaklarımdan şaşkınlıkla karışık beğeni nidaları dökülüyordu. Kendimi kaptırmış gibi etrafı tarayan gözlerim Melih'in sorusuyla odağını değiştirdi.

"Sokakları ve caddeleri gezmek ister misin?"

"İsterim" dedim hızla başımı onaylar gibi sallayarak. "Çok isterim."

Melih gülümseyerek elimden tuttu ve geminin yan tarafında suyun içinde olan feribota ilk beni bindirip sonra kendisi bindi. Feribotu kullanan kişi feribotu çalıştırıp bizi karaya doğru ilerletti.

Feribottan iner inmez yine tekrar Melih'le ellerimiz birleşti. Melih beni kendine çekip alnıma bir öpücük bıraktıktan sonra "Motorla mı gezelim yoksa yürüyelim mi?" diye sordu. Onu hiç bekletmeden hevesle "Yürüyelim" dedim.

Melih ile el ele Oia kasabasının sokaklarını dolaşmaya başladık. Gerçekten her bir bina taşıyla ve yapısıyla rüya gibiydi. İnsanın gezdikçe daha çok gezesi geliyordu. Melih'le birlikte saatlerce bütün cadde ve sokakları gezmiş, Melih'in bütün söylenmelerine rağmen birkaç mağazaya girmiş bana gecelik ve pijama almıştık. Gezmekten ve alış veriş yapmaktan, yorulmuş ve acıkmıştık. Önümüze ilk çıkan bir restauranta girmiş ve güzelce karnımızı doyurmuştuk.

Restauranttan çıkınca Melih Fira adında başka bir kasabaya gideceğimizi ve bunun için artık yürümeyi bırakıp motora binmemizi söylediğinde, hiç itiraz etmeden onu onayladım. Santorini adasına gezmek için gelenlerin neredeyse hepsi, ya ATV ya da bizim gibi motor kullanıyorlardı. Çünkü sokaklar ve gezilecek yerler dik ve yokuş yamaçlardı. Melih'le motora binip Fira kasabasına gitmek için yola çıktık.

Bir saat kadar süren yolculuğumuzun sonunda Fira kasabasına gelmiştik. Ve en az Oia kasabası kadar güzel bir kasabayla karşılaşmak beni inanılmaz sevindirmişti. Gözlerimi her bir yapının üzerinde tek tek gezdiriyordum. Motor önce yavaşlayıp sonra durdu. Melih'in tam arkasında oturduğum için ve belini bir mengene gibi sıkı sıkıya sardığımdan dolayı, Melih göz ucuyla bana baktı.

"Beni bırak da inelim motordan Ahu." Dedi.

Hemen ellerimi belinden çekip, onu beklemeden ilk ben indim motordan. Melih'te indikten sonra motoru park etti ve meraklı bakışlarını yüzüme dikti.

"Burayı beğendin mi?" diye sordu.

"Hıhım, çok beğendim."

Kendi etrafımda bir tur attıktan sonra, buranın güzel büyüsüne resmen kapılmıştım. Melih'le aramızda olan bir kaç adımlık mesafeyi kapatıp dibinde durdum. Yüzüme yerleştirdiğim gülümsemeyle "Burası için planın ne?" diye sordum.

"Megorun Gyzi Müzesini gezeriz diye düşündüm. Gece burası baya eğlenceli olur. Bir saat kadar takılır, sonrada geri Oia'ya döneriz."

"Melih" diyerek kollarımı beline sardım. Çenemi sert göğsüne dayadım. "Bu akşam burada kalsak olmaz mı? Hem yarın bol bol müzeyi gezeriz."

"Ahu ol-"

"Lütfen Melih. Ne olur bu gece burada kalalım."

Melih isteksiz bir nefesi dudaklarından firar ettikten sonra başını olumlu anlamda salladı. Ben ise sevinçten otuz iki diş sırıtıyor, aynı anda da Melih'e sarılıyordum. Sarılma faslımız bittikten sonra, Melih motordan alış veriş poşetlerini tek eliyle aldı. Diğer elinin içine de benim elimi hapsetti. Birlikte kalacağımız bir otel bulmak için otellerin bulunduğu alana ilerledik . İstediğimiz gibi bir otel bulup, eşyalarımızı odaya bıraktık. Melih'in bütün homurdanmalarına rağmen Fira kasabasını gezmek için otelden ayrıldık.

Bir saate yakın sokak ve caddelerde gezdikten sonra zaten akşam olmuş etraf karanlıklaşmıştı. Melih ise bu anın tadını çıkarmak yerine sürekli söyleniyor, beni de sinirlendiriyordu. Gece mekânı tarzı bir yere girdiğimizde, Melih hala tabiri caizse bir kaynana gibi dırdır yapıyordu. Yok, neymiş efendim, kendisi ta Türkiye'lerden karısıyla vakit geçirmek için Yunanistan'ın bilmem ne adalarına gelmişmiş, yok efendim, karısı kendisiyle ilgilenmek yerine sürekli gezmek istiyormuş. Kalabalıktan nefret edermiş ama buna katlanmak zorunda kalıyormuş falan. Bunun gibi daha sayamayacağım bir sürü şeye söylenen Melih'e daha fazla dayanmam çok zordu. Kendi masamıza oturduğumuzda, kızgın bakışlarımı gözlerinin içine dikip konuşmaya başladım.

"Allah aşkına senin derdin ne? Saatlerdir susmuyorsun farkında mısın?"

Ben mi susmuyorum?" diye sordu gözlerini kocaman açarak.

"Evet, sen susmuyorsun." Dedim ve devam ettim. "Hayır, biz seninle yeni evli bir çiftiz ve balayına geldik. Sen ise durmadan söyleniyorsun. Bana sürekli çocuk diyorsun ama sende içi geçmiş bir yaşlı gibi davranıyorsun!"

Melih masaya eğilerek yüzünü bana yaklaştırdı. Gözlerinin içinde ki alınganlıkla "Ben mi yaşlıyım?" diye sordu ve hemen ardından yüzünü buruşturup, dudaklarından ayıplar gibi sesler çıkarttı. "Kızım, senin gezmek için bitmek bilmeyen enerjin var. Ben ise mükemmel enerjimi başka bir şey için saklıyorum."

"Ne için saklıyormuşsun mükemmel enerjini?" diye sorduğum anda Melih çapkınca gülümsedi. O an aklıma gelen şeyle tırnak uçlarıma kadar kızardığımı hissettim. Elimi kaldırıp omzuna bir tane geçirdim. "Ne terbiyesiz, şey düşkünü adamsın sen ya..."

"Bende seni seviyorum karıcığım." Diyerek bana göz kırptı.

Melih'e cevap vermek için araladığım dudaklarım masamıza gelen garsonla kapanmak zorunda kaldı. Siparişlerimizi garsona verdikten sonra aramızda ki çekişme tekrar başlamış, siparişlerimiz geldiğinde de sona ermişti. Bir iki saat daha dışarıda vakit geçirdikten sonra kalacağımız otele gelmiş, sırayla duş alıp, sanki saatler önce kavga eden biz değilmişiz gibi birbirimize sarılıp uyumuştuk.

***

Tam tamına beş gündür Santorini adasındaydık. Fira kasabasında sabahın güzelliğine Melih'le birlikte gözlerimizi açmış ve otelde birlikte çok güzel kahvaltımızı yapmıştık. Daha sonra ise Melih'in bahsettiği Megorun Gyzi Müzesine gitmiştik. Gittiğim hemen hemen her yerde fotoğraf çekiliyor, Melih'inde benimle birlikte fotoğraf çekilmesi için resmen ecel terleri döküyordum. Melih ise ısrarla fotoğraf çekilmek istemiyor, benim zorumla bir iki tane çekildiği fotoğraflarda ise benden daha güzel çıkıyordu. Ve kocam olacak bu adam resmen beni delirtiyordu.

Bu beş gün aynı bu şekilde ilerleyip gitti. Gündüzleri Melih'in kıskançlığı yüzünden bir kez bile ayak basamadığım, Perissa Beach ve Red Beach sahilene geceleri gitmiştik. Gece sahilde birlikte denize girmiş, sadece ikimizin olduğu sahilde vakit geçirmiştik.

Şimdi ise Oia kasabasında mavi suların üzerinde geminin içindeydik. Yarım saat önce Melih'in yardımıyla birlikte yaptığımız makarnayı afiyetle yemiştik. Ben mutfak kısmına kahve yapmak için girdiğimde, Melih yatağın üzerinde işle alakalı maillerine bakıyordu. Pişirdiğim Türk kahvelerini tepsinin içine dizip yatak odası kısmına girdim. Melih hala kendini kaptırmış gibi elindeki tabletten maillerini okuyor, parmakları ustaca tablette geziyordu. Benim odaya girdiğimi görünce başını tabletten kaldırıp gülümsedi.

Bende tıpkı onun gibi gülümsedim ve adımlarımı yanına doğru ilerletip, kahvesini uzattım. Melih tepsiden kahveyi almadan önce eliyle yanağımı okşadı, daha sonrada kahvesini aldı. Bende kendi kahvemi komodinin üzerine koydum ve giyinme odasına girdim. Kendi valizimi ve aldığım eşyaları içeriye taşıdım. Melih kısa bir an gözlerini tabletten kaldırıp ne yaptığımı kontrol etti ve daha sonra tablete geri gömüldü. Aldığım her şeyi içeriye taşıdıktan sonra, kahvemi de alarak yere bağdaş kurup oturdum.

Bugün Santorini adasında son günümüzdü. Akşam gemi ile Yunanistan'a gidecektik. Oradan da İstanbul'a gidecektik. Bu yüzden aldığım her şeyi kontrol ederek valizime yerleştirmem gerekiyordu. Mağaza mağaza gezip aldığım, çizmelerimi ve elbiselerimi özenle valize yerleştirdim. Parfüm ve kokulu kremlerimi de yerleştirdikten sonra gözlerim Fira kasabasından kızlar için ve kendim için aldığım çeşit çeşit duş jellerine takıldı. İlk önce kızların paketlerini valize yerleştirdim. Bana ait olanı valize yerleştirmeden kapağını açtım. Genellikle meyveli ve elma kokulu duş jellerinin üzerinde elimi gezdirdim ve tabi ki de tercihimi elmalı olan duş jelinden yaparak, elmalı duş jelini paketten çıkarttım.

"Melih" diye seslendim. Melih bakışlarını tabletten çekmeden "Efendim" dedi.

Aklımdaki soruları sormak için bundan daha güzel bir fırsat olmadığı için bir saniye bile düşünmeden boğazımı temizleyip ilk sorumu sordum.

"Kaç tane gemin var?"

"Bir tane"

"Peki, kaç tane araban var?"

"Çok var Ahu. Otomobil şirketimin olduğunun farkındasın değil mi?" dedi alayla karışık bir imayla. Onun konuşmasına sadece omuzlarımı kaldırıp indirdim ve devam ettim.

"O zaman kaç tane evin var?"

"Sadece bana ait iki tane var." Derken elindeki tableti çoktan yatağın üstüne bırakmış, bana anlamsız gözlerle bakıyordu. Bir süre daha bana baktıktan sonra sesli bir şekilde boğazını temizledi. "Hayırdır inşallah. Sen neden böyle sorular soruyorsun?"

Işıldayan gözlerimi Melih'in soru dolu gözlerine diktim. Yüzüme içten bir gülümseme yerleştirdim. "Ben sadece kocamın mal varlığını öğrenmeye çalışıyorum." Dedim. Melih kaşlarını hadi ya der gibi havaya kaldırdı. "Ne yapacakmışsın sen kocanın mal varlığını?" diye sordu.

Melih'in sorusuyla oturduğum yerde diklendim. Parmaklarımla saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. Sanki ciddi bir konuşma yapacakmışım gibi yüzümdeki gülümsemeyi sildim. Ve Melih'in sabırsızlıkla cevap bekleyen gözlerinin en derinlerine baktım.

"Ben boşanırsak bana ne kadar mal varlığı kalacağını hesaplıyordum da-"

Henüz cümlem bitmeden gemiyi sallayacak kadar yüksek sesle "Ahuuu!" diye bağırdı.

Sonunda onu bir kez daha öfkelendirmeyi başarmıştım. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Ama Melih'in sinirle söylenmeleri benim işimi zorlaştırıyordu.

"Kızım ne boşanmasından bahsediyorsun. Manyak mısın?" yatağın üstünde sinirle kalktı. Ellerini saçlarının arasından sertçe geçirdi. "Hasbin Allah! Boşanmaktan bahsediyor birde."

Zor tuttuğum kahkaham dudaklarımdan firar ettiğinde, Melih gözlerinden çıkan alevlerle yüzüme bakıyordu. "Gülme bak sinirleniyorum." Dedi.

Kahkahamı dizginlemeye çalışarak oturduğum yerden kalktım ve yanına yaklaştım. Benim gülümseyen gözlerim, onun kızgın gözlerinin içine adeta akıyordu. Birden "Ödeştik" dedim. Melih neyden bahsettiğimi anlamaya çalışır gibi yüzüme bakmayı sürdürürken, ben ona hatırlatmak için bir kez daha konuştum.

"Tam tamına beş gün" elimle beş işareti de yapmayı ihmal etmemiştim. "Beni sürekli sinirlendirdin. İhtiyar amcalar gibi söylenip durdun. Eee benimde senden öcümü almam gerekiyordu kocacığım." Dediğimde, Melih dişlerini gıcırdatacak kadar çok sıktı.

"Ne alakası var kızım?" diye çıkıştı. "Onunla bu senin yaptığın bir mi?" başını sabır diler gibi iki yana salladı. "Hele bir daha o ağzından boşanmak kelimesi çıksın. Hiç acımam keserim o dilini!"

Melih'in sözlerini umursamadan birkaç adım atıp kedi gibi göğsüne sırnaştım. Ellerimi göğsünün üstünde dairesel çizgiler çizerek dolaştırdım. "Hadi sen benden bir kez daha özür dile. Bende senin sinirini alayım." Dedim. Melih'in göğsü hızlı hızlı inip kalkarken, ellerimi omuzlarına çıkarttım. "Özür dilerim karıcığım. Ben hayvan herifin tekiyim diyebilirsin mesela." Dedim.

Melih omzunda gezen ellerimi, sinirle ama acıtmadan tutup çekti. Öfkeden koyulaşmış ela gözlerini gözlerime dikti. "Gerçekten Allah benim belamı sana âşık olduğum gün vermiş." Dediğinde kıkırdadım. "Ben kime ne diyorum ki? Sen tam bir baş belasısın Ahu!" der demez arkasını dönüp banyoya girdi. Banyo kapısını açtığında bende arkasından küvetli bir sesle bağırdım.

"Ben senin tatlı baş belanım kocacığım!"

Cevap olarak suratıma sert bir şekilde kapanan kapı oldu. Dakikalardır tuttuğum kahkahamı serbest bıraktığımda odanın içinde telefon melodisi duyuldu. Yatağın üstünde çalan telefon Melih'indi. Birkaç adımda telefona ulaştığımda ekranda Çağlar'ın adını gördüm. Telefonu açmanın doğru olmayacağını bildiğim için banyo kapısının önüne gidip kapıyı tıklattım. Bu arda çağrı çoktan sonlanmış, telefon tekrar çalmaya başlamıştım. Kapıyı bir kez daha tıklatıp "Melih" diye seslendim. "Telefonun çalıyor." İçeriden ses gelmeyince bir kez daha kapıyı tıklatacaktım ki kapı açıldı.

Melih kapıyı bir anda açınca refleks olarak geriye doğru sıçradım. Gözlerim Melih'in çıplak vücudunda arsızca dolanırken, telefonun melodisi sona erip, tekrar çalmaya başladı. Melih elimde tuttuğum telefona uzanarak cevapladı.

Banyo kapısını kapatmamıştı, benimde çıkmam için her hangi bir uyarıda bulunmadığı için bende banyonun içine girdim. Melih'in gözleri beni bulduğunda telefonun diğer ucundaki Çağlar'a "Anlat dinliyorum ben seni" dedi.

Gözlerim rahat durmuyor haylazca karın kaslarını süzüyordu. Yavaşça her bir uzvunda gezen gözlerim Melih'in koyulaşmış ela gözleriyle kesişince utançla yutkundum ve gözlerimi Melih'in vücudundan çektim. Başımı yere eğdim ve anlamsızca kendi ayaklarımı izlemeye başladım. Aynı anda da olduğum yerle sallanıyordum.

"Hiçbir aksilik istemiyorum Çağlar!" diyen Melih'in sesiyle başımı yerden kaldırdım. "Her şey söylediğim gibi olacak! Ne bir saniye önce ne bir saniye sonra! Tam belirttiğim zamanda olacak!" dedi sert sesiyle.

Melih birkaç saniye daha Çağlar'ı telefonun diğer ucundan dinledi. En son "Tamamdır." Diyerek telefonu kapattı. Elinde tuttuğu telefonu lavabo tezgâhının üstüne koydu. Yavaş adımlarla aramızdaki mesafeyi kapattı. Gözleri yüzümün her bir zerresinde ölümcül bir yavaşlıkla gezdi. Sonra sanki boğazı kurumuş gibi art ardına yutkundu. "Ahu" diye fısıldadı. Sesi arzu dolu bir inilti gibi çıkmıştı. Melih dolgun dudaklarını oynatıp konuşacakken ondan önce davranıp ben konuştum.

"Seni yıkamamı ister misin Melih?"

Melih'in ela gözlerinin içinde bir ışık parladı. Parlayan o ışık bir yıldız kayması kadar güzeldi. Gözlerinin içinden benim kalbime doğru kayan yıldız, arkasından birçok yıldızında kaydığından bir haberdi.

"İsterim..." dedi Melih öyle naif, öyle güçsüz çıkmıştı ki sesi, sanki yedi yaşındaki küçük, annesine muhtaç Melih vardı karşımda.

Meğer gözler insanın söyleyemediği şeyleri bile dile getirebiliyormuş. Çünkü ben Melih'in gözlerinin içinde o masum küçük çocuğun acısını ilk kez bu kadar derinden hissetmiştim.

Melih büyük bir adım attı ve parmaklarıyla tişörtümün etek kısmından kavradığı gibi üzerimden çıkarttı. Tişört üzerimden çıkarken, uzun saçlarım dağılmıştı ama ikimizde bunu pek önemsemedik. Melih daha sonra önümde diz çöküp eşofmanımı da üzerimden çıkarttı. Şimdi ikimizde eşittik. Onun üzerinde sadece siyah bir baxser vardı. Benim üzerimde ise siyah iç çamaşırlarım vardı. Melih, dudaklarını köprücük kemiğimin tam üstüne bastırdığında, parmakları sütyenimin askısını aşağıya indirmeye çalışıyordu. Melih'in dokunuşlarından geriye çekilerek kurtuldum. Melih beklenti dolu gözleriyle gözlerime bakarak homurdandı.

Omuzlarımdan aşağıya düşen sütyenimin askısını tekrar kaldırdım. Melih'in kısa sakallarını elimle okşayıp yanağına bir öpücük kondurdum. "Seni yıkayacağım dedim Melih. Seninle birlikte olacağım demedim." Diyerek diğer yanağını da öptüm. "Hadi sen suyu ayarla ben içeriden yeni aldığım duş jelini alıp geliyorum."

Melih, itiraz etmeden kollarımdan çıktı ve duşa kabine girip suyu ayarlamaya başladı. Bende içeriye girip elmalı duş jelini aldığım gibi tekrar banyoya girdim. Melih'in karanfil kokusuna elma kokusu karışsın istiyordum. Ve bu ikili birleştiğinde nasıl bir koku çıkacağını da deli gibi merak ediyordum.

Banyoya girdiğimde Melih küveti doldurmuş, suyun içine kokulu köpükten boşaltmaya çalışıyordu. Kapağını açtığında "Dur" diye bağırdım. Melih çatık kaşlarıyla bana baktığında, hızlı hızlı yürüyüp elindekini aldım.

"Sadece bu duş jeliyle yıkanmanı istiyorum."

Melih elimde tuttuğum duş jeline gözlerini büyüterek baktı. "Bu ne ya?" diye dehşete düşmüş gibi sordu. "Kızım duş jelinin bile elmalısını mı buldun?"

"Hadi hadi çok konuşmada geç küvetin içine."

Melih dudaklarını sinsice iki yana kıvırdı. Elini iç çamaşırının kenarına getirip "Bunu da üzerimden çıkartayım mı karıcığım?" diye sordu şeytani bir tavırla. "Melih" diye sinirle ikaz ettiğimde, gülerek küvetin içine geçip oturdu. Bende hemen onun arkasına geçtim ama oturmadım. Başımızın üstünde duran duş başlığından suyu ayarlayıp özenle önce Melih'i ıslattım, daha sonra da kendimi ıslatıp suyu kapattım. Melih'in tam arkasına oturduğumda, bedenin yanında kendi bedenim küçücük kalmıştı ve bu benim kıkırdamama sebep oldu.

Yan tarafımızda duran lifin içine duş jelini boca ettiğimde, elimin arasında iyice köpürttüm ve Melih'in sırtını liflemeye başladım. Her yeri köpük olan, Melih derin bir nefes aldı ve "Ahu" diye mırıldandı.

"Efendim."

"Seni seviyorum."

Sırtını lifleyen elim durdu. Melih beni sevdiğini söylemekten hiç çekinmiyordu. Bana yaptığı o kadar zulümden sonra ilahi adalet nihayet tecelli etmiş ve Melih'i bana âşık etmişti. Bana beni sevdiğini söylüyordu. Çünkü Melih Kılıçaslan beni de, bana olan sevgisini de kaybetmekten korkuyordu.

Zihnimdeki düşüncelerden silkelenerek kurtuldum ve tekrar elimi sırtında hareket ettirdim. "Sevdiğinden mi beni kırıyorsun sürekli?" diye sordum. Melih birden yan bir şekilde döndü ve beni tek koluyla çekerek kendi kucağına oturttu. Onun bu ani hareketine çığlık atan dudaklarımın üzerine de bir güzel dudaklarını kapattı. Usulca öptüğü dudaklarımı serbest bıraktığında eliyle yüzümü kavradı.

"Ne yaptım da kırıldın kurban olduğum?"

"Benimle gezi boyunca düzgün bir fotoğraf bile çekilmedin."

Melih elimdeki lifi alıp beni liflemeye başladı. Bütün bedenimi lifledikten sonra yaptığı işten oldukça memnun olarak dudaklarını kıvırdığında, bu kez ben onun elinden lifi aldım ve tıpkı onun gibi her yerini lifledim. Şimdi ikimizde baştan aşağıya köpük olmuştuk.

Melih köpüklü elleriyle belimi sıkıca tuttu, yüzünü yüzüme yaklaştırıp "Senin istediğin fotoğraf olsun yavrum" dedi ve beni küvetin içinden kaldırdı. Şaşkınca açılan gözlerimden tek tek öperek küvetten çıkmamızı sağladı. Her yerimizden köpük akarken lavabo tezgâhının yanına gelip tam aynanın karşında durduk. Melih telefnunu tezgâhın üstünden aldı şifresini girdi ve kamerayı açtı. "Hadi fotoğraf çekilelim." Dedi.

İlk baş ne söylemek istediğini tam anlamıyla anlayamadım. Ama daha sonra Melih telefonundan bana haber vermeden fotoğrafımızı çektiğinde, kısa sürede bende ona ayak uydurdum. Sayısız bir sürü birlikte şekilden şekle girip fotoğraf çekildik. Ve bu fotoğrafları çekerken ikimizde oldukça eğlenmiştik. Melih'in telefonundan çekildiğimiz bütün fotoğrafları benim telefonuma da göndermeyi ihmal etmemiştim.

İlk ben Melih'in kollarının arasından ayrıldım ve üzerimdeki köpükten arındım. Melih'i de tamamen yıkanması için banyoda bırakıp çıktım. Üzerimi giyinirken telefonumdan mesaj bildirim sesi geldi. Hızlı bir şekilde üzerimi giyindim. Saçlarıma da bir saç havlusu taktım. Telefonumu elime alır almaz kendimi yatağın üstüne attım ve mesajın kimden geldiğine baktım.

Mesaj Berna'dan gelmişti. Bana yeni yaptığı elmalı pastanın resmini atmıştı. Bende vakit kaybetmeden az önce banyoda Melih'le birlikte çekildiğimiz fotoğraflara göz gezdirip içinden en çok hoşuma gideni Berna'ya attım. Attığım resimde, Melih tek gözü açık bir şekilde aynaya bakarken bende bir elimle yanağını sıkmış alnımı yüzüne yaslamıştım. Ve ikimizde köpükler içindeydik. Ekranıma Berna'dan mesaj bildirimi geldi.

Berna: "Ooo yelkenler fora diyorsun yani Ahu. Kız yoksa oraları hep alev mi aldı?"

"Süründürüyorum kızım. Ne alevi kıvılcım bile çıkmasına izin vermedim" diye yazıp Berna'ya gönderdim.

Berna: "Yazık ya benim enişteme"

Berna'nın mesajını okurken banyo kapısı açıldı ve Melih beline bağladığı havlu ile banyodan çıktı. Melih'in çıkmasıyla bende telefonu yatağın üzerine bırakıp yanına doğru adımladım. Ayak parmak uçlarımdan yükselerek yanağından öptüm. "Çok güzel kokuyorsun" parmak uçlarımı yanağında gezdirdim. "Elma ile karanfil kokusuna bayıldım." Dedim. Melih sadece çapkınca güldü ve giyinme odasına girdi.

Melih saniyeler sonra odadan çıkıp yatağa yanıma geldi. Başımdaki saç havlusunu tek hamleyle çıkarttı beni kollarının arasına aldı ve gözlerini kapattı. Bir süre Melih'in yüzünü öylece izledim daha sonra bende kendimi uykunun kollarına teslim ettim.

***

Sabah sürgülü cam kapının çalmasıyla gözlerimi açtım. Melih sinirli bir şekilde küfrederek yataktan kalktı ve kapıyı açtı. "Eğer önemli bir şey değilse kendini beni uğraştırmadan denize at Salih!" diye bağırdı.

Salih "Melih Bey rahatsız ediyorum ama önemli" dedi. Melih arkasını dönüp beni baştan aşağıya süzdü ve önünü dönerek "Söyle" dedi.

"Efendim sabaha karşı dört gibi marinaya vardık. Az öncede kurye bir çocuk bunu Ahu Hanıma getirdi."

Melih Salih'in uzattığı paketi elinden alırken bende yataktan kalktım ve onların yanına ilerledim. Yanlarına yetiştiğimde Melih paketi çoktan açmıştı. Paketin içinden kadife yeşil bir kutu çıktı. Melih kutunun kapağını kaldırdığında pırlanta bir bileklik ve bilekliğin kenarından değerli taşlarla süslenmiş "Canan" yazısı sarkıyordu. Melih'in gerilen bedeni gözler önüne seriliyordu. Kutunun içinde küçük siyah bir zarf vardı. Melih zarfı alıp kutuyu Salih'e uzattı.

Nefesimi tutmuş zarfın içinden çıkacak şeyi bekliyordum. Melih zarfı açtığında büyük harflerle yazılmış yazı gözümden bir damla yaş akmasına sebep oldu.

"BİR KADIN TARAFINDAN ÖLDÜRÜLEN DAYININ İNTİKAMI O KADININ KIZIYLA EVLENMEKLE ALINMAZ ASLANIM..."

Melih kâğıdı elinin arasında sıkarak "Bunu getiren çocuk burada mı?" diye sordu. Salih "Yukarıda abi" der demez Melih Salih'i bir kenara itip hızla merdivenleri tırmandı. Onun arkasından önce Salih, sonra da ben çıktım. Melih yirmi yaşlarında ki kurye çocuğun yakasına yapışmış İngilizce bir şeyler söylüyordu. Bağırıyor desek daha doğru olacaktı. Çocuk korkudan tir tir titriyor Melih'e bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.

Melih çocuğun yakasını sıkı sıkıya kavrayıp bir kez daha bağırdığında, çocuk bir şeyler söyleyip eliyle karşı tarafı gösterdi. Melih'le birlikte aynı anda çocuğun gösterdiği yere baktığımızda Motorlu siyah maskeli adamları gördük. Ben şaşkınlık ve korkuyla bakarken, Melih tuttuğu çocuğu yere fırlattı. Maskeli adamlara arkasını döndü ve beni elimden tuttuğu gibi aşağıya indirdi.

Her şey bu dakikadan sonra hızlandırılmış bir film gibi gerçekleşti. Aşağıya indiğimizde eşyalarımızı ne ara topladık ne ara gemiden ayrılıp uçağın yanına gelip uçağa binip İstanbul için havalandık, yakalayamadım. Melih'e de tek bir soru bile soramıyordum. Öyle çok sinirliydi ki nefes alıp verirken bile göze batmamaya çalışıyordum.

Uçak İstanbul'a indiğinde, Melih elinin içine elimi sert bir şekilde hapsetti. Bizi bekleyen arabanın yanına ilerleyip anahtarı adamdan aldı. Şoför koltuğuna geçerken ayrılan ellerimizi tekrar birleştirdi ve bütün sinirini arabanın hız limitinden çıkartmak ister gibi gaza bastı.

Melih arabayı o kadar çok hızlı kullanıyordu ki normalde bir- bir buçuk saat süren yolu yarım saatte gelmiştik. Araba şirkete geldiğinde Melih arabayı otoparka geçirdi. Aynı hızlı hareketlerle arabadan indi ve beni de indirdi. Asansöre bindiğimizde kendi odasının bulunduğu katın düğmesine bastı. Asansör istediğimiz kata gelince yine el ele odasına doğru ilerledik. Melih karşımıza çıkan Seda Hanımın konuşmasına fırsat vermeden "Bana hemen Mehmet abiyi çağır!" diye bağırdı.

Seda Hanım korkuyla yerinden sıçrayarak koşar adım yanımızdan uzaklaştı. Melih'le birlikte odaya girdiğimizde Melih odanın kapısını yerinden sökecek derecede çarptı. Ellerini saçlarının arsından sinirle geçirip odanın içinde volta atmaya başladı. Çok geçmeden odanın kapısı çalınmadan açıldı ve Mehmet abi görüş açımıza girdi.

"Beni görmek istemişsin aslanım?"

Melih önünü Mehmet abiye döndü gözlerinden çıkan alevlerle Mehmet abinin yüzüne baktı. Ve Mehmet abi ile beni dumura uğratacak kelimeleri sarf etti.

"Bunu bana nasıl yaptın Mehmet abi? Beni nasıl sırtımdan vurabildin?"

BÖLÜM SONU

Loading...
0%